Rezene Çayı Nasıl Demlenir?

Rezene (Foeniculum vulgare)

Rezene Çayı Demleme Yöntemi

Miktar: 1 tatlı kaşığı ezilmiş rezene tohumu (yaklaşık 2 gram)

Su: 250 ml kaynar su

Demleme Süresi: 10–12 dakika, üzeri kapalı şekilde

Tüketim Zamanı: Demlendikten sonra 30 dakika içinde içilmelidir.

🌾 🌾 🌾

Rezene Çayının Faydalı Bileşikleri ve Etkileri

Anetol: Rezene tohumlarının en önemli bileşiği olan anetol, gaz giderici, sindirimi kolaylaştırıcı ve süt artırıcı özelliklere sahiptir. Özellikle emziren annelerde süt üretimini destekler.

Hafif Östrojenik Etki: Rezene, östrojen benzeri etkiler göstererek hormonal dengeye katkıda bulunabilir.

Sindirim Sistemi Desteği: Mide spazmlarını azaltır, hazımsızlık, gaz ve şişkinlik gibi sorunları hafifletir.

Antioksidan ve Antiinflamatuar Özellikler: Hücreleri serbest radikallerin zararlarından korur, iltihabı azaltır ve bağışıklığı güçlendirir.

🌿 🌿 🌿

Rezene Çayı Bekletildiğinde Meydana Gelen Değişiklikler

Anetol Buharlaşması: Demlendikten sonra anetol uçucu bir bileşik olduğu için zamanla buharlaşır. Bu da rezene çayının gaz giderici ve süt artırıcı etkilerinin azalmasına neden olur.

Acılaşma: Rezene çayı uzun süre bekletildiğinde tadında acılaşma meydana gelir, bu da içim kalitesini düşürür.

Sağlık Etkisinde Azalma: 1 saatten sonra rezene çayının sağlık etkileri yaklaşık %50 oranında azalır. Bu, faydalı bileşiklerin yapısal bozulmasına ve etkinliğinin düşmesine bağlıdır.

✅ ✅ ✅

Rezene Çayı Özet ve Öneriler

Rezene çayının faydalarından tam olarak yararlanmak için:

  • 1 tatlı kaşığı ezilmiş rezene tohumunu 250 ml kaynar suya ekleyip 10-12 dakika demleyin.
  • Demlendikten sonra çayınızı 30 dakika içinde tüketin.
  • Uzun süre bekletmekten kaçının, çünkü faydalı bileşikler uçabilir ve çay acılaşabilir.
  • Özellikle sindirim sorunları, gaz problemleri veya emzirme döneminde süt artırıcı etkilerinden faydalanmak isteyenler için taze tüketim önemlidir.

Rezene çayı, doğal ve etkili bir sindirim dostu olup, doğru demleme ve zamanında tüketimle sağlığınıza önemli katkılar sağlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kulaklar, İşitme ve Su – Küçük Gençlere

Sınıfta tatlı bir heyecan vardı. Çocuklar daha önce kalplerini, kemiklerini, gözlerini, böbreklerini suyla ilişkili olarak öğrenmişti. Şimdi sıra yeni bir bölümdeydi. Hatice Öğretmen elini kaldırıp göz kırptı:

Hatice Öğretmen:
“Çocuklar, hiç düşündünüz mü; sesleri nasıl duyuyoruz? Ve bunun suyla ne ilgisi olabilir?”

Öğrencilerden bir uğultu yükseldi. Çoğu sesin kulaktan içeri girip beynimize ulaştığını biliyordu, ama suyun bu işte rolü olduğunu ilk kez duyuyorlardı.

Tam o sırada Profesör Su yine parlayan damlacıklardan oluşmuş peleriniyle sınıfta belirdi.

Profesör Su:
“Bugün sizi vücudunuzdaki en büyüleyici orkestraya götüreceğim: kulaklar! Ve göreceksiniz ki, su olmadan işitme mucizesi asla gerçekleşemez.”

Hatice Öğretmen sihirli hareketini yaptı, sınıf puf! diye değişti. Bir anda dev bir kulak tünelinin içinde buldular kendilerini. Duvarlar kıvrımlıydı, bazı yerler parlak zarlarla kaplıydı. Çocuklar hayretle bakıyordu.

Zehra: “Burası çok ilginç! Tünel gibi dar, kıvrımlı… Bu dış kulak mı?”

Profesör Su:
“Evet Zehra. Buradan ses dalgaları içeri girer. Ses dalgası aslında havanın titreşimleridir. Ve bu titreşimler yolculuklarına burada başlar.”

Tibet: “Peki hocam, sesin suyla ne ilgisi var? Burası kuru gibi duruyor.”

Profesör Su:
“Güzel fark ettin Tibet. Dış kulak kuru görünür ama aslında burada çok ince bir nem tabakası vardır. O nem, yani mikroskobik su molekülleri, ses dalgalarının daha düzenli ilerlemesine yardımcı olur. Eğer kulak çok kurursa, ses algımız bozulabilir.”

Asya: “Ben bazen denize girince kulağıma su kaçıyor. O da bu yüzden mi garip hissettiriyor?”

Profesör Su:
“Aynen öyle Asya! Dış kulak yoluna fazla su girerse ses titreşimleri karışır. O yüzden denizden sonra kulağını hafifçe kurutmak gerekir.”

Çocuklar ilerledi, karşılarına incecik ama gergin bir perde çıktı. Üzerine görünmez dalgalar çarpıyor, perde titreşiyordu.

Naz: “Bu bir davul zarı gibi! Bu ne?”

Profesör Su:
“Bu, timpanik membran, yani kulak zarı. Ses dalgaları buraya çarpar ve titreşimlere dönüşür. Su burada da önemlidir; çünkü zarın esnek kalmasını sağlar. Eğer yeterli su olmazsa, zar kurur ve titreşimleri tam aktaramaz.”

Atlas: “Yani yeterince su içmezsek kulak zarımız sağlıklı çalışmaz mı?”

Profesör Su:
“Doğru Atlas. Kulak zarı tıpkı bir trampolin gibi olmalı. Eğer kurursa gevrekleşir, kolay yırtılabilir.”

Elif:“Ben küçükken orta kulak iltihabı geçirmiştim. Onunla suyun ilgisi var mı?”

Profesör Su:
“Evet Elif. Orta kulak iltihabında sıvı birikir. Aslında kulaklarımızda daima bir miktar sıvı bulunur, bu normaldir. Ama bağışıklık sistemi zayıfsa ya da çok susuz kalırsak, bu sıvı dengesizleşir ve iltihap oluşur.”

Zar titreştiğinde, arkasında üç minicik kemik de hareket etmeye başladı: çekiç, örs ve üzengi. Çocuklar onları görünce çok şaşırdı.

Eylül: “Bunlar oyuncak gibi minicik kemikler! Neden bu kadar önemli?”

Profesör Su:
“Bunlar vücudunuzdaki en küçük kemikler. Ama işitmenin en büyük kahramanları. Ses titreşimlerini büyütüp iç kulağa iletirler. Su, bu kemiklerin arasındaki eklemleri yağlar. Eğer vücudunuz susuz kalırsa, bu kemikçiklerin hareketi zorlaşır.”

Ege: “Yani bu kemikler minik salıncaklar gibi mi?”

Profesör Su:
“Çok güzel benzetme Ege. Evet, titreşimleri bir salıncak gibi ileri geri aktarırlar. Ama salıncağın ipi kurursa, sallanması zorlaşır. İşte su bu ipi esnek tutar.”

Çocuklar ilerledikçe, dev bir deniz kabuğunu andıran spiral yapıya geldiler: kohlea (salyangoz). İçinde sayısız küçük tüycük hücreler vardı, üzerlerinden su dalgaları geçiyordu.

Defne Yaz: “Burası çok güzel! İçinde su var sanki?”

Profesör Su:
“Harika gözlem Defne. İç kulak tamamen sıvı doludur. Bu sıvıya endolenf denir. Ses titreşimleri bu sıvı içinde dalga oluşturur. Tıpkı denize atılan taşın dalga oluşturması gibi.”

Kıvanç: “Yani kulağımızın içinde minicik bir deniz mi var?”

Profesör Su:
“Aynen öyle Kıvanç. Bu minik deniz sayesinde sesleri algılarız. Eğer vücudunuzda yeterli su yoksa, bu deniz küçülür, dalgalar bozulur ve işitme zorlaşır.”

Mercan: “Ben müziği çok seviyorum. Demek ki kulağımın içindeki deniz de müzik dalgalarıyla dans ediyor!”

Profesör Su:
“Çok güzel söyledin Mercan. Evet, müzik kulağınızdaki sıvıda dans eden dalgalardır.”

Ali: “Bu denizin içinde gördüğüm küçük tüyler ne işe yarıyor?”

Profesör Su:
“Bunlar hair cells, yani tüylü hücreler. Ses dalgaları endolenf sıvısında hareket edince bu hücreler eğilir. Onlar da elektrik sinyali üretir. İşte bu sinyal sinirle beyninize gider ve siz sesi ‘duyarsınız’.”

Nilda: “Eğer bu tüylü hücreler susuz kalırsa ne olur?”

Profesör Su:
“O zaman daha çabuk yorulurlar, hatta zarar görebilirler. Yani çok gürültüde kulaklarınız çınlıyorsa, bu tüylü hücreler zarar görmüş demektir. Onların toparlanabilmesi için vücudunuzda bol su olması gerekir.”

Çocuklar spiralden sonra üç tane yarım daire şeklinde kanala geldiler. İçlerinde yine sıvı vardı.

Çınar: “Bunlar neye benziyor? Kaydırak gibi!”

Profesör Su:
“Bunlar yarım daire kanalları. Görevi: denge. İçlerindeki sıvı hareket edince beyninize ‘hangi yönde eğildin’ diye bilgi gider. Eğer yeterli su yoksa, bu sıvı az olur ve denge bozulur. Başınız döner.”

Ela: “Ben bazen hızlı döndüğümde başım dönüyor. Bu onunla mı ilgili?”

Profesör Su:
“Evet Ela. Hızlı döndüğünde bu sıvı dalgalanır. Vücudun susuzsa, dalgalar bozuk olur, denge merkezine yanlış sinyal gider.”

Yaman: “O zaman su içmek dengemizi de koruyor!”

Profesör Su:
“Bravo Yaman. Su sadece işitme değil, denge için de çok önemlidir.”

Defne Ebrar: “Benim dedem bazen ‘kulaklarımda uğultu var’ diyor. Bu da suyla ilgili olabilir mi?”

Profesör Su:
“Evet Defne. Bazen susuzluk veya iç kulaktaki sıvı dengesizliği kulak çınlamasına neden olabilir. Tabii başka nedenler de var ama su dengesini korumak her zaman faydalıdır.”

Can: “Peki çok fazla su içersek kulağımızda da fazla sıvı olur mu?”

Profesör Su:
“Hayır Defne, endişe etme. Vücudunuz dengeyi kurar. Fazla su böbreklerden atılır. Kulaklarınızda sadece gereken miktar kalır.”

Mila: “Ben şunu merak ettim: Kulak sıvısı tuzlu mu, tatlı mı?”

Profesör Su:
“Harika bir soru Mila! Kulaktaki endolenf, aslında özel bir sıvıdır. İçinde sodyum ve potasyum iyonları vardır. Yani biraz tuzlu sayılır ama normal deniz suyu gibi değil. Bu iyonlar tüylü hücrelerin elektrik sinyali üretmesini sağlar.”

Aziz: “Yani kulağımızın içinde elektrik üreten bir deniz var!”

Profesör Su:
“Evet Aziz! İşte vücudunuzun sihirlerinden biri bu.”

Hatice Öğretmen çocuklara dönerek:
“Çocuklar, bugün kulaklarımızın suyla olan ilişkisini öğrendik. Dış kulaktan iç kulağa kadar her yerde su var. Ses dalgaları bu su sayesinde iletiliyor. İç kulaktaki denizcikler sayesinde hem işitiyoruz hem dengemizi sağlıyoruz. Ve bütün bunlar için düzenli su içmek şart.”

Çocuklar hep bir ağızdan:
“Artık su içtiğimizde sadece susuzluğumuzun değil, kulaklarımızın ve dengemizin de teşekkür ettiğini bileceğiz!”

Profesör Su gülümsedi:
“İşte gerçek öğrenme budur. Su sadece yaşamın değil, müziğin, sesin, dengenin de sihridir.”

Ve sınıf, tekrar kendi sıralarına döndü. Ama artık her kuş cıvıltısı, her melodi, her sessizlik bile onlara suyun armağanı gibi geliyordu.

Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Revir Oksijen Tüpü Kullanımı ve Güvenliği Kontrol Formu

Aşağıda, işyerlerinizde kullanılan oksijen tüplerinin güvenli muhafazası, kullanımı, kontrolü ve değişimi için kullanılabilecek standart bir CHECK LIST / KONTROL FORMU hazırladım. Bu formu, revirde çalışanlar veya yetkilendirilmiş personel tarafından düzenli kontrol ve kayıt amacıyla kullanılabilirler.

OKSİJEN TÜPÜ KULLANIMI ve GÜVENLİĞİ KONTROL FORMU

İşyeri Adı: ………………………………………………
Kontrolü Yapan Kişi (Ad Soyad): ………………………………………………
Kontrol Tarihi: ……. / ……. / …………
Tüp No / Kodu: ………………………………………………
Tüp Lokasyonu: ………………………………………………

SıraKontrol BaşlığıEvetHayırAçıklama / Not
1Tüp dik konumda ve devrilmeye karşı sabitlenmiş mi?
2Tüp, doğrudan ısı kaynaklarından (güneş, kaynak, soba) uzak mı?
3Tüp çevresinde yanıcı/parlayıcı madde bulunmuyor mu?
4“Oksijen Tüpü – Ateşle Yaklaşma!” uyarı levhası mevcut ve görünür mü?
5Tüp üzerinde “BOŞ/DOLU” etiketi okunabilir durumda mı?
6Tüp regülatörü sağlam mı (çatlak, gevşeklik, deformasyon yok mu)?
7Manometre çalışıyor mu ve basınç seviyesi yeterli mi (>150 bar)?
8Tüp vanası kapalı mı ve başlık emniyetli şekilde takılı mı?
9Tüp gövdesinde pas, ezilme, şişme, darbe izi yok mu?
10Tüp taşıma esnasında yuvarlanmıyor/sürüklenmiyor mu? (Taşıma arabası vs. kullanılıyor mu?)
11Tüpün son hidrostatik test tarihi kontrol edildi mi (10 yılı geçmemiş mi)?
12Boş tüpler ile dolu tüpler ayrı yerlerde muhafaza ediliyor mu?
13Tüpün bulunduğu alan havalandırmalı, kuru ve güvenli mi?
14Kullanım sonrası vana kapatılmış mı ve güvenlik başlığı geri takılmış mı?
15Tüp alanında sigara, açık alev gibi riskli uygulamalar engellenmiş mi?
16Olası sızıntı kontrolü yapılmış mı (tüpte sızdırma yok mu)?
17İlk yardım çantası tüpün bulunduğu alana yakın ve ulaşılabilir mi?

Genel Değerlendirme / Uygunsuzluk Tespiti:
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………

Gerekli Aksiyonlar / Bildirim Yapılacak Birim:
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………


📌 İMZA ve ONAY

Kontrolü Yapan:
Ad Soyad: ………………………………………………..
İmza: ……………………………………………………..

Sorumlu Amir / İSG Yetkilisi (Opsiyonel):
Ad Soyad: ………………………………………………..
İmza: ……………………………………………………..

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

İş Güvenliğinin Dördüncü Boyutu

Gürültü, titreşim, kesilme, düşme, kimyasal maruziyet… Geleneksel iş sağlığı ve güvenliği (İSG) uygulamaları yıllarca gözle görülür fiziksel riskleri merkeze aldı. Ancak modern çalışma hayatında, görünmeyen ama etkisi çok daha derin olan yeni bir tehlike türü sahneye çıktı: Psikososyal riskler.

İş güvenliğinin dördüncü boyutu olarak tanımlanan bu alan, çalışanların zihinsel ve duygusal yüklenmeleri, sosyal baskılar ve iş organizasyonuna dair yapısal stres faktörleriyle ilişkilidir. Yani iş kazalarının artık yalnızca fiziksel ekipman eksikliği ya da teknik arızalardan değil, iş yükü, mobbing, belirsizlik, aşırı denetim, yalnızlık, sosyal izolasyon veya tükenmişlik gibi faktörlerden kaynaklandığı gerçeğiyle yüz yüzeyiz.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (EU-OSHA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi otoriteler; psikososyal faktörlerin yalnızca birey sağlığını değil, üretim verimliliğini, işyeri uyumunu ve kurumsal sürdürülebilirliği doğrudan etkilediğini defaatle vurgulamaktadır.

İş güvenliğinin bu kritik ama sıklıkla göz ardı edilen boyutunu; bilimsel veriler, saha örnekleri ve mevzuat çerçevesiyle sistematik olarak bu yazıda okuyacaksınız.

Psikososyal riskleri anlamak, tanımak ve önlemek yalnızca bir İSG yükümlülüğü değil, aynı zamanda bir insan onuru, iş barışı ve stratejik yönetim gerekliliğidir.

Çünkü iş güvenliği yalnızca kas, kemik ve kaskla değil; aynı zamanda ruh, bilinç ve sosyal dengeyle sağlanır.

Bu, iş güvenliğinde giderek daha çok önem kazanan ve insan faktörünü odağa alan bir boyuttur.

📌 📌 📌
İş Güvenliğinin Dört Boyutu
BoyutAçıklama
1. FizikselGürültü, titreşim, sıcaklık, aydınlatma, ergonomi sorunları gibi fiziksel çevre faktörleri.
2. KimyasalGazlar, buharlar, sıvılar, tozlar gibi zararlı kimyasalların maruziyeti.
3. BiyolojikVirüs, bakteri, mantar, parazit gibi organizmalardan kaynaklı riskler.
✅ 4. Psikososyal (Dördüncü Boyut)İş yükü, stres, mobbing, vardiya düzensizliği, iletişim sorunları, duygusal tükenme gibi insan psikolojisine dayalı riskler.

Neden Dördüncü Boyut?
  • Çünkü iş kazalarının büyük bölümü insan davranışlarından kaynaklanır.
  • Stresli, tükenmiş ya da psikolojik olarak baskı altında olan çalışanların algıları bozulur, dikkatsizlik artar.
  • Psikososyal riskler uzun vadede fiziksel kazalara da neden olabilir.

Kaynak Perspektifiyle

  • ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), bu boyutu uzun süredir iş sağlığı kapsamında değerlendiriyor.
  • EU-OSHA (Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı), psikososyal riskleri işyerindeki yeni ve yükselen riskler arasında kabul ediyor.
  • ISO 45003, işyerlerinde psikolojik sağlığı ele alan ilk uluslararası standarttır (ISO 45001’in tamamlayıcısıdır).
🎯 🎯 🎯

İş sağlığı ve güvenliği, uzun yıllar boyunca sadece fiziksel tehlikeleri bertaraf etmeye odaklanmış klasik bir anlayışla yönetildi. Fakat artık 21. yüzyılın işyeri gerçekliği, çalışanları sadece koruyucu baretlerle değil, anlamlı ilişkilerle, psikolojik dayanıklılıkla ve sosyal destek sistemleriyle korumanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Psikososyal riskler, görünmeyen ama derin izler bırakan bir tehlike grubudur. Aşırı iş yükü, belirsiz rol tanımları, mobbing, sosyal izolasyon, düşük iş kontrolü, ödül eksikliği, iş-aile çatışması, yönetici baskısı gibi etkenler; çalışanların yalnızca performansını değil, doğrudan sağlıklarını ve yaşam kalitelerini tehdit eder.

Bu bağlamda, iş güvenliğinin dördüncü boyutuna ilişkin alınacak önlemler, yalnızca mevzuata uygunluk açısından değil, aynı zamanda kurumsal kültürün olgunluğu ve etik sorumlulukların yerine getirilmesi açısından da önemlidir. Psikososyal riskler; “kaza” değil, “ihmal” sonucu gelişen yapısal sorunlardır ve göz ardı edilmesi çoğu zaman psikosomatik hastalıklar, depresyon, tükenmişlik sendromu, işten ayrılma, verim kaybı gibi geri döndürülmesi güç sonuçlara yol açar.

Ne Yapılmalı?
  • İş organizasyonlarının tasarımı, çalışanların yükünü değil kapasitesini temel almalı.
  • Duygusal güvenliği öncelikleyen liderlik modelleri desteklenmeli.
  • İşyeri psikolojik iklimi, anketler ve ölçümlerle periyodik olarak izlenmeli.
  • Psikolojik ilk yardım, mentorluk ve destek hizmetleri, erişilebilir hale getirilmeli.
  • Eğitimler yalnızca teknik riskleri değil, duygusal dayanıklılığı da kapsamalı.

Unutulmamalıdır ki..

İnsan, sadece bir üretim aracı değil; duygu taşıyan, anlam arayan, değer bekleyen canlı bir varlıktır.
İSG sistemleri, bu bütünlüğü gözettiği ölçüde güvenli ve sürdürülebilir hale gelir.

Görünmeyen tehlikeler, göz ardı edildiklerinde en tehlikelileri haline gelir.
Bu nedenle, iş güvenliğinin dördüncü boyutunu tanımak; sadece iyi bir uygulama değil, etik bir zorunluluktur.

Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Sağlığınız İçin Hangi Tuz

Tuz, insanlık tarihinin en eski ve en temel gıda katkılarından biridir. Sadece lezzet artırıcı bir unsur değil, aynı zamanda hücresel işlevlerin düzenlenmesinde, sinir iletimi ve kas kasılmasında hayati rol oynayan bir elektrolittir. Tuzun kimyasal bileşimi, işlenme şekli ve içerdiği mineraller, sağlık üzerindeki etkilerini doğrudan belirler. Bu nedenle, farklı tuz türlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi, hem beslenme bilimi hem de halk sağlığı açısından kritik öneme sahiptir.

Bu yazıda sizler için, yaygın olarak kullanılan altı farklı tuz türü — rafine sofra tuzu, deniz tuzu, Himalaya tuzu, Çankırı kaya tuzu, Fleur de Sel ve iyotlu tuz — işlenme durumu, mineral içeriği, sodyum oranı, katkı maddesi varlığı, lezzet profili ve sağlık etkileri açısından sistematik olarak karşılaştırdım. Her bir tuz türünü, hem kimyasal hem de organoleptik özellikleri bakımından değerlendirmeye çalıştım; özellikle sodyum yoğunluğu ve mineral çeşitliliği gibi parametreler üzerinden sağlık riskleri ve faydalarını ön plana aldım.

Rafine sofra tuzu, yüksek sodyum içeriği ve katkı maddeleri nedeniyle hipertansiyon gibi kardiyovasküler risklerle ilişkilendirilirken; Himalaya ve kaya tuzu gibi doğal tuzlar, daha düşük sodyum oranları ve zengin mineral profilleriyle dikkat çekmektedir. Deniz tuzu, doğal yapısına rağmen mikroplastik kontaminasyonu riski taşırken; Fleur de Sel gibi gurme tuzlar, sınırlı kullanım alanlarıyla daha çok gastronomik değer taşır. İyotlu tuz ise, iyot eksikliği görülen bölgelerde tiroid fonksiyonlarını desteklemek amacıyla halk sağlığı politikalarında önemli bir yer tutar.

🧂 🧂 🧂
Tuz Çeşitleri Karşılaştırma Tablosu
Tuz Türüİşlenme DurumuMineral İçeriğiSodyum OranıKatkı MaddesiLezzet ProfiliSağlık Etkisi
Rafine Sofra TuzuYüksekDüşük (sadece NaCl)%99+Genellikle varKeskin, yoğunYüksek sodyum, katkı maddeleri nedeniyle hipertansiyon riskini artırabilir
Deniz TuzuOrtaMagnezyumPotasyum Çinko%95–98Genellikle yokHafif mineral aromasıDoğal mineraller içerir, ancak mikroplastik riski vardır
Himalaya TuzuDüşük80+ iz mineral (demir vb.)%84–86YokHafif tatlı, yumuşakMineral açısından zengin, sodyum oranı daha düşük
Kaya Tuzu (Çankırı)DüşükKalsiyum, Demir, Potasyum%85–88YokDoğal, hafif keskinDoğal yapısı sayesinde katkısız, mineral desteği sağlar
Fleur de SelDüşükMagnezyum Kalsiyum%94–96YokSofistike, hafif tatlıAz miktarda kullanılır, gurme mutfaklarda tercih edilir
İyotlu TuzYüksekİyot eklenmiş%99+İyot katkısıSofra tuzuna benzerİyot eksikliği olan bölgelerde tiroid sağlığı için faydalı
🧠 🧠 🧠
Sağlık Açısından Hangi Tuz Tercih Edilmeli?
1. Sodyum Miktarı Önemlidir

Sodyum, vücut için gerekli bir mineraldir lakin fazlası:

  • Yüksek tansiyon
  • Kalp hastalıkları
  • Böbrek yükü
  • Kemik erimesi gibi sorunlara yol açabilir.

Bu nedenle daha düşük sodyum içeren tuzlar (örneğin Himalaya ve kaya tuzu) tercih edilmelidir.

2. Mineral Zenginliği Aranmalıdır

Rafine tuzlar sadece sodyum klorür içerirken, doğal tuzlar:

  • Magnezyum
  • Potasyum
  • Kalsiyum
  • Demir gibi iz minerallerle vücudu destekler.

Bu mineraller sinir sistemi, kas fonksiyonları ve bağışıklık için önemlidir.

3. Katkı Maddelerinden Kaçının

Rafine tuzlar genellikle:

  • Akıcılığı artırmak için alüminyum silikat gibi katkılar
  • Topaklanmayı önleyici maddeler içerir.

Bu katkılar uzun vadede vücutta birikerek zararlı olabilir.

4. İyot Durumu Göz Önünde Bulundurulmalı

İyot eksikliği, tiroid hastalıklarına neden olabilir. Eğer iyotlu gıdalar (deniz ürünleri, süt ürünleri) yeterince tüketilmiyorsa, iyotlu tuz tercih edilmelidir. Ancak fazla iyot da tiroidi olumsuz etkileyebilir.

✅ ✅ ✅
En Sağlıklı Tuz Tercihi Hangisi?

🔹 Günlük kullanım için:Doğal kaya tuzu (örneğin Çankırı kaya tuzu) veya Himalaya tuzu, katkısız ve mineral açısından zengin olduğu için tercih edilmelidir.

🔹 İyot eksikliği riski varsa: → Haftada birkaç gün iyotlu tuz kullanımı dengeli bir çözüm olabilir.

🔹 Gurme ve özel yemekler için:Fleur de Sel gibi doğal deniz tuzları, lezzet katmak için az miktarda kullanılabilir.

🔹 Tuz miktarı kontrolü: → Günlük tuz tüketimi 5 gramı geçmemeli (yaklaşık 1 çay kaşığı). Bu miktar tüm yemeklerdeki toplam tuzu kapsar.

🌿 🌿 🌿
Ekstra İpuçları
  • Tuz yerine baharatlar (kekik, kimyon, zerdeçal) kullanarak lezzet artırılabilir.
  • Limon suyu, sirke, sarımsak gibi doğal aromalar tuz ihtiyacını azaltır.
  • Paketli gıdalardaki “gizli ve işlenmiş tuz” miktarına dikkat edin (örneğin hazır turşu, hazır çorba, cips).

Tuzun türü, sadece damakta bıraktığı tatla değil; içerdiği mineraller, işlenme derecesi ve sağlık üzerindeki etkileriyle de değerlendirilmelidir. Modern beslenme anlayışı, artık sadece kalori ve makro besin öğeleriyle değil, mikro besin bileşenleri ve katkı maddeleriyle de ilgilenmektedir. Bu bağlamda, tuz seçiminde bilinçli tercihler yapmak, özellikle hipertansiyon, böbrek hastalıkları ve tiroid bozuklukları gibi kronik sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli bir adımdır.

Bu. yazıda, farklı tuz türlerinin avantajlarını ve sınırlılıklarını ortaya koyarak, tüketicilere ve sağlık profesyonellerine bilimsel bir perspektif sunmayı amaçladım. Rafine tuzun yaygın kullanımı, sağlık risklerini artırırken; doğal ve mineral açısından zengin tuzlar, daha dengeli bir elektrolit alımı sağlayabilir. Lakin her tuz türü, kullanım miktarı ve bireysel sağlık durumu göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak, “doğru tuz” kavramı, tek bir türle sınırlı değildir. Kullanım amacı, sağlık durumu ve beslenme alışkanlıkları doğrultusunda en uygun tuzun seçilmesi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralayacaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Bu sitede yer alan içerikler yalnızca genel bilgilendirme amacı taşır. Paylaşılan bilgiler, bir hekim muayenesinin, tedavisinin veya profesyonel danışmanlığın yerini tutmaz. Buradaki bilgiler esas alınarak herhangi bir ilaç tedavisine başlanması, mevcut tedavinin değiştirilmesi ya da bırakılması uygun değildir.

Aynı şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili içerikler, bir iş güvenliği uzmanı, mühendis veya teknik ekip tarafından yapılması gereken değerlendirme ve kararların yerine geçemez. Bu bilgiler temel alınarak saha risk değerlendirmesi yapılması ya da mevcut sistemin değiştirilmesi önerilmez.

Sitede herhangi bir yasa dışı ilan ya da yönlendirme yapılması amacı bulunmamaktadır. İçerikler, sadece farkındalık yaratmak ve bilinçlendirme sağlamak amacıyla sunulmuştur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Pişmiş Pirinç Buzdolabında Saklanabilir mi?

Pişmiş Pirincin Buzdolabında Saklanması ırasında Toksin Oluştuğu İddiaları — Gerçekler, Kanıtlar ve Güvenli Uygulamalar

Pişmiş pirinç, Bacillus cereus adlı bakterinin sporlarıyla kontamine olabilir; bu sporlar pişirmede ölmez ve uygun olmayan soğutma/ saklama koşullarında çoğalıp toksin (özellikle cereulide adlı emetik toksin ve bazı enterotoksinler) üretebilir. PMC

Cereulide (kusma tipi toksin) ısıya dayanıklıdır; yani toksin bir kez oluştuğunda yeniden ısıtma çoğunlukla toksini parçalamaz. Bu yüzden pişmiş pilavı “sadece tekrar ısıtarak güvenli hale getireyim” demek yanlış olur. PubMed

Doğru uygulamalar (hızlı soğutma, soğutucuda uygun süre, tek kez yeniden ısıtma veya derin dondurma) bu riskleri büyük oranda azaltır. Buzdolabına koymak çoğu durumda riski düşürür — ancak “dondurup sonra yeniden ısıtsanız bile” önceden oluşmuş cereulide toksini yok olmaz. PMC

1. Neden pirinç? — B. Cereus’un Özellikleri ve Mekanizma
  • Bacillus cereus, toprak ve bitki yüzeylerinde yaygın bulunan bir bakteri türüdür; pirinç (özellikle kuru pirinç) ve diğer nişastalı gıdalar üzerinde kolayca bulunabilir. Piyasadaki çiğ pirinç taneciklerinde sporlara sık rastlanır. PMC
  • Bu bakterinin özellikle iki klinik toksin profili vardır:
    1. Emetik (kusma) sendromu: Sorumlu toksin cereulide (dodecadepsipeptid, küçük ve iyonofor). Cereulide gıda içinde üretilir ve çok ısıya dirençlidir; yani pişirme veya tekrar ısıtma ile kolayca parçalanmaz. Semptomlar genellikle kısa sürede (30 dk–6 saat) başlar. PMC
    2. Diyareal (ishal) sendromu: Enterotoksin (Hbl, Nhe, CytK vb.) üretimiyle olur; bu protein yapılı toksinler nispeten ısıya duyarlıdır (ısı ile inaktive edilebilir). PubMed
  • Neden pişmiş pirinç riskli? Pişirme, vegetatif bakterileri öldürür ama birçok Bacillus sporu hayatta kalır. Eğer pişmiş pirinç yavaş soğutulursa (örneğin geniş bir kapta oda sıcaklığında saatler boyunca beklerse), sporlar çimlenir, bakteri çoğalır ve kısa sürede cereulide veya enterotoksin üretmeye başlar. Böyle bir durumda yeniden ısıtma, cereulide varlığını ortadan kaldırmaz; hastalık oluşabilir. PMC

2. Kanıtlarda Bazı Kilit Noktalar

Aşağıdaki maddeler, en yüksek kanıt niteliğindeki çıkarımlardır — her birinin yanında özgün çalışma bağlantısı mevcuttur:

  1. Sporlar pişirmede hayatta kalır; uygun soğutma yapılmazsa bulaşıcı çoğalma ve toksin üretimi olur. Buna ilişkin deneysel çalışmalar ve derlemeler mevcuttur. PMC
    • Navaneethan ve ark., 2023 — pişirme sonrası B. cereus sporlarının hayatta kalması ve farklı sıcaklıklarda büyüme/toksin üretim dinamikleri incelendi. PMC
  2. Cereulide (kusma toksini) ısıya ve asit-proteazlara dirençlidir; bir kez gıdada üretilmişse yeniden ısıtma ile yok edilmesi güvenilir değildir.PubMed
    • Rajkovic et al., 2008 — cereulide’in termal stabilitesine dair çalışmalar. PubMed
  3. Sıcaklık suiistimali (oda sıcaklığında uzun süre bekleme) cereulide oluşumunu dramatik şekilde artırır; dolayısıyla “oda sıcaklığında bekleyen pişmiş pilav” vakaları B. cereus zehirlenmeleriyle ilişkilendirilmiştir.PubMed
    • Delbrassinne et al., 2012 — restoranlardan alınan pilav örneklerinde cereulide varlığı; sıcaklık istismarı sonucu prevalans artışı. PubMed
  4. Bazı B. cereus suşları “psikrotrofik” özellik taşıyabilir ve soğutulmuş ürünlerde (buzdolabında) da sınırlı büyüyebilir; dolayısıyla sadece buzdolabına koymak her zaman sıfır risk sağlamaz — ama büyümeyi ve toksin üretimini yavaşlatır.PMC
    • Webb 2019 ve Jovanovic 2022 derlemeleri — psikrotrofik B. cereus riski ve soğuk koşullarda bazı suşların 8 °C veya daha düşük sıcaklıklarda bile büyüyebildiği bilgisi. PMC
  5. Kamu sağlığı önerileri (ör. sağlık otoriteleri ve derlemeler) hızlı soğutma, 4 °C’de depolama, kısa saklama süreleri (genelde 1–3 gün aralığı tavsiye edilir) ve gerektiğinde dondurma ile saklama yolunu destekler. Ayrıca tekrar ısıtmadan önce uygun ısı (iç sıcaklık önerileri) vurgulanır; fakat daha önce oluşmuş cereulide toksini için bu işlem güvenli hale getirmez. NCBI

3. Cereulide, Enterotoksinler ve Sıcaklık İlişkisi
  • Cereulide: Düşük moleküllü, siklik bir peptid/ iyonofor; mideden beyne etki ederek kusma yapar. pH ve proteazlara dirençli, yüksek ısıya karşı da oldukça stabil — bazı çalışmalarda otoklav koşullarına (121 °C) dahi dayanabildiği bildirilmiştir (şartlara göre değişkenlik). Bu yüzden pişmiş pilavda cereulide varsa tekrar ısıtma ile güvenle yok edilemeyebilir. PubMed
  • Enterotoksinler (diarrheal tipi): Hbl, Nhe, CytK gibi protein yapıda toksinler; nispeten ısıya duyarlıdır (ör. 55 °C birkaç dakika içinde etkisizleşebilen türleri vardır). Ancak enterotoksin üretimi de pişirme sonrası uygun olmayan saklama koşullarında ortaya çıkabilir. PubMed
  • Spor—germinasyon—toksin üretimi üçgeni:
    1. Çiğ pirinçte veya çevresel kirlenmede spor bulunur.
    2. Pişirme vegetatif hücreleri öldürür, ancak sporu etkilemez.
    3. Eğer pişmiş pirinç yavaş soğursa veya uzun süre ılık/oda sıcaklığında bırakılırsa sporlar çimlenir, çoğalır ve kısa sürede (saatler içinde) cereulide üretebilir. PMC

4. Pişmiş Pirinç Saklama

Aşağıdaki uygulamalar bilimsel kanıtlara dayanır ve güvenle uygulayabileceğiniz, pratik çözümlerdir:

  1. Pişirdikten sonra hızlı soğutma
    • Pişmiş pirinci geniş, sığ kaplara yayıp yaklaşık 1 saat içinde soğutmaya başlayın; ideal olarak 1–2 saat içinde buzdolabına koyun. Uzun süre oda sıcaklığında bekletmeyin. (Çünkü 4–8 saat gibi süreler bakterilerin çoğalması için uygundur.) PMC
  2. Buzdolabı sıcaklığı ve saklama süresi
    • Buzdolabını ≤4 °C tutun. Çoğu kaynağa göre 3–4 gün içinde tüketmek güvenlidir; bazı rehberler 1–2 gün daha muhafaza edici tavsiyeler verir. Uzun süreli saklama gerekiyorsa derin dondurma tercih edin. (Not: bazı psikrotrofik suşlar çok düşük sıcaklıklarda da çok yavaş büyüyebilir — ama 4 °C genel olarak riski azalttığı yerdir.) PMC
  3. Tekrar ısıtma
    • Tüm gıdalar için olduğu gibi, tekrar ısıtırken iç sıcaklığın ≥74 °C olmasına dikkat edin. Ancak önemli uyarı: eğer cereulide zaten üretildiyse (yani gıdada toksin oluştuysa), yeniden ısıtma toksini parçalamayabilir; bu nedenle: tekrar ısıtarak riski yok saymayın. NCBI
  4. Buzdolabında uzun saklama yerine dondurma
    • Uzun süre saklanacaksa pişmiş pirinci hızla soğutup porsiyonlar halinde dondurun. Dondurulmuş pirinç aylarca güvenlidir; çözdürürken tekrar oda sıcaklığında uzun süre bekletmeyin. PMC
  5. Tekrar ısıtma sayısını sınırlama
    • Pişmiş pirinci sadece bir kez tekrar ısıtın; tekrar yeniden soğutup ısıtmak mikrobiyal riskleri artırır. PMC
  6. Hassas gruplar dikkat etmeli
    • Bebekler, yaşlılar, hamileler, bağışıklık sistemi zayıf kişiler daha düşük doz toksinlere bile hassas olabilir; bu kişiler için ekstra ihtiyat (daha kısa saklama süreleri veya taze tüketim) önerilir. NCBI

5. Risk Değerlendirmesi — “Buzdolabında Saklamak Kesinlikle Tehlikeli mi?” Sorusuna Cevap
  • Kısa cevap: Hayır — doğru şekilde hızlıca soğutulup buzdolabına konmuş pişmiş pirinç genelde güvenlidir ve toksin oluşum riskini büyük ölçüde azaltır. Ancak risk sıfır değildir; özellikle:
    • Pişmiş pirincin uzun süre oda sıcaklığında bekletilmesi,
    • Buzdolabının doğru çalışmaması (≥5–8 °C gibi yüksek sıcaklıklar),
    • Psikrotrofik B. cereus suşlarının varlığı (çok nadir ama mümkün),
    • Daha önce gıdada zaten toxin (cereulide) oluşmuş olması durumunda yeniden ısıtmanın etkisiz olması — bunlar dikkat edilmesi gereken durumlardır. PubMed

6. Doğru Bilinen Yanlışları Düzeltelim
  • Yanlış: “Pişirdikten sonra her baktığınızda tekrar ısıtsanız yeterli; bakteriler ve toksinler yok olur.”
    Doğru: Enterotoksinler ısıya duyarlı olabilir, ama cereulide ısıya dayanıklıdır; toksin oluştuysa tekrar ısıtma güvenli hale getirmez. PubMed
  • Yanlış: “Buzdolabına koyduysanız her zaman güvenli.”
    Doğru: Buzdolaba koymak riski düşürür ama soğutma ne kadar hızlı yapılırsa o kadar güvenlidir; ayrıca bazı B. cereus suşları soğukta da yavaş büyüyebilir. PMC
  • Yanlış: “Sadece pilav değil; diğer tüm yemekler risksiz.”
    Doğru: Pirinç ve nişastalı gıdalar B. cereus açısından özel risk taşır; ancak patates, makarna gibi diğer nişastalı yiyeceklerde de benzer riskler olabilir. PMC

7. Sık Sorulan Sorulara Cevaplar

S: Buzdolabında 3 gün kalan pilavı yersek zehirlenir miyiz?
C: Eğer pilav pişirildikten sonra hızlı soğutulup, buzdolabında 4 °C civarında saklandıysa ve yeniden ısıtıldıysa, çoğu durumda zehirlenme riski düşüktür. Ancak elektrik kesintisi, yanlış soğutma, oda sıcaklığında uzun bekleme gibi koşullar varsa risk artar. PMC

S: Yeniden ısıtma toksini yok eder mi?
C: Hayır — cereulide gibi bazı toksinler ısıya dirençlidir ve yeniden ısıtma ile yok olmayabilir. Bu yüzden pişmiş pirinçte toksin oluştuysa yeniden ısıtma güvenliğini sağlamaz. PubMed

S: Pişmiş pilavı dondurmalı mıyım?
C: Evet; uzun süre saklamak istiyorsanız porsiyonlayıp hızlıca soğutup dondurun. Dondurulmuş pilav güvenlidir; çözdürme ve yeniden ısıtma sırasında da hızlı davranın. PMC

8. Sonuç ve Halk Sağlığı
  • Gerçek: Pişmiş pirinç, uygun olmayan soğutma/saklama koşullarında B. cereus tarafından toksin oluşturulması açısından risk taşır. Bu risk bilimsel olarak belgelenmiştir. PMC
  • Güvende kalmak için: Hızlı soğutun → soğukta muhafaza edin (≤4 °C) → 1–4 gün içinde tüketin veya dondurun → tekrar ısıtırken dikkatli olun (≥74 °C) → hassas gruplar için ekstra dikkat. PMC
  • En önemli uyarı: “Sadece tekrar ısıtarak” pişmiş pilavı güvenli kılmak her zaman mümkün değildir; önleyici adımlar (hızlı soğutma vb.) en kritik önlemlerdir. PubMed

Rice Law of 1921 – Japonya’daki 1921 yılı Pirinç Kontrol Yasasının İçeriği ve Ana Hükümler

Kanunun temel amacı, Japonya’da pirinç piyasasının istikrarlı olmasını sağlayarak hem üreticiyi hem tüketiciyi korumaktı. Aşağıda en önemli hükümlere dair özet yer almaktadır:

  • Devlete, pirinçin alım-satım, depolama, işleme gibi aşamalarda düzenleme yetkisi verildi. japaneseempire.info
  • Devlet, pirinç ithalatı üzerine gümrük vergisi ya da ithalat sınırlamaları koyma yetkisine sahip oldu. japaneseempire.info
  • Kanun kapsamında, pirinç fiyatlarının ani yükselmesine ya da düşmesine karşı önlemler almak; üreticilerin güvenli gelir elde etmesini sağlamak amaçlandı. repository.kulib.kyoto-u.ac.jp
  • “Standart fiyat” belirleme, devlet alımları ve stok yönetimi gibi mekanizmalar devreye sokuldu. Agecon Search
  • Kanuna zamanla değişiklikler eklenmiş; 1925, 1931 ve 1932 yıllarında revizyonlar yapılmış. japaneseempire.info

⭐️ Yasa, pirinç üretimi, alımı, satımı, ithalatı, depolaması ve arz-talep dengesine devlet müdahalesi gibi ekonomik ve tedarik zinciri kontrol ayarlarını içeriyor. japaneseempire.info

⭐️ Örneğin “storage” (depolama) terimi, yasanın üretim sonrasındaki pirinç ambarlama veya stok kontrolü bağlamında kullanılmış. repository.kulib.kyoto-u.ac.jp

⭐️ Ancak “pişirildikten sonra tüketim” (yani yemek haline getirilen pirinç) ya da “pişmiş pirincin saklanması” yönünden özel düzenleme olduğu yönünde yasada metin mevcut değil.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Anahtar kaynaklar (PubMed/PMC linkleri)
  1. Risk of Bacillus cereus in Relation to Rice and Derivatives — Rodrigo et al., 2021 (PMC). PMC
  2. The Food Poisoning Toxins of Bacillus cereus — Dietrich et al., 2021 (PubMed/PMC). PMC
  3. Cereulide and Emetic Bacillus cereus — Yang et al., 2023 (PMC). PMC
  4. Heat resistance of Bacillus cereus emetic toxin, cereulide — Rajkovic et al., 2008 (PubMed). PubMed
  5. Delbrassinne et al., 2012 — Prevalence and levels of Bacillus cereus emetic toxin in rice dishes (PubMed). PubMed
  6. Post-Cooking Growth and Survival of Bacillus cereus — Navaneethan et al., 2023 (PMC). PMC
  7. Psychrotrophic Bacillus cereus risks to chilled foods — Webb et al., 2019 (PMC). PMC
  8. StatPearls: Bacillus cereus — güncel klinik özet. NCBI

(Not: yukarıdaki bağlantılardan bazıları özet/derleme; bazıları deneysel çalışmalardır.)

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

#pirinç #buzdolabı #saklama #toksin #tetkikosgb #kebat

Daha Fazla

Propriyoseptif Egzersizlerin Kas-İskelet Sistemi Sağlığı ve Postür Üzerindeki Etkileri

Nöromusküler Perspektiften Değerlendirelim

Kas-iskelet sistemi sağlığı, iş gücünün sürdürülebilirliği ve verimliliği açısından temel bir parametredir. Günümüz çalışma koşullarında, özellikle statik pozisyonlarda uzun süreli çalışma, tekrarlayan hareketler, yetersiz ergonomi ve stres faktörleri; kas iskelet sistemi bozukluklarının (KİSB) başlıca nedenlerini oluşturmaktadır. Özellikle sırt, bel, boyun, omuz ve diz bölgelerinde görülen ağrı ve disfonksiyonlar, iş kaybı, performans düşüşü ve yaşam kalitesinde azalma ile doğrudan ilişkilidir.

Bu bağlamda, Propriyoseptif egzersizler, merkezi ve periferik sinir sistemi ile kas-iskelet sisteminin birlikte çalışmasını optimize ederek kas tonusu, eklem stabilitesi ve postüral kontrol üzerinde çok boyutlu iyileşmeler sağlar.

Söz konusu egzersizler kas-iskelet sistemi sağlığı ve postür üzerindeki etkilerini, risk-etki tablosu çerçevesinde birlikte inceleyeceğiz.

Propriyosepsiyonun Kas-İskelet Sistemiyle İlişkisi

Propriyosepsiyon, vücudun kendi pozisyonunu, hareket yönünü ve kas gerilimini algılama yeteneğidir. Kas iğcikleri, Golgi tendon organları ve eklem reseptörlerinden gelen bu duyusal bilgiler, spinal refleksler ve üst motor merkezlerde işlenerek, iskelet kaslarının dengeli ve zamanında aktive edilmesini sağlar.

Propriyoseptif egzersizler, özellikle nöromotor kontrolü geliştirerek kasların refleks yanıt kabiliyetini ve senkronizasyonunu artırır. Bu da kas-iskelet sisteminin yapısal stabilitesini destekler. Örneğin, lumbopelvik bölgede core stabilitenin artması, bel ağrılarının azaltılmasında temel bir etkendir.

Kas Dengesizliklerinin Düzenlenmesi

Modern çalışma hayatında sık görülen bir sorun, agonist ve antagonist kas grupları arasında gelişen dengesizliklerdir. Örneğin, masa başı çalışanlarda pektoralis major/minor kaslarının kısalması, romboid ve trapezius kaslarının zayıflaması sonucunda omuz kuşağı öne düşer ve postür bozulur.

Propriyoseptif egzersizler, kasların sadece kuvvetini değil, aynı zamanda denge ve sinirsel aktivasyon sıklığını da geliştirerek bu uyumsuzlukları düzeltir. Fonksiyonel hareket kalıplarına dayalı yapılan egzersizler sayesinde, antagonist kasların inhibitör etkisi kırılır, sinerjistik kaslar optimal düzeyde devreye girer.

Bu süreçte:

  • Nöromüsküler fasilitasyon artar,
  • Hibrit kas lifi aktivasyonu sağlanır,
  • Daha az enerji ile daha dengeli kas kontraksiyonu gerçekleşir.

Eklem Stabilitesi ve Hareket Bütünlüğü

Kas-iskelet sağlığı açısından en kritik parametrelerden biri de eklem stabilitesidir. Stabil olmayan eklemler, mikrotravmalara, ligament zedelenmelerine ve zamanla dejeneratif patolojilere yol açar. Özellikle diz, ayak bileği ve omuz gibi çok eksenli hareket kabiliyeti olan eklemlerde bu risk daha fazladır.

Propriyoseptif egzersizlerle yapılan dengesiz zemin çalışmaları, vücuda mikro düzeyde zorluklar sunar. Bu durum, çevresel kas gruplarının (ör. gluteus medius, peroneal kaslar) sürekli olarak aktive olmasını sağlar. Böylece hem dinamik hem statik eklem stabilizasyonu sağlanır. Uzun vadede bu, osteoartrit gibi yük dağılım bozukluğuna dayalı patolojilerin görülme sıklığını azaltır.

Postüral Kontrol ve İskelet Hizalanması

Postür; vücudun segmentlerinin uzayda dengeli, enerji verimli ve mekanik olarak uygun konumlanmasıdır. Uygunsuz postür, belirli kaslara aşırı yük bindirerek kompansatuar (telafi edici) mekanizmaları tetikler ve zamanla spinal hizalanma bozulur.

Propriyoseptif egzersizler bu bağlamda postüral propriyoseptif geri bildirimi kuvvetlendirir. Özellikle gözler kapalı yapılan postüral egzersizler, bireyin içsel denge sistemlerini aktive ederek görsel bağımlılığı azaltır.

Aynı zamanda:

  • Omurganın doğal eğriliklerinin korunması,
  • Skapular stabilitenin sağlanması,
  • Servikal hizalanmanın düzeltilmesi gibi somut etkiler gözlemlenir.

Fasiyal Zincirler ve Fonksiyonel Hareket Kalıpları

Kas-iskelet sistemi yalnızca segmental olarak değil, fasiyal zincirler ve kinetik bağlantılar üzerinden de değerlendirilmelidir. Myofasyal sistem; kaslar, tendonlar, bağ dokusu ve sinirler arasında entegre bir iletişim ağıdır. Propriyoseptif egzersizler, bu zincirleri aktive eden çok düzlemli hareketleri içerdiğinden, lokal kas gelişiminin ötesinde global hareket fonksiyonelliğini artırır.

Örneğin:

  • Squat + denge tahtası kombinasyonları,
  • Tek bacaklı yük taşıma çalışmaları,
  • Dinamik çapraz uzanma egzersizleri gibi aktiviteler hem merkez stabilizasyonunu hem de distal koordinasyonu geliştirir.

Bu sayede, yük taşıma, merdiven inme/çıkma, eğilme gibi günlük işlevsel hareketler daha az eforla, daha biomekanik doğrulukla gerçekleştirilir.

Kas-İskelet Sistemi Rahatsızlıklarının Önlenmesi

Literatürde propriyoseptif egzersizlerin bel ağrısı, boyun ağrısı, tendinopati, skolyoz ve diğer kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarında iyileştirici ve önleyici etkisi defalarca kanıtlanmıştır.

Bu etkinin temel mekanizmaları şunlardır:

  • Kas gerginliğinin normalize edilmesi,
  • Postüral reflekslerin iyileştirilmesi,
  • Eklem hareket açıklığının korunması,
  • Kas tonusunun adaptif hale getirilmesi.

Bu bağlamda, iş yerinde düzenli olarak uygulanan propriyoseptif egzersiz programları, sadece mevcut rahatsızlıkların tedavisinde değil, aynı zamanda koruyucu fizyoterapi perspektifinden de büyük değer taşır.

İş Ortamına Yönelik Uygulamalar ve Öneriler

Propriyoseptif egzersizlerin kas-iskelet sistemine olan bu çok boyutlu etkileri, çalışanların ergonomik risklerini azaltmada önemli bir araçtır. Kurum içi uygulamalarda şu stratejiler önerilmektedir:

  • Bireysel Egzersiz Takipleri: Riskli bölgelere göre özelleştirilmiş programlar (örn. bel ve boyun için core stabilizasyon ve servikal propriyoseptif çalışmalar).
  • Mobil Egzersiz Platformları: Çalışanların iş arasında kısa, kontrollü egzersizlere ulaşabileceği dijital içerikler.
  • Duruş Analizi ve Eğitim: Postüral bozuklukların erken saptanması ve düzeltici propriyoseptif eğitimler.
  • İşyeri Fizyoterapisti Hizmeti: Süreç takibi ve grup egzersizleriyle bütünsel yaklaşımlar.

Etki AlanıEğitim Öncesi DurumEğitim Sonrası Durum
Omurga hizalanmasıKambur duruş, omurgada eğrilikDoğru hizalanmış dik duruş
Skapular stabiliteOmuz kürek kemiği sabit değilSkapular kasların aktif kullanımı
Bel desteğiLomber bölge çökmüş postürdeBel çevresi kaslarının aktive edilmesi
Diz pozisyonuDizlikler içe doğru yönelmişDoğru diz hizalanması
Kalça hizasıPelvis öne ya da arkaya eğilmişNötr pelvis pozisyonu
Servikal duruşBaş öne doğru taşınmışBaş-gövde hizalamasında düzeltme
Kas dengesizliğiBazı kaslar fazla, bazıları yetersiz çalışıyorKaslar arası denge sağlanması
Kas-iskelet ağrılarıBel, boyun, omuz ağrıları sık yaşanıyorAğrılarda belirgin azalma
Eklemlerde stabiliteAyak bileği, diz gibi eklemler sık burkuluyorStabil ve güçlü eklem yapısı
Kas performansıKaslar çabuk yoruluyorDayanıklı ve verimli kas aktivitesi
Postür farkındalığıKötü duruşun farkında olunmuyorDuruş pozisyonu bilinci artıyor
Bel fıtığı riskiBel yüklenmesine açık postürBel çevresi koruyucu duruş
Omuz sıkışmasıKötü duruşla artan sıkışma riskiSkapula desteğiyle risk azalması
Kas spazmlarıÖzellikle bel ve boyun bölgesinde sık kasılmalarKasların gevşemesi ve spazm sıklığında azalma
Ayak basış paterniDüz taban ya da içe basmaDoğru basış paterni ve ayak kemeri desteği
Eklem esnekliğiHareket kısıtlılığıDaha geniş hareket açıklığı
Omurga mobilitesiDönme ve eğilme hareketlerinde kısıtlılıkEsnek omurga hareketliliği
Kas tonusuDüzensiz kas gerginliğiDengeli kas tonusu oluşumu
İş sırasında ağrıUzun süre oturma/ayakta kalma sonrası ağrı oluşuyorDaha uzun süre rahatsızlık olmadan çalışabilme
Kas dayanıklılığıHafif işler bile yorucu oluyorUzun süreli fiziksel dayanıklılık

Propriyoseptif egzersizler, kas-iskelet sistemi sağlığını sadece kas gücü üzerinden değil, çok yönlü sinir-kas koordinasyonu, eklem stabilitesi ve postüral kontrol üzerinden geliştiren bütüncül bir yaklaşım sunar. Özellikle iş yerlerinde kronik ağrılar, duruş bozuklukları ve kas yorgunluğunun azaltılmasında yüksek etkili, düşük maliyetli ve uygulanabilir bir yöntemdir.

Dolayısıyla, propriyoseptif egzersizlerin kurumsal sağlık ve güvenlik protokollerine entegre edilmesi; çalışan verimliliğini, iş doyumunu ve genel sağlık düzeyini artırmak açısından stratejik bir gereklilik haline gelmiştir.

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanıza özel Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Propriyoseptif ve Vestibüler Duyu Sistemlerinin Harekete Göreli Katkısı: Moleküler Bilim Çağında Keşif Fırsatları https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7867206/

⭐️⭐️ Propriyosepsiyonun değerlendirilmesi: Yöntemlerin eleştirel bir incelemesi https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2095254615000058

⭐️⭐️ Mekanoreseptör https://www.sciencedirect.com/topics/immunology-and-microbiology/mechanoreceptor

⭐️⭐️ Sensörimotor Sistemi, Bölüm I: Fonksiyonel Eklem Stabilitesinin Fizyolojik Temeli. https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC164311/

⭐️⭐️ Propriyosepsiyonun değerlendirilmesi: Yöntemlerin eleştirel bir incelemesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6191985/

⭐️⭐️ PNF Kavramının Temel Unsurları, Bir Eğitim Anlatısı https://www.scientificarchives.com/article/the-essential-elements-of-the-pnf-concept-an-educational-narrative

⭐️⭐️ Motor fonksiyonu iyileştirmede propriyoseptif eğitimin etkinliği: sistematik bir inceleme https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC4309156/

⭐️⭐️ Yaşlı yetişkinlerde denge ve gücün geliştirilmesinde geleneksel ve güncel yaklaşımların karşılaştırılması https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21510715/

⭐️⭐️ Yapı İşlerinde Yüksekte Çalışmalarda İSG Uygulama Rehberi. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.csgb.gov.tr/Media/0b3hcam2/yapiisleriyuksektecalismauygrehberi-in%C5%9Ft%C5%9Fb_revize.pdf

⭐️⭐️ Yaşlılarda Denge, Fonksiyonel Performans ve Düşme Önleme İçin Gövde Kas Gücünün Önemi: Sistematik Bir İnceleme https://www.researchgate.net/publication/236139834_The_Importance_of_Trunk_Muscle_Strength_for_Balance_Functional_Performance_and_Fall_Prevention_in_Seniors_A_Systematic_Review

⭐️⭐️ Dengesiz yüzeyler ve rehabilitasyon cihazları kullanılarak yapılan direnç antrenmanının etkinliği https://www.researchgate.net/publication/224822339_The_effectiveness_of_resistance_training_using_unstable_surfaces_and_devices_for_rehabilitation

⭐️⭐️ Futbolda duruş kontrolüne uzmanlık ve görsel katkının etkisi https://onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1111/j.1600-0838.2005.00502.x

⭐️⭐️ Spor veya günlük yaşamdaki fiziksel aktiviteler ile dik duruştaki duruş bozukluğu arasındaki ilişkinin sistematik bir incelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23955562/

⭐️⭐️ NSC Çalışma İstatistikleri Bürosu’nun 2021 Raporu Hakkındaki Açıklaması https://www.nsc.org/newsroom/nsc-statement-bls-report-2021#:~:text=In%202020%2C%20there%20were%204%2C764,highest%20annual%20rate%20since%202016.

⭐️⭐️ Hall, C. M., & Brody, L. T. (2005). Therapeutic Exercise: Moving Toward Function. Lippincott Williams & Wilkins. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://students.aiu.edu/submissions/profiles/resources/onlineBook/Q4X4S2_Therapeutic_Exercise_Moving_Toward_Function_3.pdf

⭐️⭐️ Motor Kontrolü: Araştırmayı Klinik Uygulamaya Dönüştürmek https://www.researchgate.net/publication/228118305_Motor_Control_Translating_Research_Into_Clinical_Practice

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Ayrıca;
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Mide – Bağırsaklar ve Su – Küçük Gençlere

Sınıfta sessiz bir bekleyiş vardı. Bir önceki derslerinde suyun kalp ve damarlardaki önemini öğrenmişlerdi. Bugün ise sıra mideye gelmişti. Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, çocuklara gülümseyerek baktı.

— Çocuklar, dedi, hepiniz çok güzel sorular sordunuz. Bugün suyun mideyle ilişkisini öğreneceğiz. Hazır mısınız?

Sınıf hep bir ağızdan bağırdı:
— Hazııııırız!

Hatice Öğretmen ellerini üç kez birbirine çarptı. Sınıfta mavi bir ışık parladı. Işık bulutunun içinden her zamanki dostları Sihirli Profesör belirdi. Ceketi rengârenk, cebinden sürekli baloncuklar çıkıyordu.

— İşte benim küçük kâşiflerim! dedi Profesör. Bugün midenin kapılarını aralayacağız. Su orada nasıl davranır, sindirime nasıl yardım eder, hepsini göreceğiz.

Çocuklar heyecanla birbirine baktı. Sanki birazdan mide ülkesine yapılacak yolculuğun biletleri kesilmişti.

Profesör elindeki sihirli değneği salladı. Bir anda tüm sınıf küçülerek damla büyüklüğüne indi. Kendilerini dev bir tünelin girişinde buldular. Tünelin kapısında “Yemek Borusu – Mideye Giden Yol” yazıyordu.

Elif merakla sordu:
— Yani biz şimdi yemek borusunun ucunda mıyız?

Profesör başını salladı:
— Evet Elif. Yediğimiz yiyecekler ve içtiğimiz su işte bu yoldan mideye ulaşır. Yemek borusu kaslarla çevrilidir. Bu kaslar dalga gibi hareket eder, buna “peristaltik hareket” denir. Yani yiyecekleri ve suyu aşağı doğru iter.

Çınar ellerini havaya kaldırdı:
— Yani su da bu dalga hareketiyle mideye mi gidiyor?

— Harika bir soru, dedi Profesör. Evet Çınar! Su, yerçekiminin yardımıyla hızla mideye ulaşır ama aynı zamanda bu dalga hareketi de yolculuğunu kolaylaştırır.

Sınıf tünelden içeri girdi. İçerisi biraz karanlıktı ama ilerledikçe mide kapısına geldiler. Kapı dev bir kas kapağıydı. Profesör açıkladı:
— İşte bu kapağın adı “alt özofagus sfinkteri”. Bir tür güvenlik kapısı. Yiyecekler mideye girdiğinde kapanır ki geri kaçış olmasın.

Mercan parmağını kaldırdı:
— Peki reflü denen şey bu kapıyla mı ilgili?

Profesör gülümsedi:
— Evet Mercan. Eğer bu kapı tam kapanmazsa mide asidi yukarı kaçar, biz de onu reflü olarak hissederiz.

Kapı açıldı, içeri girdiler. Devasa bir balon gibi yuvarlak bir boşluğun içindeydiler. Duvarlar kıvrımlıydı ve hafif hafif kasılıyordu.

Atlas gözlerini büyüttü:
— Vaaay! Burası kocaman bir oda gibi. Su burada ne yapıyor?

Profesör açıklamaya başladı:
— Su mideye ulaştığında birkaç görev üstlenir. Öncelikle yiyeceklerin yumuşamasına yardım eder. Ayrıca mide asidinin fazla yoğunlaşmasını önler. Yani bir tür dengeleyici gibidir.

Asya Naz düşünceli bir şekilde konuştu:
— Ama mide zaten çok asidik değil mi? Hani hidroklorik asit vardı burada. Su bu asidi zayıflatmaz mı?

Profesör alkışladı:
— Bravo Asya Naz! Çok doğru hatırladın. Mide asidinin adı “hidroklorik asit”tir. Su, asidi tamamen etkisiz hale getirmez. Sadece yoğunluğunu biraz ayarlar. Böylece yiyecekler daha kolay parçalanır.

Profesör cebinden büyüteç çıkardı. Hep birlikte mide duvarına baktılar. Duvarın üzerinde minik bezler vardı.

Kıvanç sordu:
— Bu bezler ne yapıyor?

— Bunlara “mide bezleri” denir, dedi Profesör. İçlerinden asit ve sindirim enzimleri salgılanır. Enzimler yiyecekleri küçük parçalara ayıran özel proteinlerdir. Su burada çok önemli çünkü enzimlerin çalışabilmesi için uygun bir ortam sağlar.

Nilda şaşkınlıkla ekledi:
— Yani su olmazsa enzimler işini yapamaz mı?

— Aynen öyle Nilda. Enzimler suyun içinde daha aktif hale gelir. Suyu bir sahne olarak düşünün, enzimler ise oyuncular. Sahnede ışık olmazsa oyuncular görünmez. Su, işte o ışık gibi.

Profesör elini şıklattı. Bir anda önlerinde sihirli bir elma belirdi. Elmayı küçük parçalara böldü ve mideye bıraktı. Çocuklar büyük bir merakla izledi.

Ege heyecanla bağırdı:
— Bakın! Elma parçaları asitle buluşunca köpürmeye başladı.

— Doğru gözlem Ege, dedi Profesör. İşte mide asidi çalışıyor. Elma parçaları yumuşuyor, su ise bu süreci hızlandırıyor.

Zehra elini kaldırdı:
— Ama ben bazen çok su içersem midem dolmuş gibi oluyor. Neden öyle?

Profesör gülerek cevapladı:
— Çünkü mide suyu da geçici olarak depolar. Mide bir balon gibidir, genişleyebilir. Fazla su içtiğinde mide duvarları gerilir, sen de doluluk hissi yaşarsın.

Bir süre sonra mide kasları dalgalı şekilde kasılmaya başladı. Çocuklar adeta sallanıyordu.

Ela kahkaha attı:
— Hahaha! Sanki lunaparktaki çarpışan arabalardayız.

Profesör de güldü:
— Mide aslında bir karıştırma makinesi gibidir. Kaslar yiyecekleri ezer, suyla karıştırır, bir çorba haline getirir. Bu karışıma “kimus” denir.

Ali gözlerini kocaman açtı:
— Kimus mu? Çok garip bir isim.

— Evet Ali, Latince kökenli bir kelime. Kimus, yiyeceklerin mide asidi ve suyla karışmış yarı sıvı halidir.

Mila merakla ekledi:
— Peki kimus bağırsaklara nasıl gidiyor?

— Mide çıkışında “pilor kapağı” var, dedi Profesör. Kimus azar azar oradan ince bağırsağa geçer.

Yaman düşündü ve sordu:
— Ama hocam, suyun çoğu bağırsaklarda emiliyordu. O zaman midede suyun görevi ne?

Profesör başını salladı:
— Çok iyi hatırladın Yaman. Doğrudur, suyun büyük kısmı bağırsaklarda emilir. Ama midede de önemli bir hazırlık görevi vardır. Yiyecekleri parçalanmaya uygun hale getirir, asidin aşırı yakıcılığını dengeler. Ayrıca mide duvarını koruyan mukus tabakasını destekler.

Defne Yaz araya girdi:
— Mukus mu? O da ne?

— Mukus, mide duvarını kaplayan kaygan bir jel gibidir, dedi Profesör. Bu tabaka sayesinde asit mideyi yakmaz. Su da mukusun yapısında bulunur. Eğer su az olursa mukus incelir, mide daha çok zarar görür.

Aziz elini kaldırdı:
— Peki su midede vücudun sıcaklığını da etkiler mi?

Profesör gülümsedi:
— Harika bir soru Aziz. Evet, su aynı zamanda ısıyı düzenler. Soğuk bir şey içtiğinde miden serinler. Ama bu geçicidir çünkü su hızla vücut sıcaklığına uyum sağlar. Su, bedenimizin termostatıdır diyebiliriz.

Her çocuk sırayla konuşmaya başladı.

Eylül:
— Ben anladım ki, su sadece susuzluğu gidermiyor, midedeki asidi dengeliyor.

Tibet:
— Ayrıca yiyecekleri yumuşatıyor, sindirimi kolaylaştırıyor.

Defne Ebrar:
— Mukusu koruyor. Eğer yeterince su içmezsek midemiz yanabilir.

Toprak (ilk kez sahneye çıkan yeni öğrenci):
— Ve midede karışım yaparak kimus oluşturuyor. Bence bu çok ilginç.

Mehmet Atlas:
— Ben de suyun enzimlere sahne olduğunu sevdim. Suyun içinde dans eden oyuncular gibi!

Profesör gururla gülümsedi:
— Harika özetlediniz çocuklar!

Mide macerası sona ererken profesör sihirli değneğini salladı. Çocuklar tekrar sınıfa döndüler. Hatice Öğretmen tahtaya kocaman harflerle yazdı:

“Su + Mide = Sindirimin Başlangıç Kahramanı”

Sınıf alkışlarla dersin bitişini kutladı. Ama hepsi şunu biliyordu: Bu sadece sindirim yolculuğunun ilk durağıydı. Sırada bağırsaklar vardı ve orada suyun rolü çok daha büyüktü.

Hatice öğretmenin ”Haydi çocuklar tenneffüse çıkabilirsiniz… Sonraki derste devam edeceğiz”

Teneffüsün bitiminde herkes eksiksiz sınıftaydı.. Sınıf, mide yolculuğunun heyecanını hâlâ hissediyordu. Hatice Öğretmen tahtaya kocaman harflerle yazmıştı: “Mide: Sindirimin Karıştırma Makinesi”. Çocuklar birbirine bakıyor, hâlâ kimus kelimesini mırıldanıyordu.

Hatice Öğretmen gülümsedi:
— Çocuklar, şimdi yolculuğumuzun ikinci durağına gidiyoruz: Bağırsaklar. Su burada çok daha önemli roller oynar. Hazır mısınız?

Çocukların hepsi bir ağızdan bağırdı:
— Haaaazıııırız!

Öğretmen ellerini üç kez çarptı. Puf! Sihirli Profesör belirdi. Ceketinden bu kez rengârenk kurdeleler sarkıyordu.

— İşte benim küçük bilim kâşiflerim! dedi Profesör. Hazırsanız bağırsakların uzun tünellerine dalıyoruz.

Profesör sihirli değneğini salladı. Çocuklar yine küçülüp kimus parçacıklarıyla birlikte mide çıkışına, yani pilor kapağına geldiler. Kapı açıldı, içeri girdiler. Önlerinde uzun, kıvrımlı bir tünel vardı. Duvarlar pürüzsüz ama kıvrımlarla doluydu.

Ela şaşkınlıkla baktı:
— Burası sanki hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor.

Profesör kahkaha attı:
— Haklısın Ela! İnce bağırsak tam 6-7 metre uzunluğundadır. İnsan boyunun yaklaşık dört katı!

Ege hayretle bağırdı:
— Ama karnımız o kadar uzun değil ki! Bu bağırsaklar nasıl sığıyor?

— Çok güzel gözlem Ege, dedi Profesör. Bağırsaklar iç içe kıvrımlarla karın boşluğuna yerleşir. Sanki ip yumağı gibi kıvrılarak sığar.

Duvarlara yaklaştıklarında minik parmak gibi çıkıntılar gördüler.

Nilda merakla sordu:
— Bunlar da ne?

Profesör açıkladı:
— Bunlara “villus” denir. Tekili “villus”, çoğulu “villi”. İçlerinde kılcal damarlar ve lenf damarları var. Yiyeceklerden gelen besinler burada kana karışır.

Zehra parmağını kaldırdı:
— Peki su da buradan mı kana geçiyor?

— Bravo Zehra! Su bağırsaklarda çok hızlı emilir. Villi dediğimiz bu çıkıntılar, suyun kana geçmesini sağlar. Hatta suyun yüzde 80’den fazlası bağırsaklarda emilir.

Atlas heyecanla konuştu:
— Yani su sadece içtiğimiz bardaktan gelmiyor, yediğimiz yiyeceklerden de geliyor değil mi?

Profesör gülümsedi:
— Evet Atlas! Yediğimiz meyvelerin, sebzelerin, hatta ekmeğin bile içinde su var. Bağırsaklar bu suyu da emer. İşte bu yüzden “besinlerden gelen gizli su” diye bir şey vardır.

Toprak merakla sordu:
— Peki su emilmezse ne olur?

— Harika soru Toprak. Eğer bağırsaklar yeterince su emmezse dışkı çok sulu olur. Biz buna ishal diyoruz. Tersi durumda ise fazla su emilirse dışkı çok katı olur, bu da kabızlık yapar.

Her çocuk sırayla söz aldı.

Eylül:
— Yani su sindirim artıklarının hareket etmesine yardım ediyor.

Ali:
— Ayrıca besinlerin çözülüp kana karışmasını kolaylaştırıyor.

Mercan:
— Demek ki su olmazsa bağırsaklar tıkanır gibi olur.

Kıvanç:
— Ben şunu anladım: Su, bağırsakların kaygan kalmasını sağlıyor.

Mila:
— Bence su, bağırsaklarda bir taşıyıcı. Besinleri taşıyor.

Aziz:
— Ve bağırsakların kasları hareket edebilmek için de suya ihtiyaç duyar.

Profesör hepsini alkışladı:
— Harika çıkarımlar!

Çocuklar bağırsak duvarının dalga gibi hareket ettiğini gördüler.

Can heyecanla sordu:
— Bu dalgalanma nedir?

Profesör açıkladı:
— Bu hareketin adı yine “peristaltik hareket”. Yemek borusunda da görmüştük. Burada da kaslar yiyecekleri ve suyu ileri doğru iter.

Defne Yaz düşündü:
— Eğer su az olursa bu hareket yavaşlar mı?

— Çok doğru Defne. Susuz kalınca bağırsakların hareketi yavaşlar. Bu yüzden kabızlık olur.

Profesör cebinden iki tüp çıkardı. Birine kuru yiyecek parçaları koydu, diğerine aynı yiyecekleri biraz suyla karıştırdı.

Çınar dikkatle izledi:
— Bakın! Sulu olan tüp daha hızlı akıyor.

Profesör başını salladı:
— İşte bağırsaklarda da böyle olur. Su, sindirim artıklarının kolay ilerlemesini sağlar.

Defne Ebrar parmağını kaldırdı:
— Ama ben bazen çok su içtiğimde hemen tuvalete gitmek istiyorum. Bu da bağırsaklarla mı ilgili?

— Aslında daha çok böbreklerle ilgili, dedi Profesör. Ama bağırsaklar da fazla suyun bir kısmını dışarı atabilir.

Birden bağırsak duvarından sevimli, küçük canlılar belirdi. Çocuklar hayretle baktı.

Ela şaşkınlıkla bağırdı:
— Bunlar da kim?

Profesör kahkaha attı:
— İşte bağırsak dostlarımız: “Mikroorganizmalar”. Onlara “bağırsak florası” ya da “mikrobiyota” denir.

Yaman merakla sordu:
— Onlar suyu da kullanıyor mu?

— Tabii ki Yaman. Su onların yaşaması için gerekli. Ayrıca bu mikroorganizmalar bazı besinleri parçalayarak vitaminler üretir. Su sayesinde bu süreçler daha rahat olur.

Zehra:
— Ben şunu düşündüm: Eğer bağırsaklardaki bakteriler suya ihtiyaç duyuyorsa, biz su içmediğimizde sadece kendimize değil, onlara da zarar veriyoruz. Yani aslında vücudumuzda bizimle yaşayan gizli arkadaşlarımız var.

Atlas:
— Bence bu çok ilginç! Suyun tek görevi bizim susuzluğumuzu gidermek değil, bağırsaklarda yaşayan milyonlarca bakteriyi de hayatta tutmak. Onlar olmazsa vitaminleri üretemeyiz.

Mehmet Atlas:
— Ayrıca ben şöyle düşünüyorum: Eğer bağırsaklarda su olmazsa, bu bakterilerin ürettiği vitaminler kana geçemez. Çünkü taşıyıcı ortam yok. Sanki denizde yüzen balıklar gibi, su olmazsa balıklar yaşayamaz.

Toprak:
— Ben de şunu anladım: Su, bağırsaklarda bir deniz gibi. Biz yiyecekleri o denizde yüzdürüyoruz, sonra da besinler kıyıya yani kana ulaşıyor.

Profesör ellerini açtı:
— Çocuklar, bağırsaklarda suyun miktarı çok önemlidir. Eğer fazla su tutulursa kabızlık olur, eğer az tutulursa ishal olur. Vücudumuz bunu dengelemek için sürekli çalışır.

Eylül düşünceli konuştu:
— Yani aslında bağırsaklar bir denge merkezi gibi. Ne fazla ne az, tam kararında olmalı.

Asya Naz ekledi:
— Buna “homeostaz” deniyor değil mi?

Profesör heyecanla alkışladı:
— İşte benim bilim insanım! Evet Asya Naz, dengeyi korumaya “homeostaz” diyoruz.

Bağırsak yolculuğu yavaş yavaş sona eriyordu. Çocuklar öğrendiklerini tekrar etti.

Kıvanç:
— Su, besinleri çözmek ve emilimi kolaylaştırmak için gerekli.

Mercan:
— Ayrıca bağırsak hareketlerini hızlandırıyor.

Mila:
— Ve mikroorganizmaların yaşamasını sağlıyor.

Aziz:
— Fazla olursa ishal, az olursa kabızlık yapıyor.

Hatice Öğretmen tahtaya yazdı:
“Su + Bağırsak = Emilimin Anahtarı”

Çocuklar alkışlarla dersi bitirdi. Ama hepsi biliyordu ki yolculuk hâlâ devam ediyordu. Önlerinde gözler vardı.

Dr Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Monosodyum Glutamat (MSG) Tadı Arttırır, Sağlığı Eksiltir mi?

Değerli çalışanlar ve kıymetli vatandaşlar,

Market raflarında “lezzetli” diye satın aldığımız pek çok gıda, bazen lezzeti doğal yollarla değil, katkı maddeleriyle sağlar. Bunlardan biri de adını sıkça duyduğumuz Monosodyum Glutamat (MSG)E621 yani halk arasında bilinen adıyla **”Çin tuzu“**dur.

MSG, gıdalara daha yoğun ve çekici bir tat kazandırmak için kullanılır. Özellikle hazır çorbalar, cipsler, dondurulmuş gıdalar, hazır noodle’lar, bazı et suyu tabletleri, konserveler, işlenmiş et ürünleri ve fast food’larda bulunur. Etkili bir lezzet arttırıcıdır; ama vücudumuz üzerinde bıraktığı etkiler düşündüğümüzden daha karmaşık olabilir.

☠️ ☠️ ☠️
MSG’nin Bağırsaklarımızla Ne Alakası Var?

Bağırsaklarımız sadece sindirim değil, aynı zamanda bağışıklık sistemi, ruh hali ve hormon dengesi gibi hayati sistemlerin de merkezidir. Bu işlevlerin çoğunu ise bağırsaklarımızda yaşayan mikrobiyota dediğimiz dost bakteriler yürütür.

Ancak bazı katkı maddeleri gibi MSG – E621 de bu dengeye zarar verebilecek özellikler taşır. İşte MSG’nin – E621 bilimsel olarak değerlendirilen bazı potansiyel zararları:

☠️ ☠️ ☠️
1. Bağırsak Geçirgenliğini Artırabilir

MSG – E621, bağırsak duvarındaki hücreler arasındaki koruyucu bariyeri zayıflatabilir. Bu durum halk arasında “sızdıran bağırsak” olarak da bilinen bağırsak geçirgenliği artışına neden olur.
➡ Bu geçirgenlik; zararlı maddelerin kana karışmasına, bağışıklık sistemi tepkilerinin artmasına ve bazı otoimmün hastalıkların tetiklenmesine yol açabilir.

☠️ ☠️ ☠️
2. Hiperglisemiye Zemin Hazırlayabilir

MSG – E621 ile birlikte bağırsak duvarından daha fazla serbest glutamat emilir. Bu da özellikle diyabet hastalarında kan şekerinin yükselmesine, yani hiperglisemiye neden olabilir.

☠️ ☠️ ☠️
3. Tuz Yükünü Artırır – Böbrekleri Yorar

MSG – E621 bir sodyum tuzudur. Fazla tüketimi vücuttaki sodyum dengesini bozar, böbreklerin süzme yükünü artırır, hipertansiyona ve ödemlere neden olabilir.

☠️ ☠️ ☠️
4. Yeme Arzusunu Tetikler

MSG – E621, beynin iştah kontrol merkezini uyarır. Bu, yemek yeme davranışını abartılı hale getirerek özellikle yüksek kalorili gıdalara karşı bağımlılık benzeri bir etki oluşturabilir.

☠️ ☠️ ☠️
5. Kronik Enflamasyona Yol Açabilir

Yüksek doz MSG – E621, bağışıklık sistemini sürekli uyararak kronik (sessiz) iltihap sürecine neden olabilir.
Bu süreç; diyabet, obezite, kalp hastalıkları ve bazı kanser türlerinin gelişiminde rol oynar.

☠️ ☠️ ☠️
6. Oksidan Etki Gösterir

Bazı hayvan deneylerinde MSG’nin – E621 hücrelere zarar veren serbest radikal üretimini artırdığı görülmüştür. Bu da vücudun doğal savunma sistemini zorlar.

☠️ ☠️ ☠️
7. Mikrobiyota Kompozisyonunu Değiştirebilir

Fareler üzerinde yapılan bazı araştırmalar, MSG’nin – E621 ve diğer bazı katkı maddelerinin (özellikle P80) bağırsaklarda yaşayan faydalı bakterilerin azalmasına, zararlı türlerin (örneğin Proteus mirabilis, E. Coli) artmasına yol açabileceğini göstermiştir.

İnsanlarda bu etkilerin netleşmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olsa da, temkinli davranmak akıllıca olacaktır.

☠️ ☠️ ☠️
MSG Hangi Gıdalarda Gizleniyor?

MSG – E621, ürün etiketlerinde farklı adlarla da yazılabilir.

İşte dikkat etmeniz gereken bazı ifadeler:

  • Monosodyum glutamat
  • E621 (katkı maddesi kodu)
  • Çin tuzu
  • Aroma arttırıcı
  • Glutamat tuzları
  • Hidrolize bitkisel protein
  • Doğal aroma (bu ifade bile bazen MSG içeriyor olabilir)
☠️ ☠️ ☠️
MSG’den – E621 Uzak Durmak İçin Ne Yapmalı?

Ev yapımı ve taze gıdaları tercih edin.
Etiketleri mutlaka okuyun.
İçinde “E621” veya “Monosodyum Glutamat” yazıyorsa dikkatli olun.
Hazır çorba, cips, bulyon, salam-sosis gibi işlenmiş ürünleri sınırlayın.
İşyerlerinde atıştırmalık olarak kuruyemiş, yoğurt, meyve gibi doğal ürünler tercih edin.

🧠 🧠 🧠
Lezzetin Bedeli Sağlık Olmasın!

Değerli çalışanlar ve tüketiciler,

Lezzetli bir çorba ya da çıtır bir cips anlık bir keyif verir, ama uzun vadede sağlığınızdan edebilir.
MSG gibi katkı maddeleri sessizce bağırsağınızın, böbreğinizin, beyninizin dengesini bozabilir.

Kendi sağlığınızı korumak, çocuğunuza sağlıklı bir gelecek bırakmak ve iş gücünüzü sürdürülebilir kılmak için,
📌 Tükettiğiniz ürünleri bilinçle seçin.
📌 İçindekiler kısmını mutlaka okuyun.
📌 Lezzetin doğallığını tercih edin.

Unutmayın:

En doğal tat, sağlığın tadıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Yetişkin evrede obezite ile ilişkili monosodyum glutamat yenidoğan zehirlenmesi, farelerde kronik inflamasyon ve peroksisom proliferatör aktiveli reseptörlerin mRNA ekspresyonunun artması ile karakterizedir https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21205225/

⭐️⭐️ Yenidoğan maruziyetinden sonra albino farelerin karaciğerinde monosodyum glutamatın uzun vadeli etkisi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21991693/

⭐️⭐️ Monosodyum glutamatın sıçanlarda oluşturduğu oksidatif hasar ve genotoksisite: C vitamini, E vitamini ve kuersetin’in düzenleyici rolü https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16758767/

⭐️⭐️ [Uzun süreli monosodyum glutamat beslenmesinin sıçan pankreas yapısı üzerindeki etkisi] https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22873054/

⭐️⭐️ Monosodyum glutamatın erkek albino sıçanların serebellar korteksi üzerine etkisi ve C vitamininin koruyucu rolü (histolojik ve immünohistokimyasal çalışma) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22143495/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Beslenmenin Propriyosepsiyon Üzerindeki Etkileri

1. Giriş: Propriyosepsiyonun Biyolojik Temeli

Propriyosepsiyon, vücudun “iç navigasyon sistemi” olarak işlev görür. Kas iğcikleri, tendon organları, eklem kapsüllerindeki reseptörler ve vestibüler sistemden gelen sinyaller, merkezi sinir sisteminde bütünleşerek “vücudun uzaydaki pozisyonunu” tanımlar.
Bu sinyallerin doğru ve zamanında iletilmesi, hem sinirsel iletimin biyokimyasal kalitesine hem de kas ve bağ dokuların metabolik durumuna bağlıdır.
Dolayısıyla beslenme, propriyosepsiyonun sessiz ama kritik bir belirleyicisidir.

2. Sinir İletimi ve Mikrobeslenme İlişkisi

Propriyoseptif sistemin temeli, nöronların uyarılabilirliği ve kas-his sinyallerinin hızıdır. Bu iki süreç, aşağıdaki besin ögeleriyle yakından ilişkilidir:

2.1. Elektrolit Dengesinin Rolü
  • Sodyum (Na⁺) ve Potasyum (K⁺): Sinir hücrelerinde aksiyon potansiyelinin oluşumu ve kas kasılmalarının başlatılması için temel iyonlardır.
    Dengesizlik durumunda (örneğin aşırı terleme veya yetersiz sıvı alımı), sinir iletimi yavaşlar; refleks yanıtlar gecikir.
    → Sonuç: Propriyoseptif yanıt süresi uzar.
  • Kalsiyum (Ca²⁺): Kas iğcikleri ve Golgi tendon organlarının duyarlılığı kalsiyumun sinaptik salınımına bağlıdır. Kalsiyum eksikliği, özellikle ince motor becerilerde ve denge testlerinde dengesizlik yaratabilir.
  • Magnezyum (Mg²⁺): Nöronal membran stabilizatörüdür. Eksikliğinde sinirler aşırı uyarılır (hiperrefleksi), bu da vücut farkındalığını “gürültülü” hale getirir — kişi bedeninin konumunu yanlış algılayabilir.

3. Kas ve Bağ Dokusu Sağlığını Etkileyen Besinler

Propriyoseptif reseptörler kas ve bağ dokusu içinde yer aldığından, bu dokuların metabolik durumu doğrudan algı kalitesini belirler.

3.1. Protein Kalitesi

Kas iğciği reseptörlerinin yapısal bütünlüğü için yüksek biyolojik değere sahip proteinler (yumurta, balık, süt, baklagiller) gereklidir.
Kronik protein yetersizliği, kas tonusunun azalmasına ve mekanoreseptör duyarlılığının düşmesine yol açar.
→ Bu durumda, kişi “bedeninin ağırlığını ya da hareket genişliğini” olduğundan az hisseder.

3.2. Kollajen ve Bağ Dokusu Destekleyicileri
  • C Vitamini, L-lizin, prolin ve bakır, bağ dokusu sentezinde esastır.
    Eksikliklerinde eklem kapsülleri gevşer, proprioseptörlerin mekano-algı eşiği artar.
    Bu, özellikle diz, ayak bileği ve omuz çevresinde sık gözlenen mikroinstabilite hissiyle kendini gösterir.

4. Kan Şekeri ve Enerji Yönetimi: Sinirlerin Yakıtı

Sinir hücreleri yalnızca glikoz kullanır. Glikoz düzeyinin dalgalanması (hipoglisemi veya hiperglisemi), proprioseptif sinyallerin zamanlamasını bozar.

4.1. Hipoglisemi (Düşük Kan Şekeri)

Enerji yetersizliği nedeniyle sinir iletim hızı yavaşlar, vestibüler merkez ile kas reseptörleri arasındaki koordinasyon bozulur.
Bu durumda kişi;

  • Dengesiz yürüyebilir,
  • Yavaş tepki verebilir,
  • Kas tonusu anlık düşüşler gösterebilir.
    → Bu tablo, özellikle vardiyalı çalışan veya öğün atlayan işçilerde sık görülür.

4.2. Hiperglisemi (Yüksek Kan Şekeri)

Uzun süreli hiperglisemi, periferik sinir uçlarında mikrovasküler hasar yapar (diabetik nöropati).
Bu da kas iğciklerinden gelen sinyallerin iletimini bozar — kişi ayağının bastığı zemini veya diz açısını doğru hissedemez.

5. Yağ Asitleri ve Nöronal Zar Esnekliği

Sinir zarları fosfolipitlerden oluşur. Omega-3 yağ asitleri (DHA, EPA) nöronal zarın geçirgenliğini optimize eder, böylece sinaptik iletim hızı artar.
Eksiklik durumunda, sinyaller “bulanık” iletilir. Bu, özellikle ince ayar gerektiren hareketlerde (örneğin el-göz koordinasyonu, alet kullanımı, denge tahtası testleri) hata oranını yükseltir.

🧩 Bilimsel bulgu:
DHA takviyesinin vestibüler denge performansını artırdığı, 2017’de “Frontiers in Physiology” dergisinde yapılan çalışmalarda doğrulanmıştır.

6. Vitaminlerin Propriyoseptif Rolü
VitaminRolüEksiklikte Ortaya Çıkan Durum
B1 (Tiamin)Sinirsel enerji üretimiKas yorgunluğu, refleks yavaşlaması
B6 (Piridoksin)Nörotransmitter senteziKoordinasyon bozukluğu
B12 (Kobalamin)Miyelin kılıf bütünlüğüUyuşma, denge kaybı
D VitaminiKas gücü ve denge kontrolüPostür bozukluğu, düşme riski artışı
E VitaminiAntioksidan; sinir zar koruyucuDuyusal algı bozuklukları

Özellikle B12 ve D vitamini eksiklikleri, propriyoseptif sistemde “sessiz dejenerasyon” yaratır.
Uzun süreli B12 eksikliği, alt ekstremitelerde pozisyon hissinin kaybolmasına (örneğin gözleri kapalıyken ayak pozisyonunu fark edememe) neden olabilir.

7. Su ve Hidrasyon Düzeyinin Etkisi

Kas iğcikleri ve tendonlar sıvı ortamda optimum çalışır.

Dehidrasyon:

  • Kas içi sürtünmeyi artırır,
  • Sinir uçlarının iyon dengesini bozar,
  • Merkezi sinir sisteminde yorgunluk ve tepki süresi artışına yol açar.

%2’lik su kaybı bile motor koordinasyon testlerinde %10 performans düşüşüne neden olabilir.
Bu nedenle propriyosepsiyon değerlendirmelerinde kişilerin test öncesi hidrasyon durumu mutlaka sorgulanmalıdır.

8. Bağırsak-Mikrobiyota ve Beyin İletişimi

Son yıllarda yapılan çalışmalar, bağırsak mikrobiyotasının nörotransmitter sentezinde (özellikle serotonin ve GABA) belirleyici olduğunu göstermiştir.
Bu kimyasallar, propriyoseptif geri bildirimlerin merkezî işlenme hızını etkiler.
Dengesiz beslenme (yüksek şeker, düşük lif) bağırsak-beyin eksenini zayıflatır; kişi daha “gürültülü” bir sinir sinyali ortamında çalışır. Bu durum, proprioseptif stabiliteyi düşürür.

9. İş Sağlığı Bağlamında Değerlendirme

Endüstriyel alanlarda (örneğin çimento fabrikası, tersane, liman) propriyoseptif zayıflık, iş kazası riskini artıran bir etmendir.
Aşağıdaki beslenme alışkanlıkları doğrudan risk oluşturur:

Riskli Beslenme AlışkanlığıOlası Propriyoseptif Sonuç
Sabah kahvaltısız işe başlamaKan şekeri düşüklüğü, refleks gecikmesi
Aşırı kafein tüketimiElektrolit kaybı, kas krampları
Düzensiz su içmeDenge ve kas hissi bozulması
Aşırı tuzlu gıdaPotasyum kaybı, kas sertliği
Fast food ve trans yağSinir zar geçirgenliği azalması
Alkol kullanımıSinir iletim bozukluğu, vestibüler zayıflık

10. Sonuç: “Bedenini Hissetmenin Kimyasal Dili”

Propriyosepsiyon yalnızca kasların veya eklemlerin değil, tüm organizmanın biyokimyasal dengesiyle ilgilidir.
Yeterli ve dengeli beslenme:

  • Kas ve sinir hücreleri arasındaki iletişimi hızlandırır,
  • Denge ve koordinasyonu güçlendirir,
  • Özellikle yüksek riskli işlerde güvenli hareket planlamasını destekler.

Bu nedenle propriyosepsiyon testleri yapılırken; katılımcıların beslenme alışkanlıkları, sıvı alım düzeyi, kullanılan takviyeler ve metabolik hastalık öyküsü değerlendirme formuna mutlaka dahil edilmelidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Ayrıca;
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

#propriyosepsiyon #beslenme #tetkikosgb #kebat

Daha Fazla