Paraşüt Tipi Emniyet Kemerinin Yardımcı Aparatı – Yükselme ve İniş Sistemleri (Ascender / Descender) Teknik Arıza Dosyası

Yükselme ve İniş Sistemleri (Ascender / Descender)
Teknik Arıza:
1. Ascender (Yükselme Sistemi) Hareket Etmiyor veya Zorlanıyor
  • Açıklama: Yükselme sistemi (ascender) ile yukarıya tırmanırken, mekanizmanın düzgün çalışmaması, sistemin zorlanması ya da hiç hareket etmemesi, güvenlik riski oluşturur.
  • Oluşma Nedeni:
    • Yükselme mekanizmasının aşırı yüklenmesi veya yanlış kullanımı.
    • Yükselme sisteminin iç mekanizmalarındaki kirlenme veya tıkanma.
    • Yükselme kollarındaki gevşeme veya kırılma.
  • Belirtiler:
    • Yükselme kolunun takılması veya zor hareket etmesi.
    • Yükün düzgün bir şekilde yukarıya taşınamaması.
    • Sistemin hareket etmeye başlamaması.

2. Descender (İniş Sistemi) Hız Kontrolü Sorunları
  • Açıklama: İniş sistemi (descender) ile inilirken, hızın kontrol edilememesi, ani bir hızlanma veya yavaşlama gibi durumlar, kullanıcıyı ciddi şekilde tehlikeye atabilir.
  • Oluşma Nedeni:
    • İniş mekanizmasındaki fren sisteminin bozulması veya aşınması.
    • İniş halatının aşırı esnemesi veya hasar görmesi.
    • Kötü bakım, ya da fren ve sürtünme mekanizmalarının kirlenmesi.
  • Belirtiler:
    • İniş esnasında hızın kontrol edilememesi.
    • Ani fren yapma ya da yavaşlama.
    • İnişin yavaş veya aniden hızlanması.

3. Ascender / Descender Mekanizmasında Kilitlenme veya Sıkışma
  • Açıklama: Mekanizma sıkıştığında ya da kilitlendiğinde, hem yükselme hem de iniş işlemleri durabilir. Bu durum, kullanıcıyı mahsur bırakabilir.
  • Oluşma Nedeni:
    • Mekanizmalarda iç aksamın düzgün çalışmaması (yağlama eksikliği, aşınma vb.).
    • Halat veya bağlantıların yanlış yerleştirilmesi veya aşırı yüklenmesi.
    • Kötü bakım ve zamanla mekanizmada oluşan tıkanmalar.
  • Belirtiler:
    • Mekanizmanın hareket etmeye başlamaması.
    • Kilitlenmiş veya tıkanmış bir parçanın sesi.
    • Yükselme veya iniş işlemi sırasında mekanizmanın tamamen durması.

4. Fren Sistemi Arızası
  • Açıklama: Hem ascender hem de descender sistemlerinde bulunan frenler, güvenliği sağlamak için çok önemlidir. Bu frenlerin arızalanması, kontrolsüz bir yükselme veya inişe yol açabilir.
  • Oluşma Nedeni:
    • Fren mekanizmalarının zamanla aşınması.
    • Sistemdeki tıkanmalar veya kirlenmeler nedeniyle frenlerin verimli çalışamaması.
    • Sıcaklık, nem veya kimyasal etkenlerden dolayı fren sisteminin zarar görmesi.
  • Belirtiler:
    • Yavaş veya hiç fren yapmayan iniş.
    • Frenlemenin düzgün çalışmaması sonucu ani hızlanmalar.
    • Yükselme veya iniş sırasında kaymaların meydana gelmesi.

5. Halatın Aşırı Gerilmesi veya Esnemesi
  • Açıklama: Halatın gereğinden fazla gerilmesi veya esnemesi, özellikle iniş sistemlerinde ciddi güvenlik risklerine yol açabilir.
  • Oluşma Nedeni:
    • Yanlış halat yerleştirilmesi veya hatalı malzeme kullanımı.
    • Halatın aşırı yüklenmesi veya hasar görmesi.
    • Halatın uzun süre gerili halde bırakılması.
  • Belirtiler:
    • Halatın gevşemesi veya fazla esnemesi.
    • İnme sırasında aşırı esneklik veya halatın kopma riski.
    • İniş sırasında halatın kısa mesafelerdeki kayma hareketleri.

6. Yükselme ve İniş Sisteminin Yanlış Kullanımı veya Hatalı Montajı
  • Açıklama: Sistem yanlış montaj edildiyse veya kullanıcı sistemin doğru kullanımını bilmiyorsa, arızalar meydana gelebilir.
  • Oluşma Nedeni:
    • Yanlış kullanıcı eğitimi veya sistem kurulum hataları.
    • Yetersiz montaj talimatları veya ekipman eksiklikleri.
    • Kullanıcının aşırı hızda kullanımı veya emniyetsiz tırmanma/iniş hareketleri.
  • Belirtiler:
    • Yükselme ve iniş sisteminin düzgün çalışmaması.
    • Sıkışan veya bozuk mekanizmalar.
    • Kullanıcı tarafından yapılan yanlış hareketler veya dengesiz kullanım.

Sonuçlar:
  1. Kontrolsüz Düşüş veya Yüksek Hızlı İniş:
    • İniş hızının kontrol edilememesi veya yükselme sisteminin çalışmaması, kullanıcıya ciddi yaralanmalara yol açabilir.
    • Hız kontrolü yapılamayan inişler, bel ve sırt gibi bölgelerde ciddi sağlık sorunlarına, omurga yaralanmalarına neden olabilir.
  2. Tıkanma veya Kilitlenme:
    • Ascender veya descender mekanizmalarının tıkanması, kullanıcıyı mahsur bırakabilir ve kurtarma ekiplerinin yardıma gelmesi gerekebilir.
    • Bu, kullanıcıda stres yaratabilir ve olası bir ikinci kazaya yol açabilir.
  3. Ekipman Arızası ve Kullanım Dışı Kalma:
    • Yükselme ve iniş sistemlerinin arızalanması, çalışmanın durmasına veya iş güvenliğinin tehlikeye girmesine neden olur.
    • İş duruşları, üretim kayıplarına yol açar ve zaman kaybına neden olabilir.
  4. Ekipman Değiştirme ve Yüksek Maliyetler:
    • Aşınan, tıkanan veya bozuk sistemlerin değiştirilmesi gerektiğinde, ciddi maliyetler oluşur.
    • Ekipman arızası, işyeri maliyetlerini artırır ve güvenlik için ek önlemler alınması gerekir.

Çözümler:

1. Düzenli Bakım ve Temizlik
  • Eylem Adımları:
    • Yükselme ve iniş sistemlerinin düzenli olarak temizlenmesi ve bakımının yapılması.
    • Fren mekanizmalarının, halatların ve tüm bağlantı elemanlarının periyodik olarak kontrol edilmesi.
    • Yükselme ve iniş sistemlerinin düzgün çalıştığından emin olmak için rutin testlerin yapılması.

2. Kullanıcı Eğitimi ve Bilgilendirme
  • Eylem Adımları:
    • Yükselme ve iniş sistemlerinin doğru kullanımı hakkında kullanıcıya eğitim verilmesi.
    • Sistemin doğru montajı ve kurulumu ile ilgili talimatlar sağlanmalı ve kullanıcılar eğitilmelidir.
    • Kullanıcıların aşırı yüklenme, yanlış kullanım ve sistemin kapasitesini aşma gibi hatalardan kaçınmalarını sağlamak.

3. Uygun Halat ve Ekipman Seçimi
  • Eylem Adımları:
    • Yük taşıma kapasitesine göre uygun halat ve ekipman seçimi yapılmalıdır.
    • Halatın aşırı gerilmemesi ve esnememesi için dikkatli kullanılmalıdır.
    • Halatların düzenli olarak incelenmesi ve aşınmış, hasar görmüş olanların değiştirilmesi gerekir.

4. Hız Kontrol Mekanizmalarının Düzenli Kontrolü
  • Eylem Adımları:
    • İniş sistemindeki fren mekanizmalarının düzgün çalıştığına emin olunmalıdır.
    • Sistemin hız kontrolü, gerekli güvenlik önlemleri ile yapılmalı ve hız artışı veya düşüşü engellenmelidir.

5. Yedek Parçaların Bulundurulması ve Kurtarma Planı
  • Eylem Adımları:
    • Yükselme ve iniş sistemlerinde kullanılacak yedek parçaların bulundurulması ve hızlı bir şekilde değiştirilebilmesi sağlanmalıdır.
    • Acil durumlar için kurtarma planı ve prosedürlerinin belirlenmesi, çalışanların tehlike anında hızlıca hareket edebilmesini sağlar.

Sonuç Olarak
Yükselme ve iniş sistemleri, paraşüt tipi emniyet kemerinin önemli bir parçasıdır. Bu sistemlerde yaşanacak arızalar, ciddi güvenlik riskleri oluşturabilir. Düzenli bakım, doğru kullanım, eğitim ve uygun ekipman seçimi ile bu riskler minimize edilebilir. Yükselme ve iniş sistemlerinin düzgün çalışması, hem çalışanın güvenliğini hem de işin devamlılığını sağlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Neden Kilo Veremiyorum? Neden Kaslarım Sarkıyor? Neden Halsizim!

Kas Gücü ve Enerji Düzenin – Fit Bedenin Destekçisi

Kaslar, sadece spor salonunda şekillenmez.

Kasların enerjiye, glikoza ve yapı taşı olan proteinlere ihtiyacı vardır.

Ama ya bu enerji kaslara giremiyorsa?

Evet, tükettiğiniz karbonhidratlar kaslara enerji olarak giremiyorsa, sorun glikozda değil; onu içeri sokacak kapıda olabilir. O kapının anahtarı ise KROM!

🏆 🏆 🏆
🔹 Krom Eksikse Kaslar Ne Yaşar?
  1. Kaslara glikoz giremez: Kas ATP üretemez, enerji azalır.
  2. Kas zayıflar: Yük kaldıramaz, egzersizde erken yorulur.
  3. Kas sarkar: Enerji eksikliği kas tonusunu düşürür.
  4. Yağ artar: Vücut glikozu enerjiye çeviremediği için yağ olarak depolar.
  5. Kas erimesi başlar: Protein sentezi yavaşlar, onarım durur.
🧵 🧵 🧵
Krom ve Protein Metabolizması

Krom, proteinlerin hücrelerde doğru kullanılmasını sağlar. Kas yapımı, protein sentezi ile olur.

Bu süreçte krom yetersizse:

  • Kaslar onarılamaz,
  • Antrenmanlardan sonra toparlanma zayıflar,
  • Kas kazanımı yavaşlar
⚠️ ⚠️ ⚠️
Kas Sarkması Sadece Estetik Değil

Kaslar sadece görünüm değil, sağlık için gereklidir:

  • Duruş bozukluğu
  • Bel – diz ağrısı
  • Hareket kabiliyetinde azalma
  • Metabolizma hızında düşme
⚡️ ⚡️ ⚡️
Kromla Enerji Düzeyinizi Artırın

Gün içinde:

  • Ani şeker düşüşleriniz varsa,
  • Uyandığınızda yorgun hissediyorsanız,
  • Antrenman sonrası çok zor toparlanıyorsanız,

Krom eksikliği olabilir.

🔧 🔧 🔧
Krom Desteği Kimler İçin Uygun?
  • Tip-2 diyabetliler
  • Polikistik over sendromu (PCOS) hastaları
  • Kas kaybı olan ileri yaşta bireyler
  • Aktif sporcular
  • Kilo veremeyen ve dirençli kiloya sahip olanlar
🧵 🧵 🧵
Güvenli Takviye İçin:
  • Günlük ihtiyaç 50-200 mcg aralığındadır
  • Krom Pikolinat formu biyoyararlanım açısından daha uygundur
  • Diyabet ilacı kullananlar takviye kullanmadan önce hekime danışmalı

Eğer “Kaslarım zayıfladı”, “Kilo veremiyorum”, “Yemeklerden sonra yorgun hissediyorum” diyorsanız, bu sadece yediklerinizle ilgili olmayabilir.

Belki de kaslarınız, içeriye girmesi gereken şekeri içeri alamıyor ve sizin enerji çıkışınız büyük bir trafik kazası yaşıyor!

Bu durumda sadece proteinli beslenme değil, KROM eksikliğini de düşünmek gerekiyor.

Sağlık Bir Bütündür; Minerallerin Önemini Unutmayın!

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Krom https://ods.od.nih.gov/factsheets/Chromium-HealthProfessional/

⭐️⭐️ Krom pikolinat https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8849977/

⭐️⭐️ Vücut ağırlığını azaltmak için krom pikolinat: randomize denemelerin meta-analizi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12664086/

⭐️⭐️ Krom Pikolinat’ın Gıda Alımı ve Tokluk Üzerindeki Etkileri https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2753428/

⭐️⭐️ Tip 2 Diyabet Mellituslu Hastalarda Krom Pikolinat Takviyesinin Kardiyometabolik Biyobelirteçler Üzerindeki Etkileri: Randomize Klinik Çalışma https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7192664/https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7192664/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Denizde ve Gemide Güvenli Çalışma Eğitimi – III ”Denizde ve Gemide Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) Kullanımı”

Denizde ve gemide güvenli çalışmanın temel yapıtaşlarından biri kişisel koruyucu donanımların (KKD) doğru seçimi ve bilinçli kullanımıdır. Deniz ortamı; ıslaklık, düşük sıcaklık, tuzluluk, sürekli hareket ve ani acil durum riski gibi değişken koşullara sahiptir. Bu nedenle kara ortamında yeterli olan KKD’ler, deniz için özel niteliklere sahip olmalı ve işlevselliğini bu zorlu koşullarda da sürdürebilmelidir.

Can Yeleği Türleri ve Doğru Giyilme Şekli

Can yelekleri, denizde çalışmanın vazgeçilmez KKD’sidir. Temel işlevi, düşme veya batma anında çalışanın su yüzeyinde kalmasını sağlamaktır. Otomatik şişmeli (CO₂ kartuşlu), manuel şişmeli ve sabit dolgulu (örneğin köpüklü) olmak üzere farklı türleri mevcuttur. Yeleğin tipi, çalışanın rolüne, yüzme bilip bilmemesine ve gemideki görev alanına göre seçilmelidir. Yanlış giyilen ya da gevşek takılan bir can yeleği suya düşme anında boğulmaya neden olabilir.

Önlemler:

  • Her çalışanın bedenine uygun numarada ve sertifikalı can yeleği tahsis edilmesi,
  • Otomatik şişmeli yeleklerin kartuş basınç kontrollerinin periyodik yapılması,
  • Giyerken alt kayışın (kasık kemeri) mutlaka geçirilmesinin sağlanması,
  • Eğitici simülasyonlar ile “can yeleğiyle suya düşme” denemelerinin yapılması.

Deniz Elbiseleri, Kuru Tulumlar ve Neopren Giysiler

Deniz ortamında çalışanlar; düşük su sıcaklığı, rüzgar ve uzun süreli ıslaklıkla mücadele etmek zorundadır. Bu nedenle neopren elbiseler, kuru tulumlar veya suda yüzebilir özellikteki deniz iş giysileri kullanılır. Neopren, ısı yalıtımı sağlar ve dalgıçlar için uygundur. Kuru tulumlar ise su geçirmez olup soğuk ve rüzgarlı ortamlarda gemi personeli tarafından tercih edilir. Sıradan kumaş giysiler, ıslandığında ağırlaşır, soğuk iletimi artırır ve boğulma riskini yükseltir.

Önlemler:

  • Hava ve deniz sıcaklığına göre kıyafet seçimi yapılması,
  • Neopren veya kuru tulumların kol, bacak ve boyun conta bölgelerinin her kullanımdan önce kontrol edilmesi,
  • Kıyafetlerin yalıtım değerlerinin (clo) iş türüne göre belirlenmesi,
  • Giysi içindeki nemin azaltılması için termal içlik veya hızlı kuruyan kumaş önerilmesi.

Emniyet Kemeri, Kask, Gözlük ve Kaymaz Tabanlı Ayakkabı Kullanımı

Deniz ortamında çalışan personelin karşılaştığı düşme, çarpma, sıçrama ve kayma tehlikelerine karşı klasik iş güvenliği ekipmanları, denize özel niteliklerle donatılmış olmalıdır.

  • Emniyet kemeri, özellikle yüksekten çalışma veya güverte kenarında çalışırken düşmeyi önlemek için kullanılır.
  • Kask, düşük tavanlı alanlarda veya vinç yükü altında çalışanlar için gereklidir.
  • Gözlük, balık kanı, tuzlu su sıçraması veya kimyasal temizlik maddelerine karşı koruma sağlar.
  • Kaymaz tabanlı ayakkabılar, ıslak ve yağlı güvertelerde kayma riskini azaltır. Suda ağırlaşmayan, bileği destekleyen modeller tercih edilmelidir.

Önlemler:

  • Tüm personel için iş başı öncesi KKD kontrol listesi uygulanması,
  • Kaskların çene bağlarının kapalı olması kuralının denetlenmesi,
  • Gözlüklerin anti-buğulanma ve UV korumalı olması,
  • Ayakkabıların taban yapısının SRC (kaymazlık) sertifikalı olması.

Su Geçirmez Telsiz, Sinyal Cihazları, Düdük ve Işık Taşıma Zorunluluğu

Acil durumlarda deniz ortamında iletişim kurmak ve yer tespiti yapmak hayati önemdedir. Bu nedenle KKD’nin sadece fiziksel koruma değil, aynı zamanda haberleşme ve görünürlük sağlaması da gerekir.

  • Su geçirmez telsiz, gemiden ayrılan personel ya da acil durumda haberleşme için kullanılır.
  • Sinyal cihazları, örneğin kişisel AIS (Automatic İdentification System– otomatik tanımlama sistemi) beacon’lar (Sinyal vericiler) ile konum iletimi sağlanır.
  • Düdük, denizde sesli yardım çağrısı için kullanılır ve özellikle görüş azaldığında hayati öneme sahiptir.
  • Kişisel ışık (strobe light), gece veya sisli havalarda kişinin yerini görünür kılar.

Önlemler:

  • Her personelin can yeleğine entegre düdük ve ışık bulundurması zorunlu hale getirilmesi,
  • Su geçirmez telsizlerin haftalık pil ve bağlantı kontrollerinin yapılması,
  • Açık deniz çalışanlarına AIS beacon temin edilmesi,
  • Acil durum tatbikatlarında bu cihazların doğru kullanımıyla ilgili uygulamalı eğitim verilmesi.

Genel Önlemler ve Uygulama Önerileri
  • KKD Eğitimi: Tüm personelin katılımıyla yılda en az bir kez teorik ve pratik KKD kullanımı eğitimi yapılmalı.
  • KKD Denetimi: İşe başlamadan önce gözetmen kontrolünde KKD uygunluk denetimi yapılmalı.
  • KKD Depolama: KKD’ler kuru, kapalı ve temiz ortamlarda saklanmalı; tuz, güneş ve nemden korunmalı.
  • Kayıt Tutma: KKD’lerin dağıtımı, kullanımı ve bakımı ile ilgili takip çizelgeleri düzenli tutulmalı.
  • KKD Yenileme: Fiziksel hasar, süre aşımı veya fonksiyon kaybı tespit edilen KKD’ler derhal değiştirilmelidir.

Deniz ortamında KKD sadece bir koruma aracı değil, hayati bir kurtarıcıdır. Bu nedenle hem doğru KKD seçimi hem de bilinçli kullanımı, deniz iş güvenliği kültürünün vazgeçilmez bir parçası olarak benimsenmelidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ BALIKÇI GEMİLERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALARDA SAĞLIK VE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18741&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

⭐️⭐️ BALIKÇI GEMİLERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.csgb.gov.tr/Media/wxtnvm2v/gururtantoglu.pdf

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kalbin Sırrına Yolculuk – Küçük Gençlere

Güzel bir pazar sabahıydı. Güneş, yaprakların arasından altın gibi süzülüyor, kuşlar sabah neşesiyle cıvıldıyordu. Alsancak fuarda park, çocukların buluşma noktasıydı. Bankta oturan Kıvanç ve Mercan, dondurmalarını yavaş yavaş yiyor, sohbet ediyorlardı.

— Mercan (elini kalbinin üzerine koyarak): “Kıvanç, hiç düşündün mü? Kalbimiz nasıl çalışıyor? Sürekli pıt pıt atıyor, hiç durmuyor. Yorulmuyor mu yani?”

— Kıvanç (kaşlarını kaldırarak): “Hmm… galiba kanı pompalıyor ama nereye, nasıl pompalıyor, orası biraz muamma!”

Tam o sırada, parkın diğer ucundan Hatice Öğretmen yürüyerek yaklaşıyordu. Elinde bir kitap vardı, yüzünde her zamanki gibi sıcak bir gülümseme.

— Hatice Öğretmen: “Günaydın çocuklar! Ne üzerine konuşuyorsunuz bakalım?”

— Mercan: “Kalbimiz hakkında! Nasıl çalıştığını merak ettik.”

— Kıvanç: “Yani, hiç durmadan atıyor. Ama nasıl bu kadar güçlü olabiliyor?”

Hatice Öğretmen, bankın yanındaki çimenlere oturdu. Kitabını dizine koydu.

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel bir soru. Kalp, vücudumuzun motoru gibidir. Ama bu motorun nasıl çalıştığını öğrenmek için biraz daha derinlere inmemiz gerek…” dedi. Ve her zamanki gibi avuç içlerini üç kez birbirine vurdu.

Tam o anda, gökyüzünden yumuşak, sihirli bir ışık süzüldü. Işık göz kamaştırıcıydı ama sıcak ve huzur vericiydi. Mercan ve Kıvanç ayağa fırladılar. Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, gülümseyerek ışığa baktı.

Işık kaybolduğunda karşılarında her zamanki gibi garip kıyafetleri ile, bembeyaz saçlı, gözlüklü Prof. yürek belirdi. Cübbesi kalp şekilleriyle süslenmişti, elinde parlayan bir değnek vardı. Ayaklarının altından minik yıldızlar sıçrıyordu.

— Prof. yürek – Tatlı bir tebessümle: “Kalbin nasıl çalıştığını mı öğrenmek istiyorsunuz?”

— Mercan – Şaşkınlıkla: “Eveeeeett Prof. yürek” diye bağırdı.

— Prof. yürek– Gülümseyerek: “O zaman Sihirli bir yolculukla kalbin içine girmeye ne dersiniz?”

— Kıvanç: “Gerçekten mi? Kalbin içine mi gireceğiz?” dedi.

— Hatice Öğretmen (gülerek): “Çocuklar, bu fırsat kaçmaz. Bilim yine sihirle buluşuyor. Hazırsanız, birlikte keşfe çıkalım.”

Tam o anda Nilda, Çınar ve Ali de parka gelmişti. Onlar da konuşmaları duyunca heyecanla yaklaştılar.

— Nilda: “Biz de gelebilir miyiz?”

— Çınar: “Kalbin içini görmek mi? Harika olur!”

— Ali: “Ben kalbin nasıl ses çıkardığını hep merak etmişimdir.”

— Prof. Yürek: “Elbette! Kalbin sırrı herkesin hakkı. Ama bu yolculuk biraz küçülmeyi gerektiriyor…”

— Mercan: “Küçülmek mi?”

— Prof. Yürek: “Evet. Kalbin içine girmek için kan hücresi boyutuna gelmeliyiz. Hazırsanız, sihirli değneğimi sallıyorum!”

Hatice Öğretmen ayağa kalktı, çocukların ellerini tuttu.

— Hatice Öğretmen: “Ben de sizinle geliyorum. Bilim yolculuğu yalnız yapılmaz!”

Prof. Yürek değneğini havaya kaldırdı. Bir anda çocuklar ve Hatice Öğretmen küçüldüler, küçüldüler… ve kendilerini kandan kırmızı bir hücrenin – eritrositin – üzerinde buldular!

Etraflarında devasa kırmızı duvarlar, dalgalanan sıvılar ve ritmik bir titreşim vardı. Her şey hareket halindeydi.

— Nilda – Etrafa bakarak: “Aman Allah’ım! Bu bir eritrosit mi?”

— Prof. Yürek: “Bravo Nilda! Bu, oksijen taşıyan kırmızı kan hücresi. Şu anda sizinle beraber atardamarlarınızda seyahat ediyoruz.”

— Çınar – Gözlerini kocaman açarak: “Bu tüp gibi yollar nedir?”

— Hatice Öğretmen: “Bunlar damarlar çocuklar. Kanın vücutta dolaştığı yollar.”

— Prof. Yürek: “Şu anda aorttayız. Yani kalpten çıkan en büyük atardamar. Her atışta kalp, içindeki kaslar sayesinde kanı buraya basıyor.”

— Ali – Ritmik bir ses duyunca: “Bu ses… kalbin sesi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet. Kalbin dört odacığı vardır: iki kulakçık, iki karıncık. Kulakçıklar kanı toplar, karıncıklar pompalar. Bu ‘PUMP – PUMP’ sesi, karıncıkların kanı damarlara fırlattığı anlarda çıkar.”

— Mercan – İleriye bakarak: “O ne öyle? Kocaman kapılar!”

— Prof. Yürek: “Bunlar kapakçıklar. Kanın doğru yönde akmasını sağlar. Gerisin geri gitmesini önlerler. İşte bu mitral kapak, şu da aort kapağı.”

— Kıvanç – Merakla: “Peki bu kapaklar bozulursa ne olur?”

— Hatice Öğretmen: “Kan geri kaçabilir. Bu da kalbin daha fazla çalışmasına neden olur. O yüzden sağlıklı beslenmek ve hareket etmek çok önemli.”

Çocuklar birbirlerine baktılar. Artık sadece merak eden çocuklar değil; kalbin içine adım atmış küçük bilim gezginleriydiler.

Kırmızı kan hücresinin üzerinde ilerleyen grup, devasa bir yapının önüne geldi. Duvarlar kaslıydı, ritmik şekilde hareket ediyordu. Her “PUMP – PUMP” sesiyle yer hafifçe titriyordu.

— Mercan: “Burası… kalbin içi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Şu anda kalbin merkezindeyiz. Dört odacıklı bir saray gibi düşünün. İki kulakçık, iki karıncık.”

— Nilda – Kaşlarını kaldırarak: “Kulakçık mı? Kalpte kulak mı var?”

— Hatice Öğretmen – Gülerek: “Hayır Nilda, sadece adı öyle. Kulakçıklar, kalbin üst odacıklarıdır. Kanı toplarlar. Karıncıklar ise alt odacıklardır, kanı pompalarlar.”

— Çınar – Parmaklarıyla sayarak: “Yani iki üst, iki alt oda. Dört tane. Tam bir apartman gibi!”

— Ali – Etrafa bakarak: “Ama bu apartmanda kapılar da var. Şu büyük şeyler ne?”

— Prof. Yürek: “İşte onlar kapakçıklar. Kalbin kapıları. Kanın doğru yönde akmasını sağlarlar. Geriye gitmesini engellerler.”

— Kıvanç – Yaklaşıp dikkatle bakarak: “Bu kapaklar açılıp kapanıyor. Tıpkı su borusunun vanası gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel benzetme Kıvanç. Kalbin mitral kapağı, trikuspit kapağı, aort kapağı ve pulmoner kapağı vardır. Her biri bir geçişi kontrol eder.”

— Mercan – Ritmik sesleri dinleyerek: “Bu ‘lub-dub’ sesi… kapakların sesi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! ‘Lub’ sesi kulakçıkların kapanması, ‘dub’ sesi karıncıkların kapanmasıdır. Kalp bu ritmi dakikada yaklaşık 70 kez tekrarlar.”

— Nilda – Gözleri büyüyerek: “Yani kalbimiz dakikada 70 kez kapı açıp kapatıyor mu?”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu, günde yaklaşık 100.000 kez eder. Bir yılda 35 milyon kez. Bir ömürde 3 milyar kez!”

— Çınar – Şaşkınlıkla: “Bu nasıl yorulmaz hocam?”

— Prof. Yürek: “Çünkü kalp, kaslardan oluşur. Ama sıradan kaslar gibi değil. Özel bir kas türü: kalp kası. Sürekli çalışmak üzere tasarlanmıştır.”

— Ali – Düşünerek: “Ama biz yorulunca dinleniyoruz. Kalp hiç mi durmaz?”

— Hatice Öğretmen: “Durursa hayat durur Ali. O yüzden kalbin sağlığı her şeyden önemlidir.”

— Kıvanç – Merakla: “Peki kalp ne zaman daha hızlı atar?”

— Prof. Yürek: “Koştuğumuzda, heyecanlandığımızda, korktuğumuzda… Vücut daha fazla oksijen ister. Kalp de hızlanır.”

— Mercan – Gülerek: “Ben sınavdan önce hep kalbimin sesini duyuyorum!”

— Nilda – Başını sallayarak: “Ben de! Sanki göğsümde zıplıyor!”

— Hatice Öğretmen: “Bu çok normal. Kalp, duygularımıza da tepki verir. Beyinle sürekli iletişim hâlindedir.”

— Çınar – Etrafa bakarak: “Peki bu odacıklar hep aynı anda mı çalışıyor?”

— Prof. Yürek: “Hayır. Önce kulakçıklar dolar, sonra karıncıklar. Bir düzen içinde sırayla çalışırlar. Tıpkı bir dans gibi!”

— Ali – Gözlerini kapatıp dinleyerek: “Gerçekten de bir ritim var. Kalbimiz dans ediyor!”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu dans hiç durmaz. Kalbin ritmi, yaşamın müziğidir.”

Çocuklar kalbin odacıklarını tek tek gezdiler. Her biri farklı bir görev üstlenmişti. Kulakçıklar kanı topluyor, karıncıklar güçlü kaslarıyla kanı fırlatıyordu. Kapakçıklar ise sessizce açılıp kapanıyor, geçişleri kontrol ediyordu.

— Prof. Yürek: “Şimdi bir sonraki durağımıza geçiyoruz: Akciğerler! Kanın oksijenle buluştuğu yer!”

— Hatice Öğretmen: “Hazır mısınız çocuklar? Kalbin sırları daha yeni başlıyor!”

Kalbin içinden çıkan sihirli yolculuk, çocukları ve Hatice Öğretmen’i bir anda başka bir yöne sürükledi. Etraflarındaki kırmızı sıvı koyulaşmıştı. Eritrosit, yani kırmızı kan hücresi, artık daha yavaş ilerliyordu.

— Nilda – Etrafa bakarak: “Bir şey değişti… Kanın rengi daha koyu oldu!”

— Prof. Yürek: “Çok iyi gözlem Nilda. Çünkü bu kan artık oksijenini vücuda dağıttı. Şimdi karbondioksit taşıyor. Hedefimiz: akciğerler!”

— Çınar – Kaşlarını çatıp: “Yani kan hem oksijen hem karbondioksit mi taşıyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Çınar. Oksijenli kan parlak kırmızı olur. Karbondioksit taşıyan kan ise koyu kırmızıya döner. Akciğerler bu değişimi sağlar.”

— Ali – Merakla: “Peki akciğerde ne oluyor?”

— Prof. Yürek: “Şimdi göreceğiz!”

Bir anda etrafları kabarcıklarla doldu. Minik hava kesecikleri, yani alveoller, etraflarında dans ediyordu. Kan hücresi bir tanesine yaklaştı. İçinden mavi bir ışık süzüldü.

— Mercan – Gözlerini kocaman açarak: “Bu… oksijen mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Akciğerlerdeki hava kesecikleri, oksijeni kana verir. Karbondioksiti alır. Bu alışveriş, her nefes alışta gerçekleşir.”

— Kıvanç – Gülerek: “Yani kan benzin alıyor gibi! Motor gibi çalışıyor bu sistem.”

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel benzetme Kıvanç. Kalp bir pompa, akciğer bir filtre ve yakıt deposu gibi çalışır. Vücut da bu enerjiyi kullanır.”

— Nilda – Düşünerek: “Peki biz nefes almazsak ne olur?”

— Prof. Yürek: “Oksijen gelmez. Kan karbondioksitle dolup vücudu zehirleyebilir. Bu yüzden nefes almak hayati bir görevdir.”

— Çınar – Gülerek: “Ben bazen nefesimi tutuyorum, rekor kırmaya çalışıyorum!”

— Hatice Öğretmen – Gülümseyerek: “Ama dikkatli ol Çınar. Vücudun oksijensiz kalırsa başın dönebilir.”

— Ali – Parmak kaldırarak: “Peki akciğerler sadece oksijen mi verir?”

— Prof. Yürek: “Hayır. Aynı zamanda vücudu mikroplardan korur, ses üretir ve kanın pH dengesini sağlar.”

— Mercan – Şaşkınlıkla: “Yani akciğerler sadece nefes değil, bir sürü iş yapıyor!”

— Hatice Öğretmen: “Vücudumuzdaki her organ bir kahramandır. Ama kalp ve akciğer birlikte çalışarak hayatı sürdürür.”

Oksijen alan eritrosit, bir anda parladı. Rengi yeniden parlak kırmızıya döndü. Çocuklar bu değişimi hayranlıkla izlediler.

— Kıvanç – Gözlerini kısıp: “Şimdi nereye gidiyoruz?”

— Prof. Yürek: “Sol kulakçığa! Oksijenli kan kalbe geri döner. Oradan da vücudun her yerine dağılır.”

— Nilda – Heyecanla: “Yani şimdi kalbin ikinci turuna mı geçiyoruz?”

— Hatice Öğretmen: “Evet. Kalp iki devreli bir sistemdir. Birinci devre: akciğer. İkinci devre: tüm vücut.”

— Çınar – Gülerek: “Tıpkı bir lunapark treni gibi! Dönüyor, dönüyor, ama hep bir görevle!”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Bu sistem bozulursa ne olur?”

— Prof. Yürek: “Oksijen taşınamaz. Organlar zarar görür. Bu yüzden kalp ve akciğer sağlığı çok önemlidir.”

— Mercan – Düşünerek: “Ben artık daha derin nefes alacağım. Akciğerlerime teşekkür etmek gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Ve bol bol yürüyüş, temiz hava, egzersiz… Bunlar akciğerin en sevdiği şeylerdir.”

Eritrosit, akciğerden kalbin sol kulakçığına, oradan da sol karıncığa geçti. Kapakçıklar açılıp kapanırken tok sesler çıkarıyordu. Çocuklar artık kalbin ritmini hissedebiliyor, her atışın bir anlam taşıdığını biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Kalbin kendi beslenme sistemi! Koroner damarlar bizi bekliyor.”

Eritrosit, akciğerden aldığı taze oksijenle parlayarak kalbin sol kulakçığına ulaştı. Oradan sol karıncığa geçti ve yeniden vücuda dağılmak üzere hazırlandı. Ancak Prof. Yürek değneğini salladı ve yönlerini değiştirdi.

— Prof. Yürek: “Şimdi kalbin dış yüzeyine çıkıyoruz. Kalbin kendi beslenme sistemini göreceğiz!”

— Mercan – Kaşlarını kaldırarak: “Kalbin kendi beslenme sistemi mi? Kalp yemek mi yiyor yani?”

— Hatice Öğretmen – Gülümseyerek: “Aslında evet! Kalp, çalışabilmek için oksijen ve besin almalı. Tıpkı bizim gibi.”

Çocuklar bir anda kalbin dışına doğru ilerlediler. Kalbin yüzeyinde örümcek ağı gibi ince damarlar kıvrılıyordu. Bazıları parlak kırmızı, bazıları daha soluktu.

— Nilda – Hayranlıkla: “Bu damarlar ne kadar ince! Ama her yere yayılmışlar.”

— Prof. Yürek: “Bunlar koroner damarlar. Kalbin kendi özel damarlarıdır. Kalp, bu damarlar sayesinde beslenir.”

— Çınar – Merakla: “Peki bu damarlar tıkanırsa ne olur?”

— Hatice Öğretmen: “İşte o zaman kalp krizi olabilir. Kalp yeterince oksijen alamazsa kasları zarar görür.”

— Ali – Şaşkınlıkla: “Kalp krizi mi? Ama kalp çok güçlü değil mi?”

— Prof. Yürek: “Güçlü ama hassas. Eğer bu damarlar yağla, kolesterolle tıkanırsa, kalp çalışamaz hale gelir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Yani hamburger, cips, gazlı içecekler… bunlar kalbe zarar mı veriyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Kıvanç. Özellikle fazla tuz, şeker ve doymuş yağlar koroner damarları tıkayabilir.”

— Mercan – Kararlı bir sesle: “Ben artık okul kantininden sadece su alacağım!”

— Nilda – Gülerek: “Ben de meyve getireceğim yanımda. Kalbim için!”

— Çınar – Ciddi bir ifadeyle: “Ben babama da anlatacağım. O çok tuzlu yiyor.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Peki spor yapmak bu damarları açar mı?”

— Prof. Yürek: “Spor damarları güçlendirir. Kan akışını hızlandırır. Kalp daha verimli çalışır.”

— Hatice Öğretmen: “Ama aşırıya kaçmadan. Düzenli yürüyüş, bisiklet, yüzme… bunlar kalbin en sevdiği aktiviteler.”

Çocuklar koroner damarların arasında dolaşırken, bir damar aniden karardı. İçinden kan geçemiyordu.

— Nilda – Endişeyle: “Bu damar neden karardı?”

— Prof. Yürek: “Bu, tıkanmış bir damar. Eğer bu uzun sürerse, kalp dokusu zarar görür. Kalp krizi dediğimiz şey budur.”

— Çınar – Fısıldayarak: “Korkutucu…”

— Hatice Öğretmen – Yumuşak bir sesle: “Ama önlenebilir. Sağlıklı beslenme, hareket, stresten uzak durmak… bunlar kalbin koruyucu melekleridir.”

— Ali – Gülümseyerek: “Ben artık kalbimi bir VIP gibi koruyacağım!”

— Kıvanç – Gülerek: “Kalbim benim patronum. Ona iyi davranacağım!”

— Mercan – Şiirsel bir sesle: “Kalbim çalışsın diye ben de çalışacağım!”

Prof. Yürek değneğini salladı. Çocuklar yeniden kalbin iç kısmına döndüler. Kalbin ritmi hâlâ güçlüydü. Ama artık bu ritmin ne kadar değerli olduğunu çok daha iyi biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Beyin! Kalbin en özel yolcusunu ziyaret edeceğiz.”

— Hatice Öğretmen: “Beyin ve kalp… Birbirine bağlı iki büyük lider. Hadi bakalım çocuklar, keşfe devam!”

Kalbin içinden çıkan sihirli yolculuk, çocukları yukarı doğru kıvrılan bir damar yoluna sürükledi. Bu damar, diğerlerinden farklıydı. Daha kalın, daha parlak ve daha hızlıydı.

— Mercan – Gözlerini kısarak: “Bu damar… sanki acele ediyor!”

— Prof. Yürek: “Çünkü bu damar beyne gidiyor. Beyin, vücuttaki oksijenin yaklaşık %20’sini tek başına tüketir. En kaliteli, en hızlı kan ona gider.”

— Nilda – Şaşkınlıkla: “Ama beyin küçücük bir şey! Neden bu kadar oksijen istiyor?”

— Hatice Öğretmen: “Çünkü beyin çok çalışır. Düşünmek, öğrenmek, hatırlamak… hepsi enerji ister. Oksijen olmadan beyin çalışamaz.”

— Çınar – Gülerek: “Yani biz ders çalışırken beynimiz oksijen mi yakıyor?”

— Prof. Yürek: “Kesinlikle! Beyin, bir bilgisayar gibi işlem yapar. Ama elektriği oksijenle sağlar.”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Peki kalp düzgün çalışmazsa beyin zarar görür mü?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Ali. Kalp yeterince kan pompalamazsa, beyin oksijensiz kalır. Bu da baş dönmesi, bayılma, hatta felç gibi ciddi sorunlara yol açabilir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “O zaman tansiyon çok önemli, değil mi?”

— Prof. Yürek: “Harika bir nokta! Tansiyon, kanın damarlara yaptığı basınçtır. Çok yüksek olursa damarlar zarar görür. Çok düşük olursa beyin yeterince kan alamaz.”

— Mercan – Merakla: “Peki tansiyon neden yükselir?”

— Hatice Öğretmen: “Fazla tuz, stres, hareketsizlik, fazla kilo… bunlar tansiyonu yükseltebilir.”

— Nilda – Gözlerini büyüterek: “Ben anneme söyleyeceğim. O hep ‘tansiyonum çıktı’ diyor!”

— Çınar – Gülerek: “Ben de dedeme! O her gün tansiyonunu ölçüyor.”

— Ali – Parmak kaldırarak: “Peki tansiyonla kalp arasında nasıl bir ilişki var?”

— Prof. Yürek: “Kalp, kanı pompalarken bir güç uygular. Bu güç, damarların direnciyle karşılaşır. Eğer damarlar daralmışsa, kalp daha fazla zorlanır. Bu da tansiyonu artırır.”

— Kıvanç – Gülerek: “Yani kalp bir su pompası gibi, damarlar da hortum gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Ve hortum tıkanırsa, pompa zorlanır. İşte bu yüzden damar sağlığı çok önemli.”

— Mercan – Düşünerek: “Ben artık tuzlu cips yemeyeceğim. Beynime zarar gelsin istemem!”

— Nilda – Gülümseyerek: “Ben de daha çok su içeceğim. Damarlarım rahat etsin!”

— Çınar – Ciddi bir ifadeyle: “Ben babama stres yapmamasını söyleyeceğim. Kalbi yorulmasın!”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Peki beyin kalbe sinyal gönderiyor mu?”

— Prof. Yürek: “Harika bir soru! Evet, beyin kalbin hızını kontrol eder. Sinir sistemi aracılığıyla kalbe ‘hızlan’ ya da ‘yavaşla’ komutu verir.”

— Hatice Öğretmen: “Mesela korktuğumuzda kalp hızlanır. Çünkü beyin ‘tehlike var’ sinyali gönderir.”

— Kıvanç – Gülerek: “Ben sınavdan önce hep kalbimin hızlandığını hissediyorum!”

— Mercan – Gülerek: “Ben de! Sanki göğsümde bir davulcu var!”

Çocuklar beyne giden damarın içinden geçerken, etraflarında sinir hücreleri parlıyordu. Beyin, sessiz ama yoğun bir şekilde çalışıyordu. Her hücre, oksijenle ışıldıyor, bilgiyle doluyordu.

— Prof. Yürek: “İşte bu yüzden kalp ve beyin birbirine bağlıdır. Biri zarar görürse, diğeri de etkilenir.”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu yüzden sağlıklı yaşam sadece kalbi değil, tüm vücudu korur.”

Yolculuk devam ederken çocuklar artık sadece kalbin değil, beynin de ne kadar değerli olduğunu anlamışlardı. Her nefes, her kalp atışı, her düşünce… hepsi bir zincirin halkalarıydı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Hareketin Gücü! Spor ve kalp sağlığı üzerine konuşacağız.”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi biraz ter dökmeye hazır olun!”

Kalpten çıkan sihirli yolculuk, çocukları geniş bir alana taşıdı. Bu yer, dev bir spor salonuna benziyordu ama damarlarla çevriliydi. Duvarlarda koşan eritrositler, zıplayan kalp kasları ve ritmik nabız grafikleri vardı. Ortalıkta “PUMP – PUMP” sesi daha hızlı duyuluyordu.

— Mercan – Etrafa bakarak: “Burası sanki kalbin spor salonu gibi!”

— Prof. Yürek – Gülümseyerek: “Tam da öyle! Kalp, egzersizle güçlenir. Şimdi kalbin nasıl çalıştığını hareketle göreceğiz.”

— Nilda – Merakla: “Yani spor yapınca kalp daha mı iyi çalışıyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Nilda. Egzersiz, kalp kaslarını güçlendirir. Kanı daha verimli pompalar. Nabız hızlanır ama bu sağlıklı bir hızlanmadır.”

— Çınar – Koşan eritrositlere bakarak: “Şu hücreler ne kadar hızlı gidiyor! Spor yapınca kan da hızlanıyor mu?”

— Prof. Yürek: “Kesinlikle! Egzersiz sırasında vücut daha fazla oksijen ister. Kalp daha hızlı atar, kan daha hızlı dolaşır.”

— Ali – Gözlerini kocaman açarak: “Ben futbol oynarken kalbim göğsümden çıkacak gibi oluyor!”

— Hatice Öğretmen – Gülerek: “Bu çok normal Ali. Ama dikkatli olmak gerek. Aşırıya kaçmadan, düzenli egzersiz en iyisidir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Peki hangi sporlar kalp için en faydalı?”

— Prof. Yürek: “Yürüyüş, yüzme, bisiklet, dans… Hepsi kalbin dostudur. Özellikle tempolu ama zorlamayan aktiviteler.”

— Mercan – Gülerek: “Ben dans etmeyi çok seviyorum! Kalbim de seviyor demek ki!”

— Nilda – Gözlerini kısıp: “Ama bazı insanlar spor yapmıyor. Kalpleri ne oluyor?”

— Hatice Öğretmen: “Hareketsizlik, kalbin tembelleşmesine neden olur. Damarlar daralabilir, kaslar zayıflar.”

— Çınar – Ciddi bir sesle: “Ben artık her gün yürüyüş yapacağım. Kalbim için!”

— Ali – Gülümseyerek: “Ben de sabahları zıplama egzersizi yapacağım. Kalbimle güne başlayacağım!”

— Kıvanç – Şaşkınlıkla: “Peki spor yapınca kalp büyür mü?”

— Prof. Yürek: “Evet, ama sağlıklı bir büyüme. Kalp kasları güçlenir, daha az çabayla daha çok kan pompalar.”

— Hatice Öğretmen: “Bu yüzden sporcuların nabzı genelde daha düşüktür. Çünkü kalpleri daha verimli çalışır.”

— Mercan – Nabzını kontrol ederek: “Benimki şu an hızlı. Çünkü heyecanlıyım!”

— Nilda – Gülerek: “Benimki de! Kalp bu hikâyeyi çok sevdi!”

Çocuklar spor salonu gibi tasarlanmış kalp alanında zıpladılar, yürüdüler, nabızlarını ölçtüler. Her hareket, kalbin ritmini değiştirdi. Her nefes, oksijenin dansını hızlandırdı.

— Prof. Yürek: “Unutmayın çocuklar, kalp bir kas. Ne kadar doğru çalıştırırsanız, o kadar güçlü olur.”

— Hatice Öğretmen: “Ama dinlenmek de önemli. Kalp, gece uyurken yavaşlar. Bu onun dinlenme zamanıdır.”

— Çınar – Gülerek: “Yani kalp de uyuyor mu?”

— Prof. Yürek: “Tam olarak değil. Ama ritmini düşürerek enerji tasarrufu yapar.”

— Ali – Düşünerek: “Ben artık uyumadan önce kalbime teşekkür edeceğim!”

Yolculuk devam ederken çocuklar artık sadece kalbin nasıl çalıştığını değil, onunla nasıl yaşanacağını da öğrenmişti. Her adım, her nefes, her hareket… kalbin bir dostu olmalıydı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Beslenme ve Kalp! Ne yersek, kalbimiz de onu hisseder.”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi sofraya oturuyoruz. Ama bilimle!”

Sihirli yolculuk, çocukları bu kez rengârenk bir sofraya taşıdı. Ortalıkta dev meyveler, sebzeler, kalp şeklinde tabaklar ve dans eden vitamin molekülleri vardı. Bir yanda parlayan zeytinyağı şişeleri, diğer yanda gölgede kalmış cips dağları…

— Mercan – Gözlerini büyüterek: “Burası… bir kalp mutfağı mı?”

— Prof. Yürek – Gülümseyerek: “Kesinlikle! Kalbin neyle beslendiğini burada göreceğiz. Çünkü ne yersek, kalbimiz de onu hisseder.”

— Nilda – Elini kalbine koyarak: “Yani kalbim benim yediklerimi mi takip ediyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Nilda. Kalp, damarlar aracılığıyla beslenir. Yediğimiz her şey, kan yoluyla kalbe ulaşır.”

— Çınar – Cips dağlarına bakarak: “Peki bu cipsler… kalbe zarar mı veriyor?”

— Prof. Yürek: “Maalesef evet. Fazla tuz, doymuş yağ ve katkı maddeleri damarları tıkayabilir. Bu da kalbin zorlanmasına neden olur.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Ben bazen kola içiyorum. O da zararlı mı?”

— Hatice Öğretmen: “Kola gibi şekerli içecekler, fazla enerji verir ama besin değeri düşüktür. Fazla şeker, damarları yorar.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Peki kalp neyi sever?”

— Prof. Yürek: “Sebzeler, meyveler, tam tahıllar, zeytinyağı, balık… Bunlar kalbin en sevdiği yiyeceklerdir.”

— Mercan – Zeytinyağı şişesine yaklaşarak: “Bu parlıyor! Kalp bunu seviyor mu?”

— Hatice Öğretmen: “Evet. Zeytinyağı, iyi yağlar içerir. Damarları esnek tutar, iltihapları azaltır.”

— Nilda – Elma şeklindeki moleküle bakarak: “Bu vitamin mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Özellikle C vitamini, kalp dostudur. Antioksidan etkisiyle damarları korur.”

— Çınar – Gülerek: “Ben artık sabahları elma yiyeceğim. Kalbim için!”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Ben de gazlı içecekleri bırakacağım. Su içeceğim.”

— Kıvanç – Gözlerini kısıp: “Peki kahvaltı önemli mi?”

— Hatice Öğretmen: “Çok önemli. Sabah kalp yeni güne hazırlanır. Dengeli bir kahvaltı, gün boyu ritmini korur.”

— Mercan – Gülerek: “Ben bazen sadece çikolata yiyorum…”

— Prof. Yürek – Şefkatle: “Tatlılar da olabilir ama ölçülü. Kalp dengeyi sever.”

Çocuklar sofrada dolaşırken, bir yanda sağlıklı yiyecekler dans ediyor, diğer yanda sağlıksızlar yavaşça soluyordu. Her seçim, kalbin ritmini etkiliyordu.

— Nilda – Düşünerek: “Yani biz ne yersek, kalbimiz de ona göre çalışıyor…”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu seçimler, gelecekteki kalp sağlığımızı belirliyor.”

— Çınar – Gülümseyerek: “Ben artık alışverişte etiket okuyacağım!”

— Ali – Gülerek: “Ben de anneme ‘kalp dostu’ alışveriş listesi hazırlayacağım!”

— Kıvanç – Şiirsel bir sesle: “Kalbim için değil sadece… kendim için!”

Prof. Yürek değneğini salladı. Sofra bir anda kayboldu. Çocuklar yeniden kalbin içindeydi. Ama artık kalplerine ne verdiklerini biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Kalp Tiyatrosu! Bilgiyi paylaşma zamanı!”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi sahne sizin!”

Yolculuk sona erdiğinde Prof. Yürek sihirli değneğini son bir kez salladı. Çocuklar ve Hatice Öğretmen bir anda kendilerini yeniden Alsancak fuarında parkta buldular. Güneş hâlâ parlıyordu ama onların gözlerinde yeni bir ışık vardı: bilgi ve farkındalık.

— Mercan – Heyecanla: “Bu inanılmazdı! Kalbin içini gördük, damarları gezdik, oksijenle dans ettik!”

— Nilda – Gülerek: “Ben artık kalbimi bir kahraman gibi göreceğim!”

— Çınar – Ciddi bir sesle: “Ve onu korumak için elimden geleni yapacağım.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Ama bu bilgiyi sadece biz biliyoruz. Diğer arkadaşlarımız da öğrenmeli!”

— Kıvanç – Zıplayarak: “Tiyatro yapalım! Kalbin içini sahneye taşıyalım!”

Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, gülümsedi.

— Hatice Öğretmen: “Harika fikir! Bilgiyi paylaşmak, onu kalıcı kılar. Hadi bakalım, sahne sizin!”

Bir hafta sonra Alsancak fuarında park alanı, kalp temalı bir tiyatro sahnesine dönüştü. Ağaçları. dallarında damar çizimleri, alanın ortasında dev bir kalp maketi, kulakçık ve karıncık bölmeleri vardı. Öğrenciler, veliler, öğretmenler ve fuara gelen birçok kişi heyecanla bekliyorlardı.

Sahne 1: Kalbin Ritmi

— Kıvanç (Kalbin sesi rolünde): “Ben kalbim! Her gün 100.000 kez atarım. PUMP – PUMP! Durmam, dinlenmem. Hayat benimle başlar!”

— Mercan (Mitral kapak rolünde): “Ben kapakçığım! Kanın doğru yönde gitmesini sağlarım. Geriye kaçarsa, ben dur derim!”

— Nilda (Kulakçık rolünde): “Ben kulakçığım! Kanı toplarım, karıncığa gönderirim. İşbirliğiyle çalışırım!”

— Çınar (Karıncık rolünde): “Ben karıncığım! Güçlü kaslarımla kanı fırlatırım. Her atışta vücuda enerji taşırım!”

— Ali (Eritrosit rolünde): “Ben kırmızı kan hücresiyim! Oksijen taşırım, karbondioksiti bırakırım. Akciğere gidip yakıt alırım!”

Sahne 2: Kalbin Beslenmesi

— Mercan (Koroner damar rolünde): “Ben kalbin özel beslenme hattıyım! Tıkanırsam, kalp krizi olur. Dikkatli beslenin!”

— Nilda (Zeytinyağı molekülü): “Ben kalbin dostuyum! Damarları esnek tutarım. Beni sofradan eksik etmeyin!”

— Çınar (Cips karakteri): “Ben tuzlu ve yağlıyım… ama dikkat! Fazlam zarar verir!”

— Hatice Öğretmen (Anlatıcı): “Kalbinizi korumak için dengeli beslenin, hareket edin, stresten uzak durun!”

Sahne 3: Kalp ve Beyin

— Ali (Beyin rolünde): “Ben düşünürüm, öğrenirim, hatırlarım. Ama oksijen olmadan çalışamam!”

— Kıvanç (Kalp rolünde): “Ben sana kan gönderirim. Ama damarlarım sağlıklı olmalı!”

— Mercan (Tansiyon karakteri): “Ben dengede olmalıyım. Yükselirsem tehlike olur!”

Final Sahnesi

Tüm çocuklar sahneye çıktı. Ellerinde kalp şekilli kartlar vardı. Hep birlikte söylediler:

“Kalbimiz bizim motorumuz. Ona iyi bakarsak, hayat hep bizimle olur!”

Alkışlar tüm alsancakta yankılandı. Öğrenciler hem eğlenmiş hem öğrenmişti. Kalbin sadece bir organ değil, yaşamın ritmi olduğunu anlamışlardı.

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Evinizde Öjenol İle Doğal Dezenfektan ve Yüzey Temizleyici Yapalım

Öjenol Nedir?

Öjenol, başta karanfil yağı olmak üzere birçok uçucu yağda bulunan, fenolik yapıya sahip doğal bir bileşiktir. Kimyasal adı 4-allyl-2-methoxyphenol olan öjenol, güçlü antimikrobiyal, antifungal ve antiviral özellikleriyle dikkat çeker.

Fenolik yapısı sayesinde hem hücre zarını bozucu etkisi vardır hem de mikroorganizmaların metabolik süreçlerini engeller. Bu etkiler, öjenolü doğal ve güvenli bir temizlik ve dezenfeksiyon ajanı haline getirir.

🦠🦠🦠🦠🦠🦠

Öjenol İle Doğal Dezenfektan ve Yüzey Temizleyici

Öjenol, mikroorganizmalar üzerinde aşağıdaki yollarla etki gösterir:

🦠 🦠 🦠 🦠 Hücre zarını parçalama: Özellikle bakterilerin ve mantarların hücre duvarını zayıflatır, hücre içeriğinin sızmasına neden olur.

🔬🔬🔬🔬 Protein denatürasyonu: Mikrobiyal proteinleri bozarak hücre fonksiyonlarını engeller.

🧪🧪🧪🧪 DNA ve RNA sentezine müdahale: Mikroorganizmaların çoğalmasını baskılar.

💥💥💥💥 Oksidatif stres yaratımı: Serbest radikal üretimini artırarak zararlı organizmaları yok eder.

Bu etkiler, onu özellikle bakteri, maya ve küf türleri için güçlü bir ajan haline getirir.

Öjenol İle Doğal Dezenfektan ve Yüzey Temizleyicilerin Kullanım Alanları

🧼 Mutfak ve Banyo Temizliği

  • Tezgahlar, kesme tahtaları, lavabolar ve fayans yüzeyleri gibi alanlarda bakteri ve küf birikimini önlemek için kullanılır.
  • Yağlı kalıntıları çözerek yüzeyleri steril hale getirir.

🛋️ Ahşap ve Doğal Yüzeyler

  • Öjenol, ahşap yüzeylerde mikroorganizma oluşumunu baskılarken, yüzeye zarar vermez.
  • Doğal olması sayesinde mobilyalarda güvenle kullanılabilir.

🧽 Cam ve Seramik Temizliği

  • Sirke veya alkol bazlı çözeltilerle karıştırıldığında cam yüzeylerde iz bırakmadan temizlik sağlar.

👶 Bebek Eşyaları ve Oyuncak Temizliği

  • Kimyasal kalıntı bırakmadığı ve toksik olmadığı için, bebeklerin sık kullandığı ürünlerde (emzik, oyuncak, mama sandalyesi) dezenfektan olarak kullanılabilir.

Bu yazıda yer alan veriler – tarifler bilgi amaçlıdır. Konunun uzmanı olmadan – danışmadan kesinlikle kullanmamalısınız. Unutmayın her insanın vücudunun hassasiyeti farklı olabileceği gibi tariflere göre yaptığınız teemizleyicilerin kullanılacak miktar – dozları da kişisel hassasiyetlerinize göre değişebilir. Bu farklılıklara göre size en uygun yolu ve dozu küçük miktarlarla deneyebilirsiniz.

Ev Yapımı Öjenollü Temizleyici Sprey Nasıl Hazırlanır?

Malzemeler

  • 1 bardak su
  • 1/2 bardak beyaz sirke (doğal antibakteriyel)
  • 10 damla saf karanfil yağı (veya %85 saflıkta öjenol)
  • İsteğe bağlı: 5 damla limon veya lavanta yağı (ferahlatıcı koku için)

Hazırlanışı

  1. Tüm bileşenleri cam sprey şişesine koyun.
  2. İyice çalkalayın.
  3. Kullanımdan önce şişeyi tekrar çalkalayarak püskürtün ve kuru bezle silin.

Avantajları

🌿 Doğal ve toksik olmayan yapı: Kimyasal kalıntı bırakmaz.

🦠 Geniş spektrumlu antimikrobiyal etki: Hem gram pozitif hem de gram negatif bakterilere karşı etkilidir.

🍋 Hoş ve ferahlatıcı koku: Yağ formu aromaterapik rahatlatıcı etki sağlar.

🧼 Çevre dostu: Ekolojik temizliğe katkı sağlar.

Öjenol’ün diğer kullanım alanlarını da yazılarımızda okuyabilirsiniz

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Syzygium aromaticum L. (Myrtaceae): Geleneksel Kullanımlar, Biyoaktif Kimyasal Bileşenler, Farmakolojik ve Toksikolojik Aktiviteler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32019140/

⭐️⭐️ Karanfil Esansiyel Yağı (Syzygium aromaticum L. Myrtaceae): Ekstraksiyon, Kimyasal Bileşim, Gıda Uygulamaları ve İnsan Sağlığı İçin Temel Biyoaktivite https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34770801/

⭐️⭐️ Karanfil ( Syzygium aromaticum ) esansiyel yağı nanoemülsiyonunun biyoaktif özellikleri: Kapsamlı bir inceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38163240/https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38163240/

⭐️⭐️ Syzygium aromaticum L. (Myrtaceae) ‘nin besin bileşimi, fitokimyası, biyoaktifliği ve potansiyel uygulamalarındaki son gelişmeler https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC9614275/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Çimento Fabrikası Çalışanlarında Cilt Hastalıkları

Sanayi devriminden bu yana insan emeği, ağır endüstriyel üretimin omurgası olmayı sürdürmektedir. İnşaat sektörünün en temel yapıtaşlarından biri olan çimento üretimi, görünmeyen ancak son derece ciddi sağlık risklerini de beraberinde getirmektedir. Bu risklerin başında ise cilt hastalıkları gelir. Genellikle göz ardı edilen, başlangıçta küçük kızarıklıklar ya da kaşıntılarla fark edilen bu cilt sorunları, zamanla iş gücü kaybına, kalıcı hasarlara ve meslekten ayrılmalara yol açabilecek kadar ileri boyutlara ulaşabilir.

Çimento tozunun içinde bulunan kalsiyum oksit, krom (özellikle Cr VI), silis ve diğer kimyasallar; deriyle temas ettiğinde sadece tahriş edici değil, aynı zamanda alerjen, toksik ve bazen de kimyasal yanık etkisi gösterebilir. Islak çimento ise temas ettiği deri üzerinde bazik yanık oluşturarak doku hasarına neden olabilir. Bu etkiler, yalnızca üretim hattındaki işçileri değil, yükleme, paketleme, bakım-onarım ve temizlik birimlerinde çalışanları da etkileyebilir.

Bu yazı; çimento fabrikalarında çalışan emekçilerin cilt sağlığı üzerindeki riskleri bilimsel temellerle açıklamak, maruz kalınan maddelerin deri üzerindeki etkilerini mekanizmalarıyla birlikte ortaya koymak ve en önemlisi alınabilecek koruyucu önlemleri somut şekilde aktarmak amacıyla hazırlanmıştır. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının, işyeri hekimlerinin ve karar vericilerin bu riskleri yalnızca “bir yan etki” olarak değil, sistematik biçimde ele alınması gereken mesleki hastalıklar arasında değerlendirmesi hayati önem taşımaktadır.

Çünkü sağlıklı bir cilt, yalnızca kozmetik bir mesele değil, çalışanların genel sağlığının, üretkenliğinin ve yaşam kalitesinin temel bir göstergesidir.

Tahriş Eden (İrritan) Temas Dermatit
  • Mekanizma:
    • Çimento; kalsiyum hidroksit ve diğer alkali bileşenler nedeniyle yüksek pH’lıdır (pH ≈ 12–13)
    • Cilt yağı ve bariyer yapısını bozarak mikro seviyede yaralara sebep olur. Zaman içinde bu tahriş kronikleşebilir.
  • Belirtiler:
    • Kuru, kaşıntılı, kızarık cilt, çatlaklar, kabuklanma, bazen ağrılı soyulmalar.
  • Etkilenen Bölgeler:
    • En sık eller, ayak bileği, kollar ve dizler (diz çökerek çalışma nedeniyle).

Alerjik Temas Dermatit
  • Krom (Cr VI) Sebebiyle:
    • Çimentoda bulunan krom (VI) türü, bağışıklık sisteminde tip IV aşırı duyarlılığa neden olur .
  • Alerjenler:
    • Krom dışında dahil edicilerden kobalt, epoksi, kauçuk katkıları, fragnanslar, tiamur bileşikleri gibi maddeler de etkilidir .
  • Belirtiler:
    • Tahrişin ötesinde, tekrar eden kaşıntı, kabarıklık, kabarcık, sıvı sızıntısı ve kalınlaşan cilt.
  • Gelişim:
    • Maruziyetten 2–7 gün sonra ortaya çıkar. Kronikleşince iş değişikliği gerekebilir

Alkali Yanıklar
  • Kimyası:
    • Islak çimento ile uzun süre cilt temas ettiğinde; yüksek alkalinite nedeniyle bazik yanıklar oluşur .
  • Belirtiler:
    • Ağrılı kabarcıklar, sertleşme, cilt altına inen lezyonlar ve dokuda nekroz gelişebilir. Erken müdahale edilmezse kalıcı hasar veya uzuv kaybı görülebilir.
  • Şiddet:
    • Hafif soyulmalardan derin yanıklara kadar varabilir; göz ve solunum yollarını da etkileyebilir .

Mekanik Travma ve Tahrişe Bağlı Reaksiyonlar
  • Aşındırıcı Toz: Çimento tozu, kum tanesi boyutunda parçacıklarla sürtünme yoluyla cildi zedeler .
  • Fiziksel Yaralanmalar:
    • Temas sonucu küçük kesik, sıyrık veya darbe yoluyla zararlı mikroorganizmalar girebilir, enfeksiyona neden olabilir.

Diğer Cilt Sorunları
  • Kontakt Ürtiker (Kurdeşen): Ellik, boyun veya ayaklarda ortaya çıkan, temasla oluşan kızarıklık ve kaşıntı.
  • Çalışma Koşullarına Bağlı Değişiklikler: Sıcak, soğuk, güneş, nem gibi çevresel faktörler cilt bariyerini zayıflatır .

Epidemiyoloji
  • %5–15 oranında inşaat ve çimento fabrikası çalışanında kronik cilt rahatsızlığı gelişmektedir .
  • Tayvan’daki bir çalışmaya göre işçilere uygulanan testlerde yaklaşık üçte biri krom alerjisine sahipti .

Koruyucu ve Önleyici Tedbirler
TedbirAçıklama
Koruyucu DonanımSu geçirmez eldiven (EN374/K), uzun kollu kıyafet, bot, dizlikler
Hijyen & YıkamaÇimentoyla temas eden bölgeleri hemen pH nötr sabunla yıkamak .
Cilt Bariyer KremleriHidrofobik merhemler, silikon bazlı bariyer kremler .
Çalışma DüzeniTemas süresini azaltmak; döngüsel sistem ve molalar kullanmak.
Maruziyet AzaltımıÖnceden karışım almak, tozla temasın minimize edildiği ekipman kullanmak .
Sağlık İzlemiPeriyodik cilt kontrolleri ve patch testlerle erken teşhis .
Eğitim ve DenetimUygun eldiven seçimi, tanıma, hijyen prosedürleri hakkında eğitim .

Tedavi Yöntemleri
  • İrritasyon: Nemlendirici kremler, lokal kortikosteroidler, enfeksiyon varsa antibiyoterapi.
  • Alerji: Krom veya diğer alerjenlerden uzak durmak, topikal/steroid tedavi; ciddi vakalarda sistemik tedavi.
  • Yanıklar: Bol suyla yıkama, nötralizasyon, tıbbi bakım; ileri vakalarda cerrahi müdahale
  • Ek önlemler: Enfeksiyonu önlemek ve cilt bariyerini güçlendirmek için nemlendirme, pH dengesi koruma.

Neden Halkın ve İşverenlerin Önceliğinde Olmalı?
  • Kronik temas dermatitleri yaşam kalitesini düşürür, tedavi zordur ve iş gücü kayıplarına neden olur.
  • Alerjik vakalarda iş değiştirme bile gerekebilir.
  • Cilt yaralarının enfeksiyona zemin hazırlaması, sistemik hastalık riskini artırır.
  • İş güvenliği uzmanları, bu riskleri tanımalı, önleyici planları etkin uygulamalı; işçiler de farkındalık geliştirerek kendilerini korumalıdır.

Endüstriyel üretimin belkemiğini oluşturan çimento fabrikalarında çalışanlar, yoğun fiziksel eforun yanı sıra görünmeyen ancak oldukça etkili kimyasal maruziyetlerle karşı karşıyadır. Bu maruziyetlerin en sık ve ilk belirti verdiği yer ise hiç şüphesiz cilttir. Cilt, vücudun dış dünyayla ilk temas noktasıdır ve aynı zamanda en büyük organıdır. Bu nedenle, çimento tozu gibi tahriş edici ve toksik maddelerle uzun süreli temas, sadece yüzeysel bir rahatsızlık değil, ciddi ve kronik hastalıkların habercisidir.

Dermatitlerden alerjik reaksiyonlara, bazik yanıklardan meslek kaynaklı cilt kanseri riskine kadar geniş bir yelpazede seyreden bu hastalıklar, çoğu zaman ihmale uğrar. Çünkü cilt hastalıkları, çoğu kişi için “geçici”, “önemsiz” ya da “alışılması gereken” şikâyetler olarak görülür. Ancak bu bakış açısı hem insan sağlığına hem de üretim sistemine telafisi zor zararlar verebilir. Bir işçinin elinde gelişen egzama, onun bir makineyi kullanmasını ya da bir kalıbı düzgün tutmasını zorlaştırabilir; bu da kazalara davetiye çıkarır.

Bu nedenle alınacak önlemler, sadece bireysel konforu değil; işin kalitesini, verimini ve iş güvenliğini doğrudan etkiler. Eldiven gibi kişisel koruyucu donanımların doğru seçimi ve kullanımı, düzenli aralıklarla yapılan cilt sağlığı taramaları, çalışanlara yönelik kimyasal risk farkındalık eğitimleri ve işyeri ortam koşullarının iyileştirilmesi bu alandaki temel koruyucu stratejilerdir.

Bu yazı, sadece mevcut sorunları teşhis etmekle kalmayıp; önleme, farkındalık oluşturma ve sağlıkta sürdürülebilirliği sağlama yönünde atılabilecek adımların önemini vurgulamayı amaçlamaktadır. Unutmamak gerekir ki, çalışanların cilt sağlığı, işin görünmeyen ama yaşamsal altyapısını oluşturur.

Çimento tozunun arasındaki ellerin, sadece üretimin değil, yaşamın da taşıyıcısı olduğunu hatırlamak; her fabrika yöneticisinin, iş güvenliği uzmanının ve karar vericinin etik sorumluluğudur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Modern dünyada silika ile ilgili hastalıklar https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31989662/

⭐️⭐️ Krom alerjisi https://dermnetnz.org/topics/chrome-allergy

⭐️⭐️ KROM VE KROM BİLEŞİKLERİ https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK519246/

⭐️⭐️ Silika’nın sessiz tehdidi: HDAC4/Smad2/3 yolunu hedef alarak sistemik sklerozda cilt fibrozuna katkıda bulunuyor https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38782158/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Tetikleyici Anlar (Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma)

İş ve İlişkilerde Gölgenin Nasıl Tetiklendiğini Anlamak
Tetiklenmek Ne Demektir?

“Tetiklenmek” modern psikolojinin ve kişisel gelişim literatürünün sık kullandığı bir kavramdır. Bir olay, söz, davranış ya da bakış, kişinin içinde derin ve kontrol edilmesi zor bir duyguyu harekete geçirir. Bu duygu öfke, utanç, kıskançlık, değersizlik hissi, korku ya da yoğun bir kaygı olabilir. Çoğu zaman tetiklenme anında kişi, tepkisinin şiddetinin olayın kendisiyle orantısız olduğunu fark eder. Küçük bir söz, basit bir davranış veya önemsiz gibi görünen bir ayrıntı, sanki geçmişten gelen büyük bir kapıyı açar ve gölgeyle yüzleşmeye zorlar.

Carl Gustav Jung’un “gölge arketipi” kavramıyla açıkladığı şey tam da budur: İçimizde bastırdığımız, kabul etmek istemediğimiz veya topluma uygun bulmadığımız yönler, günün birinde iş hayatında bir toplantıda, ilişkilerde sıradan bir tartışmada ya da bir e-postada patlayıverir.

Bu bölümde gölgenin iş yaşamında ve yakın ilişkilerde nasıl tetiklendiğini, tetiklenme anında bedensel duyumların bize nasıl ipuçları verdiğini ve propriyoseptif egzersizlerin bu anlarda nasıl denge sağlayabileceğini detaylandıracağız.

Gölgenin Sessiz Dokunuşları

Hepimizin içinde, görünür benliğimizin arkasında gizli kalmış bir taraf vardır: Jung’un tanımladığı “Gölge”. Gölge; bastırdığımız, görmezden geldiğimiz, kabul edilemez bulduğumuz, toplumun veya ailenin hoş görmeyeceğini düşündüğümüz yanlarımızın toplamıdır. Bir insanın gölgesi sadece karanlık dürtülerden değil, aynı zamanda keşfedilmemiş potansiyelinden de oluşur. Ancak bu gölge, gündelik yaşamda özellikle “tetikleyici anlar” sırasında açığa çıkar.

Bir iş arkadaşının küçücük bir yorumu bizi gereğinden fazla öfkelendirebilir, sevgilimizin masum bir sorusu içimizde yoğun bir savunma yaratabilir ya da bir toplantıda gözler üzerimize çevrildiğinde aşırı kaygı hissedebiliriz. İşte bu anlar, gölgenin bize dokunduğu anlardır. Gölge, bilinçdışında yıllarca bastırılan içeriği gün yüzüne çıkarır.

Tetikleyici anların psikolojik boyutunu anlamak kadar, bedensel yansımalarını da fark etmek gerekir. Çünkü gölge yalnızca zihinsel düzlemde değil, kaslarımızda, postürümüzde, nefesimizde de kendini belli eder. Bu yüzden propriyoseptif egzersizler –yani bedenin denge, kas, eklem ve içsel hareket farkındalığını geliştiren çalışmalar– gölgeyle yüzleşmede güçlü araçlar sunar.

İş Hayatında Gölgenin Tetiklenmesi

İş hayatı, gölgenin en sık tetiklendiği alanlardan biridir. Çünkü iş yerinde hiyerarşi, otorite, rekabet ve performans baskısı vardır. Çoğu zaman çocuklukta içselleştirdiğimiz anne-baba figürleri iş yerindeki yöneticiler veya otorite kişilerinde tekrar canlanır.

  1. Rekabet ve Kıskançlık:
    Bir meslektaşımızın terfi alması, aslında kendi içimizdeki değersizlik hissini uyandırabilir. Bu durumda dışarıdan “O hak etmedi, ben daha iyiyim” öfkesini yaşarken, içerideki gölge bize “Belki ben yetersizim” fısıldar.
  2. Otoriteyle İlişki:
    Patronumuz veya amirimiz bize sert bir geri bildirim verdiğinde, aslında çocuklukta babamızın otoriter tavrını yeniden deneyimliyor olabiliriz. Tepkimiz orantısız hale gelir; küçük bir eleştiri, “ben asla yeterli olamayacağım” duygusunu tetikler.
  3. Başarısızlık Korkusu:
    Projede yaşanan bir aksaklık, kontrolümüz dışında gelişmiş olsa bile gölgeyi tetikler. İçimizden yükselen ses şudur: “Sen zaten başarısızsın, her şeyi berbat ediyorsun.”
  4. Kontrol İhtiyacı:
    Toplantıda her şeyi kontrol etmeye çalışmak, aslında gölgedeki “güvensizlik” temasından gelir. Kontrolü kaybetme korkusu, çoğu zaman başkalarına güvenememekten kaynaklanır.

📌 Propriyoseptif Bağlantı:
İş yerinde tetiklendiğinizde bedeninizi gözlemleyin.

Omuzlarınız kasılıyor mu?

Nefesiniz yüzeysel mi?

Elleriniz titriyor mu?

Bunlar gölgenin bedensel izleridir.

İlişkilerde Gölgenin Tetiklenmesi

Yakın ilişkiler, gölgenin en derin tetiklendiği alanlardır. Çünkü partnerimiz, ailemiz ya da yakın dostlarımız bizde en çıplak hâlimizi görürler. Bu ilişkilerdeki tetiklenmeler genellikle erken çocukluk deneyimlerinin yeniden canlanmasıdır.

  1. Partnerle Çatışmalar:
    Eşimizin “Beni dinlemiyorsun” demesi, aslında çocuklukta anne tarafından görülmeme yarasına dokunabilir. İçimizde “Ben görünmezim” inancı tetiklenir ve savunmaya geçeriz.
  2. Aile İlişkileri:
    Bir aile toplantısında kardeşimizin başarısının övülmesi, “Ben yeterince değerli değilim” gölge inancını harekete geçirebilir. O an kıskançlık ve öfke yoğunlaşır.
  3. Arkadaşlıklar:
    Yakın bir dostumuzun bize karşı ilgisinin azalması, gölgemizdeki “Terk edileceğim” korkusunu uyandırabilir. Bu korku çoğu zaman abartılı tepki olarak ortaya çıkar.

📌 Propriyoseptif Bağlantı:
İlişkilerde tetiklendiğinizde bedeninize odaklanın. Kalbiniz hızla mı çarpıyor? Göz temasını kaçırıyor musunuz? Karnınızda düğüm mü hissediyorsunuz? Bu bedensel işaretler, gölgenin dışavurumudur.

Psikodinamik Arka Plan

Tetiklenmelerin arkasında çocukluk deneyimleri vardır. İçsel anne ve baba figürleri, yetişkinlikte iş ve ilişkilerde yeniden canlanır.

  • Otoriter bir babayla büyüyen birey, iş yerinde otorite figürlerine aşırı duyarlı olur.
  • Sürekli eleştiren bir anneyle büyüyen birey, partnerinden gelen küçük eleştirilerde bile yoğun savunma yaşar.
  • İlgisiz bir ailede büyüyen birey, arkadaşlarının mesafe koymasına aşırı tepki verir.

Gölge, işte bu tekrarların izlerini taşır. Projeksiyon mekanizması devreye girer; bizdeki kabul edemediğimiz yanları başkalarına yansıtırız.

Bedenin Rolü – Propriyoseptif İzler

Tetiklenmeler yalnızca zihinsel değildir. Kaslarımızda, omurgamızda, nefesimizde de kendini gösterir.

  • Kas Gerginliği: Özellikle boyun ve omuzlarda belirginleşir.
  • Nefesin Yüzeyselleşmesi: Tetiklenme anında derin nefes kaybolur.
  • Postür: Bedende küçülme, kamburlaşma veya agresif dikilme olabilir.
  • Denge: Gerginlik arttığında propriyoseptif sistem (denge, eklem konumu) bozulur.

Bu nedenle gölgeyle çalışmada sadece zihinsel farkındalık değil, beden farkındalığı da şarttır.

Uygulamalı Propriyoseptif Egzersizler
  1. Tetiklenme Anı Tarama:
    Bir toplantıdayken veya partnerinizle konuşurken tetiklendiğinizi hissettiğinizde gözlerinizi kapatmadan bedeninizi tarayın. Ayak tabanlarınızı, dizlerinizi, kalçanızı, omuzlarınızı ve nefesinizi sırayla hissedin.
  2. Denge Noktası Egzersizi:
    Ayağa kalkın, gözleriniz açıkken tek ayak üzerinde 10 saniye durun. Tetiklenme anında bu egzersizi uygulamak, zihinsel fırtınadan çıkıp bedensel farkındalığa dönmenizi sağlar.
  3. Yavaş Yürüme Çalışması:
    Bir odada yavaşça yürüyün. Her adımda ayağınızın yere temasını hissedin. “Şu anda buradayım” diyerek gölgenin yarattığı geçmiş travma yankısından çıkabilirsiniz.
  4. Omuz Rahatlatma:
    Tetiklenme anında omuzlarınızı yukarı kaldırıp bırakın. Bu, savunma refleksini gevşetir.

Vaka Senaryoları

Vaka 1 – İş Hayatı:
Bir mühendis, toplantıda projesi eleştirildiğinde öfkeyle müdürüyle tartışıyor. İçsel olarak “Ben asla yeterli değilim” inancı tetikleniyor. Propriyoseptif egzersizle –derin nefes, ayak tabanlarını hissetme– öfkesini fark edip geri adım atabiliyor.

Vaka 2 – İlişki:
Bir kadın, partnerinin mesajına geç cevap vermesiyle yoğun kaygı yaşıyor. “Terk edileceğim” korkusu tetikleniyor. Yavaş yürüme ve nefes egzersiziyle kendini merkeze çekip duygusunu gözlemleyebiliyor.

Vaka 3 – Sosyal Çevre:
Bir çalışan, arkadaş grubunda sürekli sözünün kesilmesine aşırı tepki veriyor. Çocuklukta “Sesim duyulmuyor” yarası tetikleniyor. Omuz gevşetme çalışmasıyla bedenini rahatlatarak durumu daha sakin yönetebiliyor.

Tetiklenmeyi Dönüştürmek

Gölgeyi tamamen yok etmek mümkün değildir; zaten amaç bu değildir. Amaç, tetiklenmeleri fark edip onları birer öğretmen gibi kullanmaktır. İş ve ilişkilerde yaşanan tetiklenmeler, aslında içsel yaralarımızı bize hatırlatır. Bu yaralarla yüzleşmek, hem psikolojik olgunlaşmanın hem de bedensel dengeyi yeniden kurmanın yoludur.

Propriyoseptif egzersizler, gölgenin bedensel izlerini yakalamak için eşsiz bir fırsat sunar. Beden farkındalığı arttıkça, tetiklenmelerin zincirini kırmak da kolaylaşır. Her tetiklenme anı, gölgenin bize “Beni gör” dediği bir çağrıdır. Ve biz bu çağrıya kulak verdikçe, hem daha özgür bireyler hem de daha dengeli ilişkiler kurabilen insanlar oluruz.

Egzersiz: Yavaş Yürüyüş (Mindful Walking) – Her Adımı Sayarak Yürümek

İnsanlık tarihi boyunca yürümek, sadece bir yerden bir yere gitmek değil, aynı zamanda içsel bir yolculuk olmuştur. Sufi dervişlerin sema yürüyüşleri, Budist rahiplerin manastır avlularındaki yavaş adımları, hatta Anadolu’da köylülerin tarladan dönerken söyledikleri türküler, yürüyüşün sadece bedensel değil ruhsal bir boyut taşıdığını bize gösterir. Modern çağda ise, yavaş yürüyüş (mindful walking) hem psikoterapi hem de bedensel farkındalık çalışmalarında kullanılan güçlü bir araç hâline gelmiştir.

Gölgeyle çalışırken, tetikleyici anlarda bedenimiz gerilir, nefesimiz hızlanır, zihnimiz ya geçmiş travmaların ya da gelecekteki korkuların içine savrulur. Yavaş yürüyüş, bu savrulmayı durdurmanın ve “şimdi”ye dönmenin en etkili yollarından biridir. Çünkü her adım, bizi düşüncelerimizin fırtınasından çıkarıp toprağa, bedene ve varoluşun basit hakikatine bağlar.

Yavaş Yürüyüş Neden Gölgeyle Çalışmada Etkilidir?
  1. Bilinçdışı İçeriklerin Yüzeye Çıkışı
    Gölge, genellikle ani tetiklenmelerle ortaya çıkar. Öfke patlamaları, yoğun kıskançlık, değersizlik hissi gibi duygular aslında bilinçdışında saklı içeriklerin yüzeye çıkışıdır. Yavaş yürüyüş sırasında ritmik adımlar ve odaklanma, bu içeriklerin daha güvenli bir şekilde fark edilmesini sağlar.
  2. Propriyoseptif Sistem ve Beden Farkındalığı
    Propriyoseptif sistem, kaslarımızın ve eklemlerimizin konumunu bize bildirir. Yavaş yürüyüş, bu sistemi güçlendirir. Her adımı sayarken kasların, eklemlerin, dengenin farkına varırız. Bu farkındalık, tetiklenmeler sırasında bedenin nasıl tepki verdiğini anlamamızı kolaylaştırır.
  3. Zihinsel Gürültünün Azalması
    Hızlı tempoda yürürken ya da koşarken zihnimiz hâlâ düşüncelerle doludur. Ancak yavaş yürüyüşte, her adımı saymak zihinsel uğultuyu azaltır. Bu, gölgeyle çalışmada kritik bir avantajdır çünkü gölge ancak sessiz bir zemin üzerinde fark edilebilir.
  4. “Şimdi”ye Dönüş
    Tetiklenmeler genellikle geçmiş yaraların ya da geleceğe dair korkuların sonucudur. Yavaş yürüyüş, bizi “şimdi”ye demirler. Adımların ritmi, geçmişin ve geleceğin zincirini kırar.

Psikoterapi Perspektifinden Yavaş Yürüyüş
  1. Transfer ve Projeksiyonun Fark Edilmesi
    İş veya ilişkilerde yaşadığımız tetiklenmeler çoğunlukla geçmişin bugüne taşınmasıdır. Yavaş yürüyüş sırasında zihinsel gürültü azaldığında, bu projeksiyonları daha net fark ederiz. “Aslında patronum bana bağırırken ben çocukken babamın öfkesini hissettim” diyebiliriz.
  2. Duygusal Regülasyon
    Yavaş yürüyüş, sinir sistemini yatıştırır. Parasempatik sinir sistemi devreye girer, kalp atışı yavaşlar, kaslar gevşer. Bu, gölgeyle yüzleşmeyi mümkün kılar çünkü gölge ancak regüle bir zihin–beden durumunda güvenle incelenebilir.
  3. Benlik Bütünlüğü
    Her adım, benliğin parçalarını bir araya getirme sürecidir. Bastırılmış parçalarımızı reddetmeden, onlarla yürümek… İşte bu süreç, Jung’un “bireyleşme” yolculuğunun bir parçasıdır.

İş Hayatında Uygulama Örneği

Bir yönetici, ekibinden bir eleştiri aldığında yoğun öfke hissediyor. Normalde hemen savunmaya geçip karşı saldırıya geçer. Ancak bu kez odasına çekilip 10 dakikalık yavaş yürüyüş yapıyor. Adımlarını sayarken, gövdesindeki gerginliği fark ediyor. Zihninden geçen düşünce şu: “Ben asla yeterli olamayacağım.” İşte o an gölgesini yakalıyor. Bu farkındalıkla geri döndüğünde, ekibinin eleştirisini daha yapıcı bir şekilde dinleyebiliyor.

İlişkilerde Uygulama Örneği

Bir kadın, partnerinin kısa mesajına cevap vermediğini görünce yoğun kaygı yaşıyor. Tetiklenme anında koridorda yavaş yürüyüş yapmaya başlıyor. Adımlarını sayarken karnında bir düğüm hissettiğini fark ediyor. Bu duyum ona çocukluğunda annesinin ilgisizliğini hatırlatıyor. “Beni terk edecekler” korkusu tetiklenmiş. Yavaş yürüyüş sayesinde bu farkındalığa ulaşıyor ve partnerine öfkeyle saldırmak yerine duygusunu paylaşabiliyor.

Propriyoseptif Egzersiz Boyutu

Yavaş yürüyüş, propriyoseptif sistem için güçlü bir eğitimdir.

  • Kas-Eklem Farkındalığı: Her adımda ayak bileği, diz ve kalça eklemleri bilinçli hissedilir.
  • Denge Gelişimi: Yavaş hareketlerde vücut dengesini korumak zordur; bu, içsel kasları güçlendirir.
  • Postürün Düzelmesi: Adımların farkındalığı, kamburluk veya omuz gerginliğini azaltır.
  • Nefes–Adım Senkronu: Nefesle adımlar uyumlandığında beden–zihin uyumu artar.

Derinleştirici Çalışmalar
  1. Adım–Duygu Günlüğü:
    Yürüyüşten sonra hissettiklerinizi yazın. Hangi adımda hangi düşünce geldi? Bedeniniz nasıl tepki verdi?
  2. Tetiklenme Simülasyonu:
    Yavaş yürürken aklınıza bilinçli olarak bir tetikleyici getirin (örneğin patronun eleştirisi). O sırada bedeninizi gözlemleyin. Böylece gerçek hayatta daha hazırlıklı olursunuz.
  3. Sesli Mantra ile Yürüyüş:
    Her adımda “Şimdi buradayım” veya “Görüyorum” gibi kısa bir cümle söyleyin. Bu, zihni sabitler.

Vaka Çalışması – Atölye Deneyimi

Bir atölye çalışmasında 15 beyaz yaka çalışanıyla yavaş yürüyüş uygulandı. Çalışanlardan biri, genelde toplantılarda sürekli söz kesilmesine öfkelendiğini söyledi. Yürüyüş sırasında ayak tabanına odaklanırken, bu öfkenin aslında çocuklukta “Sesim duyulmuyor” deneyimiyle bağlantılı olduğunu fark etti. O andan sonra iş hayatında tetiklendiğinde önce 2 dakikalık yürüyüşle kendini regüle etmeye başladı. 3 ay sonra öfke patlamaları büyük ölçüde azaldı.

Günlük Uygulama Programı
  • Sabah: 5 dakikalık yavaş yürüyüşle güne başla, adımlarını say.
  • Öğlen: İş stresinde kısa bir 3 dakikalık yürüyüş molası ver.
  • Akşam: Partnerinle yaşadığın tetiklenme sonrası 10 dakikalık yürüyüş yap.
  • Gece: Günlüğe yaz: “Bugün hangi adımda gölgem bana göründü?”

Her Adımda Gölgeni Görmek

Yavaş yürüyüş, basit gibi görünen ama derin bir uygulamadır. Her adımda sadece bedenimizi değil, gölgemizi de taşırız. Her adımı saymak, geçmişin ağırlığını azaltır, geleceğin kaygısını yatıştırır ve bizi “şimdi”ye çağırır.

Gölgeyle yüzleşmek cesaret ister; ancak her adım, bu cesaretin küçük ama sağlam bir pratiğidir. Yavaş yürüyüş, işte bu nedenle yalnızca bir egzersiz değil, aynı zamanda bir terapi, bir meditasyon ve bir bütünleşme yolculuğudur.

Farkındalık Sorusu – “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”

İnsan yaşamı çoğu zaman hızlı akar. Günlük koşturma, iş yerindeki görevler, aile içindeki sorumluluklar, sosyal ilişkiler… Bu akış içinde çoğunlukla durup da kendimize “Şu an ne hissediyorum?” diye sormayız. Oysa duygular, Jung’un da belirttiği gibi, bilinçdışının bilince gönderdiği en açık mesajlardır. Gölge arketipinin yaşamımızdaki en önemli göstergeleri de çoğu kez duygularımızın yoğunluğu ve ani tetiklenmeleridir.

“Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusu, hem bedensel farkındalığı artıran bir propriyoseptif egzersizdir, hem de gölgenin günlük yaşamda kendini nasıl gösterdiğini anlamamıza yardımcı olur. Çünkü bedenin her hareketi, özellikle de yürüyüş gibi temel bir eylem, bilinçdışından gelen duygusal dalgalanmaların aynası olabilir.

Bu bölümde, bu farkındalık sorusunu ayrıntılı ve farklı bir şekilde ele alacağım:

  • Jung’un gölge anlayışıyla ilişkisi,
  • Duyguların adım adım fark edilmesinin psikolojik boyutu,
  • İş ve ilişkilerde nasıl uygulanabileceği,
  • Propriyoseptif egzersizlerle entegrasyonu,
  • 7 günlük yapılandırılmış bir uygulama programı.

Jung’un Gölge Kavramı ve Duyguların Rolü

Jung’a göre gölge, kişiliğimizin reddettiğimiz, kabul etmediğimiz ya da bilinçdışına ittiğimiz yönlerini barındırır. Bu yönler genellikle bastırılmış duygularla kendini gösterir. Örneğin öfkeyi kontrol edemediğimizi düşündüğümüzde öfkeyi bastırırız; kıskançlık bize yakışmaz diye düşündüğümüzde onu bilinçdışına iteriz. Ancak bu bastırılan duygular, yaşamın tetikleyici anlarında yüzeye çıkar.

Duygular, gölgenin sesi gibidir. Her adımda tetiklenen duygu aslında bilinçdışının “ben buradayım” diyen mesajıdır. Yürürken farkına vardığımız sıkıntı, huzur, öfke, sabırsızlık ya da sevinç… Hepsi gölgenin kapısını aralamak için bir işarettir.

Bu nedenle “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusu, gölgenin fark edilmesinde güçlü bir araçtır.

Adım ve Duygu İlişkisi

Yürüyüş sadece mekanik bir eylem değildir. Her adım, içsel bir ritmin dışavurumudur. Psikolojide “beden-zihin eş zamanlılığı” denilen bir kavram vardır. Bu kavrama göre duygularımız bedenin hareketini etkiler, bedenin hareketi de duygularımızı dönüştürür.

  • Öfkeliyken adımlarımız hızlı, sert ve gürültülü olur.
  • Hüzünlü olduğumuzda adımlarımız yavaş, sürükleyici ve düşük enerjili olur.
  • Sevinçliyken adımlarımız hafif, ritmik ve akışkan olur.

Bu yüzden yürüyüş sırasında fark ettiğimiz duygu, aslında gölgemizin o anda yaşamımıza nasıl etki ettiğini gösterir.

İş ve İlişkilerde Duygusal Tetiklenmeler

İş hayatında gölge en çok ilişkilerde ortaya çıkar. Bir yöneticinin bize adil davranmadığını hissettiğimizde öfke tetiklenir. Bir iş arkadaşımızın başarısı kıskançlık yaratabilir. Bir toplantıda fikirlerimiz görmezden gelindiğinde değersizlik duygusu ortaya çıkabilir.

İlişkilerde de benzer durumlar yaşanır: Partnerimizin bir sözü içimizde eski bir yarayı tetikler. Ailemizden gelen eleştiri bastırılmış bir utancı harekete geçirir.

Bütün bu tetiklenmelerin kaynağı gölgedir. Eğer yürüyüş sırasında bu tetiklenmeleri fark edersek, onları dönüştürmek için ilk adımı atmış oluruz.

Propriyoseptif Egzersizlerin Rolü

Propriyosepsiyon, bedenin uzaydaki konumunu hissetme becerisidir. Yani kasların, eklemlerin, dengenin beyne sürekli bilgi göndermesi… Bu sistem duygularla doğrudan bağlantılıdır. Çünkü bedenin konumu değiştiğinde, sinir sistemi de buna uygun bir duygusal yanıt üretir.

Örneğin:

  • Dik durarak yürüdüğümüzde kendimizi daha güçlü hissederiz.
  • Omuzlarımız düşük, adımlarımız yavaşsa daha hüzünlü hissederiz.

Bu nedenle “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusunu sorarken, propriyoseptif farkındalık devreye girer. Bedenin hareketiyle duyguların ilişkisini anladığımızda gölgenin bize fısıldadıklarını daha net duyarız.

Egzersizin Ayrıntılı Uygulanışı

Farkındalık Yürüyüşü – “Her Adımda Hangi Duygu Tetikleniyor?”

  1. Sessiz bir ortam seçin (açık havada park, bahçe, ya da evin koridoru olabilir).
  2. Dik bir postürde yürümeye başlayın.
  3. Her adımda şu soruyu kendinize sorun:
    • “Şu anda hangi duygu tetikleniyor?”
  4. Duyguyu isimlendirin: Öfke, huzur, sabırsızlık, sevinç, kıskançlık, kaygı…
  5. Duyguyu yargılamadan kabul edin. Sadece fark edin.
  6. Adımlarınızla birlikte duyguların değişip değişmediğini gözlemleyin.
  7. Egzersizi 10–15 dakika uygulayın.

Psikoterapi Odaklı Perspektif

Psikoterapi sürecinde gölgeyle çalışmanın en temel yollarından biri duyguları fark etmektir. Bu egzersiz, kişinin kendi duygusal haritasını çıkarmasına yardımcı olur.

  • İş hayatında: Patronunun bakışı seni öfkelendirdiğinde, yürüyüş sırasında bu öfkeyi fark edip kökenine inebilirsin.
  • İlişkilerde: Partnerinin sessizliği sende değersizlik duygusu uyandırıyorsa, yürürken “Bu adımda hissettiğim duygu nereden geliyor?” diye sorabilirsin.

Böylece gölgeyle yüzleşmek, yalnızca teorik bir kavram olmaktan çıkar, bedensel ve duygusal bir deneyime dönüşür.

Günlük Yaşamda Kullanımı

Bu soruyu yalnızca yürüyüşte değil, günlük yaşamda da sorabilirsiniz.

  • Toplantıda: “Şu anda hangi duygu tetiklendi?”
  • Telefon konuşmasında: “Bu söz bende hangi duyguyu açığa çıkardı?”
  • Aile içi tartışmada: “Bu anda içimde hangi duygu yükseldi?”

Her seferinde duygu fark edildiğinde gölgenin bir parçası aydınlanır.

Her Adım Bir Öğretmen

“Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusu, gölgeyle çalışmanın en somut yollarından biridir. Her adım bir aynadır; her adım bir öğretmendir. Adımlarımızla birlikte gölgemizin yüzünü görür, onu reddetmeden kabul eder ve dönüştürmeye başlarız.

Propriyoseptif egzersizler bu süreci daha da güçlendirir. Çünkü bedenin farkındalığı arttıkça duygular daha net görülür. Duygular netleştikçe gölgeyle barışmak mümkün hale gelir.

Sonunda ise kişi, hem iş yaşamında hem de ilişkilerinde daha bilinçli, daha dengeli ve daha özgür bir varoluşa adım atar.

PRATİK UYGULAMA BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
Tetikleyici Anlar ve Propriyoseptif Pratik Uygulamaları

İnsanın en güçlü öğrenme alanı, kriz ve tetiklenme anlarıdır. Tetikleyici an, bilinç dışında bastırılmış bir duygu veya düşüncenin günlük yaşamda bir olay, kişi ya da söz aracılığıyla yüzeye çıkmasıdır. Bu anlarda kişi, genellikle “orantısız” tepkiler verir: Küçük bir eleştiriye aşırı öfke, önemsiz bir bekleme durumunda yoğun sabırsızlık, masum bir bakışta utanç ya da kıskançlık. İşte Jung’un “gölge” arketipi burada kendini açığa çıkarır.

Propriyoseptif egzersizler, yani bedenin kendi pozisyonunu, hareketini ve sınırlarını hissetmesini geliştiren uygulamalar, bu tetiklenme anlarında kişiye hem köprü hem de araç olabilir. Çünkü gölge bilinçte düşünceyle değil, bedende duyumlarla açığa çıkar. Bedeni fark eden, gölgesini fark eder.

Bu bölümde, tetikleyici anların doğasını açıklayacak; ardından iş, ilişkiler ve günlük yaşam bağlamında gölgenin nasıl tetiklendiğini gösterecek; sonrasında da uygulanabilir propriyoseptif pratikler ile bu tetiklenmelerin nasıl dönüştürülebileceğini ayrıntılı olarak ele alacağız.

Tetikleyici Anların Doğası – Gölgede Saklanan Duygular

Her insan, çocuklukta öğrendiği sosyal normlar doğrultusunda bazı duygularını bastırır. Kimi ailede öfke yasaktır, kimi ailede ağlamak küçüklük sayılır, kimi ailede aşırı neşeli olmak bile ayıplanır. Bastırılan bu duygular, bilinçdışında birikir ve gölgeyi oluşturur.

Tetikleyici bir olay yaşandığında, bastırılmış bu duygu aniden yüzeye çıkar. Beyin, tehlike varmış gibi algılar ve bedende hızlı tepkiler üretir:

  • Kalp çarpıntısı
  • Nefesin hızlanması
  • Ellerde titreme
  • Kaslarda gerginlik
  • Yüz kızarması ya da solması

Kişi bu bedensel işaretleri çoğu zaman fark etmez. Oysa propriyoseptif egzersizler, tam da bu anda bilinç ile beden arasında bir köprü kurar.

İş Hayatında Tetiklenmeler

Modern iş yaşamı, gölgeyi sürekli uyaran bir alandır. Rekabet, performans baskısı, otorite figürleri ve ekip içi dinamikler; bastırılmış duyguların açığa çıkması için mükemmel zeminlerdir.

Örnekler:

  • Yönetici tarafından eleştirilmek: Çocuklukta babanın sert eleştirilerine maruz kalan bir çalışan, patronun küçücük uyarısında bile aşırı kaygı hisseder.
  • Toplantıda sözünün kesilmesi: Çocukken hep susturulan bir birey, bu durumda öfke patlaması yaşayabilir.
  • Terfi alamamak: Değersizlik duygusu tetiklenir; kişi öfkeyi başkalarına yöneltebilir.

Bu tetiklenmelerin kökeni psikolojik olsa da, bedende ilk belirtiyi verir. İşte burada “fiziksel farkındalık” devreye girer.

İlişkilerde Tetiklenmeler

Romantik ilişkiler, gölgeyi en hızlı ve yoğun tetikleyen alandır. Çünkü kişi partnerine, bilinçdışındaki anne-baba imgelerini yansıtır.

Örnekler:

  • Kıskançlık: Bastırılmış değersizlik duygusunun tetiklenmesidir.
  • Aşırı kontrol: Çocuklukta güvensizlik yaşamış birey, partnerini sürekli kontrol ederek kendi gölgesini yönetmeye çalışır.
  • Suskunluk / içe kapanma: Öfkesini bastıran birey, ilişki içinde sessizlikle gölgesini ifade eder.

Propriyoseptif egzersizler, partnerle yaşanan çatışmalarda önce beden farkındalığını artırarak kişinin gölgeyle daha bilinçli temas kurmasını sağlar.

Günlük Yaşamda Tetiklenmeler

Sosyal medya yorumları, trafikte yaşanan kavgalar, sırada bekleme anları… Hepsi gölgenin tetiklendiği küçük ama öğretici anlardır.

Bir örnek: Trafikte öndeki arabanın yavaş gitmesine tahammül edememek. Aslında bu durum, çocuklukta hissettirilen “beklemeye zorlanma” veya “kontrol kaybı” travmasının tetiklenmesidir.

Bu gibi anlarda propriyoseptif egzersizler, bedeni yeniden merkeze getirerek bilinçli tepki verme şansı yaratır.

Propriyoseptif Egzersizlerle Tetikleyici Anlarla Çalışma

Şimdi gelelim pratiklere. Bu bölümde, iş ve ilişkilerde sık karşılaşılan tetiklenme anlarında uygulanabilecek ayrıntılı propriyoseptif çalışmalar sunacağım.

Egzersiz 1: Yavaş Yürüyüş (Mindful Walking)

Amaç:
Tetikleyici anlarda zihinsel dalgalanmayı bedensel ritme indirgemek, farkındalığı her adımda yeniden kurmak.

Uygulama:

  1. Sessiz bir ortamda, 5–10 metrelik bir alan belirle.
  2. Ayakta dik dur, gözlerini kapat ve üç derin nefes al.
  3. Adım atarken yalnızca ayağın yerle temasını hisset: topuğun değmesi, ayağın yuvarlanması, parmakların yere kapanması.
  4. Her adımı say: “Bir… iki… üç…”
  5. Bir turu bitirince dur, nefes al, sonra geri dön.

Psikolojik Eşlik:
Kendine şu soruyu sor:
“Bu adımda hangi duygu tetiklendi?”

Bu egzersiz, gölgeyle bedensel temas kurmanın en basit ama etkili yollarından biridir.

Egzersiz 2: Denge Noktasını Bulmak

Amaç:
Tetiklenme anında bedende kaybolan dengeyi yeniden keşfetmek.

Uygulama:

  1. Ayaklarını omuz genişliğinde aç.
  2. Gözlerini kapat, ağırlığını önce sağ ayağına, sonra sol ayağına ver.
  3. Bu geçişlerde hangi duyguların belirdiğini fark et.
  4. Dengeyi merkeze getir ve bir süre öyle kal.

Psikolojik Eşlik:
“Kendi merkezimden kaydığımda hangi duygu beni itiyor?”

Egzersiz 3: Omuz Serbestleştirme

Tetiklenme anlarında en çok omuzlar kasılır.

Uygulama:

  1. Derin nefes al.
  2. Omuzlarını kulaklarına doğru kaldır, birkaç saniye tut, sonra bırak.
  3. 7 kez tekrarla.

Psikolojik Eşlik:
“Bu gerginliği kime karşı taşıyorum?”

Egzersiz 4: Sessiz El Çalışması

Amaç:
Tetiklenme anında öfke ya da kaygının ellerdeki tezahürünü fark etmek.

Uygulama:

  1. Avuçlarını aç, yere bakacak şekilde bırak.
  2. Gözlerini kapat, ellerindeki sıcaklık, titreme ya da gerilimi fark et.
  3. 2 dakika boyunca yalnızca elleri hisset.

Psikolojik Eşlik:
“Ellerimdeki duyum bana hangi duyguyu hatırlatıyor?”

Egzersiz 5: Adım – Nefes Senkronizasyonu

Amaç:
Tetiklenme anında kontrolü kaybeden zihni nefes ve adım uyumuyla sakinleştirmek.

Uygulama:

  1. Yürümeye başla.
  2. 3 adımda nefes al, 3 adımda nefes ver.
  3. 10 tur boyunca devam et.

Psikolojik Eşlik:
“Nefesim ve adımım uyumlandığında hangi duygu çözülüyor?”

Egzersiz 6: Sessizlik Alanı

Amaç:
Tetiklenme anında bilinçli duraklama yaratmak.

Uygulama:

  1. 1 dakikalığına tüm hareketi bırak.
  2. Sadece bedendeki titreşimleri dinle.
  3. Sonra yeniden harekete geç.

Psikolojik Eşlik:
“Durduğumda hangi duygu bana yetişiyor?”

Egzersiz 7: Yazı + Beden Tarama

Amaç:
Tetiklenme anında zihinsel farkındalığı somutlaştırmak.

Uygulama:

  1. Tetiklenme anını yaşadıktan sonra bir deftere şunu yaz:
    • “O anda bedenimde ne oldu?”
    • “Hangi duygu ortaya çıktı?”
  2. Yazdıktan sonra 5 dakikalık beden taraması yap: Başından ayaklarına kadar her noktayı fark et.

Psikolojik Eşlik:
“Bu tetiklenme bana gölgemin hangi parçasını gösterdi?”

Egzersizlerin Günlük Yaşamda Kullanımı

Bu pratikler yalnızca terapi odasında değil, işyerinde, evde, trafikte, ilişkilerde uygulanabilir.

Örneğin:

  • Biri seni azarladı → 3 derin nefes + omuz serbestleştirme.
  • Partnerinle tartıştın → yavaş yürüyüş + nefes-adım senkronizasyonu.
  • Trafikte sıkıştın → elleri fark etme egzersizi.

Her tetiklenme, gölgeyle temas için bir fırsattır. Egzersizler, bu fırsatı bilinçli bir deneyime dönüştürür.

Tetiklenmelerden Öğrenmek

Tetikleyici anlardan kaçmak mümkün değildir. İnsan ilişkilerde, işte ve günlük yaşamda mutlaka gölgesiyle karşılaşır. Önemli olan, bu anları bastırmak değil; bedensel farkındalıkla karşılamak ve dönüştürmektir.

Propriyoseptif egzersizler, gölgeyle bedensel bir diyalog kurar. Kişi, bedendeki sinyalleri fark ettikçe, duygularını daha bilinçli yönetir. Böylece tetikleyici anlar bir tehdit olmaktan çıkar, bir öğrenme alanına dönüşür.

Jung’un dediği gibi:
“Bilinçlenme, karanlığı ışığa çevirmekle olur.”

Her tetiklenme, karanlığın bir işaret fişeğidir. Bedenini fark eden, ışığını büyütür.

GÜNLÜK – ÖDEV BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
7 Günlük Propriyoseptif Egzersiz Programı – Yavaş Yürüyüş (Mindful Walking) ile Gölgeyle Çalışma

Jung’un gölge arketipi, bilinçdışımızda saklı kalan, görmek istemediğimiz ama sürekli hayatımıza sızan parçalarımızı anlatır. İşte öfke patlamalarımız, ani kırgınlıklarımız, kıskançlık ya da değersizlik hislerimiz hep gölgenin işaretleridir. Ancak gölge sadece zihinsel bir oluşum değildir; bedenimizde de karşılığını bulur. Kaslarımızın gerginliği, nefesimizin daralması, adımlarımızdaki telaş ya da duraksama… Hepsi gölgeyle karşılaşmalarımızın sessiz izleridir.

Burada propriyosepsiyon devreye girer. Propriyosepsiyon, bedenimizin uzaydaki konumunu, kaslarımızın ve eklemlerimizin gerilimini, hareketlerimizin dengesini algılamamızı sağlayan sistemdir. Yani farkında olmadan sürekli çalışan “altıncı his” gibidir. Psikolojik çalışmalar göstermektedir ki, bedensel farkındalık arttıkça bastırılmış duyguların bilinç düzeyine çıkması kolaylaşır. Dolayısıyla gölgeyle çalışmanın en doğrudan yollarından biri, beden üzerinden farkındalığı derinleştirmektir.

Sizler için 7 gün boyunca yavaş yürüyüş (mindful walking) egzersizi etrafında bir porgram hazırladım. Her gün farklı bir odağı kullanarak (nefes, duygu, gözlem, yazma, beden taraması, sessizlik, entegrasyon) hem bedensel hem psikolojik hem de gölgeyle ilişkisel bir dönüşüm hedefleyeceğiz…

Keyifli bir haftanız olsun…

🌀 🌀 🌀
1. Gün – Nefes Odaklı Yürüyüş

Nefes, gölgeyle ilk karşılaşmanın kapısıdır. Çünkü nefes hem bilinçli hem de bilinçsiz kontrol edilebilen tek bedensel ritimdir. Kaygılı olduğumuzda hızlanır, öfkelendiğimizde kesik kesikleşir, üzgün olduğumuzda daralır. Gölgenin “bedendeki imzası” çoğu zaman nefesimizde gizlidir.

Uygulama
  • Güvenli bir yolda yavaş yürüyüşe başla.
  • 4 adım boyunca nefes al, 4 adım boyunca nefes ver.
  • Nefesini değiştirmeye çalışma; sadece izle.
  • Göğüs mü daha çok hareket ediyor, karın mı? Yoksa nefes göğsünde sıkışıp kalıyor mu?

Psikoterapi Bağlantısı

Terapötik çalışmalarda, nefesin daralması genellikle kontrol ihtiyacı, bastırılmış öfke ya da “kendime izin vermeme” şeması ile ilişkilidir. Yürüyüş sırasında nefesin nerede sıkıştığını fark etmek, gölgenin hangi parçayı bastırdığını gösterir.

İş ve İlişkilerden Örnek

Bir yönetici toplantıda nefesinin daraldığını fark ediyorsa, çoğu zaman “yanlış yapma korkusu” ya da “otorite karşısında değersizlik” gölgesi devrededir. Partneriyle yürürken nefesi hızlanan biri, ilişkide “yakalanma ya da suçlanma” korkusunu bedeninde taşıyor olabilir.

Günlük Ödev

Yürüyüşten sonra deftere şu sorunun cevabını yazın:
“Bugün nefesim bana hangi gölgemi hatırlattı?”

🌀 🌀 🌀
2. Gün – Duygu Odaklı Yürüyüş

Beden, duyguların en eski taşıyıcısıdır. Bastırılan duygular kaslarımızda, adımlarımızda, hatta yürüyüş hızımızda açığa çıkar.

Uygulama
  • Yürürken her adımda şu soruyu sor:
    “Şu anda hangi duygu bedenimde var?”
  • Duyguyu değiştirmeye çalışma; öfke mi, kaygı mı, boşluk mu? Sadece eşlik et.
  • Adımların hızlandığında ya da yavaşladığında, bunun hangi duyguya eşlik ettiğini fark et.

Psikoterapi Bağlantısı

Duyguların bastırılması gölgeyi büyütür. Bu egzersizde duygunun yürüyüşe eşlik etmesine izin vermek, gölgeyi yumuşatarak bilinç düzeyine çıkarır.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • İş yerinde sürekli hızlı yürüyen bir çalışan aslında bastırılmış kaygısını ayaklarına yansıtır.
  • Partneriyle yürürken adımlarını küçülten biri, ilişkide “çekingenlik” ya da “yetersizlik gölgesi” taşıyordur.

Günlük Ödev

“Bugün adımlarım bana hangi duygusal yükleri hatırlattı?”

🌀 🌀 🌀
3. Gün – Gözlem Odaklı Yürüyüş

Dış dünyayı gözlemlerken aslında kendi iç dünyamızın izdüşümlerini görürüz. Hoşumuza gitmeyen şeyler, genellikle kendi gölgemizin bize tuttuğu aynadır.

Uygulama
  • Yürürken çevrendeki ayrıntılara odaklan: ağaçların kabuğu, insanların yüzleri, gökyüzünün rengi.
  • Her gözlemde şunu sor:
    “Bu görüntü bende neyi uyandırıyor?”
  • Öfke, sabırsızlık, beğeni… Hepsi senin içsel gölgenin izleridir.

Psikoterapi Bağlantısı

Psikoterapide bu sürece yansıtma (projeksiyon) denir. Başkasında gördüğün şey, çoğu zaman sende bastırılmıştır.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Bir çalışan, sürekli “tembel” bulduğu iş arkadaşına kızıyorsa, aslında kendi içindeki “dinlenme ihtiyacını” bastırıyor olabilir.
  • Partnerinin kayıtsızlığından öfkelenen biri, kendi içindeki “ilgisiz gölgeyi” görmekten kaçıyor olabilir.

Günlük Ödev

“Bugün gördüğüm bir ayrıntı, gölgemde hangi parçayı gösterdi?”

🌀 🌀 🌀
4. Gün – Yazma Odaklı Yürüyüş

Yazı, bilinçdışının kapısını aralar. Yürüyüşten sonra yazmak, gölgenin dilini kağıda dökmek gibidir.

Uygulama
  • Yürüyüşten hemen sonra 10 dakika boyunca durmadan yaz.
  • Başlangıç cümlesi: “Adımlarım bana ne anlattı?”
  • Yazıyı durdurma, düzeltme, sansürleme.

Psikoterapi Bağlantısı

“Serbest yazım” tekniği, bastırılmış gölge parçalarının bilinçli zihinle buluşmasını kolaylaştırır. Yazarken beliren kelimeler, aslında gölgenin sesi olabilir.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • İş yerinde bir toplantıdan sonra yazan kişi, “öfkeliyim ama belli etmedim” diye yazıyorsa, gölgeyle yüzleşmeye başlamıştır.
  • Partnerine karşı bastırdığı duyguları yazan kişi, gölgesinin ilişkideki rolünü görebilir.

Günlük Ödev

“Bu yazıda gölgemin hangi sesi vardı?”

🌀 🌀 🌀
5. Gün – Beden Taraması Odaklı Yürüyüş

Propriyoseptif farkındalığın özü, bedenin küçük duyumlarını fark etmektir. Ağrı, gerginlik ya da rahatlama gölgenin bedendeki işaretleridir.

Uygulama
  • 5 dakika boyunca sadece ayak tabanlarına odaklan.
  • Sonra sırayla dizlere, kalçaya, omuzlara dikkat et.
  • Her bölgedeki duyumları yargısız gözlemle.

Psikoterapi Bağlantısı

Beden terapilerinde görüldüğü gibi, bastırılmış travmalar genellikle kaslarda tutulur. Yürüyüş sırasında ortaya çıkan gerginlikler gölgeye açılan kapıdır.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Omuzları sürekli gergin olan bir yönetici, “sorumluluk gölgesini” taşıyor olabilir.
  • Partneriyle yürürken çenesini sıkan biri, “ifade edemediği sözlerin gölgesini” bedeninde taşır.

Günlük Ödev

“Bugün gölgem bedenimde en çok nerede hissedildi?” (çizimle işaretlenebilir).

🌀 🌀 🌀
6. Gün – Sessizlik Odaklı Yürüyüş

Sessizlik, gölgeyle yüzleşmenin en zor alanıdır. Zihinsel gürültü sustuğunda, bastırılmış sesler yükselir.

Uygulama
  • Yürürken hiçbir şey düşünmemeye çalış.
  • İç ses yükselirse bastırma; fark et ve bırak.
  • Sessizlikte kalabilmek gölgeyi görünür kılar.

Psikoterapi Bağlantısı

Sessizlik egzersizleri, bilinçdışındaki düşünce akışlarını fark ettirir. Çoğu zaman unutulmuş korkular, suçluluk ya da utanç duyguları bu sırada ortaya çıkar.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Sessizlikte yürüyemeyen bir çalışan, aslında “kendi iç sesiyle yüzleşme korkusu” taşıyor olabilir.
  • Partneriyle sessizlikte yürüyemeyen biri, ilişkideki “yalnız kalma gölgesinden” kaçıyor olabilir.

Günlük Ödev

“Sessizlik bana hangi bastırılmış parçayı duyurdu?”

🌀 🌀 🌀
7. Gün – Entegrasyon Yürüyüşü

Son gün, önceki tüm odakların bir araya geldiği gündür. Nefes, duygu, gözlem, yazma, beden ve sessizlik birleşerek bütünsel bir gölge çalışması oluşturur.

Uygulama
  • Yürüyüş sırasında her 5 dakikada bir odak değiştir:
    nefes → duygu → gözlem → beden → sessizlik.
  • Yürüyüş bitince 10 dakika yaz.

Psikoterapi Bağlantısı

Bu bütünleşme süreci, gölgenin kabul edilmesi ve hayatın doğal parçası olarak görülmesini sağlar. Gölge artık bir düşman değil, içsel bir rehber haline gelir.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Bir yönetici, 7 gün sonunda kendi öfkesini tanıyıp iş arkadaşlarına daha empatik yaklaşabilir.
  • Bir partner, gölgesindeki kıskançlığı fark edip ilişkisini daha güvenli hale getirebilir.

Günlük Ödev

“7 gün sonunda gölgem bana ne öğretti?”
“Artık gölgemle nasıl bir ilişki kuruyorum?”

Bu 7 günlük program sadece bir yürüyüş rutini değildir. Her adım, gölgeyle yüzleşmenin, bastırılmış parçaları fark etmenin ve onları kabul etmenin bir davetidir. Propriyoseptif farkındalık sayesinde gölge sadece zihinsel değil, bedensel boyutuyla da görünür hale gelir.

İş yaşamında daha sakin kararlar, ilişkilerde daha derin bağlar, kendimizle daha dürüst bir ilişki… Hepsi yavaş yürüyüşün sessiz adımlarında başlar. Çünkü gölgeyi tanımak, insan olmanın en cesur yolculuğudur.

Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]
⭐️⭐️⭐️⭐️

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Günü mü Kurtaralım, Evladiyelik mi Çözüm Bulalım?

Bir kurumun yaşamı, yalnızca alınan kararlarla değil, bu kararların nasıl alındığıyla belirlenir. Çatışmaların, farklı görüşlerin ya da anlaşmazlıkların varlığı, yapının zayıflığının değil; tam tersine, onun canlılığının göstergesidir. Ancak kurumların sık düştüğü bir tuzak vardır: anlaşmazlıkları yalnızca teknik bir sorun gibi görüp hızlıca çözmeye çalışmak. Yüzeyde “çözüm” gibi görünen bu yaklaşım, aslında derinlerde yeni çatlaklar yaratır. Çünkü mesele çoğu zaman sadece “konu” değildir; mesele, o konuyu doğuran ilişki biçimleri, güven düzeyi, temsil tarzları ve kurumsal bağlardır.

Kurum kültürünün geleceğini belirleyen de tam burada gizlidir: günü kurtaran çözümler mi tercih edilir, yoksa evladiyelik bir kurumsal bağ mı inşa edilir?

Hızlı çözüm, çoğu zaman pragmatik ve rasyonel görünür. “Anlaşmazlık varsa, taraflar bir araya getirilsin, konu netleşsin, karar alınsın.” İlk bakışta bu yaklaşım etkili gibi görünür; süreç hızla ilerler, iş aksamaz. Ancak bu tür müdahaleler, çoğu kez sürecin özünü göz ardı eder.

Sorulması gereken soru şudur: Çözüm, gerçekten çözüm mü? Yoksa yalnızca ertelenmiş bir çatışma mı?
Bir kurumun gerçekliği, yalnızca sonuçlarda değil, süreçlerde saklıdır. Sürecin kendisi, çalışanların kendilerini değerli hissedip hissetmediğini, görüşlerinin dikkate alınıp alınmadığını, güvenin yeniden üretilip üretilmediğini belirler. Eğer yalnızca konuya odaklanılır ve ilişkisel zemin ihmal edilirse, kurum kültürü görünmez bir şekilde aşınmaya başlar.

Hegel’in diyalektiği bize şunu hatırlatır: ilerleme, tez ile antitez arasındaki çatışmadan doğar. Farklı görüşlerin çarpışmasından sentez doğmadıkça, gerçek gelişim de yaşanmaz. Çatışmayı bastırmak, yalnızca bu sentezi engellemek anlamına gelir.

Nietzsche’nin “yaşamı olumlamak” olarak ifade ettiği kavram da burada devreye girer. Yaşam, farklılıkları ve gerilimleriyle bir bütündür. Kurum kültürü de bu yaşamın bir yansımasıdır. Farklılıkları bastırıp yalnızca günü kurtaran çözümler üretmek, yaşamın kendisini inkâr etmektir. Bu inkâr kısa vadede düzen sağlar gibi görünür; ama uzun vadede donuklaşma, yenilikten uzaklaşma ve çürüme getirir.

Emile Durkheim’ın “kolektif bilinç” kavramı, toplulukların ortak değerler, semboller ve anlamlar etrafında bir arada kalmasını açıklar. Eğer kurum içinde çatışmalar yalnızca teknik düzeyde ele alınır, sürecin anlamı göz ardı edilirse, bu kolektif bilinç zayıflar.

Bir kurumda çalışanlar, yalnızca alınan karara değil, o kararın nasıl alındığına da bakar. Katılımın olmadığı, yalnızca “çözüm dayatması”nın olduğu ortamlarda, görünürde uyum vardır; ama bu uyum, yüzeysel bir sessizlikten ibarettir. Koridorlarda dolaşan fısıltılar, toplantılardaki onaylayıcı bakışlardan çok daha gerçektir. İşte bu görünmez yüz, kurumun gerçek bağlarını belirler.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, aidiyet ve saygı basamaklarının önemini ortaya koyar. Çalışanlar – yöneticiler yalnızca ekonomik kazanç için değil, değer görmek ve sesinin duyulduğunu hissetmek için de kurumda kalır. Eğer kurum kültürü, anlaşmazlıkları yalnızca “çözüm” düzeyinde ele alıyorsa, bu en temel psikolojik ihtiyacı göz ardı eder.

Sonuç, bastırılmış öfke, pasif direniş, isteksizlik veya otoriterleşme olabilir. Jung’un “gölge” kavramı bu noktada açıklayıcıdır: bastırılan her duygu, bir şekilde geri döner. Görünürde çözülen çatışmalar, bilinç dışında büyüyerek kurumsal davranış kalıplarını şekillendirir. Bir çalışan, kendi sesinin duyulmadığını hissettiğinde, zamanla başkalarının sesini kısmaya çalışabilir. Bu döngü, kurum kültürünü sessizce aşındırır.

Kurumlar yalnızca işleyen mekanizmalar değil, aynı zamanda yaşayan organizmalardır. Bu organizmanın canlılığı, bağların gücüyle ölçülür. Bağlar yalnızca yazılı ilkelerle değil, yaşanmış deneyimlerle güçlenir. Eğer çalışanlar sürece katılmadığını, yalnızca sonuçlara maruz bırakıldığını hissederse, kurumsal aidiyet zayıflar.

Bir kurumun kültürü, en çok da kriz anlarında sınanır. Günü kurtaran çözümler, ilk dalgada savrulur. Oysa uzun vadeli, evladiyelik çözümler, bağları onararak kurumu dayanıklı kılar.

Günü Kurtarmak mı, Geleceği İnşa Etmek mi?

Kurumlar, kendi iç çatışmalarını nasıl yönettikleriyle tanımlanır. Çatışmadan kaçan kurumlar, kısa vadede düzen sağlar; ama uzun vadede yenilikten uzaklaşır. Çatışmayı dönüştüren kurumlar ise, kısa vadede zorlanır; ama uzun vadede güçlenir.

Asıl soru şudur: Biz günü mü kurtarıyoruz, yoksa evladiyelik bir çözüm mü inşa ediyoruz?
Günü kurtaran çözümler, kurumun yalnızca yüzeyini onarır. Evladiyelik çözümler ise, kurumun köklerini besler.

Gerçek çözüm, yalnızca teknik bir doğrulama değil; ilişkisel bir bağ kurmaktır. Bu bağ, farklı seslerin bir arada var olabilmesiyle, çatışmaların dönüştürücü gücüyle ve süreçlerin şeffaflığıyla oluşur.

Bir kurumun canlılığı, tek bir doğruya indirgenmiş sessizlikte değil, çoklu hakikatlerin birlikte yaşayabildiği çatışmalı uyumda yatar. Ve bu uyum, ancak karşılaşma ve diyalogla mümkündür.

Dolayısıyla kurum kültürünü geliştirmek isteyen her yapı için temel sorumluluk açıktır:
Çatışmadan kaçmak değil, çatışmayı dönüştürmek.
Günü kurtarmak değil, geleceği inşa etmek.

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Zaman Kavramı

Bilimsel, Felsefi ve İnsanî Bir Yolculuk

Zaman, insanlığın başlangıcından bu yana anlamlandırmaya çalıştığı en derin kavramlardan biridir. Onu göremeyiz, dokunamayız, ancak yaşarız. Doğumdan ölüme kadar bütün yaşamımız zamanın akışı içerisinde şekillenir.

Bilim adamları, filozoflar, teologlar ve sanatçılar zamanın doğasını anlamaya çalışmış; onu ölçmüş, tartmış, tanımlamış ve sorgulamıştır.

Peki zaman nedir?

Gerçekten var mıdır, yoksa insan zihninin bir kurgusu mudur?

Fizikte Zaman – Ölçülebilir Bir Boyut

1. Newtoncu Zaman: Mutlak ve Evrensel

Isaac Newton’a göre zaman, evrende herkes için aynı şekilde akan bir mutlak büyüklüktür. Bu anlayışta zaman düz ve kesintisiz bir çizgidir. Newton’un klasik mekaniğinde zaman, değişmeyen bir arka plan olarak kabul edilir.

2. Görelilik Kuramı: Zamanın Bükülmesi

Albert Einstein’ın özel ve genel görelilik kuramları, zaman anlayışını kökten değiştirmiştir. Özel görelilik, hareketli gözlemciler için zamanın farklı akabileceğini; genel görelilik ise kütleçekiminin zaman üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Yani zaman, sabit değil, bağıl bir büyüklüktür ve büyük kütlelerin yanında yavaş akar. Bu, GPS sistemlerinde dahi dikkate alınan bir gerçektir.

3. Kuantum Mekaniği ve Zamansızlık

Kuantum mekaniğinde zaman, daha da problematik bir hal alır. Schrödinger denklemi gibi temel denklemler zaman simetriktir, yani geçmiş ve gelecek arasında fark gözetmez. Ancak biz zamanın tek yönlü aktığını deneyimleriz. Bu da zamanın yönü meselesini gündeme getirir.

Entropi ve Zamanın Oku

Zamanın tek yönlü aktığına dair en önemli açıklamalardan biri, termodinamiğin ikinci yasasıdır. Bu yasa, evrendeki entropinin (düzensizlik) daima arttığını söyler. Entropi sayesinde geçmiş ile gelecek arasında bir fark oluşur: Geçmiş daha düzenlidir, gelecek daha düzensizdir. Bu da zamanın oku dediğimiz yönü oluşturur. Bu açıklama, makroskopik dünya için geçerli olsa da mikroskobik düzeyde zamanın yönü hâlâ tartışmalıdır.

Felsefi Açıdan Zaman

1. Platon ve Aristoteles

Platon’a göre zaman, evrensel düzenin bir yansımasıdır. Aristoteles ise zamanı “hareketin sayısı” olarak tanımlar; zamanın var olması için bir değişimin olması gerektiğini savunur.

2. Augustinus ve Hristiyan Düşüncesi

Aziz Augustinus zaman hakkında şöyle der: “Zaman nedir? Kimse bana sormazsa biliyorum, ama sorduğunda açıklayamıyorum.” Augustinus’a göre zaman, Tanrı’nın yaratımıyla başlamıştır ve üç boyutu vardır: geçmiş (anımsama), şimdi (gözlem) ve gelecek (beklenti).

3. Heidegger ve Zamansallık

Martin Heidegger’e göre zaman, varoluşun temelidir. “Varlık ve Zaman” adlı eserinde, insanın (Dasein) dünyadaki varlığını zaman aracılığıyla deneyimlediğini söyler. Zaman, sadece bir fiziksel boyut değil, insanın dünyadaki bulunma şeklidir.

Psikolojik Zaman – Zihin ve Algı

İnsan zihni zamanı doğrusal olarak deneyimler. Ancak bu deneyim çok esnektir. Keyifli zamanlar hızlı geçerken, sıkıcı veya stresli zamanlar uzamış gibi hissedilir. Bellek, zaman algısının merkezindedir. Geçmişi hatırlamak, geleceği öngörmek gibi zihinsel işlevler zamanla iç içedir.

Zaman algısı ayrıca yaşla da değişir. Çocuklukta zaman yavaş geçer gibi görünürken, yetişkinlikte hızlanır. Bunun nedenlerinden biri, yeni deneyimlerin azalması ve tekrar eden günlük rutinlerin bellekte daha az yer kaplamasıdır.

Sosyal ve Kültürel Zaman

Zaman kavramı kültürden kültüre değişir. Batı kültürlerinde zaman, “para” gibi değerlendirilirken (zaman = verimlilik), birçok Doğu kültüründe zaman daha çevrimsel, doğayla uyumlu bir şekilde algılanır. Hint ve Budist düşüncelerinde zaman döngüseldir (samsara), İslam’da ise zaman Tanrı’nın kontrolünde ilerleyen bir düzendir.

Ayrıca “mekanik zaman” ile “biyolojik zaman” ve “sosyolojik zaman” arasında fark vardır. Modern çağda takvimler, saatler ve zaman yönetimi kavramları insan yaşamını mekanikleştirirken, doğayla uyumlu eski kültürlerde mevsimsel zaman daha belirleyicidir.

Zaman ve Bilincin Sınırı

Bazı bilim insanları zamanın, bilincin çalışmasının bir sonucu olabileceğini öne sürer. Bu hipoteze göre, beynin ardışık olayları sıraya koyma yeteneği olmasaydı zaman deneyimi de olmayacaktı. Zaman belki de sadece insan zihninin ardışıklığı kavrama biçimidir. Bu görüş, zamanın objektif değil, öznel bir deneyim olduğunu savunur.

Zamanın Sonu Var mı?

Kozmolojide, evrenin geleceğiyle ilgili çeşitli senaryolar zamanın sonunu tartışır. “Büyük Çöküş”, “Büyük Donma” veya “Büyük Yırtılma” gibi teoriler, zamanın ya bir noktada duracağını ya da evrensel zamanın anlamsızlaşacağını öngörür.

Zaman, yalnızca fiziksel bir olgu değil; aynı zamanda deneyimlediğimiz, ölçtüğümüz, yorumladığımız çok katmanlı bir gerçekliktir. Bilimde ölçülebilir, felsefede sorgulanabilir, psikolojide algılanabilir, kültürde şekillendirilebilir bir kavramdır. Zamanı anlamak, evreni anlamaktır; ama aynı zamanda kendimizi, yaşamımızı ve ölümümüzü anlamaya çalışmaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Einstein, A. (1920). Relativity: The Special and General Theory. Henry Holt and Company. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.ibiblio.org/ebooks/Einstein/Einstein_Relativity.pdf

⭐️⭐️ Heidegger, M. (1927). Sein und Zeit [Being and Time]. Niemeyer. https://www.scirp.org/reference/referencespapers?referenceid=398925

⭐️⭐️ Augustine, St. (400). Confessions. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.ling.upenn.edu/courses/hum100/augustinconf.pdf

⭐️⭐️ Greene, B. (2004). The Fabric of the Cosmos: Space, Time, and the Texture of Reality. Vintage. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.hlevkin.com/hlevkin/90MathPhysBioBooks/Physics/QED/Greene%20The%20Fabric%20of%20the%20Cosmos.pdf

⭐️⭐️ Prigogine, I. (1980). From Being to Becoming: Time and Complexity in the Physical Sciences. W. H. Freeman. https://www.scribd.com/doc/97361975/Ilya-Prigogine-From-Being-to-Becoming-Time-and-Complexity-in-the-Physical-Sciences

⭐️⭐️ Droit-Volet, S., & Meck, W. H. (2007). How emotions colour our perception of time. Trends in Cognitive Sciences, 11(12), 504–513. Duygular zaman algımızı nasıl etkiliyor? https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1364661307002549

⭐️⭐️ Zaman Algısı ve Tahmininin Sinirsel Temeli https://www.annualreviews.org/content/journals/10.1146/annurev-neuro-062012-170349

⭐️⭐️ ZAMAN VE RİTİM ALGILAMASI https://www.annualreviews.org/content/journals/10.1146/annurev-neuro-062012-170349

⭐️⭐️ Zamansal bilişin nörobiyolojisine doğru: gelişmeler ve zorluklar https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0959438897800050

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Oolong Çayı Nasıl Demlenir?

Oolong Çayı (Yarı Okside, Yeşil ve Siyah Çay Arası)

Oolong Çayı Demleme Yöntemi

Miktar: 1 tatlı kaşığı (yaklaşık 2 gram) kuru oolong çayı

Su: 250 ml, 85–90°C sıcaklıkta (kaynamamış, hafif ılıtılmış su)

Demleme Süresi: 4–6 dakika, üzeri kapalı şekilde

Tüketim Zamanı: Demlendikten sonra 15–20 dakika içinde tüketilmelidir.

🍂 🍂 🍂

Oolong Çayındaki Faydalı Bileşikler ve Etkileri

Polifenoller ve Theaflavin Dengesi: Oolong çayı, yeşil ve siyah çayın özelliklerini taşıyan yarı okside bir çaydır. Polifenol ve theaflavin bileşenleri dengeli şekilde bulunur. Bu bileşikler antioksidan özellik gösterir ve hücreleri serbest radikallerden korur.

Hafif Yağ Yakıcı Etki: Metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolüne destek olur.

Sindirime Yardımcı: Oolong çayı sindirimi kolaylaştırır, mideyi rahatlatır.

Kolesterol Metabolizmasına Destek: LDL kolesterolün düşürülmesine yardımcı olur ve kalp sağlığını destekler.

🌿 🌿 🌿

Oolong Çayı Bekletildiğinde Meydana Gelen Değişiklikler

Oksidasyon ve Renk Değişimi: Demlendikten sonra zamanla oksidasyon devam eder ve çayın rengi koyulaşır. Bu, çayın tazeliğinin azalmasına işaret eder.

Polifenollerin Çözünmez Hale Gelmesi: Bekletme süresi uzadıkça polifenoller yapısal değişikliğe uğrayarak su içinde çözünmez hale gelir, bu da antioksidan kapasitenin azalmasına yol açar.

Tat Değişimi ve Faydaların Azalması: 30 dakikadan sonra çayın tadında bozulma (acılık veya burukluk) oluşur ve sağlık faydaları belirgin şekilde azalır.

✅ ✅ ✅

Oolong Çayı Özet ve Öneriler

Oolong çayının faydalarından tam olarak yararlanmak için:

  • 1 tatlı kaşığı oolong çayını 85–90°C su ile 4–6 dakika demleyin.
  • Demlendikten sonra 15–20 dakika içinde tüketin.
  • Uzun süre bekletmekten kaçının, çünkü tat bozulur, antioksidan etkiler azalır ve çayın rengi koyulaşır.

Oolong çayı, yeşil ve siyah çayın en iyi özelliklerini bir araya getiren, lezzetli ve sağlıklı bir içecektir. Doğru demleme ve taze tüketimle, hem tadını hem de sağlık faydalarını en üst düzeye çıkarabilirsiniz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla