Kalp Krizinden Sonra Nasıl Diyet Yapmalı

Değerli çalışanlar, sizlerde ve yakınlarınızda meydana gelecek bir kalp krizi sonrası özellikle beslenme çok daha fazla önem kazanmaktadır. Farklı yerlerde yapılan çalışmalara göre;

Kalp krizinden sonra yapılan Intermittent Fasting (IF) (aralıklı oruç) diiyeti yani beslenme tarzı kalp fonksiyonlarını (çalışmasını) iyileştiriyor.

Kalp krizinden hemen sonra başlanan aralıklı oruç ile kalbin kasılma gücünü gösteren Ejeksiyon fraksiyonunda (EF) anlamlı iyileşmeler gözlenmiş.

Ejeksiyon fraksiyonu (EF) her kalp atışında kalbin kendine gelen kanın ne kadarını pompaladığını gösterir.

Aralıklı Oruç nedir?

Aslen gün içerisinde tükettiğiniz besinlerin tüketilme düzeninin değiştirilmesidir. Bu düzen değişikliğini yaşınıza, sağlık durumunuza ve yaşam tarzınıza göre her zaman hekiminizin onayı ve kontrolü altında yapmalısınız.

16:8 Yöntemi: 16 saat aç kalıp (uyku dahil), 8 saatin başında ve sonunda yemek yeme şeklindedir.

Herkesin kolaylıkla yapabileceği aralıklı oruç =16 / 8’dir.

Aralıklı Oruç’un 5 ana özelliği var;

1-12.00-13.00 arası öğlen yemeği

2-18.00-20.00 arası akşam yemeği

3-Saat 20.00’den ertesi gün 12.00’ye kadar yalnızca su, çay, kahve (16 saat).

4-Ara öğün yok. Az az ye sık ye gibi sindirim sistemini yoran beslenme tarzı ASLA YOK.

5-Öğünler düşük karbonhidratlı / Ketojenik Diyet olmalıdır.

Kalp krizinden sonra hasar alan kalbinizin iyileşmesine, çalışma fonksiyonlarının düzelmesine yarayan bir beslenme tarzını uygulamak için kalp krizi geçirmeyi beklemek mi gerekiyor?

Yoksa hemen başlayıp kalp krizi riskini azaltmayı mı tercih edersiniz?

Karar sizin…!

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Konu hakkında bilimsel verileri merak edenler, aşağıda ilgili konuda yapılmış çalışmalara ait makalelerden örnekler okuyabilirsiniz.

  1. – ST-Segment Yükselmeli Miyokard Enfarktüsünden Sonra Aralıklı Oruç Sol Ventrikül Fonksiyonunu İyileştirir: Randomize Kontrollü INTERFAST-MI Çalışması. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38695175/
  2. ST yükselmeli miyokard enfarktüsünden sonra aralıklı orucun sol ventrikül fonksiyonu üzerindeki etkisi: pilot randomize kontrollü bir çalışmanın (INTERFAST-MI) çalışma protokolü. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35393305/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kolay Kilo Vermenin Yolu

Sumo güreşçileri, güreş müsabakaları sezonu başladığında ne kadar kilolu olurlarsa o kadar çok yüksek bir avantajla güreşe başlamış olurlar.

Bu yüzden genellikle yarış zamanı 200 kilo ya da daha fazla olmaya çalışırlar. Ancak yıl boyu bu kiloyla antrenman yapmaları imkansızdır. Antrenmanlarını nisbeten düşük (150-160) kilolarda yaparlar. Yarıştan bir kaç ay önce de hızla 40-50 kg almaya çalışırlar.

Peki çok kısa sürede bu kadar kilo nasıl alınır?

Japonlar yüzyıllardır bu işi güreşçilerine “sıfır yağ” ve bol karbonhidrat vererek çözmüşler. Sıfır yağ ile sonsuz bir iştaha ulaşılmaktadır. Sporcu durmaksızın yemek yer.

Yağın iştahımız üzerine kuvvetli bir baskılayıcı etkisi vardır.

Kilo sorunu olanların sumo güreşçilerinin tam tersini yapmaları yeterlidir.

Vücudumuz aynen şu şekilde programlıdır. Eğer;

1. Yağ alımını keser, karbonhidrat alımını arttırırsanız = Yağı depolarsınız.

2. Karbonhidratı keser, yağı arttırırsanız = yağ yakarsınız.

Yağ olarak tercihleriniz aşağıdaki şekilde olmalıdır.

  • Kuyruk yağı – iç yağ
  • Tereyağı
  • Zeytinyağı

”Yağ alımını arttırmak ve Karbonhidratı kesmek” bu süreci diyette nasıl mı uygulayacaksınız?

Ketojenik Diyet bu konuda idealdir. Tabi ki bu diyeti yapmadan önce hekiminize danışmalısınız. Sağlıklı bir erişkin için vereceğim tavsiyeler, farklı hastalıkları olan bireyler için uygun olmayabilir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Probiyotik / Prebiyotik

Probiyotik

Barsaklardaki iyi bakterileri (normal mikrop florası) korumayı ve iyileştirmeyi amaçlayan canlı mikroorganizmalar içeren gıdalar ve takviyelerdir. 

Prebiyotik

vücudun sindiremediği karbonhidratlar olup bağırsaklardaki mikroorganizmalar tarafından parçalandığında sağlıklı bakteriler için kısa zincirli yağ asitleri, kolon hücrelerine enerji sağlamak, mukus üretimine yardımcı olmak, iltihaplanmayı gidermek ve bağışıklığa yardımcı olmak gibi faydaları mevcuttur. (Turşu, Kefir, Yoğurt, Mayalı besinler)

Probiyotikler ve Prebiyotikler Ne Zaman Kullanılmaz

  • Candida
  • IBS
  • Crohn
  • Ülseratif kolit
  • SİBO
  • Aşırı Geçirgen Bağırsak
  • Helikobakter Pylori gibi hastalığı olanların kesinlikle kullanmaması gerekir.

Çalışanlarımız, (Hastalarımız) sıkça,

Meyve çok yararlı bol bol meyve yiyorum. (Trigliserit ve yağ kitlesi artar)

Ceviz Omega-3 içeriyor. Yararlı olduğu için bol bol yiyorum (Ceviz, ALA formunu içerir ve biz bunun sadece %2.5 kadarını kullanabiliriz) “Ceviz elbette çok faydalı ama Omega-3 için degil”

Bol süt içiyorum kalsiyum alıyorum.(Sütte ki kalsiyum zor emilir, biz yeşil yapraklı sebzelerdeki kalsiyumu daha çok alırız)

Kefir, Yogurt, Turşu, Probiyotik içerir çok faydalı bol bol yiyorum. Fakat bu kadar çok probiyotikle besleniyorum yine de gittikçe kötüleşiyorum. diyorlar.

Bağırsaklarımız milyarlarca bakteri ve mantar barındırır. Bizim toplam hücre sayımızın 15-20 katıdırlar. Bu bakteri ve mantarlar insan karakterleri gibi iyisi var, kötüsü var, asalak geçineni var, muptezel alkoliği var, gece vardiyasında çalışanı var, sabah 8 akşam 5 memur olanı var, iyi tarım uygulamasıyla vitamin, yağ asiti üreteni var. Bir de anarşist terör estirenler var her yere saldırır.. (diğer bakteri ve mantarlara, bağırsak duvarına)

Ama tıpkı dış dünya gibi, orada da ” iyilerle kötülerin savaşı” var ve hiç bitmiyor.

Bunlar bizim yediklerimizle beslenir. En çok sevdikleri ise şeker, mayalı besinler ve PRE- BİYOTIKLER.

Pre-biyotik: hem iyilerin hem kötülerin yaşamak, çoğalmak için yediği besin maddeleri.

Yukarıda listelediğim hastalıklardan birine sahipseniz barsaklarınızda kötü bakteriler iyilerden kat kat fazladır.

Diyelim ki oran kötüler 80 / iyiler 20

Turşu yedik, kefir içtik, Pre-biyotik beslendik. Bu durumda sayıca fazla olan 80 kötü bakteri daha çok yiyip güçlenecek ve daha çok çoğalacak.

Probiyotik takviye kullandığınızda, iyi bakterileri beslediğimizi çoğalttığımızı zannederiz.

Aslında, hepsi ölüyor… Neden ?

Çünkü bu canlılar bir birini yok ederek üstünlük sağlamaya çalışır. Kötüler fazla olduğuna göre onlar kazanacak

Örneğin mantarlar MİKOTOKSİN üreterek diğerlerini zehirler.

