Bölüm I: Gölgenin Kapısı: Korkunun Bedenle İlk Buluşması
1. Korkunun Gölgesi: Bedenin İlk Tepkisi
Korku…
Bir anda kasılan diyafram, hızla atan kalp, daralan göz bebekleri.
Bir düşünce bile olmadan, bedenin çoktan karar vermiştir: Tehlike var.
İşte “cesaretin” ilk yanılgısı burada başlar.
Birçok insan korkunun düşünsel bir süreç olduğunu sanır.
Oysa korku, beyinden önce bedende başlar.
Henüz sözcüklerle ifade edemeden, omuriliğin alt segmentlerinden, amigdalanın ani ateşlenmesiyle, sempatik sistem “kaç ya da savaş” komutunu çoktan vermiştir.
Amigdala — beynin badem şeklindeki bu küçük yapısı — tehlikeyi algılamakta mantığın bin kat daha hızlıdır.
Ama asıl mesele şu: Her zaman doğru da değildir.
Gerçek bir yılandan kaçtığımız gibi, patronun ses tonundan, eşimizin sessizliğinden, ya da başarısız olma ihtimalinden de aynı refleksle kaçabiliriz.
Modern insanın korkuları genellikle soyut ama tepkileri ilkeldir.
İşte nöroergonominin de sıklıkla vurguladığı gibi:
Zihin, tehlikeyi anlamadan önce beden çoktan pozisyon almıştır.
2. Gölgenin Fısıltısı: Korkudan Kaçmak mı, Onunla Kalmak mı?
Korkudan kaçmak çoğu zaman “akıllı davranış” olarak öğretilir.
Ama psikolojik olgunlaşma, korkudan kaçmak değil, onunla kalabilme kapasitesini genişletmektir.
Çünkü korku, bastırıldığında gölgeye çekilir ve orada biçim değiştirir.
Kimi zaman öfke olur, kimi zaman kontrol ihtiyacı, kimi zaman da sürekli yorgunluk.
Jung’un dediği gibi:
“Gölgeyi reddetmek, kendinin yarısını reddetmektir.”
Beden, korkuyu bastırmanın bedelini taşır.
Sürekli sıkışan omuzlar, kronik mide asidi, baş ağrısı ya da açıklanamayan uykusuzluklar…
Hepsi bedensel gölgenin dilidir.
Bilinçaltı konuşmaz, kas tonusuyla, nefes ritmiyle, dengeyle anlatır kendini.
Korkuyu inkâr eden kişi, aslında kontrol yanılsamasına tutunur.
Ne zaman hayat belirsizleşse, o hemen bir plan yapar, her ihtimali hesaplar.
Ama aslında bu, korkuya karşı bir “zırh”tır.
Cesaret, zırhı çıkarmak değil, zırhla nefes almayı öğrenmektir.
Yani korkunun varlığıyla birlikte hareket etmeyi öğrenmek.
3. Korkunun Nörolojik Anatomisi: Amigdala, Kalp ve Nefesin Dansı
Korku anında devreye giren ilk yapı amigdaladır.
Amigdala, beyinde “duygusal alarm sistemi” gibi çalışır.
Bir tehdit algıladığında hemen hipotalamusa sinyal gönderir.
Bu da sempatik sinir sistemini aktive eder:
Adrenalin ve noradrenalin salgılanır, kalp atışı artar, kaslara daha fazla kan gider, sindirim yavaşlar.
Ama işin ilginç yanı şudur:
Amigdala, gerçek tehdit ile zihinsel tehdit arasında ayrım yapmaz.
Yani, “Patron beni eleştirirse rezil olurum” düşüncesiyle “Aslan üzerime koşuyor” tepkisi aynı biyokimyasal yolu kullanır.
Modern çağın tehlikesi, artık fiziksel değil psikolojik olduğu için, insanlar hiç bitmeyen düşük şiddetli bir korku hâlinde yaşarlar.
Bu kronik sempatik uyarımın bedeli büyüktür:
- Kortizol seviyesi artar.
- Bağışıklık sistemi zayıflar.
- Dikkat dağılır, hafıza zorlanır.
- Empati azalır.
Cesaret, burada devreye girer.
Cesaret, korkusuzluk değildir; korkunun nörolojik dalgasını fark edip onunla birlikte nefes alabilme becerisidir.
4. Bedensel Farkındalıkla İlk Temas: Korkuyu Hissetmek
Korkuyla yüzleşmenin ilk adımı, beden sinyallerini fark etmektir.
Bu basit gibi görünür ama çoğu insan bedenini sadece ağrıdığında fark eder.
Oysa korku bedende çok daha ince ipuçlarıyla belirir:
- Eller terliyorsa,
- Gözler donuyorsa,
- Nefes göğüste sıkışıyorsa,
- Karın bölgesinde bir “büzülme” varsa,
beden korkunun varlığını haber veriyordur.
Bunu fark etmek, korkudan kaçmayı değil, onunla kalmayı sağlar.
Korku hissedildiğinde, kişi bedenini bir laboratuvar gibi gözlemlemeyi öğrenir.
Böylece duygusal fırtına, bilinçli farkındalığın alanında çözülmeye başlar.
Bedenle bağlantı kurmak, sinir sistemine “güvendeyim” mesajı verir.
Bu da parasempatik sistemin devreye girmesini sağlar — yani kalp yavaşlar, nefes derinleşir, kaslar gevşer.
5. 🧭 Egzersiz: Kapalı Gözle Yön Bulma Deneyi
Amaç: Korkunun bedensel deneyimini güvenli bir ortamda fark etmek.
Süre: Yaklaşık 10 dakika
Alan: Küçük bir oda veya ofis.
🔹 Adım 1 – Hazırlık
- Odanın ortasında ayakta durun.
- Çevrede zarar verecek nesneler olmadığından emin olun.
- Gözlerinizi kapatın.
