HOMA-IR – ”Homeostatic Model Assessment” ”İnsülin Direncinin Homeostatik Modeli Değerlendirmesi”
İnsülin direnci, kas, yağ ve karaciğerdeki hücrelerin pankreas tarafından üretilen insüline iyi yanıt vermemesi sonucu bu hücrelerin kandan glikozu kolayca alamaması ve kan şekerini kontrolde tutamaması durumudur.
HOMA-IR vücuttaki insülin direncini ölçmek için kullanılır. Açlık glikoz ve açlık insülin seviyelerinden hesaplanır.
HOMA-IR = Açlık kan şekeri x Açlık insülin değeri ÷ 405
Yetişkinlerde normal açlık kan şekeri değeri 70 – 100 mg/dl
Yetişkinlerde normal açlık insülin değeri 2.0 – 24.9 uIU/mL
HOMA-IR (2.5 altı olmalı)
ÖRNEK: Açlık glikoz 90 (70 – 100 mg/dl aralığında olduğu için normal diyoruz.) Açlık insülin 15 ( 2.0 – 24.9 uIU/mL aralığında olduğu için normal diyoruz.)
İki değer de normal. Şimdi HOMA-IR yi hesaplayalım:
HOMA-IR = Açlık kan şekeri x Açlık insülin değeri ÷ 405
HOMA-IR = 90 × 15 ÷ 405
HOMA-IR = 1350 ÷ 405
HOMA-IR = 3,333
Dikkat edin. Kan şekeri 90 normal, İnsülin 15 normal olmasına rağmen HOMA-IR değeri 3,333
Eğer HOMA-IR 2.5 üzeri ise insülin direnciniz var demektir.
Genel olarak 5 yıldan fazla süren insülin direnci üç ana hastalığa yol açar.
Sık sık yeme isteği, gece uykudan kalkıp atıştırıp geri yatma isteği
Kesin Tanı: Basit bir kan incelemesinde HOMA değerine baktıracaksınız.
Tedavi: Günde 100 gr’ın altında karbonhidrat tüketmeniz yeterli olacaktır.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Ayrıca gıdalardaki kalsiyum ve fitatlar da engeller.
Bu sebeple Demir ilacı / demir preparatları ile yemek arasında 4-5 saat olmalı. (Tercihen gece yatmadan aç alınmalı. Akşam 20.00 de son öğünden 4 saat sonra gece 24.00 de. Böylece sabaha kadar da yeme içme olmadığı için tam emilme olur.)
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
ÇİNKO-BAKIR beraber alınmaz.
Her ikiside aynı reseptöre bağlanır ve bakır baskın gelerek çinkoyu engeller.
Bakır aynı zamanda şampuanlarda çok kullanılan B5 (pantotenik asit) vitamini de engeller.
Maalesef sadece ikisinin bir arada olduğu tablet bile var. Alırken dikkat edin.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
SELENYUM ve BAKIR bir arada kullanmaz.
Selenyum engellenir. C vitamini selenyum etkisini artırır..
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
MİDE İLAÇLARI ile Demir, Çinko, Magnezyum, B12 arasında 5 (beş) saat fark olmalı.
Bunların emilimi için mide asiti gerekli, eğer mide ilacı (PPI, ANTİ-ASİT, H2 antagonisti) kullanıyorsanız vücudunuzda bu vitamin ve mineraller eksilir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
METFORMİN ➖ B12 beraber alınmaz.
METFORMİN içeren Diyabet /obezite ilaçları B12 emilimini NET ENGELLER
Metformin Bağırsak duvarında (+,-) yönünü değiştirir ve B12 bağırsağa giremez.
METFORMİN kullanımından 8 saat sonra B12 kullanmak gerekir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
EUTHYROX – LEVITRON ve DEMİR beraber alınmaz.
Levotiroksin içeren hipertiroidi ilaçları ile DEMİR beraber kullanılmaz..
Ama bu kez Demir degil tiroit ilaçlarının emilimi engellenir
Sadece demir değil MİDE İLAÇLARI DA hipertiroidi ilaçlarını engeller.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
ASPİRİN – Vitamin E, Omega-3, Vitamin K1 ile beraber kullanılmaz.
Vitamin E ve Omega-3 aspirin etkisini artırır, damarlarda sızıntıya neden olabilir. Aspirinle aralarında 7-8 saat fark olmalıdır.
Aspirin K1’in etkisini nötralize eder, K1 bir işe yaramaz, beraber kullanılmazlar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
E vitamini / Omega-3 ve K vitamini beraber alınmaz
E vitamini ve Omega-3 kanı sulandırırken K vitaminin pıhtılaştırma özelliğini engeller.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
B12, D vitamini, B9, B6, C vitaminleri GECE ALINMAZ.
D vitamini melatonini engelleyerek uykusuzluk yapar. Diğerleri ise enerji metabolizmasına katılarak uykusuzluk yapar.
Yatma saati ile D vitamini arasında 12, diğerleri ile 5 saat fark olmalıdır.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Die-off Sendromu: Mikrobiyotada bulunan bazı maya ya da bakterilerin ölürken dışarı saldığı toksinler ve proteinlere karşı vücudumuzun ortaya çıkardığı reaksiyondur.
Burada mekanizmayı ayrıntılandıralım:
⭐️ Bağırsaklarımızda trilyonlarca bakteri bulunur. Bunun çoğunluğu kalın bağırsaktadır.Kalın bağırsaktaki bu bakterileri aldığımız gıdalarla biz besleriz.Bu bakterilerin bazıları bizim için vitaminler, yağ asitleri vs üretir. Aramızda Kazan = Kazan (Simbiozis) ilişkisi var.
Lakin dünyanın gerçeği iyilerin olduğu her yerde kötüler de var. Dünyanın varoluşundan beri süregelen iyilerle kötülerin savaşı barsaklarda olmaması mümkün mü? Tabi ki barsaklarda da savaş var.
Biz iyileri beslerken tabi ki kötüler de nasibini alıp besleniyorlar. Bunlar beslenirken, örneğin brokoli salatası yediniz parçalayıp sindirirken kalın barsakta bakteriler vasıtası ile belirli gazlar çıkar (Metan, hidrojen). Bu gazları barsaklarımızdan doğal yollarla atarız. Buraya kadar sorun yok.
Örneğin: İnce bağırsağın ilk kısımlarında 1 mililitre sıvı içinde 103 (10.000) den daha az bakteri bulunurken kalın bağırsakta ise mililitrede 108 ‘den (1.000.000.000) daha fazla bakteri yaşar.
İnce bağırsak florasındaki bakteriler gıdaların sindiriminde ve besin maddelerinin emiliminde önemli bir bir rol oynarlar. Ayrıca kısa zincirli yağ asidi sentezi, folat, B12 ve K2 vitamini gibi vitaminlerin sentezini de flora bakterileri yaparlar.
Peki olurda bu bakteriler kalın bağırsaktan ince bağırsağa geçerse neler olur?
⭐️ İşte o zaman mideden gelen brokoliyi daha kalın bağırsağa geçmeden ince bağırsakta sindiriverir. O zaman gazlar ince bağırsakta oluşur ve karında şişkinlik, gaz olur. Yemekten 45 dakika sonra davul gibi şişeriz. Az da yesek fark etmez sonuç karında şişkinlik.
Kalından ince bağırsağa bakteri geçişine SİBO denir.
SIBO – ”Small Intestinal Bacterial Overgrowth” ”“İnce Bağırsakta Aşırı Bakteri Üremesi” : ince bağırsakta aşırı bakteri üremesi ile karakterize, malabsorbsiyon ve bağırsak geçirgenliği gibi birden fazla semptom ve komplikasyona yol açan bir durumdur.
SİBO Nasıl Meydana Gelir
1-İnce bağırsağın pH seviyesinin dengesi (Midenin asit salgısı, safra kesesi ve pankreasın alkali salgıları) koruyucu rol oynarken pH seviyesin değiştiren en önemli faktör mide asidinin azalmasıdır. (Mide koruyucu olarak bilinen PPİ lerinin kullanımı vb gibi) SİBO oluşumuna neden olur.
2-Bağırsağın boşalmasını ve süpürülerek temizlenmesini sağlayan “göç edici motor kompleks” (MMC) hareketlerinin yapılamaması. Açlık dönemlerindeki bağırsak hareketleri sindirim için değil, mide ve ince bağırsakların “temizliği” içindir. Az az ye sık sık ye ve benzeri teşviklerle sindirim sisteminin dinlenememesi temizlenememesine yol açar. SİBO oluşumuna neden olur.
3-İnce bağırsak ile kalın bağırsak arasında yer alan ve kalın bağırsak içeriğinin ince bağırsağa doğru geriye kaçışını engelleyen ileo-çekal kapağın görevini yapamaması. Kalın bağırsak basıncının normalden fazla artışı ve/veya“göç edici motor kompleks” veya kısaca MMC (Migrating Motor Complex) adı verilen periyodik bağırsak hareketlerinin sayısının azalması ile kalın barsaktan ince bağırsağa geri kaçış olur. (Yeteri kadar sindirilemeyen karbonhidratlar ve proteinler kalın bağırsağa geldiğinde bu gıdalarda kokuşma ortaya çıkar ve geri kaçışa sebebiyet verir. Bu duruma karbonhidrat ve proteinin öğün içinde birlikte alınması, sık beslenme ile hazım süreci bitmeden gelen yeni besinler, midede sindirimi yavaşlatan ilaçlar vb gibi sebep olur.) SİBO oluşumuna neden olur.
4-İmmün mekanizmanın (Bağırsak mukozası hücreleri tarafından salgılanan ve patojenik bakterileri engelleyen bağışıklık hücrelerinden zengin müsin salgısı) yeetersizliği. Otoimmun hastalıkların birçoğunda ve immünsupressif (bağışıklık sistemini baskılayan) ilaçlar ile meydana gelir. SİBO oluşumuna neden olur.
5-Pankreas ve safra salgılarının bakteri üremesini durdurucu (bakteriyostatik) özellikleri yeterli olmadığında. Hastalıklar veya ilaçlar ile bu salgıların veya içeriklerinin etkinliklerinin azalması SİBO oluşumuna neden olur.
Dönelim diyete bağlı gelişen durumlara:
⭐️Her canlı gibi bakteriler de ölümü tadacaktır.
⭐️Bağırsağımızdaki bakteriler de ölür ve sonucunda proteinler, toksinler bağırsağa dağılır ortam asidik halle gelir. Gaz artışı olur. Önce şişkinlik ardından ishal meydana gelir.
⭐️Bu süreçte bağırsak duvarı geçirgenliği artar ve yayılan toksinler bağırsak duvarından geçerek kana karışır.
⭐️Bu sırada vücudun bu bölgedeki ilk savunma hattı bağırsak duvarında bekçlik yapan bağışıklık hücreleri toksinlere saldırır.
⭐️Bu sürece inflamasyon denir. (Enfeksiyon değil) İnflamasyonun başlaması ile kana geçen toksinlerin peşine düşerler.
⭐️Damar duvarları (endotel) hasar görür. Bunların bazıları kan beyin bariyerini geçer ve nörolojik sorunlar meydana gelir.
⭐️Toksinler en çok Karaciğere gelir. Süper antioksidan GLUTATYON bunları yok etmeye başlar. Ardından safra ile bağlanarak atılmaya çalışılır. Lakin GLUTATYON yetmez.
⭐️Tiroit bezleri ve Tiroit peroksidaz etkilenir, cilt bariyeri etkilenir, sinirler etkilenir, hasar alır.
⭐️⭐️ İşte tüm bunlara DİE-OFF SENDROMU denir.
Gelelim diyetimize… haftası dolmadan başlayan bu şikayetlerle diyet bırakırız.
Sağlıklı olmak sağlıklı kalmak aslı amaç olmalı. Bu sebeple her ne maksatla olursa olsun sert, keskin an kilo verme hevesleri ile diyet YAPILMAMALI.
Gluten aniden kesilebilir. Histaminli gıdalar aniden kesilebilir. Lakin karbonhidratı kademeli olarak kesmelisiniz. Aksi halde çarpılırsınız.
Kısa süreli başarı elde ettiğinizi düşünseniz de arka planda vücudunuza özellikle sindirim sisteminize ciddi zarar verirsiniz.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
DİE-OFF ya da başka bir sebeple toksin geçişi olmuşsa ne yapacağız? Toksinleri nasıl engelleyeceğiz?
Örneğin leblebi misali içilen Antibiyotik ve antifungal ilaçlarda bağırsakta bakteri ve mantarları öldürür. (HerxHimer sendromu)
Die-off ya da HerxHimer sendromu: Candida, Ülseratif kolit ve Pan kolit, Crohn, SİBO, Haşimato, Diyabet, Aşırı stresli bir yapı, Gastrit gibi hastalıklarda AŞIRI GEÇİRGEN BAĞIRSAK oluşur.
Sıklıkla kadınların hekim kontrolünde veya kontrolsüz olarak uygulanan Candida tedavisinde de DİE-OFF oluşur.
Biraz da toksinleri temizleyip bağırsak florasının normale dönmesi için ne yapacağız bakalım.
(Aşağıda yer alan bilgiler genel olup hekiminize danışmadan asla kullanmamalısınız)
⭐️⭐️⭐️⭐️ SIVI BENTONİT KİL
Bağırsak ortamında oluşan toksinleri ve bazı ağır metalleri kana geçmeden bağlayıp atar.
Günlük 2 yemek kaşığı kullanmak yeterlidir.
⭐️⭐️⭐️⭐️ HESPERİDİN ve BENFOTİAMİN
Kana geçen toksinlerin endotel hücrelere, sinirlere ve nöronlara zarar vermemesi için Hesperidin (1000 mg /gün) ve Benfotiamin (300 mg /gün)
⭐️⭐️⭐️⭐️ GLUTATYON ve RESVERETROL
Karaciger, böbrek, mitokondri oksidayonunu ve cilt hasarını önlemek için Glutatyon (1000 mg / gün), Resveratrol (600-700 mg / gün)
⭐️⭐️⭐️⭐️ Omega-3 DHA ve EPA formu
Eritrosit dahil hücre zarlarının oksidayonunu önlemek için Omega-3 ( 2000 mg /gün)
⭐️⭐️⭐️⭐️ B12 VİTAMİNİ
Bağırsaklarda ilk emilim sorunu B12 de sonra Demir, Çinko, Magnezyum ve B9 da olur. Diğerleri bir nebze daha emilir fakat B12’nin negatif iyon yükü sebebi ile emilimi direkt kesilir, bunu almak gerek.
⭐️⭐️⭐️⭐️ SU İÇMEK
Kilo ÷ 30 = su/L (7 yaş üzeri için)
Örneğin 70 kg birey için 75 ÷30 = 2.3 Litre su tüketimi şart. Toksinlerin hızlı atılımı için su önemlidir. Fakat suyu 4-5 litre günlük tüketim şeklinde abartmamak gerekir, sodyumu düşürür, elektrolit eksikliği oluşur ve zarar verir.
⭐️⭐️⭐️⭐️ DÜŞÜK EFOR
6-7 gün kadar yüksek efor sarfetmemek, mümkün oldukça dinlenmek önemlidir.
⭐️⭐️⭐️⭐️ BESLENME
Yüksek lifli besinler, yüksek şekerli besinler, baharatlı gıdalar ve süt ürünlerini bir süre tüketmemek gerekli.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Yunanca’da “kolla” kelimesinden gelmektedir. Tutkal anlamına gelen bu kelime gibi kolajenler dokuların bir arada tutulması için tutkal görevi görür.
Memelilerde ve dolayısı ile vücudumuzda en çok bulunan proteindir. Şimdiye kadar tespit edilen 28 farklı kolajen tipi vardır. Deri, Kemik, Tendon, Damarlar, Göz, Diş, Saç, Tırnak gibi bir çok doku ve organda bulunur. Kemik yapımında oldukça önemlidir.
İnsan 18-20 yaş sonrası her yıl %2 civarında kolajen kaybeder.
Kadınlarda menopoz sonrası kayıp %17 civarına çıkar ve cilt sarkmaya başlar.
Bitkisel kolajen olmaz. (Kanmayın. Bitkilerde kolajen olmaz) Sadece bitkiler vasıtası ile aldıklarımız kolajen sentezini destekleyebilir.
Sırası ile Balık, Tavşan, Tavuk, Sığır etlerinden alınan aminoasitler ile en iyi kolajen elde edilir.
Her yerde duyduğunuz farklı amaçlarla üretilmiş birçok ürün çeşidi de olan bu protein yapıyı Haydi şimdi birlikte yapalım..
İlk olarak ana malzemeleri alalım bunlar Glisin, Prolin ve Hidroksiprolin aminoasitleridir.
Bu 3 aminoasidin herbirini de iplik gibi düşünün. Bu 3 ipliği elimizde birleştirelim sonra da yine elimizde C VİTAMİNİ de kullanarak sola doğru bükelim.
Elde ettiğimize PROKOLOJEN denir. Yani…
Kolajen üretiminin ilk safhası olan prokolojen oluşumunda C vitamini önemlidir. C vitamini eksikse kolajen yapımı da azalır.
Burada hemen kolajen takviyelerine bakalım: Takviyelerde Glisin, Prolin ve Hidroksiprolin aminoasitleri var. Kolajeni hazmetmek (sindirim sisteminde parçalamak ve kan dolaşımına geçirmek) zordur. O sebeple kapsül ve tabletler bu üç aminoasidi içerir.
Kemik suyunun yararı çok olsa da kolajen içeriğinin sindirimi düşük olduğu için kolajen açısından yararı maalesef düşüktür.
Kolajen yapımına devam edelim.
En son üç aminoasidi sola bükerken C vitamini de kullanmış ve prokolajen yapmıştık.
Şimdi bu üçlü demetlerden 15 (on beş) tanesini yan yana koyup ÇİNKO ve MAGNEZYUM desteği ile bu sefer de sağa doğru bükelim.
İşte size KOLAJEN elde ettik.
Yani bu safhada da ÇİNKO ve MAGNEZYUM eksik ise kolajen üretimi azalır.
Kolajen ürettik. Siz rahatladınız hemen de lakin iş öyle değil.
Kolajen elde ettik de sola büktük sağa büktük ya bunlar çözülüverirse. Bir şeyler yapmak lazım. (Endüstride bu durumlarda reçine kullanılır da vücudumuza uygun değil) İşte burada glukoz (Bildiğiniz şeker) devreye giriyor. Eliniz şekerlenince yapış yapış olur ya aynen kolajen lifinin üzerine sıvanınca ipler çözülemiyor. (Şeker çok da zararlı değilmiş demeyin her gıdadan alıyoruz abartmayın sakın)
İşimiz bitti mi? Tabi ki haaayırrr..
Yaptığımız kolajenin elastikiyetini vermedik. Eeee gerdirmedik de.. İşimiz var
Gerdirmek için bize kanca lazım. Kancayı da kilitlemek gerek. Kanca da kilit de vücudumuz içindeki enzimatik sistemler lakin o sistemlerin çalışması için de VİTAMİN A, SELENYUM ve VİTAMİN E gerekli.
EK BİLGİ: Aslında BAKIR da olması gerekli lakin dozajının ayarı çok bilinmeyenli denklem gibi.. O sebeple bilin fakat hekiminiz kontrolü olmadan asla kullanmayın.
Kolajen Tipleri
Tip I Kolajen: Vücuttaki en yaygın kolajen türü olan Tip 1 kolajen, cilt, kemikler, tendonlar, deri ve dişler gibi yapıların temel bileşeninde yer alır. Ayrıca saçların güçlü ve elastik olmasında da önemli bir rol oynar. Tip I kolajen, üçlü sarmal yapıya sahip olan alfa zincirlerden oluşur.
Tip II Kolajen: Kıkırdak dokusunun ana bileşeni olan Tip 2 kolajen, eklem sağlığı için önemlidir ve eklem kıkırdağının esnekliğini ve dayanıklılığını sağlar. Tip 2 kolajen, tip 1’den farklı olarak sadece alfa zincirlerden oluşur.
Tip III Kolajen: Cilt, kan damarları, iç organlar ve bağ dokusunda bulunur. Bağ dokusunun yapısal destekleyicisidir ve tip 1 kolajen ile birlikte çalışarak dokuların dayanıklılığını sağlar.
Tip IV Kolajen: Bazal lamina adı verilen ince bir tabakada bulunan bir kolajen türüdür. Bazal lamina tabakası, hücreleri destekler ve organların ve dokuların yüzeyini kaplar. Özellikle böbrekler, akciğerler ve kan damarları gibi filtrasyon görevi olan organlarda bulunur.
Tip V Kolajen: Kornealarda ve bazı cilt ve saç katmanlarında bulunan bir kolajen türüdür.
Türkiye’ de ve avrupada genellikle Tip – 1, Tip – 2, Tip – 3 formları mevcut.
Amerika ve Japonyada ise Tip – 5 ve Tip – 10 formları ağırlıktadır.
Gelelim şimdilik 28 farklı tipi olan kolajenin hangi tipini hangi durumda kullanmalısınız?
Kolajenin deriden emilimi zayıftır. Kremleri, serumları bol miktarda satışta. %2.5’tan fazla emilmeyecek bir ürüne değer mi? En doğru karar tabi ki sizin. Alacaksanız da içeriklerinde C, E, A vitamini olmasına dikkat edin.
Tabletlerinde aminoasit içeriği yüksek oranda emilir. C vitamini, Çinko, Magnezyum, Vitamin A, Bakır, Vitamin E, Selenyum, miktarı vücutta yeterli ise Kolajen yapımı da en doğru şekilde gerçekleşir.
Peki yeme içme ile kolajen yapımı için yeterli aminoasit alamama durumunda hekiminize danışarak aşağıdaki dozları alabilirsiniz;
Cildiniz İçin Kolajen
(Tip-1, Tip-3, Tip-10 un bir arada bulunması daha etkilidir.) kullanmak istiyorsanız:
Sabah – Akşam Günlük Toplam 1000 – 2000 mg kullanabilirsiniz.
Ciltteki etkisi kişiye bağlı olmakla birlikte 6 – 10 Haftada kendisini gösterir.
Eklem Ağrısı – Kemik Erimesi İçinKolajen
(Tip-1, Tip-2 ve Tip-5 daha etkilidir.)kullanmak istiyorsanız:
Sabah – Akşam Günlük Toplam 4000 mg kullanabilirsiniz.
Etkisini 4. haftadan itibaren gösterir.
Kas Gelişimi İçin Kolajen
(Tip-1, Tip-2 ve Tip-5 daha etkilidir.)kullanmak istiyorsanız:
Sabah – Akşam Günlük Toplam 10.000 mg kullanabilirsiniz.
Etkisini 10. haftadan itibaren gösterir.
Yara İyileşmesi İçin Kolajen
(Tip-1, Tip-2 ve Tip-5 daha etkilidir.)kullanmak istiyorsanız:
Sabah – Akşam Günlük Toplam 2000 – 4000 mg kullanabilirsiniz.
Etkisini 8. haftadan itibaren gösterir.
Son dönemde yapılan çalışmalarda 12 haftalık Kolajen kullanımı ile:
🔴 Elastisite artışı %17
🔴 Kırışıklık azalması %19
🔴 Nem oranı artmış
🔴 Kemik erimesi azalmış
🔴 Kıkırdak yapı, bağ doku hasarı azalmış
🔴 Bağırsak duvarı hasarları oranı düşmüş olduğu bulunmuştur.
İdeal olan kolajen takviyesi Tip-1, Tip-2 , Tip-3, Tip-5 ve Tip-10 olmasıdır.
C vitamini, Çinko, Magnezyum, Vitamin A, Vitamin E, Selenyum takviyesi de almalısınız.
(Hekimize danışarak tabi ki)
Daha sonra Kolajen ile ilgili farklı bilgiler yer alan yazılarımızı yine buradan okuyabilirsiniz.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Merak edenler için İngilizce anlatımı ile kolejenin..
Domperidon,(İlacın etken maddesidir) mide bulantısını, kusmayı ve gastroparezi (Mide tembelliği) gibi bazı mide-bağırsak sorunlarını tedavi etmek için kullanılan bir dopamin antagonisti ilaçtır.
EK BİLGİ – Gastroparezi: Gecikmiş mide boşalması olarak da adlandırılan gastroparezi, midenin zayıf kas kasılmalarından oluşan, gıda ve sıvının uzun süre midede kalmasıyla sonuçlanan tıbbi bir hastalıktır.
Çalışanlarımız tarafından maalesef uygunsuz kullanılan ilaçlardan biri.
Mide bulantısı için hiç düşünmeden kullandıkları hatta fazlaca kullandıkları bu ilaç bakın çalışanlarımızda nasıl yan etki ile karşılaşmamıza sebep oluyor.
Domperidon etken madde olan ilaçlar, antiemetik (bulantı önleyici) ve bağırsaktaki spazm (kasılma – ağrı), kabızlık için kullanılır.
İlaç bağırsaklarda Dopamin D2 reseptorü ANTAGONİSTİ’dir. Yani bu reseptörü domperidon ile durduruyoruz içerdeki dışkı pasajı ilerliyor kabızlık ve spazm geçiyor.
Aynı Reseptörden Bulantı yapan merkezde de var onu da durdurup bulantıyıda kesiyor.
Buraya kadar gayet güzel hatta ilacın molekülü oldukça büyük olduğu için kan beyin bariyerini geçemez. Bu da merkezi sinir sisteminde istemediğimiz etkilerin olmamasını sağlar. Ne güzel değil mi!
Ammaaa…
Hipofiz bezi beyinde “kan beyin bariyeri dışındadır.
Domperidon etkn maddesi hipofiz bezine etki eder. Hipofizden Süt salınımını sağlayan PROLAKTİN ve oksitosin salgılanır.
Domperidon vücuda girdiğinde kan yolu ile hipofiz bezine gider ve PROLAKTİN seviyesini YÜKSELTİR.
Artan prolaktin süt bezlerini uyararak süt üretimine neden olur ve dolayısı ile kadınlarda memeden süt gelmesi ile sonuçlanır.
Domperidon etken maddeli ilacın işyeri hekimi takibinde kesilmesi ile çalışan kısa sürede sağlığına kavuşur.
Maalesef aynı bilinçsiz tavır ile domperidon etken maddeli ilaç anne sütünü arttırmak maksadı ile de kullanılmaktadır. Ki bu da çalışan annenin sağlığı açısından çok risklidir.
Aynı şekilde domperidon etken madde hayvanlarda süt verimini artırmak adına bu kullanılmaktadır. Bu durum da insan sağlığı açısından ciddi bir tehlikedir.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
SİYANÜR, “Hidrosiyanik asit” ya da “prussik asit” olarak da bilinen, son derece toksik maddedir. Normalde insan vücudunda içtiğimiz su dahil bazı besinlerle mutlaka girer ve bulunur.
Örneğin: Siyanürün Su da 0.005 ile 0.05 ppm arasında bulunan SİYANÜR normal kabul edilir içilebilir olarak görülür. (Türk Ulusal Mevzuatı)
Çeşitli meyvelerin (Elma, Şeftali, Acı Kayısı, Kiraz, Erik, vb) tohumlarında bulunan, “Amigdalin” adlı bir glikozid Siyanür kaynağıdır. Fasulye, Patates, Turp, Lahana, Şalgam, Brokoli ve Mısır gibi bitkiler siyanürlü bileşikleri, otçul hayvanlara karşı bir savunma mekanizması olarak doğal bir şekilde üretmektedir.
Yani siyanürden kaçmak neredeyse mümkün değil. Zehirleme miktarında olmasa bile su dahil farklı yollardan devamlı vücudumuza siyanür alıyoruz.
İlk aklınıza gelecek şu olacaktır.
Vücudumuzda siyanür zaman içinde birikip zehirlenme yapmaz mı?Cevap: Hayır
Çünkü..
Farklı yollardan aldığımız siyanür’ün vücutta birikmesine engel olan bir mekanizma vardır.
B12 vitamini (Kobalamin) suda çözünen ve metabolik süreçlerde kullanılan farklı formları mevcuttur. Bu formlardan Hidroksikobalamin‘deki hidroksi grubunun siyanür ile yer değiştirmesi sonrası nontoksik siyanokobalamin‘e dönüşür. Siyanokobalamin de idrar yolu ile atılır.
🔴🔴🔴🔴🔴🔴🔴🔴🔴🔴🔴🔴
B12 (Kobalamin) Vitamini
Hayvansal gıdalar vücudumuza aldığımız B12 (Kobalamin) vitaminin esas kaynağını oluşturur. En fazla karaciğer ve böbrekte bulunan B12 vitamini et, süt, peynir ve yoğurt gibi hayvansal yiyeceklerde de daha az oranda olmak üzere bulunabilir.
Karaciğerde 400 günlük B12 depolansa da günlük ek B12 gelmezse çok çabuk harcanır.
B12 (Kobalamin) Formlarını İnceleyelim
Hidroksikobalamin Formu
Siyanürü bağlayan B12 öncül formudur. Hidroksikobalamin deki hidroksi grubunun siyanür ile yer değiştirmesi ve kobalt’ın siyanürü bağlaması ile nontoksik siyanokobalamin (Vitamin B12) meydana gelir ve idrarla atılır.
Metilkobalamin Formu
Vücudumuzda kullandığımız aktif form Metilkobalamin’dir. B12 nin diğer formları metilasyon’da homosisteini kullanarak Metilkobalamin’e dönüşür. Eger metilasyon döngüsü bozukluğu var ve B12 aktifleşmezse Homosistein yükselir
Homosistein için B12 (metilkobalamin), B9 (metilfolat), B6 (P5P) beraber gerekir. (Aktif formları metilkobalamin, metilfolat, P5P)
EK BİLGİ: Metilasyon döngüsü, hücrelerimizin çeşitli metabolik süreçlerinde önemli bir rol oynayan bir biyokimyasal yolak olarak tanımlanır. Bu süreç, metil gruplarının bir molekülden diğerine transfer edilmesini içerir ve metilasyonun doğru şekilde gerçekleşmesi için belirli koenzimler, enzimler ve vitaminler gereklidir. Metilasyon, DNA sentezi, RNA sentezi, protein sentezi, hücre bölünmesi, hücre ölümü, hücre farklılaşması, nörotransmitter üretimi, hormon üretimi ve bağışıklık fonksiyonu gibi birçok biyolojik süreci etkiler.
Adenozilkobalamin Formu
Bu form da aktif formdur ve yağ asitlerinin oksidasyonu için gerekli olan süksinil CoA sentezinde görev yapar.
Aquakobalamin Formu
Depo formudur…Hep yağda eriyen vitaminler (A,D,E K) depolanır. B12 su da eriyip depolanan bir vitamindir.
Siyanokobalamin Formu
Genelde ilaç olarak satılan ticari formdur. Fazlası idrarla atılır.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
⭐️⭐️⭐️⭐️
Daha çok ayrıntı ve bilimsel bilgi isteyenler için
Maruziyeti Sınır Değeri – Herhangi bir etkene maruz kalma durumunun sağlık için sınır değeri
Siyanür Maruziyeti Sınır Değerleri
NIOSH için; STEL 4,7 ppm = 5 mg/m3 (NIOSH – İngiltere İş Güvenliği ve İş Sağlığı Kurumu)
OSHA için; TWA 10 ppm = 11 mg/m3 (OSHA – ABD Çalışma Bakanlığı’na bağlı Mesleki Güvenlik ve Sağlık İdaresi)
(TWA: 8 saatlik STEL: 15 dakikalık) (Zaman Ağırlıklı Ortalama Değer (TWA): Günde 8, haftada 40 saat çalışma süresince uzun süreli ve tekrar edilebilen maruziyetlerde çalışanların sağlığını bozmayacak zaman ağırlıklı ortalama konsantrasyonu ifade eder.)
EPA için; 0,2 µg/lt (içme suyu) üzerinde siyanür bulunamaz
Vücutta 40’tan fazla enzim sistemini inhibe eder ki bunların içinde en önemlisi Elektron Transport Zinciri olarak da bilinen, oksidatif metabolizmada görevli Sitokrom oksidaz sistemidir .
Sitokrom oksidaz, sitokrom c oksidaz (CcO) olarak da bilinir, aerobik organizmalarda hücresel solunumun kritik bir bileşeni olan elektron taşıma zincirinde temel bir enzimdir. Ökaryotlarda iç mitokondriyal zarda ve prokaryotlarda plazma zarında bulunur.
Yapısı
Sitokrom oksidaz, tipik olarak demir ve bakır gibi metal iyonları içeren birden fazla alt birimden oluşan karmaşık bir enzimdir. İşlevi için çok önemli olan iki hem grubu (hem a ve hem a3) ve iki bakır merkezi (Cu_A ve Cu_B) içerir.
İşlevi
Elektron Taşımacılığı : Sitokrom oksidaz, elektronların sitokrom c’den moleküler oksijene (O₂) transferini katalize eder. Bu reaksiyon, elektronların oksijeni suya (H₂O) indirgemek için kullanıldığı elektron taşıma zincirinin son adımıdır.
Proton Pompalaması : Elektron transferi süreci, mitokondriyal membran boyunca protonların (H⁺ iyonları) taşınmasıyla birleştirilir. Bu, ATP sentezi için gerekli olan bir proton gradyanı yaratır.
ATP Üretimi : Proton gradyanı tarafından oluşturulan proton motivasyon kuvveti, oksidatif fosforilasyon sırasında ADP ve inorganik fosfattan ATP sentezlemekten sorumlu enzim olan ATP sentazı çalıştırır.
Metabolik Düzenleme : Sitokrom oksidaz ayrıca oksijen mevcudiyetine karşı metabolik yanıtların düzenlenmesinde rol oynar ve hipoksi ile ilgili hücresel sinyal yollarını etkileyebilir.
Oksijene benzeyen kimyasal bir yapıya sahip olan siyanür, toksik (zehirleyici) etkisini sitokrom oksidazın (ferrik) Fe+³ değerlikli formuna bağlanarak yapar.
Sitokrom oksidaz sistemi elektron transportunda sitokrom a-aa3 kompleksini içermektedir. Siyanür bu enzim kompleksine bağlanınca, elektron transportunu inhibe eder ve moleküler oksijen bloke olur. Oksidatif metabolizma ve fosforilasyon bozulur. Oksijenin hücresel tüketiminin azalmasıyla, perifer dokuda oksijen basıncı artmaya başlar. Siyanür, oksijen yokluğuna benzer fizyolojik etkilerle kendini göstermektedir. Oksijen dokulara normal olarak ulaşmakta, ancak burada tüketilememesine bağlı olarak, bir histotoksik (hücresel) hipoksi ortaya çıkmaktadır. Oksijen yetersizliği nedeniyle bir hipoksi tablosu bulunan karbon monoksit zehirlenmesinden bu özelliği ile ayrılmaktadır.
Oksijenin hücresel kullanımının bozulmasıyla, venöz kandaki oksijen derişimi arteriyel kandakine yaklaşmakta, cilt ve mukoz membranlarının kızarmasına neden olmaktadır. Yine aynı nedenle siyanoz oluşmamaktadır. Bunun yanında, siyanürün karotid ve aortik oluşumlardaki kemoreseptörleri uyarmasıyla solunum derinleşmektedir. Solunumun artmasıyla toksisite artar, ölüm solunum durması sonucu gerçekleşir. Siyanür organizmada siyanat ve tiyosiyanata oksitlenmektedir. Düşük dozlarda, sülfür transferaz (rodenaz) enziminin etkisiyle tiyosiyanata (SCN) dönüþerek idrarla atılmaktadır. 30 ppm siyanür, vücutta sekiz saat içinde detoksifikasyona uğrayarak atılır.
Alıntı Mavi Yazılı Bölüm: Dr. Tülay Renklidağ, Dr. Asude Gökmen Karaman Siyanür Zehirlenmesi
(a) bendindeki “Gıda ile taşınabilen bir hastalığı olan veya bu hastalığın taşıyıcısı durumundaki kişiler ile ishali bulunanlar.”
hükmü ve
(b) bendindeki “Vücudun görünür kısımlarında açık/enfekte yara, deri enfeksiyonu ve benzeri halkta tiksintiye yol açabilecek deri lezyonları bulunanlar; cüzzam, frengi ve verem hastalığına yakalananlar.”
hükmü ile
(c) bendindeki “30/5/2007 tarihli ve 26537 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliğinde (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=11347&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) genel hatları ile yer alan, hijyen ilkelerine uyulmadığı durumlarda halk sağlığı açısından problem oluşturabilecek hastalığı bulunanlar.”
hükmünü dikkate almalıdırlar.
Ayrıca
İşyeri Hekimleri Hijyen Yönetmeliğine konu olan sektör ve işlerde faaliyet gösteren firmalara yaptıkları ziyaretlerde 29.12.2012 tarih ve 28512 sayılı Resmî Gazete de yayınlanan İş Sağlığı Ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği’nin (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=16924&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) 4. Maddesinin ( e ) bendi konusu olan ve 20.07.2013 tarih ve 28713 sayılı Resmî Gazete de yayınlanan İşyeri Hekimi Ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliği’ nin (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18615&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5.) 11. Maddesinin (4) bendi gereği de yükümlülüğü olan Onaylı Defter‘ e ” Hijyen Eğitimi Yönetmeliği’ne göre iş yerinde doğrudan hizmetin içinde olan tüm çalışanların hijyen eğitimi belgelerinin olması gerektiğini ve yükümlülükleri yerine getirmeyen işletmelerin hakkında 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesine göre işlem yapılacağını,fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, durumu bu maddelere uygun bulunmayan çalışanların her biri ayrı ayrı aykırılıklar olarak değerlendirileceğini ve her birisi için cezai işlemler de ayrı ayrı uygulanacağını ” işveren ve/veya vekiline bildirimi özetle yazmalıdır.
NOT: ( 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Madde 282. — Bu kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlar hakkında, kanunda ayrıca bir ceza hükmü gösterilmediği ve fiilleri Türk Ceza Kanu nunda daha ağır cezayı gerektirmediği takdirde 2 aya kadar hafif hapis ve 2024 yılı için 100 liradan 500 liraya kadar hafif para cezası verilir.)
Bu yazı görev, yetki ve sorumluluğa vakıf sayın meslektaşlarıma hatırlatma maksadı ile hazırlanmış olup, son kararın kendilerine ait olduğunun bilinciyle saygılarımızı sunarız.
Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıtlıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Bir bakterinin ürettiği toksinlerin insan vücuduna girdikten sonra sinir sistemini tutarak, kas kasılmaları ile seyreden ve ölüme sebebiyet verebilen bir enfeksiyon hastalığıdır.
Dünya Sağllık Örgütü (WHO) verilerine göre bugün için tetanoz aşısında uygulanması gereken protokol şu şekildedir.
Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
Doz – ilk dozdan 1 ay sonra yapılır. 1-3 yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Doz – 2. Dozdan 6 (Altı) ay sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Doz – 3. Dozdan 10(On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Doz – 4. Dozdan 10(On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Firmamız Tetkik Ortak Sağlık Güvenlik Birimi’nde (TETKİK OSGB) hizmet verdiğimiz firmalarımızı çalışanlarına tetanoz aşılaması ve takibinde kullandığımız Tetanoz Aşı Kartı aşağıdadır.
TETANOZ HAKKINDA İLERİ BİLGİLENDİRME
Tetanoz, Yunanca tetanos yani kasılma kelimesinden adını alır. Genel olarak toprakta yaşayan Clostridium tetani denen bir bakterinin insanın vücudu içerisinde ürettiği metalloproteaz tetanospazmin adı verilen toksinler tarafından ortaya çıkan kas kasılmaları ile karakterize olup enfeksiyonla seyreden bir sinir sistemi rahatsızlığıdır. (Bu toksin omurilik ve beyin köküne ulaştığında buradaki sinir hücrelerinin iletimini bozar. Bozulan iletim sonrasında kişide istemsiz kasılmalar gözlenir.)
Clostridium tetani bakterisinin inkübasyon süresi ortalama 8 gün olarak belirlenmiştir. Bu süre 3-21 gün arasında değişebilir.
Kasılma genellikle çene ve boyunda veya tüm bedende ortaya çıkabilir. Tetanoz aşılama vasıtasıyla önlenebilir. Fakat aşılama yapılmadığında ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir hastalıktır.
Tetanoz Türleri Nelerdir?
Tetanozun sınıflandırıldığı ana türler arasında genelize ve lokalize tetanoz, neonatal tetanoz ve ksenobiyotik tetanoz bulunmaktadır.
Jeneralize (yaygınlaşmış) tetanoz: En sık gözlenen formdur ve hipertansiyon, taşikardi, terleme, çene kilitlenmesi gibi semptomlarla birlikte gözlenir.
Neonatal tetanoz: Yenidoğanlarda, özellikle göbek bağına steril olmayan uygulamalar yapılan kültürlerde, gözlenir. Yenidoğanlarda sinir hücreleri daha kısa olduğu için hastalığın inkübasyon süresi daha kısadır.
Sefalik tetanoz: Özellikle kafa travmalarından sonra gözlenen cinsidir. Kraniyal sinirleri tutabilir.
Lokal tetanoz: En az gözlenen tetanoz formudur. Sadece tek kas grubunda gözlenebilir. Daha sonra jeneralize tipe ilerleyebilir.
Tetanoz Nasıl Bulaşır?
Halk arasında tetanozun sadece topraktan ve paslı demirden bulaştığı zannedilse de Clostridium tetani denen bir bakterinin insana bulaşma yolları genel olarak aşağıdaki gibidir;
Kirli yaralanmalar (Tozlu – topraklı) genellikle kazalar, ateşli silah vs. ile meydana gelir
Hayvan ısırıkları
Vücudun geneline yayılmış yanıklar (donma/soğuk yanığı)
Vücut bütünlüğünü bozan parçalı kırıklar, cerrahi yaralar
Tetanoz bakterisi ille enfekte olmuş hayvan, haşare ısırığı
Vücudun çeşitli yerlerine temas edip cildin bütünlüğünü bozan yabancı cisim batığı, yaralamaları
Damardan madde kullanımı, dövme, piercing
Enfeksiyon kapmış göbek kordonu
İyileşmeyen yada bakımı kötü olan yaralar
Ağız içinde meydana gelen özellikle diş enfeksiyonları
Yaralanmadan sonra veya diğer risk faktörleri ile karşı karşıya kalındıktan sonra tetanoz aşısı 72 saat içinde yaptırılmalıdır.
Tetanozun Belirtileri Nelerdir?
Tetanozun belirtileri arasında çiğneme kaslarında sertlik, boyun ve çene kaslarında kasılmalar, yutma güçlüğü ve genel kas spazmları bulunmaktadır.
Çene kaslarında sertlik ve sık kasılmalar hastaların ağzını açıp kapamada zorlanmasına ve yutmada zorluk yaşamasına neden olabilir.
Yutma güçlüğü yaşayan hastalar katı besinler alırken boğulma hissi yaşayabilir.
Hastalar kas ağrılarından ve kasılmalarından şikayet eder. Bu ağrılar hareketi kısıtlar.
Kasılmalar esnasında hastalar istemsiz hareketler sergileyebilir.
Vücut sıcaklığında artışla ateş yükselebilir.
Hastalar aşırı terleme yaşayabilirler.
Tetanoz toksininin sinir sistemi tutulumu ile hastalarda huzursuzluk, irritabilite, endişe ve anksiyete gibi negatif psikolojik belirtiler gözlenebilir.
Tetanoz Tanısı Konulur?
Tanısal laboratuvar testleri yoktur. Hekim tarafından yapılan fiziki muayenede kaslardaki sertlik, spazm durumu ve ağrı değerlendirilir. Kişinin aşı olup olmadığı yakın zamanlı yaralanmaları sorgulanır. Takip edilmesi gerekir.
Tetanoz Aşısı Nedir? Tetanos Aşı
Tetanoz bakterisinin zararlı toksininin inaktive edilmiş halini içerir. Toksinlerin inaktif formuna toksoid denilir. Diğer bir deyişle tetanoz aşısı, tetanoz toksoidi içerir.
Yetişkinlerde Tetanoz Aşısı Nasıl Yapılır?
Daha önce aşılanıp aşılanmadığı bilinmeyen yetişkinlerde tetanoz aşılaması ise Td (erişkin tip difteri-tetanoz) aşısı şeklinde uygulanmaktadır. Aşı olmamış bireylerde aşılama şeması zamanlara bölünmüş 4 doz şeklindedir. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
Doz – ilk dozdan 1 ay sonra yapılır. 1-3 yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Doz – 2. Dozdan 6 (Altı) ay sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Doz – 3. Dozdan 10 (On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
Doz – 4. Dozdan 10 (On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir. Devamında 10 (On) yılda bir tekrarlanır.
Hamilelikte Tetanoz Aşısı
Hamileliğin herhangi bir aşamasında her dönemde yapılabilir fakat genel tercih 3.ayın bitiminden sonradır. Eğer anne adayının tetanoz aşıları aşı takvimine uygun olarak tam yapılmış ise ve son aşılanmanın üzerinden 10 yıldan az süre geçmişse gebelik sırasında tetanoz aşısı yapılması zaruri değildir.
Çocukluk Çağında Tetanoz Aşısı Nasıl Yapılır?
Tetanoz aşısı 6’lı kür şeklinde yıllara yayılarak yapılır. İlk önce karma aşı olarak (DaBT-İPA-Hib) beşli şekilde 2,4,6. aylarda ve 18. ayda yapılmaktadır. Daha sonra aşı takviminde 48. ay ile 72. ay arasında (4-6 yaş arası) dörtlü karma aşı (DaBT-İPA) şeklinde bulunan bir devam dozu uygulanmaktadır. 13. yaşta da erişkin tip difteri-tetanoz (Td) aşısı olarak ayrı bir pekiştirme dozu uygulamada yer almaktadır.
Hamilelikte Tetanoz Aşısı Nasıl Uygulanır?
Daha önce hiç aşılanmamış veya son aşısının üzerinden 10 yılı aşkın zaman geçen hamilelerin gebelik döneminde en az iki doz tetanoz aşısı olmaları gerekmektedir. Gebelikte 1 ay arayla toplam 2 doz aşılama yapılır. Çoğunlukla 5 ve 6. aylar tercih edilmektedir. 2. doz doğum gerçekleşmeden 2 hafta önce mutlaka tamamlanmış olmalıdır. Eğer tamamlanamamış ise anne ve bebeğin tetanoz açısından risk altında olduğu bilinmeli doğum esnasında enfeksiyon riskine karşı ekstra hassas bir yaklaşımla temiz doğum şartları sağlanmalıdır. 2’li aşılamada son aşının yapılışından 6 ay sonra anne 1 doz daha aşılanır. Bu aşılama sürecinden sonra 1’er yıl arayla 1’er doz daha aşılama yapılarak toplam 5 doza tamamlanır.
Hamilelikte Tetanoz Aşısının Yan Etkileri Nelerdir?
Hamilelik esnasında anne adayı kirli bir metal ile kesilme veya diğer tetanoz bulaşma risklerinden biriyle karşı karşıya kalmış ise aşı ile beraber tetanoz immunglobulin uygulaması da tercih edilebilir.
Hamilelikte yapılan tetanoz aşısının yan etkileri normal zamanda yapılmış olan aşıların yan etkilerine benzerlik gösterir. Sadece anne adayının daha hassas olmasından kaynaklı yan etkiler normalden biraz daha yoğun gözlemlenebilir.
Tetanoz Aşısı Yan Etkileri
Tetanoz aşısı uygulandıktan sonra genellikle ciddi belirtiler gözlemlenmez.
Nadiren;
Hafif ateş
Eklem ve kas ağrıları
Bulantı
Yorgunluk
Genel hastalık hissiyatı, halsizlik hali
Enjeksiyon yerinde hassasiyet (kızarıklık, şişlik ya da kaşıntı)
Nadiren abartılı lokal deri reaksiyonları Bu reaksiyonlar genellikle omuzdan el bileğine dek yayılan ağrılı bir şişme şeklindedir.
Genellikle aşı yapıldıktan 2- 8 saat sonra başlar ve sıklıkla yetişkin insanlarda rastlanır.
Tetanoz Tedavisi
Tetanozun direkt bir tedavisi yoktur. Tetanoz olduğundan şüphelenilen. kişi en kısa zamanda sağlık kuruluşuna (Hastane vb gib) yatırılır. Hasta dış çevreden mümkün olduğunca izole şekilde sessiz ve karanlık bir odada izole edilir. Hastanın odası ses, ışık, hava akımı gibi hastanın kasılmalarını ve huzursuzluğunu tetikleyecek unsurların olmaması sağlanır. Solunum sıkıntısı oluşabileceği için hava yolu ve damar yolu desteği sağlanır. Ağızdan beslenme sonlandırılır damar yolu ile beslenir. Tetanoz kaynaklı kasılmaların (spazmların) vereceği zararı önlemek için hasta sedatize edilir.(yatıştırıcı – sakinleştirici verilir)
Tetanoz Tedavisinde İlaç
Tetanoz tedavisi hastane şartlarında yapılır. Tetanoz bağışıklık globulin gibi tetanoz toksinine karşı antitoksin verilebilir. Antitoksin henüz sinir uçlarına bağlanmamış serbest toksinleri etkisiz hale getireceği için artık semptomlara sebep olan sinir dokusuna ulaşmış toksinlere etki edemez. Ayrıca tetanoz etkeni bakterilerle savaşmak ve üremelerini yavaşlatmak için oral veya enjeksiyon vasıtasıyla antibiyotik verilebilir. Bununla beraber tetanoz tanısı almış bütün bireylere, durum teşhis edilir edilmez tetanoz aşısı ivedilikle yapılır.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Her yangın söndürücü aşağıdaki fiziksel özellikleri sağlamalıdır:
Gövde hasarsız, paslanmamış ve çatlaksız olmalıdır.
Hortumu sağlam, kıvrılmamış ve nozul uçları açık olmalıdır.
Askı aparatı ve montaj vidası gevşememiş, eksik olmamalı.
Emniyet pimi takılı, kurşun mühürlü (veya plastik kelepçeli) olmalıdır.
Cihaz ayakta ve dik durmalıdır.
CO₂ cihazlarında manometre bulunmaz; tartı ile ağırlık kontrolü gerekir.
5. 📅 Periyodik Kontrol Takvimi ve Zorunluluklar
Kontrol Türü
Sıklık
Açıklama
Aylık Görsel Kontrol
İşletme personeli
Basınç, görünüm, etiket, erişim – gözle kontrol
Yıllık Periyodik Kontrol
Yetkili servis
Manometre testi, sızdırmazlık, iç yapı kontrolü
Hidrostatik Test
4 yılda 1 kez
Basınca dayanım testidir, özel tesiste yapılır
Kullanım sonrası
Her durumda
Cihaz kullanıldıysa yeniden doldurulmalı ve mühürlenmeli
UYARI: Son kontrol tarihi geçmemiş, mühürü bozulmamış ve basıncı uygun olmayan cihazlar geçersiz sayılır.
6. 🧠 Yaygın Hatalar ve Riskler
Sadece ABC tozlu cihazlarla tüm işletmenin donatılması → uygun değil
Cihazlar üzerinde dolum ve son kontrol tarihi olmaması
Raf aralarına, kapı arkasına veya cihaz önüne malzeme istiflenmesi
Duvarda söndürücü işareti olmaması
Emniyet pimi ve mühürün çıkarılmış olması
Köpüklü cihazların elektrik panolarına yakın olması → yüksek risk
7. ✅ Görev Tanımına Özel Hatırlatmalar
Bu dokümandaki tüm bilgiler, işletme içerisindeki taşınabilir yangın söndürücülerin doğruluğunun, uygunluğunun ve güvenli kullanılabilirliğinin denetlenmesi amacıyla size özel olarak düzenlenmiştir.
Sorumluluğunuz şunları kapsar:
Her cihazın uygun tipte olup olmadığını kontrol etmek
Yerinin doğru olup olmadığını denetlemek
Üzerindeki etiketlerin tam, okunaklı ve güncel olduğunu doğrulamak
Fiziksel sağlamlığı ve montaj şekli açısından değerlendirmek
Cihazın erişilebilir ve serbest durumda olduğunu kontrol etmek
Gerekli durumlarda eksiklikleri bildirmek
Yangın söndürücüler, doğru yerleştirildiğinde ve düzenli kontrol edildiğinde hayat kurtarır. Bu görev, yalnızca bir denetim değil, işletme genel güvenliğine katkı sunma sorumluluğudur. Her cihazın doğru yerde, doğru şekilde olması; acil bir durumda dakikaların değil, saniyelerin fark yaratacağı bilinciyle ele alınmalıdır.
Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.
Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review