Bu mikotoksinler aynı zamanda bize de zarar verir. Bağırsaklar aşırı geçirgense kana geçer ve yeni senaryolar gelişir. Ölen iyi bakterilerin, mantarların değerli moleküllerini de kullanıp iyice çoğalır kötüler.

Çalışanlarımız, (hasta) aynen şu cümleyi kurar, ”Kefir içtim davul gibi oldum, probiyotikli yoğurt yedim ishal oldum, probiyotik kullandım acayip gaz oldu.”

Olacak çünkü onlar ölürken, sindirilirken Hidrojen ve metan gazı açığa çıkar, şişkinlik oluşur.

Bütün bunlar harici, lifli besinleri de çok güzel kullanır bu bakteriler. Yani “bol lifli beslen” cümlesi her insan için geçerli değil.

Şikayetleri Düzeltmek İçin Ne Yapmalıyız

Önce kötü bakterileri öldürmek gerek. Bunun için bazı hastalıklarda antibiyotikte kullanmak gerekebilir. (Örneğin Sibo da “rifaksimin” gibi) Biz doğal yolları inceleyelim:

KEKİK SUYU

Timol etken maddesini içerir. Bu etken madde bazı bakterileri hücre zarına zarar vererek öldürür

Mantarların ise 14-a metilaz enzimini bloke ederek ergisterol sentezini engeller ve mantar çoğalamaz, ölür

Günlük bir çay bardağı AÇ OLARAK günün herhangi bir saati içilir.

(10 gün kullanılır, 10 gün ara verilir, sonra 15 gün kullanılır)

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

KARANFİL (Toz olarak)

Öjenol (C10H12O2 – eugenol) etken maddesi içerir.

Listeria monocytogenes, Streptococcus pyogenes, Proteus vulgaris ve Escherichia coli üzerinde ” hücre duvarı ve hücre zarını” parçalar.

Toz halinde yarım çay kaşığından biraz daha az TOK OLARAK 21 gün kullanılır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

TARÇIN YAĞI (Uçucu değil)

Sinnamaldehit etken maddesi içerir.

Bakterilerin hücre duvarına, mantarların ise squalen epeksidaz enzimini bloke ederek lanesterol oluşumunu engelleyerek mantarı öldürür.

2-3 damla uçucu olmayan Tarçın yağı 10-15 damla zeytinyağı içine koyulup karıştırılarak içilir. ( 1/5 oranında)

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

LEYLAK ÇAYI

Alfa terpineol etken maddesini içerir.

Hem gram negatif, hem gram pozitif bakterilerin hücre duvarı üzerinde etkilidir.

Yağı haricen kullanılır kesinlikle içilmez/dahili kullanılmaz

Bir çay kaşığı kurutulmuş leylak çiçeği 1 bardak sıcak su içerisinde 10 dakika kadar demlenir ve AÇ OLARAK günde 1 kez içilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SONUÇ

Her iyi, herkese iyi gelmez.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

B1 VİTAMİNİ ve HAFIZA İLİŞKİSİ

Genel bilinen adı ile B1 vitamininin diğer adı Tiamin dir.

B1 vitamini besinlerin enerjiye dönüştürülmesinde görevlidir ve beyin fonksiyonları ve beyinde enerji üretimi için gereklidir. Çeşitli sinir fonksiyonlarını da destekler. Kalp ve damar sağlığını korur, bağırsak ve sindirim sağlığını destekler ve göz sağlığını koruyucu özelliktedir. Kol, bacak, parmak uyuşmasından, beriberiye. Kalp hastalıklarından öfke kontrolüne kadar bir çok hastalıkta B1 önemlidir. Ama mental sağlık ve enerji metabolizması için çok önemlidir.

  • Hafıza
  • Odaklanma
  • Berrak düşünce
  • Kelimeleri algılama ve düzgün cümle kurma eylemleri
  • Diyabet “kan şekeri düzenlenmesinde çok çok önemlidir.

Günlük B1 vitamini ihtiyacı

Yetişkin kadınlarda 1,1 mg’dır.

Yetişkin erkeklerde 1,2 mg’dır.

Hamile ve emziren kadınlarda 1,4 mg’dır.

Sporcularda ise 6-8 mg’dır.

Tiamin Bağırsaktan THTR 2 (tiamin transporter) taşıyıcıları ile emilir

THTR 1 ile vücutta taşınmaya başlar.

Emilen bu tiamin bir miktar karaciğer de DEPOLANIR

Basit düzey bilgi olarak sadece yağda eriyen A,D,E,K depolanır, su da eriyenler depolanmaz olarak biliyordunuz. Lakin aslında öyle degil. B12 de depolanır ve hatta Vitamin C bile bir miktar deride depolanmaktadır.

Karaciğerde depolanmış haldeki tiamin bir işe yaramaz, işe yaraması için aktifleşmesi gerekiyor.

Tiamin Pirofosfat Sentaz enzimi ile TİAMİN PİROFOSFAT’a dönüşür. Bu aktif formu kullanırız.

Tiamin, Pirofosfat Glikoz metabolizmasında üç tane enzimin kofaktörüdür.

Kofaktörler, biyokimyasal dönüşümlere yardımcı olan “yardımcı moleküller” olarak düşünülebilir.

  • Piruvat dehidrogenaz
  • Alfa ketogluterat D
  • Transketolaz

B1 (tiamin) eksikse bu üç enzim çalışmaz ve Glikozdan enerji (ATP) oluşamaz.

Glikoz enerjiye dönüşmezse kanda kalır. KAN GLIKOZ seviyesi yükseldi…(Tip-2 diyabet, İnsulin direnci)

Glikoz beyin için çok önemlidir. B1 eksikliği sebebiyle beyinde glikoz enerjiye çevrilemez ve bazı nöronlar hasar almaya başlar.

Bunlardan birisi Wernicke bölgesi. Bu bölge B1 eksikliğinden çok çabuk etkilenir.

Wernicke Bölgesi, beynin sol yarım küresinde yer alır ve dilin anlamsal yönünü işlemekle görevlidir. Bu bölgenin hasar görmesi, kişinin konuşmasını anlaşılmaz hale getirebilir ve anlamadaki zorluklar, kelime seçimindeki bozukluklar ve cümle yapısındaki anormallikler gibi belirtilere neden olabilir.

  • Kelimeleri yanlış kullanma
  • Okuduğunu anlamama
  • Ellerde titreme (Esansiyel tremor)”serebellumda hasar”
  • Hafıza ve odaklanma sorunu
  • Berrak düşünememe başlar
  • Wernicke ensofelopatiye gider

B1 eksikliğinde hafızada çok önemli olan mamiller cisimler dejenere olmaya başlıyor ki bu ileriye giderse kirsakof sendromuna gider ve bu hiç istemediğimiz bir şey (Psikoz, Mani, Ağır Depresyon)

Wernicke-Korsakoff Sendromu B1 vitamini (tiamin) eksikliğinde oluşan bir hastalıktır. Genellikle kronik alkol kullanımının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca yetersiz beslenme, yeme bozuklukları, kanser, AIDS, obezite cerrahisi, doku nakli veya kemoterapi sonucunda da oluşabilmektedir.

Miyelin kılıfı ve sinir hasarlarını onarır.

TİAMİN Eksikliğinin Sebepleri

Alkol, THTR 1 ve 2 ‘yi engeller. Tiamin emilimi ve taşınması bozulur.

Tiamin Pirofosfat Sentaz enzimini engeller. Bu durumda Tiamin aktifleştiremeyiz.

Siroza neden olarak B1 depolanmasını engeller

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

IBS, Ülseratif kolit, Crohn, ÇÖLYAK gibi hastalıklar nedeniyle oluşan “Tiamin” emilim sorunu

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Oksidasyon, Antioksidan, Glutatyon eksikliği nedeniyle oluşan bağırsak duvarındaki bozulma

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Aşırı geçirgen bağırsak, sebepli olusan bağırsak duvarında ki bozulma ve Tiamin emilim sorunu

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Diüretik (idrar söktürücü) ve Tansiyon ilaçları Tiamin atılımını artırır ve eksikliğe neden olur

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SONUÇ OLARAK

Tiamin (B1 Vitamini) eksikliğine Kan ve idrarda bakmak pek doğru sonuç vermez.

Kanda Transketolaz enzimine bakmak gerek. Eğer Transketolaz aktivitesi düşükse B1 eksiktir.

Alkolden uzak durmak gerekir.

MÜMKÜNSE Diüretik içeren Hipertansiyon ilaçları yerine içermeyenleri tercih etmek gerekli.

Bağırsakta bakterilerin ürettigi B1 vitaminini insanlar kullanamaz, bu nedenle mutlaka dışarıdan almak gerekir.

En çok B1 içeren gıdalar

  • Buğday, Bulgur (kepekli)
  • Tam Buğday Unu
  • Ekmek
  • Nohut, Fasulye, Barbunya
  • Ceviz, Badem, Fındık

Yine de yetersiz ise takviye tablet /kapsül almak gerekir.

Yağda eriyen Tiamin formu olan BENFOTİAMIN, DİYABET hastalarında yapılan deneylerde nöropati (Sinir Hasarı), göz ve böbrek hasarında da oldukça etkili sonuçlar veriyor. (FDA’da bunu onayladı)

Soda – maden suyu…Bunları yemekle birlikte tüketmek B1 emilimini engeller (2 saat fark olmali)

Oksidasyon, bağırsak hastalıkları, aşırı bağırsak geçirgenliği emilimi engeller. Bunları tedavi etmek, gerekirse bu dönemde Ek takviye almak gerekir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HbA1c (ÜÇ AYLIK ŞEKER)

HbA1c, halk arasında üç aylık şeker olarak bilinir, diyabet takibinde, obezite, aşırı yorgunluk, halsizlikte gibi sağlık sorunlarının teşhisi ve takibinde oldukça önemlidir.

HbA1c normal değer aralığı % 4,7 ila % 5,6 dir.

Bağırsaklardan emilen glikoz kana geçer. Kandaki glikozu hücre içine alırız ve mitokondride enerjiye (ATP) çevirip kullanırız.

Damarlarımızda dolaşan glikozun miktarı 4 ila 4.5 gramı geçmez. Damarlarımızda pek çok molekül dolaşır.

Eritrosit (RBC) içerisinde bulunan Hemoglobin

Kan tetkiklerinde HGB olarak gördüğümüz bu “hem-o-globin” karbondioksiti dışarıya, oksijeni hücrelere taşımakla görevlidir.

Kalp, karbondioksit yüklü kirli kanı akciğere pompalar, oksijeni yine hemoglobin yüklenir ve kalp vücuda pompalar. Düzenli temiz bir döngü.

Hemoglobin çok düşerse kansızlık (anemi) düşünürüz ki oksijen az taşıyacağı için vucutta yorgunluk, halsizlik renkte solgunluk görülür

Demir eksikliğinde anemi görülür, çünkü HEM = demir zaten. Yani hemoglobinler yoğun demir içerir.

B12, B9, B6 eksikliğinde de anemi görülür. Çünkü bu kez de hemoglobinin icinde bulunduğu kırmızı kan hücresi (RBC), eritrosit üretimi düşer. RBC üretimi için bu üç vitamin şarttır. RBC yoksa hemoglobinde olmaz.

İşte kanda dolaşan şeker (glikoz) %4.5 ila 5.5 oranında HEMOGLOBİN’e bağlanır.

Eritrositlerin ömrü 120 gündür. Lakin yeni oluşanı olduğu gibi 119. gününde olanı da var. Hepsinde glikoz bağlı. Biz bunun ortalaması olan 60 günlük ortalamayı alıp bağlanma oranına bakarız.

Örneğin: “HbA1c oranı 5.5” deriz..

Üç aylık olarak isimlendirsek de aslında 60 – 62 günlük şeker ortalamasıdır.

Kan glikoz oranınız günlük hatta saatlik olarak bile değişir.

FAKAT HbA1c değişmez. Daima son 60 günü verir.

HbA1c 5.6 üzeri sıkıntılıdır ve tip-2 diyabet sinyali verir.

Şimdi; oksijen taşıması gereken hemoglobine fazla şeker bağlanırsa. Mesela HbA1c 7,5 olsun. Bu oksijen bağlayacak yerin azalması, hemoglobinin sağlıksız olması demektir.

Oksijen en çok neresi için lazım?

Beyin için tabi ki.. Beyine, nöronlara oksijen az gider. Buradan itibaren

  • Hafıza sorunu
  • Odaklanma sorunu
  • Berrak düşüneneme
  • Amiloid plakların artması ve Alzheimer’a öncülü durum
  • Kronik yorgunluk ve halsizlik başlar

Bu nedenle HbA1c değeri aslında sadece diyabet – obezite için değil her durum için önemli bir parametredir.

HbA1c Nasıl kontrol altında tutulur?

Öncelikle kandaki glikoz seviyesini yüksek tutmamak. Bunun için ise o glikozun hücreye girmesi ve enerjiye dönüşmesi lazım

Harcadığın enerji, kalori kadar beslenme. Eğer harcadığınızdan fazlası vücuda giriyorsa bu önceleri yağ olarak depolansa da sonra yine glikoza çevrilip kana salınacaktır.

Az ye sık ye şeklinde beslenme ASLA YAPILMA – MA – LIDIR.

Ağzımıza attığımız her lokmada ki bağırsaktan emilip kana karışan glikoza karşı pankreas insülin üretir.

İnsülin gidip hücrede reseptöre dokunacak, reseptöre dokununca kas hücresinde GLUT-4 kapısı açılacak ve glikoz kandan hücreye girip enerjiye çevrilecek. Bu durum ilk bakışta gayet güzel

Lakin AZ YE-SIK YE ile sürekli salgılanan İnsüline karşı reseptör duyarsızlaşır ve GLUT-4 kapısı açılmaz, glikoz hücreye giremez ve kanda kalır. Bu glikoz hemoglobine bağlanır

Ayrıca İnsülinin dokunduğu reseptör krom elementi ile çalışır, vücutta krom eksik bırakılmayacak, gerekirse takviye alınmamalıdır.

Eğer hücre zarları oksitlenirse yine insülin respetörleri düzenli çalışmaz. Aşırı geçirgen bağırsak, kana geçen toksinler, pestisitler hücre zarlarını oksitler. Bunun önlemenin yolu gerekirse ANTİOKSİDAN (Glutatyon, Resveratrol, Hesperidin) kullanmaktır.

En önemli konu ise beslenmedir.

Karbonhidrat az, protein ve sağlıklı yağ ağırlıklı beslenme doğru olanıdır.

kesinlikle sıfır karbonhidrat şeklinde beslenme olmamalıdır. %20-25 civarı karbonhidrat alımı gerekir.

Öğle yemeği tamamen kalkmalıdır.

Bir diğer konu ise akşam yemeğidir. Aksam yemeği olabildiğince erken yenmeli ve gece mutlaka aç yatılmalı. Bunun üzerine günlük 30 dakika kadar tempolu yürüyüş (egzersiz) yapılmalıdır.

HbA1c değeri oldukça önemli olup arada kontrol edilmeli ve kesinlikle 5.5 üzerine çıkartılmamalıdır. Norolojik semptomlar dahil bir çok şeyi önlemek için önemlidir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

MİDE İLAÇLARI ve BAZI ZARARLARI (PPI ilaçlar)

Hasta:5 yıldır mide koruyucu PPI grubu ilaç (Pazarlama sloganı) kullanıyorum. Kullanmazsam midem midem kötü oluyor. Kullandığımda midemi iyi hissediyorum.”

🔸 Sizce bu durumda hasta tedavi mi oluyor?

🔸 İlaca bağımlı olarak yaşamak ne kadar doğru?

🔸 Hastanın şikayetlerinin kök nedenini bulmak gerekmez mi?

🔸 Hastalığın nedenini her zaman ilaçla mı tedavi etmek gerekir?

🔸 Hastanın beslenme alışkanlığındaki, yaşam tarzındaki hataları düzeltmek gerekmez mi?

Yaşam içerisinde bolca ”midemde asit var” ”midem ağrıyor mide koruyucu içeyimbenzeri cümleleri duyarsınız.

Peki.. Midede niye asit oluyor?

Bu asit bize yararlı mı? zararlı mı?

İlk olarak mide asidi hakkında biraz bilgilerimizi tazeliyelim

MİDE ASİDİ

Midenin mukoza zarı tarafından üretilen, PH değeri ortalama 1,5 olan oldukça asidik renksiz bir sıvıdır. Yiyeceklerin kolayca parçalanıp sindirilmesi işlevini gerçekleştirir.

Mide günde yaklaşık 1,5 ila 3 litre mide suyu üretir. Mide suyundaki hidroklorik asit yiyecekleri parçalar ve sindirim enzimleri proteinleri böler. Asidik mide suyu aynı zamanda bakterileri öldürür, patojenlere karşı ilk savunma görevini görür. 

Gastrik asit, mide öz suyunda yer alan bir tür sindirim asididir. Asit, midenin iç yüzeyinde yer alan hücreler (Parietal hücreler) tarafından üretilmektedir. Asit, tam bir formüle sahip olmamakla beraber, hidroklorik asit (HCl), potasyum klorit (KCl) ve sofra tuzu (NaCl) içermektedir. Asidin PH değeri, 1 ve 2 arasında olup, normal şartlarda insanlar için oldukça zararlıdır. Gastrik asidin fazla üretildiği zamanlarda, midede yaralar, gastrit ve gastrik ülser oluşmaktadır. Aynı şekilde bu asidin yetersiz kaldığı zamanlarda da sindirim sorunları yaşanmaktadır. Asit, herhangi bir gıdayı sindirirken, aşağıdaki kimyasal tepkime meydana gelmektedir.

HCL + NaHCO3 → NaCL + H2CO3

Bu asit ortamda; Principal hücrelerden Gastrin hormonu salınmasını tetikler. Gastrin hormonu ise H2 reseptörlerinin duyarlılığını artırarak Gastrik asit sekresyonunu uyarır. Yine bu asit pH’da Pepsinojen’in Pepsin’e dönüşmesi ile birlikte özellikle protein sindirimini başlatılır.

İkinci olarak Mide ve çevresindeki asit üretimi işleyişine bakalım.

Altta bir tek çıkışı mideye olan sıvı deposu hayal edin.(Bu çıkıştan mideye asit geliyor) Bu deponun üstünde ayrı köşelerinde de iki tane de sıvı girişi olsun. Bu üstteki iki girişte de alttaki tek çıkışta da musluklar olsun.

Üçüncü olarak mide asidi ile ilgili farklı grup ilaçları ve etki yolarını görelim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Proton pompa inhibitörü (PPI) ilaçlar en alttaki o çıkış musluğunu kapatır ve böylece mideye asit gelmez.

O çıkış musluğunun adı PROTON POMPASI’ dır. PPI ilaçlar bu musluğu kapatır. (inhibe eder)

PPIi grubu ilaçların ticari adlarını yazmayacağım. Aşağıda tanımanızı sağlayacak,

  • Omeprazol
  • Lansoprazol
  • Pantoprazol gibi etken maddeleri olan ilaçlardır. Bu tür ilaçların atken madde isimleri PRAZOL diye biter.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

H2 (histamin-2) antagonisti ilaçlar mide asitini azaltır lakin deponun altında ki musluğu kapatmaz.

En üstteki girişlerden sadece birini kapatır ve birinden yine asit depoya dolar ve yine alttaki çıkış musluğundan mideye asit akabilir. Yani asidi yarı yarıya kesmiş oluruz.

H2 (histamin-2) antagonisti ilaçların ticari adlarını yazmayacağım. FAMOTİDİN etken maddeli ilaçlardır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

ANTİ-ASİT ilaçlar. Bu ilaçlar deponun ne üstünde ne altında musluk kapatmıyorlar.

Bu ilaçlar midedeki asitin PH sını yükseltir. (bazik tarafa yaklaştırır) Böylece asidik seviye azalmış olur. Asit üretimi engellenmez, mideye gelmesi (muslukların kapanması yolu ile olmaz) engellenmez.

ANTİ-ASİT ilaçları ticari isimleri ile veriyorum. Gaviscon, Gavcin, Metsil, Talcid, Rennie gibi ilaçlar bu grupta yer alır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Son olarak ne musluk kapatan, ne asiti bazik hale getiren direk mide yüzeyini ince bir film gibi kaplayarak fazla asitin mide duvarına zarar vermesini önleyen ilaçlar.

Bu grupta da ticari ismini veriyorum .Antepsin isimli ilaç SUKRALFAT etken maddesi ile bunu yapar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Deponun çıkış musluğunu (proton pompası) kapatan, mide asitini tamamen kesen PPI ilaçlara gri dönelim.

PPI ilaçların kullanımında karşılaşacağımız sağlık sorunlarına bi göz atalım;

🔶🔶 Mide asidi tamamen kesilince emilim için “mide asitine” ihtiyaç duyan bazı vitamin ve mineraller vücutta eksik kalır.

B12 Vitamini: B12 ilk etapta mide asiti ile salgılanan bir protein olan HAPTOCORRİN’e bağlanır. Bu protein ile ince bağırsak ilk kısmına iner. Mide asiti olmazsa, bu proteinde olmaz, B12 de bağlanıp ince bağırsağa geçemez.

  • Çinko,
  • Magnezyum,
  • Demir,
  • Kalsiyum,
  • C vitamini emilimi için mide asiti gereklidir.

PPI ilaçlar sebebi ile eksilen bu vitamin ve minerallere bağlı olarak da, el, kol ve bacaklarda uyuşma, karıncalanma, Kas kitlesi kaybı (sarkopeni), Kas harabiyeti (rabdomiyoliz) Karpopedal spazm (ebe eli) ve tetani (kalsiyum düşüklüğü ile birlikte)kaslarda güçsüzlük, Fibromiyalji, kansızlık, hafıza zayıflığı, düşük bağışıklık, kalpte aritmi başlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

🔶🔶 Helikobakter Pylori , normalde herkesin mide mukozasında gömülü olarak bir miktar vardır.

Helikobakter Pylori asitli ortamda çoğalamaz, bu sebeple mide mukozasından yüzeye çıkmaz. Hatta kendinde bir mekanizma ile çevresinde ki asidik ortamı bazik hale getirir.

Eğer PPI ilaç kullanır ve asidi kesersek helikobakter pylori mide mukozasından yüzeye çıkar ve hızlıca ortamda çoğalır. (Mide içersinde)

Hastalığı sebebi ile tedavi almış dikkatli kişiler hemen şu soruyu soracaktır.O zaman Helikobakter pylori tedavisinde antibiyotik ve bizmut tuzu yanında PPI ilaç neden veriliyor ?

Çünkü; Antibiyotiğin mideye zarar vermesini önlemenin yanısıra Helikobakter Pylori mukozada gömülü olduğu yerden ASİT AZALDIĞI İÇİN yüzeye çıksın ve antibiyotik helikobakter pyloriye etki etmesi maksadı ile yapılan bir uygulamadır.

PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi helikobakter pylori’ nin üremesi ve yayılması için ortam sağlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

🔶🔶Mide asiti azlığı ağız florasını da bozar. Tıpkı Bağırsaklarımız gibi ağzımızın da bir bakteri florası var

Ağız florasının bozukluğu ise kulak ve boğaz iltihabi hastalıkları ile diş eti hastalıklarına neden olur.

PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi ağız florasının da bozulması ile diş eti, kulak ve boğaz enfeksiyonlarının oluşmasına sebep olur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

🔶🔶 PPI (Mide koruyucu) lar 7 günlük kullanımda bile ağız florasındaki patojen streptococcus bakterisinin bağırsağa ulaşıp çoğalmasına yol açar.

http://bit.ly/3Xntb4g

PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi ağız florasındaki patojen streptococcus bakterisinin bağırsağa ulaşıp çoğalmasına yol açar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

🔶🔶 Beslenme amacı ile aldığımız gıdalar başta olmak üzere ağız yolu ile birçok bakteriyi alırız. Normal şartlarda sağlıklı bir mide ve mide asidi ile bu bakteriler bize zarar veremez, çünkü mide asitinde ölürler.

Eğer mide asidini PPİ lar ile tamamen kesersek ağız yolu ile aldığımız tüm bakteriler bağırsaklara gider ki aşırı geçirgen bağırsak dahil bir çok hastalığa neden olurlar, bağırsak florası bozulur.

PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi gıdalarla alınan bakterilerin ince barsağa geçmesine ve aşırı geçirgen barsak başta olmak üzere bir çok hastalığın oluşmasına sebep olur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

🔶🔶 Kulak çınlaması, Vertigo: İç kulak koklea içinde de proton pompaları bulunur. Koklea sadece labirentin arter tarafından beslenmektedir. PPI ilaç kullanımı ile buradaki proton pompaları da çalışmaz (inhibe) olur, koklea’ya giden kan akımı yavaşlar

Koklea, iç kulakta bulunan bezelye tanesi kadar küçük ve spiral şekilli bir yapıdır. Sesleri mekanik titreşimlerden sinyallere dönüştürmekle sorumludur. Dönüştürdüğü bu sinyaller, işitme siniri aracılığıyla beyne iletilir. Bu işlemi gerçekleştiren, kokleadaki özel algılayıcı hücrelerdir (tüy hücreler).

PPİ ilaçlar nitrik oksit sentezini azaltarak, homosistein düzeylerini yükselterek, oksidatif stresi artırarak ve/veya pıhtılaşmaya eğilimi artırarak koklear kan akımını etkileyerek iç kulak patolojilerine, işitme kaybına ve baş dönmesine zemin hazırlayabilir. 

PPI ilaçların etkisi vücuttaki diğer proton pompalarına da olur ve bu pompaları (muslukları) kapatırlar. Buna bağlı olarak koklea’yı etkilemeleri ile Kulak çınlaması, baş dönmesi, denge kaybı, işitme kaybı oluşur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

🔶🔶 Demans, Hafıza kaybı, Depresyon: Lansoprazol ve omeprazol’ün %15 civarında kan beyin bariyerini geçtiği yapılan çalışmalarla tespit edilmiş durumda. Beyinde de proton pompaları var. Peki bunun sonucu ne olur ?

Beynin içerisinde sinaptik veziküllerde bulunan proton pompaları nörotransmiterlerin veziküllerin içerisine depolanmasında görev alır. Serotonin, Dopamin gibi norotransmitterlerin depolanmasını bozmak demek depresyon demektir.

PPİ ilaçlar beyinde tau ve amiloid beta kaynaklı nörotoksisiteyi artırır. Bunu vakuol pompalarının işlevlerini bozarak amiloid beta plaklarının temizlenmesini engelleyerek ve tau fosforilasyonunu artırarak yaparlar.

Yapılan çalışmalarda en çok lansoprazole bağlı olarak amiloid beta oluşumu görülür. Demans da amiloid beta oluşumu ile gelişir.

PPI ilaçların etkisi beyindeki proton pompalarına da olur ve bu pompaları (muslukları) kapatırlar. Buna bağlı olarak Seratonin ve Dopamin depolanması bozulur. Depresyon, Demans, Hafıza kaybı gelişir.

Sonuç Olarak Tüm Bu Bilgilerin Eşliğinde;

  • Her seferinde hekiminiz gerek görmeden PPİ kullanılmamalıdır.
  • Çok zorunlu olmadıkça PPI ilaç kullanılmamalı
  • Kullanılacaksa süresi 3 haftayı geçmemelidir.
  • Mide asidini illede azaltmak gerekiyorsa H2 Reseptör Antagonisti ilaç ve Anti-asit ilaçlar tercih edilmelidir.

Mide Asidini Azaltmak İçin Bitkisel Tavsiyelerim

  • Ebe gümeci,
  • Kudret Narı (Özellikle zeytinyağının içinde bekleterek)
  • Karanfil tozu,
  • Papatya,
  • Hatmi çiçeği gibi

Mide Asidini Azaltmak İçin Yardımcı İlaç Olarak Tavsiyelerim

  • N-Asetil Glukozamin
  • Magnezyum karbonat
  • Çinko L- Karnozin

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HESPERİDİN (P vitamini)

Vücudumuzda stokinler bulunur. bunları bağışıklık hücrelerine haber veren haberciler olarak görebiliriz.

🩸 Sitokinler, hücre işaretlemesinde önem taşıyan geniş ve gevşek küçük protein kategorileridir. Hücreler tarafından serbest bırakılır ve diğer hücrelerin davranışını etkiler ve bazen hücrenin kendisini serbest bırakır. Kemokinler, interferonlar, interlökinler, lenfokinler, tümör nekroz faktörü, ancak genellikle hormonlar veya büyüme faktörleri (bazı terminolojik örtüşmelere rağmen) olmayan pek çok Sitokin türü vardır. Tüm bu tip sitokinler, makrofajlar, B lenfositleri, T lenfositleri ve mast hücreleri gibi bağışıklık hücrelerinin yanı sıra endotel hücreleri, fibroblastlar ve çeşitli stromal hücreler de dahil olmak üzere geniş bir hücre yelpazesi tarafından üretilir; Verilen bir sitokin birden fazla hücre türü tarafından üretilebilir.

Eğer sitokinler çok fazla/hızlı çalışırsa inflamasyona, dolayısıyla hasara neden olur. Yani her şeyde olduğu gibi sitokinlerin de fazlası zararlıdır.

HESPERİDİN: NF-κB, IL-1B, TNF-a, Beclin-1, LC3A ve LC3B düzeylerini azaltarak anti-inflamatuar etkiyi sağlar.

HESPERİDİN: Anti-otofajik bir flavonoidtir. Nörotoksisitede de, endometrioziste de, damarlarda ki endotel hasarda da apoptozun mRNA transkript seviyelerini ve kaspaz-3, Bax, Bcl-2, PERK, IRE1, ATF6 ve GRP78 seviyelerini düşürür.

Hücreler belirli zamanlama çerçevesinde ölür, parçalanır, apoptoza, otofajiye uğrar. Fakat inflamasyon ve toksisite sağlam hücrelerin de ölmesine neden olur.

Bazı hastalıklar üzerine yapı araştırmalarda Hesperidin (P vitamini) kullanarak alınan sonuçlar eşliğinde vücudumuza nasıl katkıları var inceleyelim.

1 – Metotreksat’a Bağlı Bağırsak Geçirgenliği

Yüzyılımızın en büyük tıbbi sorunlarından birisi aşırı geçirgen bağırsak sendromudur.

Maalesef, yaşanan bir çok sağlık sorununun arka planında sebep olmasına rağmen kişinin yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları sebebi ile düzeltilmesi çok zordur. Parkinson, Diyabet, Haşimato, Egzama, Ürtiker, Sedef, MS gibi bir çok hastalıkta kök nedenlerden biridir.

Bağırsak geçirgenliği: En basit tarifi ille bağırsaktan kana geçmemesi gereken maddelerin, bağırsak duvarındaki hasar nedeni ile kana geçmesi ve bu yabancı maddelerin;

  • İnflamasyon
  • Otoimmun tepki ve buna bağlı hastalıklar
  • Organ hasarları
  • Nöroinflamasyon gibi sorunlara yol açmasıdır.

Aşırı geçirgen bağırsak sendromunda bu geçirgenliğe;

  • Beslenme bozuklukları
  • Tarım ilaçları, ağır metaller
  • Stres, radyasyon
  • Paketli gıdalar – İşlenmiş Gıdalar
  • Gluten, lektin, histamin, laktoz
  • Ve bazı AŞILAR ve İLAÇLAR neden olur.

İlaçlara en tipik örnek, Kanser, Romatoid artrit, Ankilozan Spondolit, ürtiker, Egzama, Sedef, gibi hastalıklarda sık kullanılan METOTREKSAT‘ dır. (Bu ilacı özellikle seçme nedenim yapıllan çalışmada tipik bir örnek olması sebebiyledir.)

Metoteraksat, bağırsak duvarında hasara neden olur. Bu hasar ile bağırsak duvarında inflamasyon başlar. Ve dolaylı olarak toksinlerin, bakteri parçalarının kana geçmesine neden oluyor.

Yapılan çalışmada metotreksat sonrası kullanılan hesperidin, hem bakterilerin büyüme hızını düşürmüş hemde kana geçişini durdurmuştur. Bunu bağırsak duvarında ki hasarı önleyerek yapmıştır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

2 Testis Hasarı (iskemi/kan akışı zayıflığı nedeniyle)

Kan akışı zayıflığı nedeniyle dokularında yeterli beslenme olmayınca hasar almaya başlayan testislerde hesperidin verilmesi sonucu hasarIn azaldığı görülüyor. Doza bağlı olarak hasar daha çabuk onarılıyor.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://plu.mx/plum/a/?doi=10.5114/aoms.2015.47697

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

3 – Endometriozis

Endometrisis, rahim içini döşeyen endometrium dokusunun rahmin dışındaki başka bir bölgede büyümesi sonucu gelişen ve ağrılı seyreden bir hastalıktır.

Endometriozis en sık olarak yumurtalıklar, fallop tüpleri ve pelvisi örten dokuda görülür.

Yapılan çalışmada:

Yine 3 grup oluşturulmuş.

1- Sadece Endometriozis oluşturulan fareler,

2- Endometriozis + Ayva jeli kullanılanlar,

3- Endometriozis + Ayva jeli + hesperidin verilen fareler.

🩸 AYVA JELİ: 10 adet ayva çekirdeği 10 cc su da bir gece bekletilip elde edilen jel kıvamında ki sıvı kullanılıyor. Ayva tatlısı yapanlar dikkat etmiştir. Ayva tatlısına kırmızı rengi vermesi için kaynarken tencereye ayva çekirdeğide atılır. Bu sırada elinizde tuttuğunuzda çekirdeğin üzerinin kaygan jel gibi olduğunu hissedersiniz. Bu çalışmada işe yarayan o jel kıvam. Hesperidinle birlikte kullanmışlar.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

🔸Sadece Endometriozis oluşturulan farelerde hastalığın aşamaları kaydedilmiş. Tedavi verilmedi için iyileşme görülmemiş.

🔸Endometriozis + Ayva jeli kullanılanlarda hastalığın seyrinde dikkate alınır bir değişiklik olmamış.

🔸Endometriozis + Ayva jeli + hesperidin verilen farelerde, endometriosise bağlı doku değişiminin az olduğunu ve gelişen hasarın da önlendiği görülmüş.

Ayrıca hücre içerisinde Mitokondriyal hasarı da önlediği tespit edilmiş.

İltihaplanmayı önleyip uterus (Rahim) mukozasını onardığı görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://mdpi.com/1420-3049/28/16/5945

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

4 – Pestisit – Tarım ilacı “ABAMECTIN”

Bu ilaç tarımsal üretimde çok sık kullanılan böcek ilacıdır. Aklınıza gelecek bir çok bitkide kullanılır.

Maalesef bitkilerden arındırılması zordur ve öyle ya sa böyle bunu vucuda alırız

Pestisitler: Mide, bağırsak ve damarlarda hasara neden olur .

Yapılan çalışmada:

Birinci grup fareye sadece Abamectin veriliyor,

İkinci gruba Abamectin + 100 mg /kg oral yoldan hesperidin verilmiş.

Üçüncü gruba Abamectin + 200 mg /kg oral yoldan hesperidin verilmiş.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

🔸Sadece Abamectin verilen birinci grupta aşırı oksidasyon ve hasar var. Ayrıca TNF-a (tümör nekroz), interlökin 1B (IL-1B), inflamasyon ilişkili NF-kB artmış.

🔸Abamectin + 100mg hesperidin verilen ikinci grupta (ilk grupta yükseldiği tespit edilen) inflamatuarların bir miktar azaldığı gibi antioksidan seviyesinde artış olduğu görülmüş.

🔸Abamectin + 200mg hesperidin verilen üçüncü grupta ise(ilk grupta yükseldiği tespit edilen) oldukça inflamatuarların azaldığı gibi antioksidan seviyesinde ciddi artış görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2889200

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

5 – MULTİPLE SKLEROZ (MS)

MS Hastalığı: CD4 + T helper (Th1) ve Th17 (Vücutta yabancı maddeleri bulup saldıran askerler – Antikor ve T Hücresi) hücrelerinin nöronların uzun kısmını kaplayan miyelin kılıflarını yabancı olarak algılaması ve sonrasında yaptığı saldırı ile meydana gelen hasar sonucu oluşur.

🩸 Nöronlar bir birine (elektrik kablolarının elektriği iletmesi gibi) bilgi iletir.

🩸 Miyelin kılıfları elektrik kablolarını izolasyon amacı ile çepeçevre kaplayan plastik gibi düşünebilirsiniz. Eğer bu plastik aksam olmazsa bilgiler çok geç iletilir, elektriksel bozulma olur. Th17 gidip bu plastiği parçalıyor.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

Hesperidin verilen deneklerde Th1 (IL-17 ) ve IL-6 önemli ölçüde azalıyor dolayısı ile nöro inflamasyon azalıyor ve MS’in semptomları geriliyor.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27912911/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

6 – Florür Toksisitesi

FLÖRÜR’ün fazlası özellikle EPİFİX Bezi başta olmak üzere beyinde toksisiteye neden olabilen bir moleküldür. Bu sebeple diş macunları dahil çok az miktarda kullanılır. İçme sularına ve daha bir çok yere ve her zaman kabul edilen aralıkta ilave edilir. Lakin hesaba katılmayan ve insanların dikkat etmediği husus; bir çok yerden yasal sağlık sınırında aldıklarını düşünürler de vücuda alınan toplam miktarı hiç hesaba katmazlar. (Bu hususu sağlığınız için siz araştırın yada ileride yayınlayacağımız yazılarda okuyabilirsiniz)

Florür, beyinde lipid peroksidasyonunu artırır ve SOD, CAT ve GPx aktivitelerini ve GSH seviyelerini ise azaltır. Bu süreç berrak düşünme, odaklanma ve hafızayı zayıflatacak oksidasyon, inflamasyon demektir.

🩸 Peroksidasyon, yağların bileşimlerindeki doymamış moleküllerin yükseltgenmesi ile bozulmasına denir.

🩸 Süperoksit dismutaz (SOD)ROS ve süperoksit anyon radikallerine karşı en önemli antioksidan savunma sistemidir. SOD bir süperoksit radikalini O2 molekülüne yükseltgeyip, diğer bir süperoksit radikalini ise daha az reaktif bir molekül olan hidrojen perokside (H2O2) indirgenmesini katalize eder.

🩸 Katalaz (CAT), Mitokondriden sitozole geçen H2 O2 ’in detoksifikasyonu peroksizomlar tarafından sentezlenen CAT enzimi tarafından gerçekleştirilir. PMitokondriden sitozole geçen H2 O2 ’in detoksifikasyonu peroksizomlar tarafından sentezlenen CAT enzimi tarafından gerçekleştirilir.

🩸 Glutatyon (GSH), hücrelerde serbest radikal temizleyici ve detoksifiye edici bir ajan olarak görev yapan bir antioksidandır. Hücresel proliferasyonda, hücre bölünmesinde ve farklılaşmasında görevleri vardır ve aynı zamanda oksidatif stres sırasında saptanan en yaygın metabolittir.

🩸 Glutatyon Peroksidaz (GPx), Mitokondri ve bazen de sitozolde hidrojen peroksidi suya parçalayan önemli bir antioksidandır. Çoğu zaman aktivitesi selenyuma bağlıdır. Bu nedenle selenyuma bağlı olan – GPx ve selenyuma bağlı olmayan – GPx olarak ayrılabilir.

🩸 Glutatyon sentaz (GSS),  Glutatyon oluşumunda ikinci önemi enzimdir. Gama-glutaminsistein ve glisin glutatyon oluşturmak üzere yoğunlaşmasını katalize eder . Glutatyon sentaz aynı zamanda güçlü bir antioksidandır.

Yapılan çalışmada oral olarak (ağızdan) kullanılan hesperidin lipid peroksidasyonu azaltıp, SOD, CAT, GPx ve GSS seviyelerini artırmış, inflamasyonu önlemiştir.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://acikerisim.aksaray.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12451/9294

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

7 – Egzersiz Sonrası Oksidasyon

Egzersiz esnasında daha fazla oksijen ihtiyacı oluşur ve sebeple daha fazla kan/oksijen akımı olur. Bu esnada serbest oksijen radikalleri meydana gelir ve oksidasyona sebep olur. Yapılan çalışmada hesperidinin bu serbest radikalleri engellediği görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35889917

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

8 – Diyabet, Hipertansiyon, Kolesterol, Trigliserit

Diyabet, Hipertansiyon, Kolesterol, Trigliserit ve benzeri metabolik hastalıklar üzerine yapılan hesperidin çalışmasında kontrol grubuna göre Hesperidin verilenlerde;

  • Açlık glikoz,
  • İnsülin,
  • Total kolesterol,
  • Trigliserit,
  • Düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol,
  • CRP
  • TNF-a düştüğü görülmüştür.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31844967

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SONUÇ

Sağlığı korunması ve tedavi amacı ile bitkiler yüzyıllardır hastalıkların tedavisinde kullanılır. Hesperidin narenciyelerin kabukları ile etli bölgeleri arasındaki beyaz kısımdan elde edilir. Bir de kurutulmuş nanede bulunur.

Tedavi amaçlı günlük 1000 mg kadar HESPERİDİN almak gerekir. Elbette bunu narenciye (Mandalin, limon vb gibi) almak mümkün değil. (1000 mg Hesperidin için 10 kg portakal kabuğu gerekli) bu sebeple saflaştırılmış kapsüller şeklinde bulunur.

Yukarıda verilmiş olan araştırma sonuçlarını değerlendirdiğimizde, Hesperidin vücudumuz için oldukça önemli. Kuru Nane, narenciye yanı sırra hekiminizin onayı ile ek destek almanızda fayda var.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HOMA-IR

HOMA-IR – ”Homeostatic Model Assessment” ”İnsülin Direncinin Homeostatik Modeli Değerlendirmesi”

İnsülin direnci, kas, yağ ve karaciğerdeki hücrelerin pankreas tarafından üretilen insüline iyi yanıt vermemesi sonucu bu hücrelerin kandan glikozu kolayca alamaması ve kan şekerini kontrolde tutamaması durumudur.

HOMA-IR vücuttaki insülin direncini ölçmek için kullanılır. Açlık glikoz ve açlık insülin seviyelerinden hesaplanır.

HOMA-IR = Açlık kan şekeri x Açlık insülin değeri ÷ 405

Yetişkinlerde normal açlık kan şekeri değeri 70 – 100 mg/dl

Yetişkinlerde normal açlık insülin değeri 2.0 – 24.9 uIU/mL

HOMA-IR (2.5 altı olmalı)

ÖRNEK:
Açlık glikoz 90 (70 – 100 mg/dl aralığında olduğu için normal diyoruz.)
Açlık insülin 15 ( 2.0 – 24.9 uIU/mL aralığında olduğu için normal diyoruz.)

İki değer de normal. Şimdi HOMA-IR yi hesaplayalım:

HOMA-IR = Açlık kan şekeri x Açlık insülin değeri ÷ 405

HOMA-IR = 90 × 15 ÷ 405

HOMA-IR = 1350 ÷ 405

HOMA-IR = 3,333

Dikkat edin. Kan şekeri 90 normal, İnsülin 15 normal olmasına rağmen HOMA-IR değeri 3,333

Eğer HOMA-IR 2.5 üzeri ise insülin direnciniz var demektir.

Genel olarak 5 yıldan fazla süren insülin direnci üç ana hastalığa yol açar.

  1. Diyabet
  2. Kalp hastalığı
  3. Hipertansiyon

İnsülin Direncinin En Sık 3 Belirtisi

  1. Bel bölgesinde yoğunlaşan kontrolsüz kilo alma
  2. Yorgunluk & bitkinlik & terleme atakları (hiperglisemi/hipoglisemi döngüsü)
  3. Sık sık yeme isteği, gece uykudan kalkıp atıştırıp geri yatma isteği

Kesin Tanı: Basit bir kan incelemesinde HOMA değerine baktıracaksınız.

Tedavi: Günde 100 gr’ın altında karbonhidrat tüketmeniz yeterli olacaktır.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Hangi vitamin hangisi ile kullanılmaz ?

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

DEMİR – KALSİYUM beraber alınmaz.

Kalsiyum demiri engeller.

Ayrıca gıdalardaki kalsiyum ve fitatlar da engeller.

Bu sebeple Demir ilacı / demir preparatları ile yemek arasında 4-5 saat olmalı. (Tercihen gece yatmadan aç alınmalı. Akşam 20.00 de son öğünden 4 saat sonra gece 24.00 de. Böylece sabaha kadar da yeme içme olmadığı için tam emilme olur.)

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

ÇİNKO-BAKIR beraber alınmaz.

Her ikiside aynı reseptöre bağlanır ve bakır baskın gelerek çinkoyu engeller.

Bakır aynı zamanda şampuanlarda çok kullanılan B5 (pantotenik asit) vitamini de engeller.

Maalesef sadece ikisinin bir arada olduğu tablet bile var. Alırken dikkat edin.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SELENYUM ve BAKIR bir arada kullanmaz.

Selenyum engellenir. C vitamini selenyum etkisini artırır..

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

MİDE İLAÇLARI ile Demir, Çinko, Magnezyum, B12 arasında 5 (beş) saat fark olmalı.

Bunların emilimi için mide asiti gerekli, eğer mide ilacı (PPI, ANTİ-ASİT, H2 antagonisti) kullanıyorsanız vücudunuzda bu vitamin ve mineraller eksilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

METFORMİN ➖ B12 beraber alınmaz.

METFORMİN içeren Diyabet /obezite ilaçları B12 emilimini NET ENGELLER

Metformin Bağırsak duvarında (+,-) yönünü değiştirir ve B12 bağırsağa giremez.

METFORMİN kullanımından 8 saat sonra B12 kullanmak gerekir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

EUTHYROX – LEVITRON ve DEMİR beraber alınmaz.

Levotiroksin içeren hipertiroidi ilaçları ile DEMİR beraber kullanılmaz..

Ama bu kez Demir degil tiroit ilaçlarının emilimi engellenir

Sadece demir değil MİDE İLAÇLARI DA hipertiroidi ilaçlarını engeller.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

ASPİRİNVitamin E, Omega-3, Vitamin K1 ile beraber kullanılmaz.

Vitamin E ve Omega-3 aspirin etkisini artırır, damarlarda sızıntıya neden olabilir. Aspirinle aralarında 7-8 saat fark olmalıdır.

Aspirin K1’in etkisini nötralize eder, K1 bir işe yaramaz, beraber kullanılmazlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

E vitamini / Omega-3 ve K vitamini beraber alınmaz

E vitamini ve Omega-3 kanı sulandırırken K vitaminin pıhtılaştırma özelliğini engeller.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

B12, D vitamini, B9, B6, C vitaminleri GECE ALINMAZ.

D vitamini melatonini engelleyerek uykusuzluk yapar. Diğerleri ise enerji metabolizmasına katılarak uykusuzluk yapar.

Yatma saati ile D vitamini arasında 12, diğerleri ile 5 saat fark olmalıdır.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Ne zaman diyet yapsam ….. oluyor! Ne yapmalıyım?

Bazı kişilerde duyarsınız ne zaman diyet yapsam

  • Şişkinlik, Gaz
  • İshal, karın ağrısı
  • Berrak düşünememe
  • Baş dönmesi
  • Halsizlik
  • Odaklanma sorunu
  • Cilt sorunları
  • Ağız kokusu vb gibi şikayetlerim oluyor derler…

Peki bu durum neden oluyor biliyor musunuz?

Bilmiyorsanız okumaya devam edin…

DİE-OFF SENDROMU

Die-off Sendromu: Mikrobiyotada bulunan bazı maya ya da bakterilerin ölürken dışarı saldığı toksinler ve proteinlere karşı vücudumuzun ortaya çıkardığı reaksiyondur.

Burada mekanizmayı ayrıntılandıralım:

⭐️ Bağırsaklarımızda trilyonlarca bakteri bulunur. Bunun çoğunluğu kalın bağırsaktadır.Kalın bağırsaktaki bu bakterileri aldığımız gıdalarla biz besleriz.Bu bakterilerin bazıları bizim için vitaminler, yağ asitleri vs üretir. Aramızda Kazan = Kazan (Simbiozis) ilişkisi var.

Lakin dünyanın gerçeği iyilerin olduğu her yerde kötüler de var. Dünyanın varoluşundan beri süregelen iyilerle kötülerin savaşı barsaklarda olmaması mümkün mü? Tabi ki barsaklarda da savaş var.

Biz iyileri beslerken tabi ki kötüler de nasibini alıp besleniyorlar. Bunlar beslenirken, örneğin brokoli salatası yediniz parçalayıp sindirirken kalın barsakta bakteriler vasıtası ile belirli gazlar çıkar (Metan, hidrojen). Bu gazları barsaklarımızdan doğal yollarla atarız. Buraya kadar sorun yok.

Örneğin: İnce bağırsağın ilk kısımlarında 1 mililitre sıvı içinde 10(10.000) den daha az bakteri bulunurken kalın bağırsakta ise mililitrede 10‘den (1.000.000.000) daha fazla bakteri yaşar.

İnce bağırsak florasındaki bakteriler gıdaların sindiriminde ve besin maddelerinin emiliminde önemli bir bir rol oynarlar. Ayrıca kısa zincirli yağ asidi sentezi, folat, B12 ve K2 vitamini gibi vitaminlerin sentezini de flora bakterileri yaparlar.  

Peki olurda bu bakteriler kalın bağırsaktan ince bağırsağa geçerse neler olur?

⭐️ İşte o zaman mideden gelen brokoliyi daha kalın bağırsağa geçmeden ince bağırsakta sindiriverir. O zaman gazlar ince bağırsakta oluşur ve karında şişkinlik, gaz olur. Yemekten 45 dakika sonra davul gibi şişeriz. Az da yesek fark etmez sonuç karında şişkinlik.

Kalından ince bağırsağa bakteri geçişine SİBO denir.

SIBO – ”Small Intestinal Bacterial Overgrowth” ”“İnce Bağırsakta Aşırı Bakteri Üremesi” : ince bağırsakta aşırı bakteri üremesi ile karakterize, malabsorbsiyon ve bağırsak geçirgenliği gibi birden fazla semptom ve komplikasyona yol açan bir durumdur.

SİBO Nasıl Meydana Gelir

1-İnce bağırsağın pH seviyesinin dengesi (Midenin asit salgısı, safra kesesi ve pankreasın alkali salgıları) koruyucu rol oynarken pH seviyesin değiştiren en önemli faktör mide asidinin azalmasıdır. (Mide koruyucu olarak bilinen PPİ lerinin kullanımı vb gibi) SİBO oluşumuna neden olur.

2-Bağırsağın boşalmasını ve süpürülerek temizlenmesini sağlayan “göç edici motor kompleks” (MMC) hareketlerinin yapılamaması. Açlık dönemlerindeki bağırsak hareketleri sindirim için değil, mide ve ince bağırsakların “temizliği” içindir. Az az ye sık sık ye ve benzeri teşviklerle sindirim sisteminin dinlenememesi temizlenememesine yol açar. SİBO oluşumuna neden olur.

3-İnce bağırsak ile kalın bağırsak arasında yer alan ve kalın bağırsak içeriğinin ince bağırsağa doğru geriye kaçışını engelleyen ileo-çekal kapağın görevini yapamaması. Kalın bağırsak basıncının normalden fazla artışı ve/veya“göç edici motor kompleks” veya kısaca MMC (Migrating Motor Complex) adı verilen periyodik bağırsak hareketlerinin sayısının azalması ile kalın barsaktan ince bağırsağa geri kaçış olur. (Yeteri kadar sindirilemeyen karbonhidratlar ve proteinler kalın bağırsağa geldiğinde bu gıdalarda kokuşma ortaya çıkar ve geri kaçışa sebebiyet verir. Bu duruma karbonhidrat ve proteinin öğün içinde birlikte alınması, sık beslenme ile hazım süreci bitmeden gelen yeni besinler, midede sindirimi yavaşlatan ilaçlar vb gibi sebep olur.) SİBO oluşumuna neden olur.

4-İmmün mekanizmanın (Bağırsak mukozası hücreleri tarafından salgılanan ve patojenik bakterileri engelleyen bağışıklık hücrelerinden zengin müsin salgısı) yeetersizliği. Otoimmun hastalıkların birçoğunda ve immünsupressif (bağışıklık sistemini baskılayan) ilaçlar ile meydana gelir. SİBO oluşumuna neden olur.

5-Pankreas ve safra salgılarının bakteri üremesini durdurucu (bakteriyostatik) özellikleri yeterli olmadığında. Hastalıklar veya ilaçlar ile bu salgıların veya içeriklerinin etkinliklerinin azalması SİBO oluşumuna neden olur.

Dönelim diyete bağlı gelişen durumlara:

⭐️Her canlı gibi bakteriler de ölümü tadacaktır.

⭐️Bağırsağımızdaki bakteriler de ölür ve sonucunda proteinler, toksinler bağırsağa dağılır ortam asidik halle gelir. Gaz artışı olur. Önce şişkinlik ardından ishal meydana gelir.

⭐️Bu süreçte bağırsak duvarı geçirgenliği artar ve yayılan toksinler bağırsak duvarından geçerek kana karışır.

⭐️Bu sırada vücudun bu bölgedeki ilk savunma hattı bağırsak duvarında bekçlik yapan bağışıklık hücreleri toksinlere saldırır.

⭐️Bu sürece inflamasyon denir. (Enfeksiyon değil) İnflamasyonun başlaması ile kana geçen toksinlerin peşine düşerler.

⭐️Damar duvarları (endotel) hasar görür. Bunların bazıları kan beyin bariyerini geçer ve nörolojik sorunlar meydana gelir.

⭐️Toksinler en çok Karaciğere gelir. Süper antioksidan GLUTATYON bunları yok etmeye başlar. Ardından safra ile bağlanarak atılmaya çalışılır. Lakin GLUTATYON yetmez.

⭐️Tiroit bezleri ve Tiroit peroksidaz etkilenir, cilt bariyeri etkilenir, sinirler etkilenir, hasar alır.

⭐️⭐️ İşte tüm bunlara DİE-OFF SENDROMU denir.

Gelelim diyetimize… haftası dolmadan başlayan bu şikayetlerle diyet bırakırız.

Sağlıklı olmak sağlıklı kalmak aslı amaç olmalı. Bu sebeple her ne maksatla olursa olsun sert, keskin an kilo verme hevesleri ile diyet YAPILMAMALI.

Gluten aniden kesilebilir. Histaminli gıdalar aniden kesilebilir. Lakin karbonhidratı kademeli olarak kesmelisiniz. Aksi halde çarpılırsınız.

Kısa süreli başarı elde ettiğinizi düşünseniz de arka planda vücudunuza özellikle sindirim sisteminize ciddi zarar verirsiniz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

DİE-OFF ya da başka bir sebeple toksin geçişi olmuşsa ne yapacağız? Toksinleri nasıl engelleyeceğiz?

Örneğin leblebi misali içilen Antibiyotik ve antifungal ilaçlarda bağırsakta bakteri ve mantarları öldürür. (HerxHimer sendromu)

Die-off ya da HerxHimer sendromu: Candida, Ülseratif kolit ve Pan kolit, Crohn, SİBO, Haşimato, Diyabet, Aşırı stresli bir yapı, Gastrit gibi hastalıklarda AŞIRI GEÇİRGEN BAĞIRSAK oluşur.

Sıklıkla kadınların hekim kontrolünde veya kontrolsüz olarak uygulanan Candida tedavisinde de DİE-OFF oluşur.

Biraz da toksinleri temizleyip bağırsak florasının normale dönmesi için ne yapacağız bakalım.

(Aşağıda yer alan bilgiler genel olup hekiminize danışmadan asla kullanmamalısınız)

⭐️⭐️⭐️⭐️ SIVI BENTONİT KİL

Bağırsak ortamında oluşan toksinleri ve bazı ağır metalleri kana geçmeden bağlayıp atar.

Günlük 2 yemek kaşığı kullanmak yeterlidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️ HESPERİDİN ve BENFOTİAMİN

Kana geçen toksinlerin endotel hücrelere, sinirlere ve nöronlara zarar vermemesi için Hesperidin (1000 mg /gün) ve Benfotiamin (300 mg /gün)

⭐️⭐️⭐️⭐️ GLUTATYON ve RESVERETROL

Karaciger, böbrek, mitokondri oksidayonunu ve cilt hasarını önlemek için Glutatyon (1000 mg / gün), Resveratrol (600-700 mg / gün)

⭐️⭐️⭐️⭐️ Omega-3 DHA ve EPA formu

Eritrosit dahil hücre zarlarının oksidayonunu önlemek için Omega-3 ( 2000 mg /gün)

⭐️⭐️⭐️⭐️ B12 VİTAMİNİ

Bağırsaklarda ilk emilim sorunu B12 de sonra Demir, Çinko, Magnezyum ve B9 da olur. Diğerleri bir nebze daha emilir fakat B12’nin negatif iyon yükü sebebi ile emilimi direkt kesilir, bunu almak gerek.

⭐️⭐️⭐️⭐️ SU İÇMEK

Kilo ÷ 30 = su/L (7 yaş üzeri için)

Örneğin 70 kg birey için 75 ÷30 = 2.3 Litre su tüketimi şart. Toksinlerin hızlı atılımı için su önemlidir. Fakat suyu 4-5 litre günlük tüketim şeklinde abartmamak gerekir, sodyumu düşürür, elektrolit eksikliği oluşur ve zarar verir.

⭐️⭐️⭐️⭐️ DÜŞÜK EFOR

6-7 gün kadar yüksek efor sarfetmemek, mümkün oldukça dinlenmek önemlidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️ BESLENME

Yüksek lifli besinler, yüksek şekerli besinler, baharatlı gıdalar ve süt ürünlerini bir süre tüketmemek gerekli.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla