Çalışanlarımız zaman zaman muayene sırasında ve tahlillerini değerlendirmemizi istediklerinde kalp krizi geçirme riskim var mı diye sorarlar.
Biz hekimler her ne kadar %100 net cevap veremesek de bazı tetkiklere bakarak çalışanların kalp sağlığı ve olası riskleri hakkında yorum yapabiliriz.
Son 10 yıla kadar LDL yüksekliği ile kalp sağlığı riski belirlenirken artık LDL yüksekliğini dikkate almak tarihe karışmak üzere.
Çünkü Artık biliyoruz ki kan Apo-B seviyesi LDL’den çok daha önemli bilgiler veriyor.
ApoB-100 seviyesi:Yetişkinlerde normal 100 mg/dL’den azdır. 110 mg/dL’den yüksek bir sonucunuz varsa riskiniz yüksektir. Yüksek ApoB seviyeleri, kardiyovasküler hastalık geliştirme riskinizin normalden daha yüksek olduğu anlamına gelebilir.
Hastalarımızda kalp hastalığı riskini belirlemede dikkate aldığımız kan testleri;
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Çalışanlarımız çoğu zaman çevrelerinden duydukları kozmetik amaçlı tıbbi ürünleri hekime danışmadan kullanmaktalar. Arkadaşlarına iyi geldiği için aynı ilaçları almalarının yanı sıra bir de farklı etkili ilaçları bilinçsizce ve hekim kontrolü olmaksızın kullandıklarında karşılaşabilecekleri sorunların da pek farkında değiller.
Aşağıda sıklıkla karşıma çıkan ve aslında birlikte kullanılmaması gereken ilaçları paylaşıyorum.
RETINOL KREM ve C VİTAMİNİ Beraber kullanılmaz. Bir birini hem nötralize eder, hem de ciltte tahriş oluşturur.
⭐️ C vitamini gündüz, Retinol gece kullanılır.
⭐️ Retinol Krem: Retinol hücre yenileyicidir. Kapalı cilt gözeneklerinin açılmasına yardımcı olur. Retinol ayrıca cildinizdeki ölü cilt hücrelerinin giderilmesini destekleyerek kolajen üretim miktarını arttırır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
RETİNOL – SALİSİLİK ASİT / GLİKOLİK ASİT
⭐️ Retinol hücre yenileyicidir. Salisilik asit ve glikolik asit pling etkisi yapar.
⭐️ Beraber kullanımı tahrişe neden olur.
⭐️ Salisilik asit, cilt için serumlar, kremler ve tonikler olarak satılmakta olup, sabah. veya akşam kullanılabilir.
⭐️ Retinol ile aynı zamanda kullanacaklar; Salisilik asit sabah, Retinol akşam kullanılmalıdır.
⭐️ Retinol ile aynı zamanda kullanacaklar; Glikolik asit, sabah, Retinol akşam kullanılmalıdır.
⭐️ Salisilik asit, mevsim değişimi, hava kirliliği, cilt yağlanması ve ölü deri kaynaklı gözenek tıkanıklıklarını temizler. Salisilik asit kullanımı gözenek tıkanıklığının neden olabildiği ciltte siyah nokta, sivilce, yağ bezeleri gibi cilt problemlerini de önler ve/veya ortadan kaldırır.
⭐️ Salisilik asit, Beyaz söğüt ve keklik üzümü yapraklarının kabuğundan elde edilir.
⭐️ Salisilik asit,elma, çilek, ahududu, üzüm, kiraz, salatalık ve brokoli gibi çeşitli meyve ve sebzelerde bulunur. Bu besinler, cilt sağlığını destekleyici özellikleriyle bilinir.
⭐️ Glikolik asit, nemlendirici etkisi olan, hücre yenilenmesini hızlandırma ve kolajen üretimini artırmada kullanılan, şeker kamışından yapılan suda çözünür bir alfa hidroksi asit türüdür. Doğal bir asit olan glikolik asit, cilt yüzeyinde bulunan ince çizgileri yumuşatmak, cilt dokusunu iyileştirmek, cilt lekeleri ve yaşlanma karşıtı olarak kullanılır.
Glikolik asitin ciltte etkileri
Akne, komedonlar, siyah noktaları ve iltihaplı sivilceleri önlemek için gözenekleri temizler
Düzenli kullanıldığında cildi aydınlanmasına yardımcı olur
Güneş hasarının sebep olduğu koyu lekeleri giderir
Cildi dolgunlaştırır, nemlendirir ve kurumasını önler
Güneş hasarının sebep olduğu koyu lekeleri giderir
Cildin ölü deri hücrelerini atmasına yardımcı olur
Gözeneklerin daha küçük görünmesini sağlar
Cildin tonunu ve dokusunu iyileştirir
Ciltteki ince kırışıklıkları yumuşatır
Kıl dönmesini önler
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
HYALURONİK ASİT ve C VİTAMİNİ
⭐️ İlk önce Hyaluronik asit ve aradan bir saat geçtikten sonra C vitamini uygulamak cildin neme doymasını ve canlı, parlak görünmesini sağlar.
Hyalüronik asit, cilt dokularının yağlanmasını sağlayarak cildin nemini korumasına yardımcı olur. Bunların yanında ciltte nemlendirici görevi görür.
Hyaluronik Asit İçeren Besinler
Ispanak, lahana, brokoli, marul, Kuşkonmaz, bezelye ve tatlı patates
Sardalya ve somon gibi soğuk su balıkları,
Ahududu, Yaban merkezi, çilek ve kiraz gibi kırmızı meyveler,
Soya fasulyesi ve soya ürünleri.
Kemik suyu
Badem
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
BENZOİL PEROKSİT ve VİTAMİN C
⭐️ C vitamini ile birlikte etkisi artar
⭐️ Fakat Retinol ile birlikte kullanılmaz.
⭐️ Benzoil peroksit, Retinolün etkisini nötralize eder.
Benzoil peroksit, antiseptik ve keratolitik (ölü cilt hücrelerinin dökülmesini teşvik eden) özelliklere sahip beyaz kristalimsi bir tozdur. Sivilce oluşumunu azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle yağlı ciltlerde sıkça görülen sivilcelerin tedavisinde kullanılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
NİACİNAMİD ve VİTAMİN C
⭐️ Niacinamid bir B3 vitamini türevidir. Cilt için bir antioksidan ve cilt bariyerini yenileyici özelliği vardır.
⭐️ Her ne kadar aynı kutuda ikisi birden bulunan çok krem olsa da, aslında beraber kullanılmaz. Asit konsantrasyonu artar ve ciltte kuruluk oluşur.
⭐️ C vitamini serumu sabah kullanın, niacinamide serumu ise akşam uygulayın.
Niacinamide, sivilce oluşumuna sebep olan enfeksiyonu yok ederek iyileştirici bir etki yaratıyor. Leke giderme özelliği de bulunan Niacinamide, hem sivilceyi hem de izlerini tamamen yok eder. Ayrıca cilt üzerinde iltihap birikmesini önleyerek ciltte yeni sivilce oluşumunu engeller.
Niasinamid (B3 Vitamini) genellikle günlük multivitaminin bir parçasıdır, ancak çoğu insan yedikleri yiyeceklerden yeterince niasin alır. Niasinamid (B3 Vitamini) açısından zengin besinler arasında maya, süt, et, tortilla ve tahıl taneleri bulunur.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Rabdomiyoliz: iskelet kaslarının çeşitli nedenlerle yıkıma uğraması sonucu yapı ürünlerinin kana karışmasını ifade eder. Aralarında miyoglobinin de bulunduğu bu maddeler, böbrekler tarafından süzüldükten sonra vücuttan uzaklaştırılırken böbrek dokusuna çeşitli düzeylerde zarar vererek böbrek sorunlarına yol açabilir. Bu yıkım parçaları böbreğin filtre sistemini tıkayabilir. Akut böbrek yetmezliğine neden olur. Hasta diyalize bağlanabilir.
Rabdomiyolizin Belirtileri Nelerdir?
Kaslarda şişme
Kasların zayıflaması
Kas ağrısı ve kaslarda hassasiyet
Mide bulantısı
Yüksek sıvı kaybı (dehidratasyon)
İdrar miktarında azalma
Koyu renkli idrar
Ne zaman Rabdomiyoliz düşünmeliyiz?
Kaslarda ağrı (Miyalji) + koyu renkli idrar
Kas hassasiyeti
Hücresel yıkımı gösteren laboratuvar bulguları veya böbrek yetmezliği bulguları varsa düşünmeliyiz.
Rabdomiyoliz tehlikeli bir durumdur. Bu sebeple ciddiye alınmalı çalışanların kontrollerinde dikkatli olunmalıdır.
Rabdomiyolizin Sebepleri Nelerdir?
Dolaşım yetmezliği: Kan damarlarında farklı sebeplerle oluşan tıkanıklıklara bağlı olarak kanın ve dolayısı ile başta oksijen olmak üzere kan içeriğindeki besinlerin kas hücrelerine ulaşamadığı durumlarda, oksijensiz kalan kas hücreleri yıkıma uğrar ve buna bağlı olarak rabdomiyolizgelişebilir.
Travma: Kas hücrelerine doğrudan zarar veren ağır fiziksel travmalar rabdomiyolizin sık görülen nedenlerinden biridir. Özellikle kasların ezilmesiyle sonuçlanan iş kazalarında durumlarda rabdomiyoliz gelişme riski fazladır.
Kasların zorlanması: Yoğun kas faaliyeti (Ağır bedensel işlerde çalışma, Spor Egzersizi vb gibi) kas dokusunun uzun süre kullanıldığı durumlarda, kas hücreleri yıkıma uğrayabilir. Bu durum, rabdomiyoliz görülme riskini artırır.
Elektrik çarpması: Yıldırım düşmesi gibi vücudun yüksek enerjili elektrik akımına maruz kaldığı durumlarda, kaslarda ciddi zarar görülebilir ve buna bağlı olarak rabdomiyoliz ortaya çıkabilir.
Sıcaklık: Yüksek sıcaklıklara maruz kalma sonucu görülen sıcak çarpması (hipertermi) durumunda, kas hücrelerinde görülen yıkıma bağlı olarak rabdomiyoliz ortaya çıkabilir.
Yanık: Özellikle üçüncü derece yanıklarda kas dokusu da zarar gördüğünden, ciddi boyutta rabdomiyoliz görülebilir.
Metabolik: Hipokalemi, hipofosfatemi, hipokalsemi gibi durumlarda da rabdomiyoliz ortaya çıkabilir.
Genetik: Glikoliz-glikojenoliz bzk, lipid metabolizması genetik bozukluklarda rabdomiyoliz ortaya çıkabilir.
Hipotiroidi: Tiroit hormonlarının yetersiz üretildiği durumlarda kas hücrelerinde gerçekleşen yapım olaylarının sekteye uğraması sonucu rabdomiyoliz görülebilir.
Ketoasidoz gibi kan kimyasında görülen bozulmalar: Kanın asitliğinin artmasına neden olan diyabetik ketoasidoz vakalarında, kan elektrolitlerinin değişmesi gibi durumlarda kas hücrelerinde yıkım görülebilir.
Enfeksiyonlar: Bazı bakteri, virüs veya mantar enfeksiyonları kaslarda tahribata yol açarak rabdomiyolizle sonuçlanabilir.
Genetik hastalıklar: Duchenne musküler distrofi ve McArdle hastalığı gibi kas dokusuyla ilgili çeşitli genetik hastalıklarda kas hücrelerinin yıkıma uğramasına bağlı olarak rabdomiyoliz görülebilir.
Zehirlenme: Yılan sokması gibi zararlı toksinlerin vücuda karıştığı durumlarda rabdomiyoliz gelişebilir.
İlaç yan etkileri:Statin grubu ilaçlar, amfetamin, siklosporin, kolşisin ve eritromisin gibi çeşitli ilaçlar kaslarda yıkıma neden olabilir.
Rabdomiyoliz için risk altında olan gruplar:
Erkekler
10 yaş altı ve 60 yaş üstü bireyler
Siyahi ırk
Obez insanlar BMİ >40 kg/m2
Sıcak çarpması ya da yanık öyküsü olan bireyler
Normalde düşük fiziksel aktiviteye sahip insanlar
Lipid düşürücü ilaçların uzun süreli kullanımı
Dehidrate kalmış bireyler
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Tıbbi ayrıntıları sevenler okumaya devam edebilir.
Rabdomiyoliz metabolik oluşum mekanizması aşağıdaki şemada görülebilir.
Teşhis Nasıl Konur ?
Teşhiste temel tetkik serum kreatin kinaz (CK) düzeyidir. Üst limitin 5 katı yükseklik (≈1000 U/L) rabdomiyoliz için tanısaldır.
CK normalde enerji rezervuarıdır (Kreatin + ATP = Kreatin kinaz + ADP); hasar sonrası 2-12 saatte yükselir, 24-72 saatte pik yapar ve 5-10 günde geriler.
Kronik kas hastalığı veya genetik hastalıkları olan hastalarda rabdomiyoliz durumu olmadan da CK yüksek seyredeceğinden bu hastalarda karar bazal CK düzeyleri ile karşılaştırmalı olarak verilmelidir.
CK düzeyinin yüksekliği kas yıkımının ciddiyeti ile korele olmakla beraber böbrek yetmezliği gelişme riski ile ilişkili değildir.
Büyük kısmından iskelet kası ve kalp kasında bulunan izoenzim CK-MM sorumludur. Daha çok kalp kasında bulunan formu olan CK-MB de yükselebilir, fakat totalin %5’ini aşmaz.
Miyoglobin
Hem ve globin içeren koyu kırmızı renkli bir proteindir ve temel görevi iskelet ve kalp kasına oksijen taşımaktır.
Böbrekte glomerullerden filtre edilir, kıvrımlı tübülde hem ve globin ayrılır, reabsorbe edilir. Asidik ortamda Fe-hem bileşimi ve reaksiyon sırasında hidroksil grupları açığa çıkar.
Kanda 1-3 saatte pik yapar, 24 saatte düşer. Yarı ömrünün kısa olması sebebiyle tanıda kullanılamamaktadır.
Serum kons. >0.3 mg/L olduğunda ve böbrek atılım eşiği olan 1.0 mg/dL aşıldığında reabsorbsiyon yeterli düzeyde yapılamaz, idrar miyoglobin düzeyi artar, idrar rengi koyulaşır.
Hem içerdiği için miyoglobinüri durumunda dipstick idrar testlerinde kan+ görülür, fakat eritrosit görülmemesi ile hemoglobinden ayrılır.
Normal idrar testi rabdomiyolizi ekarte ettirmez.
Diğer laboratuvar bulguları
Temel olarak hücre içi (intrasellüler) içeriğin hücre dışına çıkmasına bağlı olarak;
Hiperkalemi,
Hiperfosfatemi,
Metabolik asidoz,
Hiperürisemi görülür.
Erken dönemde Ca-ATPaz pompa disfonksiyonu sebebiyle Ca hücre içine girer ve hipokalsemi görülebilir fakat ilerleyen dönemde yine hücre yıkımıyla beraber hiperkalsemi gelişebilir.
Tedavi:
Tedavi temel amacı yeterli sıvı resüsitasyonu sağlayarak hastalarda gelişebilecek akut böbrek hasarının önüne geçmektir.
Tedavide ederken hastanın etiyolojisinde yer alan faktörü de tedavi etmek gerekecektir. Tedavi sürecinde hastaların havayolu, solunum ve dolaşım verilerinin yakın takip edilmesi önemlidir. Ayrıca hastaların end organ perfüzyonlarının değerlendirilmesi, idrar çıkışının takibi, elektrolit değerlerinin takibi, gereklilik halinde EKG takibi yapılması gerekir.
Uygun sıvı replasmanı için %0,9 sodyum klorür tercih edilmelidir.
Pozitif sıvı replasmanına rağmen idrar çıkışı 150 ml/saat’in altında kaldığında diüretik tedavisi gerekebilir.
İdrar pH’sının takibi önemlidir, sıvı replasmanı ve diüretik tedaviye rağmen pH<7 ise idrar alkalizasyonu için sodyum bikarbonat uygulanması gerekebilir.
Hastalarda uygun sıvı tedavisi ve diüreze rağmen gelişen akut böbrek yetmezliği durumunda renal replasman tedavisi hemodiyaliz düşünülebilir.
Hastanın ABC değerlendirmesinin yapılması
Etiyolojik faktörlerin belirlenmesi
Travma hastalarında travmatik sürecin değerlendirmesi ve yönetimi yapılmalıdır.
İki büyük damaryolu açılmalıdır.
Hızlı sıvı resüsitasyonuna başlanılması gerekmektedir.
İzotonik NaCl öncelikli tercih olmalıdır.
Sıvı tercihinde Ringer laktat gibi K içeren sıvılardan kaçınmak önemlidir.
Hastalar hızla yakın takip edilebilecekleri hastaneye ulaştırılmalıdır.
Acil serviste ilk değerlendirmede (ABC) havayolu, solunum ve dolaşım parametreleri yeniden değerlendirilmelidir.
Hastalardan etiyolojik faktörlere yönelik anamnez alınmalıdır.
Hastaların fizik muayenesi etiyolojide yer alan faktörler dikkate alınarak dikkatle değerlendirilmelidir.
Hastadan EKG değerlendirilmesi yapılmalıdır. Tanı konulmasının ardından hiperpotasemisi olan hastalarda EKG monitörizasyonu gereklidir.
Hastalardan alınan kan örneğinden Hemogram, kan gazı, elektrolitler, KCFT, CK ve BFT değerlerini içeren biyokimyasal parametreler öncelikle istenilmelidir. Ayrıca şüphelenilen etiyolojide yer alan faktörlere yönelik laboratuvar istemi de yapılmalıdır.
Hastanın sıvı resüsitasyonuna 1 litre/saat (çocukta 15-20ml/kg/sa) gidecek şekilde İzotonik NaCl başlayın, 2 saatin ardından 0,5 litre/saat İzotonik NaCl sıvı desteğine geçilebilir.
Hastanın idrar çıkışının takibi önemlidir. İdrar sondası takılarak saatte en az 150ml idrar çıkışı olacak şekilde sıvı resüsitasyonunu düzenlenmelidir.
Hastaların elektrolit bozukluğu gelişmesi durumunda elektrolit bozukluğuna uygun tedavi edilmesi gereklidir. Hiperkalemi, Hiperkalsemi, Hiperürisemi ve Hiperfosfatemi rabdomiyoliz ile ilişkili en sık elektrolit bozukluklarıdır. EKG değişikliği yapabilecek eletrolit bozuklukları seviyesine gelmeden tedavi edilmelidirler.
Rabdomiyoliz olan hastaların yüksek volümlü sıvı replasmanı ya da renal replasman tedavisi ihtiyacını öngörmek için geliştirilen McMohan Skoru yol gösterici olabilir.
McMohan Skoru
Puan
Yaş
50-70
1,5
71-80
2,5
>80
3
Cinsiyet
Kadın
1
Başvuru Kreatinin
1.4-2.2 mg/dL
1,5
>2.2 mg/dL
3
Başvuru Ca
<7.5 mg/dL
2
Başvuru CK
>40,000 U/L
2
Etiyoloji (herhangi birisi)
Nöbet, Senkop, Egzersiz, Statin, Miyozit
3
Başlangıç Fosfat
4,0-5,4 mg/dL
1,5
>5,4 mg/dL
3
Başlangıç Bikarbonat
<19 mEq/L
2
Düşük risk: McMohan Risk skoruna göre alınan puan 5 ve altındaysa hastaların %3’ü renal replasman tedavisine ihtiyaç duyarlar.
Düşük olmayan risk: McMohan Risk skoruna göre alınan puan 6 ve üstündeyse hastaların böbrek koruyucu sıvı replasmanına hemen başlanılması gerekir (idrar çıkışı 1-2 ml/kg/sa). 10 ve üzerinde skora sahip olanların hastaların mortalitesi %52 olarak bildirilmiştir.
Genel bilgiler konusunda ayrıtılı kaynak arayanlar için
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Değerli çalışanlar, sizlerde ve yakınlarınızda meydana gelecek bir kalp krizi sonrası özellikle beslenme çok daha fazla önem kazanmaktadır. Farklı yerlerde yapılan çalışmalara göre;
Kalp krizinden sonra yapılan Intermittent Fasting (IF) (aralıklı oruç) diiyeti yani beslenme tarzı kalp fonksiyonlarını (çalışmasını) iyileştiriyor.
Kalp krizinden hemen sonra başlanan aralıklı oruç ile kalbin kasılma gücünü gösteren Ejeksiyon fraksiyonunda (EF) anlamlı iyileşmeler gözlenmiş.
Ejeksiyon fraksiyonu (EF) her kalp atışında kalbin kendine gelen kanın ne kadarını pompaladığını gösterir.
Aralıklı Oruç nedir?
Aslen gün içerisinde tükettiğiniz besinlerin tüketilme düzeninin değiştirilmesidir. Bu düzen değişikliğini yaşınıza, sağlık durumunuza ve yaşam tarzınıza göre her zaman hekiminizin onayı ve kontrolü altında yapmalısınız.
16:8 Yöntemi: 16 saat aç kalıp (uyku dahil), 8 saatin başında ve sonunda yemek yeme şeklindedir.
Herkesin kolaylıkla yapabileceği aralıklı oruç =16 / 8’dir.
Aralıklı Oruç’un 5 ana özelliği var;
1-12.00-13.00 arası öğlen yemeği
2-18.00-20.00 arası akşam yemeği
3-Saat 20.00’den ertesi gün 12.00’ye kadar yalnızca su, çay, kahve (16 saat).
4-Ara öğün yok. Az az ye sık ye gibi sindirim sistemini yoran beslenme tarzı ASLA YOK.
5-Öğünler düşük karbonhidratlı / Ketojenik Diyet olmalıdır.
Kalp krizinden sonra hasar alan kalbinizin iyileşmesine, çalışma fonksiyonlarının düzelmesine yarayan bir beslenme tarzını uygulamak için kalp krizi geçirmeyi beklemek mi gerekiyor?
Yoksa hemen başlayıp kalp krizi riskini azaltmayı mı tercih edersiniz?
Karar sizin…!
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Konu hakkında bilimsel verileri merak edenler, aşağıda ilgili konuda yapılmış çalışmalara ait makalelerden örnekler okuyabilirsiniz.
– ST-Segment Yükselmeli Miyokard Enfarktüsünden Sonra Aralıklı Oruç Sol Ventrikül Fonksiyonunu İyileştirir: Randomize Kontrollü INTERFAST-MI Çalışması. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38695175/
ST yükselmeli miyokard enfarktüsünden sonra aralıklı orucun sol ventrikül fonksiyonu üzerindeki etkisi: pilot randomize kontrollü bir çalışmanın (INTERFAST-MI) çalışma protokolü. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35393305/
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Sumo güreşçileri, güreş müsabakaları sezonu başladığında ne kadar kilolu olurlarsa o kadar çok yüksek bir avantajla güreşe başlamış olurlar.
Bu yüzden genellikle yarış zamanı 200 kilo ya da daha fazla olmaya çalışırlar. Ancak yıl boyu bu kiloyla antrenman yapmaları imkansızdır. Antrenmanlarını nisbeten düşük (150-160) kilolarda yaparlar. Yarıştan bir kaç ay önce de hızla 40-50 kg almaya çalışırlar.
Peki çok kısa sürede bu kadar kilo nasıl alınır?
Japonlar yüzyıllardır bu işi güreşçilerine “sıfır yağ” ve bol karbonhidrat vererek çözmüşler. Sıfır yağ ile sonsuz bir iştaha ulaşılmaktadır. Sporcu durmaksızın yemek yer.
Yağın iştahımız üzerine kuvvetli bir baskılayıcı etkisi vardır.
Kilo sorunu olanların sumo güreşçilerinin tam tersini yapmaları yeterlidir.
Vücudumuz aynen şu şekilde programlıdır. Eğer;
1. Yağ alımını keser, karbonhidrat alımını arttırırsanız = Yağı depolarsınız.
2. Karbonhidratı keser, yağı arttırırsanız = yağ yakarsınız.
Yağ olarak tercihleriniz aşağıdaki şekilde olmalıdır.
Kuyruk yağı – iç yağ
Tereyağı
Zeytinyağı
”Yağ alımını arttırmak ve Karbonhidratı kesmek” bu süreci diyette nasıl mı uygulayacaksınız?
Ketojenik Diyet bu konuda idealdir. Tabi ki bu diyeti yapmadan önce hekiminize danışmalısınız. Sağlıklı bir erişkin için vereceğim tavsiyeler, farklı hastalıkları olan bireyler için uygun olmayabilir.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Barsaklardaki iyi bakterileri (normal mikrop florası) korumayı ve iyileştirmeyi amaçlayan canlı mikroorganizmalar içeren gıdalar ve takviyelerdir.
Prebiyotik
vücudun sindiremediği karbonhidratlar olup bağırsaklardaki mikroorganizmalar tarafından parçalandığında sağlıklı bakteriler için kısa zincirli yağ asitleri, kolon hücrelerine enerji sağlamak, mukus üretimine yardımcı olmak, iltihaplanmayı gidermek ve bağışıklığa yardımcı olmak gibi faydaları mevcuttur. (Turşu, Kefir, Yoğurt, Mayalı besinler)
Probiyotikler ve Prebiyotikler Ne Zaman Kullanılmaz
Candida
IBS
Crohn
Ülseratif kolit
SİBO
Aşırı Geçirgen Bağırsak
Helikobakter Pylori gibi hastalığı olanların kesinlikle kullanmaması gerekir.
Çalışanlarımız, (Hastalarımız) sıkça,
Meyve çok yararlı bol bol meyve yiyorum. (Trigliserit ve yağ kitlesi artar)
Ceviz Omega-3 içeriyor. Yararlı olduğu için bol bol yiyorum (Ceviz, ALA formunu içerir ve biz bunun sadece %2.5 kadarını kullanabiliriz) “Ceviz elbette çok faydalı ama Omega-3 için degil”
Bol süt içiyorum kalsiyum alıyorum.(Sütte ki kalsiyum zor emilir, biz yeşil yapraklı sebzelerdeki kalsiyumu daha çok alırız)
Kefir, Yogurt, Turşu, Probiyotik içerir çok faydalı bol bol yiyorum. Fakat bu kadar çok probiyotikle besleniyorum yine de gittikçe kötüleşiyorum. diyorlar.
Bağırsaklarımız milyarlarca bakteri ve mantar barındırır. Bizim toplam hücre sayımızın 15-20 katıdırlar. Bu bakteri ve mantarlar insan karakterleri gibi iyisi var, kötüsü var, asalak geçineni var, muptezel alkoliği var, gece vardiyasında çalışanı var, sabah 8 akşam 5 memur olanı var, iyi tarım uygulamasıyla vitamin, yağ asiti üreteni var. Bir de anarşist terör estirenler var her yere saldırır.. (diğer bakteri ve mantarlara, bağırsak duvarına)
Ama tıpkı dış dünya gibi, orada da ” iyilerle kötülerin savaşı” var ve hiç bitmiyor.
Bunlar bizim yediklerimizle beslenir. En çok sevdikleri ise şeker, mayalı besinler ve PRE- BİYOTIKLER.
Pre-biyotik:hem iyilerin hem kötülerin yaşamak, çoğalmak için yediği besin maddeleri.
Yukarıda listelediğim hastalıklardan birine sahipseniz barsaklarınızda kötü bakteriler iyilerden kat kat fazladır.
Diyelim ki oran kötüler 80 / iyiler 20
Turşu yedik, kefir içtik, Pre-biyotik beslendik. Bu durumda sayıca fazla olan 80 kötü bakteri daha çok yiyip güçlenecek ve daha çok çoğalacak.
Probiyotik takviye kullandığınızda, iyi bakterileri beslediğimizi çoğalttığımızı zannederiz.
Aslında, hepsi ölüyor… Neden ?
Çünkü bu canlılar bir birini yok ederek üstünlük sağlamaya çalışır. Kötüler fazla olduğuna göre onlar kazanacak
Örneğin mantarlar MİKOTOKSİN üreterek diğerlerini zehirler.
Bu mikotoksinler aynı zamanda bize de zarar verir. Bağırsaklar aşırı geçirgense kana geçer ve yeni senaryolar gelişir. Ölen iyi bakterilerin, mantarların değerli moleküllerini de kullanıp iyice çoğalır kötüler.
Çalışanlarımız, (hasta) aynen şu cümleyi kurar, ”Kefir içtim davul gibi oldum, probiyotikli yoğurt yedim ishal oldum, probiyotik kullandım acayip gaz oldu.”
Olacak çünkü onlar ölürken, sindirilirken Hidrojen ve metan gazı açığa çıkar, şişkinlik oluşur.
Bütün bunlar harici, lifli besinleri de çok güzel kullanır bu bakteriler. Yani “bol lifli beslen” cümlesi her insan için geçerli değil.
Şikayetleri Düzeltmek İçin Ne Yapmalıyız
Önce kötü bakterileri öldürmek gerek. Bunun için bazı hastalıklarda antibiyotikte kullanmak gerekebilir. (Örneğin Sibo da “rifaksimin” gibi) Biz doğal yolları inceleyelim:
KEKİK SUYU
Timol etken maddesini içerir. Bu etken madde bazı bakterileri hücre zarına zarar vererek öldürür
Mantarların ise 14-a metilaz enzimini bloke ederek ergisterol sentezini engeller ve mantar çoğalamaz, ölür
Günlük bir çay bardağı AÇ OLARAK günün herhangi bir saati içilir.
(10 gün kullanılır, 10 gün ara verilir, sonra 15 gün kullanılır)
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
KARANFİL (Toz olarak)
Öjenol (C10H12O2 – eugenol) etken maddesi içerir.
Listeria monocytogenes, Streptococcus pyogenes, Proteus vulgaris ve Escherichia coli üzerinde ” hücre duvarı ve hücre zarını” parçalar.
Toz halinde yarım çay kaşığından biraz daha az TOK OLARAK 21 gün kullanılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
TARÇIN YAĞI (Uçucu değil)
Sinnamaldehit etken maddesi içerir.
Bakterilerin hücre duvarına, mantarların ise squalen epeksidaz enzimini bloke ederek lanesterol oluşumunu engelleyerek mantarı öldürür.
2-3 damla uçucu olmayan Tarçın yağı 10-15 damla zeytinyağı içine koyulup karıştırılarak içilir. ( 1/5 oranında)
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
LEYLAK ÇAYI
Alfa terpineol etken maddesini içerir.
Hem gram negatif, hem gram pozitif bakterilerin hücre duvarı üzerinde etkilidir.
Yağı haricen kullanılır kesinlikle içilmez/dahili kullanılmaz
Bir çay kaşığı kurutulmuş leylak çiçeği 1 bardak sıcak su içerisinde 10 dakika kadar demlenir ve AÇ OLARAK günde 1 kez içilir.
Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.
Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Genel bilinen adı ile B1 vitamininin diğer adı Tiamin dir.
B1 vitamini besinlerin enerjiye dönüştürülmesinde görevlidir ve beyin fonksiyonları ve beyinde enerji üretimi için gereklidir. Çeşitli sinir fonksiyonlarını da destekler. Kalp ve damar sağlığını korur, bağırsak ve sindirim sağlığını destekler ve göz sağlığını koruyucu özelliktedir. Kol, bacak, parmak uyuşmasından, beriberiye. Kalp hastalıklarından öfke kontrolüne kadar bir çok hastalıkta B1 önemlidir. Ama mental sağlık ve enerji metabolizması için çok önemlidir.
Hafıza
Odaklanma
Berrak düşünce
Kelimeleri algılama ve düzgün cümle kurma eylemleri
Diyabet “kan şekeri düzenlenmesinde çok çok önemlidir.
Günlük B1 vitamini ihtiyacı
Yetişkin kadınlarda 1,1 mg’dır.
Yetişkin erkeklerde 1,2 mg’dır.
Hamile ve emziren kadınlarda 1,4 mg’dır.
Sporcularda ise 6-8 mg’dır.
Tiamin Bağırsaktan THTR 2 (tiamin transporter) taşıyıcıları ile emilir
THTR 1 ile vücutta taşınmaya başlar.
Emilen bu tiamin bir miktar karaciğer de DEPOLANIR
Basit düzey bilgi olarak sadece yağda eriyen A,D,E,K depolanır, su da eriyenler depolanmaz olarak biliyordunuz. Lakin aslında öyle degil. B12 de depolanır ve hatta Vitamin C bile bir miktar deride depolanmaktadır.
Karaciğerde depolanmış haldeki tiamin bir işe yaramaz, işe yaraması için aktifleşmesi gerekiyor.
Tiamin Pirofosfat Sentaz enzimi ile TİAMİN PİROFOSFAT’a dönüşür. Bu aktif formu kullanırız.
Tiamin, Pirofosfat Glikoz metabolizmasında üç tane enzimin kofaktörüdür.
Kofaktörler, biyokimyasal dönüşümlere yardımcı olan “yardımcı moleküller” olarak düşünülebilir.
Piruvat dehidrogenaz
Alfa ketogluterat D
Transketolaz
B1 (tiamin) eksikse bu üç enzim çalışmaz ve Glikozdan enerji (ATP) oluşamaz.
Glikoz enerjiye dönüşmezse kanda kalır. KAN GLIKOZ seviyesi yükseldi…(Tip-2 diyabet, İnsulin direnci)
Glikoz beyin için çok önemlidir. B1 eksikliği sebebiyle beyinde glikoz enerjiye çevrilemez ve bazı nöronlar hasar almaya başlar.
Bunlardan birisi Wernicke bölgesi. Bu bölge B1 eksikliğinden çok çabuk etkilenir.
Wernicke Bölgesi,beynin sol yarım küresinde yer alır ve dilin anlamsal yönünü işlemekle görevlidir. Bu bölgenin hasar görmesi, kişinin konuşmasını anlaşılmaz hale getirebilir ve anlamadaki zorluklar, kelime seçimindeki bozukluklar ve cümle yapısındaki anormallikler gibi belirtilere neden olabilir.
B1 eksikliğinde hafızada çok önemli olan mamiller cisimler dejenere olmaya başlıyor ki bu ileriye giderse kirsakof sendromuna gider ve bu hiç istemediğimiz bir şey (Psikoz, Mani, Ağır Depresyon)
Wernicke-Korsakoff Sendromu B1 vitamini (tiamin) eksikliğinde oluşan bir hastalıktır. Genellikle kronik alkol kullanımının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca yetersiz beslenme, yeme bozuklukları, kanser, AIDS, obezite cerrahisi, doku nakli veya kemoterapi sonucunda da oluşabilmektedir.
Miyelin kılıfı ve sinir hasarlarını onarır.
TİAMİN Eksikliğinin Sebepleri
Alkol, THTR 1 ve 2 ‘yi engeller. Tiamin emilimi ve taşınması bozulur.
Tiamin Pirofosfat Sentaz enzimini engeller. Bu durumda Tiamin aktifleştiremeyiz.
Siroza neden olarak B1 depolanmasını engeller
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
IBS, Ülseratif kolit, Crohn, ÇÖLYAK gibi hastalıklar nedeniyle oluşan “Tiamin” emilim sorunu
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Oksidasyon, Antioksidan, Glutatyon eksikliği nedeniyle oluşan bağırsak duvarındaki bozulma
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Aşırı geçirgen bağırsak, sebepli olusan bağırsak duvarında ki bozulma ve Tiamin emilim sorunu
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Diüretik (idrar söktürücü) ve Tansiyon ilaçları Tiamin atılımını artırır ve eksikliğe neden olur
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
SONUÇ OLARAK
Tiamin (B1 Vitamini) eksikliğine Kan ve idrarda bakmak pek doğru sonuç vermez.
Kanda Transketolaz enzimine bakmak gerek. Eğer Transketolaz aktivitesi düşükse B1 eksiktir.
Alkolden uzak durmak gerekir.
MÜMKÜNSE Diüretik içeren Hipertansiyon ilaçları yerine içermeyenleri tercih etmek gerekli.
Bağırsakta bakterilerin ürettigi B1 vitaminini insanlar kullanamaz, bu nedenle mutlaka dışarıdan almak gerekir.
En çok B1 içeren gıdalar
Buğday, Bulgur (kepekli)
Tam Buğday Unu
Ekmek
Nohut, Fasulye, Barbunya
Ceviz, Badem, Fındık
Yine de yetersiz ise takviye tablet /kapsül almak gerekir.
Yağda eriyen Tiamin formu olan BENFOTİAMIN, DİYABET hastalarında yapılan deneylerde nöropati (Sinir Hasarı), göz ve böbrek hasarında da oldukça etkili sonuçlar veriyor. (FDA’da bunu onayladı)
Soda – maden suyu…Bunları yemekle birlikte tüketmek B1 emilimini engeller (2 saat fark olmali)
Oksidasyon, bağırsak hastalıkları, aşırı bağırsak geçirgenliği emilimi engeller. Bunları tedavi etmek, gerekirse bu dönemde Ek takviye almak gerekir.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
HbA1c, halk arasında üç aylık şeker olarak bilinir, diyabet takibinde, obezite, aşırı yorgunluk, halsizlikte gibi sağlık sorunlarının teşhisi ve takibinde oldukça önemlidir.
HbA1c normal değer aralığı % 4,7 ila % 5,6 dir.
Bağırsaklardan emilen glikoz kana geçer. Kandaki glikozu hücre içine alırız ve mitokondride enerjiye (ATP) çevirip kullanırız.
Damarlarımızda dolaşan glikozun miktarı 4 ila 4.5 gramı geçmez. Damarlarımızda pek çok molekül dolaşır.
Eritrosit (RBC) içerisinde bulunan Hemoglobin
Kan tetkiklerinde HGB olarak gördüğümüz bu “hem-o-globin” karbondioksiti dışarıya, oksijeni hücrelere taşımakla görevlidir.
Kalp, karbondioksit yüklü kirli kanı akciğere pompalar, oksijeni yine hemoglobin yüklenir ve kalp vücuda pompalar. Düzenli temiz bir döngü.
Hemoglobin çok düşerse kansızlık (anemi) düşünürüz ki oksijen az taşıyacağı için vucutta yorgunluk, halsizlik renkte solgunluk görülür
Demir eksikliğinde anemi görülür, çünkü HEM = demir zaten. Yani hemoglobinler yoğun demir içerir.
B12, B9, B6 eksikliğinde de anemi görülür. Çünkü bu kez de hemoglobinin icinde bulunduğu kırmızı kan hücresi (RBC), eritrosit üretimi düşer. RBC üretimi için bu üç vitamin şarttır. RBC yoksa hemoglobinde olmaz.
İşte kanda dolaşan şeker (glikoz) %4.5 ila 5.5 oranında HEMOGLOBİN’e bağlanır.
Eritrositlerin ömrü 120 gündür. Lakin yeni oluşanı olduğu gibi 119. gününde olanı da var. Hepsinde glikoz bağlı. Biz bunun ortalaması olan 60 günlük ortalamayı alıp bağlanma oranına bakarız.
Örneğin: “HbA1c oranı 5.5” deriz..
Üç aylık olarak isimlendirsek de aslında 60 – 62 günlük şeker ortalamasıdır.
Kan glikoz oranınız günlük hatta saatlik olarak bile değişir.
FAKAT HbA1c değişmez. Daima son 60 günü verir.
HbA1c 5.6 üzeri sıkıntılıdır ve tip-2 diyabet sinyali verir.
Şimdi; oksijen taşıması gereken hemoglobine fazla şeker bağlanırsa. Mesela HbA1c 7,5 olsun. Bu oksijen bağlayacak yerin azalması, hemoglobinin sağlıksız olması demektir.
Oksijen en çok neresi için lazım?
Beyin için tabi ki.. Beyine, nöronlara oksijen az gider. Buradan itibaren
Hafıza sorunu
Odaklanma sorunu
Berrak düşüneneme
Amiloid plakların artması ve Alzheimer’a öncülü durum
Kronik yorgunluk ve halsizlik başlar
Bu nedenle HbA1c değeri aslında sadece diyabet – obezite için değil her durum için önemli bir parametredir.
HbA1c Nasıl kontrol altında tutulur?
Öncelikle kandaki glikoz seviyesini yüksek tutmamak. Bunun için ise o glikozun hücreye girmesi ve enerjiye dönüşmesi lazım
Harcadığın enerji, kalori kadar beslenme. Eğer harcadığınızdan fazlası vücuda giriyorsa bu önceleri yağ olarak depolansa da sonra yine glikoza çevrilip kana salınacaktır.
Az ye sık ye şeklinde beslenme ASLA YAPILMA – MA – LIDIR.
Ağzımıza attığımız her lokmada ki bağırsaktan emilip kana karışan glikoza karşı pankreas insülin üretir.
İnsülin gidip hücrede reseptöre dokunacak, reseptöre dokununca kas hücresinde GLUT-4 kapısı açılacak ve glikoz kandan hücreye girip enerjiye çevrilecek. Bu durum ilk bakışta gayet güzel
Lakin AZ YE-SIK YE ile sürekli salgılanan İnsüline karşı reseptör duyarsızlaşır ve GLUT-4 kapısı açılmaz, glikoz hücreye giremez ve kanda kalır. Bu glikoz hemoglobine bağlanır
Ayrıca İnsülinin dokunduğu reseptör krom elementi ile çalışır, vücutta krom eksik bırakılmayacak, gerekirse takviye alınmamalıdır.
Eğer hücre zarları oksitlenirse yine insülin respetörleri düzenli çalışmaz. Aşırı geçirgen bağırsak, kana geçen toksinler, pestisitler hücre zarlarını oksitler. Bunun önlemenin yolu gerekirse ANTİOKSİDAN (Glutatyon, Resveratrol, Hesperidin) kullanmaktır.
En önemli konu ise beslenmedir.
Karbonhidrat az, protein ve sağlıklı yağ ağırlıklı beslenme doğru olanıdır.
kesinlikle sıfır karbonhidrat şeklinde beslenme olmamalıdır. %20-25 civarı karbonhidrat alımı gerekir.
Öğle yemeği tamamen kalkmalıdır.
Bir diğer konu ise akşam yemeğidir. Aksam yemeği olabildiğince erken yenmeli ve gece mutlaka aç yatılmalı. Bunun üzerine günlük 30 dakika kadar tempolu yürüyüş (egzersiz) yapılmalıdır.
HbA1c değeri oldukça önemli olup arada kontrol edilmeli ve kesinlikle 5.5 üzerine çıkartılmamalıdır. Norolojik semptomlar dahil bir çok şeyi önlemek için önemlidir.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Hasta: ”5 yıldır mide koruyucu PPI grubu ilaç (Pazarlama sloganı) kullanıyorum. Kullanmazsam midem midem kötü oluyor. Kullandığımda midemi iyi hissediyorum.”
🔸 Sizce bu durumda hasta tedavi mi oluyor?
🔸 İlaca bağımlı olarak yaşamak ne kadar doğru?
🔸 Hastanın şikayetlerinin kök nedenini bulmak gerekmez mi?
🔸 Hastalığın nedenini her zaman ilaçla mı tedavi etmek gerekir?
🔸 Hastanın beslenme alışkanlığındaki, yaşam tarzındaki hataları düzeltmek gerekmez mi?
Yaşam içerisinde bolca ”midemde asit var” ”midem ağrıyor mide koruyucu içeyim” benzeri cümleleri duyarsınız.
Peki.. Midede niye asit oluyor?
Bu asit bize yararlı mı? zararlı mı?
İlk olarak mide asidi hakkında biraz bilgilerimizi tazeliyelim
MİDE ASİDİ
Midenin mukoza zarı tarafından üretilen, PH değeri ortalama 1,5 olan oldukça asidik renksiz bir sıvıdır. Yiyeceklerin kolayca parçalanıp sindirilmesi işlevini gerçekleştirir.
Mide günde yaklaşık 1,5 ila 3 litre mide suyu üretir. Mide suyundaki hidroklorik asit yiyecekleri parçalar ve sindirim enzimleri proteinleri böler. Asidik mide suyu aynı zamanda bakterileri öldürür, patojenlere karşı ilk savunma görevini görür.
Gastrik asit, mide öz suyunda yer alan bir tür sindirim asididir. Asit, midenin iç yüzeyinde yer alan hücreler (Parietal hücreler) tarafından üretilmektedir. Asit, tam bir formüle sahip olmamakla beraber, hidroklorik asit (HCl), potasyum klorit (KCl) ve sofra tuzu (NaCl) içermektedir. Asidin PH değeri, 1 ve 2 arasında olup, normal şartlarda insanlar için oldukça zararlıdır. Gastrik asidin fazla üretildiği zamanlarda, midede yaralar, gastrit ve gastrik ülser oluşmaktadır. Aynı şekilde bu asidin yetersiz kaldığı zamanlarda da sindirim sorunları yaşanmaktadır. Asit, herhangi bir gıdayı sindirirken, aşağıdaki kimyasal tepkime meydana gelmektedir.
HCL + NaHCO3 → NaCL + H2CO3
Bu asit ortamda; Principal hücrelerden Gastrin hormonu salınmasını tetikler. Gastrin hormonu ise H2 reseptörlerinin duyarlılığını artırarak Gastrik asit sekresyonunu uyarır. Yine bu asit pH’da Pepsinojen’in Pepsin’e dönüşmesi ile birlikte özellikle protein sindirimini başlatılır.
İkinci olarak Mide ve çevresindeki asit üretimi işleyişine bakalım.
Altta bir tek çıkışı mideye olan sıvı deposu hayal edin.(Bu çıkıştan mideye asit geliyor) Bu deponun üstünde ayrı köşelerinde de iki tane de sıvı girişi olsun. Bu üstteki iki girişte de alttaki tek çıkışta da musluklar olsun.
Üçüncü olarak mide asidi ile ilgili farklı grup ilaçları ve etki yolarını görelim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Proton pompa inhibitörü(PPI) ilaçlar en alttaki o çıkış musluğunu kapatır ve böylece mideye asit gelmez.
O çıkış musluğunun adı PROTON POMPASI’ dır. PPI ilaçlar bu musluğu kapatır. (inhibe eder)
PPIi grubu ilaçların ticari adlarını yazmayacağım. Aşağıda tanımanızı sağlayacak,
Omeprazol
Lansoprazol
Pantoprazol gibi etken maddeleri olan ilaçlardır. Bu tür ilaçların atken madde isimleri PRAZOL diye biter.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
H2 (histamin-2) antagonisti ilaçlar mide asitini azaltır lakin deponun altında ki musluğu kapatmaz.
En üstteki girişlerden sadece birini kapatır ve birinden yine asit depoya dolar ve yine alttaki çıkış musluğundan mideye asit akabilir. Yani asidi yarı yarıya kesmiş oluruz.
H2 (histamin-2) antagonisti ilaçların ticari adlarını yazmayacağım. FAMOTİDİN etken maddeli ilaçlardır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
ANTİ-ASİT ilaçlar. Bu ilaçlar deponun ne üstünde ne altında musluk kapatmıyorlar.
Bu ilaçlar midedeki asitin PH sını yükseltir. (bazik tarafa yaklaştırır) Böylece asidik seviye azalmış olur. Asit üretimi engellenmez, mideye gelmesi (muslukların kapanması yolu ile olmaz) engellenmez.
ANTİ-ASİT ilaçları ticari isimleri ile veriyorum. Gaviscon, Gavcin, Metsil, Talcid, Rennie gibi ilaçlar bu grupta yer alır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Son olarak ne musluk kapatan, ne asiti bazik hale getiren direk mide yüzeyini ince bir film gibi kaplayarak fazla asitin mide duvarına zarar vermesini önleyen ilaçlar.
Bu grupta da ticari ismini veriyorum .Antepsin isimli ilaç SUKRALFAT etken maddesi ile bunu yapar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Deponun çıkış musluğunu (proton pompası) kapatan, mide asitini tamamen kesen PPI ilaçlara gri dönelim.
PPI ilaçların kullanımında karşılaşacağımız sağlık sorunlarına bi göz atalım;
🔶🔶 Mide asidi tamamen kesilince emilim için “mide asitine” ihtiyaç duyan bazı vitamin ve mineraller vücutta eksik kalır.
B12 Vitamini: B12 ilk etapta mide asiti ile salgılanan bir protein olan HAPTOCORRİN’e bağlanır. Bu protein ile ince bağırsak ilk kısmına iner. Mide asiti olmazsa, bu proteinde olmaz, B12 de bağlanıp ince bağırsağa geçemez.
Çinko,
Magnezyum,
Demir,
Kalsiyum,
C vitamini emilimi için mide asiti gereklidir.
PPI ilaçlar sebebi ile eksilen bu vitamin ve minerallere bağlı olarak da, el, kol ve bacaklarda uyuşma, karıncalanma, Kas kitlesi kaybı (sarkopeni), Kas harabiyeti (rabdomiyoliz) Karpopedal spazm (ebe eli) ve tetani (kalsiyum düşüklüğü ile birlikte)kaslarda güçsüzlük, Fibromiyalji, kansızlık, hafıza zayıflığı, düşük bağışıklık, kalpte aritmi başlar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
🔶🔶 Helikobakter Pylori , normalde herkesin mide mukozasında gömülü olarak bir miktar vardır.
Helikobakter Pylori asitli ortamda çoğalamaz, bu sebeple mide mukozasından yüzeye çıkmaz. Hatta kendinde bir mekanizma ile çevresinde ki asidik ortamı bazik hale getirir.
Eğer PPI ilaç kullanır ve asidi kesersek helikobakter pylori mide mukozasından yüzeye çıkar ve hızlıca ortamda çoğalır. (Mide içersinde)
Hastalığı sebebi ile tedavi almış dikkatli kişiler hemen şu soruyu soracaktır. ”O zaman Helikobakter pylori tedavisinde antibiyotik ve bizmut tuzu yanında PPI ilaç neden veriliyor ?”
Çünkü; Antibiyotiğin mideye zarar vermesini önlemenin yanısıra Helikobakter Pylori mukozada gömülü olduğu yerden ASİT AZALDIĞI İÇİN yüzeye çıksın ve antibiyotik helikobakter pyloriye etki etmesi maksadı ile yapılan bir uygulamadır.
PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi helikobakter pylori’ nin üremesi ve yayılması için ortam sağlar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
🔶🔶Mide asiti azlığı ağız florasını da bozar. Tıpkı Bağırsaklarımız gibi ağzımızın da bir bakteri florası var
Ağız florasının bozukluğu ise kulak ve boğaz iltihabi hastalıkları ile diş eti hastalıklarına neden olur.
PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi ağız florasının da bozulması ile diş eti, kulak ve boğaz enfeksiyonlarının oluşmasına sebep olur.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
🔶🔶 PPI (Mide koruyucu) lar 7 günlük kullanımda bile ağız florasındaki patojen streptococcus bakterisinin bağırsağa ulaşıp çoğalmasına yol açar.
PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi ağız florasındaki patojen streptococcus bakterisinin bağırsağa ulaşıp çoğalmasına yol açar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
🔶🔶 Beslenme amacı ile aldığımız gıdalar başta olmak üzere ağız yolu ile birçok bakteriyi alırız. Normal şartlarda sağlıklı bir mide ve mide asidi ile bu bakteriler bize zarar veremez, çünkü mide asitinde ölürler.
Eğer mide asidini PPİ lar ile tamamen kesersek ağız yolu ile aldığımız tüm bakteriler bağırsaklara gider ki aşırı geçirgen bağırsak dahil bir çok hastalığa neden olurlar, bağırsak florası bozulur.
PPI ilaçlar sebebi ile azalan mide asidi gıdalarla alınan bakterilerin ince barsağa geçmesine ve aşırı geçirgen barsak başta olmak üzere bir çok hastalığın oluşmasına sebep olur.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
🔶🔶 Kulak çınlaması, Vertigo: İç kulak koklea içinde de proton pompaları bulunur. Koklea sadece labirentin arter tarafından beslenmektedir. PPI ilaç kullanımı ile buradaki proton pompaları da çalışmaz (inhibe) olur, koklea’ya giden kan akımı yavaşlar
Koklea, iç kulakta bulunan bezelye tanesi kadar küçük ve spiral şekilli bir yapıdır. Sesleri mekanik titreşimlerden sinyallere dönüştürmekle sorumludur. Dönüştürdüğü bu sinyaller, işitme siniri aracılığıyla beyne iletilir. Bu işlemi gerçekleştiren, kokleadaki özel algılayıcı hücrelerdir (tüy hücreler).
PPİ ilaçlar nitrik oksit sentezini azaltarak, homosistein düzeylerini yükselterek, oksidatif stresi artırarak ve/veya pıhtılaşmaya eğilimi artırarak koklear kan akımını etkileyerek iç kulak patolojilerine, işitme kaybına ve baş dönmesine zemin hazırlayabilir.
PPI ilaçların etkisi vücuttaki diğer proton pompalarına da olur ve bu pompaları (muslukları) kapatırlar. Buna bağlı olarak koklea’yı etkilemeleri ile Kulak çınlaması, baş dönmesi, denge kaybı, işitme kaybı oluşur.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
🔶🔶 Demans, Hafıza kaybı, Depresyon: Lansoprazol ve omeprazol’ün %15 civarında kan beyin bariyerini geçtiği yapılan çalışmalarla tespit edilmiş durumda. Beyinde de proton pompaları var. Peki bunun sonucu ne olur ?
Beynin içerisinde sinaptik veziküllerde bulunan proton pompaları nörotransmiterlerin veziküllerin içerisine depolanmasında görev alır. Serotonin, Dopamin gibi norotransmitterlerin depolanmasını bozmak demek depresyon demektir.
PPİ ilaçlar beyinde tau ve amiloid beta kaynaklı nörotoksisiteyi artırır. Bunu vakuol pompalarının işlevlerini bozarak amiloid beta plaklarının temizlenmesini engelleyerek ve tau fosforilasyonunu artırarak yaparlar.
Yapılan çalışmalarda en çok lansoprazole bağlı olarak amiloid beta oluşumu görülür. Demans da amiloid beta oluşumu ile gelişir.
PPI ilaçların etkisi beyindeki proton pompalarına da olur ve bu pompaları (muslukları) kapatırlar. Buna bağlı olarak Seratonin ve Dopamin depolanması bozulur. Depresyon,Demans, Hafıza kaybı gelişir.
Sonuç Olarak Tüm Bu Bilgilerin Eşliğinde;
Her seferinde hekiminiz gerek görmeden PPİ kullanılmamalıdır.
Çok zorunlu olmadıkça PPI ilaç kullanılmamalı
Kullanılacaksa süresi 3 haftayı geçmemelidir.
Mide asidini illede azaltmak gerekiyorsa H2 Reseptör Antagonisti ilaç ve Anti-asit ilaçlar tercih edilmelidir.
Mide Asidini Azaltmak İçin Bitkisel Tavsiyelerim
Ebe gümeci,
Kudret Narı (Özellikle zeytinyağının içinde bekleterek)
Karanfil tozu,
Papatya,
Hatmi çiçeği gibi
Mide Asidini Azaltmak İçin Yardımcı İlaç Olarak Tavsiyelerim
N-Asetil Glukozamin
Magnezyum karbonat
Çinko L- Karnozin
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.