Bir Mineralle Çok Sorunu Çözmek Mümkün mü?

Vücudun Görünmeyen Sihirbazı

Her gün elimize, ağzımıza, gözümüze dokunan ama varlığını unuttuğumuz bir kahramandan bahsedeceğim size: ÇİNKO.
Evet, yanlış okumadınız. Marketten aldığınız etten, evde yediğiniz kabak çekirdeğine kadar her yerde karşımıza çıkan, ama ne işe yaradığını çoğumuzun bilmediği bir element bu.

Ama çinko öyle bir molekül ki, olmasa:

  • Yaranız geç iyileşir
  • Tat almazsınız
  • Erkekseniz testosteron düşer
  • Kadınsanız yumurtlama bozulur
  • Bağışıklığınız duvara toslayıp hastalıklara davetiye çıkarır
  • Hatta çocuklarda boy uzaması bile sekteye uğrar

Yani bir bakıma, çinko vücudun sessiz mühendisidir.

🧠 🧠 🧠
Beyninizin Çalışması da Çinkoya Bağlı

İlkokulda çinko kelimesini en fazla pillerin üstünde görmüşüzdür. Ama çinko sadece elektriği değil, sinir iletimini de yönetir.
Beyninizin stresle nasıl başa çıktığını, hafızanızın ne kadar güçlü olduğunu, hatta uyurken ne kadar derin uyuduğunuzu bile çinko belirler.

Bilimsel bir gerçek:

“Çinko eksikliği olan çocuklarda dikkat dağınıklığı, huzursuzluk ve öğrenme zorlukları daha fazla görülür.”

🍳 🍳 🍳
Çinko Açığı Sessizce Yaklaşır

Vücudunuz çinkoyu depolamaz. Yani çinko bugün almazsanız, yarın vücudunuzda kalmaz.
Bu yönüyle D vitamini, demir ya da B12 gibi değil. Her gün dışarıdan almak zorundasınız.
Ama şu listeye dikkat:

  • Fast food ağırlıklı beslenenlerde
  • Antibiyotik kullananlarda
  • Şekerli ve karbonhidratlı besinleri sık tüketenlerde
  • Sindirim sistemi hastalıkları olanlarda
  • Vejetaryen/veganlarda

👉 Çinko eksikliği riski çok yüksek!

🧬 🧬 🧬
Çinko Nerelerde Görevli? 300’den Fazla Kritik Noktada Çinko Gerekli

Düşünün, vücudunuzda 300’den fazla enzimin düzgün çalışması için çinko lazım.
Bu enzimler ne işe mi yarar?

  • DNA üretimi
  • Hücre yenilenmesi
  • Yara iyileşmesi
  • Bağışıklık cevabı
  • Cilt sağlığı
  • Testosteron üretimi
  • İnsülin salgısı

Liste uzayıp gidiyor…

Ve bu kadar önemli olan bir minerali sadece “eksikmiş” diye geçmek büyük haksızlık.

🥜 🥜 🥜
Peki Çinkoyu Nereden Alırız?

Gizli bir hazine gibi bazı gıdalarda saklanır. En zengin kaynaklar şunlardır:

Gıda100 g Başına Çinko Miktarı
Kırmızı et (dana)5–9 mg
Kabak çekirdeği7–8 mg
Kaju fıstığı5–6 mg
Yumurta1–2 mg
Peynir3–4 mg
Ton balığı1–3 mg
Yulaf2–3 mg
Nohut1–2 mg
🧠 🧠 🧠

Hatırlatma: Bitkisel gıdalardan alınan çinko, hayvansal kaynaklara göre daha az emilir.

💊 💊 💊
Takviye Gerekli mi? Hangi Formu Seçmeli?

Marketlerde, eczanelerde onlarca çinko takviyesi var. Peki hangisi ne işe yarar?

Çinko Pikolinat:
👉 En iyi emilen form. Özellikle diyabet ve testosteron düşüklüğü olanlarda tercih edilir.

Çinko Bisglisinat:
👉 Mideyi rahatsız etmez, hassas bünyeler için ideal.

Çinko Glukonat:
👉 Soğuk algınlığı pastillerinde sıkça kullanılır. Boğaz ağrısına hızlı etki eder.

Çinko Sülfat:
👉 En ekonomik ama mide dostu olmayan formdur.

Çinko Oksit:
👉 Haricen kullanılır. Egzama, pişik, sedef gibi cilt sorunlarında kremlerde bulunur.

🧃 🧃 🧃
Çinko + Bakır Yarışı: Kazanan Kim?

İlginç ama gerçek:
Çinko ve bakır vücutta aynı kapıdan içeri girmeye çalışır.
Yani çinko takviyesini fazla alırsanız bakır emilimini engellersiniz.
Bu da anemi (kansızlık), bağışıklık düşüklüğü ve nörolojik sorunlara yol açabilir.

⚠️ Uzun süreli çinko kullanımı gerekiyorsa, dönem dönem bakır seviyenizi kontrol ettirin.

💡 💡 💡
Çinko Eksikliğinde Ne Olur? Belirtiler Neler?
  • Sık enfeksiyon
  • Tırnaklarda beyaz lekeler
  • Saç dökülmesi
  • Tat ve koku alma bozuklukları
  • Ciltte geçmeyen yaralar
  • Ağız kenarında çatlaklar
  • İştahsızlık ve kilo kaybı

Bu belirtiler varsa, çinko seviyenizi ölçtürmek faydalı olabilir.

🎯 🎯 🎯
Kimler Daha Fazla İhtiyaç Duyar?
  • Gebeler ve emziren anneler
  • Ergenlik çağındaki gençler
  • Yoğun stres altında çalışanlar
  • İleri yaşta olanlar
  • Alkol kullananlar
  • Şeker hastaları
  • Sporcular

📌 Günde 15–30 mg arası çinko genellikle yeterlidir ama bireysel ihtiyaçlar hekime danışılarak belirlenmelidir.

🔚 🔚 🔚
Küçük Molekül, Büyük İşler

Çinko hakkında ne kadar az şey bildiğimizi fark ettiniz mi?
Hayat kalitemizden hastalıklara kadar, bu küçük minerale aslında ne kadar bağlı olduğumuzu…

Unutmayın:
👉 Enerjiniz düşükse
👉 Hastalıklardan bir türlü kurtulamıyorsanız
👉 Cildiniz soluk, saçınız cansızsa…

Sebep belki de vitamin değil, sessizce görevini yapan çinko olabilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Çinko, duyusal sinirlerde, endotelde ve düz kaslarda etki ederek vazorelaksasyonu yönlendirir https://www.nature.com/articles/s41467-021-23198-6

⭐️⭐️ Çinko ve vücut kompozisyonu arasındaki ilişki: Bütünsel bir inceleme https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0946672X22000207

⭐️⭐️ Çinkonun sağlık ve hastalıktaki rolü https://link.springer.com/article/10.1007/s10238-024-01302-6

⭐️⭐️ Çinko ve cilt sağlığı: fizyoloji ve farmakolojiye genel bakış https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16029676/

⭐️⭐️ Çinko ve insan sağlığı: bir güncelleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22071549/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır

⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT. Dr Mustafa KEBATDr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB Tetkik OSGB Tetkik OSGB Tetkik OSGB Tetkik OSGB

Daha Fazla

Suni Tatlandırıcı Lakin Tehlikeli – Eritritol Kalp Krizi ve Felç Riskini Artırıyor!

”Şekersiz” Görünüyor Ama Gerçekten Güvenli mi?

Son yıllarda pek çok insan şeker tüketimini azaltmak için suni tatlandırıcılara yöneliyor. “Şekersiz ama tatlı” sloganlarıyla satılan ürünlerde sıkça karşımıza çıkan bir madde var: Eritritol.

Ama yeni bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, bu tatlandırıcı “zararsız” değil, kalp krizi ve felç riskini artıran potansiyel bir tehdit olabilir.

🧁 🧁 🧁
Bilim Ne Diyor?
Eritritol Beyin Damarlarında Ne Yapıyor?

2025’te yayımlanan çarpıcı bir çalışmaya göre:

  • Eritritol, beyin damarlarındaki hücresel işlevleri bozuyor.
  • Oksidatif stresi artırarak hücrelere zarar veriyor.
  • Kan damarlarını genişleten nitrik oksit üretimini azaltıyor.
  • Pıhtı çözücü t-PA proteininin üretimini engelliyor.
  • Vazokonstriktif peptitleri artırarak damarları daraltıyor.

Kısaca, bu “tatlı” molekül damarlarda daralma ve pıhtılaşmayı teşvik ediyor.
Bu da bizi doğrudan kalp krizi ve inme (felç) riskine götürüyor.

Eritritol Vücutta Nasıl Davranır?

Eritritol sadece dışarıdan alınmaz. Vücudumuz da glikoz ve fruktozdan az miktarda eritritol üretir. Ancak hazır gıdalardaki yüksek eritritol düzeyleriyle vücut dengesinin bozulması kaçınılmazdır.

Doğal sentezlenir lakin fazlası zararlıdır.

Araştırma Nasıl Yapıldı?

Bilim insanları, insan beyin damar hücrelerini eritritole maruz bıraktı.

Sadece bir içecek kutusu kadar miktarla bile:

  • Oksidatif stres %75 arttı.
  • Koruyucu bileşik üretimi %20 azaldı.
  • Pıhtı çözücü protein t-PA üretimi düştü.

Bu bulgular, sadece birkaç saatlik eritritol temasıyla bile pıhtılaşma ve damar hasarı riskinin nasıl arttığını ortaya koydu.

❤️ ❤️ ❤️
Kalp ve Damar Sistemi İçin Riskler

Eritritolün etkileri sadece laboratuvar ortamında kalmadı.

ABD ve Avrupa’daki büyük epidemiyolojik çalışmalar, yüksek eritritol düzeyleri ile:

  • Kalp krizi
  • İnme (felç)
  • Damar tıkanıklığı
    arasındaki pozitif ilişkiyi gösterdi.

Üstelik bu ilişki, yaş, kilo, kolesterol gibi diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak belirlendi.

❗ ❗ ❗
Neden Bu Kadar Tehlikeli?
  • Besin değeri sıfır: Eritritolün vücuda hiçbir besleyici katkısı yok.
  • Tatlı cazibe: Şeker tadı veriyor, bu yüzden bilinçsiz tüketiliyor.
  • Saklanıyor: Genellikle “şekersiz” ürünlerde gizli içerik olarak bulunuyor.
  • İçerik etiketlerinde küçücük yazılarla geçiyor.

Nerelerde Karşımıza Çıkıyor?

Eritritol, birçok “sağlıklı görünen” ürünün içinde yer alıyor:

  • “Şekersiz” veya “diyabetik” çikolatalar
  • Enerji barları
  • Tatlandırılmış kahveler
  • Vitaminli içecekler
  • Protein tozları ve takviyeleri
  • Kahvaltı gevrekleri

Neler Yapılmalı?
  • Etiketleri okuyun: “Erythritol”, “E968” gibi isimlere dikkat edin.
  • Azı karar, çoğu zarar: Tatlandırıcıyı sınırlı ve kontrollü tüketin.
  • Doğal alternatifi tercih edin: Gerçek meyveler, bal, hurma gibi doğal tatlı kaynaklarını kullanın.
  • Sağlıklı diye güvenmeyin: “Diyet” ibareli ürünlerin içeriğini mutlaka inceleyin.
📚 📚 📚
Uzmanlar Ne Diyor?

Araştırmacılar, eritritolün “saf tatlılık” sunarken hücre düzeyinde büyük yıkımlara yol açabileceğini belirtiyor. Ayrıca bu tatlandırıcının, damarlarımızı koruyan endotel hücrelerinin savunma sistemini çökerttiği gösteriliyor.

Özellikle kalp hastalığı riski taşıyanlar, şeker hastaları, hipertansiyon ya da kolesterol sorunu olanlar için eritritol kullanımı ciddi sonuçlar doğurabilir.

🧠 🧠 🧠
Tatlı Masumiyetin Arkasındaki Acı Gerçek

Eritritol, yıllarca “düşük kalorili mucize” olarak tanıtıldı. Ancak bilim, bir kez daha gösteriyor ki “kalorisiz” demek “zararsız” demek değildir.

Vücudumuz için “tatlı” olan şeylerin ardında bazen sessiz bir düşman gizlenebilir. Özellikle kalp sağlığı ve beyin damarları söz konusuysa, bu düşmanı yakından tanımak zorundayız.

Sağlık bilinçle başlar. Her lokma, bir tercihtir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Besleyici olmayan tatlandırıcı eritritol beyin mikrovasküler endotel hücre fonksiyonunu olumsuz etkiliyor https://journals.physiology.org/doi/full/10.1152/japplphysiol.00276.2025

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Bisfenol A (BPA) Günlük Hayatta Fark Etmeden Maruz Kaldığımız Sessiz Tehdit

Bisfenol A (BPA), modern endüstrinin en çok kullanılan kimyasal maddelerinden biri. Polikarbon plastiklerin ve epoksi reçinelerin yapımında kullanılan bu madde; su damacanalarından biberonlara, konserve kutularının iç kaplamasından diş dolgularına, market fişlerinden (termal kağıt) oyuncaklara kadar yüzlerce ürünün içinde bulunuyor.

BPA’nın popülerliği, malzemelere şeffaflık, dayanıklılık, ısıya direnç gibi özellikler kazandırmasından geliyor. Fakat son 20–25 yıldır yürütülen binlerce çalışma, BPA’nın bu kadar yaygın kullanımının insan sağlığı açısından düşündürücü olabileceğini gösteriyor.

En çok tartışılan konu ise; BPA gerçekten zararlı mı, yoksa endişeler abartılıyor mu?
Güncel bilimsel veriler, BPA’nın sadece hormon sistemini bozmakla kalmadığını, aynı zamanda yaşam süresine bile etki edebilecek düzeyde bir risk taşıdığını ortaya koyuyor.

BPA’nın Erken Ölüm Riskini Artırdığı Gösterildi

2020 tarihli JAMA Network Open çalışması, BPA konusunda şimdiye dek yapılmış en uzun süreli ve güçlü araştırmalardan biridir. 3.900 yetişkin yaklaşık on yıl boyunca takip edildi.

Sonuçlar çarpıcıydı:

  • İdrarlarında en yüksek BPA seviyeleri olan kişilerde tüm nedenlere bağlı erken ölüm riski %49 daha yüksek bulundu.
  • Bu risk artışı özellikle kalp-damar hastalıklarına bağlı ölümlerde daha belirgindi.
  • Araştırma, “sebep-sonuç ilişkisini düşündüren” kuvvetli bir ilişki bildirdi.

Bu, BPA’nın kronik hastalık riskini artırdığı yönündeki uzun süreli şüpheleri bilimsel olarak güçlendiren bir veri.

BPA Bir Endokrin Bozucu Ne Demek?

BPA’nın en kritik özelliği, insan vücudundaki östrojen reseptörlerine bağlanabilmesi.

Bu nedenle “endokrin bozucu kimyasal” olarak sınıflandırılıyor.
Endokrin bozucuların etkisi yalnızca hormon seviyelerini değiştirmek değildir; hücre düzeyinde gen ekspresyonunu, metabolizma hızını, yağ depolanmasını, üreme fonksiyonlarını ve gelişim süreçlerini etkileyebilirler.

BPA’nın hormon sistemini bozduğu; NIH, Endocrine Society ve Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) tarafından da kabul edilmiştir.

BPA’nın östrojen benzeri etkilerinin olası sonuçları:
  • Yağ hücresi oluşumunu hızlandırma
  • Kan şekeri regülasyonunda bozulma
  • Tiroid fonksiyonlarını etkileme
  • Üreme hücrelerini olumsuz etkileme
  • Fetüs ve çocuk gelişimini değiştirme

Bu etkiler düşük dozlarda bile ortaya çıkabiliyor. Çünkü hormon sistemleri pikogram (trilyonda bir) seviyesinde çalışan çok hassas biyolojik yapılardır.

Obezite ve Diyabet Riski – “Kimyasal Kalori” Kavramı

BPA’nın obezite ile bağlantısı artık kuvvetli bir şekilde destekleniyor.
Harvard School of Public Health’in yürüttüğü bir çalışma, idrarında yüksek BPA bulunan kişilerde obezite ve bel çevresi artışının anlamlı derecede daha sık olduğunu gösterdi.

Bir diğer araştırma, BPA’nın:

  • yağ hücresi oluşumunu hızlandırdığını,
  • var olan yağ hücrelerinin büyümesine neden olduğunu,
  • insülin direncini artırdığını

ortaya koydu.

Bu nedenle BPA için “obezojen” ifadesi bile kullanılıyor. Yani BPA, kişinin kalori alımı artmasa bile kilo alma eğilimini artıran bir kimyasal.

Diyabet açısından da benzer bulgular var:
BPA, pankreas beta hücrelerinin fonksiyonunu bozabiliyor ve glikoz metabolizmasında dengesizlik yaratabiliyor.

Kalp ve Damar Sistemine Etkisi – Neden Bu Kadar Tehlikeli?

BPA’nın kardiyovasküler hastalık riskini artırdığı uzun zamandır biliniyor.

BPA’nın kalp-damar üzerindeki olası etkileri:
  • Kan basıncını yükseltme (2015’de yapılan bir çalışma, BPA içeren kutudan çorba tüketiminin 2 saat içinde sistolik basınçta 3–5 mmHg artış yaptığını gösterdi.)
  • Arter duvarlarında inflamasyon
  • Endotel fonksiyonunda bozulma
  • LDL oksidasyonunda artış
  • Kalp ritim bozukluğu riskinde artış (özellikle kadınlarda)

Bu veriler, JAMA’daki erken ölüm çalışmasının neden “kardiyovasküler ölümlere” özel vurgu yaptığına dair ipucu veriyor.

BPA’nın Üreme Sağlığına Etkisi – Sinsi ve Az Bilinen Riskler

BPA’nın üreme sistemi üzerindeki etkileri son derece geniş.

Erkeklerde:
  • Sperm sayısında azalma
  • Testosteron düzeylerinde düşüş
  • DNA kırıkları içeren sperm oranında artış
  • Testis fonksiyonlarını bozan epigenetik etkiler

Kadınlarda:
  • Polikistik over sendromu (PCOS) ile ilişki
  • İnfertilite riskinde artış
  • Düşük yapma riskinde artış
  • Menstrüel düzensizlikler
  • Endometriozis ile ilişki

Embriyonik gelişim üzerine yapılan hayvan çalışmalarında, BPA maruziyetinin beyinde ve üreme organlarında kalıcı değişimler oluşturduğu da gösterilmiş durumda.

Termal Kağıtlar – En Yüksek BPA Kaynağı

Çoğu kişi BPA’yı yalnızca plastik şişelerle ilişkilendiriyor.

Oysa en yoğun BPA kaynağı termal fişler.

Market fişleri, ATM çıktıları, otopark makbuzları… Hepsinde kağıdın üst yüzeyinde toz halinde serbest BPA bulunuyor.

Çalışmalar şunları gösteriyor:

  • Termal kağıtlara dokunulduktan sonra, özellikle yağlı veya nemli ellerle, BPA çok daha hızlı emiliyor.
  • Bir kasiyerin idrarındaki BPA seviyesi, normal bir çalışanınkinden 30 kat fazla bulunabiliyor.
  • El kremi sürmek veya el dezenfektanı kullanmak, BPA’nın deri yoluyla emilimini 100 kat artırabiliyor.

Bu, çoğu insanın fark etmediği kritik bir maruziyet kaynağı.

“BPA Free” Ürünler Gerçekten Güvenli mi?

Bu da çok ilginç bir nokta:

BPA yasaklanmaya veya azaltılmaya başladığında, endüstri BPA’ya benzer kimyasallar üretmeye başladı: BPS, BPF, BPZ…

Ve pek çok “BPA FREE” ambalaj aslında BPS veya BPF içeriyor.

İşin kötüsü:

BPS ve BPF’in hormon bozucu etkileri BPA’dan daha az değil.
Bazı çalışmalar BPS’in:

  • kalp ritmini daha fazla bozduğunu,
  • yağ hücresi oluşumunu daha fazla artırdığını,
  • östrojen reseptörlerine daha güçlü bağlandığını

gösteriyor.

Yani “BPA yok” etiketi, çoğu zaman “güvenli” anlamına gelmiyor.

BPA’nın Çocuklarda ve Bebeklerdeki Etkileri Daha Şiddetli

Fetüs ve çocuk gelişimi hormonlara bağımlı olduğu için BPA’nın etkisi bu grupta daha dramatik.

Araştırmalar BPA maruziyetinin:

  • zeka puanı düşüklüğü
  • dikkat eksikliği
  • öğrenme güçlüğü
  • davranışsal problemler
  • anksiyete eğilimi
  • erken ergenlik

ile ilişkili olduğunu gösteriyor.

2011’den itibaren pek çok ülkede biberonlarda BPA yasaklandı. Ancak bu yasak, çocukların maruziyetini tam olarak ortadan kaldırmıyor; çünkü konserve kaplamaları, plastik oyuncaklar, termal fişler hâlâ risk oluşturuyor.

EPA ve EFSA Neden Yeni Uyarılar Yayınladı?

2023’te Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), BPA için kabul edilen günlük maruziyet düzeyini 20.000 kat düşürdü.

Bu, bir gıda güvenliği tarihinde görülmüş en büyük düşüşlerden biri.

EFSA’nın raporuna göre:

  • Mevcut BPA maruziyet düzeyleri bile sağlık için güvenli değil.
  • Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan ortalama bir birey, önerilen maksimum düzeyin 44.000 katı kadar BPA’ya maruz kalıyor olabilir.

Bu çarpıcı bir uyarı.

BPA’dan Korunmak Mümkün mü?

BPA tamamen hayatımızdan çıkmayabilir. Ama maruziyeti %60–80 azaltmak son derece mümkün.

Yapılabilecek en etkili adımlar:

1. Plastik şişe ve damacana yerine cam tercih etmek

Isıya maruz kalan plastiklerde BPA salınımı artıyor.

2. Konserve gıdayı azaltmak

Konserve kutularının iç kaplaması BPA içerir.
Harvard’daki bir çalışma, konserve çorba tüketiminin 5 gün içinde BPA seviyesini %1000 artırdığını gösterdi.

3. Termal fişlere dokunmamak

İmkân varsa fotoğrafını çekip atmak.
Kasiyerler için eldiven kullanımı ciddi bir koruma sağlıyor.

4. Plastik kapları mikrodalgada ısıtmamak

Isı BPA migrasyonunu 55 kat artırabiliyor.

5. “BPA free” etiketine temkinli yaklaşmak

Ürünün BPS/BPF içerip içermediğini araştırmak gerek.

BPA Hayatımızın İçinde, Ama Riskler Göz Ardı Edilmeyecek Kadar Büyük

BPA maruziyeti artık sadece bir “toksikoloji konusu” değil;
kardiyovasküler hastalıklardan diyabete, obeziteden üreme sağlığına, hatta erken ölüme kadar uzanan geniş bir etki alanı var.

Güncel bilimsel literatürün ağırlığı, BPA’nın insan sağlığı için gerçek bir tehdit olduğunu gösteriyor.
Bu kimyasaldan tamamen kaçmak zor olsa da, özellikle yiyecek–içecek kapları ve termal fişler gibi büyük kaynaklardan uzak durmak, maruziyeti ciddi oranda düşürebilir.

Kısacası:
BPA modern yaşamın görünmez gölgesi. Onu tamamen silemeyiz ama etkisini minimize etmek elimizde.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Çoğu Plastik Ürün Östrojenik Kimyasallar Yayar: Çözülebilecek Potansiyel Bir Sağlık Sorunu https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3222987/

⭐️⭐️ Association of Exposure to Di-2-Ethylhexylphthalate Replacements With Increased Blood Pressure in Children and Adolescents https://www.ahajournals.org/doi/full/10.1161/hypertensionaha.115.05603?sid=be69c579-505c-4e04-a84f-5a4b187da7a6

⭐️⭐️ Çocuklarda ve Ergenlerde Di-2-Etilhekzilftalat Replasmanlarına Maruz Kalmanın Artan Kan Basıncıyla İlişkisi https://www.ahajournals.org/doi/full/10.1161/hypertensionaha.115.05603?sid=be69c579-505c-4e04-a84f-5a4b187da7a6

⭐️⭐️ Bisfenol A ve insan sağlığı: literatür taraması. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23994667/

⭐️⭐️ Çoğu Plastik Ürün Östrojenik Kimyasallar Yayar: Çözülebilecek Potansiyel Bir Sağlık Sorunu https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3222987/

Dr Mustafa KEBAT
0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Bu sitede yer alan içerikler yalnızca genel bilgilendirme amacı taşır. Paylaşılan bilgiler, bir hekim muayenesinin, tedavisinin veya profesyonel danışmanlığın yerini tutmaz. Buradaki bilgiler esas alınarak herhangi bir ilaç tedavisine başlanması, mevcut tedavinin değiştirilmesi ya da bırakılması uygun değildir.

Aynı şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili içerikler, bir iş güvenliği uzmanı, mühendis veya teknik ekip tarafından yapılması gereken değerlendirme ve kararların yerine geçemez. Bu bilgiler temel alınarak saha risk değerlendirmesi yapılması ya da mevcut sistemin değiştirilmesi önerilmez.

Sitede herhangi bir yasa dışı ilan ya da yönlendirme yapılması amacı bulunmamaktadır. İçerikler, sadece farkındalık yaratmak ve bilinçlendirme sağlamak amacıyla sunulmuştur.

⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Yakın Geleceğin Nöroergonomi Tabanlı Uygulama Protokolleri

Dünyanın bir kısmının halen Endüstri 3.0 da önemli bir kısmının Endüstri 4.0 yaşadığı ve küçük bir kısmının da Endüstri 5.0 çağının kapılarını araladığı günümüzde, teknolojinin yalnızca makinelerle sınırlı olmadığı, insanın fizyolojik ve bilişsel kapasitesini anlamaya yönelik akıllı sistemlerle bütünleştiği bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümün merkezinde, insanın sadece “çalışan” değil, aynı zamanda “algılayan, düşünen ve hisseden” bir varlık olarak ele alındığı nöroergonomi yer alıyor.

Geleneksel iş güvenliği yaklaşımları; baret, gözlük, ikaz levhası ve fiziksel önlemlerle sınırlandırılmışken, nöroergonomi, zihinsel yorgunluğu algılayan algoritmalar, stresin yükselişini önceden bildiren giyilebilir teknolojiler, refleksleri eğiten dijital sistemlerle yeni bir güvenlik modeli sunmaktadır.

Tehlike sadece gözle görünende değil, dikkatin dağılması, bilişsel yükün artması ve duygusal tükenmişlik gibi görünmeyen risklerden de kaynaklanmaktadır.

Sizlere sumakta olduğum nöroergonomi tabanlı uygulama protokolleri, özellikle inşaat, maden, enerji ve ulaşım gibi yüksek riskli sektörlerde; hem kazaları azaltmak hem de çalışan performansını sürdürülebilir kılmak amacıyla tasarlanmış örneklerdir.

Protokoller; EEG, GSR, VR/AR, refleks sistemleri ve denge teknolojileriyle zenginleştirilmiş olup, yalnızca bir güvenlik önlemi değil, aynı zamanda bir insan-merkezli üretim ve yaşam kültürüdür.

Amacımız, yakın geleceğin işyerlerini yalnızca daha güvenli değil, aynı zamanda daha duyarlı, daha zeki ve daha insani kılmak… Çünkü biliyoruz ki: Zihin güvende değilse, bedenin güvenliği eksiktir.

1. Beyin Yorgunluğu ve Dikkat Takibi Protokolü (EEG Tabanlı)

Hedef Grup

Vinç operatörleri, kule çalışanları, makinistler, türbin bakım ekibi

Uygulama Adımları

  1. Çalışma öncesi EEG baret takılarak 3 dakikalık dikkat ve yorgunluk taraması yapılır.
  2. Dikkat düzeyi düşük çıkan çalışan için çalışma süresi kısaltılır, dinlenme önerilir.
  3. Geribildirim sistemi sayesinde çalışanın kendisi de anlık dalgınlık/yorgunluk farkındalığı kazanır.

Ekipman

EEG sensörlü akıllı baret, analiz paneli, mobil bildirim uygulaması

2. Stres ve Duygusal Tükenmişlik Tespit Protokolü (GSR + Nabız Tabanlı)

Hedef Grup

Vardiyalı çalışanlar, kapalı alan personeli, tünel işçileri, uzun yol sürücüleri

Uygulama Adımları

  1. Giyilebilir GSR sensörü ve nabız monitörü takılır.
  2. Stres verileri gün içinde izlenir, belirlenen eşiğin aşılması durumunda mola verilir.
  3. Psikososyal destek gerektiğinde devreye alınır.

Ekipman

Giyilebilir stres ölçer (GSR), nabız bandı, mobil uygulama

3. Reaksiyon Süresi ve Refleks Eğitimi Protokolü

Hedef Grup

Yüksek irtifa çalışanları, sürücüler, tünel işçileri

Uygulama Adımları

  1. Haftada 2 gün sabah vardiya öncesi, refleks antrenman sistemi kullanılır.
  2. Çalışan, ışık sinyalleri veya sesli komutlara mümkün olan en hızlı şekilde yanıt verir.
  3. Sonuçlar sistemde kaydedilir, gelişim takibi yapılır.

Ekipman

Işıklı refleks tahtası, mobil refleks aplikasyonları, göz takip sensörü (isteğe bağlı)

4. Görsel Algı ve Bilişsel Yük Yönetimi Protokolü (VR + AR Destekli)

Hedef Grup

Yüksekte çalışanlar, türbin içi bakım personeli, tünel açma ekibi

Uygulama Adımları

  1. VR gözlük ile senaryo bazlı eğitim: “Dikkat hataları ve bilişsel yük” simülasyonları uygulanır.
  2. Çalışanın karar verme süresi, dikkat odaklılığı analiz edilir.
  3. Uygulama sonrası kişiselleştirilmiş bilişsel yük yönetim önerisi sunulur.

Ekipman

VR gözlük, özel nöroergonomik senaryo yazılımı, performans değerlendirme sistemi

5. Duruş Kontrolü ve Statik Denge Takip Protokolü

Hedef Grup

Yüksekte çalışanlar, vinç-tavan yürüyen vinç operatörleri, bakım-onarım ekipleri

Uygulama Adımları

  1. Haftada 2 gün, 15 dakikalık denge pedi ve BOSU egzersizi yapılır.
  2. Duruş simetrisi, ayakta kalma süresi, mikro-tremor gözlemi değerlendirilir.
  3. Riskli dengesizlik yaşayan personele bireysel egzersiz reçetesi sunulur.

Ekipman

Denge pedi, BOSU topu, ayakta durma analizi platformu, fizyoterapist rehberliği

6. Bilişsel Yük Dengeleme ve Görev Dağılımı Protokolü

Hedef Grup

Yüksek zihinsel stres altında çalışan tüm personel (şantiye şefleri, kontrol mühendisleri)

Uygulama Adımları

  1. Haftalık görev bazlı bilişsel yük analizi yapılır.
  2. Aşırı yüklenen personele görev rotasyonu önerilir.
  3. İş akışı içinde “mikro-mola alanları” ve zihin dinlendirme teknikleri entegre edilir.

Ekipman

Bilişsel analiz yazılımı, mikro-mola zamanlayıcıları, VR meditasyon gözlükleri

Uygulama Takvimi Örneği (Haftalık)

GünSabah Vardiyası ÖncesiGün OrtasıHafta Sonu
PazartesiEEG taraması + denge egzersiziGSR stres takibi
SalıRefleks eğitimiGörev yükleme analizi
ÇarşambaVR bilişsel simülasyonZihin dinlendirme teknikleri
PerşembeDenge egzersiziGSR takibi + bireysel öneri
CumaEEG taraması + refleks ölçümüGeri bildirim değerlendirme toplantısı

Bilmeliyiz ki

İnsan bedeni bir makine değildir; dalgalanan duyguların, değişken dikkat düzeylerinin ve sınırlı kaynakların canlı bir sistemidir. İşte bu yüzden nöroergonomi, yalnızca bir bilim değil, aynı zamanda bir insan onuru savunusudur.

Zihinsel yükü hafifletmeye, refleksleri geliştirmeye, dikkat süresini uzatmaya ve çalışma ortamını bilişsel olarak optimize etmeye yönelik her adım; sadece iş kazalarını değil, aynı zamanda insana dair değerin görünürlüğünü artırır.

Yakın geleceğin iş yerlerinde sadece çelik burunlu botlar, gözlükler ve baretler değil; zihin okuyan sensörler, anlık stres izleyiciler ve davranışsal analiz algoritmaları da yerini alacaktır. Bu dönüşüm, tehlikeyi yalnızca bertaraf etmekle kalmayacak, tehlikenin oluşma ihtimalini zihinsel düzeyde tanıyıp önleme becerisi kazandıracaktır. Bu, bireysel farkındalığı kurumsal güvenlik kültürüne dönüştüren bir evrimin ifadesidir.

Bugün attığımız bu nöroergonomik adımlar, yarının güvenli, bilinçli ve sürdürülebilir iş ortamlarının temelini atmaktadır. İnsan, artık üretimin sadece nesnesi değil; zihinsel süreçleriyle, duygusal dengesiyle ve nörofizyolojik hassasiyetiyle üretimin öznesidir.

Çünkü geleceğin güvenliği, sadece güçlü yapılarda değil, güçlü zihinlerde inşa edilecektir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ İnsan Zihinsel İş Yükü: Bir Araştırma ve Yeni Bir Kapsayıcı Tanım https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC9201728/#s4

⭐️⭐️ Hareket Halindeyken Nöroergonomi: İşyeri Değerlendirmesi ve Tasarımı için Mobil EEG’nin Potansiyelinin Değerlendirilmesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC9846382/

⭐️⭐️ Nöroergonomi: Fiziksel ve bilişsel çalışmalara yönelik uygulamaların gözden geçirilmesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3870317/https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3870317/

⭐️⭐️ Zihinsel İş Yükü, Katılım ve İnsan Performansına Nöroergonomi Yaklaşımı https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7154497/https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7154497/

⭐️⭐️ Çalışanların Psikolojik Güvenlik Algısı ve Politik Taktik Davranışları http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1193579?utm_source=chatgpt.com

⭐️⭐️ Acil durum ve güvenlik yönetiminde nöroteknolojinin kullanımıyla daha güvenli bir çalışma ortamı yaratmak https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37270412/

⭐️⭐️ Beyinden işyerine: fNIRS’in bilişsel çalışmalarda ve işçi güvenliğindeki rolü https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC10634210/

⭐️⭐️ Nörogüvenlik bilimi: Güvenlik sorunlarının sinirsel mekanizmalarını ortaya çıkarmak için ortaya çıkan yeni bir disiplin https://www.frontiersin.org/journals/neuroscience/articles/10.3389/fnins.2023.1190995/full

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Badem Sütü Hayvan Hakları İle Çelişiyor mu?

Hayvan hakları savunuculuğunu, genelde samimi, yüksek ideal bir amaç olarak görüyorum. Lakin, bazı yaygın argümanlarda büyük bir mantık ve etik boşluğu olduğunu düşünüyorum. Özellikle “badem sütü” üzerinden yürüyen iklim ve hayvan hakları anlatısı, yüzeyde ne kadar temiz görünse de, arı sömürüsü ve pestisit etkileri açısından oldukça sorunlu ve samimiyetsiz bir tabloya işaret ediyor.

Veganlar, hayvan eti yememekle kalmayıp süt, peynir, yumurta, bal gibi tüm hayvan kaynaklı ürünleri reddeder. Onlara göre, bu ürünler sömürü, acı ve hayvanlara zarar verme üzerine kurulu. Elbette bu temel etik sav, büyük bir saygıyı hak ediyor. Lakin şunu sorguluyorum: Neden bu mantık, arılar için aynı şekilde uygulanmıyor? “Badem sütü” adı verilen bitkisel içecek üretimi sürecinde her yıl 10 ila 15 milyar arının öldüğüne dair araştırmalar var. Kimilerinin hayvanlardan ürün almama duruşu çok net, ama badem üretimi için kullanılan arılar hakkındaki acı gerçekler pek dillendirilmiyor.

Aslında bu, hayvanlar arasında bir ayrımcılık gibi görünüyor. Memeli hayvanlara zarar vermeyi reddederken, arılar –ki onlar da canlı, hisleri olan varlıklar– tozlaşma makineleri gibi kullanılıyor. Arıların ölümü, stresten, hastalıklardan, pestisit maruziyetinden ve taşımadan kaynaklanıyor. Bu, vegan ideallerle nasıl bağdaşır?

Bilimsel verileri incelediğimde, badem ağaçlarının çiçeklenmesi döneminde uygulanan pestisit karışlarının arılar üzerinde ölümcül etkilere sahip olduğunu gösteren sağlam araştırmalar var.

Walker ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada (2022), badem ağaçlarının çiçeklenme döneminde kullanılan yaygın böcek öldürücü (örneğin chlorantraniliprole) ve mantar ilacı (propiconazole) kombinasyonlarının, arı kolonilerine sürpriz bir şekilde toksik olduğu bulunmuş. Tek başına bu kimyasallar, en yüksek etiketlenen saha uygulama oranlarında bile büyük bir ölüme neden olmazken; birlikte uygulandıklarında ölümcüllük artıyor. Ayrıca, tarımda sıklıkla kullanılan bir sprey katkı maddesi (Dyne-Amic®) da arılarda toksisiteyi ciddi ölçüde artırıyor. PubMed

Ricke ve arkadaşlarının çalışması (2021) ise, çiçeklenme dönemindeki pestisit kombinasyonlarının arı kraliçelerinin gelişimini ve yaşam süresini olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Arılar kirletilmiş polen yediklerinde, kraliçe arıların pupa döneminden 7 gün sonrası hayatta kalma oranı belirgin biçimde düşüyor. PubMed

MDPI dergisinde yayımlanan başka bir çalışma ise, laboratuvar ortamında işçi arı larvalarına verilen böcek ilacı + mantar ilacı karışımlarının, tek başına uygulamalarından çok daha yüksek ölüme neden olduğunu bulmuş. MDPI

Bunlar tesadüfi bulgular değil: tank karışımları olarak kullanılan kimyasalların sinerjik (bileşik) toksik etkisi, arı ölümlerini sadece var olan bir riskten fazlasına dönüştürüyor. Yani arılar, tarım endüstrisi için sadece “arı makineleri” değil; canlı organizmalar olarak ciddi bir bedel ödüyor.

Genellikle badem sütü, hayvansal süt yerine etik ve çevresel olarak “doğru” bir alternatif olarak sunuluyor. Lakin bu bir pazarlama stratejisi: “süt” kelimesi kullanılarak, insan zihninde geleneksel sütle eşdeğer bir ürünmüş gibi bir algı yaratılıyor.

Gerçekte badem sütü, badem + su + (bazı markalarda) emülgatörden ibaret bir karışım. Hayvansal sütle biyokimyasal veya besin açısından tam olarak aynı değil. Aslında, AB ve ABD’de bazı otoriteler, “sadece hayvan kaynaklı sıvılara süt denebilir” argümanıyla çalışıyor. AB, 2017’de ürün etiketlemesinde “süt” kelimesinin yanlış kullanımını sınırlamak için yasal düzenlemeye gitmiş; resmi olarak “badem içeceği” gibi terimler önerilmiş. Lakin pazarda hâlâ “süt” denmeye devam ediyor – bu bir göz boyama olabilir mi?

Badem sütünün her ne kadar bitkisel, hafif ve popüler bir alternatif olarak sunulsa da, herkes için uygun olmayan tarafları da vardır.

Birincisi, ticari badem sütlerinin büyük bölümü gerçek badem oranı çok düşük olan, suya yoğun kıvam vericiler (karragenan, guar gam, jelan gam) ve stabilize ediciler eklenmiş ürünlerdir. Bu katkı maddeleri hassas bünyelerde şişkinlik, bağırsak hareketlerinde düzensizlik veya irritasyon oluşturabilir. Ayrıca birçok marka, tat profilini iyileştirmek için şeker veya aromalar ekler, bu da “sağlıklı alternatif” algısına rağmen gereksiz kalori ve glisemik yük yaratabilir.

Bir başka önemli konu ise, bademin doğal yapısında bulunan fitik asit nedeniyle bazı insanlarda minerallerin (özellikle kalsiyum, demir, çinko) emilimini azaltma ihtimalidir.

Son olarak, fındık ve badem alerjisi olan bireylerde badem sütü tüketimi ciddi reaksiyonlara kadar gidebilecek alerjik riskler barındırır. Bu nedenle badem sütü, herkes için “sorunsuz ve evrensel olarak sağlıklı” bir içecek değildir; etiket okuma alışkanlığı, içerik temizliği ve bireysel tolerans mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Hayvancılığı sera gazı emisyonu, su kullanımı ve ormansızlaşma açısından suçlayanlara baktığımızda iklim değişikliğiyle mücadelede ahlaki bir çözüm olarak sunmalarına neden olur. Bu argüman güçlü bir mantık taşıyor; lakin kötü haber şu: bu ideal, arı sömürüsüne dair gerçeklerle çelişiyor.

Örneğin, badem ağaçlarının çiçeklenmesi için her yıl büyük miktarda arı kovalarını mobil olarak taşıyorlar (çoğu araştırmaya göre ABD’de arı kovanlarının %70’inden fazlası badem bahçelerine taşınıyor). Bu taşımada arılar strese giriyor, hastalanıyor, birçok koloni ciddi kayıplar yaşıyor. Bazı tahminler, polinasyon sezonu boyunca 10–15 milyar arının öldüğünü ortaya koyuyor. Bu bile başlı başına bir “sömürü” biçimi.

İklim için “sütü bırak, badem sütü iç” diyenler, aslında arı ölümlerine ya göz yumuyorlar ya da bu konuyu sistematik olarak yok sayıyor gibiler. Hayvan haklarının bir türünü savunurken, diğerini görmezden gelmek büyük bir etik çelişkiyi temsil ediyor.

Hayvan hakları savunucuları, “hayvanlar hissedebilir” ve “sömürüye karşıyız” dediğinde çok net bir çizgi çizer. Ama bu çizgi, büyük ölçüde memelilere odaklanmış durumda: inekler, tavuklar, balıklar vs. Arılar, böcekler, tozlaşmayı sağlayan canlılar bu etik tartışmanın dışında kalıyor gibi…

Hayvanların hisleri varsa, neden arılarınki göz ardı ediliyor? Arılar küçük olabilir, “uçuşan böcekler” olarak görülebilir; ama bilimsel çalışmalar onların da organizmalar olarak karmaşık biyolojisi, sosyal yapısı ve ekosistem için hayati rolleri olduğunu gösteriyor. Onlara karşı da etik bir sorumluluğumuz var.

Bu, hayvanlar arasında bir ayrımcılığa benziyor: “Sadece memeli ya da kuş olan hayvanlara yönelik hakları önemsiyorum, böcekleri değil.” Bence bu tutum, insani değerlerin samimiyetine gölge düşürüyor.

Badem üretiminin arı sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi yalnızca ölümle sınırlı değil. Bazı araştırmalar, pestisit karışımlarının kraliçe arı gelişimini etkilediğini ve ömrünü kısalttığını ortaya koyuyor. PubMed Aynı zamanda, larvalar için yapılan in vitro testler, bu karışımların ölüm oranını ciddi şekilde artırdığını gösteriyor. PubMed

Eğer hayvan haklarına ve “sömürüsüz bir dünya” idealine gerçekten inanıyorsanız, arı sömürüsünü ve tarım kimyasalı krizini de aynı etik mercekten değerlendirin. Sizin değerlerinizin temelinde “ilaçsız, acısız ve özgür hayvan yaşamı” varsa, bu değerlerin kapsamı küçük kanatlı canlılarla da sınırlandırılmamalı.

Etiketleme konusunda daha dikkatli olun: “Badem sütü” yerine “badem içeceği” demek, samimiyetin önemli bir göstergesi olabilir.

Tarımda kimyasal kullanımı ve arı sağlığına yönelik farkındalık yaratın: Sadece hayvansal tarım değil, bitkisel tarımın da hayvanlara (özellikle böceklere) verdiği zararları göz önünde bulundurun.

Vegan hareketi içinde entegre ekolojik bakışı teşvik edin: Arılar, solucanlar, böcekler – ekosistemin diğer bileşenleri olarak da önemli. Onlar da “haklara” ve etik korumaya layık varlıklar.

Samimi olabilmek için çelişkilerle yüzleşmek şart. “Hayvan hakları” idealine sadık olmak istiyorsak, sadece memeli hayvanlara değil, arılara ve diğer böceklere de etik bir sorumluluk hissetmeliyiz.

Badem sütü meselesi sadece bir içecek seçimi değil; aynı zamanda ekolojik bir tartışmanın da simgesidir. Bir yandan hayvan sömürüsünü reddederken, diğer yandan arıların kitlesel ölümüne sessiz kalmak tutarsızlık.

Gerçek cesaret; sadece etik sloganlarla kalmayıp, tüm canlılara dönük sorumluluğu samimiyetle taşımaktır. Balık, süt ineği ya da tavuk gibi büyük hayvanlar kadar, “önemsiz” dediklerimiz olan arılar da hissedebilir. Ve onların yaşamına değer vermek, etik değerlerin özünü güçlendirir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT
0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Bu sitede yer alan içerikler yalnızca genel bilgilendirme amacı taşır. Paylaşılan bilgiler, bir hekim muayenesinin, tedavisinin veya profesyonel danışmanlığın yerini tutmaz. Buradaki bilgiler esas alınarak herhangi bir ilaç tedavisine başlanması, mevcut tedavinin değiştirilmesi ya da bırakılması uygun değildir.

Aynı şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili içerikler, bir iş güvenliği uzmanı, mühendis veya teknik ekip tarafından yapılması gereken değerlendirme ve kararların yerine geçemez. Bu bilgiler temel alınarak saha risk değerlendirmesi yapılması ya da mevcut sistemin değiştirilmesi önerilmez.

Sitede herhangi bir yasa dışı ilan ya da yönlendirme yapılması amacı bulunmamaktadır. İçerikler, sadece farkındalık yaratmak ve bilinçlendirme sağlamak amacıyla sunulmuştur.

⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kemikler ve Su – Küçük Gençlere

Sınıf, sihirli yolculuklarına bir yenisini eklemek üzereydi. Hatice Öğretmen yine tahtanın önünde durmuş, gülümseyerek öğrencilerine bakıyordu. Çocukların gözleri parlıyordu; çünkü her bölümde yeni şeyler öğreniyor, hem de bunu gerçekmiş gibi yaşayarak tecrübe ediyorlardı. Bugünkü konu: “Kemikler ve Su” idi.

Profesör Su, her zamanki gibi şeffaf damlacıklardan oluşan peleriniyle beliriverdi. Etrafa ışık saçıyor, gülümseyerek çocukları selamlıyordu.

Profesör Su:
“Sevgili yol arkadaşlarım! Şimdi sizi bambaşka bir diyara götüreceğim. Bu diyar, insan vücudunun en sert ama aynı zamanda yaşayan bölümlerinden biri: kemikler! Siz onları sert bir iskelet olarak düşünüyorsunuz ama aslında onlar çok canlı, çok hareketli bir sistem. Ve kemiklerimizin de benim gibi suya ihtiyacı var.”

Hatice Öğretmen, ellerini birbirine üç kez çarptı. Puf! Sınıf bir anda bembeyaz parlayan bir salonda buldu kendini. Salonun duvarları dev kemik sütunlardan oluşuyordu. Tavandan sarkan kalsiyum kristalleri parıldıyor, her yerde ince su damlaları dolaşıyordu. Çocuklar büyülenmişti.

Zehra “Profesör, kemikler böyle parlayan taşlar gibi mi? Ben onları hep cansız bir çubuk gibi düşünmüştüm.”

Profesör Su:
“Güzel gözlem Zehra. Ama hayır, kemikler taş gibi ölü değildir. Onlar yaşayan dokulardır. İçlerinde hücreler yaşar: osteoblastlar (kemik yapan hücreler), osteoklastlar (kemik yıkan hücreler) ve osteositler (kemikte iletişim kuran hücreler). Ve işte bütün bu hücrelerin çalışması için suya ihtiyaç vardır.”

Tibet: “Yani kemiklerimiz içimizde çalışkan bir fabrika gibi mi?”

Profesör Su:
“Aynen öyle Tibet! Bu fabrikanın makineleri mineraller, enerji sağlayan hücreler ve tabii ki su. Su olmazsa bu makineler paslanır, yavaşlar. Tıpkı kurumuş bir toprak gibi.”

Asya: “Benim aklıma şu geliyor: Eğer su içmezsek kemiklerimiz kırılgan mı olur?”

Profesör Su:
“Harika bir soru! Evet, susuzluk zamanla kemikleri zayıflatır. Çünkü su, minerallerin kemik içine taşınmasına yardımcı olur. Ayrıca eklemlerimizi yağlayan sıvının da ana maddesi sudur. Bu yüzden su içmeyenlerin eklemleri gıcır gıcır ses çıkarır ve zor hareket eder.”

Çocuklar kemik salonunda ilerlerken devasa bir terazinin önüne geldiler. Bir kefesinde kalsiyum kristalleri, diğerinde şeffaf su damlaları vardı. Terazi tam dengedeydi.

Naz: “Bu terazi neyi gösteriyor?”

Profesör Su:
“Bu terazi kemiklerdeki mineral-su dengesini gösteriyor. Eğer su azalırsa, kalsiyum kemiklerden çözülür, kemik güçsüzleşir. Eğer su yeterliyse, kemik mineralleri yerinde durur ve sağlam kalır.”

Atlas: “Ben spor yapmayı çok seviyorum. Su içmesem koşarken kemiklerim hemen yorulur mu?”

Profesör Su:
“Kesinlikle Atlas! Spor yaparken terlersin, su kaybedersin. Eğer bu suyu yerine koymazsan, kemiklerinin içindeki hücreler yavaş çalışır. Bu da hem kaslarını hem kemiklerini yorar. Su içmek, sporcunun gizli zırhıdır.”

Salonun sonunda kocaman kapılar açıldı. İçeride kocaman yuvarlak yapılar dönüyordu. Çocuklar yaklaşınca bunların aslında eklemler olduğunu gördüler. Her biri su damlacıklarıyla yağlanmış gibiydi.

Elif: “Bunlar döner dişlilere benziyor. Neden bu kadar parlak?”

Profesör Su:
“Çünkü üzerleri sinovyal sıvı ile kaplı. Bu sıvının %90’ı sudur. Eklemlerimizde bu sıvı sayesinde kemiklerimiz sürtünmeden hareket eder. Eğer su yeterli değilse, sıvı azalır ve hareketlerimiz acı verici olur.”

Eylül: “Yani su içmek aslında eklemlerimizi yağlamak gibi mi?”

Profesör Su:
“Bravo Eylül! Aynen öyle. Su, eklem yağıdır. Onsuz kemikler birbirine sürtünür ve acıtır.”

Ege: “Ben futbol oynarken bazen dizim ağrıyor. Bu da suyla ilgili olabilir mi?”

Profesör Su:
“Evet Ege. Dizindeki eklemde sıvı azaldığında sürtünme artar. Yeterince su içersen, o sıvı yeniden çoğalır ve dizin daha rahat eder.”

Sınıf, bir bahçeye girdi. Ama bu bahçe çok farklıydı: Her yerde küçük hücre fideleri vardı. Çocuklar bakınca fidelerin aslında kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositler olduğunu fark etti. Bu bahçe kemik iliğiydi!

Defne Yaz: “Bu da ne kadar garip! Kemiklerin içinde bahçe mi olurmuş?”

Profesör Su:
“Evet Defne. Kemiklerimizin içinde kemik iliği bulunur. Ve burası vücudun en önemli fabrikalarından biridir. Yeni kan hücrelerimiz burada üretilir. Ama bu üretim için su şarttır. Çünkü hücrelerin çoğalması, besinlerin taşınması, oksijenin ulaşması hep suyla olur.”

Kıvanç: “Yani biz su içmezsek kan hücrelerimiz daha az mı üretilir?”

Profesör Su:
“Aferin Kıvanç! Su olmazsa hücreler yavaşlar. Bu da vücudu yorgun, bitkin yapar. Hatta bağışıklık sistemi bile zayıflar.”

Mercan: “Demek ki su içmek sadece kemikleri değil, kanımızı da etkiliyor.”

Profesör Su:
“Kesinlikle Mercan. Çünkü kemikler ve kan üretimi ayrılmaz bir ikili.”

Hatice Öğretmen araya girdi:
“Çocuklar, Profesör Su bize ‘osteoblast’ ve ‘osteoklast’tan bahsetti. Bunlar zor kelimeler ama önemli. Osteoblast yeni kemik yapar, osteoklast eski kemiği yıkar. Su, bu hücrelerin çalışmasını dengeler. İşte kemiklerimizin güçlü kalmasının sırrı da budur.”

Ali: “Peki ya büyüme çağındaysak, suyun etkisi daha mı fazla?”

Profesör Su:
“Evet Ali. Büyüme çağında kemikler hızla uzar, kalınlaşır. Bu süreç için hem mineraller hem de su gerekir. Yeterli su içmeyen çocukların kemikleri daha yavaş gelişebilir.”

Nilda: “Su içmek boyumuzun uzamasına yardım eder mi?”

Profesör Su:
“Dolaylı olarak evet Nilda. Boy uzaması için kemik plakları çalışır. Bu plakların sağlıklı olması için su şarttır. Ama sadece su yetmez, dengeli beslenmek de gerekir.”

Çınar: “Benim aklıma şu geliyor: Eğer kemiklerimizin %20’si suysa, biz susuz kalınca o suyu da mı kaybederiz?”

Profesör Su:
“Mükemmel soru Çınar! Evet, kemiklerin yaklaşık %20’si sudur. Vücut susuz kaldığında kemiklerden de su çekilebilir. Bu da onların sertliğini bozar.”

Ela: “Ben kemiklerin kırılmasını düşündüm. Su, kırıkların iyileşmesini etkiler mi?”

Profesör Su:
“Kesinlikle Ela! Kırık olduğunda kemik yeni hücreler ve mineraller üretir. Bu sürecin hızlı olması için bol su gerekir. Yeterli su içmeyenlerin kırıkları daha yavaş kaynar.”

Çocuklar yürürken bir orkestrayla karşılaştı. Ama bu orkestranın çalgıları kemiklerdi! Davullar uyluk kemiklerinden, kemanlar kaburga kemiklerinden yapılmıştı. Çalgılar sadece su damlacıklarıyla dokununca ses çıkarıyordu.

Yaman: “Bu müzik ne kadar harika! Neden suyla çalınıyor?”

Profesör Su:
“Çünkü kemiklerin içindeki titreşimler de su sayesinde yayılır. Su, kemiklerin esnekliğini sağlar. Eğer hiç su olmasa, kemikler cam gibi kırılırdı.”

Defne Ebrar: “Yani su içmezsek müziğimiz de bozulur mu?”

Profesör Su:
“Çok güzel düşündün Defne! Evet, vücudun müziği dediğimiz denge, hareket, sağlık hep suyla uyum içinde olur.”

Can: “Benim aklıma puzzle geldi. Kemiklerimiz birbirine puzzle gibi mi bağlanıyor?”

Profesör Su:
“Evet Defne. İskeletimiz dev bir puzzle’dır. Ve bu puzzle’ın parçaları arasındaki boşlukları su doldurur, onları esnek ve güçlü yapar.”

Mila: “Peki yaşlandıkça neden kemikler zayıflıyor? Su ile ilgisi var mı?”

Profesör Su:
“Evet Mila. Yaşlandıkça vücutta su miktarı azalır. Kemikler de kuruyan toprak gibi kırılgan hale gelir. Bu yüzden yaşlıların daha çok suya ihtiyacı vardır.”

Aziz: “Demek ki gençken de yaşlıyken de su çok önemli.”

Profesör Su:
“Aynen Aziz! Su, kemiklerimizin her yaşta en büyük dostudur.”

Hatice Öğretmen çocuklarına dönerek:
“Çocuklar, bugün öğrendik ki kemikler sadece sert çubuklar değil; yaşayan, çalışan, üreten dokular. İçlerinde su sayesinde dengede kalan hücreler, kan üreten bahçeler, eklemleri hareket ettiren yağlar var. Yani su içmek demek, iskeletimizi güçlü, esnek ve sağlıklı tutmak demek.”

Çocuklar hep bir ağızdan:
“Artık her su içtiğimizde kemiklerimizi hatırlayacağız!”

Profesör Su gülümsedi, pelerininden minik damlacıklar saçıldı.
“İşte asıl sihir bu! Suyu içtiğinizde vücudunuzun her parçasına hayat veriyorsunuz.”

Ve sınıf tekrar gerçek dünyaya sınıflarına döndü. Lakin artık suyu sıradan bir içecek olarak değil, kemiklerini ayakta tutan bir mucize olarak görmeye başlamışlardı.

Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Görünmeyen Buharla Gelen Sinsi Tehlike -Solventler

O Buhar Sandığınız Kadar Masum Değil…!!

Fabrikada çalışıyorsanız, bir tamirhanede boya kokladıysanız, matbaada ya da temizlik malzemeleriyle içli dışlıysanız… Solventlerle tanışmışsınız demektir. Bu maddeler; yüzey temizler, boya inceltir, yapıştırıcıları işler… Ancak aynı zamanda; nefesinizi kesen, başınızı döndüren, karaciğerinizi yoran, ve zamanla vücudunuzu sessizce zehirleyen düşmanlara dönüşebilir.

Peki ama bu görünmeyen tehlikeden nasıl korunacağız?

Solvent Nedir ve Nerede Karşımıza Çıkar?

Solventler, bir şeyi çözmek ya da inceltmek için kullanılan kimyasallardır.

En sık:

  • Boya ve vernik işlerinde
  • Temizlikte
  • Baskı makinelerinde
  • Yapıştırıcılarda
  • Oto tamircilerde
  • Kimya laboratuvarlarında
  • İlaç üretiminde karşımıza çıkar.

Genellikle sıvıdırlar ama hızla buhara dönüşerek fark etmeden ciğerlerinize dolabilir.

Vücuda Nasıl Girerler, Bizi Nasıl Etkilerler?

Solventler üç ana yoldan vücuda girer:

  1. Nefes yoluyla: En yaygın olanı. Uçucu buharları solumak, kimyasalı direkt kana karıştırmak gibidir.
  2. Deriyle temas: Derinizin yağı gider, kurur, çatlar. Kimyasal içeri sızar, farkında bile olmadan vücudunuza işler.
  3. Yutma (dolaylı): Elinizi yıkamadan yemek yerseniz, solventi de birlikte yemiş olursunuz.

Etkileri?

  • Baş ağrısı, halsizlik, mide bulantısı
  • Dikkat dağınıklığı
  • Ciltte egzama
  • Karaciğer-böbrek hasarı
  • Hatta bazıları KANSER yapar (örneğin benzen)!

Üstelik bu etkiler, hemen değil, günler, haftalar, hatta yıllar sonra ortaya çıkar.

Yasalar Ne Diyor? Ne Kadarına Tahammül Edebiliriz?

Türkiye’de işyerleri, “belirli bir kimyasal buharına ne kadar maruz kalınabileceğini” tanımlayan sınır değerlere uymak zorunda.

Bu sınırlar genellikle ppm (milyonda bir parça) ile ölçülür.

Bazı örnekler:

  • Benzen: 0,5 ppm’den fazlası kanser riski
  • Toluen: 20 ppm limit
  • Metanol: 200 ppm (göz ve sinir sistemi için risk)

Her işveren, çalışanlarının bu sınırları aşmaması için önlem almak zorundadır.

Tehlike Fark Edilmiyor – Bu Buhar Gözle Görünmez

Solventlerin tehlikesi çoğu zaman görünmez, kokusu bazen bile fark edilmez. Bu yüzden ölçüm şarttır.

İki tür ölçüm yapılır:

  • Ortam ölçümü: Ortamdaki buhar seviyesi belirlenir.
  • Kişisel maruziyet: Çalışanın soluduğu havadaki solvent seviyesi ölçülür.

Bunlara ek olarak, işçilerin idrar ve kan testleri ile de maruziyeti tespit edilebilir.

Kendini Korumak Mümkün mü? Elbette, ama Nasıl?
1. Zararlıyı Zararsızla Değiştir

Mümkünse daha az tehlikeli bir kimyasal kullan. Örneğin çok zehirli trikloretilen yerine, su bazlı bir temizleyici tercih edilebilir.

2. Temiz Hava Can Kurtarır
  • İşin yapıldığı yerde havalandırma şart.
  • Buharı kaynağında çeken lokal aspiratör kullanmak büyük fark yaratır.

3. Zamanla Yarışma: Daha Az Temas
  • İş süresini kısalt, sık sık mola ver.
  • Kimyasalla çalışan personeli rotasyonla değiştir.
  • Çalışma talimatlarını basit ve anlaşılır hale getir.

4. Kişisel Koruyucu Donanım (KKD)
  • Maske: Özellikle karbon filtreli (A tipi) maske kullanılmalı.
  • Eldiven: Nitril ya da neopren malzemeden olmalı.
  • Gözlük ve yüz siperi: Sıçrama riskine karşı.
  • Koruyucu giysi: Buhar geçirmez, kimyasala dayanıklı kumaş.

Unutma: Maske son çaredir, önce havayı temizle!

Eğitim ve Bilgilendirme Hayat Kurtarır

Solventle çalışan herkes şunları BİLMELİ:

  • Hangi solvent tehlikeli?
  • Ne zaman, ne kadar maruz kalınırsa risk başlar?
  • Etiketlerdeki semboller ne anlama gelir?
  • Kaza durumunda ne yapmalı?

Acil durumlarda:

  • Nefes almakta zorluk → temiz havaya çıkar.
  • Cilt teması → bol su ve sabunla yıka.
  • Göz teması → en az 15 dakika göz yıka.
  • Yutma → kusturma, su içirme yapmadan doktora git.

Bir Harita Gibi Düşün – Nerede Risk Varsa Orası Kırmızı Alan

İyi yönetilen işyerlerinde solventler için risk haritaları oluşturulur. Hangi solvent nerede, ne kadar kullanılıyor? Havalandırma yeterli mi? Hangi çalışan ne kadar etkileniyor?

Bu harita sayesinde yüksek riskli bölgeler belirlenip önlem alınabilir.

Yönetim Desteği Şart – Başta İrade Olmazsa Gerisi Boş

Bir işyerinde solventler kontrol altında tutulmak isteniyorsa:

  • Ölçümler düzenli yapılmalı
  • Raporlar tutulmalı
  • KKD stoğu eksiksiz olmalı
  • Çalışanlara periyodik sağlık taramaları uygulanmalı
  • Yönetici bilinçli olmalı, denetim sıkı tutulmalı

ISO 45001 gibi iş sağlığı sistemleri içinde bu süreçler yerleştirilmişse, iş kazaları da meslek hastalıkları da önlenebilir.

Görünmeyen Buhara Karşı Görünür Bir Direnç Şart

Solventler; işin kolayını sağlar ama sağlığı sessizce alır. Başta hiçbir belirti vermez. Ancak yıllar sonra nörolojik sorunlar, karaciğer iflası, kansere giden bir yol bırakır. Oysa bu tehlike; biraz eğitim, biraz ölçüm, biraz önlemle büyük oranda engellenebilir.

O buhar sadece buhar değil, alınan her nefes sağlığa bir yatırımdır ya da zarara bir tuğladır. Seçim, bilinçli davranan işyerlerinindir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Trikloroetilenin solunum etkileri https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0954611117304067

⭐️⭐️ Uzun süreli maruziyetten sonra seçili çözücülerin PMMA üzerindeki etkileri: tek taraflı NMR ve ATR-FTIR araştırmaları https://www.nature.com/articles/s40494-023-00881-z

⭐️⭐️ Temizlik ürünleri: Kimyaları, iç mekan hava kalitesi üzerindeki etkileri ve insan sağlığı üzerindeki etkileri https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0160412024004227

⭐️⭐️ Çözücüler ve sürdürülebilir kimya https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC4685879/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Karnınız Neden Şişiyor? Gaz, Şişkinlik Gerçekleri

🌿 🌿 🌿

Sabah kalktığınızda karnınız dümdüz, kendinizi hafif hissediyorsunuz. Ama ilk lokmadan itibaren gün boyunca göbeğiniz şişiyor, gaz oluşuyor ve aynada kendinizi kilolu gibi görüyorsunuz. Oysa kilo probleminiz yok. Peki bu neden oluyor?

Bu yazıda, bu şişkinliğin gerçek nedenlerini ve çözüm yollarını anlatacağım. Karnınızdaki şişkinlik sadece “ne yediğinizle” değil, “vücudunuzun nasıl sindirdiğiyle” ilgili.

🔍 🔍 🔍
Şişkinliğin 4 Ana Sebebi

Bağırsaklarda gaz oluşmasının dört ana nedeni vardır:

1️⃣ Mide Asidi Eksikliği

Yediklerimiz midede yeterince asitle parçalanmazsa, tam sindirilemez. Bu durumda yiyecekler midede “mayalanmaya” başlar ve gaz üretir.

2️⃣ Bağırsak Bakterileri

Bağırsaklarımızda yaşayan bakteriler, sindiremediğimiz gıdaları parçalayarak gaz üretir. Bu normaldir ama bazı bakteriler fazla çalışırsa gaz miktarı artar.

3️⃣ Enzim Eksikliği

Bazı gıdaları parçalamak için özel enzimlere ihtiyaç vardır (örneğin süt şekeri için laktaz enzimi). Bu enzimler eksikse, gıdalar parçalanamaz ve gaz oluşur.

4️⃣ Yanlış Bakteri Yerleşimi (SİBO)

Normalde kalın bağırsakta bulunması gereken bakteriler ince bağırsağa geçerse, burada gıdaları parçalamaya başlarlar. Bu da şişkinlik ve gaz yapar.

Mekanizma Nasıl İşliyor?

Örnek: Akşam yemeğinde etli kuru fasulye, pilav ve salata yediniz.

  • Bu yiyecekler midede asitle parçalanmalı.
  • Ama mide asidiniz azsa (örneğin mide ilacı kullanıyorsanız), yiyecekler tam sindirilemez.
  • Bu durumda midede mayalanma başlar, gaz oluşur.
  • Ayrıca mide asidi bakterileri öldürür. Asit eksikse, bakteriler hayatta kalır ve bağırsaklara geçer.
  • Bu bakteriler ince bağırsağa yerleşirse, burada gıdaları parçalar ve gaz üretir. Bu duruma SİBO denir.
🧬 🧬 🧬
Enzim Eksikliği ve Şekerler

Yiyeceklerdeki bazı şekerler (laktoz, sükroz, maltoz) bağırsakta özel enzimlerle parçalanır.

Bu enzimler eksikse:

  • Şekerler parçalanamaz.
  • Su çeker, karında guruldama ve bazen ishal yapar.
  • Bakteriler bu şekerleri kullanır ve gaz üretir.
🦠 🦠 🦠
Bağırsak Florası Bozulursa Ne Olur?

Bağırsaklarımızda yüzlerce farklı bakteri türü yaşar. Bu denge bozulursa:

  • Bazı bakteriler aşırı çoğalır.
  • Gaz üretimi artar.
  • Sindirim zorlaşır.

Antibiyotik kullanımı, stres, kötü beslenme gibi faktörler bu dengeyi bozabilir.

🛠️ 🛠️ 🛠️
Ne Yapmalı? Adım Adım Çözüm
1️⃣ Mide Asidini Dengele
  • Mide asidini baskılayan ilaçları (PPI) uzun süre kullanmayın (60 günden fazla).
  • Yemekle birlikte ve hemen öncesinde/sonrasında su içmeyin.
  • Yemekle birlikte 1 bardak suya yarım limon veya 1 tatlı kaşığı elma sirkesi ekleyerek içebilirsiniz.

2️⃣ Beslenmeyi Geçici Olarak Değiştir

Yaklaşık 60 gün boyunca aşağıdaki gıdalardan uzak durun:

  • Süt ürünleri (yoğurt, peynir, süt)
  • Yeşillikler (marul, roka, maydanoz)
  • Lahana, brokoli, turp
  • Soğan, sarımsak
  • Kuru baklagiller (fasulye, nohut, mercimek)
  • Meyve kuruları ve aşırı lifli meyveler (armut, şeftali, kiraz)
  • Gluten içeren gıdalar (ekmek, makarna)
  • İşlenmiş et ürünleri (sucuk, salam, sosis)

Bu gıdalar gaz yapan bakterileri besler. Bir süre ara verip sonra azar azar diyete eklenmelidir.

Serbest gıdalar: Et, balık, tavuk, pirinç (ama mideyi tam doldurmadan)

3️⃣ SİBO Tedavisi
  • SİBO sadece diyetle düzelmez.
  • Gerekirse doktor kontrolünde özel antibiyotikler kullanılır.
  • Bu antibiyotikler ince bağırsaktaki zararlı bakterileri öldürür ama kalın bağırsaktaki faydalı bakterilere zarar vermez.

4️⃣ Bağırsak Duvarını Güçlendir

Bağırsak duvarı hasar görürse enzim üretimi bozulur, geçirgenlik artar.

Zarar verenler:

  • Oksidasyon (sigara, stres, işlenmiş gıdalar)
  • Ağır metaller (balıkla bile alınabilir)

Koruyucular:

  • Antioksidanlar: Glutatyon, Resveratrol, R-Lipoik Asit
  • Ağır metal atıcılar: Bentonit kil (günde 2 yemek kaşığı), kişniş (doktor kontrolünde)

5️⃣ Hareketi Artır

Bağırsaklar kasılarak kendini boşaltır. Bu hareket azsa:

  • Mayalanma artar
  • Kabızlık olur
  • Gaz birikir

Ne yapmalı?

  • Günde 30 dakika tempolu yürüyüş
  • Sabah aç karna: 1 bardak suya yarım limon suyu + 1 çay kaşığı zencefil tozu
  • Omega-3 takviyesi (günde 2000 mg)
🔴 🔴 🔴
Her Şişkinlik Kilo Değildir
  • Bağırsaklar sadece sindirim değil, ruh hali, düşünce yapısı ve bağışıklık üzerinde de etkilidir.
  • Sağlıklı beslenme herkes için aynı değildir. Vücudunuz neye nasıl tepki veriyorsa, ona göre beslenmelisiniz.
  • Lifli gıdalar, süt ürünleri, sebzeler sağlıklı olabilir ama herkes için her zaman uygun değildir.
  • Fazla lif, fazla oksidasyon, enzim eksikliği ve flora bozukluğu şişkinliğe neden olabilir.
🌟 🌟 🌟
Kendi Vücudunu Dinle
  • “Sağlıklı” diye dayatılan her gıda size iyi gelmek zorunda değil.
  • Size dokunan, şişkinlik yapan gıdayı geçici olarak bırakın.
  • Vücudunuzun neye ihtiyacı olduğunu en iyi siz hissedersiniz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Güçlü Yetmez! Akıllı Bir Bağışıklık Sistemi İçin Beta-Glukan

“Kontrolsüz güç, güç değildir!”
– Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek isteyenlerin bu sözden öğreneceği çok şey var!

Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi Neden Yeterli Değil?

Bağışıklık sistemimiz, vücudumuzun en gelişmiş savunma ordusudur. Ancak bu ordu, sadece güçlü değil, aynı zamanda akıllıca hareket eden bir yapı olmalıdır. Aksi halde, zararlı mikropları yok etmeye çalışırken kendi dokularımıza da zarar verebilir.

Yeni araştırmalar, bağışıklık sistemi güçlendirme konusuna yepyeni bir bakış açısı sunuyor:
Sistem sadece güçlü değil, aynı zamanda dengeli ve kontrollü çalışmalı.

İşte tam bu noktada, doğanın sunduğu beta-glukan maddesi devreye giriyor.

🍄 🍄 🍄
Beta-Glukan Nedir?

Beta-glukan, yulaf, arpa, mantar ve bazı alg türlerinde doğal olarak bulunan çözünür bir liftir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, bu maddenin sadece bağışıklığı güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda onu akıllı bir şekilde yönlendirebildiğini ortaya koymuştur.

Yani beta-glukan, bağışıklık sistemine “nasıl savaşacağını” değil, “ne zaman savaşması gerektiğini” öğretiyor!

Nasıl Çalışır? Bilimsel Gerçekler

2024’te Nature Immunology dergisinde yayımlanan bir çalışma, beta-glukanın doğrudan grip (influenza) virüsünü öldürmediğini, ancak bağışıklık sisteminin virüse verdiği aşırı tepkileri yumuşattığını gösterdi.

Grip gibi hastalıklarda zarar, çoğunlukla virüsün kendisinden değil, bağışıklık sisteminin aşırı tepkisiyle (sitokin fırtınası) ortaya çıkıyor.

Beta-glukan, bu aşırı reaksiyonları düzenleyerek daha hedefe yönelik, daha az zararlı bir bağışıklık yanıtı sağlar.

Beta-Glukanın Sağlığa Faydaları
  • 🫁 Solunum yolu enfeksiyonlarında iyileşmeyi destekler
  • 🦷 Periodontal (diş eti) iltihaplarını azaltır
  • 🎗️ Kanser tedavisi sırasında bağışıklık sistemini destekler
  • 🩸 Kolesterolü düşürür
  • 🔋 Mitokondri sağlığını korur
  • 🧠 Vücutta daha dengeli bir immün yanıt oluşturur
  • 🦠 Bağırsak mikrobiyotasını olumlu etkiler

Beta-Glukan Hangi Gıdalarda Bulunur?

Beta-glukan kaynakları iki ana gruba ayrılır:

1️⃣ Tahıl Bazlı Kaynaklar (Daha çok metabolik denge için)
  • Yulaf: %3–7 oranında beta-glukan içerir
  • Arpa: %5–11 ile en zengin kaynak
  • Buğday: %0,5 gibi düşük bir orana sahip
  • Pirinç: %0,2 oranında içerir

Not: Bu beta-glukanlar daha çok kolesterol kontrolü, kan şekeri dengesi ve bağırsak sağlığı için etkilidir.

2️⃣ Tahıl Dışı Kaynaklar (Bağışıklık sistemi için ideal)
  • Maya Beta-Glukanı (özellikle Saccharomyces cerevisiae)
  • Mantarlar (özellikle Shiitake, Reishi)
  • Algler (kahverengi deniz yosunu)
  • Bazı bakteriler

Bu gruptakiler ise esas olarak bağışıklık sistemi düzenleyici etki gösterir.

Beta-Glukan Seviyesini Etkileyen Faktörler
  • İşleme: Yüksek sıcaklıkta pişirme veya maya ile yapılan işlemler, beta-glukanın yapısını bozabilir.
  • Depolama: Nemli ortamlarda beta-glukan oksidasyona uğrayabilir ve etkinliği azalabilir.
  • Kabukta yoğunluk: Tahılların dış katmanlarında yoğun olduğu için tam tahıl ürünleri tercih edilmelidir.

Beta-Glukanı Hayata Dahil Etmenin Pratik Yolları
  • Güne yulaf lapası ile başla
  • Ev yapımı arpa unlu ekmek tüket
  • Haftada 2 kez şitake mantarı kullan
  • Takviye olarak maya beta-glukan kapsülleri tercih et (Hekim önerisiyle)
  • Probiyotik gıdalarla beraber tüket, bağırsak sağlığını destekle

Kontrolsüz Güç, Güç Değildir

Bağışıklık sistemimiz sadece savunma hattı değil, aynı zamanda bir komutandır.
Yeterli güçle donatıldığında bile, ne zaman ateş açacağını bilmediği sürece vücuda zarar verebilir.

Beta-glukan, bağışıklık sistemine bu aklı verir.
Yani güçlü değil, akıllı bir bağışıklık için doğadan gelen bu özel maddeye hayatınızda mutlaka yer açın.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ β-Glukan, influenza A virüsüne karşı hastalık toleransını artırmak için nötrofilleri yeniden programlıyor https://www.nature.com/articles/s41590-024-02041-2

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kolesterolün Kandaki Normal Değerlerinin Tarihsel Evrimi

Kolesterol, 19. yüzyılda keşfedildiğinden bu yana hem biyokimyasal hem de klinik anlamda insan sağlığının merkezinde yer almıştır. Başlangıçta yalnızca hücre zarlarının bir bileşeni olarak tanımlanan bu molekül, zamanla kardiyovasküler hastalıkların en önemli risk göstergelerinden biri haline gelmiştir. Ancak kolesterolün “normal” kabul edilen düzeyleri, sabit bir sayıdan ibaret değildir; bilimsel anlayışın gelişmesiyle birlikte sürekli olarak yeniden tanımlanmıştır.

Kolesterolün kandaki normal değerlerinin tarihsel evrimini ele alarak, tıbbın değişen bakış açılarını, epidemiyolojik verilerin etkisini ve klinik rehberlerin nasıl dönüştüğünü göreceksiniz. Bu biyobelirtecin sınırları, yalnızca laboratuvar cihazlarının hassasiyetiyle değil; toplumun sağlık öncelikleri, bilimsel kanıtlar, risk algısı ve belki de tartışmalı kararlarla şekillenir.

📜 📜 📜
YılToplam Kolesterol Normal SınırıAçıklama
1950’ler< 300 mg/dLKolesterol yeni tanımlanmıştı; yüksek değerler henüz risk olarak görülmüyordu.
1970’ler< 270 mg/dLAterosklerozla ilişki kurulmaya başlandı; ilk sınırlamalar geldi.
1980’ler< 250 mg/dLFramingham çalışması sonrası kardiyovasküler riskler netleşti.
1990’lar< 230 mg/dLLDL’nin “kötü kolesterol” olarak tanımlanmasıyla sınırlar daraltıldı.
2001 (ATP III – ABD)< 200 mg/dLAmerikan Kalp Derneği LDL hedeflerini netleştirdi; total kolesterol için <200 mg/dL önerildi.
2013 (ACC/AHA Kılavuzu)LDL < 100 mg/dLRisk bazlı hedefler ön plana çıktı; total kolesterol yerine LDL odaklı yaklaşım benimsendi.
2019 (ESC/EAS Avrupa Kılavuzu)LDL < 70 mg/dL (yüksek risk)Çok yüksek riskli bireylerde LDL hedefi daha da düşürüldü.
2025 (Güncel ESC/AHA önerileri)LDL < 55 mg/dL (çok yüksek risk)Yeni çalışmalarla birlikte agresif LDL düşürme stratejileri benimsendi.

📌 📌 📌
Ek Bilgiler
  • HDL için tarihsel olarak ≥ 60 mg/dL koruyucu kabul edilirken, erkeklerde ≥ 40 mg/dL ve kadınlarda ≥ 50 mg/dL sınırları sabit kalmıştır.
  • Trigliserid için < 150 mg/dL sınırı 1990’lardan beri geçerlidir; ancak non-HDL kolesterol ve VLDL gibi alt fraksiyonlar son yıllarda daha fazla önem kazanmıştır.
  • Türkiye’de de bu değişimler genellikle Amerikan ve Avrupa kılavuzlarıyla paralel olarak benimsenmiştir.

Kolesterolün normal kabul edilen sınırları, zaman içinde yalnızca rakamsal olarak değil; anlam olarak da değişmiştir. 1950’lerde 300 mg/dL’ye kadar “normal” sayılan değerler, günümüzde 200 mg/dL’nin altına çekilmiş; LDL içinse risk düzeyine göre 55 mg/dL gibi agresif hedefler belirlenmiştir. Bu değişim, tıbbın statik değil; dinamik bir bilim olduğunu gösterir.

Lakin bu evrim, yalnızca bilimsel bir gelişme değil; aynı zamanda halk sağlığına, ilaç kullanımına ve beslenmeye yön veren bir stratejidir. Kolesterol sınırlarının yeniden tanımlanması, milyonlarca insanın yaşam tarzını, ilaç kullanımını ve hastalık riskini doğrudan etkiler. Bu nedenle kolesterol değerlerinin tarihsel değişimi, yalnızca bir laboratuvar öyküsü değil; toplumun sağlıkla kurduğu ilişkinin de bir aynasıdır.

Bu yazı, kolesterolün sınırlarının nasıl ve neden değiştiğini anlamak isteyen herkes için bir rehber niteliğindedir. Çünkü sağlık, yalnızca bugünün bilgisiyle değil; geçmişin dersleri ve geleceğin öngörüleriyle inşa edilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla