Beyin – Deri ve Su? – Küçük Gençlere
Bir sabah dördüncü sınıf öğrencileri sınıflarında sıralarına oturmuştu. Hatice öğretmen tahtaya kocaman bir güneş çizmiş, altına da “Merak etmek öğrenmenin anahtarıdır” yazmıştı. Çocukların gözleri parlıyordu çünkü bu derslerde sık sık sürprizler olurdu.
O sırada Nilda elini kaldırdı.
Nilda: “Öğretmenim, ben dün eve giderken çok susamıştım. Su içince kendimi çok iyi hissettim. Merak ediyorum… Neden su içmeliyiz? Yani suyun vücudumuzda tam olarak ne yaptığı bana çok gizemli geliyor.”
Sınıf bir anda sessizleşti. Çünkü bu soru herkesin aklında vardı ama kimse böylesine doğrudan sormamıştı.
Hatice öğretmen gülümseyerek:
“Harika bir soru Nilda! Demek ki bugünkü dersimizin konusu belli oldu. Ama sıradan bir ders değil bu. Sizce yine biraz sihire ihtiyaç duyar mıyız?”
Çocukların hepsi bir ağızdan bağırdı:
Çınar, Elif, Atlas, Defne Yaz, Mila, Aziz ve diğerleri: “Evet öğretmenim! Sihir! Sihir!”
Hatice öğretmen ellerini üç kez birbirine çarptı. Birden sınıfta hafif bir rüzgâr esmeye başladı, pencerelerden içeri sanki gökkuşağı renklerinde ışıklar doldu. Ve puf! Karşılarında uzun beyaz sakallı, mavi şapkalı, elinde su damlası şeklinde asası olan Sihirli Profesör Su belirdi.
Profesör Su: “Merhaba küçük kaşifler! Ben Profesör Su. Dünyadaki en değerli sıvının sırrını öğrenmek için geldim. Nilda’nın sorusu çok önemli: Neden su içmeliyiz? Cevabını bulmak için sizi sihirli bir yolculuğa çıkarmaya geldim. Hazır mısınız?”
Çocuklar heyecanla ayağa fırladılar.
Mercan: “Ben hazırım! Ama lütfen bu kez gerçekten vücudumuzun içine gidelim, görmek istiyorum!”
Profesör Su: “Tam da öyle olacak. İlk durağımız beyniniz. Çünkü suyun en çok iş yaptığı, en hassas olduğu organlardan biridir.”
Ve profesör asasını havaya kaldırdı. Birden bütün sınıf küçücük su damlalarına dönüştü. Ardından kendilerini kocaman kıvrımlı, ışıl ışıl bir yapının içinde buldular: Beyin!
Çocuklar etrafa bakınca inanamadılar. Her yerde elektrik kıvılcımları gibi ışıklar parlıyor, kabloları andıran uzun yollar boyunca minik sinyaller “fırt fırt” diye geçiyordu.
Zehra: “Vay canına! Bu sanki dev bir şehir gibi. Yollar, ışıklar, sinyaller var.”
Profesör Su: “Çok doğru Zehra. Beyniniz aslında bir şehir gibi. Buradaki binalara nöron denir. Yani sinir hücreleri. Sizin düşünmenizi, konuşmanızı, gülmenizi, oyun oynamanızı sağlayan her şey bu nöronlarda olur. Ve tahmin edin bakalım bu şehirde yolların düzgün çalışması için en önemli şey nedir?”
Ege hemen atladı: “Elektrik mi?”
Profesör Su: “Kısmen doğru. Elektrik sinyalleri burada çok önemli. Ama bu elektriklerin düzgün iletilmesi için ortamın dengede olması gerekir. İşte burada ben, yani su devreye girerim.”
Çocuklar şaşkın bakışlarla birbirine döndüler.
Tibet: “Ama profesör, suyla elektrik birbirine karışınca tehlikeli olur derler. Burada nasıl oluyor da işe yarıyor?”
Profesör Su: “Çok akıllıca bir soru Tibet. Evet, dışarıda suyla elektrik karışınca tehlike olur. Ama vücudunuzun içinde su, elektrik sinyallerinin güvenli şekilde ilerlemesini sağlar. Çünkü suda elektrolitler vardır. Elektrolitler, yani sodyum, potasyum gibi mineraller, elektrik sinyallerinin nöronlardan diğerine atlamasını kolaylaştırır. Yani ben su olarak hem taşıyıcıyım hem de düzenleyiciyim.”
Nilda heyecanla: “Yani biz yeterince su içmezsek beynimizde bu sinyaller yavaşlıyor mu?”
Profesör Su: “Kesinlikle! Buna dehidrasyon denir. Yani susuz kalma. Susuz kaldığınızda beyninizdeki elektriksel iletişim bozulur. Sonuçta başınız döner, dikkatiniz azalır, ders çalışırken odaklanamazsınız. Hatta çok uzun süre susuz kalırsanız hayal görmeye bile başlayabilirsiniz.”
Ela ürpererek: “Yani su içmezsek beynimiz yanlış sinyaller gönderiyor. Peki ya hafızamız?”
Profesör Su: “Hafızanız da büyük ölçüde sudan etkilenir. Çünkü beynin içinde beyin omurilik sıvısı diye özel bir sıvı vardır. Bu sıvı beyninizi yastık gibi korur, aynı zamanda besin ve sinyalleri taşır. Eğer yeterli su içmezseniz bu sıvı azalır, beyniniz adeta ‘susuz’ kalır.”
Defne Yaz: “Ben ders çalışırken bazen çok susuyorum ama su içmeyi unutuyorum. Sonra da soruları çözerken kafam karışıyor. Bu, beynimin susuz kalmasıyla mı ilgili?”
Profesör Su: “Evet Defne Yaz. Düşüncelerinin berrak olması için beyninin berrak bir suya ihtiyacı var. Tıpkı kirli bir gölette balıkların göremediği gibi, susuz kalmış beyinde de bilgiler birbirine karışır.”
Atlas: “Peki profesör, beynimizin yüzde kaçı sudan oluşuyor?”
Profesör Su: “Harika bir soru Atlas. İnsan beyninin yaklaşık yüzde 75’i sudur. Yani beyninizin büyük kısmı sudan yapılmış diyebiliriz. Eğer su miktarı azalırsa, bu dev şehirde trafik kazaları olur, yollar kapanır.”
Asya Naz: “Benim aklıma bir şey geldi. Peki su sadece iletim için mi önemli, yoksa başka şeyler de yapıyor mu?”
Profesör Su: “Elbette çok şey yapar. Örneğin beynin sıcaklığını ayarlar. Siz koştuğunuzda, oyun oynadığınızda beyniniz ısınır. İşte su, bu ısının dengede kalmasını sağlar. Ayrıca su, toksinleri yani zararlı maddeleri beyinden uzaklaştırır. Adeta çöp kamyonu gibi çalışır.”
Ali gülerek: “Yani su beynimizin hem elektrik teknisyeni hem de çöpçüsü hem de klima sistemi mi?”
Profesör Su kahkahalarla: “Bravo Ali! Çok güzel özetledin.”
Kıvanç: “Profesör, siz biraz önce ‘elektrolit’ dediniz. O neydi tam olarak?”
Profesör Su: “Elektrolitler, suyun içinde çözünmüş minik şarjlı parçacıklardır. Sodyum, potasyum, kalsiyum gibi minerallerden oluşurlar. Bunlar olmasa nöronlar birbirine mesaj gönderemez. Mesela bilgisayarların kablosuz internete ihtiyacı vardır ya, işte nöronların da elektrolitlere ihtiyacı vardır.”
Mercan: “Peki elektrolitler bitince ne olur?”
Profesör Su: “O zaman kaslarınızda kramplar olur, beyniniz yavaşlar, hatta bayılabilirsiniz. Spor yaparken çok terlediğinizde elektrolit kaybedersiniz. O yüzden sporcular bol su içer.”
Eylül: “Ben bazen çok uzun süre bilgisayar oynuyorum, sonra başım ağrıyor. Su içince geçiyor. Bu tesadüf mü?”
Profesör Su: “Hayır, bu tamamen bilimsel bir sonuç. Uzun süre ekran karşısında kalınca beynin çok enerji harcar. Bu sırada su kaybedersin. Susuzluk baş ağrısına yol açar. Su içince beynin yeniden dengeye gelir.”
Mila: “Benim dedem bazen ‘çok su içmek lazım, yoksa beyin kurur’ diyor. Beyin gerçekten kurur mu?”
Profesör Su gülerek: “Deden çok doğru söylüyor. Tabii ki beyin üzüm gibi kuruyup buruşmaz. Ama yeterince su olmazsa beynin hacmi biraz küçülür. Bu da baş ağrısı, yorgunluk ve unutkanlık yapar.”
Profesör Su asasını salladı. Çocukların etrafında berrak bir şelale belirdi. Bu şelale beynin içinden akan suyu temsil ediyordu. Çocuklar büyülenmiş gibi baktılar.
Yaman: “Ben artık su içmeden derse başlayamam. Yoksa beynim çalışmaz.”
Aziz: “Ben de futbol oynarken yanımda mutlaka su şişesi taşıyacağım. Çünkü kaslarım kadar beynim de susuyor.”
Profesör Su: “Harika! Demek ki beynin sırrını çözdünüz. Su beynin çalışması, hafıza, dikkat, duygu ve hayalleriniz için vazgeçilmezdir. Şimdi dilerseniz bir sonraki durağa, yani cildinize yani derinize yolculuk yapabiliriz. Ama önce herkes bana söz versin: Susadığında asla su içmeyi unutmayacaksınız.”
Çocukların hepsi bir ağızdan bağırdı:
“Söz veriyoruz Profesör!”
Beyinden ayrılan çocuklar, Profesör Su’nun asasının bir kez daha parlamasıyla bir anda başka bir yere doğru sürüklendiklerini hissettiler. Önlerinde uçsuz bucaksız bir ova vardı. Bu ova kıvrımlı dağlarla, gözenek gibi açılan minik tünellerle doluydu. Üzerinde parlayan ışıklar, sanki milyonlarca küçük kristal damla gibiydi.
Ela şaşkınlıkla etrafına bakarak:
“Burası nereye benziyor biliyor musunuz? Sanki dev bir yeryüzü haritası gibi… Ama neden gözenekler var?”
Profesör Su gülümseyerek:
“Çok doğru gözlem Ela. Burası aslında sizin derinizin içinden bir kesit. Yani cildinizin büyütülmüş hâlini görüyorsunuz. İnsan vücudunun en büyük organı deridir. Ve tahmin edin bakalım derinizin en sadık dostu kimdir?”
Çınar: “Su! Çünkü sen bizi buraya getirdin, değil mi?”
Profesör Su: “Bravo Çınar. Evet, su. Çünkü deri, su sayesinde canlı, esnek ve koruyucu kalır.”
Zehra merakla: “Ama profesör, ben hep kalbin, beynin ya da akciğerin en önemli organ olduğunu düşünürdüm. Deri de organ mı?”
Profesör Su: “Harika soru Zehra. Evet, deri bir organdır ve vücudunuzun en büyük organıdır. Hepinizin üzerinde kocaman bir elbise gibi durur. Bu elbisenin görevi sadece sizi kaplamak değildir. Deri, mikropları dışarıda tutar, güneş ışığını düzenler, vücudun ısısını ayarlar ve dokunma duyunuzu sağlar. Bütün bunları yapabilmesi için suya ihtiyacı vardır.”
Ege ellerini kaldırarak:
“Yani öğretmenim, pardon profesörüm, biz su içmesek cildimiz görevlerini yapamaz mı?”
Profesör Su:
“Kesinlikle öyle Ege. Su, cildinizin hem içeriden hem dışarıdan çalışmasını sağlar. İçeriden kanla gelen su, cilt hücrelerini şişkin ve sağlıklı tutar. Dışarıdan ise terleme yoluyla suyu kullanır. Böylece vücudunuzun ısısını dengeler.
Çocuklar merakla cildin farklı katmanlarına bakıyorlardı.
Profesör Su asasını salladı ve dev bir ekran gibi üç katman belirdi:
- Epidermis (Üst tabaka)
- Dermis (Orta tabaka)
- Hipodermis (Alt tabaka)
Profesör Su:
“İşte bu üç katman sizin cildinizi oluşturur. Epidermis mikroplara karşı kalkan gibidir. Dermis içinde damarlar, sinirler, ter bezleri bulunur. Hipodermis ise yağ tabakasıdır, vücudu sıcak tutar. Ve bu üç tabakanın hepsinin sağlıklı çalışması için suya ihtiyacı vardır.”
Atlas şaşkınlıkla:
“Yani bizim derimiz aslında üç katlı bir apartman gibi mi?”
Profesör Su: “Aynen öyle Atlas. Ama bu apartmanın pencereleri gözeneklerdir. Bu pencerelerden hem su dışarı çıkar (terleme) hem de hava alışverişi olur.”
Defne Yaz: “Profesör, peki terleyince neden ıslanıyoruz? Ben koştuğumda tişörtüm sırılsıklam oluyor.”
Profesör Su:
“Çünkü terleme, derinizin suyu kullanarak vücut ısınızı dengelemesidir. Koşarken kaslarınız çalışır, ısınır. Eğer bu ısı artmaya devam ederse vücudunuz zarar görür. O yüzden derinizdeki ter bezleri suyu dışarı çıkarır. Su buharlaşırken vücudunuz serinler. İşte bu, dünyanın en doğal klima sistemidir.”
Yaman gülerek:
“Yani biz aslında yürüyen klimalarız ha!”
Profesör Su:
“Evet Yaman, tam da öyle. Ama klimanızın çalışması için yeterince su içmeniz gerekir. Eğer su içmezseniz terleyecek sıvınız kalmaz, vücudunuz aşırı ısınır ve bayılabilirsiniz. İşte bu yüzden yazın su içmek çok önemlidir.”
Nilda düşünceli:
“Peki profesör, derimizin ne kadarı sudan oluşuyor?”
Profesör Su:
“Çok güzel bir soru Nilda. İnsan derisinin yaklaşık yüzde 60’ı sudur. Bu su, hücrelerin içindeki sıvıda, kan damarlarında ve dokuların arasında bulunur. Eğer bu oran düşerse cildiniz kurur, çatlar, kaşınır. Aynı zamanda mikroplar daha kolay içeri girer.”
Asya Naz hemen ekledi:
“Benim annem hep ‘cildin kurumaması için bol su iç’ der. Meğer bilimselmiş!”
Profesör Su:
“Kesinlikle doğru bir tavsiye Asya Naz. Kozmetik kremler dışarıdan cildi nemlendirir ama gerçek nem içeriden gelir. Yani suyu içmek en etkili güzellik sırrıdır.”
Çocuklar deride dolaşırken birden yukarıdan parlak ışıklar geldi. Bu, güneş ışığının deriden süzülüşünü temsil ediyordu.
Mercan gözlerini kısarak:
“Profesör, güneş ışığı çok güçlü. Deri buna nasıl dayanıyor?”
Profesör Su:
“İşte burada da suyun rolü var. Su, hücreleri nemli tutarak UV ışınlarının zararını azaltır. Ayrıca derinizde melanin adlı bir pigment vardır. Bu madde sizi güneşin zararlı ışınlarından korur. Ama çok fazla güneşte kalırsanız, derinizdeki su buharlaşır, susuz kalır ve yanık oluşur.”
Ali merakla:
“Yani güneşte çok kalınca derimiz yanıyor çünkü suyumuz azalıyor mu?”
Profesör Su:
“Evet Ali, büyük oranda öyle. Güneşte fazla kalınca cildinizin suyu azalır, hücreler zarar görür. O yüzden yazın hem su içmek hem de gölgede dinlenmek çok önemlidir.”
Kıvanç: “Profesör, peki su cildimizi mikroplardan nasıl koruyor?”
Profesör Su:
“Çünkü su sayesinde ciltte ince bir tabaka oluşur: Asit mantosu denir. Bu tabaka cildi nemli tutar ve mikropların kolayca girmesini engeller. Eğer yeterince su içmezseniz bu tabaka zayıflar, yaralar daha zor iyileşir.”
Elif heyecanla:
“Demek ki su içmek sadece susuzluğu gidermiyor, bizi mikroplardan da koruyor!”
Profesör Su:
“Aynen öyle Elif. Siz dışarıdan ellerinizi yıkayarak mikropları temizlersiniz, içeriden de su içerek cildinizi güçlü tutarsınız.”
Eylül:
“Profesör, benim bazen dudaklarım çatlıyor. Annem ‘yeterince su içmiyorsun’ diyor. Gerçekten su içmek dudaklarımızı da onarıyor mu?”
Profesör Su:
“Evet Eylül. Dudaklarda yağ bezleri çok azdır, bu yüzden kuruması kolaydır. Eğer su içersen hücrelerin suyu emer, dudaklar pürüzsüzleşir. Ama susuz kalırsan çatlaklar oluşur. O yüzden kışın bile bol su içmek gerekir.”
Mila:
“Benim cildim bazen kaşınıyor. Kremler sürüyorum ama yine oluyor. Su bununla da ilgili mi?”
Profesör Su:
“Evet Mila, cilt kuruyunca savunma zayıflar, sinir uçları uyarılır ve kaşıntı olur. İçten suyla, dıştan kremle desteklersen cildin rahatlar.”
Aziz:
“Benim dedem yaşlı, onun cildi çok kırışık. Bu da suyla ilgili mi?”
Profesör Su:
“Çok güzel gözlem Aziz. Evet, yaşlandıkça derideki su miktarı azalır. Hücreler küçülür, elastikiyet kaybolur, kırışıklıklar artar. O yüzden gençken bol su içmek, cildin yaşlanmasını geciktirir.”
Tibet biraz daha meraklı:
“Profesör, siz hep hücrelerin su emdiğini söylüyorsunuz. Peki su hücrelerin içine nasıl giriyor?”
Profesör Su:
“Harika bir soru Tibet. İşte bu sürece osmos denir. Yani suyun çok olduğu yerden az olduğu yere doğru geçmesi. Hücreler bu şekilde su alır ve dengede kalır. Eğer dengede kalmazsa hücre ya şişer ya da büzüşür. İşte buna osmotik denge denir.”
Atlas:
“Yani biz su içince aslında hücrelerimiz küçük balonlar gibi şişiyor mu?”
Profesör Su:
“Evet Atlas! Hücreler minik balonlar gibidir. Yeterince suyla dolunca sağlıklı ve esnek kalırlar.”
Defne Ebrar:
“Ben bazen derste çok terliyorum ama su içmeye utanıyorum. Halbuki anladım ki içmezsem derim de zarar görüyor.”
Profesör Su:
“Evet Defne Ebrar, utanmana hiç gerek yok. Su içmek en doğal ihtiyaçtır. Derin senin en büyük organın ve sürekli senden su bekliyor.”
Can:
“Ben futbol oynarken çok terliyorum. Artık anladım ki terle kaybettiğim suyu hemen yerine koymam lazım.”
Profesör Su:
“Bravo Can. Terlediğinde su içmezsen hem beynin hem derin hem de kasların zarar görür.”
Profesör Su çocuklara son bir manzara gösterdi. Dev bir göl, gölün üzerinde parlayan milyonlarca su damlası… Bu, cildin yüzeyiydi. Damla damla suyun ışıldadığını gören çocuklar büyülendi.
Nilda:
“Ben artık su içmeyi sadece susadığımda değil, cildim için de yapacağım.”
Ela:
“Benim için su artık sadece içecek değil, görünmez bir krem gibi.”
Profesör Su gülümseyerek:
“Harikasınız çocuklar. Deriniz suyla canlı, esnek ve koruyucu kalır. Unutmayın, su sizin görünmez zırhınızı parlak ve güçlü tutar. Şimdi isterseniz bir sonraki durağa, yani karaciğerinize doğru yol alalım.”
Çocukların hepsi bir ağızdan bağırdı:
“Evettt! Hadi Profesör!”
Ve ışıklarla dolu yeni bir yolculuk başladı.
Küçük gençler, devamı bir sonraki yazıda…
Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Sayın okuyucu,
Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.
Dr Mustafa KEBAT
Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.
Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Doğal Yaşayın
Doğal Beslenin
Aklınıza Mukayet Olun
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü