Tüm yağ çeşitlerinde Omega-3 ve Omega-6 yağ asitleri yağın çeşidine göre farklı oranlarda bulunur. Linoleik Asit (LA) yani omega-6 pro-inflamatuar (iltihabı tetikleyici) bir maddedir.
Bu bakımda tükettiğiniz yağda Linoleik Asit (LA) yani omega-6 pro-inflamatuar ne kadar “az” ise o yağ size o kadar az zarar verir.
Aşağıdaki yağ çeşitlerinden kırmızı ile gösterilenler (ayçiçeği, kanola, mısır özü yağı, soya yağı, pamuk yağı) çok fazla LA içerir.
Bu bakımdan uzak durunuz.
Yeşil ile gösterilenler ise (kuyruk yağı, tereyağı, iç yağı, Hindistan cevizi yağı) da çok az LA içerdiğinden yararlı yağlardır.
En iyi kalite zeytin yağı bile olsa LA içeriği açısında iki grup arasında kalmaktadır. Zeytinyağı üretidiği zeytin ve işleme tekniğine göre %3 ile %27 arasında Linoleik Asit (LA) yani omega-6 pro-inflamatuar içerir.
Günlük yağ tüketiminizi gözden geçirdiğinizde göreceksiniz ki pişmiş gıda alımınızın çok büyük bir kısmında tohum yağları hakim.. Yukarıdaki listede gördüğünüz gibi tohumlardan elde edilen yağlarda Linoleik Asit (LA) oldukça yüksek. Bu durumda vücudunuzun ihtiyacı olan Omega 6 miktarının çok daha fazlasını tükettiğinizi göreceksiniz.
Omega 6 yağ asitlerinin en yaygın olanı Linoleik Asit (LA) esansiyel yağ asitleri arasında yer aldığından aşırı tüketimi durumunda sağlık sorunlarına neden olabilir.
Bu nedenle omega 6 yağ asitlerini omega-3 yağ asitleriyle dengelemek önemlidir.
Omega 6’nın fazla tüketiminde;
Yüksek miktarda omega 6 yağ asidi tüketimi, oksidatif stresin (vücudunuzdaki serbest radikaller ve antioksidanlar arasındaki dengesizlik bu da yaşlanma başta olmak üzere bir çok kronik hastalığın sebeplerindendir) artmasına neden olur.
Aşırı omega 6 yağ asidi tüketimi, vücutta inflamasyonu (Daha önce paylaştım bu konuyu) artırır.
Omega 6 ve omega-3 yağ asitleri arasında denge sağlanmadığında kalp hastalıkları, obezite, diyabet ve diğer kronik rahatsızlıkların riski artar.
Aşırı omega 6 tüketimi, kan pıhtılaşmasına yol açarak kalp krizi ve felç riskini artırır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
⭐️⭐️ Linoleik Asit: Standart Amerikan Diyetinde Artan Alımın Etkilerinin ve Kronik Hastalıklarla İlişkilerinin Anlatımsal Bir İncelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37513547/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Allerjiniz olduğunda kullandığınız ilaçları hatırlayın..!! Farklı etken maddeler olsa da genel adlandırılmaları ANTİ HİSTAMİNİK‘ler. Evet ANTİ (Karşıt – Zıt demek) neye HİSTAMİN‘ e…
Gelin bu ilaçlarla karşı durmaya çalıştığımız Histamin neymiş…Mekanizması nasıl işliyormuş inceleyelim..
Histamin, Beyaz kan hücrelerinde Histidin aminoasidinden türeyen ve salınan bir maddedir.
Histamin, vücut içerisinde meydana gelen stres durumlarında veya allerjik olaylarda doğal olarak üretilir. Kılcal damarları genişletir, düz kasların kasar, mide asidi salgısını arttırır. Uyku-uyanıklık arasındaki döngüyü ve bilişsel işlevi düzenlemek gibi görevleri de vardır.
Histamin, doğal olan üretimi ve salınımı vücut içi dengelerin bozulması sebebiyle artabilir. Bu durum birçok sebeple meydana gelebilir. Bu duruma bazı; hastalıklar, ilaçlar dahil kimyasal maddeler ve besinler sebep olabilir.
Histamin artıran ilaçların etken maddeleri;
Naproksen Ağrı kesici
Metamizol Ağrı kesici
Flurbiprofen Ağrı kesici
İdometazin Ağrı kesici
Ketoprofen Ağrı kesici
Diklofenak Anti enflamatuar, ağrı kesici
Kodein Ağrı kesici, öksürük giderici
Verapamil Tansiyon ilacı
Klonidin Tansiyon ilacı
Dihidralazin Tansiyon ilacı
Furosemid İdrar Söktürücü
Klavulanik Asit Antibiyotik
Sefuroksim Antibiyotik
Siprofloksasin Antibiyotik
Haloperidol Nöroleptik
Karbamazepin Antiepileptik
Metoklopramid Bulantı ilacı
Simetidin Mide Koruyucu
Takrin Alzheimer Hastalığı
Bupropiyon Antidepresan, sigara bırakma tedavisi
Bu ilaçları kullanıyorsanız ve aynı zamanda Histamin İntoleransı veya Allerji‘niz varsa iyi düşünün ve hekiminizle muhakkak konuşun.
Vücudunuzda yukarıdaki hastalıklar, eksiklikler vb gibi varsa ve aynı zamanda Histamin İntoleransı veya Allerji‘niz varsa iyi düşünün ve hekiminizle muhakkak konuşun.
Bilin ki bunlar histamini yıkıp parçalayacak olan DAO enzimini bloke ederler, var olan enzim yetmez olur. Histamin parçalanamayınca seviyesi yükselir. Artan seviye ise var olan sorunlarınızı arttırır.
Bu durumda akla DAO enzimini arttırmanın yolu var mı sorusu gelebilir.
Mesela; Bezelye aşırı miktarda histamin içerir. Fakat çimlenirken kendi histaminine karşıda bir kompleks molekül üretir.
Çimlendirilmiş bir tutam bezelyenin çim kısmını sıcak suda 10 dakika bekletip günlük 1 bardak çayı içilirse DAO enziminiz yükselir. (Çim kısmı yenilebilir lakin tadı pek keyifli değil)
DAO enzimi tabletleri de bu şekilde imal edilir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Çalışanımızın işyerinde boğaz enfeksiyonu olan bir arkadaşının öksürüğünden damlacık yolu ile streptokok bakterisi veya virüs aldığında (solunum yoluna girdiğinde) ilk karşılayan Dentrik hücrelerdir. Bunlar Makrofaj hücrelerdir.
Çalışanımızın bağışıklık sistemi yeterli olduğu taktirde vücuduna giren bu bakteri veya virüsü dentrik hücreler (Makrofajlar) bunu fagosite ederek (yani balon gibi içine alarak) kan dolaşımına girmelerini engellerler. Dentrik hücreler (Makrofajlar) içine aldıkları virüs veya bakteri ile birlikte lenf kanalına girerler.
EK BİLGİ: Çalışanımızın vücudunda her insanda olduğu gibi iki dolaşım sistemi vardır. Kanı taşıyan dolaşım sistemi (damarlar), lenf sıvısını taşıyan lenfatik sistemdir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Dentrik hücreler (Makrofajlar) içinde lenf kanalına giren virüs ve bakteri lenf düğümüne (nodu) getirilir ve CD4 hücrelere sunulur. Burada Th1 ve Th2 vs ile stokinler salgılanır… Bu sürece İmmünite(Bağışıklık)
Her zaman vücudumuz başarılı olamaz. Bağışıklık sistemimiz zayıfladığında yada biyolojik etkene çok fazla maruz kalındığında Dentrik hücrelerin (Makrofajlar) gücü yetmediği zaman kanda HİSTAMİN denilen bir madde salgılanıyor.
BİLGİ:Histamin, doğal bir aminoasit olarak bilinen histidinden türeyen, bağışıklık sistemi tarafından beyaz kan hücrelerinden salınan bir maddedir.
Damar duvarının iç yüzü tuğla bir duvar misali Endotel hücrelerden oluşur. Histamin, salındığı ilgili bölgede damar endotelini (duvarı oluşturan tuğlaların arasını) açar.
Damar endotelinin aralıklarından dışarıya sıvılar ve protein parçaları sızar. Bütün bunlarla beraber bir bağışıklık hücresi olan Nötrofil de damar dışına çıkar.
BİLGİ:Nötrofil: Vücudun enfeksiyon ve inflamasyon ile savaşmasına yardımcı beyaz kan hücresi türüdür. Kemik iliğinde üretilerek damar içinde vve dışında bakteri ve mikroorganizmalarla savaşıp, onları yakalama ve yok etmede görevlidir. Hasarlı hücreleri onarmaları ve bağışıklık tepkisi oluşturmaları için diğer hücrelerle iletişim kurarlar. Böylelikle vücutta iltihaplanmayı düzenlemede önemli bir rol oynarlar. Kan, doku ve lenf düğümlerinde dolaşan nötrofiller, küresel bir şekle sahiptir ve enfeksiyonla savaşmak için şekil değiştirebilirler.
Nötrofil, dentrik hücrelerin (Makrofajların) gücünün yetmediği bakteri ve virüsü yok etmek için savaşırken savaş bölgesinde
Kızarıklık (Rubor)
Isınma (Color)
Şişlik (Tumor)
Ağrı (dolor) oluşur.
İNFLAMASYON görüntüsü budur. Genellikle kızarıklık ve ısınma ile başlar. Sonrasında şişlik ve ağrı oluşur. Lakin birçok farklı sıra ile de görülebilir.
Bu sebeple gelen bakteri ve virüsleri ilk girdikleri anda dentrikler ile fagosite edip lenf kanalına atabilmek idealidir. Sonrasında vücudun yükü artmaktadır.
Nötrofil ile oluşan bu durum akut inflamasyon akut yani sürelidir. 2 gün le 2 hafta arasında sonlanır.
《Ağrı kesici ilaçların isimlerinin içerisinde Dolor (ağrı) kelimesine dikkat edin. Artık nereden geldiğini biliyorsunuz.》
İnflamasyonu yukarıda basit bir Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu örneğinde gördükten sonra biraz ayrıntılandırayım.
İnflamasyon aslen etkeni yok etmek, dokudan uzaklaştırmak olmadı etkenle doku arasında bariyer koymaktır. Lakin enflamasyonun kendisi de hücre ve doku hasarı yapabilir ki bu durum bir çok kronik hastalığın oluşumunun temel nedenidir.
İnflamasyon, hücre veya dokunun hasarıdır. Bu hasar yol açan faktörler aşağıdadır.
Hipoksi
Fiziksel etkiler (travma, kesi, sıcak/soğuk vb gibi)
Kimyasal ajanlar, ilaçlar
Biyolojik ajanlar (enfeksiyonlar)
Genetik hasar
İmmün sistem hasarı
Beslenme bozuklukları
İnflamasyonla eş zamanlı olarak hücre ve dokuların tamiratı da başlar.
İnflamasyonun sonuçları
Tam doku iyileşmesi
Akut iltihabın sınırlandırılması – abse
Kronik iltihap
Skar (Nebde) dokusu ile iyileşme
İnflamasyon her ne kadar vücudun normal bir bağışıklık işlevi olarak kabul edilse de kronikleşmesi durumunda meydana geldiği bölgenin hasarlanmasına neden olabilir. Kronik enflamasyon yazımızı ayrıca okuyabilirsiniz.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Ayrıntıları Sevenler Okumaya Devam Edebilirler
EK BİLGİ:CD4 hücreleri bağışıklık sisteminin yöneticileri ya da diğer bir bakışla bağışıklık ordusunun generalleridir. Normal değeri kande 800-1500 hücre/mm3 dür.
Beyaz kan hücrelerinin bazı türleri, yani fagositler “casuslar” olarak hareket eder ve vücudu istila eden, yabancı maddeleri veya organizmaları aramak için devriye gezerler. Bir düşmana (Virüs, bakteri gibi) rastladıklarında generalleri (CD4 hücreleri) vücudun ordusunu harekete geçirmeleri için uyarırlar.
Generaller (CD4 hücreleri) daha sonra bağışıklık sistemindeki “asker” lerin (katil T hücreleri, B hücreleri, antikorlar vb gibi) silahlarını alıp savaşmaları için emir verirler.
CD4 lenfosit sayısı, bağışıklık sisteminin ne kadar sağlıklı olduğunun bir göstergesidir. CD4 hücre sayısı, fırsatçı hastalık riskinin en iyi göstergesidir. 500 hücre/mm3’ün altındaki CD4 değerleri genellikle bağışıklık baskılanması ve fırsatçı enfeksiyonlara karşı savunmasızlığın bir göstergesidir.
EK BİLGİ: T yardımcı (Th) hücreleri, bağışıklık tepkisinde önemli bir rol oynayan T hücrelerinin bir alt kümesidir. İşlevlerine, sitokin profillerine ve destekledikleri bağışıklık tepkisi türlerine göre farklı alt kümelere, özellikle Th1 ve Th2’ye sınıflandırılabilirler. Th1 ve Th2 yardımcı T hücresi alt kümeleri arasındaki temel farklar şunlardır:
Th1 Yardımcı T-Hücreleri
Sitokin Üretimi : Th1 hücreleri öncelikle IFN-γ (interferon-gama) , TNF-α (tümör nekroz faktörü-alfa) ve IL-2 (interlökin-2) gibi sitokinleri üretir.
Bağışıklık Tepkisi : Th1 hücreleri , virüsler ve bazı bakteriler gibi hücre içi patojenlere karşı savunma için hayati önem taşıyan hücre aracılı bağışıklıkta öncelikli olarak rol oynar . Makrofajları aktive eder, patojenleri fagosite etme yeteneklerini artırır ve sitotoksik T hücrelerini (CD8+ T hücreleri) uyarır.
Patojen Hedefleme : Th1 yanıtları genellikle viral enfeksiyonlara ve Mycobacterium tuberculosis gibi hücre içi bakterilere karşı etkilidir.
İlişkili Durumlar : Th1 yanıtları, inflamasyonu teşvik etmedeki rolleri nedeniyle sıklıkla otoimmün hastalıklarda ve kronik inflamatuvar durumlarda rol oynar.
Th2 Yardımcı T-Hücreleri
İlişkili Durumlar : Th2 yanıtları, IgE üretimini ve eozinofil aktivasyonunu teşvik etmedeki rolleri nedeniyle astım, saman nezlesi ve diğer atopik durumlar gibi alerjik hastalıklara katkıda bulunabilir.
Sitokin Üretimi : Th2 hücreleri öncelikle IL-4, IL-5, IL-6, IL-9 ve IL-13 gibi sitokinleri üretir.
Bağışıklık Tepkisi : Th2 hücreleri, özellikle helmintler (parazitler) ve alerjenler olmak üzere hücre dışı patojenlere karşı savunmada önemli olan humoral bağışıklık ile ilişkilidir . B hücrelerini antikor üretmeye, özellikle IgE üretmeye teşvik ederler ve eozinofil aktivasyonunu desteklerler.
Patojen Hedefleme : Th2 yanıtları parazitik enfeksiyonlara karşı etkilidir ve alerjik yanıtlarda rol oynar.
Olması gereken bu…O yüzden Bu sistem, IgA güçlü tutulmalı, bağışıklık güçlü tutulmalı, Ajan kana girmeden yok edilmeli diyorum hep
Corona enfeksiyonu (Popüler adı ile Covid 19) geçirdiniz veya korunmak için zamanında aşı oldunuz. (Bu konularda başımızı ağrıtmamak için ayrıntılarına girmeyeceğim) Lakin siz eskisi gibi olmadığınızı mı düşünüyorsunuz ?
Mesela daha çabuk yoruluyorsunuz, anlamakta öğrenmekte öncesine göre iyi olmadığınızı düşünüyorsunuz, uykudan yorgun uyanıyorsunuz, düşüncelerinizi toparlayamıyorsunuz, solunumunuz sıkıntılı vb gbi sorunlar yaşıyorsunuz.
Yada sosyal medyada yer alan pıhtı artması, kalp krizi, immün hastalıklar, miyokardit vb hastalıkların arttığı haberleri sizi endişelendiriyorsa (Bu konularda başımızı ağrıtmamak için ayrıntıya girmeyeceğim yorum yazmayacağım) ne yapmalısınız?
Aslında yukarıdaki sorun vve endişeleriniz olsun yada olmasın aşağıda yazacaklarımı hayatınızın rutinine dahil etmeniz geleceğinizi daha sağlıklı yaşayabilmeniz için size faydalı olacaktır.
Açlık bağışıklık sisteminizin en büyük destekçilerindendir. Popüler adları ne olursa olsun (farklı adlarla pek çok moda diyet var adlarını yazmayacağım) 24 saatlik bir gün döngüsünde 16 saat açlık döneminiz olmalı.İdeali akşam 19.00 – sabah 11.00 arasıdır. Lakin iş ve sosyal hayat sebebi ile 20.00 – 12.00 de uygundur. Mümkünse 20.00 de bitmek kaydı ile bir akşam öğünü ve 12.00 de başlamak kaydı ile bir öğlen öğünü ile beslenmenizi sınırlayın.
Günlük 40 dakika tempolu yürüyüş yapın. (Ağır egzersizlerden kaçının)
Saat 23.00 ve 05.00 arasında uyku bağışıklık sistemini destekler. Bu sebeple bu saatlerde muhakkak uyuyor olun. İhtiyacınız var ise toplam uyku sürenizi kendiniz arttırın.
Uyuduğunuz ortam tam karanlık olmalı, tam sessiz bir ortam sağlanmalı,20 – 22 derece arası olmalı, yukarıda yazdığım gibi uyku saatinde aç olunmalı, cep telefonu televizyon, saat ve sair radyasyon ve ses yayan cihaz olmamalı,bitki olmamalı.
Timus masajını öğrenin ve günlük uygulayın.
Soleus (ikinci kalbiniz – daha önce yazdım açın okuyun) hareketini gün içinde aklınıza geldikçe yapın.
İdrarınız çok açık sarı veya su renginde çıkıyorsa yeterli su içiyorsunuz demektir. Hedefiniz idrarınızın rengi olsun.
Kuyruk yağı, Hayvani iç yağ, Tereyağı, Zeytinyağı ve Hindistan Cevizi yağı harici yağ tüketmeyin. (Kızartmalarınızı zeytinyağı ile kısık ateşte yapın – zeytinyağ ve basma konusunda üretilmiş yalanlardan uzak durun)
Baharatları yaşınıza, hastalıklarınıza, kilonuza uygun kullanmayı hekiminizden öğrenin ve beslenmenize dahil edin. (Paylaşımlarımdan da öğrenebirsiniz)
Sirkenizi kendiniz yapın. Ve muhakkak kullanın. (Aç karnına sabah içmeyin sakın)
Yoğurdunuzu kendiniz yapın.Günlük bir öğününüze eklemeye çalışın.
Turşunuzu kendiniz yapın. Günlük bir öğününüze eklemeye çalışın.
Karbonhidrat tüketiminizi en aza indirin. Tahıl tercihiniz tam buğday olsun.
Şeker ve şekerli gıdaları değil ağzınıza hayalinize bile almayın.
Karaciğer başta olmak üzere sakatatları beslenmenize dahil edin.
Protein tercihiniz, kırmızı et,balık (orta su ve yüzey balıkları tercihen), kümes hayvanları (lakin asla endüstriyel üretilmiş olanlar değil köyden olmalı)
Kudret narı, beslenmenizde muhakkak yer alsın. İdeali zeytinyağının içerisinde cam kavanozda saklamak ve bu şekilde tüketmektir. %60 oranında Konjuge linoleik asit ve en önemli izomeri α-eleostearik asit içerir. Zeytinyağı ile beraber kullanıldığında mide asidi oranını artırır.
Hekiminiz gerek görmedikçe ağrı kesici, mide ilacı (Özellikle PPİ’ lar), antibiyotik vb gibi ilaçları kullanmayın.
Bentonit kil veya Aktif Kömür ile ağır metal temizliği (hekiminiz onayı ile ve kontrolünde) yapın.
Güneşi gördüğünüzde 12.00 – 13.00 arası 20 dk (daha fazla değil) yaz veya kış fark etmez güneşlenin.
Her gün toprağa, deniz kenarında kuma, çimene hiç biri mümkün olmadı betona 30 dk dan az olmamak kaydı ile çıplak ayakla basın. (Elektron transferini ileride yazacağım.)
Kitap okuyun 15 dk bile olsa.
Hayvan besleyin ve çiçek besleyin. Mümkün değilse hiç değilse 10 dk zaman ayırın sevin ilgilenin. (Sağlık bedenen ve ruhen tam bir iyilik halinde olmaktır. Ruhunuz sevgi ile iyi olur.)
Ailenizle birlikte günlük zaman geçirin. (Sağlık bedenen ve ruhen tam bir iyilik halinde olmaktır. Ruhunuz sevgi ile iyi olur.)
Vücut sağlığını için elzem olan ve aşağıda isimleri yer alan molekülleri hangi besinlerden alabileceğinizi öğrenin. Hem beslenme yolu ile hem de gerektiğinde takviyeler yolu ile bu molekülleri hayatınıza dahil edin.
▪︎Glutatyon – Günlük alım/kullanım 1000 mg olmalı
▪︎Hesperidin/NAD – Günlük alım/kullanım 1000mg olmalı
▪︎Lutein – Günlük alım/kullanım 40 mg olmalı (Sabah 20 mg – Akşam 20 mg)
▪︎Zeaksantin – Günlük alım/kullanım 2 mg olmalı (Sabah 1 mg – Akşam 1 mg)
▪︎Resveratrol – Günlük alım/kullanım 700 mg (Sabah 350 mg – Akşam 350 mg)
▪︎Sorbitol – Günlük alım/kullanım 700 – 1400 mg (Sabah 350/700 mg – Akşam 350/700 mg)
▪︎Quarcetin
▪︎Omega 3 – Günlük alım/kullanım 1000 mg olmalı
▪︎Vitamin D3 – Kan (serum) düzeyi 75 ng/mL üzerinde olmalı
▪︎Vitamin C – Günlük alım/kullanım 150 mg olmalı
▪︎Vitamin B12 – Kan düzeyi 500 pq/mL üzeri olmalı
▪︎Vitamin B1
▪︎Çinko
▪︎Magnezyum
▪︎Selenyum
▪︎Alfa lipoik asit
▪︎N-asetil sistein
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Çalışanımızda yaptırdığımız tahlillerde Fe (Demir) düşük çıktı. Bu sebeple kendisine önce gıdalarını nasıl seçeceğini öğrettim. Biraz da takviye istedi. Tamam dedim. Sağolsun her dediğimi dikkatle dinledi ve uygulamaya başladı.
Çalışanımızın vücudunda neler olacak görelim;
Çalışanımız, demir (Fe +³ ve Fe +²) içeren besini ya da takviyeyi ağız yolu ile aldı, ağızdan mideye oradan da bağırsakların (Bağırsakları bir duvar gibi düşünün) yüzeyine lümenine gelir.
Fakat, Demirin bağırsakları geçmesi için Fe +² degerlikli olması gerekir. Çünkü demirin bağırsaklardan geçebilmesi için önce DMT1 pompası ile duvarın içine girmesi gerekir. DMT1 pompası ise demir sadece (ferro) +² değerlikli olduğunda taşıma yapar.
Her zaman Fe +² değerlikli besin ve takviye almıyoruz. Örneğin ıspanak dahil bitkilerde bulunan demir +³ değerliklidir. Bu durumda DMT1 pompası çalışmaz. Yürü git diyor +³ olanlara +² ol da gel diyor.
Bu durum için bağırsaklarda bir çare var. Adı Ferri Redüktaz olan bir enzim bağırsağın yüzeyinden çıkıp imdada yetişiyor.+³ değerliğin birini koparıyor ve +² ye indiriyor. Şimdi DMT1’den girebilirsin kardeşim diyor.
Çalışanımız o sırada bu olanlardan habersiz işinde gücünde… ”Canı da limon çekiyor” Sizce neden?
Tahmin ettiğiniz gibi Vitamin C de bağırsakta DMT1 benzeri çalışır. İşte bu sebeple demir kullanırken C vitamini de kullanın denir.
DMT1 in tek görevi demir taşıma değil tabi ki Mangan’ da (Mn) aynı şekilde taşınır. Bu sebeple toprak, kül, kil yiyenlerde topraktaki metaller DMT1’i meşgul ettiği için demir eksikliği görülür.
Yanlış bilinen bir durumu da yeri gelmişken düzelteyim. Çocuk, demir eksikliği olduğu için toprak yemez, toprak yediği için demir eksikliği olur.
Eveeet gelelim kaldığımız yere +² (ferro) olarak bağırsağın duvar içine girmişti. Fakat daha damarın içine girip kana karışamadı. Bağırsağın içerisinden damara açılan bir kapı var. Bu kapının adı Ferroportin.
+² (ferro) kana bu kapı sayesinde girdi. “Kan tahlilinde baktığımız demir seviyesi bu“
Dikkat etmeniz gereken önemli bir husus var sadece kanda Fe +² olması yeterli değildir. Çalışanımızın vücudununa yararlı olması için Fe +² dokularına taşınması lazım.
Bir taşıyıcı lazım.. Bu taşıyıcının adı Transferrin. Lakin transferrin de başka bir alem diyor ki sadece demirin Fe +³ değerlikli olanları taşırım diyor.
Bu sefer kanın içerisinden bir kahraman çıkıyor. Hephaestin adlı bu enzimFe +² yi Fe +³ yapıyor. Artık seyahate hazır. Transferin‘ e bağlanan iki (2) adet demir (Fe +³) karaciğere, kemik iliğine taşınır.
Çalışanımıza yaptığımız kan tahlilinde baktığımız “Demir Bağlama Kapasitesi” işte bu Transferin dir.
Demir bağlama kapasitesi ne kadar yüksek olursa, demir eksikliği (anemi) o kadar yüksektir, anemide demir bağlama kapasitesi yükselir.
Eritrosit adı verilen kırmızı kan hücrelerimize rengini veren ve oksijen taşıyan hemoglobin demir açısından zengin bir proteindir. Eritrositlerin ömrü 120 gündür. Eritrositler ölünce içinde bulunan demir de kana karışır.
Yine bir Ferroportin kapısından Fe +² olarak damara girer. Bunu da +³ yapmamız lazım ki taşıyıcı transferrine bağlansın. (Hatırlayın transferrin +³ olmayanı taşımam kaprisi yapıyor) Bunu +³ yapan enzim “seruloplazmin” dir. (Her yerden bir dönüştürücü kahraman çıkıyor)
Yukarıda bir yerlerde ”Transferin‘ e bağlanan iki (2) adet demir (Fe +³) karaciğere, kemik iliğine taşınır” yazmıştım hatırlayın. Karaciğer hücrelerinde HFE isimli bir protein, demiri (Fe +³) Lizozom‘a taşır.
Buraya dikkat edin…
Lizozom‘da demir havuzu dolunca, yeter artık fazla oldu bu demir diyerek, Hepsidin isimli bir protein sentezler.
Yukarıda yazmıştım ”Bağırsağın içerisinden damara açılan bir kapı var. Bu kapının adı Ferroportin.” Hepsidin işte bu kapıyı kapatır.
Hepsidin bununla da yetinmez, eritrositlerin (Kırmızı kan hücrelerinin) ölümü sonrası içinde ki demirin kana geçtiği kapıyı da kapatır.
Hadi bakalım – – Kana demir girmiyor.
Eğer bu Hepsidini salgılayan gen doğuştan bozuksa, Ferroportin kapısı hiç kapanmaz. Besinlerle alınan her demir kana girer ve aşırı demir yükü olan HEMOKROMATOZİS hastalığı oluşur. (Karaciğer harap olur, süreci zor bir hastalıktır)
Ek Bilgi: Vücudumuza zararlı olan bakteri girdiği zaman vücuttaki demiri çoğalmak/üremek için kullanır.
Enfeksiyon durumlarında çalışanımınız vücut sistemi bunu engelleme yoluna gider. (Çalışan farkında bile değilken) Hepsidin fazla salgılanıp Ferroportin kapısını kapatır. Bağırsaklardan kana demir geçişini minimuma indirir.
Bazen çalışanlarımız uyarılarımızı dikkate almaz da demir takviyesi kullanırlarsa hepsidinin hamlesine zarar vermiş ve Ferroportin kapısını zorlayarak kana demir girmesine neden olmuş olurlar. Bu durum zararlı bakterinin işine yarar.
Çalışanın vücudunda inflamasyon varken Hepsidin salgılanıp Ferroportin kapısı bloke olur. Bu sebeple sürekli inflamasyon olan Romatoid artrit, Ankilozan spondolit gibi hastalıklarda çalışanlarımızda demir seviyesi düşük olur.
Çalışanlarımız bazen sorarlar: ”Vücudumda bakteri varken demir almazsam vücudumda demir eksikliği olmaz mı?”
Aslında cevap basittir. Vücudumuzda bakterilerle savaşan nötrofiller savaş ganimeti olarak bakterilerden demir çalarak bu durumu vücudumuzun lehine çeviri dokularımızda ki eksikliği minimuma indirirler.
🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸
Demir takviyesi ve tedavisi için dikkat edilmesi gerekenler.
🩸Çalışanımızda bakteriyel ya da viral bir enfeksiyon varsa demir kullanmamalıdır.
🩸🩸 Çalışanımız aşırı demir alırsa, Hepsidin yine Ferroportin kapısını kapatır. Yani çalışanımız ”demirim çok düşük” diyerek sabah ve akşam çift doz demir preparatı almamalıdır.
🩸🩸🩸Çalışanımız demir ilacı kullanmasına rağmen demir seviyesi yükselmiyorsa ilacı gün aşırı almasını tavsiye ederiz. Yani bir gün iç ertesi gün içme. Çünkü ilacın dozu çalışanımıza fazla geliyor olabilir ve hepsidin yine kapıyı kapatıyor olabilir.
🩸🩸🩸🩸Çalışanlarımıza demir ilacı reçete ettiğimizde kullanım tavsiyesi olarak en yakın öğün ile 4-5 saat fark olacak şekilde kullanması gerektiğini söyleriz. En ideali akşam saat 20.00 sonrası hiç bir şey yememesi ve 24.00 de demir ilacını içmesi. Sabaha kadar da aç kalacağı içini deal emilimi sağlamış oluruz. Çünkü besinlerdeki kalsiyum, lektin, fitatlar demir emilimini engeller.
🩸🩸🩸🩸🩸Çalışanlarımıza demir ilacını muhakkak taze sıkılmış limon suyu ile içmesini tavsiye ederiz. C Vitamini (Yukarıda da yazdığım gibi) demir emilimini arttırır.
🩸🩸🩸🩸🩸🩸Çay, kahve gibi içecekler bitkisel demir emilimini engeller (+³ değerlikli). Hayvansal içerikli olan ve takviye olarak kullanılan +² değerlikli demir emilimini çay, kahve engellemez.
⛔⛔ Kurkumin demiri bağlar, demir emilimini engeller. Eğer demir eksikliğiniz var ve demir ilacı kullanıyorsanız zerdeçal kullanmamalısınız.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Kan şekerinizin yüksek seyretmesine (Diyabet = Şeker hastalığı) bağlı en çok etkilenen organımız gözdür. Şeker yüksekliğine bağlı göz hastalıkları içinde en sık görülen, “diyabetik retinopati”dir. Şeker hastalığı gözün arkasındaki ışığı algılayan retina tabakasında hasar oluşturmakta ve körlüğe neden olmaktadır.
Eğer HbA1c değeriniz 6 ve üzerinde olduğu sürece tüm organlarınız hasar görmekle birlikte en çok hasarı gözlerimiz alır.
Retina, göz küremizin arka duvarını kaplayan, 10 katmandan oluşan görme hücrelerinden oluşan ağ tabakasıdır. Retina tabakası gözün en karmaşık ve en hassas bölümüdür. Retina ışığın görüntü olarak beynimize iletilmesini sağlar ve bu şekilde görmemiz mümkün olur.
Kan Şekerimizin Yüksekliği Nasıl Görme Kaybı Yapar
Kırmızı kan hücrelerimiz içerisinde bulunan hemoglobin molekülü, kan tetkiklerinde Hgb olarak gördüğümüz ve düşük çıkınca kansızlık var fikri veren değer.
Hemoglobin akciğerden oksijeni alıp vücutta, hücrelere dokulara taşır.
Hemoglobin demir eksikliğinde düşer, çünkü demir ile beraber çalışır. Kadınlarda özellikle adet doneminde düşer.
Tüm kanımızda yaklaşık 4.5 gram glikoz (şeker) bulunur.
Normalde glikozun % 4.5 ila %5.7 kadarı oksijen taşıyan hemoglobine bağlanır.
Diyabet hastalarında, insülin direncinde, obezitede başta olmak üzere bir çok durumda HbA1c diye ölçtüğümüz değer budur. (4.5 -5.7 arası)
⭐️⭐️
Örneğin bir çalışandan kan şekeri tahlili istedim. Tahlil sonuçlarını incelerken;
HbA1c : 8.6
Glikoz : 196 (açlık) çıktığında, bu çalışana tip-2 diyabet deriz.
Bu çalışanımızda hemoglobine fazla glikoz bağlandığı için (8.2) oksijen taşıma kapasitesi düşmüş durumdadır. Bu sebeple de çalışanımızın dokularına, hücrelerine, organlarına yeterli oksijen gitmiyor. Pek tabi ki göz organına da gitmiyor. Normal zamanda 10 birim oksijen gidiyorsa 5 birime düşmüş durumda.
Vücudumuz kendini korumaya adaptedir. Oksijenin azalması (Hipoksi) durumunda HIF-1-alfa isimli bir molekül harekete geçer. HIF-1-alfa oksijensiz ortamda hücresel düzeyde adaptasyon sağlanmasında görevlidir.
Ara özet yapayım; Kan şekerindeki yükseklik önce hemoglobinlerin oksijen kapasitesini düşürür. Ardından oluşan oksijenin azalması (Hipoksi) ile HIF-1-alfa harekete geçer. Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü (VEGF) gözün retina tabakasında damarlanma artışı olur. (Yani asıl damarların uçlarından yeni damar kolları oluşmasını sağlar)
Burada vücudumuz kendini koruma maksadı ile dokulara (burada konumuz göz olduğu için retinaya) daha fazla kan gelsin ve oksijen miktarı artsın. Yukarıda yazdığım örneklemede oksijen 5 birime düşmüştü hatırlarsınız tekrar 10 olsun diye çırpınıyor.
Lakin önemli bir sorun var, bu yeni oluşan damarlar oldukça incedir. Ayrıca bu süreç o kadar hızlı ve kontrolsüz ve o kadar çoktur ki kimi damarlar bir birine düğüm olur. Bu arada kimi damarlar dışına sıvı plazma ve kan sızdırır. Tabi ki tansiyondaki gün içinde doğal artışlar bile inc ve zayıf olan yeni damarlarn bazıları çatlar.
Retina damarlarının zarar görmesi göz sinirlerinin hasar almasına neden olur.
Tüm bu süreçte retina hasar alırdiyabetik nöropati oluşur.
Bu durum bazen o kadar hızlı ilerler ki, çok kısa sürede %70 oranında görme yeteneğini kaybeden çalışanlarımız var.
Kan şekerinin yüksekliği ile başlayan bu süreçte çalışanımızın vücudunda oksidasyon fazla ve antioksidan eksikse (Glutatyon, Resveratrol, Alfa Lipoik Asit), damarlarda endotel hasarı varsa (hesperidin), Nitrik oksit, magnezyum,B12, B3, B6, B9, Krom, vitamin C eksikliği varsa ki bu hususları beslenme yaşam tarzı vb gibi sebeplerle çalışanlarımızda çok sık görme kaybı görüyoruz.
Tüm bu değerlerdeki eksikliğin derecesine bağlı olarak hasar çok daha şiddetli ve hızlı ilerler. Maalesef işin kötü tarafı bu sinir hasarları ve organ hasarları sadece gözlerde meydana gelmez.
Nöronlar (beyin)
El ve ayaklar, bacaklar
Omurilik
Böbrekler
Erkeklerde testisler, sperm ana hücresi
Kadınlarda yumurtalıklar (PCOS oluşumu)
Kan şekerinin yüksek olduğu her an tüm organlarda bu sürecin sizler farkında olmadan sürekli olduğunu artık biliyorsunuz.
Hayatınızı doğru ve dengeli yaşamak sizin elinizde.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Kan şekeri yüksekliğinin sonuçlarından sadece bir tanesini yukarıda okudunuz.
Şimdi de çalışanlarımızın almaları gereken önlemleri ve tedavi için gerekenleri inceleyelim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
AZ YE – SIK YE Asla yapmayın
Ağzımıza giren her lokma ile pankreas insülin salgılar ve bu insülin kas hücresinde ki GLUT-4 kapısına gider (GLUT-4 Kapının anahtarıydı hatırlayın)
Fakat sürekli salınan insüline karşı GLUT-4 kapısı duyarsızlaşır, kapıyı açmaz olur.
NEDEN ?
Çünkü hücrelerimiz kendini korumaya alır. GLUT-4 kapısı açılırsa glikoz girecek lakin ihtiyaç yoksa harcanmayan glikoz yağ olarak birikir, basamak değişir.
Bu süreçle aynı zamanda hücrelerimiz de oksitlenir. Burada hücresel bir duyarsızlık oluşur buna insülin Direnci diyoruz.
İnsülin kapıyı açmazsa glikoz kanda kalır ve hemoglobine bağlanma artar.
Bu durumda sonuç?
HbA1c yükselir. Ve zamanla kanda glikoz yükselir. İşte size diyabet hastalığının oluşumu.
Eğer bu sürece müdahale edilmezse (sık yeme sebepli )sürekli insülin salgılayan pankreas beta hücreleri bıkkınlığa düşer. İnsülin salgılamaz. O zamanda hasta ya insülin reçete edilir, her öğün insülini cilt altına zerk ederek olaya müdahale etmek zorunda kalırız.
⭐️⭐️⭐️⭐️
EGZERSİZ
Hani ihtiyaç yoksa GLUT-4 kapıyı açmaz, açsa da gelen glikoz yağa döner yazmıştım yukarıda. İşte egzersiz ile ihtiyaç fazlası alınan glikozu yakmaya çalışırız. Lakin bu glikozu yakmak basit bir şey değildir.
Çalışanımız hafta sonu ailesiyle birlikte alışveriş merkezine gitti. Çocukları yerken kendisine de 1,5 Pide menü (1,5 Pide + patates kızartması + kola) sipariş etti ve yedi. Aldı mı 1000 kalori.
Çalışanımızın 1000 kaloriyi yakabilmesi için tempolu şekilde 2 saat 15 dakika yürümesi gerekir.
Fakaaatt…. İstediğim gibi yerim sonra egzersiz yapar eritirim gibi bir mantık büyük hata olur. Bu işin kuralı günlük gıda miktarını azaltmaktır.
Egzersiz vücudumuzun çoğu organı için yararlı ve gereklidir. Fakat çalışanımız için istediğini istediğin kadar ye diye bir şey olmaz.
⭐️⭐️⭐️⭐️
BENFOTİAMİN ( rINN veya S -benzoiltiamin O -monofosfat )
Benfotiamin, B1 vitamini olarak da bilinen tiaminin yağda çözünen bir türevidir. Vücut tarafından daha kolay emildiği ve dokulara daha verimli bir şekilde ulaştırıldığı için standart su bazlı tiaminden ayrılır. Diğer B vitamini gruplarının aksine yağda erir, yağda eriyen B1 vitamini.
Tip-2 diyabete bağlı, nöropati, nefropati, retinopati (Sinir, böbrek, göz hasarları) için oldukça etkilidir. Aynı zamanda, hafıza kaybı, alzheimer, parkinson, odaklanma sorunu, bağırsak sorunları (Crohn, ülseratif kolit, IBS) için etkili bir moleküldür.
Ayrıca, METOTREKSAT ilacının böbreklere verdiği hasarı da önler.
🔶 Benfotiamin, Sabah ve Akşam yemek ortasında 300mg /gün olarak kullanılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
GLUTATYON, RESVERATROL, ALFA LİPOİK ASİT, VİTAMİN C
Biliyoruz ki toksinler ve serbest radikaller çoğu hücrelerimizin, organlarımızın (karaciğer, pankreas, beyin, akciğer, bağırsaklar, tiroit bezleri, kemik ve kaslar) hasar almasının ana nedenidir.
Hücre içinde yer alan mitokondrimizde oluşan oksidasyon ise hücre içinde mitokondrilerimizin sayısının düşmesi demektir ki bu düşük enerji (eksik ATP) demektir.
Glutatyon, Resveretrol, Alfa Lipoik Asit ve Vitamin C molekülleri bu toksin ve serbest radikalleri önler.
🔶 Glutatyon; sabah ve aksam tok 1000 mg /gün
🔶 Resveratrol: sabah ve aksam tok: 600-700 mg /gün
🔶 Alfa lipoik asit: 500-700 mg /gün
🔶 Vitamin C: sabah tok 150 mg /gün (sigara içenler 250 mg)
⭐️⭐️⭐️⭐️
KROM
Kanımızın içerisinde dolaşan glikozun kas hücrelerine girmesi gerekir, bu giriş kapısının adı GLUT-4 ve Bu kapının anahtarı insülindir. İnsülin kapıyı açacak, glikoz kas hücresine girecek, mitokondride enerjiye dönüşecek ve bizde o kasları hareket ettirebileceğiz.
Ama kapının anahtarı insülin olsa da kabpının kolu Krom dur. Yani GLUT-4 kapısı kromla çalışır. Krom eksikse özellille diyabet hastalarında kas erimesi başlar. Yaş ile de kas erimesin nedenlerinden biri krom dur.
🔶 Krom: Sabah tok 100-200 mcg
⭐️⭐️⭐️⭐️
VİTAMİN B12, VİTAMİN B6, VİTAMİN B9 (Folik Asit)
Vitamin B12, vitamin B6 ve vitamin B9, kemik iliğinde kırmızı ve beyaz kan hücresi, platet yapımı için gereklidir.
Çalışanımız eğer diyabet hastası ise ve metformin kullanıyorsa mutlaka B12 kullanmalıdır. Çünkü Metformin bağırsakta iyon kutbunu değiştir ve B12 emilimini engeller.
Çalışanımızın eğer Homosistein seviyesi yüksek ise bunların metillenmiş formunu kullanılmalıdır. (Metilfolat-metilkobalamin-P5P)
🔶 B12 vitamini Kahvaltıyla veya akşam yemeği öncesinde günlük 2-3 mcg
🔶 B6 vitamini 1.3 miligram
🔶 B9 vitamini Kahvaltıyla veya akşam yemeği öncesinde 400 mcg
⭐️⭐️⭐️⭐️
HESPERİDİN/NAD
Kan şekerinin yükselmesine bağlı oluşan yeni fakat kuvvetsiz damarlardan sızmmalar olduğunu yukarıda okudunuz.Damar içi endotelin zayıflığı sebebi ile gelişen bu süreçin de önüne geçilmesi gerekir.
Hesperidin Endotel hasarları ve bu sebeple oluşan pıhtılaşma, inflamasyonunu önler.
NAD; Mitokondride glikozun enerjiye dönüşmesi için şarttır. Glikozdaki H (Hidrojen) bağlayarak NADH olarak taşır ve enerji döngüsüne sokar.
NAD sentezi de Glutatyon gibi 20’li yaşlar sonrası azalır, bunun sonucu olarak da enerjide düşer. Lakin diyabette bu daha da önemlidir çünkü glikoz kanda kalır.
NAD Ayrıca SIRT6 genini aktifleştirerek genç kalmayı sağlar.
🔶 Hesperidin / NAD: 1000 -2000 mg /gün sabah ve aksam tam yemek ortasında kullanılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
SONUÇ OLARAK
Yüksek glikoz (105 üzeri her açlık glikoz değeri)
Yüksek HbA1c (5.7 üzeri)
Yüksek HOMA-IR, açlık insülin
Her daim hücre, doku organ, sinirlere zarar verir. Çalışanlarımızda sıkça gördüğümüz benim şekerim 135’i geçmiyor diye kendimizi kandırmamak gerek, zarar verir.
Benfotiamin oldukça faydalıdır. Fakat bunun yanında Glutatyon, Resveratrol, Vitamin C, Hesperidin, NAD,Krom…Sinir ve doku hasarlarını önlemede oldukça önemlidir.
SabahGEÇ, AkşamERKEN yemek yiyerek gece açlığı süresini uzun tutmak (Tercihen 16 saat) bütün fonksiyonel sağlık sistemi için onemlidir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
Erken ve Geç Başlangıçlı Diyabet Mellituslu Hastalarda Diyabetik Retinopati ve Diyabetik Makula Ödemi Prevalansı ve Risk Faktörleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32353847/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Kaslarımızın, hareket etmemizi sağlamanın yanısıra daha farklı görevleri olduğunu da biliyor muydunuz?Eveeeet..heem de ne görevleri var.
Bizler yatay pozisyondayken, vücudumuzdaki kanın üzerinde minimal bir yerçekimi etkisi vardır, bu nedenle düşük toplar damar (venöz) basınç seviyeleriyle yeterli kirli (venöz) kan dönüşü sağlanabilir. Ancak, otururken veya ayakta dururken de bacaklarımızdaki kirli (venöz) kan, kalbe geri döndürülmelidir. Kanın yerçekimi kuvvetine karşı yukarı doğru hareket edebilmesi için damarlarımızdaki normal basıncın çok üzerinde basınçlar gerekir.
Kalpten çıktıktan sonra vücudumuzdaki organlara oksijen ve besleyici molekülleri dağıtan kanımız kirlenen (venöz) kanı ve doku aralarına sızan (interstisyel) sıvıyı kalbe geri döndürebilmek için iskelet kaslarımızın pompalama gücünden destek alır.
Vücudumuzun Gizli Gücü
Bacaklarımızda (ekstremitelerimizde) üç adet kas pompası vardır, ayak pompası (Plantar kaslar), baldır kası pompası (Soleus Kası) ve uyluk pompası (İliopsoas Kası, sar- torius (terzi) kası, Quadriceps femoris kası, Tensor fasciae latae kası). Ayak pompası aslen vücudun alt kısmı olan bacaklardan kalbe sıvı dönüşünün yaklaşık dörtte üçünü sağlayan baldır kası (Soleus Kası) pompasını “hazırlama” görevi vardır, uyluk pompası ise kalan dörtte birini sağlar.
Baldır kası (Soleus Kası), damar kapakçıklarıyla çalışarak kan dolaşımına yardımcı olur. Kasıldığında kanı yukarı doğru iter ve kapakçıklar geriye doğru akmasını önleyerek kanın kalbimize doğru hareket etmeye devam etmesini sağlar.
Soleus Kası Nedir?
Ayakta durmak ve yürümek için kullandığımız (birincil kasımız) soleus kası, bu sebeple “ikinci kalp” (veno-musküler pompa) olarak da bilinir. Soleus kası (baldır kası), bacağın diz ile ayak bileği arasında baldırın arkasında gastroknemius kasının altında derin kısmında yer alır. Başlıca işlevi, ayak bileğinin hareketini sağlayarak ayağın yere bastığında stabil kalmasına yardımcı olmaktır. Ayrıca, dik durmamızı sağlayan kasların başında gelir.
Soleus Kasının “İkinci Kalp” Olarak Adlandırılma Nedeni
Soleus kası ayakta durduğumuzda, yürüdüğümüzde, zıpladığımızda kanımızı bacaklarımızdan geri kalbimize pompalamaya yardımcı olur.
Uzun zaman oturur vaziyette kalmak veya ayakta hareketsiz kalmak, kanın bacaklarda birikmesine (göllenmesine) yol açar. Bu durumlarda kalbe binen yük artar. Soleus kasını çalıştırdığımızda (yürüme, zıplama gibi kasılmasını sağlayacak aktivitelerde) kasılarak kanın yukarı doğru hareket etmesini (pompalanmasını) sağlar. Bu sayede kalbin yükünü paylaşarak ve kan basıncı yükselmeden dolaşımının düzenlenmesini sağlar.
Ayak, ayak bileği, baldır, diz, uyluk veya bacaktaki damar ağını etkileyen herhangi bir sağlık sorunu baldır kası pompasının bozulmasına ve vücudun belden aşağısı bölümünden kirli kanın kalbe geri (venöz) dönüşün azalmasına yol açabilir (Vasküler, kas-iskelet veya nörolojik yaralanma veya hastalık; uzun süreli yatak istirahati).
Soleus Kası ve Sağlık Üzerindeki Etkileri
Oturarak çalışılan işlerin bir çoğunda özellikle ofis çalışanlarımızda, uzun süreli oturma ve bacaklardaki hareketsizlik kanın bacaklardan kalbe dönüşünün sadece kalbin pompalaması ile olması durumunda kanın geri dönüşü azalır.
Vücudun alt kısmında özellikle bacaklarda kanın birikmesi (göllenmesi) bacaklarda şişme ve hatta kan pıhtılaşması gibi ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Özellikle uzun süre oturarak çalışan bireylerde bu risk daha yüksektir. Soleus kası sağlıklı çalışmadığı durumlarda da aynı sorunlarla karşılaşılır. Soleus kasının düzenli olarak çalıştırılması, bu tür sağlık sorunlarının önüne geçebilir. Tansiyonun dengeli seyretmesine katkı sağlar.
Yapılan araştırmalar, soleus kasının sürekli çalışmasının enerji tüketimini artırdığını ve metabolizmayı hızlandırdığını göstermektedir. Bu da kilo kontrolüne ve genel sağlık durumuna olumlu katkı sağlar.
Ortezler, Soleus kasında veya soleusun hareketini kısıtlayan çevre dokulardaki sorunlarda soleus. pompasının yerine kullanılabilir. (Venöz yetmezlik için kompresyon çorabı; ayak düşmesi için ayak bileği ayak ortezi; ayak bileği burkulması için fonksiyonel destek).
Ortez; Eski Yunan dilinde ‘düzeltmek, hizalamak’ anlamına gelir. Bu terim nöromusküler ve iskelet sisteminin yapısal ve fonksiyonel özelliklerini değiştirmek için kullanılan, işlevini kısmen veya tamamen kaybetmiş uzuvların performansını arttırmak ve daha fazla kullanılabilir hale getirmek amacıyla vücuda takılan ve harici olarak uygulanan cihazlar olarak tanımlanır.
Kan dolaşımıyla ilgili sorunlar yaşandığında kompresyon çorapları giymek “ikinci kalp” işlevini destekleyebilir. Bu özel çoraplar bacaklarımıza hafif bir baskı uygulayarak baldır kaslarımıza yardımcı olur. Şişkinliği ve rahatsızlığı azaltmaya yardımcı olur.
Soleus Kasını Güçlendirmek İçin Neler Yapabiliriz
Soleus kasının güçlendirilmesi, sağlıklı bir kan dolaşımı ve bacak sağlığı için büyük önem taşır. Bu amaçla basit lakin etkili bazı egzersizler:
1. Yürüyüş ve Koşu: Yürüyüş ve hafif tempolu koşu, soleus kasını doğal yollardan çalıştırmanın en iyi yöntemleridir.
2. Topuk Kaldırma Egzersizi: Ayakta dururken topuklarınızı yukarı kaldırıp tekrar yere indirmek, soleus kasınızı hedefleyen etkili bir egzersizdir.
3. Otururken Topuk Kaldırma(Soleus kası şınavı): Özellikle masa başı çalışanlar için otururken yapılan topuk kaldırma egzersizi, hem basittir. Hem soleusa izole bir egzersizdir. Hem de glikoz kullanımını iyileştirdiği gibi glikozu düşürmede çok etkili bir yöntemdir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
⭐️⭐️ Yüksek topuklu ayakkabı giymenin baldır kası pompası işlevine müdahale ettiği ve venöz dönüşü azalttığı gösterilmiştir. (Tedeschi-Filho, W., ve ark. J Vasc Surg, 2012). https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22483354/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Haşimato (Lenfositik tiroidit), vücudun kendisine ait olan tiroid bezini yok etmek için anti-TPO (Anti-Thyroid Peroxidase) antikoru ve anti-tiroglobulin antikoru üretmesi ile başlayan tiroid bezinin hücrelerini harap ederek tiroid hormonlarının üretimini azaltan bir hastalıktır. Bu süreç tiroid bezine birçok iltihap hücresi birikmesine yol açarak işevini kaybetmesini hızlandırır.
Tiroglobulin, tiroid foliküllerinde bulunan hücreler tarafından sentezlenir ve tiroid hormonlarının öncüsü olarak işlev görür. Yapısında iyot atomları bulunur ve bu iyot atomları tiroglobulin’in tirozin rezidüleri ile birleşerek tiroid hormonlarının oluşumunu sağlar. T3 (triiyodotironin) ve T4 (tiroksin) hormonları bu süreçte tiroglobulin’den türetilir.
Kekik; Timol ve geometrik izomeri olan karvakrol etken maddesini içerir.
HİPERTİRODİ – GRAVES hastalığınız varsa kekiğin kendisini, yağını, suyunu, çayını asla kullanmamalısınız. Çünkü T4 sentezini artırır. Zaten hipertiroidi de yüksek olan T4 biraz daha yükselir.
Tabi ki HİPOTİRODİ varsa kullanmanız lehinize olur, T4 sentezi azalır. Hastalığın seyrinin iyiye girmesine katkı sağlar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
THYROMAZOL ve PYROPYCIL kullanıyorsanIz kekik ve ürünleri size ZARARLIDIR – UZAK DURUN.
EUTHYROX,LEVOTİRON gibi Levotiroksin içeren ilaçlar kullanıyorsanız kekik ve türevleri size FAYDALIDIR – DİKKATLİ KULLANIN (Hekiminizin kontrolünde)
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Nitrik oksit(NO), vücut tarafından doğal olarak üretilir ve vazodilatatör (damar duvarındaki düz kasın gevşemesiyle damarın genişletme) etkisi ile kanın vücudun her yerine etkili ve verimli bir şekilde dolaşmasını sağlar. Kan akışını artırır ve kan basıncını düşürür.
Nitrik oksit (NO), atmosferde de doğal olarak oluşabilir veya endüstriyel süreçlerde üretilebilir.
Kalp, diyabet hastaları ve erektil disfonksiyon olan bireylerde nitrik oksit üretimi sınırlıdır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
NİTRİK OKSİT’in KALP – DAMAR Sağlığı İle Ne İlgisi Var?
Kalp – damar sisteminin iç yapısı “vasküler endotel” sağlam ve işlevsel olduğunda kalp – damar sistemi bütünlüğünü korur ve kalp damar hastalığı gelişme riski ortadan kalkar.
Endotel, kan damarları iç bölümünde yer alan tabaka halinde dizili hücrelerin bulunduğu bir organdır.
Endotel, nitrik oksit (NO) üreterek kan akışının düzenlenmesinde önemli yere sahiptir. Aterosklerozdan, oksidatif stresten korur, inflamasyonu engeller. Endotelyal nitrik oksit üretiminin kaybı, endotel fonksiyonunun bozulmasına sebep olur. Bu kayıp yıllar içerisinde damarlarda yapısal değişiklikler meydana getirir. Bu değişiklikler kardiyovasküler risklerle ilişkilidir.
Kalp – damar hastalıklarına neden olan risk faktörleri aynı zamanda nitrik oksit üretimini de bozar.
Nitrik oksit (NO), üretimi sağlıklı genç bireyler normal ve yeterli endotel’e sahip oldukları için L-arginin yoluyla yaparlar. Lakin insanların yaşları ilerledikçe L-arginin’den nitrik oksit üretme yeteneği azalır. Bunun yanında yaşla birlikte Nitrik Oksit Sentaz (NOS) kaynaklı nitrik oksit (NO) üretimi de (yaklaşık %50) baskılanabilir.
Gebelerde dahil olmak üzere yüksek tansiyonu olan bireylerde, L-arginin’in kan basıncını düşürme de etkili olduğu bilinmektedir. Günde 30 grama kadar L-arginin tüketimi güvenlidir.
Nitrik oksit (NO), kan dolaşımında hızla bozulan kararsız bir moleküldür. Bu nedenle sürekli yenilenmesi ve yeterli düzeyde kalması sağlanmalıdır.
Araştırmalar 70- 80 yaşındaki kişilerin 20 yaşındaki kişilere kıyasla koroner dolaşımda %75’ten daha fazla Nitrik oksit (NO) kaybı olduğunu göstermiştir. Tüm bu vücudumuz aleyhine duruma rağmen nitrik oksit seviyesini yeterli düzeyde tutmanın ve doğal olarak artırmanın birkaç yolu var. Tabi ki çalışanlarımıza düşen aşağıda vereceğim tavsiyeleri kararlılıkla ve düzenli olarak yerine getirmeleri şart.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Haydi Gelin NİTRİK OKSİT Seviyenizi Yükseltelim
Öncelikle;
L-arginin, yoluyla nitrik oksit üretildiği için düzenli ve yeterli L-arginin ve L-sitrulin aminoasitlerinden zengin beslenilmelidir.
L-arginin kaynağı gıdalar;
Başta kırmızı et,
Tavuk,
Kümes hayvanları,
Balık,
Süt ürünleri
Fındık,
Badem,
Kaju,
Kabak çekirdeği,
Baklagiller,
Tam tahıllar.
Nitrik oksit (NO) kaynağı gıdalar;
1.Kırmızı Pancar: Kırmızı pancar, nitrat içerir ve vücutta nitrik okside dönüşebilir. 2.Fesleğen ve Diğer Yeşil Yapraklı Sebzeler: Fesleğen, ıspanak, pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler, nitrik oksit üretimine katkıda bulunabilir. Örneğin: 100 gramlık ıspanak porsiyonu, yaklaşık 24 – 387 miligram nitrat içerir. 3.Nar: Nar, nitrik oksit seviyelerini artırmada yardımcı olabilecek antioksidanlar içerir. 4.Keten Tohumu: Omega-3 yağ asitleri içeren keten tohumu, kan damarlarının sağlığını destekleyebilir ve nitrik oksit üretimini artırabilir. 5.Yaban Mersini ve Diğer Koyu Renkli Meyveler: Yaban mersini, böğürtlen, ahududu gibi koyu renkli meyveler, antioksidanlar içerir ve nitrik oksit üretimini destekleyebilir. 6.Bitter Çikolata: Kakao, nitrik oksit üretimini artırabilir. Ancak, yüksek şeker içeriğine dikkat edilmelidir. 7.Sarımsak: Sarımsak, nitrik oksit seviyelerini artırabilir ve kan damarlarının genişlemesine yardımcı olabilir. 8.Ceviz, içerdikleri L-arginin adlı amino asit sayesinde nitrik oksit üretimine katkıda bulunabilir. 9.Deniz Ürünleri: Özellikle somon gibi omega-3 yağ asitleri içeren deniz ürünleri, nitrik oksit üretimini destekleyebilir. 10. Yeşil Çay: Yeşil çayın içeriğinde bulunan antioksidanlar, nitrik oksit seviyelerini artırabilir.
⭐️ C vitamini ve nitrat içeren bileşen parçalarından nitrik oksit üretir. Bu sebeple C vitamini, E vitamini ve polifenollerden zengin beslenme önemlidir.
⭐️ Haftada en az 150 dakika egzersiz yapılmalıdır. Yapılan birçok çalışma yüksek tansiyon ve kalp hastalığı olan bireylerde düzenli fiziksel aktivitenin damar içi endotel yapıdaki düz kasları gevşettiği (vazodilatasyonu artırdığını) görülmektedir. Haftada en az 3 kez 30 dakika egzersiz yapıldığında 10 hafta kadar kısa sürede egzersizin endotel sağlığı ve nitrik oksit üretimi üzerindeki faydaları görülebilir. Egzersizde ideal haftalık 150 dk nın üzerine çıkmaktır.
⭐️⭐️ Mide ilacı (PPİ olanlar) sürekli kullanılmamalıdır. (NO üretimi için mide asidi gerekli)
⭐️⭐️ Sık gargara yapılmamalıdır. Araştırmalarda, gargaranın nitrik oksit üretmek için gerekli olan ağız florasındaki bakterileri öldürdüğünü tespit edilmiştir. Sürekli gargara kullanmak, nitrik oksit üretimini azaltır. Bazı durumlarda kan basıncında ve diyabet riskinde de artışa neden olur.
⭐️⭐️ Sigara tüketilmemelidir. Sigara içmenin neden olduğu damarsal fonksiyon bozuklukları, Nitrik oksit(NO) üretiminin azalması ile başlar. Sigara endotel hücrelerine doğrudan fiziksel hasara neden olmasının yanında sistematik inflamasyonu artırır. Sigara içmek ateroskleroz gelişimi için en önemli önlenebilir risk faktörüdür.
Dikkat: L-arginin takviyeleri nadiren gereklidir ve sadece gerçekten eksikliği olan bireylere fayda sağlar.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Sayın okuyucu,
Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.
Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Tarçın, iki ana çeşidi olan, tropikal, yaprak dökmeyen Cinnamomum cinsi ağaçların iç kabuğundan elde edilir. Bugüne kadar yaklaşık 250 tarçın türü tanımlanmıştır ancak baharat tarçınını elde etmek için 4 tanesi kullanılmaktadır.
⭐️ Seylan tarçını:“cinnamomum verum” Çok katmanlıdır, kolay kırılır, açık renklidir, bir gramında 0,1 miligram kumarin vardır, pahallıdır.
⭐️ Çin tarçını:“cinnamomum cassia” Tek katmanlıdır, çok sert ve koyu renklidir, ucuzdur.
Alman Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü’ne göre, 1 çay kaşığı Çin tarçını tozu, yaklaşık 5.8-12.1 mg kumarin içerir.
⭐️ Endonezya tarçını “cinnamomum burmanni” Burma tarçını olarak da bilinir. Kumarin Çin tarçını kadar yüksektir, Çin tarçınından da ucuzdur
⭐️ Vietnam tarçını “cinnamomum loureiroi” Saygon tarçını da denir. Taksonomik (Botanik sınıfsal ayrımı) olarak şüphelidir. bir gramında 6,8 miligramkumarin vardır, diğerlerinden farklı eser miktarlarda kamfen, ꞵ-pinen, p-simen, limonen ve γ-terpinen gibi maddeler içerir, Çin tarçınından da ucuzdur.
Ülkemizde ucuz olması sebebi ile %98 oranında Çin ve Endonezya tarçını olduğu görülmektedir.
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) tarafından tavsiye edilen günlük kilogram başına 0.1 mg’dır. Yani 60-70 kilo bir insan için günlük 6-7 miligramdır. Çin ve Endonezya tarçının kumarin içeriği bu değerin üstündedir. Özellikle küçük çocuklar, düşük ağırlıklı oldukları için yüksek miktarda tüketmeleri engellenmelidir.
“Kumarinler” veya “kuamadinler” olarak adlandırılan kan pıhtılaşmasında önemli billeşen olan K vitamininin sentezini engeller. (4-hidroksikumarinler bir tür K vitamini antagonistidir. K vitamini rejenerasyonunu ve geri dönüşümünü engellerler.)
Tanin, flavonoid ve kumarin içeren tarçında ki kumarin önemli bir etken madde olup kan sulandırıcı olarak ilaçlarda “Modifiye edilerek” kullanılır.
Kumarin’de bir sıkıntı var. Çok hızlı karaciğer hasarı ve akciğerde kalıcı hasar yapar, fazlası kanserleşmeyi tetikler.
Kumarin (Coumarin), keşfedildiğinde ilk başlarda fare zehiri olarak kullanıldı. Fareler, kumarini yediklerinde kanları ileri derecede sulandığı için iç kanama sebebi ile ölürler.
Zaman içerisinde kan sulandırıcı özelliğini değerlendirmek için işlemlerden geçirilip ilaç olarak kullanıldı. Fakat dikkat edilmesi gereken tarçında ki kumarin saf haldedir.
⭐️⭐️⭐️⭐️ Bu sebeple kanda pıhtılaşma sorunu olanların; günlük aspirin, Ecopirin, Warfarin vs…gibi ilaç kullanıp üzerine 5gr üzeri tarçın kullanmak iç kanamalara sebep olabilir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Kemik iliğinizde Trombosit üretimi ile ilgili bir sorun varsa Aspirin ve türevlerini, Omega-3, Vitamin EHeparin – Varfarin, Tarçın kullanmamalısınız.
⭐️⭐️⭐️⭐️
İç içe geçmiş ince dokusu ile uçucu yağında taşıdığı az miktarda “öjenol” ile o güzel koku ve aromayı vermektedir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Tarçın, sindirim sistemindeki karbonhidratların parçalanmasını yavaşlatıp insülin duyarlılığını artırarak kan şekerini düşürmeye yardım eder. Güçlü bir anti-diyabetik etkiye sahiptir.
Araştırmalar, günde 0.5-2 çay kaşığı tüketilen tarçının (1-5 gram, 40 gün) diyabetik hastalarda açlık kan şekerini %10-29 oranında düşürebildiğini göstermektedir.
Tarçın’ın içerisinde bulunan MHCP “Metilhidroksi Kalkon Polimer” içeriği ile insülin sentezini (üretimi) ve etkisini 15-20 kat artırır.
Tip-2 diyabet hastası olup insülin kullanan bir kişi aynı zamanda 5 gr (Bir çay kaşığı) tarçın tüketirse, insülin 20 kat daha etkin olup şekeri çok fazla düşürebilir, hipoglisemi yapar
Glikozun bağırsaktan emilimini sağlayan enzimleri bloke eder. Bu da kişinin enerjisini azaltarak halsiz kalmasına sebep olur.
⭐️⭐️⭐️⭐️
ALT, AST, ALP gibi karaciğer enzimleri problemli olan kişilerde, karaciğer fonksiyon bozukluğu olanlarda, akciğerlerinde sorun olanlarda tarçın hasara yol açar.
Tarçın karaciğer hasarı, ağız yaraları ve hipoglisemiye yol açabilir, kanser riskini artırabilir. Günde 1 çay kaşığını geçmemek gerekir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Zayıflamak için tarçın günlük 5 gr (bir çay Kaşığından az) ve SEYLAN TARÇINI Kullanmak daha akıllıca olur.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Tarçınağaç kabuğu normalde düzdür. 35-40 derecede ısıtılınca kıvrılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Tarçının tıbbi özelliklerinden sorumlu olan sinnamaldehit bileşiği güçlü bir antioksidandır. İltihapla savaşmaya yardımcı olur.
Sinnamaldehit etken maddesi bakterilerin hücre duvarını etkileyerek bakteriyi öldürür.Mantarların ise squalen epeksidaz enzimini bloke ederek lanesterol oluşumunu engelleyerek mantarı öldürür.
2-3 damla uçucu olmayan Tarçın yağı 10-15 damla zeytinyağı içine koyulup karıştırılarak içilir. (1/5 oranında)
Kandaki kolesterol ve trigliserit düzeyini düşürür ve kalp hastalığı riskini azaltır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Tarçın kullanamayanlar; Benzer desteği (takviyeyi) sağlaması için, Omega-3 (EPA) 1000 mg sabah aç ve 1000 mg akşam aç ayrıca sabahları 1 yemek kaşığı zeytinyağı içebilirler. (Zeytinyağı içeriğindeki polifenoller de aynı etkiyi gösterir.)
Polifenol, güçlü antioksidan yapıya sahip kimyasal bileşiklerdir. Bitkilerde genel olarak bulunur. Polifenoller, antioksidan özelliğe sahiptirler. Bu sayede iltihabi süreçlerde vücuda destek olduğu gibi oksidatif stresten korunmasına da yardımcı olur.
Polifenoller vücudumuzun kanserli hücrelerle mücadele edebilmesi için serbest radikalleri etkisiz hale getirmede destek olur.
Polifenollerin; kalp hastalıkları riskini azaltma, kan şekeri seviyelerini düşürme, beyin sağlığı ve sindirim sistemimizde de yararlı desteleri söz konusudur.
Yüksek Polifenollü Zeytinyağı: Öncelikle bilinmesi gereken dalından toplanan zeytinlerin oksitlenmesine fırsat vermeden kısa süre içerisinde zeytinyağına çevrilmesi ile polifenol yüksek kalabiliyor. Polifenoller; ısı, ışık ve kimyasal tepkimelerden kolayca etkilenip azalırlar. Polifenol yüksek kalabilesi için; zeytin ve zeytinyağı üretim sürecinde kimyasal müdahalelerden kaçınılması ve soğuk sıkım tekniğinin uygulanması gerekir. Yine erken hasat zeytinyağı içinde polifenoller daha yüksektir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Alzheimer da bir tatlı kaşığı zeytinyağına 2-3 damla tarçın yağı damlatıp içilmelidir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Tarçın, potasyum, magnezyum ve kalsiyum içerir. Potasyum, sodyumun kan basıncı üzerindeki etkisini dengelemeye yardımcı olur ve kalp atış hızını kontrol eder. Potasyum ayrıca sinir fonksiyonunda da rol oynar.
Magnezyum ve kalsiyum sağlıklı bir kalp atışını sürdürmek için birlikte çalışır. Bu iki mineral, osteoporoz adı verilen bir durum olan kemiklerin zayıflamasını önleyerek iskelet sağlığı için önemlidir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Bir çay kaşığı toz tarçın (2.6 gram) şunları içerir:
Enerji: 6.42 kalori
Karbonhidratlar: 2,1 g
Kalsiyum: 26.1 miligram (mg)
Demir: 0.21 mg
Magnezyum: 1.56 mg
Fosfor: 1.66 mg
Potasyum: 11,2 mg
A vitamini 0.39 mikrogram
Öte yandan 2.6 gram tarçında aynı zamanda eser miktarda B ve K vitamini, antioksidanlar olan kolin, beta-karoten, alfa-karoten, beta-kriptoksantin, likopen, lutein ve zeaksantin de mevcuttur.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Tarçın Yağı Nedir ? (Cinnamon Bark Oil)
İngilizce ve Arapça’da “kokulu Baharat bitkisi” anlamına gelen “amomon” veya “qinnamon” terimlerinden adlandırılmıştır.
Güney Asyada yetiştirilen tarçın yağının iki türü bulunmaktadır. Bunlar; Cinnamomum zeylanicum ve Cinnamomum vervun.
Tarçın yağı bitkilerin kabuklarından veya yapraklarından elde edilmektedir. Dolayısıyla iki çeşit olarak karşımıza çıkar. Eğer kabuklarından yağ elde ediliyorsa Tarçın Kabuğu Esansiyel Yağı, yapraklarından elde ediliyorsa Tarçın Yaprağı esansiyel yağı olarak adlandırılmaktadır.
TARÇIN YAĞI : ( 4 damla /gün)
Gram negatif bakteriler üzerinde öncelikle sinnamaldehit (cinnamaldehyde) etken maddesi, (carvacrol, carvone, thymol, terpinen-4-ol, eugenol, anethol) etken maddeleri ile etkili olup Tarçın yağı, özellikle diş eti enfeksiyonu sebebi de olan “Porphyromonas gingivalis” bakterisini yok etmede etkilidir. Bu bakteri Alzheimer sebeplerinden ve hastalığın semptomlarını artırıcı bir etkiye sahip olup son dönemde oldukça üzerinde duruluyor. Tarçın yağının diğer bir etkisi de butirik asit miktarını artırmasıdır.
Butirik asit: Özellikle bağırsak iç duvarının onarılması için önemlidir. Bu onarım ile bağırsak duvarı geçirgenliğinin önlenmesi sağlanır.
Tarçın Kabuğu Yağının İçeriği
4 ana bileşeni vardır. Bunlar; Cinnamaldehyde, Cinnamyl Asetat, Eugenol ve Eugenol Asetattır.
Tarçın Kabuğu Yağı Faydaları
Cinnamaldehyde : Tarçın’ın karakteristik ısıtıcı ve rahatlatıcı kokusundan sorumludur. Bununla beraber Anti-fungal, anti-bakteriyel ve anti-mikrobiyal özellikler vermektedir.
Cinnamyl Asetat: Tarçının o aromatik kokusundan sorumludur. Üretilen parfümlerde kullanılan bir bileşendir. Böcek kovucu ürünlerde faydalanılmaktadır.
Eugenol : Anti-septik, antiinflamatuar ve analjezik özellikleri vardır. Birçok mantarın büyümesini engellemeye yardımcı olmaktadır.
Eugenol Asetat : Karanfili anımsatan tatlı, meyveli, balzamik koku aynı zamanda antioksidan özellikten sorumludur.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
Farelerde yapılan deneylerde, tarçına has lezzeti veren sinamaldehit isimli bileşiğin (tarçın yağı) obezite ve hiperglisemiye karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir.
Fareler ve insan yağ hücreleri üzerinde yapılan yeni araştırmada tarçın yağının metabolizmayı hızlandırdığı da ortaya çıktı.
Kaliforniya Üniversitesi uzmanları tarafından gerçekleştirilen çalışmada tarçında bulunan “sinnamaldehit” ve “epikateşin” isimli maddelerin beyin hücrelerinde “tau proteinlerini” oksidatif stresten koruyarak çökmelerini engelledikleri gösterildi.
Araştırmada, sinnamaldehit ve epikateşinin bu etkilerinin tau proteinlerindeki iki sistein kalıntısıyla etkileşimleriyle ilgili olduğu ve sinnamaldehidin tau proteinlerinin biyolojik fonksiyonlarını bozmadığı da tespit edildi.
Ayrıca, bu bileşiklerin tau proteinlerini oksijen radikalleri ve H2O2’ nin sebep olduğu oksidasyondan koruduğu, tau proteinlerinin çökelmelerini uyaran yüksek molekül ağırlıklı maddelerin oluşumuna mani oldukları ve oksidasyona sonucu ortaya çıkan akrolein gibi toksik maddeleri de parçaladıkları belirlendi.
Bu sonuçlar, tarçında bulunan bileşiklerin tau proteinlerindeki sistein kalıntılarıyla reverzibl etkileşime girerek bunların bozulmaları ve çökmelerini önlediğini gösteriyor.
Michigan Üniversitesi uzmanlarının, sinamaldehitin fare ve insanlardan elde edilen yağ hücrelerine etkisi incelendikleri araştırmada bu bileşiğin birçok gen, enzim ve proteini aktive ederek her iki hücre türünde de termogenez adı verilen bir mekanizma ile yağ yakılmasını sağladığı belirlendi.
Journal of Alzheimer’ s Disease isimli dergide yayınlanan yeni bir araştırma, tarçına has tadı ve kokuyu veren bileşiklerin Alzheimer tedavisinde etkili olabileceğini ortaya koydu. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23531502
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.