Kalp – Damarlar ve Su – Küçük Gençlere

Sınıfta dersin en heyecanlı anlarından biriydi. Öğrencilerden biri defterine kalp şekli çizerken Hatice öğretmen gülümsedi. O sırada Zehra merakla parmağını kaldırdı:

Zehra: “Öğretmenim, geçen derste akciğerlerin suyla ilişkisini öğrendik. Peki ya kalbimiz? Kalbimiz de suya ihtiyaç duyar mı?”

Hatice öğretmen biraz düşündü, sonra göz kırptı.

Hatice Öğretmen: “Harika bir soru! Gelin bunu yine sihirle öğrenelim. Ellerimi üç kez çarpınca Sihirli Profesör gelecek ve bizi kalbin dünyasına götürecek.”

Sınıf sessizleşti, herkes nefesini tuttu. Hatice öğretmen avuçlarını şak şak şak diye birbirine vurdu. Bir anda ışıklar döndü, havada kıvılcımlar uçuştu ve rengârenk pelerinli, gözlüklerinin arkasından bakan koca gözleriyle Sihirli Profesör Su ortaya çıktı.

Profesör Su: “Genç araştırmacılar, tekrar buluştuk! Bugün kalbinizin ve damarlarınızın suya nasıl bağlı olduğunu göreceğiz. Hazır mısınız?”

Hep bir ağızdan “Hazııır!” diye bağırdılar.

Profesör asasını salladı. Sınıf bir anda küçücük oldu, herkes sanki kar tanesi kadar küçülmüştü. Kendilerini dev gibi atan kırmızı bir kasın içinde buldular. Evet, kalbin odacıklarındaydılar!

Elif: “Vay canına! Şu kocaman duvarlar kalp kası mı? Çok güçlü görünüyor.”

Profesör Su: “Evet Elif. Kalbiniz, günde yaklaşık yüz bin kez kasılıp gevşer. Bunun için de çok suya ihtiyaç duyar. Kasların kasılması için enerji gerekir, enerji için de suyun yardımıyla oluşan kimyasal reaksiyonlar şarttır.”

Atlas: “Benim aklıma bir şey geldi. Eğer su bu kadar önemliyse, kalp susuz kalınca ne olur? Hemen yorulur mu?”

Profesör Su: “Çok iyi bir nokta Atlas. Susuzluk, kanın daha koyu ve yoğun olmasına neden olur. Yani kalbiniz kanı pompalarken daha çok zorlanır. Bu da tıpkı çamurlu suyu hortumdan geçirmek gibi zordur.”

Asya Naz: “Benim babam tansiyon hastası. Tansiyonun da suyla ilgisi var mı?”

Profesör Su: “Kesinlikle! Tansiyon dediğimiz şey, kanın damarların duvarına yaptığı basınçtır. Eğer vücudunuzda su azsa, kan miktarı da azalır. Bu da bazen tansiyonun düşmesine yol açar. Ama tam tersi, çok fazla tuzlu su içerseniz, kan basıncınız yükselebilir.”

Öğrenciler hayranlıkla etraflarına bakarken dev gibi kapakçıklar çıt çıt diye açılıp kapanıyordu.

Ege: “Şunlar kapı gibi hareket eden şeyler mi? Sanki kalbin içinde kapılar var!”

Profesör Su: “Aferin Ege! Onlara kalp kapakçıkları diyoruz. Kanın tek yönlü ilerlemesini sağlarlar. Yani kalp her kasıldığında kanın geri kaçmasını önlerler. Bu kapakların düzgün çalışması için de kanın akışkan olması gerekir. Ve bunun sırrı yine sudur.

Tam o sırada öğrenciler damarların içine doğru çekildiler. Kendilerini hızla kayan kırmızı kayıkların üzerinde buldular. Aslında bunlar kırmızı kan hücreleriydi.

Ela: “Ben kayığa bindim! Bu kırmızı hücreler ne taşıyor?”

Profesör Su: “Onlar oksijen taşıyorlar Ela. Oksijen, suyun da yardımıyla hücrelere enerji üretimi için ulaştırılır. Kırmızı hücrelerin içinde hemoglobin adlı özel bir protein var. Bu molekül oksijeni yakalar ve taşır.”

Defne Yaz: “Hemoglobin deyince aklıma hemşireler geliyor, ama bu bambaşka bir şeymiş!”

Profesör Su: “Haklısın, kulağı benziyor. Hemoglobin demir içerir ve bu sayede kan kırmızı renktedir. Ama eğer vücutta yeterince su olmazsa, bu hücreler oksijeni gerektiği gibi taşıyamaz.”

Kıvanç: “Ben biraz ileriye baktım, yollar dallara ayrılıyor. Bunlar damar mı?”

Profesör Su: “Doğru Kıvanç. Şimdi sana üç çeşit damarı tanıtacağım:

  • Atardamarlar: Kalpten kanı dışarı pompalar, basınçlıdır.
  • Toplardamarlar: Kanı tekrar kalbe taşır.
  • Kılcal damarlar: Hücrelerin yanında minicik borular gibidir. Oksijen ve besinleri hücrelere verir, atıkları toplar.

Ve hepsinin içinde kanın büyük kısmını oluşturan plazma bulunur. Plazmanın %90’ı sudur!”

Mercan: “Yani damarlarımızda aslında su mu dolaşıyor?”

Profesör Su: “Çok güzel yakaladın Mercan! Evet, kanın akışkanlığını sağlayan sudur. Su olmasa, kan hücreleri birbirine yapışır ve dolaşım yavaşlar.”

Ali: “Profesör, ben terleyince çok su kaybediyorum. Bu kalbimi etkiler mi?”

Profesör Su: “Evet Ali. Terleme yoluyla su kaybettiğinde, damarlardaki kan azalır. Kalbin aynı miktarda oksijen taşımak için daha hızlı atması gerekir. Bu yüzden çok susuz kaldığımızda çarpıntı hissederiz.”

Nilda: “Benim annem hep ‘su iç, cildin güzel olsun’ der. Ama kalbimiz için de aynı şey mi geçerli?”

Profesör Su: “Kesinlikle. Su, sadece cildi değil kalbi de genç tutar. Su sayesinde damarlar esnek kalır. Eğer damarlar kuruyup sertleşirse kalp daha çok yorulur.”

Öğrenciler damarların içinde hızla yol alırken pırıl pırıl ışıklarla çevrili bir yerden geçtiler.

Çınar: “Burası çok aydınlık, neden böyle?”

Profesör Su: “Çünkü burası oksijenin yoğun olduğu bölge. Şimdi suyun bir başka işlevini öğrenelim: Su, oksijenin ve karbondioksitin çözünmesini kolaylaştırır. Bu sayede akciğerlerden gelen oksijen kana karışabilir.”

Yaman: “Yani su olmazsa oksijen de hücrelere ulaşamaz mı?”

Profesör Su: “Aynen öyle Yaman. Su, oksijen taşınmasında görünmez bir yardımcıdır.”

Defne Ebrar: “Benim kafam karıştı. Hem su içiyoruz, hem de kanımızda zaten su var. Hangisi önemli?”

Profesör Su: “Çok iyi soru Defne Ebrar! Su içmek, vücudun deposunu doldurmak gibidir. Kanın akışkanlığını korumak için düzenli olarak su içmeliyiz. Yani ikisi birbirini tamamlar.”

Can: “Benim babam koşuya gidince yanında hep su şişesi taşıyor. Kalp çok mu su harcıyor spor yaparken?”

Profesör Su: “Evet Can. Spor yaparken kalbin atış hızı artar. Daha çok kan pompalar. Daha çok terlersin ve su kaybedersin. Bu yüzden sporda su içmek çok önemlidir.”

Mila: “Ben şimdi anladım! Eğer çok susarsak kalp yoruluyor, damarlar zorlanıyor, bütün vücut etkileniyor.”

Profesör Su: “Bravo Mila. İşte dolaşım sisteminizin sırrı budur: Su, kanın yakıtıdır.”

Aziz: “Ben bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Yani biz su içince aslında kalbimize yardım ediyoruz.”

Profesör Su: “Aynen öyle Aziz. Kalbiniz sizin için hiç durmadan çalışan bir pompa. Ona verebileceğiniz en güzel hediye, temiz ve yeterli sudur.”

Öğrenciler yolculuğun sonunda kalbin büyük bir odasında toplandılar. Duvarlar dum dum dum diye ritmik seslerle atıyordu.

Hatice Öğretmen: “Çocuklar, gördünüz mü? Kalp ve damarlarımız da tıpkı böbrekler gibi suya bağımlı. Onsuz çalışamazlar.”

Profesör Su: “Ve bu sadece başlangıç! Sırayla susuzluğun kalp ve damar sağlığına nasıl zarar verdiğini, tansiyonun sırlarını, hatta kanın mikroskobik dünyasını göreceğiz.”

Çocuklar heyecanla birbirine baktılar. Macera henüz bitmemişti.

Sınıf kalbin içinde geçirdiği ilk yolculuktan döndüğünde herkes heyecanlıydı. Kalbin ritmik sesi kulaklarında hâlâ çınlıyordu. Fakat Hatice öğretmen gülümseyerek eliyle “sessizlik” işareti yaptı.

Hatice Öğretmen: “Çocuklar, yolculuğumuz burada bitmedi. Gerçek dünyaya döndük teneffüs zamanı.. Su içmek ve tuvalete gitmek isteyenler için 10 dk ara vereceğiz. Döndüğünüzde profesörle birlikte kalbin su olmadığında nasıl zorlandığını göreceğiz.”

10 dk sonra tüm sınıf heyecanla sıralarında bekliyorlardı…

Profesör Su asasını yeniden salladı. Çocuklar bu kez kalbin yanındaki dev bir ekranda, suyun eksildiği durumlarda neler olduğunu gösteren bir simülasyona çekildiler.

Zehra: “Ooo, ekrana bakın! Damarların içi önce doluydu, şimdi boşalmış gibi oluyor. Neden böyle?”

Profesör Su: “Çünkü susuzluk başladığında kanın sıvı kısmı, yani plazma azalır. Plazmanın büyük çoğunluğu sudur. Su azalınca kan koyulaşır, damarlarda daha zor akar.”

Tibet: “Yani kalp daha çok çalışmak zorunda mı kalıyor?”

Profesör Su: “Evet Tibet. Kalbin pompaladığı kan daha yoğun olduğunda, adeta çamurlu bir suyu hortumdan geçirmek gibi zordur. Kalp aynı işi yapmak için daha çok enerji harcar.”

Asya Naz: “Benim aklıma bir şey geldi. Tansiyon ölçerken hep ‘büyük tansiyon, küçük tansiyon’ deniyor. Onların da suyla ilgisi var mı?”

Profesör Su: “Kesinlikle. Büyük tansiyon, kalbin kanı pompalarken oluşturduğu basınçtır. Küçük tansiyon ise kalp gevşediğinde damarlarda kalan basınçtır. Eğer su azsa, kan hacmi de azalır. Bu durumda tansiyon bazen düşebilir. Ama çok tuzlu yiyeceklerle birlikte az su içerseniz, bu kez damarlar fazla su tutar ve tansiyon yükselebilir.”

Atlas: “O zaman su aslında tansiyonu dengeliyor. Yani çok yüksek olmaması, çok da düşük olmaması için gerekiyor.”

Profesör Su: “Bravo Atlas, tam isabet!”

Çocuklar ekranda kan hücrelerinin birbirine yapıştığını gördüler.

Elif: “Aa, hücreler neden kümelenmiş gibi? Böyle olursa oksijen taşıyamazlar ki!”

Profesör Su: “Harika gözlem Elif. Susuzlukta kan yoğunlaştığı için kırmızı hücreler birbirine yapışabilir. Bu, oksijenin taşınmasını zorlaştırır. Hücreler enerjiye aç kalır. İşte bu yüzden susuzlukta halsizlik hissedersiniz.”

Eylül: “Peki profesör, kalp yeterince oksijen taşıyamayınca ne olur?”

Profesör Su: “Kalp kası da bir kas sonuçta. O da oksijenle çalışır. Eğer kanla gelen oksijen azalırsa kalp yorulur, çarpıntı olur, bazen baş dönmesi bile yaşanır.”

Ege: “Ben futbol oynarken çok terliyorum. Sonra başım dönüyor. Bu anlattığınız şey mi oluyor?”

Profesör Su: “Evet Ege. Terleme yoluyla su kaybettiğinde, damarlarında dolaşan sıvı azalıyor. Kalbin aynı işi yapmak için daha çok çaba sarf ediyor. Bu yüzden spor yaparken su içmek çok önemlidir.”

Defne Yaz: “Ben bazen oyun oynarken su içmeyi unutuyorum. Sonra çok yorgun hissediyorum. Demek ki kalbim yoruluyor o sırada.”

Profesör Su: “Aynen öyle Defne. Kalp senin için hiç durmadan çalışan bir motor. Ona su vermezsen, motor zorlanır.”

Kıvanç: “Profesör, ben televizyonda sporcuların su içtiğini görüyorum. Hatta bazen özel içecekler içiyorlar. Onlar neden farklı?”

Profesör Su: “Çok iyi bir soru Kıvanç. Sporcular sadece su değil, aynı zamanda elektrolit dediğimiz mineralleri de kaybeder. Elektrolitler; sodyum, potasyum, magnezyum gibi minerallerdir. Bu mineraller suyla birlikte kalbin elektriksel atımlarını düzenler. Yani kalbin ritmi de suya ve bu minerallere bağlıdır.”

Mercan: “Vay canına! Yani kalbimizin elektrikle çalıştığını mı söylüyorsunuz?”

Profesör Su: “Evet Mercan. Kalbinizin içinde minicik elektrik sinyalleri oluşur. Bu sinyaller kalp kasını sırayla kasılmaya zorlar. Eğer yeterince su ve mineral olmazsa bu elektriksel düzen bozulabilir.”

Ali: “Benim babam bazen ‘kalbim sıkıştı’ diyor. Su içmek bunu önler mi?”

Profesör Su: “Kalp sıkışması farklı nedenlerle olabilir Ali. Ama susuzluk da kalbi zorlar. Su içmek kalbin daha rahat çalışmasını sağlar. Tabii sağlıklı yaşamın diğer parçaları da çok önemlidir.”

Nilda: “Profesör, damarlar su az olunca sertleşiyor mu?”

Profesör Su: “Çok güzel bir nokta Nilda. Evet, uzun süre susuz kalan damarlar esnekliğini kaybeder. Su, damarların elastik liflerini nemli ve sağlıklı tutar.”

Çınar: “Benim kafam karıştı. Yani su sadece kanı sıvılaştırmıyor, aynı zamanda damarları da esnek tutuyor. Doğru mu?”

Profesör Su: “Bravo Çınar, tam doğru. Su hem kanın içindedir hem de damarların duvarında görev yapar.”

Ela: “Ben şimdi anladım. Susuzluk kalbi hem içeriden hem dışarıdan yoruyor.”

Profesör Su: “Harikasın Ela. Çok güzel özetledin.”

Yaman: “Profesör, peki suyu fazla içersek kalbimize zarar verir mi?”

Profesör Su: “İlginç bir soru Yaman. Normal koşullarda böbrekler fazla suyu dışarı atar. Ama çok aşırı su içilirse, kan fazla sulanır, mineraller seyrelir. Bu da kalbin elektriksel ritmini bozabilir. Yani her şeyin dengesi önemlidir.”

Defne Ebrar: “Ben annemden duydum, su içmeyince kan pıhtılaşabiliyormuş. Bu doğru mu?”

Profesör Su: “Evet Defne Ebrar. Su azsa, kan daha koyu olur. Koyu kan pıhtı oluşumuna daha yatkındır. Bu da damarlarda tıkanıklık riski demektir. O yüzden düzenli su içmek çok önemlidir.”

Can: “Benim aklıma bir şey geldi. Kalp durmadan çalışıyor, hiç mola vermiyor. Suyu azaldığında hiç mi dinlenemiyor?”

Profesör Su: “Çok akıllıca bir soru Can. Kalp hiç mola vermez, sadece kasılıp gevşer. Ama su azsa, gevşeme sürecinde de zorlanır. Yani aslında kalbin ‘dinlenme anı’ bile suya bağlıdır.”

Mila: “Ben bazen çok susadığımda dudaklarım kuruyor. Kalbim de aynı şekilde kuruyor mu?”

Profesör Su: “Kalp kuruyamaz ama suyunu kaybettiğinde kasları daha sertleşir. Yani kalbin çalışması zorlaşır.”

Aziz: “Benim kafama şu takıldı: Eğer suyun %70’i vücudumuzdaysa, neden bu kadar sık su içmemiz gerekiyor?”

Profesör Su: “Çünkü Aziz, vücudun her gün nefesle, terle, idrarla su kaybediyor. Kalp bu kaybı telafi edemez. Sadece dışarıdan aldığın suyla yerine koyabilirsin.”

Çocuklar simülasyonda terleyen bir bedenin nasıl su kaybettiğini, damarların nasıl daraldığını ve kalbin nasıl hızlandığını gördüler.

Zehra: “Kalp hızlanınca neden kalbim çarpıyor gibi hissediyorum?”

Profesör Su: “Çünkü su azaldığında kalbin daha hızlı atar. Bu hızlanma göğsünde ‘pıt pıt pıt’ diye hissedilir. Buna çarpıntı diyoruz.”

Tibet: “Ben bazen çok hızlı koşunca kalbim ağzımdan çıkacak gibi oluyor. Bu da aynı şey mi?”

Profesör Su: “Evet Tibet. Koşarken hem su kaybediyorsun hem de kalbin çok hızlı çalışıyor. Eğer yanında suyun yoksa bu his daha da artar.”

Asya Naz: “Benim annem diyor ki, kalbin çalışması için kanın oksijen taşıması lazım. Peki oksijenin suyla ne ilgisi var?”

Profesör Su: “Çok güzel bir soru Asya Naz. Oksijen, kanda çözünmek için suya ihtiyaç duyar. Su, oksijenin kırmızı hücrelere bağlanmasını kolaylaştırır. Yani oksijenin hücrelere gitmesi için su şarttır.”

Atlas: “Yani aslında su, oksijenin yol arkadaşı gibi!”

Profesör Su: “Aynen öyle Atlas, çok güzel bir benzetme.”

Elif: “Ben artık suyu sadece susayınca içmek istemiyorum. Çünkü susamak demek, kalbimizin çoktan zorlanmaya başlaması demekmiş.”

Profesör Su: “Harika farkındalık Elif. Susamadan su içmek kalbinize en büyük hediyedir.”

Eylül: “Profesör, peki kalbimiz su sayesinde ne kadar güçlü kalır? Ömür boyu çalışabilir mi?”

Profesör Su: “Evet Eylül, kalbiniz ömür boyu çalışmak üzere tasarlanmıştır. Ama bu uzun ömrün sırrı, yeterli su, dengeli beslenme ve hareketli yaşamdır.”

Ege: “Ben artık futbol maçına çıkarken su içeceğim. Çünkü anladım ki sadece kaslarım değil, kalbim de su istiyor.”

Defne Yaz: “Ben de sabahları su içeceğim. Çünkü gece boyunca çok su kaybediyoruz.”

Kıvanç: “Benim yeni keşfim şu: Su içmek sadece susuzluğu gidermiyor, kalbimizin elektrik ritmini bile koruyor.”

Mercan: “Benim için en şaşırtıcı olan, kanın çoğunun sudan oluşması oldu.”

Ali: “Benim öğrendiğim şey: Susuz kalınca kalp çarpıntısı olabilir.”

Nilda: “Ben de damarların esnekliğini suyun koruduğunu öğrendim.”

Çınar: “Ben suyun tansiyonu dengelediğini öğrendim.”

Ela: “Benim için en önemlisi, suyun oksijen taşımayı kolaylaştırması.”

Yaman: “Su çok fazlaysa da zararlı olabiliyormuş, bunu hiç bilmiyordum.”

Defne Ebrar: “Ben pıhtılaşma riskini öğrendim.”

Can: “Ben kalbin hiç durmadan çalıştığını ama su olmazsa zorlandığını öğrendim.”

Mila: “Ben kalbin kuruyamasa da susuz kalınca sertleştiğini öğrendim.”

Aziz: “Ben suyun sürekli kaybolduğunu ve yerine konması gerektiğini öğrendim.”

Profesör Su asasını havaya kaldırdı, tüm çocukların etrafında su damlacıklarından oluşan bir kalp şekli belirdi.

Profesör Su: “İşte çocuklar, gördüğünüz gibi kalp ve damarlarınız için su, sadece bir içecek değil; yaşamın anahtarıdır. Onu dengeli içerseniz, kalbiniz size güçlü, sağlıklı ve uzun bir hayat armağan eder.”

Çocuklar alkışladı, kalp ritmiyle uyumlu bir şekilde “dum dum dum” sesiyle tempo tuttu.

Hatice öğretmen gülümseyerek ekledi:

Hatice Öğretmen: “Çocuklar, bugünkü dersimizden sonra artık hepiniz kalbinize suyla dost olmayı öğrendiniz. Şimdi kimin canı bir bardak su ister?”

Hepsi aynı anda bağırdı: “Beeeennn!”

Ve sınıf kahkahalarla doldu.

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kalbin Sırrına Yolculuk – Küçük Gençlere

Güzel bir pazar sabahıydı. Güneş, yaprakların arasından altın gibi süzülüyor, kuşlar sabah neşesiyle cıvıldıyordu. Alsancak fuarda park, çocukların buluşma noktasıydı. Bankta oturan Kıvanç ve Mercan, dondurmalarını yavaş yavaş yiyor, sohbet ediyorlardı.

— Mercan (elini kalbinin üzerine koyarak): “Kıvanç, hiç düşündün mü? Kalbimiz nasıl çalışıyor? Sürekli pıt pıt atıyor, hiç durmuyor. Yorulmuyor mu yani?”

— Kıvanç (kaşlarını kaldırarak): “Hmm… galiba kanı pompalıyor ama nereye, nasıl pompalıyor, orası biraz muamma!”

Tam o sırada, parkın diğer ucundan Hatice Öğretmen yürüyerek yaklaşıyordu. Elinde bir kitap vardı, yüzünde her zamanki gibi sıcak bir gülümseme.

— Hatice Öğretmen: “Günaydın çocuklar! Ne üzerine konuşuyorsunuz bakalım?”

— Mercan: “Kalbimiz hakkında! Nasıl çalıştığını merak ettik.”

— Kıvanç: “Yani, hiç durmadan atıyor. Ama nasıl bu kadar güçlü olabiliyor?”

Hatice Öğretmen, bankın yanındaki çimenlere oturdu. Kitabını dizine koydu.

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel bir soru. Kalp, vücudumuzun motoru gibidir. Ama bu motorun nasıl çalıştığını öğrenmek için biraz daha derinlere inmemiz gerek…” dedi. Ve her zamanki gibi avuç içlerini üç kez birbirine vurdu.

Tam o anda, gökyüzünden yumuşak, sihirli bir ışık süzüldü. Işık göz kamaştırıcıydı ama sıcak ve huzur vericiydi. Mercan ve Kıvanç ayağa fırladılar. Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, gülümseyerek ışığa baktı.

Işık kaybolduğunda karşılarında her zamanki gibi garip kıyafetleri ile, bembeyaz saçlı, gözlüklü Prof. yürek belirdi. Cübbesi kalp şekilleriyle süslenmişti, elinde parlayan bir değnek vardı. Ayaklarının altından minik yıldızlar sıçrıyordu.

— Prof. yürek – Tatlı bir tebessümle: “Kalbin nasıl çalıştığını mı öğrenmek istiyorsunuz?”

— Mercan – Şaşkınlıkla: “Eveeeeett Prof. yürek” diye bağırdı.

— Prof. yürek– Gülümseyerek: “O zaman Sihirli bir yolculukla kalbin içine girmeye ne dersiniz?”

— Kıvanç: “Gerçekten mi? Kalbin içine mi gireceğiz?” dedi.

— Hatice Öğretmen (gülerek): “Çocuklar, bu fırsat kaçmaz. Bilim yine sihirle buluşuyor. Hazırsanız, birlikte keşfe çıkalım.”

Tam o anda Nilda, Çınar ve Ali de parka gelmişti. Onlar da konuşmaları duyunca heyecanla yaklaştılar.

— Nilda: “Biz de gelebilir miyiz?”

— Çınar: “Kalbin içini görmek mi? Harika olur!”

— Ali: “Ben kalbin nasıl ses çıkardığını hep merak etmişimdir.”

— Prof. Yürek: “Elbette! Kalbin sırrı herkesin hakkı. Ama bu yolculuk biraz küçülmeyi gerektiriyor…”

— Mercan: “Küçülmek mi?”

— Prof. Yürek: “Evet. Kalbin içine girmek için kan hücresi boyutuna gelmeliyiz. Hazırsanız, sihirli değneğimi sallıyorum!”

Hatice Öğretmen ayağa kalktı, çocukların ellerini tuttu.

— Hatice Öğretmen: “Ben de sizinle geliyorum. Bilim yolculuğu yalnız yapılmaz!”

Prof. Yürek değneğini havaya kaldırdı. Bir anda çocuklar ve Hatice Öğretmen küçüldüler, küçüldüler… ve kendilerini kandan kırmızı bir hücrenin – eritrositin – üzerinde buldular!

Etraflarında devasa kırmızı duvarlar, dalgalanan sıvılar ve ritmik bir titreşim vardı. Her şey hareket halindeydi.

— Nilda – Etrafa bakarak: “Aman Allah’ım! Bu bir eritrosit mi?”

— Prof. Yürek: “Bravo Nilda! Bu, oksijen taşıyan kırmızı kan hücresi. Şu anda sizinle beraber atardamarlarınızda seyahat ediyoruz.”

— Çınar – Gözlerini kocaman açarak: “Bu tüp gibi yollar nedir?”

— Hatice Öğretmen: “Bunlar damarlar çocuklar. Kanın vücutta dolaştığı yollar.”

— Prof. Yürek: “Şu anda aorttayız. Yani kalpten çıkan en büyük atardamar. Her atışta kalp, içindeki kaslar sayesinde kanı buraya basıyor.”

— Ali – Ritmik bir ses duyunca: “Bu ses… kalbin sesi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet. Kalbin dört odacığı vardır: iki kulakçık, iki karıncık. Kulakçıklar kanı toplar, karıncıklar pompalar. Bu ‘PUMP – PUMP’ sesi, karıncıkların kanı damarlara fırlattığı anlarda çıkar.”

— Mercan – İleriye bakarak: “O ne öyle? Kocaman kapılar!”

— Prof. Yürek: “Bunlar kapakçıklar. Kanın doğru yönde akmasını sağlar. Gerisin geri gitmesini önlerler. İşte bu mitral kapak, şu da aort kapağı.”

— Kıvanç – Merakla: “Peki bu kapaklar bozulursa ne olur?”

— Hatice Öğretmen: “Kan geri kaçabilir. Bu da kalbin daha fazla çalışmasına neden olur. O yüzden sağlıklı beslenmek ve hareket etmek çok önemli.”

Çocuklar birbirlerine baktılar. Artık sadece merak eden çocuklar değil; kalbin içine adım atmış küçük bilim gezginleriydiler.

Kırmızı kan hücresinin üzerinde ilerleyen grup, devasa bir yapının önüne geldi. Duvarlar kaslıydı, ritmik şekilde hareket ediyordu. Her “PUMP – PUMP” sesiyle yer hafifçe titriyordu.

— Mercan: “Burası… kalbin içi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Şu anda kalbin merkezindeyiz. Dört odacıklı bir saray gibi düşünün. İki kulakçık, iki karıncık.”

— Nilda – Kaşlarını kaldırarak: “Kulakçık mı? Kalpte kulak mı var?”

— Hatice Öğretmen – Gülerek: “Hayır Nilda, sadece adı öyle. Kulakçıklar, kalbin üst odacıklarıdır. Kanı toplarlar. Karıncıklar ise alt odacıklardır, kanı pompalarlar.”

— Çınar – Parmaklarıyla sayarak: “Yani iki üst, iki alt oda. Dört tane. Tam bir apartman gibi!”

— Ali – Etrafa bakarak: “Ama bu apartmanda kapılar da var. Şu büyük şeyler ne?”

— Prof. Yürek: “İşte onlar kapakçıklar. Kalbin kapıları. Kanın doğru yönde akmasını sağlarlar. Geriye gitmesini engellerler.”

— Kıvanç – Yaklaşıp dikkatle bakarak: “Bu kapaklar açılıp kapanıyor. Tıpkı su borusunun vanası gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel benzetme Kıvanç. Kalbin mitral kapağı, trikuspit kapağı, aort kapağı ve pulmoner kapağı vardır. Her biri bir geçişi kontrol eder.”

— Mercan – Ritmik sesleri dinleyerek: “Bu ‘lub-dub’ sesi… kapakların sesi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! ‘Lub’ sesi kulakçıkların kapanması, ‘dub’ sesi karıncıkların kapanmasıdır. Kalp bu ritmi dakikada yaklaşık 70 kez tekrarlar.”

— Nilda – Gözleri büyüyerek: “Yani kalbimiz dakikada 70 kez kapı açıp kapatıyor mu?”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu, günde yaklaşık 100.000 kez eder. Bir yılda 35 milyon kez. Bir ömürde 3 milyar kez!”

— Çınar – Şaşkınlıkla: “Bu nasıl yorulmaz hocam?”

— Prof. Yürek: “Çünkü kalp, kaslardan oluşur. Ama sıradan kaslar gibi değil. Özel bir kas türü: kalp kası. Sürekli çalışmak üzere tasarlanmıştır.”

— Ali – Düşünerek: “Ama biz yorulunca dinleniyoruz. Kalp hiç mi durmaz?”

— Hatice Öğretmen: “Durursa hayat durur Ali. O yüzden kalbin sağlığı her şeyden önemlidir.”

— Kıvanç – Merakla: “Peki kalp ne zaman daha hızlı atar?”

— Prof. Yürek: “Koştuğumuzda, heyecanlandığımızda, korktuğumuzda… Vücut daha fazla oksijen ister. Kalp de hızlanır.”

— Mercan – Gülerek: “Ben sınavdan önce hep kalbimin sesini duyuyorum!”

— Nilda – Başını sallayarak: “Ben de! Sanki göğsümde zıplıyor!”

— Hatice Öğretmen: “Bu çok normal. Kalp, duygularımıza da tepki verir. Beyinle sürekli iletişim hâlindedir.”

— Çınar – Etrafa bakarak: “Peki bu odacıklar hep aynı anda mı çalışıyor?”

— Prof. Yürek: “Hayır. Önce kulakçıklar dolar, sonra karıncıklar. Bir düzen içinde sırayla çalışırlar. Tıpkı bir dans gibi!”

— Ali – Gözlerini kapatıp dinleyerek: “Gerçekten de bir ritim var. Kalbimiz dans ediyor!”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu dans hiç durmaz. Kalbin ritmi, yaşamın müziğidir.”

Çocuklar kalbin odacıklarını tek tek gezdiler. Her biri farklı bir görev üstlenmişti. Kulakçıklar kanı topluyor, karıncıklar güçlü kaslarıyla kanı fırlatıyordu. Kapakçıklar ise sessizce açılıp kapanıyor, geçişleri kontrol ediyordu.

— Prof. Yürek: “Şimdi bir sonraki durağımıza geçiyoruz: Akciğerler! Kanın oksijenle buluştuğu yer!”

— Hatice Öğretmen: “Hazır mısınız çocuklar? Kalbin sırları daha yeni başlıyor!”

Kalbin içinden çıkan sihirli yolculuk, çocukları ve Hatice Öğretmen’i bir anda başka bir yöne sürükledi. Etraflarındaki kırmızı sıvı koyulaşmıştı. Eritrosit, yani kırmızı kan hücresi, artık daha yavaş ilerliyordu.

— Nilda – Etrafa bakarak: “Bir şey değişti… Kanın rengi daha koyu oldu!”

— Prof. Yürek: “Çok iyi gözlem Nilda. Çünkü bu kan artık oksijenini vücuda dağıttı. Şimdi karbondioksit taşıyor. Hedefimiz: akciğerler!”

— Çınar – Kaşlarını çatıp: “Yani kan hem oksijen hem karbondioksit mi taşıyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Çınar. Oksijenli kan parlak kırmızı olur. Karbondioksit taşıyan kan ise koyu kırmızıya döner. Akciğerler bu değişimi sağlar.”

— Ali – Merakla: “Peki akciğerde ne oluyor?”

— Prof. Yürek: “Şimdi göreceğiz!”

Bir anda etrafları kabarcıklarla doldu. Minik hava kesecikleri, yani alveoller, etraflarında dans ediyordu. Kan hücresi bir tanesine yaklaştı. İçinden mavi bir ışık süzüldü.

— Mercan – Gözlerini kocaman açarak: “Bu… oksijen mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Akciğerlerdeki hava kesecikleri, oksijeni kana verir. Karbondioksiti alır. Bu alışveriş, her nefes alışta gerçekleşir.”

— Kıvanç – Gülerek: “Yani kan benzin alıyor gibi! Motor gibi çalışıyor bu sistem.”

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel benzetme Kıvanç. Kalp bir pompa, akciğer bir filtre ve yakıt deposu gibi çalışır. Vücut da bu enerjiyi kullanır.”

— Nilda – Düşünerek: “Peki biz nefes almazsak ne olur?”

— Prof. Yürek: “Oksijen gelmez. Kan karbondioksitle dolup vücudu zehirleyebilir. Bu yüzden nefes almak hayati bir görevdir.”

— Çınar – Gülerek: “Ben bazen nefesimi tutuyorum, rekor kırmaya çalışıyorum!”

— Hatice Öğretmen – Gülümseyerek: “Ama dikkatli ol Çınar. Vücudun oksijensiz kalırsa başın dönebilir.”

— Ali – Parmak kaldırarak: “Peki akciğerler sadece oksijen mi verir?”

— Prof. Yürek: “Hayır. Aynı zamanda vücudu mikroplardan korur, ses üretir ve kanın pH dengesini sağlar.”

— Mercan – Şaşkınlıkla: “Yani akciğerler sadece nefes değil, bir sürü iş yapıyor!”

— Hatice Öğretmen: “Vücudumuzdaki her organ bir kahramandır. Ama kalp ve akciğer birlikte çalışarak hayatı sürdürür.”

Oksijen alan eritrosit, bir anda parladı. Rengi yeniden parlak kırmızıya döndü. Çocuklar bu değişimi hayranlıkla izlediler.

— Kıvanç – Gözlerini kısıp: “Şimdi nereye gidiyoruz?”

— Prof. Yürek: “Sol kulakçığa! Oksijenli kan kalbe geri döner. Oradan da vücudun her yerine dağılır.”

— Nilda – Heyecanla: “Yani şimdi kalbin ikinci turuna mı geçiyoruz?”

— Hatice Öğretmen: “Evet. Kalp iki devreli bir sistemdir. Birinci devre: akciğer. İkinci devre: tüm vücut.”

— Çınar – Gülerek: “Tıpkı bir lunapark treni gibi! Dönüyor, dönüyor, ama hep bir görevle!”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Bu sistem bozulursa ne olur?”

— Prof. Yürek: “Oksijen taşınamaz. Organlar zarar görür. Bu yüzden kalp ve akciğer sağlığı çok önemlidir.”

— Mercan – Düşünerek: “Ben artık daha derin nefes alacağım. Akciğerlerime teşekkür etmek gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Ve bol bol yürüyüş, temiz hava, egzersiz… Bunlar akciğerin en sevdiği şeylerdir.”

Eritrosit, akciğerden kalbin sol kulakçığına, oradan da sol karıncığa geçti. Kapakçıklar açılıp kapanırken tok sesler çıkarıyordu. Çocuklar artık kalbin ritmini hissedebiliyor, her atışın bir anlam taşıdığını biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Kalbin kendi beslenme sistemi! Koroner damarlar bizi bekliyor.”

Eritrosit, akciğerden aldığı taze oksijenle parlayarak kalbin sol kulakçığına ulaştı. Oradan sol karıncığa geçti ve yeniden vücuda dağılmak üzere hazırlandı. Ancak Prof. Yürek değneğini salladı ve yönlerini değiştirdi.

— Prof. Yürek: “Şimdi kalbin dış yüzeyine çıkıyoruz. Kalbin kendi beslenme sistemini göreceğiz!”

— Mercan – Kaşlarını kaldırarak: “Kalbin kendi beslenme sistemi mi? Kalp yemek mi yiyor yani?”

— Hatice Öğretmen – Gülümseyerek: “Aslında evet! Kalp, çalışabilmek için oksijen ve besin almalı. Tıpkı bizim gibi.”

Çocuklar bir anda kalbin dışına doğru ilerlediler. Kalbin yüzeyinde örümcek ağı gibi ince damarlar kıvrılıyordu. Bazıları parlak kırmızı, bazıları daha soluktu.

— Nilda – Hayranlıkla: “Bu damarlar ne kadar ince! Ama her yere yayılmışlar.”

— Prof. Yürek: “Bunlar koroner damarlar. Kalbin kendi özel damarlarıdır. Kalp, bu damarlar sayesinde beslenir.”

— Çınar – Merakla: “Peki bu damarlar tıkanırsa ne olur?”

— Hatice Öğretmen: “İşte o zaman kalp krizi olabilir. Kalp yeterince oksijen alamazsa kasları zarar görür.”

— Ali – Şaşkınlıkla: “Kalp krizi mi? Ama kalp çok güçlü değil mi?”

— Prof. Yürek: “Güçlü ama hassas. Eğer bu damarlar yağla, kolesterolle tıkanırsa, kalp çalışamaz hale gelir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Yani hamburger, cips, gazlı içecekler… bunlar kalbe zarar mı veriyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Kıvanç. Özellikle fazla tuz, şeker ve doymuş yağlar koroner damarları tıkayabilir.”

— Mercan – Kararlı bir sesle: “Ben artık okul kantininden sadece su alacağım!”

— Nilda – Gülerek: “Ben de meyve getireceğim yanımda. Kalbim için!”

— Çınar – Ciddi bir ifadeyle: “Ben babama da anlatacağım. O çok tuzlu yiyor.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Peki spor yapmak bu damarları açar mı?”

— Prof. Yürek: “Spor damarları güçlendirir. Kan akışını hızlandırır. Kalp daha verimli çalışır.”

— Hatice Öğretmen: “Ama aşırıya kaçmadan. Düzenli yürüyüş, bisiklet, yüzme… bunlar kalbin en sevdiği aktiviteler.”

Çocuklar koroner damarların arasında dolaşırken, bir damar aniden karardı. İçinden kan geçemiyordu.

— Nilda – Endişeyle: “Bu damar neden karardı?”

— Prof. Yürek: “Bu, tıkanmış bir damar. Eğer bu uzun sürerse, kalp dokusu zarar görür. Kalp krizi dediğimiz şey budur.”

— Çınar – Fısıldayarak: “Korkutucu…”

— Hatice Öğretmen – Yumuşak bir sesle: “Ama önlenebilir. Sağlıklı beslenme, hareket, stresten uzak durmak… bunlar kalbin koruyucu melekleridir.”

— Ali – Gülümseyerek: “Ben artık kalbimi bir VIP gibi koruyacağım!”

— Kıvanç – Gülerek: “Kalbim benim patronum. Ona iyi davranacağım!”

— Mercan – Şiirsel bir sesle: “Kalbim çalışsın diye ben de çalışacağım!”

Prof. Yürek değneğini salladı. Çocuklar yeniden kalbin iç kısmına döndüler. Kalbin ritmi hâlâ güçlüydü. Ama artık bu ritmin ne kadar değerli olduğunu çok daha iyi biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Beyin! Kalbin en özel yolcusunu ziyaret edeceğiz.”

— Hatice Öğretmen: “Beyin ve kalp… Birbirine bağlı iki büyük lider. Hadi bakalım çocuklar, keşfe devam!”

Kalbin içinden çıkan sihirli yolculuk, çocukları yukarı doğru kıvrılan bir damar yoluna sürükledi. Bu damar, diğerlerinden farklıydı. Daha kalın, daha parlak ve daha hızlıydı.

— Mercan – Gözlerini kısarak: “Bu damar… sanki acele ediyor!”

— Prof. Yürek: “Çünkü bu damar beyne gidiyor. Beyin, vücuttaki oksijenin yaklaşık %20’sini tek başına tüketir. En kaliteli, en hızlı kan ona gider.”

— Nilda – Şaşkınlıkla: “Ama beyin küçücük bir şey! Neden bu kadar oksijen istiyor?”

— Hatice Öğretmen: “Çünkü beyin çok çalışır. Düşünmek, öğrenmek, hatırlamak… hepsi enerji ister. Oksijen olmadan beyin çalışamaz.”

— Çınar – Gülerek: “Yani biz ders çalışırken beynimiz oksijen mi yakıyor?”

— Prof. Yürek: “Kesinlikle! Beyin, bir bilgisayar gibi işlem yapar. Ama elektriği oksijenle sağlar.”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Peki kalp düzgün çalışmazsa beyin zarar görür mü?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Ali. Kalp yeterince kan pompalamazsa, beyin oksijensiz kalır. Bu da baş dönmesi, bayılma, hatta felç gibi ciddi sorunlara yol açabilir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “O zaman tansiyon çok önemli, değil mi?”

— Prof. Yürek: “Harika bir nokta! Tansiyon, kanın damarlara yaptığı basınçtır. Çok yüksek olursa damarlar zarar görür. Çok düşük olursa beyin yeterince kan alamaz.”

— Mercan – Merakla: “Peki tansiyon neden yükselir?”

— Hatice Öğretmen: “Fazla tuz, stres, hareketsizlik, fazla kilo… bunlar tansiyonu yükseltebilir.”

— Nilda – Gözlerini büyüterek: “Ben anneme söyleyeceğim. O hep ‘tansiyonum çıktı’ diyor!”

— Çınar – Gülerek: “Ben de dedeme! O her gün tansiyonunu ölçüyor.”

— Ali – Parmak kaldırarak: “Peki tansiyonla kalp arasında nasıl bir ilişki var?”

— Prof. Yürek: “Kalp, kanı pompalarken bir güç uygular. Bu güç, damarların direnciyle karşılaşır. Eğer damarlar daralmışsa, kalp daha fazla zorlanır. Bu da tansiyonu artırır.”

— Kıvanç – Gülerek: “Yani kalp bir su pompası gibi, damarlar da hortum gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Ve hortum tıkanırsa, pompa zorlanır. İşte bu yüzden damar sağlığı çok önemli.”

— Mercan – Düşünerek: “Ben artık tuzlu cips yemeyeceğim. Beynime zarar gelsin istemem!”

— Nilda – Gülümseyerek: “Ben de daha çok su içeceğim. Damarlarım rahat etsin!”

— Çınar – Ciddi bir ifadeyle: “Ben babama stres yapmamasını söyleyeceğim. Kalbi yorulmasın!”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Peki beyin kalbe sinyal gönderiyor mu?”

— Prof. Yürek: “Harika bir soru! Evet, beyin kalbin hızını kontrol eder. Sinir sistemi aracılığıyla kalbe ‘hızlan’ ya da ‘yavaşla’ komutu verir.”

— Hatice Öğretmen: “Mesela korktuğumuzda kalp hızlanır. Çünkü beyin ‘tehlike var’ sinyali gönderir.”

— Kıvanç – Gülerek: “Ben sınavdan önce hep kalbimin hızlandığını hissediyorum!”

— Mercan – Gülerek: “Ben de! Sanki göğsümde bir davulcu var!”

Çocuklar beyne giden damarın içinden geçerken, etraflarında sinir hücreleri parlıyordu. Beyin, sessiz ama yoğun bir şekilde çalışıyordu. Her hücre, oksijenle ışıldıyor, bilgiyle doluyordu.

— Prof. Yürek: “İşte bu yüzden kalp ve beyin birbirine bağlıdır. Biri zarar görürse, diğeri de etkilenir.”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu yüzden sağlıklı yaşam sadece kalbi değil, tüm vücudu korur.”

Yolculuk devam ederken çocuklar artık sadece kalbin değil, beynin de ne kadar değerli olduğunu anlamışlardı. Her nefes, her kalp atışı, her düşünce… hepsi bir zincirin halkalarıydı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Hareketin Gücü! Spor ve kalp sağlığı üzerine konuşacağız.”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi biraz ter dökmeye hazır olun!”

Kalpten çıkan sihirli yolculuk, çocukları geniş bir alana taşıdı. Bu yer, dev bir spor salonuna benziyordu ama damarlarla çevriliydi. Duvarlarda koşan eritrositler, zıplayan kalp kasları ve ritmik nabız grafikleri vardı. Ortalıkta “PUMP – PUMP” sesi daha hızlı duyuluyordu.

— Mercan – Etrafa bakarak: “Burası sanki kalbin spor salonu gibi!”

— Prof. Yürek – Gülümseyerek: “Tam da öyle! Kalp, egzersizle güçlenir. Şimdi kalbin nasıl çalıştığını hareketle göreceğiz.”

— Nilda – Merakla: “Yani spor yapınca kalp daha mı iyi çalışıyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Nilda. Egzersiz, kalp kaslarını güçlendirir. Kanı daha verimli pompalar. Nabız hızlanır ama bu sağlıklı bir hızlanmadır.”

— Çınar – Koşan eritrositlere bakarak: “Şu hücreler ne kadar hızlı gidiyor! Spor yapınca kan da hızlanıyor mu?”

— Prof. Yürek: “Kesinlikle! Egzersiz sırasında vücut daha fazla oksijen ister. Kalp daha hızlı atar, kan daha hızlı dolaşır.”

— Ali – Gözlerini kocaman açarak: “Ben futbol oynarken kalbim göğsümden çıkacak gibi oluyor!”

— Hatice Öğretmen – Gülerek: “Bu çok normal Ali. Ama dikkatli olmak gerek. Aşırıya kaçmadan, düzenli egzersiz en iyisidir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Peki hangi sporlar kalp için en faydalı?”

— Prof. Yürek: “Yürüyüş, yüzme, bisiklet, dans… Hepsi kalbin dostudur. Özellikle tempolu ama zorlamayan aktiviteler.”

— Mercan – Gülerek: “Ben dans etmeyi çok seviyorum! Kalbim de seviyor demek ki!”

— Nilda – Gözlerini kısıp: “Ama bazı insanlar spor yapmıyor. Kalpleri ne oluyor?”

— Hatice Öğretmen: “Hareketsizlik, kalbin tembelleşmesine neden olur. Damarlar daralabilir, kaslar zayıflar.”

— Çınar – Ciddi bir sesle: “Ben artık her gün yürüyüş yapacağım. Kalbim için!”

— Ali – Gülümseyerek: “Ben de sabahları zıplama egzersizi yapacağım. Kalbimle güne başlayacağım!”

— Kıvanç – Şaşkınlıkla: “Peki spor yapınca kalp büyür mü?”

— Prof. Yürek: “Evet, ama sağlıklı bir büyüme. Kalp kasları güçlenir, daha az çabayla daha çok kan pompalar.”

— Hatice Öğretmen: “Bu yüzden sporcuların nabzı genelde daha düşüktür. Çünkü kalpleri daha verimli çalışır.”

— Mercan – Nabzını kontrol ederek: “Benimki şu an hızlı. Çünkü heyecanlıyım!”

— Nilda – Gülerek: “Benimki de! Kalp bu hikâyeyi çok sevdi!”

Çocuklar spor salonu gibi tasarlanmış kalp alanında zıpladılar, yürüdüler, nabızlarını ölçtüler. Her hareket, kalbin ritmini değiştirdi. Her nefes, oksijenin dansını hızlandırdı.

— Prof. Yürek: “Unutmayın çocuklar, kalp bir kas. Ne kadar doğru çalıştırırsanız, o kadar güçlü olur.”

— Hatice Öğretmen: “Ama dinlenmek de önemli. Kalp, gece uyurken yavaşlar. Bu onun dinlenme zamanıdır.”

— Çınar – Gülerek: “Yani kalp de uyuyor mu?”

— Prof. Yürek: “Tam olarak değil. Ama ritmini düşürerek enerji tasarrufu yapar.”

— Ali – Düşünerek: “Ben artık uyumadan önce kalbime teşekkür edeceğim!”

Yolculuk devam ederken çocuklar artık sadece kalbin nasıl çalıştığını değil, onunla nasıl yaşanacağını da öğrenmişti. Her adım, her nefes, her hareket… kalbin bir dostu olmalıydı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Beslenme ve Kalp! Ne yersek, kalbimiz de onu hisseder.”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi sofraya oturuyoruz. Ama bilimle!”

Sihirli yolculuk, çocukları bu kez rengârenk bir sofraya taşıdı. Ortalıkta dev meyveler, sebzeler, kalp şeklinde tabaklar ve dans eden vitamin molekülleri vardı. Bir yanda parlayan zeytinyağı şişeleri, diğer yanda gölgede kalmış cips dağları…

— Mercan – Gözlerini büyüterek: “Burası… bir kalp mutfağı mı?”

— Prof. Yürek – Gülümseyerek: “Kesinlikle! Kalbin neyle beslendiğini burada göreceğiz. Çünkü ne yersek, kalbimiz de onu hisseder.”

— Nilda – Elini kalbine koyarak: “Yani kalbim benim yediklerimi mi takip ediyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Nilda. Kalp, damarlar aracılığıyla beslenir. Yediğimiz her şey, kan yoluyla kalbe ulaşır.”

— Çınar – Cips dağlarına bakarak: “Peki bu cipsler… kalbe zarar mı veriyor?”

— Prof. Yürek: “Maalesef evet. Fazla tuz, doymuş yağ ve katkı maddeleri damarları tıkayabilir. Bu da kalbin zorlanmasına neden olur.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Ben bazen kola içiyorum. O da zararlı mı?”

— Hatice Öğretmen: “Kola gibi şekerli içecekler, fazla enerji verir ama besin değeri düşüktür. Fazla şeker, damarları yorar.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Peki kalp neyi sever?”

— Prof. Yürek: “Sebzeler, meyveler, tam tahıllar, zeytinyağı, balık… Bunlar kalbin en sevdiği yiyeceklerdir.”

— Mercan – Zeytinyağı şişesine yaklaşarak: “Bu parlıyor! Kalp bunu seviyor mu?”

— Hatice Öğretmen: “Evet. Zeytinyağı, iyi yağlar içerir. Damarları esnek tutar, iltihapları azaltır.”

— Nilda – Elma şeklindeki moleküle bakarak: “Bu vitamin mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Özellikle C vitamini, kalp dostudur. Antioksidan etkisiyle damarları korur.”

— Çınar – Gülerek: “Ben artık sabahları elma yiyeceğim. Kalbim için!”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Ben de gazlı içecekleri bırakacağım. Su içeceğim.”

— Kıvanç – Gözlerini kısıp: “Peki kahvaltı önemli mi?”

— Hatice Öğretmen: “Çok önemli. Sabah kalp yeni güne hazırlanır. Dengeli bir kahvaltı, gün boyu ritmini korur.”

— Mercan – Gülerek: “Ben bazen sadece çikolata yiyorum…”

— Prof. Yürek – Şefkatle: “Tatlılar da olabilir ama ölçülü. Kalp dengeyi sever.”

Çocuklar sofrada dolaşırken, bir yanda sağlıklı yiyecekler dans ediyor, diğer yanda sağlıksızlar yavaşça soluyordu. Her seçim, kalbin ritmini etkiliyordu.

— Nilda – Düşünerek: “Yani biz ne yersek, kalbimiz de ona göre çalışıyor…”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu seçimler, gelecekteki kalp sağlığımızı belirliyor.”

— Çınar – Gülümseyerek: “Ben artık alışverişte etiket okuyacağım!”

— Ali – Gülerek: “Ben de anneme ‘kalp dostu’ alışveriş listesi hazırlayacağım!”

— Kıvanç – Şiirsel bir sesle: “Kalbim için değil sadece… kendim için!”

Prof. Yürek değneğini salladı. Sofra bir anda kayboldu. Çocuklar yeniden kalbin içindeydi. Ama artık kalplerine ne verdiklerini biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Kalp Tiyatrosu! Bilgiyi paylaşma zamanı!”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi sahne sizin!”

Yolculuk sona erdiğinde Prof. Yürek sihirli değneğini son bir kez salladı. Çocuklar ve Hatice Öğretmen bir anda kendilerini yeniden Alsancak fuarında parkta buldular. Güneş hâlâ parlıyordu ama onların gözlerinde yeni bir ışık vardı: bilgi ve farkındalık.

— Mercan – Heyecanla: “Bu inanılmazdı! Kalbin içini gördük, damarları gezdik, oksijenle dans ettik!”

— Nilda – Gülerek: “Ben artık kalbimi bir kahraman gibi göreceğim!”

— Çınar – Ciddi bir sesle: “Ve onu korumak için elimden geleni yapacağım.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Ama bu bilgiyi sadece biz biliyoruz. Diğer arkadaşlarımız da öğrenmeli!”

— Kıvanç – Zıplayarak: “Tiyatro yapalım! Kalbin içini sahneye taşıyalım!”

Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, gülümsedi.

— Hatice Öğretmen: “Harika fikir! Bilgiyi paylaşmak, onu kalıcı kılar. Hadi bakalım, sahne sizin!”

Bir hafta sonra Alsancak fuarında park alanı, kalp temalı bir tiyatro sahnesine dönüştü. Ağaçları. dallarında damar çizimleri, alanın ortasında dev bir kalp maketi, kulakçık ve karıncık bölmeleri vardı. Öğrenciler, veliler, öğretmenler ve fuara gelen birçok kişi heyecanla bekliyorlardı.

Sahne 1: Kalbin Ritmi

— Kıvanç (Kalbin sesi rolünde): “Ben kalbim! Her gün 100.000 kez atarım. PUMP – PUMP! Durmam, dinlenmem. Hayat benimle başlar!”

— Mercan (Mitral kapak rolünde): “Ben kapakçığım! Kanın doğru yönde gitmesini sağlarım. Geriye kaçarsa, ben dur derim!”

— Nilda (Kulakçık rolünde): “Ben kulakçığım! Kanı toplarım, karıncığa gönderirim. İşbirliğiyle çalışırım!”

— Çınar (Karıncık rolünde): “Ben karıncığım! Güçlü kaslarımla kanı fırlatırım. Her atışta vücuda enerji taşırım!”

— Ali (Eritrosit rolünde): “Ben kırmızı kan hücresiyim! Oksijen taşırım, karbondioksiti bırakırım. Akciğere gidip yakıt alırım!”

Sahne 2: Kalbin Beslenmesi

— Mercan (Koroner damar rolünde): “Ben kalbin özel beslenme hattıyım! Tıkanırsam, kalp krizi olur. Dikkatli beslenin!”

— Nilda (Zeytinyağı molekülü): “Ben kalbin dostuyum! Damarları esnek tutarım. Beni sofradan eksik etmeyin!”

— Çınar (Cips karakteri): “Ben tuzlu ve yağlıyım… ama dikkat! Fazlam zarar verir!”

— Hatice Öğretmen (Anlatıcı): “Kalbinizi korumak için dengeli beslenin, hareket edin, stresten uzak durun!”

Sahne 3: Kalp ve Beyin

— Ali (Beyin rolünde): “Ben düşünürüm, öğrenirim, hatırlarım. Ama oksijen olmadan çalışamam!”

— Kıvanç (Kalp rolünde): “Ben sana kan gönderirim. Ama damarlarım sağlıklı olmalı!”

— Mercan (Tansiyon karakteri): “Ben dengede olmalıyım. Yükselirsem tehlike olur!”

Final Sahnesi

Tüm çocuklar sahneye çıktı. Ellerinde kalp şekilli kartlar vardı. Hep birlikte söylediler:

“Kalbimiz bizim motorumuz. Ona iyi bakarsak, hayat hep bizimle olur!”

Alkışlar tüm alsancakta yankılandı. Öğrenciler hem eğlenmiş hem öğrenmişti. Kalbin sadece bir organ değil, yaşamın ritmi olduğunu anlamışlardı.

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Güneş Altında Saat Saat Vücudunuz!

👷‍♂️ Dışarıda Güneş Altında Çalışan İşçinin 8 Saatlik Vücudunun Yolculuğu

İnşaatta, tarlada, madende ya da yol kenarında…
Direkt güneşin altında çalışan (güneşlenen) bir bedenin saat ilerledikçe adım adım neler yaşadığını hiç merak ettiniz mi?


Güneşin altında çalışan bir işçinin organlarında saat saat gelişen değişimin hikâyesi…

🕘 🕘 🕘
Başlangıç (0. Saat) – Günaydın Güneş!
🧠 Beyin:
  • Enerjik hissedersiniz. Serotonin yükselir, biraz neşe gelir.
  • Göz bebekleri kısılır; ışık yoğunluğu arttıkça odak azalır.
❤️ Kalp-Damar Sistemi:
  • Güneşten gelen sıcaklıkla damarlar genişler.
  • Kan basıncı (tansiyon) hafif düşer ama kalp biraz daha hızlı çalışmaya başlar.
🕶️ Belirti:
  • Hafif terleme başlar. Güne başlamaya hazırsınız.
🕘 🕘 🕘
1. Saat – Vücut Motoru Isınıyor
🌡️ Deri:
  • Ter bezleri aktifleşir.
  • Deri yüzey sıcaklığı 37°C’yi geçmeye başlar.
💦 Böbrek:
  • Vücut su kaybettiğini fark eder.
  • Böbrekler “idrar üretimini azaltalım” sinyali verir.
🧠 Beyin:
  • Güneş ışığındaki UV ve ısı artışıyla dikkat dağılabilir.
  • Baş ağrısı oluşmaya başlayabilir.
🕶️ Belirti:
  • Alnınız ıslak, şapka takmadıysanız başınızda baskı hissi vardır.
  • Susuzluk sinyalleri ilk kez belirginleşir.
🕘 🕘 🕘
2. Saat – Tehlike Sessizce Yaklaşıyor
💨 Akciğer:
  • Hızlı nefes alma başlar, çünkü vücut ısı üretimini dengelemeye çalışır.
  • Nemli hava varsa oksijen alımı zorlaşır.
🧠 Beyin:
  • Beyindeki hipotalamus, vücut ısısını düşürmek için sinyal yollar.
  • Konsantrasyon bozulur. Refleksler yavaşlar.
🕶️ Belirti:
  • Halsizlik başlar.
  • “Bir gölge bulsam iyi olacak” düşüncesi ilk kez belirir.
🕘 🕘 🕘
4. Saat – Vücut Alarm Veriyor
❤️ Kalp:
  • Nabız hızlanır. Kalp günde 10.000 fazladan atış yapabilir.
  • Vücut sıvısız kalırsa tansiyon ani düşebilir.
🧠 Beyin:
  • Baş dönmesi, görmede bulanıklık başlar.
  • Güneş çarpması (ısı bitkinliği) riski oluşur.
🦠 Bağışıklık Sistemi:
  • UV ışınları, derideki savunma hücrelerini baskılar.
  • Güneş yanığı riski başlar.
🕶️ Belirti:
  • Yürürken sendeleme hissi olur.
  • Ağız kurur, idrar rengi koyulaşır.
  • Cilt kızarır ve “yanıyor” gibi hissedilir.
🕘 🕘 🕘
6. Saat – Organlar Streste
🧠 Beyin:
  • Karar alma yetisi bozulur.
  • Hatalı ekipman kullanımı veya kazaya yatkınlık başlar.
🧬 Kaslar:
  • Kaslara kan akışı azalır, kramp başlar.
  • Özellikle baldır ve karın kaslarında istemsiz kasılmalar görülür.
🧠 Beyin:
  • Vücut ısısı 39°C’yi geçebilir → Bilinç bulanıklığı, mide bulantısı.
🕶️ Belirti:
  • Terleme azalır: Bu kötü işarettir. Vücut artık susuzluktan çalışmayı bırakıyor olabilir.
  • Baş ağrısı şiddetlenir. Gözler kararıyor olabilir.
🕘 🕘 🕘
8. Saat – Güneşin Zirvesinde Yorgun Beden
🧠 Beyin:
  • Güneş çarpması sınırındadır. Vücut ısısı 40°C’ye yaklaşırsa hayati tehlike başlar.
  • Serinletilmezse bilinç kaybı yaşanabilir.
💨 Solunum:
  • Nefes düzensizleşir. Sıvı kaybı nedeniyle kan koyulaşmıştır, oksijen taşıma zayıflar.
🩸 Karaciğer ve Böbrek:
  • Aşırı sıvı kaybı ve yüksek sıcaklık, karaciğer enzimlerini yükseltir.
  • Böbrekler alarm verir → “Akut böbrek hasarı” bile gelişebilir.
🕶️ Belirti:
  • Göz kararması, bayılma, mide bulantısı, kas seğirmesi ve hayal görme hissi oluşabilir.
🔚 🔚 🔚
Güneşin Sessiz Hasarı

☀️ Güneş altında geçirilen uzun saatler yalnızca ciltte bronzluk bırakmaz…

  • Kronik UV maruziyeti, cilt kanseri riskini artırır.
  • Sık sık dehidratasyon, böbrek taşı riskini yükseltir.
  • Beyin sürekli strese girerse, hafıza ve karar verme mekanizması zayıflar.
✅ ✅ ✅
Çözüm – Akıllı Güneş Stratejisi
ÖnlemAçıklama
🧢 Geniş kenarlı şapkaBaş ve enseyi korur.
🥤 30 dakikada bir su içmeGünde 2,5-3 litre arası.
👕 UV koruyucu kıyafetCilt hasarını azaltır.
😎 Güneş gözlüğü (UV400)Göz sağlığını korur.
🕒 11:00–16:00 arasında molaGölgelik alan önerilir.
🎯 🎯 🎯
Unutmayın!

Direkt güneşin altında geçen her saat, sadece terlettiğiniz bir zaman değil, organlarınıza stres yüklediğiniz bir dilimdir.

🌡️ Vücudunuz sizi uyarır… ama bazen çok geç olabilir.
Korunun, fark edin, serin kalın!

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Güneşe Maruz Kalma ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri: Güneşe Maruz Kalmanın Obezite ve Kardiyometabolik Disfonksiyon Geliştirme Riskini Azaltabileceği Mekanizmalar https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5086738/

⭐️⭐️ Güneşe Maruz Kalma – Tehlikeler ve Faydalar https://ar.iiarjournals.org/content/42/4/1671

⭐️⭐️ Güneş yanığı https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK534837/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

İşe Giriş Muayeneleri Sırasında Tespit Edilen ve Çalışanın Hayatını Kurtaran Durumlar

Değerli Çalışan Arkadaşlarımız,

Hepimiz işe başlamadan önce bir dizi sağlık kontrolünden geçiyoruz. Kiminiz bunu bir formalite olarak görüyor, kiminiz ise “zaten sağlıklıyım, bir şey çıkmaz” diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak bilin ki, işe giriş muayeneleri sadece kâğıt üzerinde yapılan bir işlem değil; bazen hayat kurtaran çok önemli bir adımdır.

Bugüne kadar birçok çalışanın, işe giriş muayenesi sırasında hiç farkında olmadığı ciddi sağlık sorunları tespit edilmiş ve zamanında müdahale sayesinde hayatı kurtulmuştur.

Sizlere yaşadığım gerçek örneklerle bu muayenelerin ne kadar hayati olduğunu anlatmak istiyorum:

🩺 🩺 🩺
❤️ 1. Sessiz Kalp Ritmi Bozukluğu (EKG ile Tespit)

Bir inşaat ustası kardeşimiz, hiçbir şikâyeti olmamasına rağmen işe giriş muayenesi sırasında EKG testine alındı.
Test sonucunda, kalp ritminde ciddi bir düzensizlik (aritmi) saptandı.

➡ Bu durum fark edilmese, yüksekte çalışırken bayılabilir, ciddi bir kaza geçirebilir hatta kalp krizi yaşayabilirdi.
Erken teşhis sayesinde hemen kardiyolojiye yönlendirildi ve tedavisi başladı.

🩸 2. Gizli Akciğer Lezyonu (Akciğer Grafisi ile Tespit)

Bir kaynak ustası, işe giriş sırasında çekilen akciğer filminde şüpheli bir gölge ile karşılaşıldı.
Oysa kendisinin hiçbir öksürük, balgam ya da nefes darlığı şikâyeti yoktu.

➡ Gönderildiği göğüs hastalıkları uzmanında erken evrede akciğer kanseri teşhisi konuldu.
Zamanında ameliyat oldu, hayati tehlike atlattı ve bugün sağlığı yerinde.

🧠 3. Beyin Tümörü Belirtisi (Görme Muayenesi ile Fark Edildi)

Bir güvenlik görevlisi adayı, görme muayenesinde bir gözünde ani görme kaybı yaşadığını söyledi.
Bu durum, işyeri hekimi tarafından önemsenerek ileri tetkiklere yönlendirildi.

➡ Beyin görüntülemesinde tümöre bağlı baskı yapan bir kitle saptandı.
Erken operasyonla tümör alındı ve hayatı kurtuldu.

🩸 4. Ağır Kansızlık ve Gizli Kan Kaybı (Hemogram ile Belirlendi)

Bir depo çalışanı, sadece yorgun hissettiğini söylemişti ama işe girişte yapılan kan sayımı (hemogram) testi ciddi bir kansızlık gösterdi.
Daha ileri testlerde, sindirim sisteminde gizli bir kanama odağı ve mide ülseri tespit edildi.

➡ Bu kanama ilerleseydi iç kanama riski taşıyacaktı.
Erken teşhis sayesinde tedavisi yapıldı.

💉 5. Gizli Şeker (Diyabet) (Kan Testi ile Belirlendi)

Bir şoför adayı, hiçbir şikâyeti olmamasına rağmen işe giriş muayenesi sırasında yapılan açlık kan şekeri testinde çok yüksek bir değere sahipti.

➡ Bu değer, henüz belirti vermeyen ama ileride göz, böbrek ve damar hastalıklarına yol açabilecek tip 2 diyabetin başlangıcıydı.
Zamanında tedaviyle hem sağlığı hem iş güvenliği korunmuş oldu.

👂 6. Ciddi İşitme Kaybı (Odiyometri Testinde Saptandı)

Bir üretim işçisi, yıllardır yüksek sesli ortamlarda çalışmıştı ama farkında olmadan duyma yetisinde önemli bir kayıp yaşamıştı.
Yeni bir işe girişi öncesi muayenesinde yapılan odiyometri testi, bu kaybı tespit edildi.

➡ Bu çalışan, daha uygun bir pozisyonda işe başlaması sağlandı ve işitme cihazıyla yaşam kalitesi geri kazandı.
Bu test yapılmasa ileride tam işitme kaybı yaşanabilirdi.

📌 📌 📌
SONUÇ OLARAK

İşe giriş muayenesi, sadece işe uygun olup olmadığınızı değerlendiren bir prosedür değil;
aynı zamanda vücudunuza dair erken uyarı sistemidir.

Belki siz hiçbir belirti hissetmiyorsunuz.
Belki “Ben zaten sağlıklıyım” diyorsunuz.
Ama unutmayın:

Birçok hastalık, sessiz başlar. Tehlike fark edildiğinde ise bazen geç olabilir.

📣 Bu yüzden işe giriş muayenesini hafife almayın.
Bu kontroller sayesinde:

  • Hem kendi sağlığınızı korursunuz,
  • Hem iş arkadaşlarınızı riske atmazsınız,
  • Hem de gelecekteki olası büyük problemleri bugünden önleyebilirsiniz.

Sağlık ihmale gelmez. Unutmayın: İşyeri hekiminiz sadece işe onay vermek için değil, sizi hayatta tutmak için de oradadır.

🩺 Sağlıklı ve güvenli iş günleri dileriz.

Dr. Mustafa KEBAT

İşe Giriş Muayeneleri – Tetkik ve Tahlilleri için firmamız Tetkik OSGB yi arayabilirsiniz.

📞 İsterseniz randevu alabilirsiniz:
📍 Telefon: +90 232 265 20 65 Laboratuvar Telefonumuz: +90 541 125 15 82

📍 Ya da randevusuz da gelebilirsiniz:
🕗 Hafta içi her gün: 08.30 – 17.30 saatleri arasında başvurabilirsiniz.

Cennetoglu Mh., Foliage Cd., Modeko Selgeçen Is Merkezi, No: 230 Kat:4 Daire:424-425, Cennetoğlu, 35110 Karabağlar/İzmir, Türkiye

Hizmetlerimiz Laboratuvar ve muayene ile de sınırlı değil.

İlk yardımcı olmak isteyenler eğitimlerimize katılabilirler.

Hijyen Mesleki Eğitim Belgesi almak isteyenlere de çözümümüz mevcut.

Mesleki Eğitim Belgesi için yine sizlere destek veriyoruz.

İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili tüm konularda her daim sizlerin hizmetindeyiz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Profesör Yürek ile Damarların İçinde Sihirli Yolculuk – Küçük Gençlere

Asya, 5. sınıfa geçen meraklı bir öğrenciydi. Yaz tatilinden önceki son fen bilgisi dersinde Hatice öğretmenlerine bir soru sordu:

“Öğretmenim, damarlarımız neden farklı kalınlıkta?”

Sınıf sessizleşti. Herkes cevabı merakla beklerken birden bire sınıfın ortasında hafif bir duman belirdi! Duman yavaşça dağılırken içinden ilginç kıyafetler giymiş, gözlükleri kalp şeklinde olan, saçları bulut gibi kabarık bir adam ortaya çıktı.

“Selam çocuklar! Ben Sihirli Profesör Yürek! Asya’nın sorusu beni çok heyecanlandırdı!”

Sınıf bir an afalladı ama profesör gülümsedi ve bastonunun ucundaki kalp şekline dokundu. Bir anda her yer kıpkırmızı ışıklarla doldu ve bütün sınıf, Asya da dahil, minik bir hortum gibi dönen bir tünelden geçerek… kendilerini bir yerin içinde buldular.

“Burası… kalp mi?” dedi Asya, etrafına şaşkınlıkla bakarken.

“Aynen öyle!” dedi Profesör Yürek. “Şu anda kalbin içindeyiz! Şimdi, damarların neden farklı kalınlıkta olduğunu kendi gözlerinle göreceksin. Hazır mısınız?”

Çocuklar hep bir ağızdan “Evet!” diye bağırdı.

Sağ Kulakçık ve Sağ Karıncık

Profesör elini kalbin bir kısmına uzattı.

“Şu anda sağ kulakçığın içindeyiz. Bakın! Buraya kirli kan geliyor. Yani vücuttaki oksijenini kaybetmiş olan kan. Sağ kulakçık bu kanı alır ve sağ karıncığa gönderir.”

Bir anda aşağıdan bir ‘çuuuf!’ sesi geldi.

“İşte kan sağ karıncığa geçti! Şimdi dikkat edin, bu kalın ve güçlü boruya benzeyen damar nedir, bilen var mı?”

“Atardamar mı?” dedi Asya heyecanla.

“Bravo! Ama bu özel bir atardamar: Akciğer atardamarı. Kalpten çıkıp kanı akciğere götüren tek kirli kan taşıyan atardamardır. Kalındır çünkü kalp kanı yüksek basınçla buraya pompalar.”

Akciğerlerde Temizlik

Çocuklar bir anda baloncuklarla dolu başka bir odaya girdiler. Etrafta minik oksijen molekülleri uçuşuyordu.

“Burası da akciğer! Kirli kan buraya geldiğinde, kandaki karbondioksit dışarı atılır ve yerine oksijen alınır.” dedi profesör.

Asya elini uzattı, bir oksijen baloncuğuna dokundu ve gülümsedi.

“Yani kan temizleniyor burada!”

“Aynen öyle. Şimdi oksijenle dolan kan, temizlenmiş olarak kalbe geri dönecek. Hadi peşinden gidelim!”

Sol Kulakçık ve Sol Karıncık

“Temiz kan şimdi sol kulakçığa ulaştı.” dedi Profesör. “Buradan sol karıncığa geçecek ve sonra vücudun her yerine gönderilecek.”

Asya şaşkınlıkla sordu:

“Ama damarlar burada daha da kalın gibi!”

“Çünkü sol karıncık, kanı beyne, kaslara, organlara kadar pompalamak zorunda. Bu yüzden buradan çıkan atardamar çok kalın ve güçlü: Aort damarı.”

Profesör bastonunu salladı ve çocuklar bir nehir gibi akan kırmızı kanla birlikte hafifçe süzüldüler.

Aort Nehri

Profesör Yürek, çocukları temiz kanla dolu sol karıncıktan dışarı çıkan en büyük damara doğru yönlendirdi. Hep birlikte dev bir kapının önünde durdular.

“Burası Aort kapısı! Vücuttaki en geniş, en güçlü atardamar! Sol karıncık kanı o kadar güçlü pompalıyor ki, bu kapıdan çıkan kan bütün vücuda yayılabiliyor.”

Kapı açıldığında çocuklar hayretle baktılar. Önlerinde dev bir kırmızı nehir akıyordu.

“Bu ‘Aort Nehri’!” dedi Profesör gülümseyerek. “Ama dikkat edin çocuklar! Bu nehir her adımda dallanacak ve küçülecek. Tıpkı bir ağacın dalları gibi.”

Çocuklar aortun içine girdiklerinde bir tabela gördüler:

“Aort → Ana Atardamarlar → Küçük Atardamarlar → Kılcal Damarlar”

Asya parmağıyla tabelayı işaret etti:

“Profesör, ne demek istiyor bu tabela?”

Profesör Yürek bastonunu salladı, kırmızı yol ayrılmaya başladı.

“İlk önce Aort’tan çıkan kalın atardamarlar var. Mesela beyne giden, kollara, bacaklara giden yollar. Bunlar da kalın çünkü hâlâ yüksek basınç var.”

Beyin ve Organlar

Kanla birlikte ilerledikçe çocuklar vücudun farklı yerlerine uğradılar: Beyin, kaslar, mide…

Her durakta Profesör Yürek açıklama yapıyordu:

“İşte burası beyin! Oksijen burada çok önemli çünkü beyin çok enerji harcar.”

“Ve burası da kaslarınız. Spor yaparken neden daha hızlı nefes aldığınızı şimdi anlıyor musunuz?”

Asya gözlerini kocaman açtı:

“Çünkü kaslara daha fazla oksijen gitmesi gerekiyor!”

“Harikasın Asya!”

Damar Labirenti

Bir süre sonra yollar ikiye, üçe, dörde ayrıldı. Her yol biraz daha daralıyordu. Çocuklar artık küçük kırmızı tünellerde yürümeye başlamışlardı.

“Şimdi küçük atardamarlardayız.” dedi profesör. “Dikkat edin, kan hala hızlı ama damarlar artık daha ince. Çünkü her organ kendi ihtiyacına göre kan alacak.”

“Yani bu yolların daralmasının sebebi, kanı paylaşmak mı?” diye sordu Asya.

“Kesinlikle!” dedi Profesör Yürek. “Koca bir çayı düşün. Şehir merkezinden çıkan büyük nehir, kasabalara vardığında derelere dönüşür. En sonunda ise her damla, toprağın en uç noktasına ulaşır. Bizim en uç noktamız da… kılcal damarlar!”

O anda çocuklar, neredeyse tüy kadar ince bir tünelden geçtiler. Minicik kırmızı ve mavi baloncuklar etraflarında süzülüyordu.

“Şşşt! Sessiz olun.” dedi profesör fısıltıyla. “Burası kılcal damar. Oksijenin hücrelere geçtiği, karbondioksitin geri alındığı yer. Ve bu damarlar o kadar ince ki, içlerinden sadece birer birer kan hücreleri geçebilir.”

Asya hayranlıkla fısıldadı:

“O zaman damarlar, kalpten uzaklaştıkça geniş değil, tam tersi daha dar oluyor!”

Profesör Yürek başını salladı.

“Aynen öyle. Damarlar bir ağacın kökü gibidir. Gövde kalın başlar, ama dallara ayrıldıkça incelir. Kılcal damarlar da bu ağacın en uç yapraklarına benzer. Her hücreye tek tek ulaşmak için incecik olmaları gerekir.”

Toplardamarlar ve Kalbe Dönüş

Bir süre sonra Profesör bastonuyla yere dokundu. Minik bir titreşimle çocuklar, kılcal damarlardan toplanan kirli kanla birlikte toplardamar yollarına doğru hareket etti.

“Ve şimdi,” dedi, “dar damarlar yeniden birleşecek. Vücudun her yerinden gelen kirli kan, toplardamar adı verilen borularla kalbe geri dönecek.”

Bir süre sonra kan yavaş yavaş kirlenmeye başladı. Profesör, incelen damarları gösterdi:

“Şimdi temiz kan kullanıldı. Geri dönme zamanı! Bu daha ince yapılı olanlar toplardamarlar. Çünkü kan, kalbe düşük basınçla geri döner. O yüzden toplardamarlar daha ince duvarlıdır. Ama içinde kapakçıklar vardır, kanın geri kaçmasını engellerler.”

Asya başını salladı:

“Yani kanın nereden gelip nereye gittiğine göre damar kalınlığı değişiyor!”

Profesör bastonuyla tekrar yere vurdu.

“Ve işte bu yüzden Asya’nın sorduğu soru çok önemliydi!”

Yeniden Sınıfta

Bir anda etraflarında dönen ışıklar parladı. Kalbin içindeki son kılcal damardan geçerken bir hortum gibi saran kırmızı girdap çocukları içine çekti. Kısa bir dönme hissinden sonra… “hop!” hepsi sıralarına geri dönmüştü!

Asya gözlerini kırpıştırarak etrafına baktı. Yanındaki arkadaşı Ender heyecanla mırıldandı:

“Gerçek miydi yoksa rüya mıydı?”

Tam o sırada sınıfın ortasında bir “poff!” sesiyle kırmızı pelerinli Profesör Yürek yeniden belirdi. Elindeki bastonunu yere vurdu, gülümsedi ve göz kırptı:

“Kalbinizi sevgiyle koruyun çocuklar. Çünkü o, sadece kan değil, hayatın kendisini taşır!”

Ve ışıklarla birlikte yok oldu.

Sınıfta bir an sessizlik oldu. Ardından Hatice Öğretmen gülümsedi:

“Asya, sorduğun soru bütün sınıfı harika bir yolculuğa çıkardı. Bazen bir ‘neden’ sorusu, hayal gücümüzü de harekete geçirir.”

“Öğretmenim!” diye atıldı Asya, heyecandan sesi titriyordu. “Damarlar ağaç gibiymiş! Kalpten çıktıkça dallanıp inceliyormuş, en sonunda da kılcal damarlardan tek tek hücrelere ulaşıyormuş.”

Hatice Öğretmen başını salladı:

“Bravo Asya! Harika tarif ettin. Vücudumuzda yaklaşık 100 bin kilometre damar var çocuklar, yani Dünya’nın etrafını iki buçuk kez dönecek kadar!”

Çocuklar hayretle “Vaaay!” diye bağırdı. Ender elini kaldırdı:

“Öğretmenim, ben de kalbin sol karıncığının güçlü olduğunu öğrendim. Kanı vücuda pompalıyormuş!”

Hatice Öğretmen kahkahayla güldü:

“Aferin Ender! Demek ki kalp yalnızca sevgi değil, müthiş bir kas da aynı zamanda. Şimdi sizden bir ödev istiyorum…” dedi göz kırparak. “Kendi kalp yolculuğunuzu çizin! Hangi damar nereye gidiyor, nerede daralıyor, nerede oksijen veriliyor, bunları hikâyenize katın. Sonra da haritamızı sınıfta birbirimize anlatalım. Bakalım her kalbin yolcuğu aynı mı? Sadece kendi kalbimize değil, sevdiklerinizin de kalbine dokunalım…

Asya hemen defterini çıkardı. Kocaman bir kalp çizdi, içine küçük bir kendini ve arkadaşlarını yerleştirdi. Profesör Yürek’i unutmamıştı.

Altta ise şu cümleyi yazdı:

“Kalbimden çıkan yollar, hayatı taşıyor. Ve ben artık her atışında bunu duyabiliyorum.”

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kalbinize Nasıl Zarar Veriyorsunuz?

Vazgeçilmez olan kalbinizden, vazgeçmiş gibi yaşadığınızın farkında mısınız?

En beteri de çoğunuz çok geç olana kadar bunun farkına bile varamayacaksınız…!!

Belki bugün bir adım atma ve kalbinizin sağlığına dikkat ederek yaşama zamanınız..!!

Belki de keyfiniz sağlığınızdan daha önemli..!!

Tercih sizin… Hayat sizin olduğu gibi.

Karbonhidrat Tüketimi

Çoğunlukla aklınıza ilk gelen ekmek, makarna, pilav olsa da belki de bilmediğiniz karbonhidratlar hem vücut hem de damarlarınızda yağlanmaya sebep olur.

Vitamin olsun diye yediğiniz meyvelerin özellikle tatlı olanlarında fruktoz (Glukoz + Glukoz) bulunduğunu bilmelisiniz. Bu ise yüksek şeker oranı sebebi ile (portakal, mandalin, karpuz vb gibi) tatlı meyveler tüketildiğinde vücudunuzda kaslarınızda yağ olarak depo edilirken kanda da trigliseride dönüştürülerek damarlarınızın ve dolayısı ile kalp damarlarınızın tıkanma riskini arttırır.

Hareketsiz Yaşam

Uzun süre hareketsiz kalmak (oturmak – yatmak vb. gibi) kan dolaşımınızı yavaşlatır ve zamanla damarlarınızın sertleşmesine neden olur. Bu durum da kan basıncınızı yükseltebilir. İster işte olun, ister televizyon izleyin, ister telefonunuzda gezinin, her saat ayağa kalkmaya, esnemeye veya kısa yürüyüşler yapmaya çalışın.

Yetersiz Su Tüketimi

Su tüketiminizin yeterli olmaması kan damarlarınızın daralmasına neden olur ve kanın düzgün bir şekilde akmasını zorlaştırır. Aynı zamanda vücut sıvılarının ve dolayısı ile kanın hacminin azalmasına ve yoğunlaşmasına da sebep olur. Bu, daha yüksek kan basıncına yol açar. Yeterli su içmek kan hacminizin dengede kalmasına ve kalbinizin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur.

Uykusuzluk

Devamlı aktif bir şekilde çalışan organlarınızın özellikle kalbiniz ve kan damarlarınız başta olmak üzere kendini onarması için dinlenmeye (yavaş çalıştığı periyoda) ihtiyacı vardır.

Her ne sebeple olursa olsun yetersiz uyku, kan basıncınızın yüksek kalmasına neden olabilir.

Her gece 7-9 saat kaliteli (Bölünmeyen, tam karanlık ve sessiz bir ortamda, tercihen 19 derece oda sıcaklığında) uykuyu hedeflemelisiniz.

Kafein – Enerji İçeceği – Gazlı İçecekler

Fazladan içtiğiniz kahve (Katkısız Türk kahvesi çeşitleri ve filtre kahve hariç) veya enerji içeceği kan basıncınızı yükseltebilir. Yavaş yavaş gelişen bu durumun farkına varmakta da gecikebilirsiniz.Kafein, kan damarlarınızı daraltarak kan basıncınızı geçici olarak yükseltebilir. Kafeine karşı hassasiyetiniz varsa, yardımcı olup olmadığını görmek için azaltmayı deneyin.

Kahve ve enerji içeceklerinin içeriğini kutularının üzerindeki içerikten yada internetten incelemenizi tavsiye ederim. Vücudunuza zararlı madde listesinin ne kadar kabarık olduğunu görünce sanırım sağlığınız için doğru tercihi yapacaksınız.

Stres

Stres diğer bir deyişle gerilim, vücudunuzun dış kaynaklı yada iç kaynaklı farklı farklı etkilere verdiği refleks tepkidir. Kökeni latinceden gelen ”germek” anlamına gelen “stringere” sözcüğünden gelir. Fizyolojik stres ve ruhsal stres olarak ayırabiliriz.

Akut (Kısa süreli) stres “savaş ya da kaç” tepkisine zorlayarak yaşam mücadelesinin devamını sağlamaya neden olurken, kronik stres ise vücudunuzun devamlı olarak “savaş ya da kaç” modunda tutması ile kan basıncını yükselten hormonların da devamlı salgılanmasına neden olur. Bu durumda kalbin yükünü arttırarak hipoksi (Oksijensiz kalmaya) neden olur.

Sürekli kaygılı veya bunalmış hissediyorsanız kalbiniz ekstra baskı altındadır. Derin nefes almak, egzersiz yapmak ve mola vermek stresi yönetmenize yardımcı olabilir.

Alkol Tüketimi

Azı, kararı gibi miktarları normalleştirilemez. Alkol, vücut için zararlıdır. Kaslarınızı ve dolayısı ile kalbinizi zayıflatır ve vücudunuzun kan basıncını kontrol etmesini zorlaştırır. Zamanla kan basıncınızın yükselmesine ve dolayısı ile tansiyon hastalığı gelişmesi ile birlikte kalbinizin yükünü arttırarak hipoksi (Oksijensiz kalmaya) neden olur.

Tuz Tüketimi Dengesizliği

Tuz (Na) vücudunuz için vazgeçilmez bir mineraldir. Lakin tuz vücudunuzun suyu tutmasına neden olduğu için sürekli olarak ihtiyacınızdan fazla aldığınız takdirde kan basıncınızı artırır. Bu durum kalbinize ve atardamarlarınıza daha fazla yük bindirir. Tabi ki sorunu sadece sofrada tükettiğiniz tuza bağlamamalısınız. İşlenmiş gıdalarda, fast food gıdalarında, konserve ürünlerinde ve hatta bazı ekmeklerde fazla miktarda bulunan tuz sağlığınıza – kalbinize risk oluşturur. Tuzu yeterli miktarda kullanmanız kan basıncınızı kontrol altında tutmanıza da destek olacaktır.

Kalp sağlığınızı korumak için yapmanız ve yapmamanız gerekenlerin listesi uzayıp gider. Bu yazı ile bildiğiniz belki göz ardı ettiğiniz konuların bir kısmını hatırlattım.

Unutmak veya Unutmamak

Uygulamak yada Uygulamamak

Karar Sizin

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Fizyoloji, Kalp Kası https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK572070/

⭐️⭐️ Kalp Sağlığı ve Yaşlanma https://www.nia.nih.gov/health/heart-health/heart-health-and-aging

⭐️⭐️ Kardiyovasküler Sağlık Çalışmasında Yaşlı Yetişkinlerde Kalp Yetmezliği Gelişiminden Sonra Alkol Tüketimi ile Yaşam Süresi Arasındaki İlişki https://jamanetwork.com/journals/jamanetworkopen/fullarticle/2719576

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Nedir Bu Chia Tohumu ?

Chia tohumu, antik süper besin, enerji artırıcı özellikleri nedeniyle Maya ve Aztek diyetlerinin temel unsurlarındandı.

Hidrasyon ve Elektrolitler 🌱

🔹 Ağırlığının 10-12 katı kadar suyu emer.

🥦 Ispanaktan 3 kat daha fazla demir içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)
🍌 Muzdan %64 daha fazla potasyum içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)
⚡ Günlük magnezyum ihtiyacınızın %32’sini içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)

Kalp Sağlığı 🌱

🔹 İltihabı azaltmak için omega-3 (ALA) açısından zengindir.

🔹 Kanda LDL kolesterolü düşürür

🔹 Kanda HDL kolesterolü artırır.

Kan Şekeri Dengesi 🌱

🔹 Sindirimi yavaşlatır, kan şekerinin ani yükselmesini önler. Diyabet desteği ve insülin direnci olanlar için harikadır.

Beyin Güçlendirici 🌱

🔹 Hafıza için omega-3 ve polifenollerle doludur. Bilişsel gerilemeyi önler.

🐟 Somondan %100 daha fazla omega-3 içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)

Kilo Yönetimi 🌱

🔹 Daha uzun süre tok kalmanızı sağlar, açlık hissini azaltır.

Daha Güçlü Kemikler 🌱

🔹 Güçlü kemik ve dişlere sahip olmaya yardımcı olan, fosfor, kalsiyum, magnezyum ve bor açısından zengindir.

🥛 Sütten 5 kat daha fazla kalsiyum içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)

Tam Protein 🌱

🔹 9 temel amino asidin tamamını içerir.

💪 Vücudunuza yakıt sağlamak için %20 protein içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)

Sağlıklı Cilt 🌱

🔹 Antioksidanlar ve omega-3 yağ asitleri yaşlanmaya ve iltihaplara karşı savaşır.

Yaban mersininin 2 katı antioksidan içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)

Detoks ve Bağırsak Sağlığı 🌱

🔹 Yüksek lif sindirime ve toksin atımına yardımcı olur.

🔹 Sindirime yardımcı olur

🔹 Sık bağırsak hareketini teşvik eder

🔹 Sizi daha uzun süre tok tutar

🔹 Kilo vermeye yardımcı olur

🌾 Bağırsak sağlığınız için günlük lif ihtiyacınızın %41’ini içerir. (2 yemek kaşığı chia tohumunda)

Kendinizi şişkin ve rahatsız mı hissediyorsunuz?

Şişkinliğe veda edin, rahatlığa merhaba deyin!

Her sabah kahvaltı öncesi içebileceğiniz keyifli bir içecek hazırlayalım.

İçindekiler:

2 çay kaşığı limon suyu

Bir yemek kaşığı taze zencefil suyu

Bir çay kaşığı çiğ bal

Bir çay kaşığı chia tohumu (isteğe bağlı)

su

Her sabah yemeklerden önce içebilirsiniz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️ Ispanağın aksine, chia tohumları böbrek taşına neden olan oksalatlar içermez.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️. Chia tohumları (Salvia hispanica L.): Metabolik bozukluklarda tedavi edici bir silah https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC9834868/

⭐️⭐️ Chia Tohumları (Salvia Hispanica L.): Genel Bakış—Fitokimyasal Profil, İzolasyon Yöntemleri ve Uygulama https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6994964/

⭐️⭐️ Chia Bitkisi Salvia hispanica L.’nin Umut Vaat Eden Geleceği https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3518271/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Dalış Yapanlarda Hipotermi

Hipotermi, vücut içi sıcaklığının 35°C’nin (95°F) altına düşmesiyle ortaya çıkar.

İnsan homeotermdir.

Vücut yapısal olarak çevrelendiği ortama göre ısı üretimini ayarlar. Soğuğun beli bir değerinde vücut üretebildiğinden daha hızlı ısı kaybeder.

Vücudun ısı kaybedp kaybetmeyeceğini belirleyen faktörler

  • Cilt ile çevre arasındaki sıcaklık farkı
  • Çevrenin ısı kapasitesi (su için havaya göre çok daha fazladır)
  • Rüzgar veya su hareketlerinden (gelgitler ve akıntılar soğumayı hızlandırır)
  • Vücut kompozisyonu (hem daha yüksek yağ-yağ oranı hem de daha düşük vücut kütlesi-yüzey alanı oranı soğumayı hızlandırır)
  • Dalış kıyafetinin koruyucu kapasitesi

Hipotermi dalış da yaygın değildir ve olmamalıdır da. Lakin birçok dalış yapan farklı sebeplerle (Su altı fotoğraf çekimlerinde veya seyirlerinde hareketsiz kalmak yada çalışma sırasında vb gibi) aşırı derecede üşüyebilir ve rahatsız olabilir.

Dalış yapanın gövdesinin soğuktan korunması (yeterli izolasyonun sağlanması) kolaydır, lakin hareketlerin ve el becerisi korunabilmesi için, kol ve bacakların serbest kalması izolasyonu azaltırken üşümeye neden olur.

Su ısıyı havadan 20 ila 27 kat daha hızlı vücuttan uzaklaştırır.

Hipotermi genel olarak dalışın soğuk suya yapıması ile oluşur.

Dalışın (termal koruma olmadan) ani olarak 15°C daha soğuk suya yapılması ani bir soluk alma refleksine bu da dalıcının su solumasına neden olabilir.

Soğuğa bağlı stres vücutta tepkisel olarak kalp ve solunum hızının aşırı yükselmesine sebep olur.

Soğuk şokunun devamında ağrı ve zihinsel yönelim de bozukluk korku ve paniğe yol açabilir.

Dalış sırasında su sıcaklığına bağlı Islak elbise, kuru elbise, yarı kuru elbise ve diğer termal koruma ekipmanları, hayatta kalmaya yönelik malzemeler, soğuk suya bağlı şok etkisini büyük ölçüde azaltır. Lakin dalış süresi uzadıkça ısı kaybı kaçınımazdır.

Normotermik insan beyni, 10 dakikadan uzun süre akut asfiksiye maruz kalırsa geri döndürülemez hasara uğrar. Beyin dokusunun hipoksiye karşı önemli direnci, yalnızca sıcaklığı 37 santigrat dereceden 30 santigrat dereceye veya altına düştükten sonra gerçekleşir. 

Dalış esnasında vücudun ısı üretimini arttırmanın doğal ve istemsiz yolu titremedir. Bilinçli olarak yapılan hareketler de ısı artışını bier seviyeye kadar sağlar. Lakin dalış için kullanılan elbisenin termal koruması yetersiz hatta hiç yoksa su içinde soğuk ile temas yüzeyi arttığı için dalıcının vücut ısısının suya aktarılma ve dolayısı ile beden ısısının düşme hızı artar.

Dalış yapanlar genel olarak 24°C ve daha sıcak sularda vücut sıcaklıklarını koruyabilirler. Termal koruyucu dalış kıyafeti olmadan 24°C dan soğuk sularda vücut sıcaklığını koruyamaz.

Memelilerin hipotermiye tepkisi, genellikle titreme gibi kas aktivitesi yoluyla artan metabolik ısı üretimidir. 

Dalışta hipotermi, sıcak hatta tropikal sularda bile meydana gelebilir. Vücut sıcaklığının altında olan tüm su kütleleri içerisinde ısı alışverişi (Genel kütlesi küçük olan, büyük olanın sıcaklığına ulaşıncaya kadar devam eder) olur. Dalış yapan termal koruma giymediği takdirde 29°C ila 33°C lık suda yavaş ısı kaybının farkında olamayabilir.

Hipoterminin belirtileri ve semptomları, soğuğa maruziyetin ne kadar şiddetli olduğuna göre değişir.

Hipoterminin Sınıflandırılması

Hafif (35–32 °C)

Orta (32–22 °C)

Şiddetli (22–8 °C)

Hafif Hipotermide İlk Müdahale

Dalış sırasında hafif hipotermi geçiren dalıcı, yüzeye çıktığında konuşması berraktır. Soğuktan şikayet eder ve genel olarak titrer. Dudaklarında ve parmak uçlarında hafif mor renk görülür.

Hipotermik dalıcının vücudunda farklı – ek bir yaralanma olmadığı takdirde;

  1. Islak kıyafetlerini çıkarması sağlanır.
  2. Vücudun hızla ve travmatze edilmeden kurutulması sağlanır.
  3. Hızlı bir şekilde kuru ısıyı muhafaza edebilen kıyafetler giymesi sağlanır.
  4. Başı, saçları ve boynu muhafaza edecek şekilde sarılır. (Kapşon, bere, atkı, havlu vb gibi)
  5. Titremesine izin verilmelidir. Hafif hipotermide etkili bir yeniden ısınma sağlar.
  6. Egzersiz yapması da yeniden ısınma oranını artırabilir, lakin ilk zamanda ısı düşüşünü hafifçe artıracaktır. (Soğuk stresinden kurtulduktan sonra bile o anki sıcaklıkta devam eden bir düşüş) Bu düşüş süreci hafif hipotermi vakalarında sorun olarak düşünülmez.
  7. Hafif ısı veren ılık sıvılar içirilmesi hipotermyee eşlik eden dehidratasyonu da telaf eder. Burada dikkat edilmesi gereken ve sık yapılan hata alkol verilmesidir. ASLA Alkol vermeyin. Çünkü, Dehidratasyonu ve vazodilatasyonu (kan damarlarının genişlemesi) şiddetlendirir.
  8. Soğuk olmamak kaydı ile hazmetmesi kolay (hafif) ve enerji verici gıda verilebilir.
  9. Çeşitli pasif veya aktif yollarla vücudun ısınması sağlanır.
  10. Direk ısıya maruz bırakılmaz. (Isıtıcının önünde tutulması vb gibi)

Orta Düzeyde Hipotermide İlk Müdahale

Dalış sırasında orta düzeyde hipotermi geçiren dalıcı, yüzeye çıktığında/çıkarıldığında bilinçli fakat kafası karışıktır. İletişim kurulmaya çalışıldığında ilgisiz olabildikleri gibi iş birliği yapmayabilirler yada konuşmada zorluk çekebilirler.

  1. Hafif hipotermide yapılanlar aynen yapılmalıdır
  2. Kalp ritimlerinin bozulmuş olma ihtimali vardır. Bu sebeple nabız ve mümkünse kalp kontrolü yapılmalıdır.
  3. Vücudu nazik bir şekilde ovularak ısıtılmaya çalışabilir.
  4. Aktif ısıtma teknikleri olarak ısıtılmış battaniye, havayı ısıtma, ısıtılmış ve nemlendirilmiş solunum gazı gibi uygulamalar yapılabilir.
  5. Egzersiz önerilmez çünkü dalıcının fiziksel koordinasyonu bozulmuş durumdadır ve halen beden ısısının düşme halindedir.
  6. Dalış hipotermisinde beden ısısında devam eden düşme eğilimi kurtarma sırasında veya hemen sonrasında dalıcının fizyolojik çöküş riskini arttırır.
  7. Hipotermik dalgıç, emniyetli bir yere alıp ve ilk kısım işlemlerini yaptıktan sonra sırt üstü yatırılır, kalp ve baş aynı seviyede olacak şekilde ve tamamen istirahat halinde tutulur. Bu sayede çöküş riski azalır.
  8. Hipotermik dalgıç, yerden veya diğer soğuk yüzeylerden izole edilmelidir.
  9. Mümkün olduğunca fazla oksijen verin.
  10. Ilık su banyosu, (41°C fazla olmamalıdır çünkü daha yüksek ısı ciltte yanma hissi ve acı verir) orta düzeyde hipotermi mağduru dalgıçlar için iyi seçenektir. Banyoya transferleri ve banyo süresince yalnız bırakılmamalı ve devamlı yardımcı olunmalıdır.
  11. Su sıcaklığını kademeli olarak 45°C fazla olmayacak şekilde artırabilirsiniz.
  12. Sıcak su banyosu immkanı yoksa, yeniden ısıtmak için elektrikli pedler kullanılabilir. DİKKAT – bu ısıtıcı petleri asla doğrudan cilde uygulamayın. YANIK OLUŞABİLİR.

Şiddetli Düzeyde Hipotermide İlk Müdahale

Dalış sırasında orta düzeyde hipotermi geçiren dalıcı, yüzeye çıkartıldığında bilinçsiz olabilir, kalp atışları ve solunumları yavaşlamış olabilir veya kalp atışı algılanamayabilir, hatta ölmüş gibi görünebilir.

  1. Dalgıcın sudan çıkarılması sırasında, tepki verme yeteneğini ve normal solunumunu değerlendirin ve mağdurun sudan çıkarılması sırasında kalp durması riskinin arttığını unutmayın.
  2. İlk yardımın ABC sin hatırlayın ve solunum kontrolü yapın, boyunda şah damarı (karotis arterinde) nabız gibi yaşam belirtilerini kontrol edin.
  3. Hipotermi soğuk suya dalışı sonucu oluşmuşsa, ölüm genellikle bilinç kaybı ve ardından boğulma sonucu gerçekleşir.
  4. Solunum veya kalp atışı varsa, harici kalp masajına (göğüs kompresyonu) gerek yoktur. 
  5. Mümkün olduğunca fazla oksijen verin.
  6. Şiddetli hipotermik dalgıçın bilinci olmadığı durumlarda en önemli hedefler kan basıncını yeterli hale getirmek, solunumunu korumak ve daha fazla ısı kaybını önlemektir.
  7. Şiddetli hipotermi dalgıcın kalp durması riskini arttırır. Bu sebeple elle yapılan ısıtma nazik yapılmalıdır.
  8. Kalp ve baş aynı seviyede olacak şekilde ve tamamen istirahat halinde tutulmalıdır.
  9. Hareket etmesi (fiziksel aktiviteleri) engellenmelidir.
  10. Isıtma işlemleri yavaş seyirli olmalıdır.
  11. Şiddetli hipotermi de şiddetli hipotermik dalgıcı yeniden ısıtmak da kalpte aritmiye neden olabilir.
  12. Solunum ve nabız yoksa kalp atmıyorsa canlandırma – CPR’ a başlamalısınız.
  13. Eğer, boğulma hipotermiden önce gerçekleşmişse, başarılı bir canlandırma – CPR olasılığı düşüktür.
  14. Eğer, boğulma hipotermiden sonra gelişmiş ise başarı şansınız kalbin durduğu süre ile müdahaleye başladığınız aralığı süresine göre değişir (aslında bu tüm kalp durmaları için geçerlidir lakin soğuk suda olması CPR ile başarı şansını yükseltir)
  15. CPR, tıbbi yardım gelene kadar devam edilmelidir.
  16. Şiddetli hipotermi mağduru dalgıcı ortamda tekrar ısıtmak pek olası değildir, lakin onları daha fazla ısı kaybına karşı korumak amaç olmalıdır.

Temel yaşam desteği sağlamak, yeniden ısıtma çabalarından daha önceliklidir.

Hipoterminin bazı doğal koruyucu etkileri nedeniyle, uzun süreli CPR’den sonra başarılı canlandırma işlemleri olmuştur.

Soğuk (Hipotermi), beyin ve kardiyovasküler işlevleri belirgin bir şekilde yavaşlatır.

Bu sebeple klinik olarak ölü gibi görünen dalgıçların, uzun süreli CPR’den sonra bile nörolojik işlevleri bozulmadan tamamen canlandırıldığı durumlar olmuştur.

Kanama, vücut çekirdek sıcaklığının düşmesiyle oluşan bir diğer korkulan komplikasyondur. Kanama, pıhtılaşma sisteminde ve kan trombositlerinde hipotermi kaynaklı bir arızanın sonucudur.

Pıhtılaşma sistemindeki bu arızanın nedeni, enzimle çalışan kaskad sistemlerinin yalnızca sınırlı sıcaklık kısıtlamaları içinde çalışabilmesidir.

Sonuç olarak, çoklu travma geçirmiş hastaların çekirdek sıcaklığındaki bir düşüş, kanama kontrolünün eksikliği nedeniyle %100’e yakın ölüm oranıyla ciddi bir tehdittir.

Yeniden ısıtma şoku, iyi tanımlanmamış bir kavramdır ancak yeniden ısıtma sırasında kendiliğinden oluşan dolaşım fonksiyonunda ani ve beklenmedik bir azalmayla ilişkilidir. Ani formunda yeniden ısıtma şoku, yeniden ısıtma sırasında veya hemen sonrasında meydana gelir ve aritmi oluşumuyla ilgisi yoktur.

Dalış Harici Suda Hipotermiyi Önleme

  • Soğuk suya girildiğinde termal koruma giyilmemişse, can yeleği veya benzeri yüzdürme desteği ve bulunulan yerden kurtarılma şansı varsa, su yolu ile soğuğa maruz kalınan yüzey alanı en aza indirilen (dizleri bir araya getirip ve göğüse doğru çekilmelidir. Vücudun yüksek ısı kaybı olan bölgelerinin, yani koltuk altlarının, kasıkların, göğsün ve uylukların daha iyi korunmasını sağlar.) pozisyonda kalınmalıdır.

Dalışta Hipotermiyi Önleme

  • Dalış soğuk veya serin suda yapılacaksa, 27°C daha soğuk suda termal koruma dalış kıyafeti giyilmelidir.
  • 24°C daha soğuk suda önemli termal stres beklenir.
  • Serin veya soğuk suda güvenli dalış eğitimi ve deneyimine sahip olunmalıdır.
  • Termal koruma kıyafeti olmadan soğuk suya dalış, normalden çok daha hızlı bir güçten kaybına neden olur.

Ek – BİLGİ

Dachau İnsan Hipotermisi Çalışması

Daldırma-hipotermi projesi, Ağustos 1942 ile Mayıs 1943 arasında Hitler Almanyasında Dachau toplama kampında yürütüldü. Bilim dünyasını ikiye bölen bu çalışmaların sonuçları hakkında yorumları okumak isteyenler için… https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJM199005173222006

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Damarlarda Nitrik Oksit’in İşi Ne?

Nitrik oksit (NO), bir gaz ve çok önemli fizyolojik rollere sahip serbest radikal olarak damarların endotel hücreleri tarafından L-argininin oksijenle reaksiyonuyla oluşur (ve birçok fizyolojik süreçte yer alan siklik guanozin monofosfatın (cGMP) aktivasyonu yoluyla) damalardaki düz kasların gevşemesini sağlayarak kan akışının artmasını ve kan basıncının düşmesini sağlar.

Nitrik oksidin önemini farklı bir açıdan değerlendirdiğimizde, kalp ve diyabet hastalarında, erektil disfonksiyonu olan kişilerde nitrik oksit üretiminin sınırlı olduğu bilinmelidir.

Endotel tabaka damarların iç yüzeyini kaplayarak, kalp damar sisteminin bütünlüğünü sağlar. Sağlam ve işlevsel olduğu sürece yeterli nitrik oksit (NO) üretimi yaparak kan akışının düzenlenmesinde rol oynayarak kalp damar hastalığı gelişme riskini ortadan kaldırır.

Endotel tabakada nitrik oksit üretiminin azalması aynı zamanda, endotel tabakanın fonksiyonlarında da azalmaya sebep olur. Endotel tabakasının fonksiyonlarının kaybından sonra yıllar içinde damarlarda gelişen yapısal değişiklikler kardiyovasküler risklerlerle ilişkilidir.

Dikkat edilmesi gereken en önemli husus kardiyovasküler hastalıkların gelişimine neden olan tüm risk faktörleri nitrik oksit üretimini bozmaktadır.

Nitrik Oksit Üretimi Yaş İlerledikçe Baskılanır

Nitrik Oksit ve diğer bir son ürün olan sitrüllin, L-arginin‘den Nitrik Oksit Sentaz (NOS) enzimi aracılığıyla sentezlenir.

L-arginin, yeterli endotelyal nitrik oksit üretiminin kaynağıdır. Sağlıklı genç bireylerde bu üretim yeterli iken yaşlandıkça L-arginin’den Nitrik Oksit Sentaz (NOS) nitrik oksit üretme yeteneği (yaklaşık %50) azalır.

20 yaşında sağlıklı bir yetişkinin kalp damarlarındaki Nitrik Oksit miktarı, 70 – 80 yaşlarına geldiğinde %75 den daha fazla azalır. Lakin Nitrik Oksit miktarını yeterli sınırlarda korumak ve doğal yollarla arttırmak mümkündür. Vücut C vitamini ve nitrat içeren bileşen parçalarından nitrik oksit üretir.

Nitrik Oksit Çok mu Gerekli?

Evet hem de çok gerekli…

Çünkü;

Damar endotelinde L-arginin’den Nitrik Oksit Sentaz (NOS) nitrik oksit üretimi ile;

  • Aterosklerozdan korur
  • Oksidatif stresten korur
  • İnflamasyonu engeller
  • Anti-enfeksiyöz etkilidir
  • Doğurganlı artar
  • Yara iyileşmesi hızlanır
  • Besin sindirimi ve emilimi artar
  • Yağsız doku kütlesini ve kahverengi yağ dokusu gelişimini artırır

Ayrıca

  • Metabolik sendromları (dislipidemi, obezite, diyabet ve hipertansiyon dahil) iyileştirmek
  • Erektil disfonksiyon
  • Orak hücre hastalığı
  • Kas distrofisi
  • Preeklampsi olan kişileri tedavisine destek olur.

Arterleri gevşeterek, kan basıncını düşürmek amacı ile L-arginin takviyeleri gelişi güzel kullanılabilmektedir. Lakin L-arginin gerçekten eksikliği olan kişiler haricinde takviye olarak alınması pek de gerekli değildir.

metabolik sendromları (dislipidemi, obezite, diyabet ve hipertansiyon dahil) iyileştirmek ve erektil disfonksiyon, orak hücre hastalığı, kas distrofisi ve preeklampsi olan kişileri tedavi etmek.

Sağlıklı vücut genel olarak ihtiyaç duyduğu tüm L-arginin’i üretir.

L-arginin kaynağı besinler

  • Fındık
  • Balık
  • Kırmızı et
  • Soya
  • Kepekli tahıllar
  • Fasulye
  • Süt ürünleri

Nitrik Oksit Vücutta Etkileri

  • Sistemik inflamasyonu azaltır ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
  • Kan damarlarını genişleterek kan akışını artırır, kan basıncını düşürür ve kalp sağlığını iyileştirir.
  • Egzersiz ve kas performansını artırır. Egzersiz performansını artırmak için kırmızı pancar tüketin.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Merak edenler için özet Nitrik Oksit metabolizması 

Hem enzimatik (NOS yoluyla; majör yol) hem de enzimatik olmayan yolları içeren NO sentez yolunun şematik genel görünümü. L-arginin, NADPH ve oksijen varlığında NO ve sitrüline dönüştürülür.

NOS yolları aktiviteleri için temel kofaktörlere (BH4, FAD, FMN ve hem) bağlıdır; NOS1 ve NO3 de Ca 
2+ bağımlıdır.

Sitrülinden de novo arginin üretimi ASS ve ASL enzimlerini içerir. Diyet alımıyla değiştirilebilen potansiyel faktörler gri bir arka planla gösterilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Travma ve enfeksiyonda nitrik oksidin rolü. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://jag.journalagent.com/travma/pdfs/UTD_10_3_149_159.pdf

⭐️⭐️ Nitrik oksitin kardiyovasküler hastalıklardaki rolü https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15722114/

⭐️⭐️ SAĞLIK VE HASTALIKTA NİTRİK OKSİT ÜRETİMİNİN DÜZENLENMESİ https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2953417/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Apandis ve Bademciklerin Alınması Kalp Krizi Riskini Neden Arttırır

Avrupa Kardiyoloji Derneğinin (European Society of Cardiology) European Heart Journal dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, 20 yaşına gelmeden apandis veya bademcikleri alınan kişilerin kalp krizi geçirme riskinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşıldı.

İsveç’ te 1955-1970 tarihleri arasında doğanların sağlık kayıtları üzerinden yapılan araştırmada öncelikle apandis ve bademcik dokularının işlevleri ergenlik öncesi azaldığından 20 yaşından önce bademcik veya apandis operasyonu olarak alınmış olan kişiler seçilmiş;

Ayrıca araştırmaya dahil edilen 54449’ unun apandisleri, 27284’ ünün ise bademcikleri alınmış her bir bireye karşı; yaşı, cinsiyeti ve çevresel etkenleri (oturdukları yerler) birbirine benzer olan ve apandis veya bademcik ameliyat geçirmemiş beş birey (kontrol vakası) seçilmiş.

Araştırmaya dahil edilen bireylerin ölüme sebebiyet veren veya vermeyen kalp krizleri için ortalama 23.5 yıl takipleri yapılmış.

Elde Edilen Sonuçlar 20 yaşından önce;

  1. Bademcikleri ameliyatla alınanların %44 ünde
  2. Apandis ameliyatla alınanların %33 ünde
  3. Her iki ameliyatı da olanlarda daha yüksek oranda

kalp krizi riskini artırdığı hesaplanmış.

⭐️ Apandis ve bademcik ameliyatının ikisini de olanlarda risk artışı da daha fazla görülmüş.

⭐️ Cinsiyet ile ilgili olmadığı yani erkekler ve kadınlar arasında bir fark bulunmadığı tespit edilmiş.

⭐️ Apandis ve bademcik ameliyatlarını 20 yaşından sonra olanlarda kalp krizi riskinde bir artış bulunmamış.

Çalışmanın ilk yazarı Dr. Janszky “Ateroskleroz ve bağışıklık sistemi arasındaki karmaşık ilişkiye dair mevcut bilgilerimiz ışığında, bulgular biyolojik olarak makul” Ayrıca “Başka bir ikincil lenfoid organ olan dalağın çıkarılmasının da hızlandırılmış ateroskleroz ve artmış kardiyovasküler riskle ilişkili olduğuna dair bazı kanıtlar zaten var” dedi.

İncelediğimiz araştırmanın yayınlandığı haziran 2011 sonrası destekleyen veya sonuçlarının aksini veren herhangi bir araştırma yayınlanmadı. Bu sebeple sadece tek bir araştırmanın sonucuna dayanarak net bir yargıya varmak yeterli değildir.

Lakin;

09 Aralık 2024 de JAMA da yayınlanan yine İsveçte yapılmış bir araştırmanın makale başlığı ”Bademcik veya geniz etinin cerrahi olarak çıkarılmasıyla genç bireylerde stresle ilişkili bozukluklar” dır.

Çalışmada;

Tonsillektomi veya geniz eti ameliyatı öyküsü olan 19-36 yaş aralığındaki çocuklar ve genç yetişkinler dahil edilmiş.

83.957 Tonsillektomi veya geniz eti ameliyatı olmuş kişiden oluşan bir grup, (başlangıç ortalama yaşı 14,4 olan) önceki çalışmada olduğu gibi 1/5 oranında topam 839.570 Tonsillektomi veya geniz eti ameliyatı olmayan kişiden oluşan bir popülasyon ile eşleştirilmiş.

51.601 Tonsillektomi veya geniz eti ameliyatı olmuş kişiden oluşan başka bir grup ve (başlangıçta ortalama yaşı 13,3 olan) 75.159 Tonsillektomi veya geniz eti ameliyatı olmayan kardeşten oluşan kardeş eşleştirilmiş bir grup da analize dahil edilmiş.

İsveç Hasta Kayıt Defterinden stresle ilişkili sonuçlar belirlendi; bunlar arasında travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), akut stres reaksiyonu ve uyum bozukluğu yer almış.

Bulgular, bademciklerin veya geniz etlerinin erken yaşta cerrahi olarak çıkarılmasının gelecekte stresle ilişkili rahatsızlıkların görülme riskinin daha yüksek olmasıyla ilişkili olduğunu göstermektedir .”

Sonuç olarak;

Bademcik ve Apandis ameliyatı olanlar korkuya kapılmamalı. Lakin

Yukarıda görüldüğü ve farklı araştırma sonuçlarından elde ettiğimiz bilgilerle bademciği veya geniz etleri alınanlarda irritabl bağırsak sendromu; oto-immün, solunum, alerjik ve enfeksiyon hastalıkları; erken yaşta kalp krizi ve bazı kanser risklerinin yüksek olması sebebi ile bağışıklık fonksiyonundaki küçük değişikliklerin, müteakip birçok hastalık riski ile birlikte kardiyovasküler riski değiştirebileceği de unutulmamalıdır.

Apandis, bademcik, geniz eti, safra kesesi gibi organların ameliyatla alınması hususunda hayat kurtarıcı kararlar verildiği gibi maalesef gereksiz yere de alınabildikleri de gerçektir.

Unutmayalım bağışıklığımızın her parçası değerli.. Onları gereksiz yere parça parça kaybetmeyelim.

Bu sebeple vücudumuzun her parçasının ayrı bir ehemmiyeti olduğunu hiç bir zaman unutmayalım. Ve kardiyavasküler riski azaltan, bağışıklığı arttıran beslenme ve yaşam tarzını benimseyelim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Çocukluk çağında apandisit ameliyatı, bademcik ameliyatı ve erken akut miyokard enfarktüsü riski – ülke çapında nüfusa dayalı kohort çalışması https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21632600/

⭐️⭐️ Tonsillektomi ve sonrasındaki kanser insidansı üzerine ülke çapında nüfusa dayalı bir kohort çalışması https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25130597/

⭐️⭐️ Bademcik iltihabı, bademcik ameliyatı ve Hodgkin lenfoması https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19839050/

⭐️⭐️ Bademciklerin alınması (tonsillektomi) yemek borusu adenokanseri riskini artırıyor. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://journals.plos.org/plosone/article/file?id=10.1371/journal.pone.0235906&type=printable

⭐️⭐️ Akut Apandisit Sonrası Kolon Kanseri Riskinin Artması: Ülke Çapında, Nüfus Tabanlı Bir Çalışma https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=4436221

⭐️⭐️ Apandisit İçin Tıbbi Tedavi Uzun Vadede Etkilidir https://www.medscape.com/viewarticle/medical-treatment-appendicitis-effective-long-term-2023a1000id5?form=fpf

⭐️⭐️ Apandisitin Ameliyatsız Tedavisinin Uzun Dönem Sonuçları https://jamanetwork.com/journals/jamasurgery/fullarticle/2808133

⭐️⭐️ Apendektomi Altı Mide-bağırsak Kanserinden Herhangi Birine Neden Olur Mu? https://www.medscape.co.uk/viewarticle/does-appendectomy-cause-any-six-gi-cancers-2024a1000kdp

⭐️⭐️ Bademcik veya geniz etinin cerrahi olarak çıkarılmasıyla genç bireylerde stresle ilişkili bozukluklar https://jamanetwork.com/journals/jamanetworkopen/fullarticle/2827613#:~:text=Findings%20In%20this%20cohort%20study,individuals%20or%20unexposed%20full%20siblings.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla
  • 1
  • 2