- Bir arkadaşınız varsa, sessizce sizi izlesin (güvenliğinizi sağlasın ama yönlendirmesin).
🔹 Adım 2 – Deneyim
- Derin bir nefes alın ve bırakın.
- Gözler kapalıyken, 3 adım ileri gidin.
- Durun. Kalp atışınızı hissedin.
- Şimdi 2 adım sağa, 1 adım sola gidin.
- Nefesiniz nasıl değişiyor fark edin.
🔹 Adım 3 – Gözlem
- Bir noktada iç sesiniz “yeter, aç gözlerini” diyecek.
- O an, bedenin korkuya verdiği sinyali fark edin: Ellerde kasılma, nefeste kesilme, dizlerde titreme…
- Devam edin.
- 1 dakika sonra gözlerinizi açın ve etrafa bakın.
🔹 Adım 4 – Analiz
Bu basit egzersiz, kontrolün kısmen kaybolduğu bir ortam yaratır.
Zihin hemen “tehlike var” sinyali üretir, oysa gerçek bir tehlike yoktur.
Bu, amigdalanın yanılgısıdır.
Bu farkındalık, belirsizliğe tahammül kasını güçlendirir.
Egzersiz sonrası şu sorulara yazılı yanıt verin:
- Gözlerim kapalıyken içimde hangi korkular belirdi?
- Kontrolü kaybetmek bana ne hissettirdi?
- Aslında hangi güven ihtiyacı bu korkunun altında yatıyor olabilir?
Bu küçük deney, ilerleyen “engel parkuru” çalışmasının sinirsel altyapısını oluşturur.
6. Korkunun Altında Ne Var?
Psikodinamik açıdan korku, çoğu zaman gizli bir arzunun maskesidir.
İnsan, en çok arzuladığı şeyi kaybetmekten korkar.
Yakınlık arzusu – reddedilme korkusunu,
Başarı arzusu – başarısızlık korkusunu,
Kendini ifade arzusu – yargılanma korkusunu doğurur.
Korku, bastırılmış bir enerjidir.
Yani korkudan kaçmak, aslında yaşamak istediğimiz bir potansiyelden kaçmaktır.
Bu nedenle cesaret, korkusuzluk değil,
“Korkunun içinden geçmeyi göze alabilme yetisidir.”
Birçok insan cesareti “ataklık” sanır, oysa cesaretin kalbinde yavaşlık vardır.
Cesur insan hemen koşmaz; önce nefes alır, bedeni dinler, sonra adım atar.
Çünkü bedeniyle savaşmayan bir zihin, korkuyla dans edebilir.
7. Korkunun Biyokimyasal Dönüşümü: Duygudan Öğrenmeye
Korku bastırıldığında, kortizol kronikleşir.
Ama korku fark edildiğinde, sinir sistemi yeniden düzenlenmeye başlar — buna neuroception of safety (güvende hissetme algısı) denir.
Bedenin “güven” hissettiği anlarda:
- Oksitosin artar,
- Dopamin yeniden dengelenir,
- Prefrontal korteks devreye girer (rasyonel düşünme),
- Kişi tehditten öğrenmeye geçer.
Bu biyokimyasal geçiş, korkuyu “öğretici bir duygu” hâline getirir.
O anda kişi kendine şunu söyleyebilir:
“Evet, korkuyorum. Ama bu korku bana bir şey anlatıyor.”
8. Günlük Çalışması: “Korktuğum Şey Bana Hangi Gücü Hatırlatıyor?”
Her akşam birkaç dakika ayırın.
Aşağıdaki cümleyi tamamlayarak günlük tutun:
“Bugün en çok korktuğum şey ___________ oldu.
Bu korku bana ___________ olma ihtimalimi hatırlattı.”
Örnek:
“Bugün toplantıda fikrimi söylemekten korktum.
Bu korku bana aslında güçlü bir sesim olduğunu ama onu duyurmaktan çekindiğimi hatırlattı.”
Bu küçük farkındalık notları, gölgeyle yapılan dostluğun ilk adımlarıdır.
Korkularınız bir liste hâlinde ortaya çıktığında, onların aslında gizli potansiyellerinizin haritası olduğunu fark edeceksiniz.
9. Cesaretin İlk Kapısı
Korku, bizi küçülten bir düşman değil; sınırlarımızı hatırlatan bir öğretmendir.
O olmadan cesaret diye bir şey de var olamazdı.
Korkunun gölgesine adım atmak, karanlığı aydınlatmak değil, karanlıkta görmeyi öğrenmektir.
Bölüm II: Bastırılan Korkularla Yüzleşme
1. Gölgenin Sessiz Odası: Bastırmanın Anatomisi
İnsanın en büyük korkularından biri, korkularıyla tanışmaktır.
Çünkü çoğu zaman korkular yalnızca “kaçınılan şeyler” değil, aynı zamanda bastırılmış arzuların da maskesidir.
Jung’un “gölge” kavramı, insanın bilinçli benliğinin görmek istemediği yönlerini tanımlar: kıskançlık, öfke, korkaklık, zaaf, kontrol hırsı…
Ama her bastırılan duygu, kaybolmaz — yalnızca bedenin alt katına taşınır.
Ve orada, davranışlara sızar:
- Gereksiz temkinlilik,
- Sürekli mükemmeliyetçilik,
- Her şeyi kontrol etme isteği,
- Ya da hiçbir şeye adım atamama hali.
Bu yüzden bastırılan korkular, aslında kontrol altında tutulan enerjilerdir.
Kişi kendini “sakin ve mantıklı” zanneder ama aslında bedeninde sürekli bir mikro kasılma vardır.
Omuzda taşınan yük, çenede sıkışan kas, mide asidi, uykuda diş gıcırdatma…
Hepsi bedensel bastırmanın sessiz izleridir.
Freud bu mekanizmayı “repression” olarak adlandırmıştı; Jung ise “gölgenin derinleşmesi.”
Modern nöropsikoloji ise bunu amigdala-hipokampus iletişiminin kısılması olarak tanımlar:
Korku duygusu hafızada “anlam kazanmadan” saklanır.
Yani kişi “neden korktuğunu” bilmez ama korkunun bedensel yankısını her gün taşır.
2. Korkunun Haritası – Çocuklukta Başlayan Bastırma Döngüsü
Çoğu bastırılmış korku, yetişkinlikte ortaya çıkmaz;
çocuklukta bir “öğrenme anı” olarak beden hafızasına kazınır.
- “Bunu yaparsan düşersin.”
- “Sakın yanlış söyleme, rezil oluruz.”
- “Ağlama, güçlü ol.”
- “Korkma, bir şey yok.”
Bu cümleler, çocuğun doğal korku tepkisini susturur.
Ama korku ortadan kalkmaz, yalnızca dondurulur.
O donmuş enerji, yetişkinlikte farklı maskelerle sahneye çıkar:
Toplum önünde konuşamamak, risk alamamak, yakın ilişkilerde geri çekilmek, sürekli “güvenli alan” aramak…
Böylece kişi, bilinçli olarak “korkmuyorum” der, ama bedeni sürekli tetiktedir.
Bu da paradoksal bir döngü yaratır:
Korkudan kaçtıkça, korkunun kontrolü altına girer.
3. Cesaretin Paradoxu – Korkuya Dokunmadan Cesur Olunmaz
Korkuyu bastırmak, onu zayıflatmaz — güçlendirir.
Çünkü bastırma, zihinsel enerjiyi sürekli içeride tutar.
Gerçek cesaret, korkunun üzerini örtmek değil, onun gözlerinin içine bakabilmektir.
Beden temelli terapilerde (örneğin somatik deneyimleme yaklaşımında) korkuya yaklaşmanın yolu, duyguyu sözcüklerle değil, bedensel farkındalıkla yeniden yaşatmaktır.
Ama bu, tehlike değil güven içinde yapılır.
Yani kişi korkuyu hatırlarken, aynı anda kendini güvende hissetmeyi öğrenir.
Bu da “travmanın çözülme eşiği”dir.
Bunu öğrenmenin basit ama derin bir yolu var:
Kapalı Gözle Engel Parkuru.
4. 🧭 Egzersiz – Kapalı Gözle Engel Parkuru
Bu egzersiz, gölgeyle yüzleşmenin bedensel metaforudur.
Amaç, belirsizliğe adım atarken içsel güven mekanizmasını aktif etmektir.
🔹 Gerekli Alan ve Malzemeler
- Sessiz, küçük bir oda (yaklaşık 3×3 metre yeterli).
- 5–6 küçük nesne: yastık, kitap, su şişesi, top, kutu gibi.
- Yumuşak zemin (halı ya da yoga matı).
- Göz bandı (veya hafif bir örtü).
- Eğer mümkünse, güvenlik için bir “gözlemci” arkadaş.
🔹 Egzersizin Amacı
- Belirsizlik altında bedenin tepkilerini gözlemlemek.
- Korkunun bedensel sinyallerini fark etmek.
- “Korkunun içinden geçebilme” kapasitesini artırmak.
🔹 Uygulama Adımları
Adım 1 – Başlangıç: Güven Alanını Kur
Odanın ortasında ayakta durun.
Bir dakika boyunca derin nefes alın, gözlerinizi açık tutun.
Kendinize yüksek sesle şunu söyleyin:
“Bu alan benim güvenli alanım. Hiçbir tehlike yok.
Şimdi sadece belirsizliği deneyimliyorum.”
Bu, bilinçaltına “tehlike değil, öğrenme anındayım” mesajı gönderir.
Sinir sistemi, bu farkla birlikte farklı tepki üretir.
Adım 2 – Gözleri Kapat ve Dinle
Göz bandınızı takın.
Görsel bilgi ortadan kalktığında beyniniz, denge için vestibüler sistemi ve propriyoseptif sinyalleri daha aktif kullanacaktır.
Bu da prefrontal korteksi zorlar — yani dikkat, karar alma, yön bulma mekanizmaları çalışır.
Şimdi adım atmaya başlayın.
Yavaş, bilinçli, temkinli…
Ayağınız bir şeye dokunduğunda durun.
Nefes alın.
Kalp atışınızı fark edin.
Devam edin.
Bu anda zihniniz şu soruları üretmeye başlayacaktır:
- “Ya bir yere çarparsam?”
- “Ya yönümü kaybedersem?”
- “Ya düşersem?”
İşte bu sorular, bilinçdışındaki korkuların sesidir.
Ama dikkat:
Hiçbiri şu anda gerçek değil.
Tümü, olasılıklardan türeyen içsel senaryolar.
Adım 3 – Duyusal Gözlem
Birkaç dakika boyunca hareket edin.
Arada durun.
Kendinize sorun:
“Şu anda bedenimin hangi bölgesi en gergin?”
“Nefesim nerede sıkışıyor?”
“Bu gerginlik bana hangi duyguyu hatırlatıyor?”
Eğer biri sizi izliyorsa, sizin hareketlerinizin ritmini not etsin:
Bazıları sürekli sağa döner, bazıları hep geri kaçar, bazıları küçük adımlar atar.
Bu, korku karşısındaki içsel stratejinizi gösterir.
Kimi “geri çekilme”, kimi “donma”, kimi “yavaş ilerleme” tepkisi verir.
Bu, sinir sisteminin hayatta kalma dilidir.
Adım 4 – Sonlandırma ve Gözlem
Gözlerinizi açmadan önce derin bir nefes alın.
Sonra yavaşça açın.
Odaya bakın.
Engellerin ne kadar küçük, ne kadar zararsız olduğunu fark edin.
Şimdi beyniniz yeni bir öğrenme kaydı yapar:
“Belirsizliğin ortasında bile güvendeydim.”
İşte bu an, cesaretin sinaptik izidir.
Amigdala artık “belirsizlik = tehlike” kodunu biraz gevşetmiştir.
Bu, duygusal öğrenmenin nörobiyolojik temeli olan “yeniden koşullandırmadır (reconsolidation).”
5. Egzersiz Sonrası Günlük Çalışması
Egzersiz bittiğinde, 10 dakika boyunca yazın:
- Gözlerim kapalıyken içimde en çok hangi korku belirdi?
- Bu korku bana geçmişte hangi anı hatırlattı?
- Gözlerimi açtığımda ne hissettim?
- Korkumun beni korumaya çalıştığı şey neydi?
Yazarken analiz etmeyin, sadece akışı bırakın.
Çünkü bilinçdışının dili mantıkla değil, metaforla konuşur.
Kimi “karanlık” yazar, kimi “sis”, kimi “taş gibi beden.”
Bunlar bastırılmış duyguların sembolleridir.
6. Psikolojik Bağlantı – Belirsizliğe Tahammül
Modern dünyada en yaygın korku, “bilinmeyenle baş edememe”dir.
Buna intolerans of uncertainty (belirsizliğe tahammülsüzlük) denir.
Araştırmalar (Carleton et al., Journal of Anxiety Disorders, 2016) bu özelliğin anksiyete bozukluklarının temel belirleyicilerinden biri olduğunu göstermiştir.
Ama belirsizlik, aslında zihinsel esnekliğin kaynağıdır.
Yaratıcılık, yenilik, sezgi hep belirsiz alanlardan doğar.
Bir liderin, bir sanatçının, bir bilim insanının farkı tam da burada başlar:
Belirsizliğin rahatsızlığında kalabilme gücü.
Bu kas, tıpkı fiziksel kas gibi alıştırmayla gelişir.
Kapalı gözle engel parkuru, bu kasın somatik antrenmanıdır.
Beyin, her tekrarında biraz daha güven sinyali üretir:
“Bilmiyorum ama güveniyorum.”
Bu cümle, nöropsikolojik anlamda öz-düzenleme (self-regulation) kapasitesinin sembolüdür.
7. Cesaretin Sessiz Anatomisi
Cesaretin dışarıdan görünen hali bir eylemdir;
ama içeriden bakıldığında, bedensel bir düzenlenmedir.
- Korku = sempatik aktivasyon (adrenalin, kortizol, hızlanma)
- Cesaret = prefrontal korteksin yeniden devreye girmesi (denge, karar, odak)
Kapalı gözle parkur egzersizi, bu geçişi bedende deneyimletir.
Yani kişi, korkudan sakinliğe kendi sinir sistemi üzerinden geçmeyi öğrenir.
Bu, bilişsel değil nörofizyolojik bir öğrenmedir.
Beyin, yeni bir “yol” açar:
Amigdala alarm verir → kişi fark eder → derin nefes → prefrontal korteks devreye girer.
Artık kaçmak yerine kalmak mümkündür.
8. Korkunun Işığında Görmek
Cesaret, karanlıktan çıkmak değildir; karanlığın içinde yön bulmaktır.
Korku, gölgeyle kurulan ilk temastır — ve gölge, aydınlatıldıkça düşman değil, öğretmen olur.
Her korku, bir potansiyelin kılığına girmiş bir rehberdir.
Bu egzersizi birkaç kez tekrarladığınızda fark edeceksiniz:
Belirsizlik artık sizi felç etmiyor, merak uyandırıyor.
Ve o an, gölgenizle dans başlıyor.
“Bölüm III – Psikolojik Bağlantı: Belirsizliğe Tahammül ve Zihinsel Esneklik”
Psikolojik Bağlantı – Belirsizliğe Tahammül
Belirsizlik… İnsan zihninin en az hoşlandığı deneyimlerden biridir.
Beyin, evrimsel olarak öngörüye programlanmıştır; tehlikeyi önceden fark edip kaçınmak hayatta kalma şansını artırır.
Ancak modern çağda, tehdit artık bir yırtıcı hayvan değil — değişken bir piyasa, işteki rekabet, duygusal ilişkilerdeki dalgalanmalar ve kendi içimizdeki tutarsızlıklardır.
Yani “hayatta kalma içgüdümüz”, artık fiziksel değil psikolojik risklere karşı tetiktedir.
Korkular bastırıldığında, beyin o bastırılmış alanları sürekli izler; bilinçdışı bir “risk radarını” açık tutar. Bu radarın sürekli çalışması, insanın zihinsel enerjisini emer.
Sonuçta kişi, “bir şey olacakmış gibi hissetme” halini yaşar — ama ne olacağını bilmez.
Bu durum, günümüz beyaz yakalısının belirsizliğe tahammülsüzlüğünün temelidir.
Belirsizliğe tahammül edebilmek, sadece sabır değil, sinir sisteminin yeniden eğitimidir.
Bir kişi bilinmezliğe adım attığında sempatik sinir sistemi (savaş-kaç tepkisi) devreye girer.
Ama eğer bu durum yeterince uzun süre ve güvenli bir çerçevede yaşanırsa, parasempatik sistem devreye girer; beyin “belirsizliğin öldürmediğini” öğrenir.
İşte bu, cesaretin nörobiyolojik doğuşudur.
Egzersiz – Kapalı Gözle Engel Parkuru – Riskle Temas
Bu egzersiz, gölgeyle cesaret arasındaki bağı bedensel düzeyde deneyimletir.
Bedenin sinir sistemine “korku anında bile kontrol sende” mesajını öğretir.
Amaç:
Belirsizlik altında bedensel güveni koruma, duyusal farkındalığı artırma, zihinsel kontrolü bırakma pratiği.
Hazırlık:
- Oda içinde birkaç küçük obje yerleştirilir (yastık, kitap, sandalye ayağı gibi).
- Gözler bir bezle bağlanır.
- Katılımcıdan, sessizce ve yavaşça odanın bir ucundan diğerine geçmesi istenir.
- Yanında biri bulunabilir ama yalnız bırakılmaz.
- Her adımda iç sesle şu cümle tekrarlanır: “Bilmiyorum ama hissediyorum. Görmüyorum ama güveniyorum.”
Deneyim:
İlk dakikalarda, neredeyse herkes gerginleşir.
Bilinmezliğin içindeki o küçük adımlar, beyinde büyük fırtınalar yaratır:
“Ya düşersem?”
“Ya bir şeye çarparsam?”
“Ya saçma görünürsem?”
Ama birkaç dakika içinde, duyuların yeniden doğduğu fark edilir.
Adımlar yavaşlar ama bilinç genişler.
Ayak tabanındaki basınç değişir, ses yankılanır, hava akımı bile yön gösterir.
Bu andan itibaren kişi, “görmeden de güvenebileceğini” fark eder.
Bu farkındalık, iş yaşamındaki karar süreçlerine kadar uzanır:
“Her şeyi bilmeden de ilerleyebilirim.”
Egzersiz sonrası tartışmada şu sorular yöneltilir:
- Gözlerini kapattığında ilk his neydi?
- Nerede güven hissettin, nerede kaybettin?
- Engel karşısında nasıl bir iç konuşma oluştu?
- Korku, fiziksel mi yoksa zihinsel mi hissedildi?
Psikolojik Yansıma:
Korkunun büyük kısmı, olaydan değil, tahminden doğar.
Göz kapalı parkur, bu tahminin ne kadar hatalı olabileceğini bedene gösterir.
Birçok kişi, sonunda şu farkındalığa varır:
“Ben aslında riskin kendisinden değil, kontrol kaybı hissinden korkuyorum.”
Bu egzersiz, yöneticiler, liderler veya hızlı karar alması gereken kişiler için derin bir aynadır.
Çünkü iş dünyasında da sık sık “gözler bağlı” ilerlemek zorunda kalırız.
Ve her adımda soru şudur: Güvenebiliyor muyum?
Korkunun Nörobiyolojisi – Cesaretin Kökü
Korku, amigdala merkezli bir tepkidir.
Amigdala tehlikeyi sezdiğinde kortizol ve noradrenalin salgılanır — bu, kasları uyarır, dikkati daraltır, kalbi hızlandırır.
Ancak korkuya rağmen hareket edildiğinde — örneğin kapalı gözle bir adım atıldığında — beynin prefrontal korteksi devreye girer.
Prefrontal korteks, “tehlike değerlendirmesi” yapar ve eğer durum gerçekten tehdit değilse, amigdala sinyalini bastırır.
İşte o an, cesaretin fizyolojik karşılığı yaşanır:
Korku kalır, ama kişi durmaz.
Cesaret, korkunun yokluğu değil, onunla birlikte hareket edebilme kapasitesidir.
Bu nedenle “Gölgede Cesaret”in özü, korkuyu susturmak değil, korkunun ritmine katılmaktır.
Bastırılan Korkularla Yüzleşme – Psikodinamik Katman
Bastırılan korkular, genellikle geçmişte deneyimlenen ama o an “fazla gelen” olayların kalıntısıdır.
Bir öğretmen tarafından küçümsenmek, bir başarısızlık anı, bir kayıp ya da utanç…
Zihin o anın enerjisini bastırır, ama bu enerji gölgeye geçer.
Yani korkular ortadan kalkmaz, sadece yön değiştirir:
- “Başarısız olmaktan korkmuyorum” diyen kişi, risk almaktan kaçınarak başarısızlığı yaşar.
- “İnsanlar beni eleştirmesin” diyen kişi, kendini fazla kontrol ederek spontane davranamaz.
- “Hata yapmamalıyım” diyen kişi, öğrenmeyi engeller.
Egzersiz sırasında ortaya çıkan mikro tepkiler — bir ayağın geri çekilmesi, nefesin tutulması, sinirli bir gülüş — bu bastırılmış enerjilerin izleridir.
Her fiziksel geri çekilme, zihinsel bir “burada tehlike var” kaydını yansıtır.
Bu nedenle, gölgede cesaret pratiği yalnızca fiziksel bir deneyim değil, aynı zamanda travmatik hafızanın yeniden işlenmesidir.
Kişi “güvende korku yaşamanın” mümkün olduğunu öğrendikçe, geçmişte bastırılan enerjiler çözülür.
Günlük Çalışması – Hangi Riskten Kaçıyorum, Aslında Bana Neyi Öğretiyor?
Bu günlük çalışması, farkındalıkla yüzleşmenin sürdürülebilir hale gelmesi içindir.
Amaç, korkunun öğretisini bulmak, onu düşman değil rehber olarak görmektir.
Adım 1: Korkuyu İsimlendirme
Her günün sonunda şu cümleyi tamamla:
“Bugün şundan kaçındım: …”
Bu, bir konuşmayı ertelemek, bir fikir paylaşmamak ya da duygusal bir tepkiyi bastırmak olabilir.
Küçük bile olsa yaz. Çünkü gölge, küçük detaylarda gizlenir.
Adım 2: Öğretiyi Sorma
Sonra şu soruyu yaz:
“Bu risk bana neyi öğretmek istiyor olabilir?”
Örneğin,
- Bir sunumdan kaçınmak → “Görülmekle ilgili korkum var.”
- Yöneticimle konuşmamak → “Otoriteyle ilişkimi onarmam gerekiyor.”
- Fikir belirtmemek → “Reddedilmekle barışamıyorum.”
Adım 3: Küçük Deney
Ertesi gün, bu korkunun alanına küçük bir adım at.
Kendine şunu de:
“Korku bir kapıysa, ben sadece kapının koluna dokunacağım.”
Bu süreç, her gün küçük dozda cesaretle beslenen bir dönüşüme dönüşür.
Bir hafta, bir ay, bir yıl… Derken korkular sönmez, ama dost olur.
Belirsizlikle Dans Etmek
Bir noktadan sonra belirsizlik, düşman değil oyun arkadaşına dönüşür.
Her bilinmeyen durum, içsel bir merak uyandırır.
Kişi artık “ne olacak?” demek yerine “acaba ne öğreneceğim?” diye sorar.
Bu zihinsel dönüşüm, sinir sisteminin tehditten öğrenmeye geçişidir.
Belirsizliğe tahammül, bir erdem değil, bir kas gibidir.
Ne kadar çok kullanılırsa, o kadar güçlenir.
Ve o kas güçlendikçe, hayattaki en büyük özgürlük ortaya çıkar:
“Her şeyi bilmesem de ilerleyebilirim.”
4. Bölüm: Cesaretin Biyomekaniği ve Günlük Hayata Uygulama Rehberi
Cesaret, birçok kişinin düşündüğü gibi “ruh gücü” değildir.
O, biyomekanik bir bütünlük içinde ortaya çıkar: kas tonusu, solunum derinliği, kalp atım ritmi ve hormon salınımı arasındaki ahenkli dansın bir sonucudur.
Yani cesaret, bedende başlar; zihin onu sadece yorumlar.
1. Cesaretin Fizyolojik Altyapısı
a. Kas Tonusu ve Duruş
Kaslar yalnızca hareket için değil, aynı zamanda psikolojik sinyallerin taşınması için de vardır.
Örneğin korku anında:
- Boyun kasları kısalır,
- Göğüs kafesi daralır,
- Nefes sığlaşır,
- Karın kasları içe çekilir.
Bu postür, beyne “tehlikedeyiz” mesajını gönderir.
Beyin ise bu mesajı doğrular; çünkü bedenden gelen her sinyali “gerçek” kabul eder.
Dolayısıyla cesur bir duruş, sadece özgüven ifadesi değildir — aslında beyne güvenlik sinyali gönderen bir fiziksel pozisyondur.
Yani kişi “cesur durduğu” için değil, “cesur durduğu halde beyni güveni hissettiği” için korkusunu regüle eder.
🧠 Pratik: Aynanın karşısına geçip omuzlarını geri al, göğsünü hafif aç, nefesini yavaşlat.
Sonra içinden şunu söyle:
“Korkuyorum ama bu korku bana ait, beni yönetmiyor.”
30 saniye sonra kalp ritminin yavaşladığını fark edeceksin.
Bu basit bedensel duruş değişikliği, sempatik sinir sistemini bastırır, parasempatik tonusu artırır.
Yani cesaretin “ilk kıvılcımı” vücutla atılır.
b. Nefesin Ritmi ve Cesaret Döngüsü
Nefes, beyinle duygular arasındaki en kısa biyolojik köprüdür.
Korku anında beyin, diyaframa “hızlı ve yüzeysel nefes al” komutu verir.
Bu, hayatta kalma için faydalıdır ama zihinsel netliği bozar.
Cesaret anında ise nefes daha uzun, daha derindir.
Bu durum, vagus sinirini aktive eder — bu sinir, kalpten beyne “güvendeyiz” sinyali taşır.
Yani nefes uzadıkça, beyin cesareti bir duygu olarak değil, bir durum olarak algılar.
🫁 Egzersiz:
- Burnundan 4 saniye boyunca nefes al,
- 2 saniye tut,
- Ağızdan 6 saniyede ver.
- 5 tur boyunca tekrarla.
Bu basit düzenleme, noradrenalin seviyesini düşürür, oksitosin ve serotonin salınımını artırır.
Sonuç: Korkunun yerini sakin bir netlik alır.
c. Kalp Ritim Uyumu (Heart Coherence)
Modern nörokardiyoloji, cesaretin aslında kalp-beyin senkronizasyonu anında doğduğunu gösteriyor.
Kalp ritmi, zihinsel odakla uyumlandığında, karar alma merkezleri (prefrontal korteks) daha etkin hale geliyor.
Bu duruma “Heart Coherence” denir — yani “kalbin ritmik uyumu”.
Korku sırasında kalp ritmi düzensizleşir (HRV düşer), cesaret anında ise kalp ritmi esnekleşir (HRV artar).
💓 Egzersiz:
- Kalbine bir elini koy.
- Derin nefes alırken “şu an güvendeyim” de.
- Her nefeste kalbine minnet duygusu gönder.
Bu, yalnızca kalp ritmini değil, beynin elektriksel desenlerini de düzenler.
Birçok lider, bu pratiği sabah toplantılardan önce uygular.
Çünkü cesaret, kalpten başlar ama prefrontal kortekste karar olur.
2. Hormonel Senfoni: Cesareti Besleyen Kimyasal Dans
Cesaret bir duygu değil, beyin kimyasallarının orkestrasyonudur.
Bu orkestrada birkaç oyuncu öne çıkar:
Hormon | Cesaret Üzerindeki Etkisi | Nerede Etkili? |
---|---|---|
Kortizol | Tehlikeyi algılar, alarm sistemi kurar. Fazlası korkuya, dengesi farkındalığa dönüşür. | Böbreküstü bezi |
Noradrenalin | Uyarılma sağlar, dikkat netliğini artırır. Yüksek düzeyi panik, dengelisi odak getirir. | Beyin sapı |
Dopamin | Risk almada ödül beklentisini yönetir, “cesaretin ödül mekanizması”dır. | Mezolimbik sistem |
Serotonin | Duygusal istikrar sağlar, korku anında “dengeleyici fren” görevi görür. | Beyin sapı |
Oksitosin | Sosyal bağlar yoluyla korkuyu azaltır; “birlikte cesaret” yaratır. | Hipotalamus |
Bu sistemin uyumu bozulduğunda, kişi “sürekli tedirgin ama hareketsiz” hale gelir.
Ama denge kurulduğunda — yani dopamin beklentiyi artırırken serotonin sakinliği koruduğunda — kişi riskle oynamaya başlar.
İşte o an cesaret, biyolojik bir denge oyununa dönüşür.
🎯 Not:
Kahramanlar, korkusuz oldukları için değil; dopamin/serotonin dengesi sayesinde korkuyla işbirliği yapabildikleri için “kahraman” olurlar.
3. Günlük Hayata Uygulama Rehberi
Cesaret, anlık bir parıltı değil; tekrarlanan mikro-aksiyonların toplamıdır.
Aşağıda gölgede cesaret kasını güçlendiren 5 günlük ritüel önerisi yer alıyor:
1. Mikro Risk Ritüeli
Her gün kendine küçük bir risk belirle:
- Fikrini açıkla,
- Zor bir konuşmayı başlat,
- Yeni bir fikir öner,
- Sessiz kaldığın bir yerde ses çıkar.
Bu küçük riskler, sinir sistemine “belirsizlik öldürmez” mesajı verir.
Zamanla cesaret refleks haline gelir.
2. “Korku Günlüğü” Uygulaması
Günün sonunda şu iki cümleyi yaz:
“Bugün beni durduran neydi?”
“Bu bana ne öğretmek istiyor?”
Bu alışkanlık, bilinçdışı korkuları yüzeye taşır ve onları öğretmene dönüştürür.
3. “Cesaret Nefesi” Sabah Rutini
Her sabah 5 dakika boyunca 4-2-6 nefes döngüsünü yap.
Bu, günün ilk nörovejetatif dengesini kurar ve kortizol zirvesini yumuşatır.
4. “Görmeden Güven” Egzersizi
Ayda bir kez “kapalı göz parkuru” pratiğini tekrarla.
Her defasında engelleri değiştir; böylece zihin “alışılmış korkuların” ötesine geçmeyi öğrenir.
5. “Paylaşılan Cesaret”
Bir ekip, aile ya da dost grubunda korkular paylaşılırsa, oksitosin devreye girer.
Korkunun “bireysel zindan” olma hali biter, ortak bir öğrenme alanına dönüşür.
“Korkular, konuşuldukça küçülür; paylaşıldıkça öğretmenleşir.”
4. Cesaret ve Liderlik Arasındaki Nöroergonomik Bağ
Nöroergonomi, insanın sinir sistemiyle çevresi arasındaki etkileşimi optimize etme bilimidir.
Liderlikte bu, karar anlarında nörofizyolojik dengeyi koruyabilmek anlamına gelir.
Yani “panikleyen bir beyinden gelen sinyallere rağmen sakin kalmak” becerisi…
Bir liderin gölgesi, genellikle korkunun dışavurumudur:
- Aşırı kontrol,
- Mikroyönetim,
- Eleştiriden kaçınma,
- Yeniliğe direnç…
Cesur lider ise gölgesine bakabilen liderdir.
Bilinçli olarak korkusunu tanır, onu bastırmaz — ama yönlendirir.
Bu liderlik biçimi, bedensel güvenle zihinsel netliğin birleşimidir.
“Gerçek cesaret, güç gösterisi değil; sakinliğini kaybetmemektir.”
5. Cesaretin Evrensel Döngüsü
Tüm kültürlerde cesaret dört aşamalı bir döngüyle anlatılır:
- Korkunun Belirişi – Kaçma dürtüsü başlar.
- Farkındalık – “Korkuyorum ama neden?” sorusu doğar.
- Eylem – Küçük bir adım atılır.
- Dönüşüm – Beyin yeni bir güven haritası çizer.
Bu döngü yeterince tekrarlandığında kişi, artık korkuyu tehdit değil öğretmen olarak algılar.
Ve o an, gölge artık düşman değil — rehber olur.
5. Bölüm – Cesaretin En Derin Katmanı: Gölgeyle Barış ve Özgürleşme
1. Gölgeyle Barışmak Ne Demektir?
Carl Gustav Jung, gölgeyi “bilinç tarafından reddedilen her şey” olarak tanımlar.
Bu; bastırılmış korkular, öfke, kıskançlık, suçluluk, hatta bazen unutulmuş cesaret anlamına gelir.
İnsanın iç dünyasında gölge bir düşman değil, tamamlanmamış bir parçadır.
Onu reddettikçe güçlenir, tanıdıkça yumuşar.
Cesaret, işte tam burada doğar:
Karanlığa dokunmak ama onun içinde kaybolmamak.
Birçok kişi gölgesini bastırarak düzenli bir hayat sürer —
ancak bu bastırma, bedende stres, zihinde karmaşa, ilişkilerde mesafe olarak tezahür eder.
Gölgeye dönmek, geçmişle hesaplaşmak değil;
kendini tam olarak görmek demektir.
“Cesaret, savaşmak değil; korkunun elini tutmaktır.”
2. Gölgenin Üç Yüzü: Korku, Kontrol, Kaçınma
a. Korku – Kök Gölge
Korku, hayatta kalma sisteminin armağanıdır ama kronik hale geldiğinde yaşam enerjisini tüketir.
Korkuyu bastırmak yerine onu duymak, vücut sinyallerini okumaktır:
- Gergin omuzlar → Yüklenme.
- Sığ nefes → Kaçınma.
- Hızlı kalp → Bastırılmış uyarı.
Bu sinyaller fark edildiğinde korku bilgiye dönüşür.
Korku, “dur” derken aslında “hazırlan” demektedir.
b. Kontrol – Maskelenmiş Korku
Birçok yetişkin, korkularını kontrol ihtiyacıyla maskeler.
Ne kadar plan, o kadar güven…
Ama hayatın doğası belirsizliktir.
Kontrolü kaybetme korkusuyla yaşayan kişi, zamanla yaşamın akışını da kaybeder.
Cesaret burada başlar:
Belirsizliğe “tamam” diyebilmekte,
yani “her şeyi bilmeme rağmen hareket etmeyi seçmekte.”
c. Kaçınma – Sessiz Teslimiyet
Kaçınma, gölgenin en sinsi biçimidir.
Korku görünmez hale gelir ama davranışa yön verir.
Kişi, “ben risk sevmem” der ama aslında “incinmek istemem” diyordur.
Oysa incinmeden büyüme olmaz; tıpkı kasların gelişmesi için mikro yırtıklara ihtiyaç duyduğu gibi.
3. Egzersiz – Karanlık Oda Çalışması (Gölgeyle Oturmak)
Bu egzersiz, sembolik olarak gölgeyle yüzleşme deneyimidir.
Yalnız ve sessiz bir odada yapılır.
Hazırlık
- Loş bir ışık veya mum yak.
- Tüm elektronik cihazları kapat.
- Bir defter ve kalem al.
Uygulama
- Otur ve sadece nefesini dinle.
Korku ya da huzursuzluk hissedersen müdahale etme.
Onu bastırmadan gözlemle. - Aşağıdaki soruları sırayla düşün:
- Beni en çok hangi durum korkutur?
- Bu korkunun bana öğrettiği şey ne olabilir?
- Onunla yaşamayı öğrenirsem kim olurum?
- Korkunun bir yüzünü hayal et.
Onunla konuş:
“Seni görüyorum. Artık saklanmana gerek yok.”
Sonuç
Korku imge olarak şekil değiştirir:
Bir canavar gibi başlayan duygu, bazen çocuğa, bazen yaşlı bir bilgeye dönüşür.
Bu, bilinçaltının “entegrasyon” işaretidir.
Gölge artık düşman değil, rehber olmuştur.
🔥 Cesaret, gölgeden kaçmadan onunla aynı masaya oturmaktır.
4. Psikolojik Bağlantı: Belirsizliğe Tahammül
Belirsizliğe tahammül, insanın psikolojik olgunluğunun en net göstergelerinden biridir.
Çünkü yaşamın özü — kontrol edilemezliktir.
Beyin, her belirsizlikte kortizol salgılar.
Ancak kişi yeterince kez bilinmeyenle temas ettiğinde,
beyin yeni bir öğrenme döngüsü başlatır:
“Belirsizlik öldürmez; dönüştürür.”
Bu süreçte:
- Prefrontal korteks (karar alma merkezi) güçlenir,
- Amigdala (korku merkezi) sakinleşir,
- Hipokampus (hafıza) “korku kalıplarını” yeniden yazar.
Sonuçta kişi, korkunun içinden geçerek duygusal dayanıklılık kazanır.
Bu da modern psikolojide “Resilience” (dirençlilik) olarak adlandırılır.
🌙 “Cesaret, korkunun yokluğu değil; onunla birlikte yürüyebilmektir.”
5. Günlük Çalışması – Hangi Riskten Kaçıyorum, Aslında Bana Neyi Öğretiyor?
Bu günlük, bireyin kendi gölgesini yazıyla tanıma alanıdır.
Aşağıdaki üç soruya her gün 10 dakika ayırarak yanıt ver:
- Bugün hangi riski almak istemedim?
(Örneğin: fikrimi söylemek, birine yaklaşmak, bir konuyu başlatmak…) - Bu riskin altında hangi korku yatıyor?
(Reddedilmek, hata yapmak, başarısız olmak, kaybetmek…) - Bu korku bana ne öğretmek istiyor olabilir?
(Sabır, esneklik, kendine güven, teslimiyet, özdeğer…)
Her yazışta, korku biraz daha öğretmene dönüşür.
Bir ay sonunda geçmişe baktığında göreceksin:
Korkuların aslında seni yönlendirmiyormuş — sadece yol göstermeye çalışıyormuş.
6. Cesaretin Sessiz Biçimi – Kabullenme
Birçok kişi cesareti savaşla karıştırır.
Oysa cesaretin en olgun biçimi kabullenmektir.
Teslimiyet değildir bu; farkındalıklı bir “tamam” deme halidir.
Kabullenme anında:
- Zihin direnç üretmeyi bırakır,
- Kalp ritmi yavaşlar,
- Nefes derinleşir,
- Duygular yerli yerine oturur.
Bu an, beynin “alfa dalgaları” ile kalbin “HRV uyumu” birleştiği andır.
Yani insan, kendi biyolojisiyle uzlaşır.
İşte o an gerçek cesaret doğar:
“Artık korkum da benimle yürüyebilir.”
7. Gölgede Cesaret – Işığın Kaynağı
Her insanın içinde bir karanlık vardır;
ama o karanlık, ışığın kaynağını saklar.
Korku, cesareti doğurur.
Kaçınma, farkındalığa dönüşür.
Gölge, öğretmene evrilir.
Cesaret, büyük adımların değil;
küçük farkındalıkların toplamıdır:
- Her “evet” dediğinde,
- Her “bilmiyorum” demekten korkmadığında,
- Her “korkuyorum ama deneyeceğim” dediğinde…
O an, içindeki gölge sana gülümser.
Ve bilirsin ki artık yalnız değilsin —
çünkü cesaret, seni kendi bütünlüğüne kavuşturmuştur.
“Karanlıktan korkma.
Çünkü cesaret, hep orada saklıydı.”
Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.
7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma
Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.
🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
- Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
- Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
- Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
- Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
- İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
- Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
- Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
- Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
- Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
- Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
- Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
- Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
- Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
- Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
- Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
- Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
- Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
- Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
- Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
- Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
- Bastırılan korkularla yüzleşme.
- Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
- Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
- Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme”
- Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
- Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
- Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
- Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Doğal Yaşayın
Doğal Beslenin
Aklınıza Mukayet Olun
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Sayın okuyucu,
Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.
Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü