LÜPEN

LüpenLupin (Lupinus albus L.) acı bakla, delice bakla, gavur baklası, kurt baklası, mısır baklası, yahudi baklası, yaygın olarak da termiye gibi değişik isimlerle bilinen, Leguminosae familyasının önemli cinslerinden birini oluşturan bir baklagil bitkisidir.

Yüksek protein oranına ve diğer baklagillerin yetişmediği daha zorlu alanlarda (soya, bakla, nohut, mercimek ve diğer baklagil tohumlarının yetişmediği alanlarda) yetişebilme kabiliyetine sahiptir. Tohumları birkaç bin yıldır insan beslenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır.

Proteinleri benzersiz özellikler taşır. Lüpen tohumunun protein içeriği (%33-47) diğer baklagillerden daha yüksektir ve soya proteini içeriğine yakındır. Diğer baklagiller %50’ye kadar nişasta içerirken lüpenin nişasta içeriği (%0-5) oldukça düşüktür.

İdeal oranlarda omega-6 / omega-3’e sahip yağ asitleri, oligosakkaritler, antioksidanlar ve karbonhidratlar gibi lif ve bu bitkiye has diğer bileşenler ile lüpen çok değerli bir gıdadır.

Lüpen bileşenlerinin etkileri, diyabet, hipertansiyon, obezite, kardiyovasküler hastalıklar, lipit konsantrasyonu, glisemi, iştah, insülin direnci ve kolorektal kanser dahil olmak üzere insan vücudunun fizyolojik durumu ile ilgilidir.

Lüpenin her ne kadar farklı türleri olsa da ülkemizde yetiştiriciliği yapılan L. albus türüdür. Dünyada ise en çok yetiştirilen türü L. angustifolius olup bunu L. albus türü takip etmektedir.

Ülkemizde lüpen genellikle Konya, Isparta Burdur ve Antalya civarlarında geleneksel yöntemlerle acılığı giderilerek çerezlik olarak tüketilir.

Yüksek protein oranına sahip olması nedeniyle gıda sektöründe soya yerine tercih edilmeye başlanmıştır.

Bünyesinde bulunan lupanin, spartein ve anagyrine gibi alkaloitler aynı zamanda ilaç sanayinde de önemli bir yere sahiptir

Günümüzde üretilen lüpen çeşitlerinin alkaloit içeriği %0.01’in altında olacak şekilde ıslah edilerek azaltılmış ve tatlı lüpen olarak adlandırılmıştır

Lüpen tohumu (L. angustifolius)’nun yaklaşık %38’i nişasta olmayan polisakkaritlerden (NSP), bunun da yaklaşık %89’u suda çözünemeyen moleküllerden oluşur.

Lüpen tohumları çok az miktarda da nişasta (%0.4) içermektedir.

Tek yıllık otsu gövdesinden yeşil gübre ve yem bitkisi, tohumlarından da insan ve hayvan beslenmesinde yararlanılmaktadır.

Tatlı lüpen çeşitlerinin tohumları kuru maddede yaklaşık %28-45 ham protein ile %5-11 arasında ham yağ içermektedir. Amino asit profile ise nispeten dengelidir. Ancak lisin (%3.73-6.41) ve metiyonin (0.391.43) amino asit bakımından diğer baklagil tohumlarında olduğu gibi fakirdir.

Lüpen tohumlarında depolanan ana karbonhidrat selüloz, hemiselüloz ve β-galaktanlardır.

Dünyada ekmek, bisküvi, kek, makarna, şekerleme, soya sosu gibi ürünlerde soya alternatifi hammadde olarak, antioksidan içeriği yüksek kaliteli bitkisel yağ, glutensiz un, süte alternatif ürünlerin yapımında kullanılmasına rağmen Türkiye’de genellikle çerezlik olarak faydalanılmaktadır

Lüpen tohumu bünyesinde %5-20 oranında yağ içermekte olup, bu yağ oleik ve linoleik asitlerce zengindir

Bunun yanı sıra gıda sektöründe yeni ürünlerde alternatif kullanım imkânlarının bulunduğu ifade edilebilir. Lüpen ve lüpenden elde edilecek yan ürünlerin gıda sanayinde kullanılması ile pek çok gıda maddesinin besinsel ve fonksiyonel özelliklerinin geliştirilmesinde önemli katkı sağlanacaktır.

Lüpen bitkisinin tatlı formlarına ait, bulgur üretimi üzerine yapılan çalışmada, tatlı lüpenin bulgurun çölyak hastalarının tüketimine sunulması sağlık açısından önemli bir konudur.

Glutensiz kek üretiminde lüpen ununun kullanılması, kekin toplam protein, yağ, Ca, Fe, Mn, P ve Zn içeriğini önemli miktarda arttırdığını belirlemiştir.

⭐️⭐️ Glutensiz ekmek üretimi üzerine yapılan araştırmalarda farklı oranlarda lüpen unu (%0, 10, 20 ve 30) kullanmıştır. Glutensiz ekmek formülasyonunda lüpen unu oranının artması ile ekmeklerin ağırlık, hacim, ekmek içi ve kabuk rengi sarılık değerleriyle birlikte su, protein, selüloz, yağ, mineral madde (Ca, Cu, Mn, P, Fe ve Zn) ve esansiyel amino asit miktarlarının arttığını belirlemiştir.

⭐️ Yüksek protein ve düşük karbonhidrat içeriğine sahip olan lüpenin, bu bağlamda sporcu diyetlerinde proteinli bar olarak kullanım potansiyeli bulunmaktadır. ⭐️

Tahıllardan 2-3 kat daha fazla proteine sahip olan lüpen aynı zamanda zengin bir vitamin, mineral, kalsiyum ve demir deposudur.

Sağlık Sektöründe Kullanımı Lüpen tohumları, önemli miktarda polifenoller, karotenoidler, fitosteroller, tokoferoller, alkaloidler ve antioksidan, antimikrobiyal, anti-kanserojen ve antienflamatuar aktivitelere sahip peptitler içerir.

Polifenoller arasında genistein ve türevleri (izoflavonlar) steroidal olmayan fitoöstrojenik potansiyelleri nedeniyle büyük önem taşımaktadır.

Lüpen tohumları alkaloit olarak lupinin, lupanin, spartein, hidroksilupanin ile angustifolin ve glikozit olarak da lupinil ve vernin ihtiva ederler. İçerdiği bu fonksiyonel bileşikler sayesinde lüpen, hem sağlık açısından hem de farmakolojik olarak değer taşımaktadır. Lüpen öğütülmüş tahıllara oranla dört kat daha fazla protein içermektedir. Bu yüksek orandaki protein içeriği ve amino asit kompozisyonu, yaralanmış dokuların iyileşmesine yardımcı olması yönüyle önem taşımaktadır. Proteinlerin yapı taşı olan amino asitler vücuttaki hücrelerin, kasların ve kemiklerin oluşumunda rol oynamaktadır.

Lüpen tohumundan elde edilen ekstraktın; kolajen, jelatin, fibronektin, laminin ve proteoglikan gibi hücre dışı matris bileşenlerinin bozulmasına neden olan enzimleri inhibe ederek aktivitesini önlediği, kollajen ve elastinin parçalanmasını azaltmasının yanı sıra üretimini de teşvik etmektedir.

Yüksek oranda içerdiği arginin amino asidi sayesinde kandaki şeker ve kolesterol seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olmaktadır.

Lüpen güçlü bir protein kaynağı olduğu kadar, iyi bir antioksidan olma özelliği de taşımaktadır.

Antioksidanlarca zengin lüpenin gıda maddesi olarak tüketimi kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır.

Lüpen tohumları oldukça güçlü lif kaynağı olarak kabul edilmektedir. 100 gram lüpen yaklaşık olarak 19 gram kadar lif içermektedir.

Yüksek protein ve lif içeriği nedeniyle lüpenin diyetlerde kullanımı iştahı azaltarak tokluk hissinin uzun sürmesini sağlayıcı etkisi olacağı ifade edilmiştir

Kilo almaya neden olan sağlıksız atıştırmalık yerine tüketildiğinde iştahı bastıramaya destek olmaktadır.

Obesiteyi kontrol etmedeki rolünün yanı sıra lif ve protein içeriğinin yüksek oluşu aynı zamanda vücut kitle indeksindeki artışla ilişkili olan diyabeti de kontrol etmeye yardımcı olduğu belirtilmektedir.

Lüpen, kan glikoz seviyesini kontrol etmek ve böylece tip II diyabet gelişme riskini azaltmak için bir nutrasötik olarak vaat eden eşsiz protein gamma-konglutin nedeniyle dikkat çekmektedir.

Lüpende bulunan hidrolizatlar ile uyarılan insülin sekresyonu için yeni bir mekanizma ortaya koymuşlardır.

Bu nedenle, lupin hidrolizatların tip 2 diyabette nutrasötik tedavi potansiyeli olabileceğini belirtmişlerdir. Lüpenin yüksek tansiyon, insülin direnci ve yüksek kan kolesterolü gibi metabolik sorunların aşılmasında olumlu etkileri gözlenmiştir.

Lif sadece sindirim sistemine destek olmakla kalmamakta, aynı zamanda kandaki kötü kolesterol yağlarının oluşumunu engellemekte ve böylece de kolesterol seviyesinin düşmesine yardımcı olmaktadır

Bu durum, kalp krizi ve felç riskini azaltmak için etkili bir durumdur.

Mineral açısından zengin bir içeriğe sahiptir.

Haşlanmış 100 g kabuksuz lüpen tohumlarının kuru ağırlıkça;

  • 561 mg fosfor,
  • 23 mg potasyum,
  • 379 mg kalsiyum,
  • 82 mg magnezyum,
  • 67 mg sodyum,
  • 3.7 mg bor,
  • 0.8 mg bakır,
  • 4.5 mg demir,
  • 111 mg mangan,
  • 6 mg çinko içerdiği belirlenmiştir.

Magnezyum ve potasyum içeriği sayesinde kalp damar sağlığını teşvik etmektedir. Magnezyum vücuttaki oksijenin taşınmasına yardımcı olur ve kan damarlarını kan akışı için genişletir.

Potasyum ise kan basıncının düzenlenmesine destek olarak, kalp atışını kontrol altında tutmaktadır. Tüm bunlar bir araya gelince, lüpenin kalp-damar sağlığı korumak için yarar sağlamaktadır (

Lüpen çinko açısından zengin bir baklagil olarak kabul edilmektedir. Çinko ise bilindiği gibi güçlü bir bağışıklık sistemi için olmazsa olmazdır. Bu durumda, vücut enfeksiyonlarla rahatlıkla savaşabilmekte ve hastalıklara karşı koyabilmektedir. Çinkonun bilinen bir diğer faydası ise tırnaklarda meydana gelen beyaz lekeleri önleyebilme yeteneğidir. İrritabl bağırsak sendromu ve kabızlık gibi bağırsak komplikasyonlarına yardımcı olmaktadır. Bunun yanı sıra lüpen bağırsak hareketliliğine destek olabilmektedir. Lüpen probiyotik olduğundan çoğu zaman, bağırsak sağlığını geliştirmek için faydalı olarak bilinmektedir. Böylece, bağırsak problemlerini azaltmak için etkili hale gelmektedir.

Bununla birlikte; lüpen, fıstık alerjisi olan kişilerde çapraz reaktivite ile ortaya çıkabilecek veya daha önce gıda alerjisi olmayan kişilerde de novo ortaya çıkabilen anafilaksiye neden olma potansiyeline sahip olabileceği ifade edilmiştir. Bu nedenle etiketleme sırasında ürün içeriğinde belirtilmesinin ve etiketlenmeyen ekmek gibi bazı ürünlerde de uyarı yapılmasının yararlı olabileceği önerilmiştir.

Lüpen tohumları lupinin, lupanin, spartein, hidroksilupanin ile angustifolin ve glikozit olarak da lupinil ve vernin ihtiva ederler. Söz konusu bu maddelerin meme, prostat, deri, karaciğer ve kolon kanseri gibi birçok kanser hücrelerinde sitotoksisite gösterdiği, bu etkiden dolayı antikarsinogenik olarak potansiyel taşıdığı ifade edilmiştir.

Bununla birlikte alkaloitlerin hayvanlarda fazla tüketildiklerinde lupinose denilen bir hastalığa sebep olduğu da tespit edilmiştir.

Lüpenin içeriğinde bulunan fitokimyasallar ve bunların sağlıkla ilişkisi hakkında önemli düzeyde literatür bilgisi olsa da, bu fitokimyasalların biyoyarayışlılığı, metabolizma içindeki değişimleri ve ekstrakt standardizasyonu gibi konularla ile ilgili hala yoğun klinik çalışmalar gerekmektedir.

İçerdiği arginin sayesinde kandaki şeker ve kolesterol seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olmaktadır. Antioksidanlarca zengin gıda maddesi olarak tüketimi kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır.

Yüksek protein ve lif içeriği nedeniyle diyetlerde iştah azaltıcı ve tokluk hissi sağlayıcı etkisi olacağı ifade edilmiştir. Vücut kitle indeksindeki artışla ilişkili olan diyabeti de kontrol etmeye yardımcı olduğu belirtilmektedir.

Yüksek tansiyon, insülin direnci ve yüksek kan kolesterolü gibi metabolik sorunların aşılmasında olumlu etkileri gözlenmiştir.

Kabızlık gibi bağırsak komplikasyonlarına yardımcı olmaktadır.

Tohumlarında bulunan alkaloit ve glikozitlerin meme, prostat, deri, karaciğer ve kolon kanseri gibi birçok kanser hücrelerinde sitotoksisite gösterdiği, bu etkiden dolayı antikarsinogenik olarak potansiyel taşıdığı ifade edilmiştir.

Sonuç olarak lüpenin alternatif kullanım alanlarının geliştirilmesi açısından ilgi çalışmalar genişletilerek devam etmelidir.

Lüpenin içeriğinde bulunan fitokimyasallar ve bunların sağlıkla ilişkisi hakkında önemli düzeyde literatür bilgisi olsa da, bu fitokimyasalların biyo yarayışlılığı, metabolizma içindeki değişimleri ve ekstrakt standardizasyonu gibi konularla ile ilgili hala yoğun klinik çalışmalar gerekmektedir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Fonksiyonel Bir Gıda: Lüpen (Termiye) http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1178488

⭐️⭐️ ACILIĞI GİDERİLMİŞ TERMİYE TOHUMLARININ (Lüpen= Lupinus albus L.) MİNERAL İÇERİĞİ. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3115715

⭐️⭐️ Acı Bakla (Lupinus angustifolius L.) Bitkisinin Kullanım Olanakları http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2750192

⭐️⭐️ Lupinler ve Sağlık Sonuçları: Sistematik Bir Literatür İncelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35057507/

⭐️⭐️ Lupin Türevi Biyoaktif Peptitler: Bağırsak Taşımacılığı, Biyoyararlanım ve Sağlık FaydalarıLupin Türevi Biyoaktif Peptitler: Bağırsak Taşımacılığı, Biyoyararlanım ve Sağlık Faydaları https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34579144/

⭐️⭐️ Lupin proteiniyle zenginleştirilmiş karma bir diyet tüketmek, hiperkolesterolemik deneklerde plazma lipitlerini olumlu yönde etkiler: randomize kontrollü bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24746974/

⭐️⭐️ Lupinus albus γ-Konglutin: Bağırsak Bariyerindeki Etkisi Hakkında Yeni Bulgular ve Yemek Sonrası Glisemik Düzenleyici Aktivitesi Konusundaki Son Durumun Kritik Analizi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36079925/

⭐️⭐️ Lupin proteini, dört haftalık takviyeden sonra hiperkolesterolemik yetişkinlerde plazma LDL kolesterolü ve LDL:HDL kolesterol oranını olumlu yönde etkiler: randomize, kontrollü çapraz geçişli bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23902673/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Fiziksel Aktivite Ölçeği

Fiziksel aktivitelerimiz canlılığımızı olduğu gibi iş ve sosyal hayatımızı da sürdürmemizi sağlar. Besinler yolu aldığımız kalorileri (Enerjileri) canlılığımızı sürdürebilmenin yanısıra her türlü eylemimiz (Fiziksel aktivite) ile harcamaktayız. Pek tabi ki aldığımız lakin harcayamadığımız kalorileri (Enerjileri) de yine vücudumuz içerisinde depolamaktayız.

Hareket insanın doğal ve sağlıklı yaşamı için çok önemlidir. Hareket (Fiziksel aktivite) kısıtlı (Sedanter) yaşam kronik hastalıkların meydana gelmesinde önemli bir etkendir.

Gelişmekte olan ülkelerdeki ilk 10 ölüm nedeninin 8’i ile gelişmiş ülkelerdeki ilk 10 ölüm nedeninin 9’u kalp krizi, kanser, inme, obezite ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanmaktadır. (WHO, 2016)

Bu kadar önemli olan hareketler (Fiziksel aktiviteler) ile harcadığımız kalorileri (Enerjileri) hesaplamak için bir çok farklı yol mevcuttur. Fiziksel aktivitelere bağlı harcadığımız kalori hesabını da farklı ölçeklendirmeler ile hesaplayabiliriz.

Fiziksel aktivite düzeylerinin belirlenmesi, kişilerin mevcut sağlığının korunması, sürdürülmesi ve fonksiyonel bağımsızlığının geliştirilmesi için önem taşımaktadır.

Fiziksel aktivite ölçeklerinden elde edilen sonuçlarla, kişilerin günlük/haftalık kalori tüketimi veya metabolik eşdeğeri (MET) hesaplanabilir. Bununla birlikte bireylerin aktivite düzeyleri, düşük, orta ve yüksek (yoğun) olarak belirlenebilmektedir.

Kolay hesap edilebilmesi için basit ve kullanışlı ölçeklendirmelerin başında Fiziksel Aktivite Ölçeği – 2 gelmektedir.

Örneğin;

70 kg ağırlığındaki 40 yaşındaki bir erkek, dinlenme halindeyken dakikada vücut ağırlığının kilogramı başına 3,5 mL oksijen kullanır, bu da saatte 1 kcal/kg’a eşittir. (Bu değer yapılan testlerle belirlenmiştir.)

1 MET’in 3,5 mL/kg/dakika (dinlenme durumu) Vo2’ye (oksijen tüketiminin bir ölçüsü) eşdeğer olduğunu ve dakikada 1 kcal yakmaya eşit olduğunu varsayılarak MET değerleri belirlenmiştir. Bir eylem 2 METS gerektiriyorsa, o zaman dinlenme metabolizmasının iki katını enerji tüke. Egzersiz yaparken, MET değerleri, bu aktivite sırasında kaç kalori harcandığını belirlemek için çeşitli fiziksel aktivite biçimlerine atanır.

Fiziksel Aktivite Ölçeği – 2,

Günlük, haftalık tükettiği kalori değeri hesaplanacak kişinin cevaplayacağı bu sorulara vereceği süreler dakikaya çevrilir ve aşağıda ölçeğin değerlendirmesi bölümünde yer alan tablodaki METS değeri ile çarpılınca her eylemi için ayrı ayrı bulunur. Günlük eylem sonuçları toplandığında günlük harcanan kalori miktarı bulunmuş olur.

Yaşlıların fiziksel aktivitelerinin değerlendirildiği ölçek “Yale Physical Activity Scale” (YPAS)”

Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (International Physical Activity Questionnaire – IPAQ)

Aşağıdaki sorular iş yerindeki, evdeki ve serbest zamanlarınızdaki günlük fiziksel aktivitelerinizle ilgilidir. Dolayısıyla, sadece spor ve egzersiz değil, günlük hayatta yaptığınız her tür fiziksel aktivite ve hareketsiz kaldığınız durumlar sorulmaktadır.

Fiziksel Aktivite Ölçeği – 2 (FAÖ-2)

Ölçeğin Değerlendirilmesi

  1. Kullanıcının her madde için girmiş olduğu süreler dakikaya çevrilir.
  2. 5.6. ve 7. Maddelere verilen süreler haftalık toplam değerler olduğu için 7’ye bölünerek 1 günlük değerleri hesap edilir.
  3. Tüm maddelere ait değerler toplanır. Eğer toplam değer 1440 dk (24 saat)’in altında ise eksik kalan süre 2b maddesindeki süreye eklenir. Eğer toplam değer 1440 dk (24 saat)’den fazla ise, fazla değer 2b maddesindeki süreden çıkartılır.
  4. Her madde için belirlenmiş METS değeri ile dakikaya çevrilen süreleri çarpıp daha sonra tümünü toplarsanız kişinin günlük toplam fiziksel aktivite değerini METS cinsinden hesaplayabilirsiniz. (Aşağıdaki tablodan yararlanarak)
  5. Kişinin sedanter hareketleri ile hafif, orta ve yüksek şiddetli aktivitelere ayırdığı zamanlar ayrı ayrı değerlendirilerek yorumlanabilir. Ayrıca her bir aktiviteye ayırdığı süre METS değerleri üzerinden kaloriye dönüştürülebilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Fiziksel Aktivite Davranışlarının Durumu ve Eğilimleri ve İlgili Okul Politikaları https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK201496/

⭐️⭐️ FİZİKSEL AKTİVİTE VE SAĞLIK II https://www.researchgate.net/publication/377224451_FIZIKSEL_AKTIVITE_VE_SAGLIK_II

⭐️⭐️ İlköğretim Öğrencileri İçin Fiziksel Aktivite Soru Formunun Türk Toplumuna Uyarlanması: Geçerlilik Ve Güvenilirlik Çalışması https://dergipark.org.tr/tr/pub/deuhfed/issue/46808/586996

⭐️⭐️ Aile Beslenme ve Fiziksel Aktivite Tarama Ölçeği https://toad.halileksi.net/olcek/aile-beslenme-ve-fiziksel-aktivite-tarama-olcegi/

⭐️⭐️ Fiziksel Aktivite Ölçeği https://toad.halileksi.net/olcek/fiziksel-aktivite-olcegi/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Yaşlanma – İlaç Kullanımı

Yaşlanmayla İlişkili Farmakokinetikteki Değişiklikler

Farmakokinetik, ilacın emilimi, dağılımı, metabolizması ve atılımını ifade eder.

Emilim: Yaşlanma, ilacın emilim derecesini önemli ölçüde etkilemez, ancak emilim hızı daha yavaş olabilir. Bu nedenle, bir ilacın zirve serum konsantrasyonu daha düşük olabilir ve yaşlı hastalarda ona ulaşma süresi gecikebilir. Ancak, emilen genel miktar (biyoyararlanım) hastalarda yaşa göre farklılık göstermez.

  • Yaşlanmayla birlikte karaciğer boyutu ve hepatik kan akışı azaldığından, ilk geçiş etkisi geniş olan ve daha yüksek serum konsantrasyonlarına veya artmış biyoyararlanıma sahip olabilen ilaçlar istisnadır; karaciğer daha az ilaç çıkarır.
  • İlaç emilimini etkileyen diğer faktörler arasında ilaçların nasıl alındığı, neyle birlikte alındığı, eşlik eden hastalıklar veya gastrointestinal (GI) sistemdeki enzimlerin inhibisyonu veya indüksiyonu yer alır.

Dağılım: Dağılım, ilacın vücutta nereye nüfuz ettiğini ve vücutta nasıl yayıldığını ifade eder. Dağılım hacmi (Vd) olarak ifade edilir ve hacim (litre) veya ağırlık başına hacim (L/kg) birimleri kullanılır.

  • Yaşlı yetişkinlerin vücut suyu ve yağsız vücut kütlesi daha azdır; hidrofilik (suda çözünen) ilaçların dağılım hacmi daha düşüktür. Örnekler arasında etanol ve lityum bulunur.
  • Yaşlanmayla birlikte gelen bir diğer spesifik değişim ise artan yağ depolarıdır. Sonuç olarak, lipofilik (yağda çözünen) ilaçların dağılım hacmi artar. Örnekler arasında diazepam, trazodon ve flurazepam bulunur.
  • İlaçların bağlandığı birincil plazma proteini olan albumin, genellikle yaşlı yetişkinlerde daha düşüktür. Bu nedenle, daha genç hastalarda ek bağlanmamış ilaçlar tipik olarak ortadan kaldırıldığından, bağlanmamış (serbest) ve farmakolojik olarak aktif ilaçların oranı daha yüksektir. Ancak, yaşlanmayla birlikte vücuttaki bağlanmamış ilaçların birikmesiyle sonuçlanan bir eliminasyon azalması vardır. Örnekler arasında seftriakson, fenitoin, valproat, varfarin, diazepam ve lorazepam bulunur.

Metabolizma: İlaçların metabolik dönüşümü karaciğerde, bağırsak duvarında, akciğerlerde, deride, böbreklerde ve diğer organlarda meydana gelebilir. Yaşlanmayla birlikte hepatik kan akışında ve karaciğer boyutunda azalma olur ve bazı ilaçların karaciğer tarafından temizlenmesi yaşlı yetişkinlerde %30’a kadar azalabilir. İlaç metabolizması faz I veya faz II yollarından biriyle gerçekleşir.

  • Faz I yolları hidroksilasyon, oksidasyon, dealkilasyon ve sitokrom P450 (CYP) enzimleri tarafından redüksiyonu içerir. Bu yolla metabolize edilen ilaçların çoğu, ana bileşikten daha az şiddetli farmakolojik etkiye sahip metabolitlere dönüştürülebilir. Ancak bazı ilaçlar Faz I reaksiyonları yoluyla daha aktif bileşiklere dönüştürülür (örneğin, diazepam).
  • Faz II yolları glukuronidasyon, konjugasyon ve asetilasyon içerir. Faz II yollarıyla metabolize edilen ilaçlar esas olarak idrar veya safra yoluyla atılabilir. Bir örnek, faz I reaksiyonlarıyla oksitlenen ve daha sonra glukuronidasyonla metabolize edilen lorazepamdır. Sitokrom P450 tarafından katalize edilen faz I reaksiyonlarının yaşlı insanlarda faz II reaksiyonlarına göre bozulma olasılığı daha yüksektir. Faz II yollarıyla metabolize edilen ilaçlar yaşlı yetişkinler için tercih edilir.

Eliminasyon: Eliminasyon, bir ilacın vücuttan son çıkış yollarını ifade eder. Bir ilacın eliminasyonunu ifade etmek için kullanılan terimler yarı ömür ve klerenstir. Çoğu ilaç için eliminasyon, böbrekler yoluyla ana bileşik veya bir metabolit veya metabolitler olarak gerçekleşir.

  • Yaşlanmayla birlikte böbrek boyutu ve kan akımı azalır, glomerüler filtrasyon azalır.
  • Yaşlanmayla birlikte yağsız kas kütlesinin azalması nedeniyle kreatinin üretimi azalır. Azalan glomerüler filtrasyon hızı, azalan kreatinin üretimini dengeler ve serum kreatinin normal kalır. Sonuç olarak, serum kreatinin yaşlı kişilerde kreatinin klirensini doğru bir şekilde yansıtmaz. Ancak, Cockcroft-Gault denklemi, yeni bir ilaç reçete ederken veya dozları değiştirirken bir hastanın kreatinin klirensini tahmin edebilir.

Farmakodinamikte Yaşa Bağlı Değişiklikler

Bir ilacın moleküler, biyokimyasal ve fizyolojik etkileri farmakodinamik tarafından incelenir. Farmakodinamik yaşlanmayla değişebilir, ancak değişiklikler incelenen ilaca ve ölçülen etkiye özgüdür. İlaç etkilerinin kontrollü çalışmaları, ilaç yanıtlarındaki yaşa bağlı farklılıkları belirlemek için plazma veya etki yeri ilaç konsantrasyonlarını gerektirir.

Örneğin, yaşlı hastalarda bazı ligandlara karşı azalmış bir beta-adrenerjik reseptör yanıtı görülür. Bir beta2-agonisti olan salbutamol ve beta-antagonisti olan propranolol, özellikle azalmış bir siklik AMP sentezi olmak üzere azalmış post-reseptör olayları nedeniyle azalmış yanıtlar gösterir.

Yaşlı Hastalarda İlaç Tedavisi Verilirken Hekim ve Hasta Yakınlarının Dikkat Etmesi Gerekenler

  1. Hastanız için ilaçlarını, teşhis – tanılarını, diyetini, allerji vb gibi dikkat edilmesi gereken hususları kayıt edebileceğiniz takip defteri hazırlayın.
  2. Hastanın aldığı tüm reçeteli ve reçetesiz ilaçları hastayla birlikte gözden geçirin. Reçetesiz satılan (OTC) ilaçları, bitkileri ve vitaminleri ihmal etmeyin.
  3. Olumsuz ilaç etkileşimlerini tarayın. Olumsuz ilaç etkileşimleri belirlenirse, endişe verici ilaçları reçete eden sağlayıcıya bildirin. 
  4. Her reçeteli ilaçla ilgili ilk veya ikincil tıbbi tanıyı hastanın takip defterine not edin. Tıbbi tanı bilinmiyorsa, reçete eden hekimden tanısını talep edin.
  5. 65 yaş ve üzeri hastalar için uygun olmayan ilaçlara ilişkin bir şüphe var mı kontrol edin. (Amerikan Geriatri Derneği’nin Yaşlı Yetişkinlerde Potansiyel Olarak Uygunsuz İlaç Kullanımına İlişkin Beers Kriterleri®, sağlık hizmeti sağlayıcılarının 65 yaş üstü yetişkinlere güvenli bir şekilde ilaç reçete etmesine yardımcı olan bir ilaç yönergeleri listesidir.) Hekiminizin kontrolünde Beers kriterlerini uygulayabilirsiniz. Beers kriterlerinde olan herhangi bir ilaç görünüyorsa, bu ilaç/ilaçları reçete eden hekime danışın. Son karar hekimindir.
  6. Reçeteyi yazan hekiim/lere hastanın aldığı tüm ilaçların (reçeteli ve reçetesiz) ve ilgili tıbbi teşhislerin bir listesini verin. Takip defteri özellikle burada işinize yarar.
  7. Reçeteli ilaçları ve ilgili tıbbi teşhisleri reçeteyi yazan hekim/ler ile doğrulayın.Mümkünse reçete yazımı sırasında hastanıza eşlik edin.
  8. Hastanın aldığı tüm ilaçların güncel bir listesini, doz ve sıklığını listeleyip evin uygun bir yerine hastanın ve/veya bakıcısının her zaman görebilecekleri bir yere asılmasını sağlayın. Hastanın bu listeyi gerektiğinde reçeteyi yazan hekime, yeni bir sebeple muayene olacağı farklı hekime veya diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla paylaşmasını sağlayın. 

Hastanın İlaç Temin Etmesinin Kontrolünü Sağlayın

  1. Hastanın veya bakıcının ilaç temin etme yeteneğini değerlendirin. 
    1. Hastanın reçetelerini nasıl yazdırdığını, ilaçlarını nereden ve nasıl aldığını ve reçetelerini nasıl yenilediğini belirleyin.
    2. Hastanın ilaçların bedelini ve fark ücretini ödeyip ödeyemeyeciğini izleyin. 
    3. Fon eksikliği nedeniyle ilaç dozlarının atlanıp atlanmadığını değerlendirin.
  2. Hasta veya bakıcının reçeteleri alma veya yenileme konusunda zorluk çekmesi durumunda, hastanın ilaçları eczaneden temin edebileceği bir sistem oluşturmasına yardımcı olun.
    1. Eczaneden ilacın alımını veya eczanenin ilacı getirmesini kontrol altında tutun. 
    2. İlaç kutularının üzerine kullanımlarının. yazılmasını kontrol altında tutun. 
    3. İlaçlarınızı almak için ailenizin veya arkadaşlarınızın randevu alması.
  3. İlaçları veya katkıları satın alma yada katılım paylarını ödeme sorunu varsa,
    1. İlaçların daha uygun bedelli doğru muadillerinin reçetelenmesi yada eczaneden alımını kontrol edin.
    2. Sosyal yardım alıp alamayacağı konusunda destek arayın.
    3. Hekimden, eczaneden ve benzeri yerlerden ilaç numuneleri verip veremeyeceklerini sorgulayın.

Hastanın ve Bakımı ile İlgilenenlerin İlaç Bilgisi

  1. Hastanın veya bakım verenin bilgisini değerlendirin
    1. Alınan ilaçların dozu ve sıklığı.
    2. “Yemekle birlikte alın” gibi ilaçlarla ilgili özel talimatlar. 
      1. Hasta inhaler kullanıyorsa, doğru inhaler tekniğinin anlaşılmasını sağlayın. Tekrar ettirin.
    3. İlaç etki şekli hakkında hasta ve ilgilenenlerine bilgi verin.
    4. İzlenmesi ve raporlanması gereken yan etkiler.
  2. Her ilaç değişiklikliğinde (takviyeler ve reçetesiz laçlar dahil), ilacın amacını, dozajını, sıklığını, izlenecek ve raporlanacak yan etkileri ve diğer ilaca özgü talimatları gözden geçirin. 
  3. İlaç bilgisiyle ilgili gereklilikler şunları içerir 
    1. İlaçlarla ilgili talimatları büyük harflerle ve madde işaretli veya liste biçiminde yazılı olarak hastaya ve bakımını yapanlara verilmelidir.
    2. Talimatlar hastanın ilaçlarını nasıl alacağına göre ayarlanmalıdır.
    3. Genel bilgilerle başlayan, ardından ilacın nasıl alınacağı ve ardından yan etkiler ve doktora ne zaman başvurulması gerektiği gibi sonuçlarla devam eden bilgiler takip defterine yazılmalıdır.
    4. Talimatları güçlendirmek için ilaç çizelgeleri kontrol edilmelidir.
    5. Hasta hekimi ile daha önceki bir görüşmede önemli ilaç bilgilerini bilememişse, dozu, saati, izlenecek ve bildirilecek yan etkileri ve özel talimatları bir sonraki ziyarette gözden geçirilmeli, takip defteri ve evdeki ilaç kullanım listesi kontrol edilmelidir.

Hastanın Fiziksel Yetenekleri Önemlidir ve Ayrıntılı Değerlendirilmelidir

  1. Azalmış el becerisi veya görme bozukluğunu ve bunun hastanın doğru ilacı tanımlama, ilaç kaplarını açma ve ilaçları uygulamaya hazırlama (örneğin, tabletleri kırma) becerisi üzerindeki etkisini değerlendirilmeli ve bilinmelidir.
    1. Hastanın ilaç kaplarını açıp açamadığını gözlemleyin.
    2. Hasta inhaler kullanıyorsa inhalerin kullanımını gözlemleyin.
    3. Hastanın tabletleri kırması gerekiyorsa, bunu yapabilme yeteneğini değerlendirin.
    4. Hasta her bir ilaç kabının etiketini ve içeriğini açamıyor veya göremiyorsa aşağıdakilerden birini sağlayın:
      1. Hap kutusu veya kolay açılan diğer kaplar. Hasta hap kutusunu dolduramıyorsa, kendisine yardımcı olabilecek birini belirleyin.
      2. Hap kutusuyla ilaç takvimi oluşturun.
      3. İlacın blister ambalajlarda bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir. Yutarken boğazına takılma riski değerlendirimelidir.
      4. Tabletin kırılması gerekiyorsa ve hasta bunu yapmakta zorluk çekiyorsa, kırılması daha kolay olan veya kırılması gerekmeyen doğru dozajdaki tabletler tercih edilmelidir.

Hastanın ve Bakım Verenin Bilişsel Kapasitesi

  1. Hastanın veya bakım verenin ilaç vermeyi organize etme ve hatırlama konusundaki bilişsel kapasitesi değerlendirilmelidir. 
    1. Dozların ne zaman alındığını kontrol edilmelidir.
    2. Hastanın ilaç almayı hatırlamak için hangi ipuçlarını kullandığını değerlendirilmelidir.
    3. Hangi dozun hatırlanmasının en zor olduğunu değerlendirilmelidir.
    4. Bir dozun ne sıklıkla atlandığını veya ne sıklıkla ekstra doz alındığını değerlendirilmelidir.
  2. Hastaya veya bakıcıya aşağıdaki yöntemlerden birine dayalı olarak hafıza ipuçlarının kullanımını öğretilmelidir.
    1. Hastanın veya bakıcının genellikle günün saatini bilip bilmediğini veya bir saat veya saat aracılığıyla zamanı takip edip etmediğini sorgulanmalıdır.
    2. Hastanın düzenli bir saatte yemek yiyip yemediğini sorgulanmalıdır.
    3. Sabah tuvalete gitme, tıraş olma veya saç tarama gibi günlük ritüeller sorgulanmalıdır.
  3. Hastanın ek desteğe ihtiyacı varsa,
    1. Hafızayı güçlendiren yöntemler veya cihazlar sağlanmalıdır, örneğin:
      1. İlaç takvimi veya çizelgesi.
      2. Elektronik hatırlatma veya alarm.
      3. Sesli mesaj hatırlatıcısı. 
      4. Telefon hatırlatması.
      5. Hap kutusu.(Hasta hap kutusunu dolduramıyorsa, ona yardım etmeye istekli birini belirlenmelidir.)
      6. Elektronik ilaç dağıtım cihazı.
      7. Mümkün olduğunda yöntemleri ve cihazları birleştirin.
    2. Reçete yazan hekim doz basitleştirme konusunda değerlendirme yapmalıdır.

Hastanın Uyumsuzluğu – Kasıtlı Uymama Değerlendirilmelidir

  1. İlaç dozlarının kasıtlı olarak atlanıp atlanmadığını değerlendirilmelidir.
    1. Kasıtlı uyumsuzluk riski yüksek olan ilaçlar şunlardır:
      1. ACE inhibitörleri 
      2. Beta-blokerler 
      3. Kalsiyum kanal blokerleri 
      4. Diüretikler
      5. Bronkodilatörler 
      6. Benzodiazepinler 
    2. Hasta bilerek dozları atlıyorsa, nedenini/nedenlerini değerlendirilmelidir.
      1. İnançları sebebiyle uyumsuzluk.
      2. Olumsuz yan etkilerden korkma. 
      3. Yan etkilere maruz kalma.
    3. Aşağıdaki ilaçların atlanması hastalar için en riskli olanlardır
      1. Kumadin
      2. Digoksin 
      3. Beta-blokerler 
      4. İnsülin
      5. Prandinm® (repaglinid)
      6. Antibiyotikler
      7. ACE inhibitörleri 
  2. Hastanın sağlık inançlarıyla ilgili nedenlerle ilaç dozlarını kaçırması durumunda,
    1. Hastanın ilaç almaması nedeniyle yaşadığı sağlık sorunlarını onunla birlikte araştırılmalıdır. 
    2. Reçeteli ilaçları almanın faydalarını hasta ile birlikte değerlendirin.
    3. İlaçların reçete edildiği şekilde alınması için olumlu katkı sağlayın. 
  3. Yüksek riskli ilaçlar kullanan hastalar için, ilaç dozlarını atlamanın tehlikesini hasta ile birlikte değerlendirin.  
  4. Hastanın ilaç yan etkileri ile ilgili sebeplerden dolayı ilaç dozlarını kaçırması durumunda,
    1. Hasta ile birlikte yan etkileri yönetmek için bir plan yapın. 
    2. Yan etkileri azaltmak için tedavi rejimini değiştirilmesi için değerlendirme yapın.

Hastanın Devamlı İzlenmesi

  1. Reçeteli ilaç tedavisi gören tüm hastalar için, her karşılaşmada hastayı aşağıdakiler açısından izleyin:
    1. İlaç uyumu
      1. Hem yetersiz hem de aşırı uyumu izleyin. Günde bir kez doz programında aşırı tüketim sıklıkla görülür.
      2. İnhaler kullanan kişiler için, şunları değerlendirin:
        1. İnhaler boşaltma oranı. 
        2. Bildirilen unutkanlık. 
        3. Kısa etkili inhalerin kullanımı.
    2. İlaç yan etkileri 
      1. İlaç yan etkileri varsa, uygun şekilde reçeteyi yazan hekime haber verin.
    3. Reçeteli ilaçlar için uygun olduğu şekilde laboratuvar çalışması 
      1. Cockcroft-Gault Formülü veya diğer kreatinin klerensi ölçümü en az yılda bir kez. Kreatinin klerensi <50 ml/dak ise, reçete eden hekime bildirin.
    4. İlaç etkinliği
      1. İlacın tedavi ettiği problemin belirtileri ve semptomları mevcutsa, uygun şekilde ilacı reçete eden hekime haber verin.

Hastanın Beslenme Şekli

  1. Hastanı beslenmesi listelenmeli, ilaçlarının etkisini arttıracak veya azaltacak besinler, içecekler dikkate alınmalıdır.
  2. Özellikle düzensiz kullanılan baharatlar takip edilmelidir.
  3. Kilo kontrolü ve hastalıklarına uyumlu beslenme takip edilmelidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Toplumda Yaşayan Yaşlı Yetişkinlerin İlaç Yönetimi https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK2670/

⭐️⭐️ Palyatif Bakımda İlaç Etkileşimleri https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK551619/

⭐️⭐️ İlaç Reçeteleme: İlaç-İlaç Etkileşimleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34491709/

⭐️⭐️ İlaç Etkileşimi Denetleyicisi https://www.webmd.com/interaction-checker/default.htm

⭐️⭐️ Vitaminler ile İlaçlar Arasındaki Etkileşim https://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-vitaminler-ile-ilaclar-arasindaki-etkilesim-91855.html

⭐️⭐️ Polifarmasi https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK532953/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Antihistaminik Kullanımı

Hatırlayın inflamasyon yazımızda Histamin‘in bir reseptöre bağlandığını, sonrasında damarların duvarında endotelin arasını açtığını ve sızıntıya sebep olduğunu ayrıntılı yazmıştık.

Histamin vücutta çeşitli fonksiyonlara sahip bir biyolojik bileşiktir. H1, H2, H3 ve H4 reseptörleri histaminin vücutta farklı bölgelerde ve farklı işlevlerde etkileşime girdiği yerlerdir.

Histamin‘in bağlandığı reseptörü antihistaminiklerle engelleriz. (Örneğin: RINITIDIN ya da SETRIZIN içerenler)

Lakin, histamin harici Lökotrien de damarları açar.

Lökotrienler, lökositler, mast hücreleri, makrofajlar ve diğer dokular ve hücreler tarafından immünolojik ve immünolojik olmayan uyarılara yanıt olarak oluşturulan biyolojik olarak aktif moleküller ailesidir.

Histamin erken dönemde, lökotrien geç dönemde sızıntıya neden olur. Geç dönemin tipik örneği güneş yanığı’dır. Fazla güneşlenir de yanarsanız su dolu kabarcıklar ertesi günü ortaya çıkmaya başlar.

Eğer lökotrieni bloke ederseniz o güneş yanığı sonrası kabarcıkları da engellersiniz. Lökotrieni engelleyen etken maddelerden birisi Montelukast’ tır. Montelukast etken maddesi antihistaminiklerde PLUS yazanlarda mevcuttur. Örnegin: zespira plus gibi (5 mg desloratadin + 10 mg montelukast )

Montellukast etken maddesini daha çok astım ilaçlarında görebilirsiniz.

Sahada işbaşı eğitimi vermek isteyen meslektaşlarım ve konu ile ilgili İş Güvenliği uzmanları için örnek bir işbaşı (Toolbax) örneği veriyorum.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Şirket İsmi :………………………………………………… 

Eğim Veren: İşyeri Hekimi Dr Mustafa KEBAT                            İMZA:

Allerji, kişiden kişiye çok değişik sorunlar meydana getirir. Çok hafif olabileceği gibi hayati tehdit edecek boyutlara kadar varabilir. Bu sebeple hassasiyeti olan kişilerin iş ve günlük hayatını güçleştirebilir.

Allerji yaygın semptomları için geçici de olsa rahatlık sağlayan ilaçlar mevcut. Antihistaminikler ve dekonjestanları kullananlar bilirler ki reçetesiz de satılan bu ilaçların maalesef birçok yan etkileri vardır. En sık karşılaşılan yan etki uyuşukluk ve dikkat dağınıklığıdır.

Çalışanlarımız farklı sebeplerle hekime başvurmak yerine reçetesiz satılan ilaçlarla alerjilerini kontrol altına almaya çalışırlar. Fakat sedatize (uyuşuk) ve dikkat dağınıklığı yaptığının çoğunlukla farkında olmazlar. Uyuşukluk hissetmeye ilave olarak sedasyonun diğer belirtileri koordinasyon azalması, reaksiyon zamanının yavaşlaması ve azalmış muhakeme yeteneğidir. Bunlar uyuşukluktan daha az fark edilebilir, fakat kişi tam anlamıyla uyanık olmadığından bu belirtilerden birisi olabilir. Alerji tedavisi sersemlik, sinirlilik, bulantı ve baş ağrılarına sebep olarak iş yerinde konsantrasyon kabiliyetini etkileyebilir.

Kamyon, tır, araba, motosiklet vb gbi araçları kullanmak başlı başına tehlike için yeterlidir. Ayrıca dikkat gerektiren döner aksamlı hareketli ekipmanlar ve makineler ile çalışanlar da risk altında çalıştıkları için antihistaminik kullanmaları zorunlu olduğu durumlarda istirahat etmeleri yada amirlerine bu ilaç kullanımı bilgisini vermeleri gerekir.

Aşağıdaki başlıkların bilinmesi faydalı olabilir:

  • Hekiminize danışmadan hiç bir ilacı özellikle antihistaminikleri asla kullanmayın. Önceki hastalığınızdan kalan antihistaminikleri ”aynı şekilde hasta oldum” diyerek kullanmayın.
  • Muayene olduğunuz her durumda ilk önce çalışmakta olduğunuz işiniz söylemelisiniz. Bu sayede hekiminiz reçete yazması gerektiğinde yaptığınız işe göre ilaç tercihinde bulunacaktır. Özellikle allerji ve benzeri durumlar için kullanılan antihistaminikler vb gibi ilaçlar için çok önemlidir.
  • Çalışma ortamında dikkat gerektiren aletleri ve makineleri kullanıyorsanız ve antihistaminik ilaç kullanmanız gerekiyor ise bu husus amirinize bildirin. Mümkünse istirahat edin. Değilse ilaç kullandığınız sürece işyerinde dikkat gerektirmeyen işlerde görevlendirme isteyin.
  • Eğer ilaç tedavisine ihtiyaç duyuyorsanız, hekiminizle görüşerek rahatlama seviyesi sağlayabilecek en düşük dozu alın.
  • İlaç almadan önce kutu içindeki prospektüsünü dikkatli okuyun.
  • Önerilen ilaç dozlarına uyun. Daha yüksek doz ille de daha iyi tedavi değildir. İlave doz alımı daha fazla rahatlama değil sadece daha fazla yan etki demektir.

Sonuç olarak alerjiniz hakkında sorularınız varsa doktorunuza veya eczacınıza danışın. Bazı ilaçlar diğerlerine göre daha az sıkıntı/uyuşukluk verebilir. Alerjiler çok rahatsız edici olabilir fakat bir kaza veya yaralanma hayatınızda çok daha büyük bir problem doğurabilir.

EĞİTİME KATILAN AD – SOYADTARİHİMZAEĞİTİME KATILAN AD – SOYADTARİHİMZA
      
      
      
      
      
      
      

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

Histamin Reseptörleri

H 1 Reseptörürodopsin benzeri G-protein-bağlantılı reseptörler ailesine ait bir histamin reseptörüdür . Bu reseptör, biyojenik amin histamin tarafından aktive edilir. Düz kaslarda , vasküler endotel hücrelerinde , kalpte ve merkezi sinir sisteminde ifade edilir.

H-1 Antihistaminiklerin kullanıldığı hastalıklar

  • Alerjik rinit
  • Alerjik konjonktivit 
  • Alerjik dermatolojik reaksiyon(lar)
  • Sinüzit
  • Ürtiker
  • Anjiyoödem
  • Atopik dermatit
  • Bronşit
  • Hareket hastalığı
  • Bulantı
  • Kusma

H 2 Reseptörü, Esas olarak mide astarında (parietal hücreler) bulunan H2 reseptörleri, hidroklorik asit üretimini uyararak gastrik asit salgısını düzenler.

H-2 Antihistaminiklerin kullanıldığı hastalıklar

  • Peptik ülser
  • Asit reflü
  • Gastrit
  • Zollinger Ellison sendromu

H3 Reseptörleri, ağırlıklı olarak merkezi sinir sisteminde (CNS), özellikle nörotransmitter salınımı ve modülasyonuyla ilişkili bölgelerde bulunur. H3 reseptörleri presinaptik otoreseptörler ve heteroreseptörler olarak hareket ederek dopamin, serotonin, noroepinefrin ve asetilkolin gibi nörotransmitterlerin salınımını düzenler.

H-3 Antihistaminikler mevcut olsa da, bu bileşikleri insanlarda kullananımı deneme aşamasında olup şimdilik belirli bir klinik faydaları yoktur.

H4 Reseptörleri, Başlangıçta bağışıklık hücrelerinde, özellikle mast hücrelerinde, eozinofillerde ve T hücrelerinde keşfedilen H4 reseptörleri, kemotaksi (kimyasal sinyallere yanıt olarak hücresel hareket) ve sitokin üretimi dahil olmak üzere bağışıklık tepkilerinde rol oynar. Bu reseptörler inflamasyon ve alerjik reaksiyonlarda rol oynar.

H-3 Antihistaminikler mevcut olsa da, bu bileşikleri insanlarda kullananımı deneme aşamasında olup şimdilik belirli bir klinik faydaları yoktur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️⭐️ Antihistaminikler https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK538188/

⭐️⭐️ Antihistaminikler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30844215/

⭐️⭐️ Farklı Hastalıkların Tedavisinde Kullanılan Antihistaminikler ve Özelliklerine Genel Bir Bakış https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38018180/

⭐️⭐️ Lökotrienler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/6311078/

⭐️⭐️ Fizyoloji, Lökotrienler https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK526114/

⭐️⭐️ Sağlık ve hastalıkta lökotrienler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/3040505/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Birlikte Kullanılmamalı

Çoklu ilaç yazımı ve kullanımı, (Polifarmasi) ilaç-ilaç etkileşimleri ve potansiyel olarak uygunsuz ilaçların reçete edilmesi olasılığını artırır. İlaç-ilaç etkileşimi, iki ayrı ilacın her birinin tek başına verildiğinde bilinen etkilerinden beklenen yanıttan farklı verilen farmakolojik veya klinik yanıtı ifade eder.

Son yıllarda, reçetesiz satılan (OTC) ilaçlar muazzam miktarda arttı. Yanı sıra reçete yazımlarında hastadan gelen taleplerin baskı – şiddet boyutuna ulaşması da reçete edilen ilaç çeşitliliğini ve sayısını arttırdı. Polifarmasi 90 llı yıllarda yaşlı nüfus arasında oldukça yaygınken günümüzde gençlerde de yaygınlaştı.Büyük sorun hastaların büyük bir kısmının bitkisel takviyeleri, diğer ürünleri veya tamamlayıcı tıp kullanımınını hekimlerine danışmadan uygulamaları.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Gelin günlük hayatta sık kullanılan ilaçlardan örnekle vererek yanlış kullanımları görelim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

ÇİNKO ➖ BAKIR beraber alınmamalı

İnanılır gibi değil lakin sadece ÇinkoBakır bir arada olan tablet satılıyor. ÇinkoBakır aynı reseptöre bağlanır ve Bakır baskın gelerek çinkoyu engeller.

Bakır aynı zamanda şampuanlarda çok kullanılan B5 (pantotenik asit) vitamini de engeller.

Baklagiller ve tam tahıllar gibi fitat içeriği yüksek besinler çinko emilimini azaltır. Bu besinleri ıslatmak ve filizlendirmek fitat içeriklerini azaltmaya ve çinko emilimini iyileştirmeye yardımcı olur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

DEMİR ➖ KALSİYUM beraber alınmamalı

Kalsiyum demiri engeller. Ayrıca gıdalardaki kalsiyum ve fitatlar da demiri engeller.

Bu sebeple demir ilacı / preparatları ile yemek arasında 4-5 saat olmalı. (Mümkünse gece yatmadan aç alınmalı)

Kahve ve çay gibi polifenol açısından zengin besinler demir emilimini azaltır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

E vitamini / Omega-3 ➖ K vitamini beraber alınmamalı

E vitamini ve Omega-3 kanı sulandırırken K vitaminin pıhtılaştırma özelliğini engeller.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

EUTHYROX – LEVITRON ➖ DEMİR beraber alınmamalı

Levotiroksin içeren hipotiroidi ilaçları ile demir beraber kullanılmaz.

Dikkat burada demir ilacı tiroit ilaçlarının emilimi engellenir.

Mide ilaçları da hipertiroidi ilaçlarının emilimini engeller.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

B12, B9, B6, D vitamini, C vitamini

Bu vitaminler GECE ALINMAZ.

D vitamini melatonini engelleyerek uykusuzluk yapar. Yatma saati ile D vitamini alımı arasında 12 saat olmalıdır.

B12, B9, B6, C vitamini ise enerji metabolizmasına katılarak uykusuzluk yapar. Yatma saati ile bu vitaminleri alım arasında 5 saat fark olmalıdır.

C vitamini B12 vitamini ile birlikte alınmamalı. C vitamini yüksek dozda B12 yi baskılar.

Parkinson hastaları nadiren karbidopa olmadan levodopa aldıklarında B6 (Pridoksin) 10 ila 25 mg gibi küçük dozlarda bile levodopa‘nın etkisini yok eder.

Demir tuzları da levodopa emilimini engeller. Levodopa alan parkinson hastalarında birlikte kullanılmamalıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SELENYUM ➖ BAKIR bir arada kullanmaz.

Selenyum ve Bakır bir arada alındığından selenyum engellenir.

C vitamini selenyum etkisini artırır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

MİDE İLAÇLARI ile ilaç kullanımı nasıl olmalı

Demir, Çinko, Magnezyum, B12 arasında 5 (beş) saat farkı olmalı.

Demir, Çinko, Magnezyum, B12 emilimi için mide asiti gerekli, eğer mide ilacı (PPI, ANTİ-ASİT, H2 antagonisti) kullanıyorsanız vücudunuzda bunlar eksilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

ASPİRİN

Vitamin E, Omega-3, Vitamin K1 aspirinle beraber kullanılmaz.

Vitamin E ve Omega-3 aspirin etkisini artırır, damarlarda sızıntıya neden olabilir. Aspirinle aralarında 7-8 saat fark olmalıdır.

Vitamin E warfarin gibi kan sulandırıcılarla birlikte de kulanılmamalı. Warfarinin etkisini arttırarak kanamalara yo açabilir.

Aspirin K1‘in etkisini nötralize eder, K1 bir işe yaramaz, beraber kullanılmaz.

Warfarin ve K vitamini içeren ürünler birlikte alındığında, warfarinin aktivitesi azalır ve protrombin zamanı ve INR’de azalmaya neden olur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

METFORMİN ➖ B12 beraber alınmamalı

Metformin içeren Diyabet /obezite ilaçları B12 emilimini tam olarak engeller.

Metformin bağırsak duvarında (+,-) yönünü değiştirir ve B12 bağırsağa giremez.

Metformin kullanımından en az 8 saat sonra B12 kullanmak gerekir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

KALSİYUM – MAGNEZYUM birlikte alınmamalı

Ispanak ve ravent gibi oksalat içeriği yüksek besinler bağırsaktaki kalsiyumla bağlanarak emilimini azaltır. Ispanak yoğurtsuz olur mu? demeyin..

Gastrointestinal sistemde emilim için rekabet edebilirler. Kalsiyum ve Magnezyum kemik mineralizasyonu ve çeşitli fizyolojik işlevler için gerekli olduğu kadar, birinin yüksek alımı diğerinin emilimini engeller.

Kalsiyum ile Tetrasiklinler ve Florokinolonlar ile birikte alınmamalıdır. Bu antibiyotiklerin kulanımı sırasında takviyelerden kaçınılmalıdır.

Kalsiyum karbonat, siprofloksasinin biyoyararlanımını %40 oranında azaltarak antibiyotik etkinliğini zayıflatır. BİRLİKTE ALINMAMALIDIR.

Kalsiyum ve levotiroksin‘in etkisini (biyoyararlanımını) azalttığı için dozlarının en az dört saat arayla alınmalıdır.

Kortikosteroidler kalsiyum emilimini azaltır ve bu da zamanla osteoporoza yol açabilir

Florokinolon ve tetrasiklin antibiyotikleri, bifosfonatlar ve levotiroksin alüminyum ve magnezyumdan etkilenebilir; bu nedenle, bu ilaçların dozları alüminyum veya magnezyum tüketiminden sonraki iki saat içinde alınmamalıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

POTASYUM

Potasyum takviyeleri, Anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri veya anjiyotensin reseptör blokerleri, digoksin, indometasin, reçeteli potasyum takviyeleri ve potasyum tutucu diüretikler triamteren veya spironolakton ile birlikte kullanılmamalıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Polifarmasiyi Önlemek ve İlaçlara Bağlı Zararları En Aza İndirmek İçin

  • Doğru bir ilaç listesi ve tıbbi geçmişinizi koruyun ve mümkün olduğunda güncellenmesi için hekiminizle görüşün.
  • Hekiminize giderken reçeteli, reçetesiz, takviye edici ve bitkisel ilaçlar dahil tüm ilaçlarınızı yanınızda götürün.
  • Herhangi bir ilaç değişikliğini diğer hekimlerinizle birlikte gözden geçirin ve mümkünse tüm değişikliklerin yazılı olmasını sağlayın.
  • Mümkün olan en az sayıda ilacı ve en basit dozaj rejimini kullanın.
  • Reçete edilen her ilacı tanısıyla ilişkilendirmeye çalışın.
  • Gereksiz tüm ilaçlarınızı kesin.
  • İlaç-ilaç ve ilaç-hastalık etkileşimlerini öğrenin.
  • Mümkünse size bakım vereni, ailenizi ve eczacınızı da dahil ederek bir ekip yaklaşımı kullanın.
  • Potansiyel olarak zararlı ilaçlara başlamaktan kaçının.
  • Hekim takdiri olmadan ilaca/takviyeye başlamayın. Başlarsanız da en düşük dozda başlamayı deneyin ve ardından yavaş yavaş artışı hekiminize takip ettirin.
  • Diğer ilaçların olası yan etkileriyle mücadele etmek için ilaç kullanmaya başlamaktan kaçının. 
  • İlaç uygunluğunu değerlendirirken yaşam beklentinizi göz önünde bulundurun.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ İlaç etkileşimleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19601724/

⭐️⭐️ Palyatif Bakımda İlaç Etkileşimleri https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK551619/

⭐️⭐️ İlaç Reçeteleme: İlaç-İlaç Etkileşimleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34491709/

⭐️⭐️ İlaç Etkileşimi Denetleyicisi https://www.webmd.com/interaction-checker/default.htm

⭐️⭐️ Vitaminler ile İlaçlar Arasındaki Etkileşim https://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-vitaminler-ile-ilaclar-arasindaki-etkilesim-91855.html

⭐️⭐️ Polifarmasi https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK532953/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Karvakrol – Kekik – Çörek Otu

Karvakrol, anti-enflamatuar, antioksidan, antitümör, antimutajenik, AChE inhibitörü, analjezik, antihepatotoksik, antiparazitik, insektisidal ve antimikrobiyal aktiviteler gibi çeşitli biyolojik etkilere sahiptir.

Karvakrol (C10H14O), fenolik bir bileşik olup, özellikle Lamiaceae ailesine ait bitkilerde doğal olarak mevcuttur. Monoterpen fenol yapıya sahip bir bileşiktir ve yapısında hidroksil grubu (-OH) bulunur.

Özellikle kekik (Thymus vulgaris), kekikotu (Origanum vulgare) ve Çörekotu tohumu (Nigella sativa L.) gibi bitkisel esansiyel yağlarda yüksek konsantrasyonlarda bulunur.

Hidroksil grubunun varlığı serbest radikallerle reaksiyona girme ve bu radikalleri nötralize etme yeteneği sağlar. Bu nedenle, karvakrol antioksidan özellikler gösterir.

Karvakrolün antioksidan etkisi, fenolik yapısından, serbest radikal süpürücü aktivitesinden (Hidroksil grubunun varlığı serbest radikallerle reaksiyona girme ve bu radikalleri nötralize eder.) kaynaklanmaktadır.

Serbest radikaller, hücre zarları, proteinler ve DNA gibi biyolojik moleküllere zarar verebilir ve bu da oksidatif stres ve çeşitli hastalıkların gelişimine yol açabilir.

Karvakrol, serbest radikalleri nötralize ederek hücrelere ve dokulara olan zararlarını azaltabilir.

Karvakrol açısından zengin kekik yağı ve timol açısından zengin kırmızı defne yağın Escherichia coli ‘nin biyofilm oluşumunu ve virülansını inhibe eder.

⭐️ Erkek farelerde topikal karvakrol uygulaması yara iyileşme sürecini hızlandırdığı görülmüştür. Farelerde oluşturulan yaralar üzerine karvakrol topikal olarak uygulanmış ve yara iyileşme parametreleri değerlendirilmiştir.

Karvakrol uygulanan grupta daha hızlı yara kapanması, artmış yara kontraksiyonu ve gelişmiş epitelleşme gözlemlenmiştir. Ayrıca, histolojik analiz sonuçları karvakrol uygulamasının doku rejenerasyonunu ve kollajen birikimini artırdığını göstermiştir. https://www.phcogj.com/article/1490 (Günal, M. Y., Okçu Heper, A., and Zaloğlu, N. (2014). The effects of topical carvacrol application on wound healing process in male rats. Pharmacognosy Journal. 6(3), 1014.)

⭐️ Costa, Durço vd., tarafından yapılan sistemik derleme, karvakrol, timol ve bu monoterpenleri içeren esansiyel yağların yara iyileşmesi üzerindeki etkilerini incelemiştir. Derleme, bu bileşiklerin yara iyileşmesinde potansiyel faydalarını vurgulamış ve antioksidan, antimikrobiyal, antienflamatuar ve rejeneratif özelliklere sahip olduklarını belirtmiştir. Bu bileşiklerin yara kapanmasını hızlandırabileceği, doku rejenerasyonunu teşvik edebileceği, enflamasyonu azaltabileceği ve enfeksiyonu önleyebileceği gösterilmiştir. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30537169/. (Costa, M. F., Durço, A. O., Rabelo, T. K., Barreto, R. D. S. S., and Guimarães, A. G. (2019). Effects of carvacrol, thymol and essential oils containing such monoterpenes on wound healing: A systematic review. Journal of Pharmacy and Pharmacology, 71(2), 141-155.)

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Karvakrol ve insan sağlığı: Kapsamlı bir inceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29744941/

⭐️⭐️ Karvakrolün solunum sistemindeki anti-inflamatuar ve antioksidan aktivitesi: Sistematik bir inceleme ve meta-analiz https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32249518/

⭐️⭐️ Timokinon, Timol ve Karvakrolün Antioksidan Aktiviteleri ve Lipit Oksidasyonunu Önleme Kapasiteleri https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunizfd/issue/59562/773499

⭐️⭐️ KEKİK ve HAŞİMATO https://tetkik.com.tr/2024/10/06/kekik-ve-hasimato/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Pıhtı – Kan Sulandırıcı

Herkesin ağzındankan sulandırıcıduyar olduk.

Cümleler birbirine benzer.”Pıhtılaşmadan korkuyorum ve kan sulandırıcı kullanıyorum.’‘ ”D-dimerim yüksek çıktı kan sulandırıcı kullanıyorum.” ”Corona geçirdim o yüzden kan sulandırıcı kullanıyorum’Bu örnekleri çoğaltmak çok kolay..

Lakin… Bu kan sulandırıcı kullanma modası ne kadar doğru? Gerçekten işe yarıyor mu? Hastalığı tedavi mi ediyor ? Yoksa gizliyor muyuz?

Damarlarımızın içerisinde devamlı hasar oluşuyor. O kadar çok sebebi var ki

  • Diyabet
  • Hipertansiyon
  • Coronavirus
  • Bazı aşılar
  • Bazı ilaçlar
  • Virüsler / Bakteriler
  • Yüksek kan yağları (Trigliserid) veya kalsifikasyon
  • Yediğimiz, içtiğimiz besinlerden gelen Pestisitler başta olmak üzere tarım ilaçları
  • Aşırı geçirgen bağırsaklardan geçen toksinler, bakteri parçaları, ağır metaller
  • Serbest oksijen radikalleri

Ve daha pek çok sebep mevcut. Her ne sebeple olursa olsun damarın iç duvarı olan endotel hücreleri hasarlandığında tamir gerekir. Vücut içerisinde tamir mekanizması çalışmaya başlar.

Hasarlı bölgeye kandaki trombositler (PLT) kümeleşerek yapışır, pıhtılaşır. (Trombositleri inşaat harcındaki çimento gibi düşünün)

Kanda yapılan hemogram testinde trombosit (PLT) yüksekse (450-500 üzeri) pıhtılaşmayı düşünürüz.

Bu kümeleşme yani pıhtıyı aspirin çözer.

Bu kümeleşme yani pıhtının kuvvetlenmesi ve çimentonun dağılmaması için üzerine çelik ağ örülmesi gerekir. Bu ”Fibrin Ağlar” dır.

(Trombositlere inşaat harcındaki çimento demiştik, Fibrin Ağları da inşaat demiri gibi düşünün, Demiri koymazsak çimento dağılır.)

Kanda Fibrinojen (400 üzeri) yüksekse, yine pıhtılaşmayı düşünürüz. Çok fazla ağ örülmesi anlamına gelir.

Baştan bir düşünelim…

Trombositle (PLT) çimentoyu koyduk, fibrin ağ örerek demir döşeyip kuvvetlendirdik. Sonuç olarak damarın içindeki hasar onarıldı ve dışarıya kan ve içeriği sızmaz ve damar patlamaz.

Fakaaattt…

Tüm bu tamirat sonucunda damarın içerisinde bir tümseklik oluşur ve damarı daraltır. Buna Fibrinoid Nekroz denir.

Vücudumuz bu duruma da hazırlıklıdır. Oluşan tümseği yani Fibrinoid Nekroz‘u traşlar, düzeltir ve fibrinleri yıkar.

Bu yıkım sonrası ortaya çıkan ürün D-DİMER‘ dir.

Kan değerlerinize baktırıyorsunuz ve sürekli D-DIMER yüksek çıkıyor ise;

………………..⬇️…………………

Damar Endoteli hasar alıyor

………………..⬇️…………………

Trombosit (PLT) yapışıyor

…………………⬇️…………………

Fibrin ağ örüyoruz ve tümseklik traşlanıyor

…………………⬇️…………………

Sürekli son ürün D-DIMER oluşuyor deriz.

D-dimer yüksekse kanda pıhtılaşmayı düşünürüz.

Damarın içerisinde gelişen bu durum devamlı olarak damarın pek çok yerinde oluşabilmektedir.

Vücudumuz bu duruma da hazırlıklıdır. Oluşan tümseği yani Fibrinoid Nekroz‘u traşlar, düzeltir ve fibrinleri yıkar.” yazmıştım.

Fakat ciddi bir sorunumuz var.

Fibrinoid Nekroz’un traşlanan tümseklerinin maalesef hepsi erimez. Erimeyen bu parçalar kalbe gittiğinde kalp krizine, akciğer damarlarına gittiğinde akciğer embolisi gelişimine neden olabilir.

Şimdi de bu sonuca nasıl gidiyor inceleyelim

Kanı sulandırmak için aspirin (asetil salisilik asit) verdiğimizde

…………………⬇️…………………

Trombositlerin bir araya gelip kümeleşmesini engeller ve endotelde hasar olan yere yapışmasını, çok kümelenip pıhtı oluşturmasını da engelleriz.

Pıhtı oluşmaz…Ohhhh süper değil mi pıhtı engellendi.

…………………⬇️…………………

Sonucunda Fibrinojen ve D-dimer de düşük (Normal sınırlarda) çıkar.

Kan değerlerimiz normal çok güzel lakin ciddi bir sorunumuz var. Kanı sulandırdık trombositler kümeleşmedi ve damar duvarında endotel hasar devam ediyor.

Hasarlı damar ciddi bir sorundur. Çünkü;

Kişide yüksek tansiyon varsa veya tansiyonunda ciddi bir yükselme olduğunda damar içi basınç artar ve hasarlı yerden yırtılabilir. Bu durumda hasarlı olup yırtılan damarın nerede olduğu önem kazanıyor. Örneğin beyin kanaması.

Tabi ki vücudun diğer yerlerinde olduğunda damarın beslediği bölgenin kanlanması bozularak iskemi oluşabilir. Kılcal damaları da düşünmelisiniz.

Aklımıza başımıza devşirip düşünelim…

Tek başına kan sulandırmak pıhtılaşmayı engeller lakin damarlarda hasar kalır.

Bu durumda kan sulandırıcıyı uygun doz almalı aynı zamanda da damar endotelinde oluşan hasar engellenmelidir. Kanda her zaman hasar olan yeri onaracak kadar Trombosit, Fibrinojen, D-dimer bulunur. Bunların sınır değerlerinin üzerine yükselmesi olağan dışı hasarı belirtir.

Her şey tamam da peki biz ne yapmalıyız bu durumda diyorsunuz değil mi?

  1. Hekim kontrolü ve kan tetkiki olmadan kan sulandırıcı KULLANMAYIN
  2. Beslenmenizi düzenleyin – Fazla kilolarınızı verin.
    • Karbonhidrat tüketiminizi kısıtlanmalısınız. Zannedildiği gibi Protein ve Yağlar değil damarlarımızı mahveden karbonhidratlardır. Başta da fruktoz (Meyve) gelmektedir.
  3. Antioksidan hem doğal yoldan hem de katkı olarak almalısınız. Hasarlı bölgeye oksijen akımı olur. Dolayısıyla serbest radikal çoğalır. Zaten tek başına bile endotel’e zarar veren serbest radikaller tamir esnasında da zarar verir. Glutatyon düzeyi düşük olmamalı.
  4. Hesperidin Endotel hücrelerde iskemi-reperfüzyon (dokulara kan ve oksijen gidip hasarlı bölgenin canlanması / tamir olması) inflamasyonun erken evresinde nötrofil birikimini önler. Endotel hasarın onarılmasında önemlidir. Turunçgillerin kabuklarının iç tarafında beyaz süngerimsi maddeler yoğun hesperidin içerir. İlgili yazımızı okuyun
  5. Vitamin ve Mineraller Vücudumuzda hücrelerin oksijeni kullanması için oksijenin diğer moleküllerle olan reaktivitesi son derece kısıtlıdır. Bunun adı SPİN KISITLAMASI denir. Bu kısıtlamayı önlemek gerekir. Önleyebilmek için;
    • Çinko (Glukonat)
    • Magnezyum (Sitrat)
    • Demir (Kan değeri düşükse)
    • Selenyum
    • Alfa lipoik asit (Mümkünse R-Lipoik Asit)
    • D3 Vitamini
    • B12 Vitamini
    • B9 Vitamini
    • C Vitamini
    • E Vitamini ……gereklidir
  6. Egzersiz İnsan vücudu hareketsiz kalmaya uygun değildir. Lakin ağır egzersize de uygun değildir. Bu sebeple haftada 3 gün aç karnına 30’ar dakika tempolu yürüyüş yeterlidir. Unutmayın oğun egzersiz dokuların oksijen ihtiyacını arttırır. Bu oksijen ihtiyacı karşılanamadığında da serbest radikaller artar ve başta kan damarlarında endotelde olmak üzere tüm dokularda hasarlar oluşur.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Biyokimya, Pıhtılaşma Faktörleri https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK507850/

⭐️⭐️ Endotel hücreleri ve pıhtılaşma https://link.springer.com/article/10.1007/s00441-021-03471-2

⭐️⭐️ Enfeksiyon ve inflamasyon ve pıhtılaşma sistemi https://academic.oup.com/cardiovascres/article/60/1/26/321951

⭐️⭐️ Kanı Sulandıran / Pıhtılaştıran Gıdalar https://tetkik.com.tr/2024/10/23/13056/

⭐️⭐️ Hesperdin https://tetkik.com.tr/2024/09/23/hesperidin-p-vitamini/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İnflamasyon

Çalışanımızın vücuduna solunum yolu ile bir virüs aldığında veya işyerinde boğaz enfeksiyonu olan bir arkadaşının öksürüğünden damlacık yolu ile streptokok bakterisi girdiğinde ilk karşılayan Dentrik hücrelerdir. Bunlar Makrofaj hücrelerdir.

Çalışanımızın bağışıklık sistemi yeterli olduğu taktirde vücuduna giren bu bakteri veya virüsü dentrik hücreler (Makrofajlar) bunu fagosite ederek (yani balon gibi içine alarak) kan dolaşımına girmelerini engellerler. Dentrik hücreler (Makrofajlar) içine aldıkları virüs veya bakteri ile birlikte lenf kanalına girerler.

EK BİLGİ: Çalışanımızın vücudunda her insanda olduğu gibi iki dolaşım sistemi vardır. Kanı taşıyan dolaşım sistemi (Atar damarlar ve Toplar damarlar), lenf sıvısını (atık maddelerimizi) taşıyan lenfatik sistemdir.

Dentrik hücreler (Makrofajlar) içinde lenf kanalına giren virüs ve bakteri lenf düğümüne (nodu) getirilir ve CD4 ‘e sunulur. burada TH1, TH2 ve TH17  vs ile stokinler salgılanır… Bu sürece İmmünite (Bağışıklık)

CD4 hücreleri, bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynayan beyaz kan hücreleridir. CD4 hücre sayınız, vücudunuzun patojenlere, enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı doğal savunma sistemi olan bağışıklık sisteminizin sağlığı hakkında size bir gösterge verir.

CD4 hücrelerine bazen T hücreleri, T lenfositleri veya yardımcı hücreler de denir.

Özetle olması gereken IgA güçlü tutulmalı, bağışıklık güçlü tutulmalı, Ajan/Patojen/Vücuda Zararlı Madde kana girmeden yok edilmeli. Aksi halde savaş vücudun içine taşar. Bilin ki savaş alanında iyi kötü her şey az veya çok zarar görür.

Çeşitli sebeplerle dentrik hücreler yetersiz kalır. Bu durumda kanda histamin (doğal bir aminoasit olarak bilinen histidinden türeyen, bağışıklık sistemi tarafından bazı beyaz kan hücrelerinden salınan bir madde) salınır.

Histamin, damar duvarını oluşturan endotel hücrelerinin (tuğla duvar benzeri bir görünün hayal edin) arasını açar.

Endotel hücreleri damarın içinden dışına geçişleri / kaçışları önleyecek sıkılıkta iken histamin vasıtası ile oluşan aralıklardan damar dışına sıvılar ve protein parçaları sızar. Bütün bunlarla beraber bir bağışıklık hücresi Nötrofil de damar dışına çıkar.

Nötrofil, dentrik hücrelerin gücünün yetmediği bakteriyi yok etmek için savaşır.

İnflamasyonun Tipik Bulguları

  1. Yanma – Isınma (Calor)
  2. Kızarıklık (Rubor)
  3. Şişlik (Tümor)
  4. Ağrı (Dolor)……………Oluşur.

Vücudumuz ilk başta Dentrik hücreler ile (Ajan/Patojen/Vücuda Zararlı Madde) fagosite edip lenf kanalına yollayabilseydi herhangi bir sorun olmayacaktı.

Lakin inflamasyon vücudumuz için korunma mekanizması olsa da süreç içinde vücuda zararlı sonuçlar meydana getirir.

Çünkü;

Nötrofil ile oluşan Akut İnflamasyon, adı üzerinde akut bir durumdur. Yani sürelidir, Birkaç günden birkaç haftaya sürse de sonlanır.

Asıl sorun Kronik İnflamasyondur.

Dendrik hücrelerimiz yeterli olmayınca histamin salınmış ve Nötrofiller devreye girmişti.

Peki ya Nötrofiller de etkisi – yetersiz kalırsa..???

Mucize gibi lakin onun da yedek planı var. Bu kez damar dışına monositler çıkmaya başlar. Monositler damar dışına çıktığı zaman makrofaj halini alıp bakteriyi fagosite eder (içine alıp parçalar), o da yetmezse B Lenfositler devreye girer. İşte bu durum kronik İnflamasyon’ dur.

Biyolojik etkenlerden Virüsler, Mantarlar, Bakteriler karşı savaş verdiğimizde akut veya kronik inflamasyon oluşur. Lakin vücudumuzun tek düşman grubu biyolojik etkenler değil maalesef.

İnlamasyona sebep olan pek çok sebep var. Savaşçı hücrelerimiz gücü yettiğince bunların hepsinin peşine düşer. Öldürdüğü veya yakaladığı her yerde inflamasyon oluşur.

  • Yediğimiz, içtiğimiz besinlerden gelen Pestisitler başta olmak üzere tarım ilaçları
  • Aşırı geçirgen bağırsaklardan geçen toksinler, bakteri parçaları, ağır metaller
  • Serbest oksijen radikalleri

Bir inflamasyon çeşidi de otoimmün durumdur. Vücuttaki antikor kendi dokusunu yabancı görüp saldırır.

  1. Hasimato / Hipotiroidi
  2. Tip-1 diyabet
  3. Ankilozan spondolit
  4. Graves
  5. Ülseratif kolit
  6. Crohn
  7. Vitiligo
  8. Lupus
  9. MS
  10. Romatoid artrit………..Gibi bir çok hastalıkta kronik inflamasyon var.

Histamin, damar içerisinde daima bir miktar bulunur. Gerekli yerlerde yoğunnlaşarak damarın duvarını aralar ve sıvılarla birlikte, Nötrofil, monosit vs dışarıya çıkar.

Maaleesef bazı insanlarda histamin gereğinden fazla bulunuyor her şeye endotel duvarlarını açar. Bu durumlarda bağışıklık sistemi çikolataya, fındığa, çimen polenine, ev tozuna, yumurtaya, çiçeğe, çileğe vb gibi aklınıza gelen bir çok farklı maddeye tepki veriyor. Vücut bu maddeleri yabancı görüyor.

Çalışanlarımız / insanlar da leblebi – şeker gibi antihistaminik ilaç kullanıyor. Bu ilaçlar damar içindeki histaminin bağlandığı reseptörü bloke ederek ve histamin bağlanmasını engelliyor, damar duvarı da açılmıyor.

Hiç kimsenin aklına gelmiyor mu?

İlaç yolu ile histamin’in bağlanmasını ilacın etki süresi boyunca bloke ettik de histamin halâ damarda ve yüksek miktarda kanda duruyor.

Leblebi gibi yuttuğunuz antihistaminik ilaçlarla (haplarla) sadece histamin’in bağlanmasını engelleyebilirsiniz. Normalde kanımızdaki histamini parçalayan DAO (Diamin oksidaz) isimli bir enzim var. Bazı insanlarda bu enzim eksik üretilir ve histamin yıkılamaz.

DAO (Diamin oksidaz) enzimini tablet olarak alabiliriz ya da bazı yöntemlerle DAO (Diamin oksidaz) enzimini artırabiliriz.

Hatırlayın…!!!

Nötrofil yetmezse

Monositler ve B lenfositler devreye girer kronik inflamasyon oluşur.

Sorun şu ki…

B Lenfositler krizi çözmek için dahil olduklarında özellikle enfeksiyon hastalıklarında ve antikoksidan eksikliğinde endotel hücrelerini (damar duvarı) parçalamaya başlar.

Kronik inflamasyon sebebiyle endotel hücrelerinde meydana gelen ve gelebilecek hasarı önlemek için Hesperidin gereklidir.

Hesperidin‘i daha önce yayınlamıştık. https://tetkik.com.tr/2024/09/23/hesperidin-p-vitamini/

İnflamasyon’un Tedavisi ve Önlemler

Tedavi ve Önlemleri önceden yayınlamıştık. https://tetkik.com.tr/2024/10/12/allerjiniz-var-ve-histamin-nedir-bilmiyor-musunuz/

SONUÇ

  1. İnflamasyonun bir çok otoimmun hastalıkla da bağlantısı mevcut.
  2. Gluten intoleransı, Histamin intoleransı, Laktoz intoleransı ve benzeri sorunları olanlarda %99 orannda başka hastalık da bulunur. Bu sebeple önce o hastalığı o hastalıkla beraber değerlendirmek gerekir.
  3. Gece yatağa her tok yatışınız size geçirgen bağırsak olarak geri dönecektir. Mutlaka akşam yemeğini oldukça erken yiyip sofradan doymadan kalkmalısınız. Gece aç uyumak gerekli. (Tok uyumak bir çok hastalığı tetikler)
  4. Hesperidin kullanımı endotel hasarları önler ve endoteli güçlendirir.
  5. Antioksidan yetersizliği toksin miktarını arttırıp inflamasyona neden olur. Glutatyon, Resveratrol gibi Antioksidanlar kullanmak gerekir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Allerjiniz Var ve Histamin Nedir Bilmiyor musunuz? https://tetkik.com.tr/2024/10/12/allerjiniz-var-ve-histamin-nedir-bilmiyor-musunuz/

⭐️⭐️ Hesperidin https://tetkik.com.tr/2024/09/23/hesperidin-p-vitamini/

⭐️⭐️ Th1/Th2 hücreleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/10579123/

⭐️⭐️ Th1 ve Th2 hücreleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/11138626/

⭐️⭐️ İnsan hastalıklarında Th1 ve Th2 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8811042/

⭐️⭐️ Histamin intoleransı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36931880/

⭐️⭐️ Histamin İntoleransı: Belirtiler, Tanı ve Ötesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38674909/

⭐️⭐️ Histamin İntoleransı Bağırsakta Oluşur https://www.mdpi.com/2072-6643/13/4/1262

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için

Daha Fazla

Meyve = Kilo

Sıklıkla “bol bol meyve yiyin vitamin alın sağlıklı kalın, Meyve sağlıktır vb gibi” cümleleri duyarsınız…

Lakin işin aslı tabi ki bu söylemlerdeki gibi değil..

Eğer kilo sorununuz varsa, kan yağları (Trigliserit, Kolesterol) sorununuz varsa meyve tüketimi sınırlı olmalıdır.

Neden mi? O zaman okumaya devam edin.

Meyve nasıl kilo yapar?

Maltoz = Glikoz + Glikoz

Bir düşünün bakalım Glikoz tatlı mıdır?

Maltoz içeren besinlere; Patates, Nohut, Barbunya, Pirinç pilavı, makarna, Kuru fasulye, Buğday ekmeği örnek olarak verebiliriz. Evet bu bilgiler ışığında Glikoz’ un tatlı olmadığını artık biliyorsunuz.

Örneğin: Bir porsiyon Kuru Fasulye yediniz (200 kalori)

Sindirim sistemimiz (ağızdan başlayarak) Kuru Fasulyedeki Glikoz + Glikoz + Glikoz + Glikoz + Glikoz +…..şeklinde sıralı glikozları tek glikoz kalana kadar parçalar ve bağırsaktan kana çeker.

Glikozun %80 ‘ini (160 Kalori) kaslarımızda harcarız ve kalan %20’si karaciğere gider.

Karaciğere giden %20’nin yarısı (20 Kalori) glikojen olarak depolanır. Diğer yarısı VLDL ‘ye gider ve Trigliserit olarak 20 kalori yağa dönüşür.

Laktoz = Galaktoz + Glikoz

Laktoz Süt şekeridir. Tadını hatırlayın bakalım süt tatlı mıdır?

Süt şekeri biraz tatlıdır. Glikozun tatlı olmadığını öğrenmiştik. Bu durumda tadı veren Galaktoz’ dur.

Örneğin: Tam yağlı bir bardak sütün 128 kcal (Sütün içerisinde laktozun yanı sıra protein ve yağ da olduğunu hatırlayın bu sebeple kalori hesabında dikkate alınmalıdır.)

Lakin konumuz karbonhidratlar.

Laktozda, Galaktoz %50 ve Glikoz %50 dir.

Galaktoz karaciğerde Glikoz 6 P (Fosfat) a metabolize olur.

Sükroz = Glikoz + Fruktoz

Sükraz içeren besinlere; Meyve şekeri, Bal, Pekmez, Çay Şekeri, Akça Ağaç Şurubu örnek olarak verebiliriz. Tartışmaya bile gerek yok değil mi? Gayet tatlı bunların hepsi. Glikozu biliyoruz tatlı değil. Bu durumda Fruktoz, Galaktoz’dan da tatlı sonucuna varabiliriz.

Maalesef bu çok tatlı tadı veren Fruktoz, insanlarda kilo sorunu da yağın fazlasını da yapar.

Örneğin: Bir kase üzüm yedik (240 gram – 170 kalori)

Sindirim sistemimiz (ağızdan başlayarak) Üzüm’ ü Glikoz + Fruktoz şeklinde parçalar ve bağırsaktan kana çeker.

Üzümde Glikoz / Fruktoz oranı neredeyse yarı yarıyadır.

Fruktozdan aldığımız 85 kaloriyi enerji olarak kullanamayız hepsi karaciğere gider. Karaciğerde Fruktoz’u metabolize edemeyiz. Bu sebeple Fruktoza 1 tane fosfor ekleriz. Bu da 12 kalori daha ilave demektir. 85+12=97 kalori ulaştı toplamda. Tabi bu arada Ürik Asit oluşur.

Sonuç olarak üzümdeki fruktozdan 97 kalori yağa dönüşür.

Hatırlayın Üzüm’ün diğer yarısı da Glikoz du ve yukarıda hesaplamıştık. Hesaba üzümde ki glikozdan (%10) 8.5 kaloride yağa dönüştü.

Fruktoz’ dan 97 kalori + Glikoz’ dan 8.5 kalori = 105,5 kalori Üzümden yağ oluşur.

Vücudumuza aldığımız kaloriler yolu ile fazla yağ oluşursa önce karaciğerde, sonra kaslarda, organlarda birikmeye başlar.

Sonuç olarak:

  • Kilo sorununuz veya kan yağları (Trigliserit, Kolesterol) sorununuz varsa meyve tüketiminizi fazlasıyla azaltın.
  • Günlük toplam meyve tüketiminiz bir avucunuzdan daha fazla olamamalı.
  • Beslenmemizin de bir matematiği var. Doğru hesaplayın.
  • Sağlığınız için meyve yiyin lakin abartmayın.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Dalış Öncesi Dolaşım Sistemi Muayenesi ve Seçim Kriterleri

Dalış Muayenesi

Dalıcının sağlık durumunun dalışa uygunluğu değerlendirebilmek için; sualtının yoğun ve viskoz bir ortam olduğunu, derinliğin artışı ile birlikte dalıcının basınca maruziyetindeki değişimi, ortam (özellikle düşen) sıcaklıklığının insanlar üzerindeki etkisi bilmek gerekir.

Bilinmelidir ki dalıcının bazı tıbbi ve psikolojik durumları tüplü dalışa kesin veya geçici süreyle engel teşkü etse de sportif – keyif amaçlı dalışların kuralları, ticari veya askeri amaçlı dalışın katı kurallarından daha esnektir.

Scuba (Su altı tüplü dalış) dalışlarda gerekli tüm şartlar yerine getirildiğinde amatör dalıcılar için de profesyonel dalgıçlar için de riskler düşüktür.

Risklerin düşürülmesi için gereken şartların başında kişinin sağlık durumu gelir.

Bu sebeple dalış yapacak amatörlere de ve profesyonellere de sağlık durumlarının su altındaki şartlara uygun olup olmadığı açısından doğru bir değerlendirme – muayeneye yapımalıdır.

Dalış öncesi muayenenin amacı, dalış yapacak kişinin sualtı dalışını sağlığı açısından tehlikeye düşürecek bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmaktır.

Ayrıca dalıcıların su altına adaptasyonu için disiplinli olması ve uygun ekipmanla dalış yapması gerekir.

Her ne maksatla olursa olsun dalıcılar su altına ilk kez dalışın öncesinde ve sonra da yıllık periyodik olarak scuba dalışı konusunda hekimlik tecrübesi olan;

  • KBB
  • Göğüs Hastalıkları
  • Kalp Damar, Psikiyatri
  • Nöroloji
  • Dahilliye (Endokrin-Kan-Sindirim Sistemi açısından değerlendirecek)
  • Göz uzmanları değerlendirmelidir.

Dalıcını sorunu varsa ayrıca;

  • Ortopedi
  • Plastik Cerrahi
  • Cerrahi vb gibi bölümler değerlendirmelidir.

Tüm hekimlerin raporları ile birlikte Su Altı Uzmanı Hekim tarafından son değerlendirme yapılmalıdır.

Dalış sırasında kendisinin ve dalış eşinin risk yaşamaması için herhangi bir hastalığı olup olmadığına ve fizik kondüsyonunun su altında efor düşmesine yol açıp açmayacağına bakılmaktadır.

Dalış sırasında efor kapasitesinde düşme olması dalıcının kolay yorulmasına, tükenmişliğine, ilereyen durumlarda bilinç kaybına hatta ölümüne neden olabilir.

Kardiyovasküler (Kalp ve dolaşım sistemi) hastalıkları sinsi seyredebilir. Önceden herhangi bir belirti vermeksizin ortaya çıkabilir. Su altında gelişebilecek bir sorun dalıcının boğulmasına veya akciğer barotravması geçirmesine neden olabilir.

Bazı dalıcılar ciddi kardiyovasküler hastalığı olmasına rağmene sorumluluğun kendisinde olduğu iddiası ie dalış yapmak. isteyebilir ki bu durum birlikte daldığı kişi veya kişileri riske atmak olacaktır. Dalış eşinde acil bir durum yaşanması durumunda kurtarma işlemini gerçekleştirmesi gereken diğer dalıcının da hayatını tehlike riskinin arttığı bilinmelidir.

Dalış muayenesinde beklenmeyen sağlık sorunlarının yanısıra suyun içinde belirli bir süre bulunmanın meydana getireceği bedensel ısı kaybı, egzersize bağlı efor – stres, korku ve heyecan gibi duygulanım değişikliklerinin kalp damar sistemi üzerinde etkiler meydana getireceği göz önünde bulundurmalıdır.

Nötr yüzerlik durumundayken dalıcı su altında ağırlıksızdır ve yer çekimi etkisi de sıfıra yakındır. Ve bu durum dalıcı açısından bir avantajdır. Böylece daha az efor ile hareket edebilir. Lakin bu süreçte idrar miktarı artar. Su kaybı oluşmaya başlar.

Dalıcının bir çok sebeple su altında maksimum efor yapması gerekebilir.(Kendisini veya dalış eşini tehlikeli bir durumdan kurtarmak, dalış eşini su yüzeyinde tekneye ya da kıyıya çekmesi gerekebilir, akıntıya kapılabilir, tehlikeli veya tehlikeli olduğunu sandığı bir deniz canlısıyla karşılaşabilir ya da ekipmanında bir arıza olabilir) Dalıcının bu gibi durumlarda yorulacağı aşikardır lakin tükenip kendinden geçmeden tolere edebileceği kardiyovasküler rezerve ve efor kapasitesine sahip olmalıdır.

Dalış sırasında su altında yaşanan heyacan ve korku sebebiyle gelişebilecek panik sırasında dalıcının kan basıncı yükselir, nabız dakikada 180’lere kadar çıkabilir. Bu gibi durumlar kalp damar sorunu olan kişilerde aritmilere, kalp krizine (miyokard enfarktüsüne) ya da ani ölüme yol açabilir.

Dalıcıların muayenesinde kalp damar sistemi değerlendirilirken periferik nabızlar muhakkak palpe edilmeli, kalp dinlenmeli (kardiyolojik oskültasyon yapılmalı), kan basıncı ölçülmeli, EKG‘ si değerlendirilmelidir.

Herhangi bir anormallik tespiti hatta şüphe durumunda daha detaylı muayene için kardiyoloji konsülltasyonu istenmelidir.

Dalıcı Kalp-Damar Sistemi Muayenesi

Anamnez: Dalış için sağlık muayenesi olan kişilerin tümünün sağlık özgeçmişi ayrıntılı olarak sorgulanmalıdır.

Fizik muayene: Dalış için sağlık muayenesi olan kişilerin tümünün periferik nabızlar muhakkak palpe edilmeli, kalp dinlenmeli (kardiyolojik oskültasyon yapılmalı), kan basıncı ölçülmeli dir.

EKG: 40 yaşın üzerindeki tüm dalıcılar ile fizik muayene ve anamnez sonucu gerekli görülenlerden istenmelidir.

Eforlu EKG, ekokardiyografi, sintigrafi ve anjiyografi gibi ileri tetkikler: Kardiyoloji konsültasyonu gerektiren durumlarda kardiyoloji uzmanının muayenesi sonrası gerek görmesi durumunda yapılabilecek tetkiklerdir.

HİPERTANSİYON

Genel popülasyonda olduğu gibi dalıcılar arasında da hipertansiyon yaygın bir sağlık problemidir. Arter kan basıncı günün değişik zamanlarında değişmeler göstermektedir. Genel kabul gören üst limit 140/90 mmHg’dır.

Kan basıncı daima rölatif olarak ölçüldüğünden dalış esnasında suyun hidrostatik basıncından etkilenmez. Dalış esnasında kan basıncını etkileyebilecek faktörler soğuk, yoğun egzersiz ve korku, heyecan gibi emosyonel değişikliklerdir.

Hipertansiyonun uzun ve kısa vadeli etkileri vardır.

Uzun süren hipertansiyon koroner arter hastalığı açısından risk oluşturabileceği gibi, böbrek ve göz problemlerine, konjestif kalp yetmezliği ve serebrovasküler hastalıklara yol açabilir.

Kısa dönemde karşılaşılan problemler kan basıncının aniden çok yükselmesi sonucu serebrovasküler problemler (inme, felç vs.) ve myokard iskemisi şeklinde ortaya çıkar. Ayrıca hipertansiyon dalış anında pulmoner ödem gelişmesine zemin yaratacaktır.

Hipertansif dalıcı adaylarının değerlendirilmesinde hiprertansiyon nedeni ve yüksek kan basıncının göz, böbrekler ve kalp üzerine etkileri de araştırılmalıdır. Hipertansif dalıcılar kan basıncını kontrol altına alana dek dalıştan uzaklaşmalıdır.

Kontrol altına alınmış hipertansiyonda kullanılan ilaçların yan etkileri açısından da değerlendirme yapılmalıdır. Dalış dönemlerinde sıvı ve elektrolit dengesinde oluşabilecek değişiklikler açısından dikkatli olunmalıdır.

Antihipertansif ilaçları kullanan dalıcıların, dalış esnasında egzersizin gerektirdiği kardiyak atımdaki artışı karşılayabileceklerinden efor testi yapılarak emin olunmalıdır.

Anti hipertansif ilaçların yan etkilerinin birçoğu kullanıcıda probleme yol açmadığı müddetçe dalış açısından sorun teşkil etmez.

Uzun süredir anti hipertansif olan dalıcıda yüksek kan basıncının kalp ve böbrekler üzerindeki olası etkileri araştırılmalıdır.

Hipertansiyon nedeniyle sol ventrikül dilatasyonu veya sol ventrikül disfonksiyonu gelişmiş kişilerin dalışına izin verilmemelidir.

KORONER ARTER HASTALIĞI

Son yıllarda SCUBA dalışının yaygınlaşması üzerine 40-45 yaş üstü dalıcı sayısında da bir artış gözlenmiştir.

Bu artışın iki ana nedeni vardır.

Bunlardan birincisi böylesine keyifli bir uğraşa başlayan kişilerin dalışı bir daha bırakmamaları, ikincisi ise artık 40-45 yaş üstü insanların da dalışa ilgi duyup eğitim almalarıdır. Bu yaş grubunun da SCUBA dalıcılığına ilgi duyması sevindirici olup dalışa engel bir sağlık poblemi olmadığı sürece desteklenmelidir.

Koroner arter hastalığı bu yaş grubunda görülen sağlık problemleri arasında ön sırada yer almaktadır.

Koroner arter hastalığının ilk ortaya çıkışı ne yazık ki sıklıkla akut miyokard enfarktüsü (MI) şeklindedir. Bu kişilerin bazılarında detaylı sorgulama yapıldığında önceden ortaya çıkan, ancak ihmal edilen bir göğüs ağrısı veya rahatsızlık bulunduğu görülebilir. Diğerlerinde ilk belirti miyokard enfarktüsü şeklindedir.

Klinik olarak ya da anormal EKG ile tanı konulmuş MI hastalarının dalışına izin verilmemelidir.

Herhangi bir bulgu ve belirti vermeksizin EKG bulgularıyla tespit edilen sessiz MI olgularına rastlanabileceği de akılda tutulmalıdır.

İlaç tedavisi ve cerrahi tedavideki gelişmelerin yanında en önemli konu alınacak koruyucu önlemlerdir. Herkes gibi dalıcılar da koroner arter hastalığı riskini arttıran faktörleri ve riski azaltmak için alınabilecek önlemleri bilmelidir.

Sigara risk faktörlerinin başında gelmektedir. Sigara içenlerde içmeyenlere oranla koroner arter hastalığı riskinin artmış olduğunu gösteren birçok çalışma mevcuttur. Ayrıca sigarayı bırakanlarda bu riskin anlamlı biçimde azaldığını gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.

Mekanizmanın tamamıyla aydınlatılmamasına karşın sigara içiminin Kolesterol/HDL oranını olumsuz yönde etkileyerek riski arttırıyor olabileceği bildirilmektedir. Bu nedenle dalıcılar sigaranın zararları konusunda uyarılmalıdır.

Hipertansyon da bir risk faktörü olup, kan basıncının 140/90 mmHg üst sınırını aşmamasına dikkat edilmelidir.

Bir diğer faktör de stres’dir.

Diyabetes Mellitus’un koroner arter hastalığını arttırdığı bilinmektedir.

Ailede 65 yaş altında koroner arter hastalığı bulunması halinde riskin arttığı kesindir. Bu faktör değiştirilemediğinden, ailesel olarak risk altında bulunan kişiler diğer faktörlerin kontrolü konusunda hassasiyet göstermelidir.

Aynı yaş grubunda koroner arter hastalığı erkeklerde kadınlara göre daha fazla görülmektedir.

Aşırı kilo ve gut diğer risk faktörleridir. Uygun diyet ve egzersiz programı ile aşırı kilo engellenmelidir.

Koroner arter hastalığı açısından düşünüldüğünde dalıcı muayenelerinde idealist bir yaklaşımla, kolesterol ve lipid tayini, risk faktörlerin analizi, dinlenme ve egzersizde EKG ve sintigrafiyi de içeren bir tarama programı önerilebilir. Ancak bu uygulamayı sportif SCUBA dalıcıları için yapmak çok pratik değildir. Bu nedenle dalış muayenesini yapan hekim ayrıntılı laboratuar tetkiklerini ve muayeneleri yalnızca koroner arter hastalığı açısından yüksek risk altında bulunan kişilere ugulamalıdır.

40 yaş üstü dalıcılara egzersiz sonrası EKG çekilmesi ve hekim tarafından değerlendirilmesi tavsiye edilir.

SCUBA dalışı için adayların egzersiz stres testinde 13 METS seviyesine sahip olması gerektiği önerilmektedir.

Anormal egzersiz EKG si bulunan olgularda sintigrafi ve anjiografi uygulanmalıdır.

Koroner anjiyografi kesin tanıya giden, koroner arterlerdeki darlığın derecesini gösteren bir yöntemdir ve invaziv olmayan diğer yöntemlerle tanı konulamadığı durumlarda uygulanmalıdır.

Anjina pektoris belirtileri, miyokard enfarktüsü bulguları, koroner arter hastalığına bağlı gelişen aritmiler dalışa engel durumlar olarak ele alınmalıdır.

Koroner anjioplasti ya da by- pass geçiren bir kişinin hala yüksek risk grubunda olduğu bir gerçektir. Bu kişiler ve miyokard enfarktüsü geçiren kişiler yaşam tarzlarını değiştirerek riski arttıran faktörlerden uzak durmalıdırlar.

Söz konusu kişilerde dalış kararı uzun süreli takip sonrası (6-12 ay), herhangi bir ilaç kullanmaksızın yeterli egzersiz toleransına sahip olabildiği zaman verilmelidir.

Kişide herhangi bir miyokard iskemisinin bulunmadığı noninvaziv testlerle kardiyolog tarafından onaylanmalı, yıllık kontrollerle de SCUBA için gerekli fizik kondüsyona sahip olunduğu test edilmelidir.

Şüphesiz bu yaklaşım hayatının önemli bir kısmını SCUBA ya ayırmış kişiler için geçerlidir. Başkalarının hayati sorumluluğunu üstünde taşıyan rehberlerde ve eğitmenlerde veya mesleği dalgıçlık olan profesyonellerde daha radikal yaklaşılması gerektiği de bir gerçektir.

KAPAK HASTALIKLARI

Hafif regürjitasyonlar:

Mitral yetmezliği: Eğer asemptomatik ve sol ventrikül fonksiyonları normalse, EKG ve ekokardiografi ile sol ventrikül hipertrofisi ve sol ventrikül dilatasyonu tespit edilmemişse bu kişilerin dalışına müsaade edilir. Mitral regürjitasyonun korda tendinea rüptürü, papiller kas ya da sol ventriküler disfonksiyonuna bağlı olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamalıdır.

Aort yetmezliği: Eğer asemptomatik ve aort yetmezliği anlamlı hemodinamik değişikliklere neden olmamışsa bu kişilerin dalışına izin verilebilir. EKG ve ekokardiyografide sol ventrikül hipertrofisi, sol ventrikül dilatasyonu ve disfonksiyonuna ait herhangi bir bulgu tespit edilmemelidir.

Mitral ve aort stenozu: Mitral stenozu ve aort stenozunun her derecesinde dalışa müsaade edilmemelidir. Egzersiz esnasında kalp kan atımı artışı engellenebilir ve akciğer ödemi ve/veya senkop gelişebilir.

Mitral kapak prolapsusu: Genellikle oskültasyonda midsistolik klik ve geç sistolik üfürüm ile karakterizedir. Mitral kapak prolapsusu erkeklerin %5, kadınların %10-12’sinde mevcuttur. Kesin tanı ekokardiyografi ile konur. Mitral kapak prolapsusu bulnan çoğu kişi asemptomatik olmakla birlikte, göğüs ağrısı, çarpıntı, halsizlik, dispne ve senkop gibi belirtilere neden olabilir. Aritmiler, inme ve endokardit yaygın olmayan belirtiler olarak karşımıza çıkar. Eğer mitral kapak prolapsusu olan kişi herhangi bir ilaç kullanmaksızın tamamen asemptomatikse dalışlarına izin verilir.

Kişide çarpıntı ve ritm bozukluğu gibi belirtiler varsa ve minimal anti aritmikle bu semptomlar giderilebiliyorsa, ekokardiyografide mitral kapaktaki değişimlerin serebro embolik hadise ve ani ölüm riskini arttırmayacak düzeyde olduğu tespit edilmişse dalışına izin verilir.

Kapak replasmanı yapılmış ve oral antikoagülan tedavisi altındaki kişilerin dalışına izin verilmemelidir.

EKG ANORMALLİKLERİ

Antrioventriküler Blok: İkinci, üçüncü derece veya tam kalp bloğu ve Mobitz Tip II bloğu bulunan kişilerin dalışına izin verilmemelidir. Bunun nedeni sualtında gerekli olabilecek egzersiz stresine verilmesi gereken kardiyak cevabın blok nedeniyle verilememesidir. Birinci derecede ve Mobitz Tip I bloklarda egzersiz EKG’si de dahil olmak üzere tam bir kardiyolojik değerlendirmeden sonra, başka bir anormallik tespit edilmezse dalışa izin verilebilir.

Dal bloğu: Sağlıklı asemptomatik kişilerdeki sağ dal bloğu genellikle anlamlı bir kalp hastalığı ile birlikte değildir ve tam bir kardiyolojik değerlendirmeden sonra treadmill egzersiz testi de normalse dalışa izin verilebilir. Ancak sol dal bloğu genellikle koroner arter ya da miyokard hastalığı ile ilişkili olduğundan bu kişiler egzersizle talyum sintigrafisi ve koroner anjiyografi de dahil olmak üzere tam bir kardiyolojik değerlendirmeden geçirilmelidir.

Sinüs Bradikardisi: Dakikada 50 ve daha düşük kalp hızı araştırılmalıdır. Beta bloker ilaç kullanımı buna neden olabilir. İyi eğitimli atletlerde eğitim ve antremanlara sağlıklı bir cevap olarak gelişen bradikardi mevcuttur. Düşük kalp hızı egzersizle uygun bir biçimde artış göstermelidir, eğer bu artış gözlenmiyorsa altta yatan kardiyolojik problem araştırılmalıdır. Egzersizle nabzın uyumsuz olması beta bloker kullanımına, ileti kusurlarına, aritmilere ve myokard iskemisine bağlı olabilir.

Wolf-Parkinson-White (WPW) Sendromu: Kısa P-R aralıklarıyla beklenmedik bir anda gelen atriyal taşikardi ataklarıyla karakterizedir. Sualtında yaşanacak bir taşikardi nöbeti bilinç kaybına ve boğulmaya yol açabileceğinden bu kişilerin dalışına izin verilmemelidir. Ancak son yıllarda detaylı bir kardiyolojik değerlendirmeden geçmiş bazı vakaların emniyetle dalış yapabileceklerini söyleyen araştırmacılar da mevcuttur.

Supraventriküler taşikardi: Supraventriküler taşikardilerde de endişe edilen şey, ani gelişen taşikardi ataklarıyla oluşacak bilinç kaybıdır. 35 yaş altında ve herhangi bir senkop nöbeti geçirmemiş, altı aylık gözlem süresi içinde belirti ve bulgu gözlenmemiş, herhangi bir ilaç kullanmaya gereksinim duymayan kişilerin dalışına izin verilebilir. 35 yaş üstü kişilerin herhangi bir kardiyak problemi olmadığı detaylı bir kardiyolojik muayene ile tespit edilmelidir.

KONJENİTAL KALP HASTALIĞI

Konjenital kalp hastalığı bulunan çoğu kişi zaten dalış muayenesi için hekim karşısına çıkmamaktadır. Ancak son yıllarda sık sık gündeme gelen birkaç spesifik problem dalışa uygunluk açısından önem taşımaktadır.

Kalp ve büyük damar düzeyinde sağdan sola (venöz dolaşımdan arteriyel dolaşıma) geçiş sağlayan her türlü defekt dalış için engel oluşturmaktadır.

Sıfır dekompresyon limitlerini aşan ya da zorlayan dalışlardan sonra venöz dolaşımda gaz embolileri oluşabilmektedir. Oluşan kabarcıklar önce sağ kalbe, oradan da akciğerlere giderek akciğer damar yatağında tutulurlar ve herhangi bir hasara yol açmadan kaybolurlar. Herhangi bir defekt sonucu venöz dolaşım ile sistemik arteriyel dolaşım arasında bir bağlantı olduğu zaman oluşan bu kabarcıklar arteriyel dolaşıma geçerek ciddi santral sinir sistemi embolizasyonuna neden olabilir.

Atrial septal defekt, patent duktus arteriosus (PDA) ve ventriküler septal defekt nedeniyle başarılı cerrahi operasyon geçirmiş kişilerin dalışına kardiyoloji konsültasyonundan sonra izin verilebilir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarla Patent Foramen Ovale (PFO) bulunan dalıcıların değerlendirilmesi ayrı bir önem kazanmıştır. Otuz dekompresyon hastasının yapılan ekokardiyografik incelemesinde 18 ciddi dekompresyon hastasının %61’inde Valsalva Manevrası esnasında PFO vasıtasıyla sağdan sola şant görülmüştür. PFO konusunda elde genel sonuca varılacak yeterli veri yoktur. PFO bulunduğu tespit edilen dalıcı dalışta artan DH riskinin farkında olmalıdır. Beklenmedik ciddi dekompresyon hastalığı geçirmiş ve PFO varlığı tespit edilmiş dalıcılar ayrıca değerlendirilmelidir.

KONJESTİF KALP YETMEZLİĞİ

Konjestif kalp yetmezliğinin gelişmesi halinde sıklıkla bir koroner arter hastalığının varlığı söz konusudur. Başka nedenlerle de kalp yetmezliği gelişebilir ancak pratikte bu nedenler de selim kabul edilmez. Egzersiz esnasında herhangi bir kardiyak yetmezlik belirtisi varlığında dalış izni verilmemelidir.

PERİFERİK VASKÜLER HASTALIKLAR

Arteriyel ya da venöz olsun egzersiz toleransını sınırlayan periferik damar hastalıkları dalışa engel teşkil eder. Ayrıca soğuk su nedeniyle Reynaud Fenomeni de dalış için bir engeldir.

KALP PİLİ

Genel olarak kalıcı kalp piline ihtiyaç duyan hastalarda altta yatan kalp hastalığı dalışa engeldir.

HİPERTROFİK KARDİOMİYOPATİ

Hipertrofik kardiyomiyopatinin tanısı güçtür. Ani ölüm riski vardır ve sıklıkla ailesel yatkınlık söz konusudur. Sol ventrikül atımını engelleme derecesine göre belirti verir. Obstriksiyon bulgusu olmaması ani ölüm tehlikesini ortadan kaldırmaz. Olguların %90’ında EKG de sol ventrikül hipertrofisi, ST-T değişiklikleri ve anormal Q dalgası gibi değişiklikler mevcuttur. Hipertrofik kardiyomiyopati dalışa engel bir durumdur.

DALIŞA KESİN ENGEL DURUMLAR

  1. İskemik kalp hastalıkları (Klinik ya da EKG ile tanı konulmuş)
  2. Kalp yetmezliği
  3. Obstrüktif kardiyomiyopati
  4. Aort yetmezliği (semptomatik ve sol ventrikül fonksiyonları bozulmuş)
  5. Aort stenozu
  6. Mitral stenozu
  7. Mitral kapak prolapsusu (semptomatik) Konjenital kalp hastalıkları (ASD, VSD, PDA)
  8. Konjenital kardiyomiyopati
  9. Kalp kapak replasmanı
  10. Ventriküler taşikardi.
  11. Paroksismal taşikardi
  12. İkinci üçüncü derecede AV blok
  13. Semptomatik aritmiler
  14. Wolf-Parkinson-White (WPW) Sendromu
  15. Uç organ hasarına yol açmış hipertansiyon
  16. Antiaritmik, antikoagülan, beta-adrenerjik antagonist ilaç kullanımı

DALIŞA GÖRECELİ ENGEL DURUMLAR

  1. Mitral yetmezliği (asemprtomatik ve sol ventrikül fonksiyonları yerindeyse)
  2. Aort yetmezliği (asemptomatik, sol ventrikül fonksiyonları yerinde ve sol ventrikül hipertrofisi ve dilatasyonu yoksa)
  3. Mitral kapak prolapsusu (asemptomatik)
  4. Opere edilmiş konjenital anomaliler
  5. Beklenmedik Dekompresyon Hastalığı geçirmiş PFO si bulunanlar
  6. Hipertansiyon
  7. Birinci derecede blok, Mobitz Tip I
  8. Sağ ve sol dal bloğu
  9. Sinüs bradikardisi
  10. Wolf-Parkinson-White (WPW) Sendromu
  11. Supraventriküler taşikardi
  12. Geçirilmiş MI, By-pass

DALIŞA GEÇİCİ ENGEL DURUMLAR

  1. Myokard Enfarktüsü
  2. By-pass operasyonu
  3. Hipertansiyon

Profesyonel Sualtıadamları

Kardiak kapasiteyi sınırlayan herhangi bir kalp hastalığı (doğumsal Hipertansif, kapaksal, ileti, aterosklerotik) olanlar ile kanda oksijen ve karbondioksit taşınma kapasitesini bozan hastalıkları olanlar ve kronik anemisi hemoglabinopatisi, koagulopatisi bulunanlar profesyonel, sualtıadamı olamazlar.

Kan basıncı üst sınırı 150/90 mm Hg’dir. Profesyonel sualtıadamlarının ilk ve kontrol muayenelerinde EKG, hemogram, biokimya ve kardovasküler performans testleri yapılması zorunludur.

⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️⭐️ Tüplü dalış ve kalp. Spor tüplü dalışın kardiyak yönleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15241540/

⭐️⭐️ Kalp ve su altı dalışı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/17181043/

⭐️⭐️ Rekreasyonel dalış sırasında kalp fonksiyonundaki değişiklikler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9181036/

⭐️⭐️ Sualtı Aktiviteleri Sırasında İnsanlarda Oksijen-İnflamasyon https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38474303/

⭐️⭐️ Mesleki dalgıçların sağlık gözetimi için kanıta dayalı bir sistem https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27507783/

⭐️⭐️ Mesleki dalgıçların düzenli tıbbi muayenelerinin faydası https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19912402/

⭐️⭐️ Dalışla ilgili acil durumlar https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9056577/

⭐️⭐️ Dalış tıbbı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/1559472/v

⭐️⭐️ Tüplü dalış: Sizin ve hastalarınızın bilmesi gerekenler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16913196/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.

Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.

Sağlıklı dalışlar dilerim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla