Çalışan Sağlığında Uykunun Yeri

Uyku, beynin beş belirgin aktivitesinin döngüsel olarak ortalama 90 dk da tekrar ettiği dinlenme halidir. (Merak edenler için uykunun döngüsü en sonda yer almaktadır)

Uykunun içine meydana gelen döngü, çalışanların çalışma saatlerinin (vardiyalarının) değişmesi, sık uyanmalar ve ilaçlar gibi faktörler ile bozulabilir.

Tam uyanıklığa yol açan herhangi bir bozulma, beynin uyku döngüsünü baştan başlatmasına neden olur. Sonrasında kalan kısıtlı zaman nedeniyle döngü tamamlanamayabilir. Bu durum kısa vadeli olduğunda uykuya olan açlık da kısa zamanda düzelebilir.

Uzun zaman süren kronik bozulma meydana geldiğinde, çalışanın dayanıklılığı (vücut direnci – bağışıklık sistemi) azalır. Bu durum işletmelerde iş kayıpları, iş kazaları vb gibi zarar verici durumlara sebep olabilir.

Çalışanların mesai saatlerine yansıyan mesai saati haricindeki davranışsal sorunları da (uykudan feragat ederek ek işte çalışma, eğlenme vb gibi) işyeri hekimlerinin çalışanla kuracağı etkili iletişim ve düzenli görüşmelerle, çalışma arkadaşları ve yöneticilerinin uyku açlığına dair belirtileri fark ettikleri anda uyarıları ile çözümlenmelidir.

Uyku Planlaması

• Her çalışanın ihtiyaç duyduğu uyku süresi bir diğerinden farklıdır. Öncelikle çalışanın kendisi bu durumun bilincinde olmalı ve kendi ihtiyacına göre uyumalıdır.

Yöneticiler, bazı işlerin gereği olarak uyku planlaması yaparken çalışanlarının bireysel uyku ihtiyaçlarını genellememeli diğer çalışanlara göre belirlememelidir. Yöneticiler bu süreçleri işyeri hekimleri ile iş birliği içerisinde yapmalıdır.

Çalışanın kendine özel uyku ihtiyacını belirlemesi için; rutin uyku ve uyanıklık düzenini en az 30 gün sürdürdükten sonra üç gün boyunca herhangi bir uyku ilacı, rahatlatıcı ilaç veya bitkisel takviye almadan normal saatinde yatağa girmeli ve doğal olarak (çalar saat kullanmadan veya uyanmasına sebep olacak dış etken olmadan) uyanana kadar uyumalıdır. Üçüncü günkü uyku süresi çalışanın normal uyku ihtiyacıdır.

• İleri derecede uykusuzluk durumlarında ve işyeri hekiminin onayı haricinde uyku ilaçlarından kaçınılmalıdır. (Uyku ilaçlarının ertesi güne kalan etkileri çalışan ve çalışma arkadaşları için risk oluşturabilir. Çalışanlar bu sebeple ilaç kullanımlarını işyeri hekimlerine bildirmelidirler)

• Çalışan daha önce uyku ilacı kullanılmışsa veya kullanmaya devam ediyorsa, ilaç kullanmadığı ilk ve muhtemelen ikinci gece uyku bozukluğu yaşayabilir. Uykuya dalması gecikebilir ve gece boyunca birkaç kez uyanabilir. Lakin bu uyku düzensizliği ek bir sebep olmadıkça birkaç gece içinde geçecektir.

• Çalışan hafta sonları da dahil olmak üzere her gün aynı saatte yatmalı ve aynı saatte kalkmalıdır. Uyku alışkanlığı sağlamalıdır.

• Çalışanlar alkolü asla uykuya yardımcı olarak kullanmamalıdır. Alkol alımı sonrası uykuya dalma daha hızlı olsa da, gerçek uyku süreci ilk 2 saatten sonra daha fazla bölünür ve daha az dinlendirici olur.

• Çalışanlar yatmadan beş saat önce kafein içeren maddeleri (özellikle kahve, çay veya çikolata) yemekten veya içmekten kaçınmalıdır.

• Çalışanlar egzersiz yapacaksa yatma saatinden en az bir saat öncesinde bitirmelidir. Egzersizin geçici bir uyarıcı etkisi vardır.

İyi Uyku Alışkanlıkları

  • Çalışan normal uyku periyodunun dışında uyumaya çalışırken (örneğin, gündüz), normal bir uyku periyoduna hazırlanıyormuş gibi hazırlanmalı – normal uyku kıyafetleri giymeli, odayı olabildiğince karartmalı, serin olmasını sağlamalı, gürültüyü en aza indirmeli ve mümkünse vantilatör gibi beyaz gürültü üreteci kullanmalıdır.
  • Çalışanlar, yatağı yalnızca uyumak için bir yer olarak kullanmalıdır. Yatakta okumamalı, çalışmamalı veya benzeri aktivitelerde bulunmamalıdır. Zihin yatağı uykuyla ilişkilendirmelidir. Bu durum uykunun daha kolay gelmesini sağlayacaktır.
  • Çalışanlar 24 ila 48 saatlik uyku yoksunluğundan sonra, uykunusunu düzenleyebilmek için aşırı uzun süre uyumamalıdır (on saatten fazla). Çok uzun süre uyumak normal uyku/uyanıklık düzenini etkileyebilir ve gün içinde uyku sersemliğine ve uyuşukluğa neden olabilir.
  • Çalışanın normal uyku periyodu genellikle 24 saatlik uyku yoksunluğundan kurtulmak için yeterlidir.
  • Çalışan, reçetesiz ve reçeteli ilaçlarını kesinlikle belirtildiği şekilde almalıdır.

Beyaz Gürültü: Beyaz tüm renklerin birleşimidir Aynı durum sesler için de geçerlidir. İnsan kulağının algılayabildiği 20 ila 20.000 kHz arasındaki tonlar birleştiğinde nötr bir ses ortaya çıkar. Söz konusu tonların beyaz gürültü olarak adlandırılmasının sebebi de tam olarak budur.

Uyku Sersemliği (Eylemsizliği – Ataleti): Uyandıktan hemen sonra mevcut olan bozulmuş bilişsel ve duyusal-motor performansın fizyolojik bir durumudur. Uykudan uyanıklığa geçiş sırasında devam eder ve burada bir kişi uyuşukluk, yönelim bozukluğu ve motor becerisinde düşüş hissi yaşar.

Uyku sersemliği, karar verme yetenekleri, güvenlik açısından kritik görevler ve uyandıktan hemen sonra verimli bir şekilde çalışabilme yeteneği ile ilgilidir. Bu durumlarda, mevcut olabilecek bilişsel ve motor eksiklikler nedeniyle mesleki tehlike oluşturur.

Çalışanlarda Uyku sorunları

Çalışan yatakta yaklaşık 30 dakika geçirdikten sonra uykuya dalamaz ise, yatakta uyanık kalmamalı; yatakta olmanın uyanma ve kaygı ile ilişkilendirilmesini önlemek için kalkmalıdır.

Zihin motivasyonun oldukça önemli br durum olduğu uykuya dalma sürecinde çalışan birkaç dakika uyanık kalmalı ve sonra tekrar yatıp uyumayı denemelidir.

30 dakika içinde yine uyuyamaz ise, uyku periyodu boyunca kaç kez olursa olsun aynı şekilde kalkmaya devam etmelidir. Uykuya direnci yavaş yavaş kırılacak ve sonunda uyuyacaktır. Normal uyku saatlerinde uyumakta zorluk çeken çalışanlar, gündüzleri öğle uykusu uyumamalıdır. Çünkü gün içinde giderilen uyku ihtiyacı gece uykuya dalmayı geciktirebilir.

Mesai Saatlerinde Öğle uykusu (Şekerleme – siesta)

Her işletmenin çalışma dinamikleri farklıdır. Bazı işletmelerde işin gereği öğle uykusu molası verilmesi gerekebilir.

İşletmenin çalışma planlaması, temposu ve personel sayısı uygun olduğunda, öğle uykuları normal çalışma saatlerinde performansı sürdürmek için kullanılabilir.

Yapılanması uygun olan işletmelerin yöneticileri çalışanların öğle uykusu için zaman ayırmalı ve şartlar izin verdiğinde personelin kısa öğle uykuları için sessiz ve rahat bir yer sağlamalıdır.

Yöneticiler personelin öğle uykusunun faydaları konusunda eğitilmesini de sağlamalıdır. Dinlenmenin uykunun yerini tutmadığını çalışanlar tarafından iyi anlaşılmalıdır.

Çalışma dönemlerinde öğle uykusu performans bozulmasını azaltabilir, ancak uyku yoksunluğunun etkilerini tamamen ortadan kaldıramaz. Öğle uykusunun uzunluğunu belirlerken uyku ihtiyaçlarındaki bireysel farklılıklar dikkate alınmalıdır. Öğle uykularını planlarken dikkate alınması gereken birkaç faktör vardır:

** Önceden var olan uyku kaybı

  • Öğle uykusu için en iyi zaman, önemli bir uyku açlığı yaşanmadan önceki zamandır. Bu tür önleyici öğle uykuları, yoğun çalışma programları sırasında sonraki performans bozulmalarını ve dolayısı ile gelişebilecek sorunları önlemeye yardımcı olur.
  • Gece çalışma döneminden önce 1 – 4 saat öğle uykusu uyuyan personel, öğle uykusu uyumayan personele göre daha iyi sabah performansı ve uyanıklığı gösterecektir.
  • Önleyici öğle uykusu (şekerleme), uyku yoksunluğu döneminde öğle uykusu uyumaktan daha verimli olacaktır.
  • Öğle uykuları, yaklaşık 05:00’te yaşanan normal sirkadiyen düşüşü tamamen ortadan kaldırmaz, ancak hem bilişsel performansta hem de uyanıklıkta bozulma azalır.

** Öğle uykusu uzunluğu

  • 24 saatlik sürekli bir çalışma periyodunda bir kereye mahsus iki saatlik öğle uykusu (şekerleme), performansın uyku kaybı öncesi seviyelere yakın olmasına neden olabilir.
  • Daha uzun öğle uykusu (şekerleme) mümkün değilse, 24 saatlik bir süre boyunca her biri on dakika kadar kısa olan birkaç öğle uykusu (şekerleme), personelin sürekli operasyonlara dayanmasına yardımcı olabilir.

** Öğle uykusunun zamanlaması

  • Sirkadiyen düşüş sırasında yapılan şekerlemeden elde edilen performans sirkadiyen zirve sırasında yapılan şekerlemeden daha düşüktür. Çünkü uyandıktan sonraki birkaç saat boyunca uyku hali daha yüksek seyreder.
  • Vücut iç sıcaklığının en düşük seviyede olduğu yaklaşık saat 03:00 ve saat 13:00 şekerleme yapmak daha kolaydır.
  • Vücut iç sıcaklığının en yüksek seviyede olduğu yaklaşık saat 15:00 de şekerleme yapmak daha zordur.
  • Sabahın erken saatlerindeki 02:00 ila 06:00 saatleri arasında yapılan şekerlemeler uyanıklığı ve performansı geri kazanmada faydalıdır; ancak, personelin şekerleme sonrası sersemlik halinden tamamen kurtulması için zaman tanınmalıdır.
  • Performans genellikle bir kişi şekerlemeden uyandıktan sonraki ilk beş dakika içinde en düşük seviyededir (uyku ataleti), ancak genellikle 15 ila 30 dakika sonra toparlanır.
  • Uzun bir uyku yoksunluğunun ardından uykudan uyanmak yüksek seviyelerde uyku sersemliği ile sonuçlanır; uyku yoksunluğu süresi ne kadar uzunsa, uyku sersemliği de o kadar yüksek olur.
  • Çalışanın uyandıktan hemen sonra işe dönmesi gerektiğinde, sirkadiyen düşüşler sırasında şekerleme yapmaktan kaçınmalıdır, çünkü bu koşullar altında uyku sersemliği (ataleti) nispeten yüksek olabilir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

.

…………………………………………………………………………………………………………………………………………………

İleri Düzey Tıbbi Bilgi Okumak İsteyenler İçin

BİLGİ: Özellikle çalışan yavaş dalga uykusundan (SWS) uyandırıldığında, uykunun ilk iki saati içinde meydana gelen kapsamlı uyku sersemliği (ataleti) olasılığı yüksektir. Çalışanın yavaş dalga uykusundan (SWS) uyandırıldığını zor uyandırılmasından anlayabiliriz.

BİLGİ: Beyindeki adenozin seviyeleri uyku yoksunluğuyla birlikte giderek artar ve uyku sırasında normale döner. Uyku yoksunluğuyla uyanıldığında, yüksek miktarda adenozin beyindeki reseptörlere bağlanır, sinirsel aktivite yavaşlar ve yorgunluk hissi ortaya çıkar.

BİLGİ: Önceki uyku yoksunluğu, yavaş dalga uykusunda (SWS) geçirilen zamanın yüzdesini artırır. Bu nedenle, daha önce uyku yoksunluğu çeken bir bireyin uyku eylemsizliği yaşama olasılığı daha yüksek olacaktır.

Uyku döngüsü

Uyku, beş belirgin aşamadan aşağıdaki şekilde tahmin edilebilir şekilde ilerleyen belirli beyin aktivitelerinden oluşur:

Aşama 1, uyanıklıktan uykuya geçiştir. Bu aşama, beyin aktivitesinin yavaşlamasıyla karakterize edilir. Bu aşamadan uyandırıldıklarında, birçok kişi hiç uyumadıklarına inanır. Yaklaşık beş ila on dakikalık aşama 1 uykusundan sonra, kişi daha derin bir uykuya, aşama 2’ye ilerler.

Aşama 2, aşama 1’e özgü olandan daha yavaş beyin aktivitesiyle karakterize edilir ve birçok uzman tarafından uykunun gerçek başlangıcı olarak kabul edilir. 10 ila 15 dakika içinde, beyin aktivitesi daha da yavaşlar ve en derin uyku olan aşama 3 ve 4’e ilerler.

Aşama 3 ve 4, yavaş dalga uykusu (SWS) olarak adlandırılır. Bir kişiyi SWS’den uyandırmak çok zor olabilir ve kişi uyandıktan sonra birkaç dakika boyunca halsiz hissedebilir. Yavaş dalga uykusundan 20 ila 30 dakika sonra, beyin aktivitesi kısa bir süre için 2. evre uykusuna geri döner ve ardından hızlı göz hareketi (REM) uykusu (evre 5) gelir.

REM, evre 5 veya rüya uykusu, hızlı göz hareketleri, çok az veya hiç kas tonusu olmaması ve çok aktif beyin kalıpları ile karakterize edilir.

Gecenin ilk REM periyodu nispeten kısadır ve beş ila on dakika sürer. REM uykusundan sonra, uyku döngüsü kendini tekrar ederek 2., 3., 4. ve 5. evrelere geri döner. Dört evredeki her döngü yaklaşık 90 dakika sürer ve gece başına yaklaşık beş ila altı döngü meydana gelir.

SWS’nin çoğu uyku periyodunun ilk yarısında, REM uykusunun çoğu ise periyodun ikinci yarısında gerçekleşir. Genel olarak, evre 2 uykusu uyku periyodunun çoğunu kaplar, ardından REM uykusu ve ardından SWS gelir.

Daha Fazla

Çalışanlarda Kimyasallara Bağlı İşitme Kaybı

Ototoksik kimyasallar, hasar verdikleri kulak kısmına göre nörotoksik maddeler, kokleotoksik maddeler veya vestibülotoksik maddeler olarak sınıflandırılır ve kan dolaşımı yoluyla iç kulağa ulaşabilir ve kulağın iç kısımlarına ve bağlantılı sinir yollarına zarar verebilirler. 

  1. Nörotoksik maddeler, işitme ve dengeyi etkileyen sinir liflerine hasar verdiklerinde ototoksik hale gelirler.
  2. Kokleotoksik maddeler, esas olarak duyusal reseptörler olan koklear tüy hücrelerini etkiler ve duyma yeteneğini bozabilir.
  3. Vestibülotoksik maddeler, mekansal yönelim ve denge organlarındaki tüy hücrelerini etkiler. 

Koklea iç kulakta bulunan bezelye tanesi kadar küçük ve spiral şekilli bir yapıdır. Sesleri mekanik titreşimlerden sinyallere dönüştürmekle sorumludur. Dönüştürdüğü bu sinyaller, işitme siniri aracılığıyla beyne iletilir. Bu işlemi gerçekleştiren, kokleadaki özel algılayıcı hücrelerdir (tüy hücreler).

Vestibül, iç kulaktaki kemik labirentin merkezi kısmıdır ve kulak zarının medialinde, kokleanın arkasında ve üç yarım daire kanalının önünde yer alır. İsmi Latince vestibulum kelimesinden gelir ve kelimenin tam anlamıyla giriş salonu anlamına gelir.

Ototoksik Kimyasallar Çalışanın Vücuduna Nasıl Girer?

  • Kimyasala maruz kalmanın sıklığı
  • Kimyasala maruz kalmanın süresi
  • Kimyasalın etkinliği / gücü
  • Kimyasalın miktarı

Çalışanların işitmesine zarar veren kimyasalların zararlı etkileri gürültüde olduğu gibi yaş, sigara, alkol, vb gibi bireysel faktörlere bağlı olarak değişir.

İşitme Duyusuna Zarar Veren Kimyasallara Örnekler

  • Çözücüler
    • (örneğin, toluen, ksilen, etilbenzen ve trikloroetilen, Karbon disülfür, n-hekzan, p-ksilen, n-propilbenzen, stiren ve metilstiren.)
  • Metaller ve bileşikler
    • (örneğin, cıva bileşikleri, kurşun ve organik kalay bileşikleri, germanyum dioksit.)
  • Boğucu gazlar
    • (örneğin karbon monoksit, hidrojen siyanür ve tuzları, tütün dumanı)
  • Nitriller
    • (örneğin, 3-bütennitril, cis-2-pentennitril ve akrilonitril, cis-krotononitril, 3,3′-iminodipropionitril.)
  • İlaçlar (* Terapötik dozlarda ototoksisite sınırlıdır)
    • (Aminoglikozidik antibiyotikler (örneğin: streptomisin, gentamisin) ve bazı diğer antibiyotikler (örneğin: tetrasiklinler),
    • Loop diüretikler* (örneğin: furosemid, etakrinik asit)
    • Bazı analjezikler* ve antipiretikler* (örneğin: salisilatlar, kinin, klorokin)
    • Bazı antineoplastik ajanlar (örneğin: sisplatin, karboplatin, bleomisin).)
  • Pestisitler

Yukarıdaki listede bilinen tüm toksik maddeler belirtilmemiştir ve ayrıca kadmiyum, arsenik, bromatlar, halojenli hidrokarbonlar, insektisitler, alkil bileşikler ve manganez dahil olmak üzere diğer kimyasalların ototoksisitesini destekleyen sınırlı kanıt bulunmaktadır.

Unutulmamalıdır ki kimyasalların tek tek zararlı etkileri listelenebilse de karışımları ile oluşan zararlı etkiler çok daha fazladır.

Çalışanların Ototoksik Kimyasallara Maruz Kalma Yolları

  • Solunum yolu ile
  • Kontamine (kirlenmiş) yiyecek veya içeceklerin tüketilmesi ile
  • Cilde temas eden kimyasalın ciltten emilmesi ile

Çalışan hangi yolla maruz kalırsa kalsın kimyasallar sonrasında kan dolaşımına geçer. Kan yolu ile önce iç kulağa zarar verir sonra kulaktan beyne duyu iletimini yapan sinirlere zarar vererek işitme kaybı meydana getirirler.

Ototoksik Kimyasaların Çalışanlara Maruziyetin Önlenmesi

İşverenler, İş güvenliği uzmanları ve İş yeri Hekimleri Ototoksik Kimyasallara Maruz Kalmayı Nasıl Önleyebilir?

En etkili kontrol yöntemi elimine etme, ardından ikame, mühendislik kontrolleri, idari kontroller ve son olarak da KKD’dir.
Amerika Ulusal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü (NIOSH) ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri ( CDC ) nin kullandığı yukarıda şematize edilmiş Kimyasal kaynaklı işitme kaybını önlemek için kontrol Sistematiğini kullanabilirsiniz.

Çalışanlar Arasında İşitme Hasarını Önlemek İçin Kontrol Sistematiğini Kullanın

  1. Eliminasyon
  2. İkame
  3. Mühendislik kontrolleri
  4. İdari kontroller
  5. Kişisel koruyucu ekipman (KKE)
  • Öncelikle 5 adımı olan kontrol sistematiğini nasıl uygulayacağınızı yetki ve sorumluluklara göre planlayın
  • İlk adım ototoksik kimyasalı elimene etmektir. Bu amaçla mümkün olduğunca iş yerinde ototoksik kimyasalların kullanımından kaçınılmalıdır.
  • Ototoksik kimyasalların kullanımının men edilmesi mümkün değil ikinci adımda ikamesi olan daha az toksik kimyasallarla değiştirilmelidir.
  • Üçüncü adımda kimyasalın solunum yolu ile çalışanlar tarafından solunmasını önlemek için mühendislik kontrolü ile havalandırma iyileştirilmelidir.
  • Dördüncü adımda çalışanlar kimyasalların tehlikeleri hakkında bilgilendirilmeli ve güvenli bir şekilde kullanmaları konusunda eğitilmelidir.
  • Beşinci adımda çalışanlara Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) sağlanmalıdır.
  • Devamlı ollarak çalışanlara KKD’yi doğru kullanmaları konusunda eğitim verilmelidir.

Kimyasalların bir çoğunda maruziyet sınırı ototoksisite açısından ayrıca belirlenmemiştir.

Farklı maruziyetleri özellikle de gürültü maruziyetini dikkate aldığımızda ve ototoksik kimyasallar ile eş zamanlı maruziyet dikkate almalıyız. Bu durumda. mevcut rehberler, MSDS ler bize yol gösterse de belirlenmiş sınır değerler çalışanlar adına yeterli güvenlik sınırı oluşturmayacaktır.

Çalışanları güvende tutabilmek için işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işveren ve yöneticiler ortak ve duyarlı hareket etmelidir.

Çalışanlar ototoksik kimyasallara maruz kalmayı nasıl önleyebilir?

Herhangi bir kimyasal maddeyle çalışanlar, kendilerini korumak için aşağıdaki önlemleri almalıdırlar

Çalışanlar hem iş ortamında kullandıkları kimyasalları hem iş harici kullandıkları ilaç dahil tüm kimyasallar hakkında işitme kaybına veya diğer işitme hasarına katkıda bulunup bulunmadığını öğrenmelidirler. Aynı zamanda öğrendikleri bilgileri hayata geçirmeli korunma ve kullanma yollarını da öğrenmeli ve uygulamalıdırlar.

Çalışanlar kimyasalın özelliğine göre gerektiği KKD (Kişisel Koruyucu Donanımları) kullanmalıdır.

Ototoksik Madde Maruziyet Olasılığı Daha Yüksek Sektörler

  • Üretim Sektörü
    • Bazı Metallerin Üretiminde
    • Bazı Makinelerin Üretiminde
    • Deri ve ilgili ürünler Üretiminde
    • Tekstil ve giyim Üretiminde
    • Petrol Ürünleri Üretiminde
    • Kağıt (baskı dahil) Üretiminde
    • Kimyasal (boya dahil) Üretiminde
    • Plastik ve Kauçuk Ürünleri. Üretiminde
    • Mobilya ve İlgili Ürünler Üretiminde
    • Taşıma Ekipmanları (örneğin gemi ve tekne yapımı) Üretiminde
    • Elektrikli Ekipman, Cihaz ve Bileşen (örneğin piller) Üretiminde
    • Güneş Pili Üretiminde
  • Madencilik Sektörü
  • Petrol ve gaz çıkarma Sektörü
  • Yapı Sektörü
  • Tarım Sektörü
  • Eğlence, kumar ve geri dönüşüm endüstrisi atık yönetimi ve iyileştirme hizmetleri

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Alfa-Gal Sendromu

Daha çok tarım ve hayvancılık sektöründe çalışanlar olmak üzere tarla, bağ, bahçe, orman vb gibi kene bulunma ihtimali olan açık alanlarda çalışan veya kısa süreli de olsa bulunan tüm çalışanlar için potansiyel risk teşkil eden bir hastalık olan Alfa-gal sendromu (AGS) nedir?

Alfa-gal sendromu (AGS), daha önce et ve et ürünlerine karşı allerjik bir duyarlılığı olmayan kişilerin kene ısırmasından sonra et ve et ürünlerini tükettiklerinde gelişen allerjik reaksiyonlara denir. Bu nedenle AGS, kırmızı et alerjisi veya kene ısırığı et alerjisi olarak da bilinir.

Kene, ısırdığı kişiye alfa-gal olarak da adlandırılan bir tür şeker molekülü (galaktoz-alfa-1,3-galaktoz) zerk eder ve bu da antikor oluşumuna yol açar.

Erken tip Alfa-gal sendromunda (AGS); Kene ısırması sonrası bir zamanda setuksimabın ilk infüzyonunda dakikalar içinde kaşıntı, deride kızarıklık, dudakta şişme ile başlayan ölümcül olabilen sistemik aşırı duyarlılık reaksiyonudur.

BİLGİ: Setuksimab, metastatik kolorektal kanser ve baş-boyun kanserinin tedavisinde kullanılan epidermal büyüme faktörü reseptör inhibitörü ilaçtır. Setuksimab intravenöz infüzyonla verilen kimerik bir monoklonal antikordur.

Geç tip Alfa-gal sendromunda (AGS);Kene ısırması sonrasında (15 – 30 gün sonrasında) et ve et ürünü tükettiğinde 2 – 5 saat sonra kurdeşen; dudaklarda, dilde, boğazda veya göz kapaklarında şişme; öksürük; nefes almada zorluk; hırıltılı solunum; mide ekşimesi; bulantı veya kusma; karın ağrısı; ishal veya kan basıncında azalma yer alabilir.

Alfa-gal sendromu (AGS), ciddi, potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir alerjik rahatsızlıktır.

Bu hastalık, çoğu memeli hayvanın etinde bulunan alfa gal (galaktoz-α−1,3-galaktoz oligosakkaridi) isimli molekülden adını almıştır.

BİLGİ: Amerika Birleşik Devletleri’nde bildirilen AGS vakalarının çoğu Güney, Doğu ve Orta eyaletlerde meydana gelir. Bunlar, en çok yalnız yıldız kenesinin (Amblyomma americanum) bulunduğu alanlardır. Avustralya’da (felç kenesi olarak bilinir) Ixodes holocylus ve Avrupa’da Ixodes ricinus türü keneler AGS ile ilişkilendirilmiştir.

Ülkemizde: Hastalık taşıyan keneler hem yumuşak (Argasidea- örn; Ornithodorus) hem de sert kene (Ixodidae- örn; Ixodes, Hyalomma, Dermacantor) cinsinden olabilmektedir. Bu keneler ile sadece protozoa değil (Babesiosis), ayrıca riketsiya (Erlichiosis, Kene ilişkili tifüs, Akdeniz benekli ateşi), non-riketsiyal bakteriler (Lyme Hastalığı, Kene ilişkili tekrarlayan ateş, Tularemi, Bartonellozis) ve virüsler de (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Kene ilişkili ensefalit) taşınmakta ve insanlarda hastalığa neden olmaktadırlar.

Nasıl Tanı Konur?

İşyeri hekimi Alfa-gal sendromunu (AGS) teşhis edebilmesi için;

  • Çalışanların Sağlık Kayıtları Takibi; İş saatlerinde veya sosyal saatlerinde sağlıkları ile ilgili başlarına gelen her ayrıntıyı işyeri hekimlerine bildirmesi sağlanır ve sağlık kayıtlarına işlenmesi bu ve benzeri hastalıkların tanısını kolaylaştırır.
  • Ayrıntılı hasta geçmişi (Anammnez): Çalışanın yaptığı işe göre kene ısırığına maruz kalma ihtimalini değerlendirip özellikle sorgulamalıdır.
  • Fiziksel muayene: Genel muayenenin yanı sıra çalışanın şikayetlerine göre işyeri hekimi gerek gördüğü şekilde ayrıntılı muayeneye geçmelidir.

İşyeri Hekiminin sevk ettiği hastane şartlarında yapılacaklar;

  • Tahlil ve Tetkikler: Çalışanın başvurusu sırasındaki sağlık durumuna (şikayetlerine) yönelik hekimin gerekli göreceği tetkikler yapılır.
  • Antikor Testi: İşyeri hekiminin sevk ettiği sağlık kuruluşundaki hekim tarafından istenmesi halinde Alpha gal spesifik IgE tayini yapılır.
  • Deri testi: Setuksimab ile yapılan deri delme testi, İntradermal test yapılır.

Alfa-gal sendromunu (AGS) İle Nasıl Yaşanır?

Alfa-gal sendromu (AGS), tanısı kesinleşmiş olan çalışanlar öncelikle düzenli olarak alerji uzmanı bir hekim kontrolünde olmalıdır. İşyeri hekimi ile daha sık görüşme ve iletişim imkanı olacaktır. Sağlık durumundaki her türlü değişikliği işyeri hekimi ile paylaşmalı ve kayıt altına alınmasını sağlamalıdır.

Kan inceltici (heparin), yılan panzehiri ve bazı kanser ilaçları (cetuximab gibi) gibi bazı ilaçlar ve memeli bazlı organ replasmanları (kalp kapakçıkları gibi) alfa-gal sendromlu hastalarda alerjik reaksiyonlara sebep olabileceği için bunlardan kaçınılmalıdır.

Alfa-gal sendromu (AGS) olan çalışanlar hem işyerinde hem özel hayatlarında beslenmeleri konusunda çok titiz olmalıdırlar. Aşağıda verilmiş olan alfa – gal içeren gıda ve diğer bileşenleri beslenmelerinden çıkarmalıdırlar.

Alfa-gal İçerebilecek Besinler

Yüksek miktarda alfa-gal bulunabilir:

  • Sığır eti, domuz eti, kuzu eti, geyik eti, tavşan veya memelilerden elde edilen diğer etler
  • Karaciğer, böbrek, bağırsak veya dana eti gibi memeli organ etleri
  • Kayalık dağ veya çayır istiridyeleri

Süt ve süt ürünleri içeren gıda ürünleri de alfa-gal içerebilir. Ancak Alfa – Gal Sendrom’lu birçok hasta süt ürünlerini tolere edebilir.

İnek sütü, önemli bir gıda alerjeni olarak sınıflandırılan tek alfa-gal içeren bileşendir.

Alfa – Gal Sendrom’lu bazı kişiler ayrıca aşağıda verilen gıdalarda bulunan alfa-gal’e karşı da hassas olabilir :

  • Sığır veya domuz etinden yapılan jelatin
  • Domuz yağı, don yağı veya iç yağı gibi memeli yağıyla yapılan veya pişirilen ürünler
  • Et suyu, bulyon, et suyu ve sos

Not: Alfa – Gal Sendrom’lu hastaların hepsinde alfa-gal içeren her ürüne karşı reaksiyon görülmez.

Alfa-gal İçermeyen Besinler

  • Tavuk, hindi, ördek veya bıldırcın gibi kümes hayvanları
  • Balık ve karides gibi deniz ürünleri
  • Yumurtalar
  • Meyve ve sebzeler

Alfa-gal İçeren Gıda Dışı Ürünler

Bazı ilaçlar ve aşılar az miktarda alfa-gal içeren katkı maddeleri, dengeleyiciler veya kaplamalar içerebilir. Ancak Alfa – Gal Sendrom’lu hastaların hepsi bu bileşenlere tepki göstermez.

Alfa-gal içerebilen maddeler şunları içerir, ancak bunlarla sınırlı değildir:

  • Jelatin
  • Gliserin
  • Magnezyum stearat
  • Sığır özütü

Domuz veya ineklerden elde edilen kalp kapakçıkları, monoklonal antikorlar, heparin ve bazı antivenomlar gibi hayvansal kaynaklı tıbbi ürünler alfa-gal içerebilir.

Herhangi bir şiddetli alerjide olduğunda, Alfa – Gal Sendrom’lu hastaları, belirli aşılar ve ilaçlardan kaynaklanan bireysel risk ve faydalar hakkında karar almak için işyeri hekimleri ile birlikte çalışmalıdır.

Alfa-gal Sendromu – Allerjisi Tedavisi

Alfa-gal sendromunun spesifik bir tedavisi henüz yok.

Çalışanların yalnızken acil allerjik süreçlerinde kullanmaları için adrenalin oto enjektörü reçete edilebilir ve kullanımı öğretilebilir.

Acil durumlarda bilinç kaybı da olabileceği düşünülerek çalışanların acil durum künyeleri taşımaları sağlanabilir.

Çalışanların sağlık kayıtlarının düzenli tutulması ve acil başvuru anında ilgili sağlık kuruluşundaki hekimlerin ulaşabilmesi sağlanması da önemlidir.

Hafif alfa-gal alerjik semptomlar genellikle bir antihistaminik ilaçla tedavi edilir.

Daha şiddetli reaksiyonlar kas içi adrenalin enjeksiyonu ile tedavi edilir ve acil serviste ek tedaviler gerektirebilir.

Sonuç olarak gelişen allerjik bir reaksiyon olduğu için acil şartlarda diğer allerjik reaksiyonlarda olduğu gibi çalışanın anlık şikayetleri ve sağlık durumuna göre tedavi edilir.

EK KAYNAKhttps://jamanetwork.com/journals/jama/fullarticle/2812935

Kişisel Yorumum

Bu hastalıkta temel tıbbi bilgilerimizle çelişen hususlar var;

İlk olarak, IgE’ nin aracı olduğu diğer alerjik tepkiler, antijenle karşılaştıktan sonra dakikalar içinde gelişirken Alfa-gal sendromunda belirtiler et yendikten 4-6 saat sonra ortaya çıkmaktadır.

Diğer önemli durum da antijenin protein değil bir karbonhidrat olması ve duyarlılığın kene ısırığı ile oluşması da bir tuhaf iştir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

İleri Düzey Tıbbi Bilgi Okumak İsteyenler İçin

Dikkat – Aşağıda yer alan bilgiler

Esra Yücel1(İD), Zeynep Tamay1(İD)

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk İmmünolojisi ve Allerji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.tr.cocukenfeksiyondergisi.org/upload/documents/2020-01/2020-14-1-001-004.pdf

Kene Isırığı ile İlişkili Yeni Bir Hastalık: Alpha-Gal Allerjisi” Makalesinden alıntılanmıştır.

Anti-gal antikoru, spesifik olarak Gal(alfa)1-3Gal(beta)1-4GlcNAc-R molekülü (kısaca “alfa-galaktosil epitopu”) ile etkileşir.

Yapılan çalışmalar, kene ısırığı sonrası vücuda kan yoluyla giren alfa-gal şekerinin, anti-gal isimli bir antikorun üretimini tetiklemesi sonucu alerjik reaksiyonun geliştiğini göstermektedir.

Alfa-gal oligosakkaridine karşı üretilen IgM, IgG ve IgE antikorları farklı reaksiyonlara neden olur. Alfa-gal sendromu reaksiyonlarını IgE oluşturur. Kenenin ısırığında alınan Th2-tetikleyici reaksiyonu IgE reaksiyonunu değiştirdiği ve Alfa-Gal Sendromu’nu neden olduğu düşünümektedir.

Alfa-gal sendromu oluşumu sadece memeli eti tüketmek ile olmaz, kene tarafından ısırılma şarttır.

Sonrasındaki reaksiyon IgM antikorunun, bir diğer memeli hayvandan gelen eti “yabancı madde” olarak algılayıp reddetme reaksiyonudur. Bu sebeple sorun sadece sadece alerjik reaksiyon değildir. Hayvandan insana doku, organ nakillerinde de (ksenotransplantasyon) zorluk çıkarır.

ALPHA GAL-ALLERJİSİNDE KLİNİK BULGULAR ve TANI

Alpha-Gal allerjisi iki ayrı klinik bulguya yol açmaktadır.

Bunlardan birincisi setuksimabın ilk infüzyonunda dakikalar içinde görülen fatal olabilecek erken tipte IgE aracılı sistemik aşırı duyarlılık reaksiyonudur.

Diğeri ise kırmızı et tüketimini takip eden 2-5 saat içinde başlayan, daha çok bulantı gibi gastrointestinal semptomlar, özellikle palmar bölgede ya da yaygın kaşıntı, ürtiker ve anafilaksi şeklinde ortaya çıkan geç tipte IgE aracılı sistemik reaksiyonlardır.

Hastaların çoğunda belirtilerin ortaya çıkışından yaklaşık 15 gün-1 ay öncesinde kene ısırığı öyküsü mevcuttur. Egzersiz gibi bazı kofaktörler, tüketilen etin pişirme şekli, tüketilen miktar, böbrek, dalak gibi sakatat ürünlerinin tüketilmesi de semptomların ortaya çıkış zamanını etkileyebilmektedir.

Bu hastalarda genellikle tüm kırmızı etler ile belirti olması beklenmekte olup, tavuk ve balık gibi diğer etler ile reaksiyon gelişmemektedir.

Bazı hastalarda tüketilen etin hayvanın hangi kısmına ait olduğuna bağlı olarak antijen miktarının daha fazla ya da az olması ile ilişkili sadece kaşıntı ve ürtiker gibi hafif semptomlar da olabilmektedir.

Kırmızı etin sindirimi, Alpha gal’in sistemik dolaşımda şilomikronlar ve VLDL ile taşınması için bir süre geçmesinin gerekmesi ve önceden kene ısırığı ile duyarlılık gelişmiş bireylerde VLDL üzerinde taşınan Alpha gal’in mast hücrelerini aktive ederek IgE aracılı geç reaksiyonu başlatması kırmızı et tüketimi sonrası neden geç reaksiyon geliştiğini açıklamaktadır.

Tanı için koyun, dana, domuz eti gibi kırmızı etlerin kendisi ya da ticari ekstratları ile yapılan deri delme testlerinde ya negatiflik saptanmakta ya da küçük (2-4 mm) kabarıklık gözlenmektedir.

Bu alerjenlere karşı bakılan spesifik IgE değerleri de çoğunlukla negatiftir ve tanısal değildir.

Tanı için setuksimab ile yapılan deri delme testi, intradermal test ve kandan Alpha gal spesifik IgE tayini daha spesifik testlerdir.

Yapılan bir çalışmada Alpha gal Spesifik IgE’nin 5.5 kU/L üzerinde saptanması Alpha gal allerjisini %95’in üzerinde bir oranda öngörmektedir.

Alpha gal allerjisini doğrulamak için yapılacak kırmızı et ile besin yükleme testi için standart bir protokol olmamakla birlikte özellikle geç reaksiyon beklendiğinden hastanın uzun süreli gözlenmesi önerilmektedir.

Aşılar

Özellikle Alpha gal allerjisi olan kişilerde sığır jelatini içeren aşılar ile aşılama sonrası reaksiyon bildirilmiştir. Bu reaksiyonların çoğu hidrolize jelatin içeren Varicella Zoster aşısı (Zostavax) sonrası olmuştur.

Prostetik Kalp Kapakları

Sığır ya da domuz kaynaklı biyoprostetik kapak implantasyonu sonrası akut allerjik reaksiyon ile komplike olan olgular bildirildiği gibi erken dönemde kapak yetersizliği ve kapak deformasyonu gelişen Alpha gal allerjisi olan olgular da bildirilmiştir. Bu nedenle Alpha gal içermeyen biyoprostetik kapak geliştirmek için çalışmalar yapılmaktadır.

İdiyopatik Anafilaksi

Yapılan bir çalışmada idiyopatik anafilaksili olguların %9’unda Alpha gal allerjisi saptanmıştır. Kırmızı et tüketimi sonrası semptomların geç başlaması ve hastanın gelişen semptomlarını bununla ilişkilendirmemesi, kene ısırığı öyküsünün sorgulanmaması ya da hastanın bu ayrıntıyı hatırlamaması bu hastaların idyopatik anafilaksi olarak değerlendirilmelerinin en önemli sebeplerindendir. Bu nedenle idiyopatik anafilaksi ayrıcı tanısında Alpha Gal allerjisi de mutlaka düşünülmelidir.

TARİHÇE

Alpha gal allerjisinin tanımlanması bazı epidemiyolojik gözlemlerin sayesinde gerçekleşmiştir.

İlk kez 2004 yılında metastatik kolorektal kanser tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiş Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü (EGFR)’ne karşı monoklonal antikor olan Cetuximab araştırmaları sırasında ilacın ilk infüzyonundan dakikalar sonra gelişen anafilaksi vakalarının özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin güneydoğu eyaletlerinde sık olduğu gözlendi.

Bunun üzerine yapılan araştırmalarda bu vakalarda ilaç infüzyonu öncesinde de ilaca karşı spesifik IgE antikorlarının mevcut olduğu gösterildi ve ileriki yıllarda Cetuximab’ın glikolizasyon mekanizması, ilacın α1,3-galaktozil rezidüleri içerdiği ve Cetuximab’a karşı oluşan bu spesifik IgE’nin aslında Cetuximab’ın ağır zincirindeki Fab bölgesindeki α1,3 galaktoz oligosakkarit rezidülerine karşı geliştiği keşfedildi.

Aynı tarihlerde ABD’nin yine güneydoğu eyaletlerinde özellikle açık hava etkinliği yapan kişilerde tekrarlayan yaygın ürtiker, anjiyoödem ve anafilaksi görüldüğü ve bu kişilerin ortak özellik olarak reaksiyonlardan 3-5 saat öncesinde kırmızı et tükettikleri gözlendi.

Bu hastaların ilginç olarak hem ticari alerjen ekstratları, hem de pişmiş ve çiğ dana, koyun ve domuz eti ile yapılan deri delme testleri ile aynı zamanda spesifik IgE düzeyleri negatif saptamıştı.

Karl Landsteiner 1936’da insanlarda non-primat hayvanların kan grubu antijenlerinde bulunan ‘B-Like’ oligosakkaritlere karşı antikor olduğunu göstermişti.

Bu antijenin Alpha gal ile eş yapıda olduğunun bulunması ve Alpha gal’in non-primat memelilerin et ve dokularında bulunduğunun gösterilmesi, bu nedeni açıklanamayan aşırı duyarlılık reaksiyonlarının tanımlanması için gerekli ipuçlarından en önemlisini sağlamış oldu.

Yukarıda bahsedilen iki farklı klinik bulgunun benzer coğrafik bölgede gerçekleşmesi nedeniyle araştırıcılar bu hastaların serumlarında Alpha gal duyarlılığını incelediler. Hastaların Alpha gal spesifik IgE değerlerinin anlamlı olarak yüksek olduğunu ve aynı zamanda kırmızı ette bulunan 7 tip Alpha gal spesifik epitoptan 4’ünün pişirilme ile kaybolmadığını gösterdiler.

İlk kez 2009’da Avustralya’dan yayınlanan bir makalede kırmızı et allerjisi ile kene ısırığının ilişkili olabileceği bildirildi.

Bunun üzerine araştırmacılar ABD’de özellikle Rocky Dağları Benekli Ateşi’nin en sık görüldüğü bölgedeki Amblyomma americanum (Lone Star Tick) kenesinin dağılım bölgesi ile kırmızı et ve Cetuximab’a karşı reaksiyonların görüldüğü bölgelerin de aynı olduğunu gözlemlediler. Bu cins keneler ile ısırılan kişilerde Alpha gal spesifik IgE artışının saptanması kene ısırığı ile kırmızı et allerjisi ilişkisini ortaya koydu.

ABD’dekinden farklı cins keneler ile; Avustralya’dan Ixodes holocyclus, Avrupa’dan Ixodes ricinus, Panama’dan Ambylomma cajennense kenelerinin ısırması sonrası gelişen kırmızı et allerjisi olan olgular bildirildi.

Yapılan bir çalışmada Ixodes ricinus cinsi kenenin gastrointestinal sisteminden Apha gal alerjeni izole edildi.

ABD’de Lyme hastalığının başlıca vektörü olan Ixodes scapularis kenelerinin Alpha gal’e karşı spesifik IgE oluşturmadığı gösterildi.

Ülkemizden de Alpha gal allerjisi olan vakalar bildirildi.

Bu vakaların özellikle Ixodes ricinus’un baskın kene türü olduğu Orta Karadeniz bölgesi illerinden Ordu ve Giresun’da kene ile sokulma öyküsü mevcuttu.

Yakın zamanda yapılan bir çalışmada ‘Apha gal knock out’ fare modelinde kene tükürüğünün subkutan uygulanmasının Alpha gal spesifik IgE oluşumu için yeterli antijenik uyarıyı sağladığı gösterildi ve bu sayede Alpha gal allerjisinde duyarlılığın gelişmesi için kene ısırığının en önemli yol olduğu kanıtlanmış oldu.

Son yıllarda kene dışı parazitlerin (örn. helmintler) yol açtığı Alpha gal duyarlılığının immünomodülatuar etkisi olduğu ve regülatuar T (T reg) hücre artışı ile allerjik yanıtın azalmasını sağladığı gösterilerek bu durumun ‘hijyen hipotezi’ ile örtüşebileceği ifade edildi.

İnsan kan grubu antijenleri ile Alpha gal’in benzer homolog yapısı olması nedeniyle yapılan bir çalışmada Alpha gal allerjisinin özellikle Anti B antikoru mevcut olan O ve A kan grubu kişilerde daha sık görüldüğü bildirildi.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İş ile İlgili Kalp Hastalıkları

Kalp hastalığı” terimi, çeşitli kalp rahatsızlıklarını ifade eder. En yaygın kalp hastalığı türü Koroner Kalp Hastalığıdır.

Bazen kalp hastalığı “sessiz” olabilir ve bir kişi kalp krizi, kalp yetmezliği veya aritmi belirtileri veya semptomları yaşayana kadar teşhis edilmeyebilir. Bu olaylar gerçekleştiğinde, semptomlar şunları içerebilir:

  • Kalp Krizi: Göğüs ağrısı veya rahatsızlığı, sırtın üst kısmında veya boyunda ağrı, mide ekşimesi, mide bulantısı veya kusma, aşırı yorgunluk, baş dönmesi ve nefes darlığı.
  • Aritmi: Göğüste çırpıntı hissi (çarpıntı).
  • Kalp Yetmezliği:  Nefes darlığı, yorgunluk veya ayak, ayak bileği, bacak, karın veya boyun damarlarında şişme.

Çalışma hayatında yer alan hemen herkes ortalama olarak günün en aktif 8 (sekiz) saatini işyerinde geçirir. En az bir öğünü de çalışma saatleri içerisinde yer alır. İşe gidiş ve dönüşte yolda geçen zamanı da dikkate alırsak günümüz koşullarında iş maksadı ile geçen zaman aile – sosyal hayata ve uykuya ayrılan zamandan oldukça fazladır.

Bu sebeple çalışanlarda gelişebilecek tüm kardiyovasküler (kalp) hastalıklarında genetik harici sebeplerde kişisel yaşam tarzı kadar çalışma hayatı da önemlidir.

İşyeri Hekimi olarak bizler; çalışanlarımız başta olmak üzere işveren ve yöneticilerimizi, çalışma hayatının tüm kardiyovasküler (kalp) hastalıkların gelişmesindeki rolünü doğru anlatabilirsek birlikte hem kendileri hem çalışanları için en iyi çözümleri üretebiliriz.

Tüm Kardiyovasküler (Kalp) Hastalık Ölümlerinin İşe Bağlı Nedenleri

  1. Çalışma ortamında örgütsel adaletin olmaması (işyerinde haksızlığa uğradığı hissi)
  2. Toz, duman veya kimyasal maruziyetler (örneğin ikinci el duman ve kurşun)
  3. Geceleri çalışma, vardiyalı çalışma veya diğer standart dışı vardiyalar 
  4. Uzun çalışma saatleri (haftada 55 saat veya daha fazla
  5. İşletmenin çalışanlarına sosyal desteğinin az olması
  6. İş güvencesinin olmaması (işini kaybetme endişesi)
  7. Çok çaba gerektiren, düşük gelirli bir işte çalışmak 
  8. Çalışma sırasında yeterli iş kontrolü yapılmaması
  9. Çalışanın kapasitesi üzerinde iş talep edilmesi
  10. Geçici işler – İşsizlik süreci yaşaması
  11. İşyerinde zorbalık veya şiddet 
  12. Mobbinge maruz kalmak
  13. Artırılmış fiziksel aktivite 
  14. İş-aile dengesizliği

Çalışan ile ilgili Kardiyovasküler (Kalp) Hastalık faktörleri

İşiniz kalp hastalığı için diğer risk faktörlerinizi de etkileyebilir. Buna yüksek tansiyonunuz, yüksek glikozunuz ve insülin direnciniz olup olmadığı da dahildir. Obez olup olmadığınız, egzersiz yapmadığınız veya sağlıksız bir diyetiniz olup olmadığı. Tükenmiş veya depresifseniz, aşırı alkol kullanıyorsanız veya uyku sorunlarınız varsa.

Kardiyovasküler (Kalp) Hastalıkları İçin En Çok Riski Olan İş – Meslekler

Bu mesleklerde çalışanların kalp hastalığı riski daha yüksektir.

  • Uzun yol kamyon şoförleri de dahil olmak üzere profesyonel şoförler
  • Emniyet görevlileri ve itfaiyeciler de dahil olmak üzere ilk/acil müdahale ekipleri
  • Yiyecek ve içecek hazırlama çalışanları
  • Balıkçılık çalışanları
  • Kargo çalışanları
  • İnşaat mühendisleri ve inşaat çalışanları
  • Tesis ve makine operatörleri ve montajcıları

Çalışma Ortamına Bağlı Kardiyovasküler (Kalp) Hastalıkları Önlemek İçin Ne Yapılabilir?

İşyerinde İşyeri Hekimleri Tarafından Program ve Aktiviteler Oluşturulabilir

  • Çalışma saatleri içerisinde dinlenme ve. yemek molaları haricinde kısa (5-10 dk) fiziksel aktivite molaları oluşturabilirsiniz.
  • Çalışanlara daha sağlıklı olmalarını sağlayacak eğitim programları planlayıp sunumlara katılmalarını sağlayabilirsiniz.
  • Çalışanların işyerinde kullanılan kimyasallara maruziyetlerini önlemek için gerekli eğitimler planlanmalı ve katılımları sağlanmalıdır.
  • İşyeri içerisinde özellikle ortak kullanım alanı olan tuvaletlerde, merdiven sahanlıklarında vb gibi alanlarda sigara içilmesini önleyebilirsiniz.
  • Yemekhane, kafeterya ve yiyecek – içecek otomatlarında sağlıklı yiyecekler sunulmasını sağlayabilirsiniz.

İşyeri Hekimleri Tarafından İşyerlerinde Gözetim Programları Uygulanabilir

  • Planlanacak sağlık taramaları ve yönlendirmeleri yapılabilir.
  • Çalışanların riskli grupta olanları belirlenerek düzenli kan basınçlarının ölçümü ve işyeri hekimi tarafından takibi planlanabilir.
  • İşyerinde çalışanların ve iş organizasyonunun stresörlerinin tespiti için çalışma yapılabilir. Elde edilen işyeri psikososyal stresörlerinin verileri; kronik, anlı, günlük olarak tasnif edilebilir. Bu tasnife göre stresörlerin ortadan kaldırılması için çalışma yapılabilir.

İşveren ve Yöneticiler Tarafından İşle İlgili Stres Faktörleri Azaltılabilir

Çalışanların iş kaynaklı stresini ve yorgunluğunu azaltabilecek önlem ve uygulamalar yapılmalıdır.

  • Zorunlu fazla mesai azaltılabilir. 
  • Çalışanın ailesindeki hastalıklarda da çalışana izin verilebilir. 
  • İşyeri revirinde personel sayısı gereklilik durumuna göre arttılabilir.
  • İşyerinde işe bağlı stresi belirlemek ve azaltmak için psikososyal risk analizi yapılabilir. (örneğin, çalışan-yönetim komiteleri geliştirilebilir). 
  • Çalışanların çalışma zamanı, iş görevleri veya iş organizasyonu üzerindeki etkinliği artırılabilir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İşyerinde Tükenmişlik Hissediyor musunuz? İşiniz Sağlığınızı Etkiliyorsa Ne Yapabileceğinizi Öğrenin.

İş Tükenmişliği “Burnout”, işe bağlı bir stres türüdür.

Çalışanın fiziksel veya duygusal olarak eksilmeyi yıpranmayı ifade eder. Çalışanların tükenmişliği aynı zamanda işe yaramadığı duygusunu, kendini güçsüz ve boş hissetmesini de kapsamaktadır.

Çalışanların tükenmişlik yaşaması kendisinin ve ailesinin yıkımı ile sonlanabilecek ciddi bir süreçtir. Dolayısı ile iş ortamı ve iş verimliliği bakımından da olumsuz sonuçlara neden olacaktır.

BİLGİ: Bilinen tükenmişlik kavramı, 1974’te ilk olarak psikolog Herbert Freundenberger tarafından kullanılmış. Freudenberger tükenmişliği, insanların aşırı çalışmaları sonucu işlerinin gereklerini yerine getiremediklerinde hissettikleri duygusal tükenme olarak tanımlamış. Daha sonraki yıllarda tanımı daha da detaylandırarak tükenmişliğin etmenlerini duygusal tükenme, duyarsızlaşma, kişisel başarı ve beceride azalma olarak sıralamış.

Tükenmişlik bugün için tıbbi bir teşhis değildir.

Tükenmişliğin arka planında depresyon ve benzeri durumların olduğu görüşünde olanlar da vardır. Çalışanlarda tükenmişlik depresyon gelişimi riskini artırabilir. Buna rağmen depresyon ve tükenmişlik birbirlerinden farklı olup ve pek tabi ki farklı tedavilere ihtiyaç duyarlar.

BİLGİ: Stres tepkilerinin üç anahtar boyutu; aşırı yorgunluk, alaycılık hisleri, işten kopma ile etkisizlik ve başarısızlık hisleridir. Bu üç boyuttaki varyasyonların birleşimleri farklı iş deneyim modelleri ve tükenmişlik riskiyle sonuçlanabilir. (Maslach, 2003; Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001).

Belirli kişilik özellikleri tükenmişlik riskini etkileyebilir. Geçmiş iş deneyimleri gibi diğer faktörler de tükenmişlik riskini etkileyebilir. Bu, iki kişi aynı iş sorunlarıyla uğraşıyorsa birinin iş tükenmişliği yaşarken diğerinin yaşamamasının nedenini açıklamaya yardımcı olur.

Sebebi ne olursa olsun, iş tükenmişliği fiziksel ve ruhsal sağlığınızı etkileyebilir. İşte iş tükenmişliğinizin olup olmadığını nasıl anlayacağınıza ve bu konuda neler yapabileceğinize dair bazı ipuçları.

BİLGİ: Freudenberger kendini işe adamış kişiyi şöyle tanımlar: Çok fazla iş yüklenen, haddinden fazla çalışan, iş dışındaki yaşamı tatmin edici olmayan, aynı zamanda işini başka hiçbir kimsenin onun kadar etkili yapamayacağını düşünen ve kuralcı bir çalışan kişidir. (Iacovides, vd., 2003). Tanıdık 🙂 geldi mi?

Değerli Çalışanlar İş tükenmişliği yaşayıp yaşamadığınızı öğrenmek için şu soruları yanıtlayın:

  • Yaptığınız işin değerini sorguluyor musunuz?
  • Kendinizi işe sürüklüyor ve başlamakta zorluk mu çekiyorsunuz?
  • Kendinizi işinizden ve birlikte çalıştığınız insanlardan uzak mı hissediyorsunuz?
  • İş arkadaşlarınıza, müşterilerinize veya danışanlarınıza karşı sabrınız mı tükendi?
  • İşinizi iyi yapacak enerjiye sahip değil misiniz?
  • İşinize odaklanmakta zorluk mu çekiyorsunuz?
  • Yaptığınız işlerden pek tatmin olmuyor musunuz?
  • İşinizin sizi hayal kırıklığına uğrattığını mı hissediyorsunuz?
  • Yeteneklerinizden ve becerilerinizden şüphe mi ediyorsunuz?
  • Kendinizi daha iyi hissetmek veya hislerinizi uyuşturmak için yiyecek, uyuşturucu veya alkol kullanıyor musunuz?
  • Uyku alışkanlıklarınız değişti mi?
  • Baş ağrınız, mide veya bağırsak problemleriniz veya bilinen bir nedeni olmayan başka fiziksel şikayetleriniz mi var?

Değerli çalışanlar bu sorulardan herhangi birine evet cevabı verdiyseniz, iş tükenmişliği yaşıyor olabilirsiniz. Evet cevabı sayınız arttıkça iş tükenmişliği olma olasılığınız yükselmektedir. Öncelikle İş yeri hekiminizle görüşmeli gerek görmesi durumunda Psikiyatri uzmanına başvurmalısınız. Vereceğiniz evet cevapları aynı zamanda depresyon ve benzeri bir sağlık sorununuz da olabileceğini göstermektedir.

İş tükenmişliğinin farklı nedenlerini sıraladığımızda:

  • Kontrol Eksikliği: Çalışanın yaptığı iş konusunda söz sahibi olmaması yada çok kısıtlanmasıdır. Örneğin çalışma programını, iş yükünün zamana yayılmasının planlaması vb gibi kararlarda söz hakkı olmaması yada çok kısıtlı olması iş tükenmişliğine yol açabilir. Bunun yanında çalışanın işin gereğini yerine getirebilmek için ihtiyacı olan desteğe, bilgi akışına, ekipmana vb gibi şeylere sahip olmaması da tükenmişliğe katkıda bulunmaktadır.
  • Çalışandan Beklenenler Konusunda Netlik Eksikliği: Çalışan, işvereninin, üst yöneticilerinin talepleri konusunda, hedefleri konusunda emin değilse, tamamladıklarının (yaptıklarının) yeterli olup olmadığından başarılı olup olmadığından emin olamaz. Başarı hissini yaşayamaz. Bu durum zaman içerisinde iş tükenmişliğine yol açar.
  • Başkalarıyla Çatışmalar: Çalışanlar bazı işyerlerinde zorba yöneticilerle çalışma durumunda kalırlar. İşyerindeki çalışma arkadaşlarınız farklı sebeplerle aralarına almıyor hatta karşı duruş sergiliyor olabilirler. İşveren yada üst yöneticiler çalışanın işi ile fazlaca ilgileniyor ve stresini arttırıyor olabilirler. Bu durum zaman içinde iş tükenmişliğine yol açar.
  • Çok Fazla veya Çok Az Olan Talepler: Çalışanın beceri ve yeteneklerinin çok altında bir iş yaptığı durumlarda odaklanmak için gereğinden fazla enerji harcamaya başlar ya da taleplerin beceri ve yeteneklerini çok aştığı durumlarda enerjisi kısa zamanda biter. Bu iki durum da çalışanın yorgunluğuna ve iş tükenmişliğine yol açabilir.
  • Destek Eksikliği: Çalışanlar hem işyerlerinde hem de kişisel yaşamlarında yalnız hissedebilirler. Çalışmaları sırasında gerektiğinde danışma veya onaylanma ihtiyacı duyarlar. ihtiyaç duyduklarında bu desteği bulamamaları durumunda çalışanın stresi artar. Bu durum iş tükenmişliğine yol açar.
  • İş-Yaşam Dengesi Sorunları: Çalışanın iş yerinde geçirdiği sürenin uzaması sebebiyle özel hayatından özellikle de ailesiyle geçireceği zamanın daralması yada işyerinde enerjisini tüketmesi sebebiyle zamanı olsa da özel yaşamına ve ailesine enerjisi kalmaması hayatının dengesini bozar. Bu dengenin bozulması iş tükenmişliğine yol açar.
  • Duygusal Baskı, Empati ile Gelen Baskı: Çalışan sosyal hizmetler, sağlık vb gibi insanlara destek olmayı gerektiren işlerde çalıştığında acze düşen insanların durumları ile kendini, duygu durumunu eşleştirmesi ve gücünün ötesinde olan maduriyetler karşısında aciz kalması strese yol açar. Bu durum da iş tükenmişliğine yol açar.

İş tükenmişliği durumlarında her hangi bir şey yapmamak kişinin durumunu daha da kötüleştirir.

  • Bitkin hissetmek.
  • Başa çıkabilecek durumda değilim.
  • Uyuyamamak.
  • Üzgün, öfkeli, sinirli olun ya da umursamayın.
  • Daha fazla alkol veya diğer maddeleri kullanın.
  • Kalp hastalığı, yüksek tansiyon veya tip 2 diyabet hastası olabilirsiniz.
  • Hastalanma olasılığınız daha yüksek olur.

Çalışanın tükenmişlik sendromu genellikle iş yerinde kontrol edemediği durumları içerir.

Değerli Çalışanlar, stresle nasıl başa çıkacağınızı kontrol etmenin yollarını değerlendirelim.

  • Doğru ve Etkili İletişim İle Kendinizi İfade Edin: Sizi endişelendiren hususlar hakkında öncelikle işvereninizle, yetkililerinizle konuşmalısınız. Farkında olmadıkları kasıtlı yapmadıkları hususlarda doğru iletişim ile farkındalık yaratabilir, Hedeflerde ulaşılabilir gerçekçi küçük adımlar belirleyin. Sıraya koyun. Pek tabi ki iş yerinde sizin için sorun olan hususların değişmesi olası değilse, sizin için daha uygun olabilecek bir iş arayabilirsiniz. Eisenhower Matrisini öğrenin iş ve özel hayatınızda uygulayın.
  • Destek Arayın:  İş arkadaşlarınızdan, arkadaşlarınızdan veya sevdiklerinizden destek isteyin. Başkalarıyla konuşmak başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Ait olduğunuzu hissetmek tükenmişliğe karşı koruma sağlar. İşiniz bir çalışan yardım programı sunuyorsa, sunulan hizmetlere bakın.
  • Beyninizi Dinlendirin: Stresle başa çıkmanıza yardımcı olabilecek aktiviteler arayın. Örnekler hayvan beslemek, çiçek yetiştirmek belki bahçe işleri vb gibi sizi zihnen mutlu edecek ve dinlendirecek ile ilgil alanları bulun. Bunların yanı sıra yoga, meditasyon veya tai chi gibi farklı zihin faaliyetlerini de seçebilirsiniz. Nefes egzersizi öğrenin. Günde birkaç kez derin nefes almak kadar basit bir şey bile gerginliği azaltmaya yardımcı olabilir.
  • Bedeninizi Çalıştırın: Düzenli beden egzersizleri stresle başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Ayrıca zihninizi işten uzaklaştırabilir. Örnek olarak Halı saha maçı, yürüyüş, bisiklet vb gibi faaliyetlere katılabilirsiniz.
  • Uyku Düzeninize Dikkat Edin: Uyku, bedenin ve zihnin refahı geri kazandırır ve sağlığınızı korumanıza yardımcı olur.
  • Farkındalığınızı Arttırın: Farkındalık, yargılamadan veya tepki vermeden içinizde ve çevrenizde olup bitenlerin farkında olmaktır. Bu uygulama, işte olanlarla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.

Her zaman aklınıza gelmemiş bir seçeneğiniz daha olabileceğini düşünün ve o seçeneği araştırın. Yardım isteyin. Unutmayın, tükenmişlik çağımızın önemli sorunudur. İş tükenmişliğinizin çözümü sizin elinizde.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Çalışanlarda Kıl kurdu

Çalışma hayatı içerisinde çalışanlarda sık görülür.

Kıl kurdu diğer adıyla bağırsak kurdu (Enterobius vermicularis), 5 ila 10 milimetre uzunluğunda, beyaz veya krem ​​renkli, literatürde enterobiasis olarak olarak bilinen ”kıl kurdu enfestasyonuna yol açan” bir parazittir.

BİLGİ: Çok hücreli asalakların oluşturduğu enfeksiyonlara enfestasyon denir. Tek hücrelilerin oluşturduklarına enfeksiyon denmektedir.

Çalışanlarda

  • Sinirlilik
  • Hazımsızlık
  • Ağızda salya artışı
  • İştahsızlık
  • Kaşıntı – allerji
  • Gaz artışı
  • Mide ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Huzursuzluk
  • Uyku

gibi müphem (belirsiz) şikayetlerle dolaylı iş gücü kayıplarına yol açar.

Aynı zamanda anal kaşıntı, vajinal kaşıntı, diş gıcırdatma gibi kişiyi ve çevresini huzursuz edebilecek sorunlar da oluşur.

Çalışanın işyeri hekimine müracat etmediği, teşhis ve tedavinin geciktiği, çalışanın bağışıklığının zayıf olduğu durumlarda nadir de olsa daha ciddi sorunlara yol açabilir.

  • Karın boşluğu ve üreme organlarında enfeksiyon: Özellikle kadınlarda olur. Kıl kurdu anüsten dışarı çıktığında kendisi ilerleyerek yada taharetlenme (dışkılama sonrası anal temizlik) sırasında vajinaya girebilir. Vajinada üremesi ve ilerlemesi ile rahme (uterusa) oradan fallop tüplerine (Rahimin her iki tarafından çıkan ve yumurtalıklarla rahimin bağlantısını sağlayan tüplere fallop tüpleri denilir) ve en sonuda da karın boşluğundan bu organların çevresine giderek vajinit, endometrit gibi enfestasyonlara neden olabilir.
  • İdrar yolu enfeksiyonları: Özellikle kadınlarda olur. Vajinal kıl kurdu yoğunluğu sebebi ile idrar yollarına geçen kıl kurtları idrar torbasına (mesaneye) giderek idrar yolu enfeksiyonuna (sistite) neden olabilir.
  • Kilo kaybı: Barsaklarda kıl kurdu miktarı çok arttığında (enfestasyon şiddetlendiğinde), kıl kurdu barsaklara gelen besin maddelerininin emilimini engellediği gibi besin maddelerini emerek çalışanlarda kilo kaybına neden olabilir.
  • Apandisit: Barsaklarda üreme ve ilerleme ile apendikse kadar geldiğinde apandisit (apendiks iltihabı) meydana gelebilir.
  • Cilt enfeksiyonu: Barsaklarda artan kıl kurtlarına karşı vücudun kan yoluyla tepki vermesi (histamin salınımı vb gibi) ile ciltte şiddetli kaşıntı meydana gelir. Kaşınmanın şiddetiyle kişini cildinde kendi kendine çizik ve yaralar oluşturması enfestasyon riskini artırır.

Yumurtalarını yuttuğunuzda onları alırsınız. Yumurtalar bağırsaklarınızın içinde çatlar. Kişi uyurken dişi kıl kurtları bağırsakları anüsten terk eder ve yakındaki deriye yumurta bırakır. Bu sebeple Kıl kurdu belirtileri arasında en sık görülen belirti anal bölgede oluşan kaşıntıdır. Kıl kurtları yumurtalarını gece bıraktıkları içi kaşıntı oluşumu geceleri daha sık gözlenir, bu durum uyumayı zorlaştırabilir.

Tıp literatüründe;Enterobiyazis” , ”Oksiyüriyazis” , ”Enterobius vermicularis” , ”Helmintik enfeksiyon” olarak isimlendirilirken halk dilinde de ”İplik kurdu” , ”Koltuk kurdu” olarak adlandırılır.

Kıl Kurdunun Bulaşma Yolları ve Bulaşmanın Önlenmesi 

Kıl kurdu ve özellikle yumurtaları temas yolu ile kişiden kişiye ve kişinin kendisinden yine kendisine bulaşır. Kişisel hijyenin ve kişisel bakımın hem bulaşma hem de tedavide çok önemli olduğu bir hastalıktır.

Kıl kurdu kolayca yayılır. Enfestasyona maruz kalan kişiler anüslerine dokunduklarında yumurtalar parmak uçlarına yapışır.

Oda sıcaklığında 2-3 hafta canlı kalabilir.

Kıl kurdu yumurtaları, doğrudan elleriyle veya kontamine olmuş giysiler (özellikle iç çamaşırları), yatak örtüleri, yiyecekler veya diğer eşyalar yoluyla olduğu gibi bulaşmış çarşafların silkelenmesi ile havaya saçılan yumurtaların ağız bölgesine ulaşarak bulaşması da mümkündür.

BİLGİ: Enfeksiyon / Enfestasyon etkeninin vücut yüzeyi, eşyalar veya su, gıda gibi maddeler üzerinde bulunması

Çalışanlar;

  • Gün içerisinde ellerini ağız içine, göze, kulaklarına sokmamalı – temas ettirmemelidir.
  • Tuvalet sonrası ellerini iyi yıkamalıdır.
  • Çalışma zamanı içerisinde iç çamaşırının içinde kalan vücut bölümlerine eliyle temas etmekten kaçınmalı aksi durumda elini herhangi bir yere sürmeden sabunla 3 dk yıkamalıdır.
  • Tırnaklar kısa tutmalı, tırnakları yemekten kaçınmalıdır.
  • Her gün duş almalı / banyo yapmalıdır.
  • İç çamaşırlarını her gün mutlaka değiştirmelidir.
  • Evlerinde pijama veya yerine giydikleri kıyafetleri düzenli olarak değiştirilmelidir.

Ayrıca;

  • Çalışma alanlarında yer ve diğer yüzey temizlikleri düzenli yapıllmalıdır.
  • Tüm iş kıyafetleri günlük olarak değiştirilmeli ve sık aralıklarla sıcak suda yıkanmalıdır.
Barsak içerisinde temsili kıl kurdu

Enfeksiyon çocuklarda daha sık görülür. Pek çok insanda hiçbir belirti görülmez.

Endoskopi sırasında görülen bir kıl kurdu (Enterobius vermicularis)

Çalışanın ailesinden bir kişiye kıl kurdu enfeksiyonu bulaştıysa, tüm aile fertlerine bulaşma şansı çok yüksektir. Aynı şekilde kişisel temas olan işyerlerinde çalışan bir kişide kıl kurdu enfestasyonu olduğunda yakın çevresinde olan çalışanlara bulaştırma ihtimali sebebi ile birlikte çalıştığı diğer kişilerin de işyeri hekim tarafında sağlık kontrolü ve gerekirse takip edilmesi önerilir.

ilaç tedavisine bireysel olarak geçilse de diğer aile fertleri ve çalışma arkadaşlarında kuluçka döneminde olabilir, bu yüzden tüm aile fertlerinde ve çalışma arkadaşlarında de kıl kurdu olduğunu varsayarak tedavi verilip verilmemesi gerektiğine işyeri hekimi karar vermelidir.

Çalışanlarda Kıl Kurdu Enfestasyonunun Belirtileri

  • Gece boyunca oluşan kaşıntı nedeniyle uyku zorluğu
  • Anüs çevresinde yoğun kaşıntı
  • Kaşıntı ve uyku bölünmesi nedeniyle sinirlilik
  • Anüs çevresinde sürekli kaşınma sonucu tahriş olan veya enfekte olan cilt
  • Genç kadın çalışanlarda vajinada tahriş veya rahatsızlık hissi (eğer yetişkin bir solucan anüs yerine vajinaya girerse)
  • İştahsızlık ve kilo kaybı (nadir görülür, ancak ciddi enfeksiyonlarda ortaya çıkabilir)

İşyeri hekiminiz revir imkanları (mikroskop ve gerekli solüsyonlar varsa) uygun ise yumurtaları bularak kıl kurdu enfeksiyonunu teşhis edebilir.

İşyeri hekiminiz bir bant testi yaptırmanızı isteyebilir. Bir parça selofan bant anüs çevresindeki cilde bastırılır ve çıkarılır.Bu, banyo yapmadan veya tuvaleti kullanmadan önce sabah yapılmalıdır çünkü banyo yapmak ve silmek yumurtaları çıkarabilir. İşyeri hekiminiz bandı bir slayda yapıştıracak ve mikroskop kullanarak yumurtaları arayacaktır.

Bu süreç genellikle resmi veya özel sağlık kuruluşları tarafından yürütülmektedir

Tedavi

Kıl kurdu tedavisi için kulanılan parazit ilaçları, kıl kurtlarını öldürmek için kullanılır (yumurtalarını değil). İşyeri hekiminiz sağlık durumunuz ve teşhis sürecindeki bulgularına göre gerek görürse ilaç önerecek veya reçete edecektir.

Kıl kurdu enfestasyonu olan çalışanın birlikte yaşadığı kişilerde de (birden fazla hane halkı üyesinin yada çalışma arkadaşlarının) enfestasyon olma olasılığı yüksektir, İşyeri hekimi gerek gördüğü durumlarda çalışanın tüm hane halkını / çalışma arkadaşlarını tedavi edebilir.

İlk doz tedavi süreci tamamlandıktan sonra genellikle 2 hafta sonra bir doz daha tekrarlanır. Bu, ilk tedaviden bitiminden sonrra yumurtadan çıkan kurtları tedavi eder.

Çalışanların Kıl Kurdu Enfestasyonu veya Yeniden Enfestasyonu Önlemek İçin Ne Yapılmalıdır?

  • Her gün uyandıktan sonra banyo yapmalıdır.
  • Pijamalarını ve çarşaflarını sık sık yıkammalı/yıkatmaıdır.
  • Özellikle banyoyu ve tuvaleti kullandıktan sonra ellerini düzenli olarak yıkamalıdır.
  • Yemeklerden önce ellerini yıkamalıdır.
  • İç çamaşırınızı her gün değiştirmelidir.
  • Tırnak yemekten kaçınmaıdır.
  • Anal bölgeye dokunmaktan kaşımaktan çizmekten kaçınmalıdır.
  • Tuvalet oturakları her gün temizlenmelidir.
  • Tırnakları kısa ve temiz tutmalıdırlar
  • Evlerinde tüm yatak çarşaflarını haftada iki kez yıkatmalıdırlar.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Hijyen Eğitimi Yönetmeliği Çerçevesinde İşyeri Hekimleri Neler Yapmalıdır?

İşyeri Hekimlerimiz,

Resmî Gazete Tarihi: 05.07.2013 Sayısı: 28698 Hijyen Eğitimi Yönetmeliği (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18552&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) kapsamındaki iş yerlerinde çalışanların muayenelerini yaptıkları sırada, Yönetmeliğin 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının:

(a) bendindeki “Gıda ile taşınabilen bir hastalığı olan veya bu hastalığın taşıyıcısı durumundaki kişiler ile ishali bulunanlar.

hükmü ve

(b) bendindeki “Vücudun görünür kısımlarında açık/enfekte yara, deri enfeksiyonu ve benzeri halkta tiksintiye yol açabilecek deri lezyonları bulunanlar; cüzzam, frengi ve verem hastalığına yakalananlar.

hükmü ile

(c) bendindeki “30/5/2007 tarihli ve 26537 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliğinde (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=11347&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) genel hatları ile yer alan, hijyen ilkelerine uyulmadığı durumlarda halk sağlığı açısından problem oluşturabilecek hastalığı bulunanlar.

hükmünü dikkate almalıdırlar.

Ayrıca

İşyeri Hekimleri Hijyen Yönetmeliğine konu olan sektör ve işlerde faaliyet gösteren firmalara yaptıkları ziyaretlerde 29.12.2012 tarih ve 28512 sayılı Resmî Gazete de yayınlanan İş Sağlığı Ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği’nin (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=16924&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) 4. Maddesinin ( e ) bendi konusu olan ve 20.07.2013 tarih ve 28713 sayılı Resmî Gazete de yayınlanan İşyeri Hekimi Ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliği’ nin (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18615&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5.) 11. Maddesinin (4) bendi gereği de yükümlülüğü olan Onaylı Defter‘ e ” Hijyen Eğitimi Yönetmeliği’ne göre iş yerinde doğrudan hizmetin içinde olan tüm çalışanların hijyen eğitimi belgelerinin olması gerektiğini ve yükümlülükleri yerine getirmeyen işletmelerin hakkında 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesine göre işlem yapılacağını, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, durumu bu maddelere uygun bulunmayan çalışanların her biri ayrı ayrı aykırılıklar olarak değerlendirileceğini ve her birisi için cezai işlemler de ayrı ayrı uygulanacağını ” işveren ve/veya vekiline bildirimi özetle yazmalıdır.

NOT: ( 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Madde 282. — Bu kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlar hakkında, kanunda ayrıca bir ceza hükmü gösterilmediği ve fiilleri Türk Ceza Kanu nunda daha ağır cezayı gerektirmediği takdirde 2 aya kadar hafif hapis ve 2024 yılı için 100 liradan 500 liraya kadar hafif para cezası verilir.)

Bu yazı görev, yetki ve sorumluluğa vakıf sayın meslektaşlarıma hatırlatma maksadı ile hazırlanmış olup, son kararın kendilerine ait olduğunun bilinciyle saygılarımızı sunarız.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı. ve Eğitim Koordinatörü

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıtlıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kan Şekeri

Kan şekeri, kanda taşınan glukoz miktarının ölçüldüğü değerdir.

Glukoz, vücudun ana enerji kaynağı olan ve metabolik süreçlerde kullanılan, tüketilen yiyecek ve içeceklerden elde edilerek kan dolaşımında yer alan bir karbonhidrat türüdür. 

Açlık Kan Şekeri

Günümüzde sağlıklı kişilerde genel kabul gören;

8 – 12 saat açlık sonrası kan şekerinin olması gereken değeri, ölçüldüğünde 70-100 mg/dl’dir ve Normal Açlık Kan Şekeri olarak adlandırılır.

**** 8 – 12 saat açlık sonrası ölçüldüğünde kan şekeri 60 mg/dl ve altında olduğu durum hipoglisemi (Düşük kan şekeri) olarak adlandırılır. Hipoglisemi kişinin hayatını tehlikeye düşüren ve acil müdahale edilmmesi gereken bir durumdur.

**** 8 – 12 saat açlık sonrası ölçüldüğünde kan şekeri 125 mg/dl’in üzerinde olduğu durum hiperglisemi (Yüksek şeker) olarak adlandırılır.

Kan Şekerinin miktarını belirtmek için kullanılan ölçü birimi : mg/dl = miligram/desilitre

Miligram (mg) : Bir gramın binde birine eşit ağırlık ölçüsü birimidir.

Desilitre (dl) : Bir litrenin onda birine eşit olan sıvı ölçü birimidir.

Tokluk Kan Şekeri

İdeal Tokluk Kan Şekeri değerinin tespit edilebilmesi için yemeğe başladıktan sonra 2 saat geçmesi gerekir. Yemekten sonra 2-3 saat aralığında yapılan tokluk kan şekeri ölçümü de geçerli sonuç verir.

Fakat yemekten 4 saat geçtikten sonra yapılan kan şekeri ölçümlerinde çıkan sonuçlar ile kişinin tokluk kan şekerini değerlendirilemez.

Günümüzde sağlıklı kişilerde genel kabul gören;

Yemekten 2 saat sonra ölçüldüğünde kan şekeri 70-140 mg/dl olması Normal Tokluk Kan Şekeri olarak kabul edilir.

**** Yemekten 2 saat sonra ölçüldüğünde kan şekeri 60 mg/dl ve altında olduğu durum hipoglisemi (Düşük kan şekeri) olarak adlandırılır.

**** Yemekten 2 saat sonra ölçüldüğünde kan şekeri 200 mg/dl’in üzerinde olduğu durum hiperglisemi (Yüksek şeker) olarak adlandırılır.

Sağlık kuruluşlarında şeker ölçümleri Biyokimya laboratuvarlarında çok daha hassas ve doğruluğu çok daha yüksek olarak ölçülmekte ise de günlük pratik uygulamalar için Glukometri aletleri kullanılır. Bu aletler de güvenilir öçümler yapmaktadır. Farklı firmalar tarafından üretilmiş çok sayıda çeşit mevcuttur.

Glukometre Cihazları İle Kan Şekeri Ölçümünde Dikkat Edilecek Hususlar

1. Kan Şekeri Ölçüm Zamanlaması Doğru Yapılmalıdır.

Kan şekeri birçok faktörden etkilenir. Bunlar;

A. Stres,

B. Egzersiz,

C. Beslenme durumu,

D. Seyahat,

E. Gece-gündüz gibi birçok çevresel ve fizyolojik faktörlerdir.

Bu sebeple gün boyunca farklı zamanlarda test yapmak idealdir. Testin yapıldığı saat ve saptanan değer birlikte kaydedilmelidir. Tedavi düzenlenmesi için gün içinde en az 4 değere ihtiyaç vardır.

2. Doğru Parmak Tercihi Yapılmalıdır.

İhmal edilen lakin kişinin sağlığı için çok önemli olan husus, kan şekeri ölçümünde her gün veya gün içerisinde tekrar eden ölçümlerde aynı parmak kullanılmamalıdır. Bu hata tekrar tekrar iğne batırılan parmakta ağrıya, yara oluşumuna hatta enfeksiyona neden olabilir. Diyabet (Şeker) hastası olanlarda yara iyileşmesi gecikebilir. Bu nedenle, kan şekeri testi için her iki elin farklı parmaklarını değiştirerek kullanmak en doğrusudur.

3. Her Test İçin Ayrı İğne Kullanılmalıdır

Kan şekerinin ölçümünde aynı iğneyi değiştirmeden tekrar kullanmak özellikle Diyabet (Şeker) hastalarında olmak üzere herkeste enfeksiyon olasılığını arttırır. Her ölçüm için ayrı iğne kullanmak ve her delme işleminden sonra atmak idealdir.

4. İğne Parmak Ucunda Yeterli Derinliğe Girmelidir.

Parmak ucundan ölçüm için gerekli ve yeterli miktar kan çıkmasını sağlamak için;

Lanset / Parmak delme iğnesi; kan şekeri ölçüm cihazları ile kan örneği almak için kullanılan ince, sivri bir iğneler veya ucu değiştirilebilir / iğne batma derinliği ayarlanabilir parmak delme kalemleri kullanılmaktadır.

Rutin uygulamalar için 2 mm iğne uçları yeterli olup farklı uzunlukta uçlar mevcuttur.

5. Ölçüm Öncesi Dezenfeksiyon Yapılmalıdır.

Ölçüm yapacak olan kişi de ölçümü yapılacak olan kişi de önce ellerini sabunla yıkamalıdır. Daha sonra ölçümü yapılacak kişinin iğne batırılacak olan parmağının enfeksiyonu olmadığına emin olduktan sonra parmak ucu dezenfekte (Kolonya, alkol, deri dezenfektanı vb gibi ile) edilir. Uygulanan dezenfektan sıvının buharlaşması için kısa bir süre beklenmelidir. (Üflenmemeli, silinmemelidir)

6. Kan Şekeri Seviyeleri Arasında Farklılıklar Olabilir

Evde veya sağlık kuruluşunda Glukometre ile ölçülen kan şekeri düzeyleri, sağlık kuruluşlarının laboratuvarlarında ölçülenlerden farklı olabilir. Bu durumu not alarak muhakkak hekiminize danışmalısınız.

7. Tokluk kan şekeri ölçümü

Tokluk kan şekeri testi, yemekten iki saat sonrası şeker seviyesini test ederken, sayım süresi yemeğin başlangıcından itibaren, ilk lokmanın alınması ile başlamalıdır. Yoksa çıkan değer hekiminiz için yanıltıcı olur.

Kan Şekeri Sonucun Değerlendirilmesi

Süreç içerisinde kişiler sınırlı ölçüllerde kan şekerlerinin takibini ve yorumunu yapabilir düzeye gelebilseler de kişi için değerlendirmenin kendisini takip eden hekim tarafından yapılması en doğrusudur.

Hekimin, kişinin diğer tahlil sonuçlarına, kişi ile yaptığı görüşme ile geçmişini ve soy geçmişini değerlendirmesini (anamnez), kişiyi görmesi – gözlemlemesi (İnspeksiyon), gerekli durumlarda fiziksel muayenesini yapması sonrası kan şekeri sonucunu yeterli yorumlayacağı da dikkate alınmalıdır.

İnsülin direncini şu şekilde şematize edilebilir

Daha çok karbonhidrat

Daha çok insülin

Daha çok insülin daha çok hipoglisemi

Daha çok hipoglisemi daha çok karbonhidrat

Daha çok karbonhidrat daha çok kilo

Daha çok kilo daha çok insülin

Daha çok insülin daha çok hipoglisemi atağı

Daha çok karbonhidrat daha çok

Yıllar sonra (5-10 yıl)

Diyabet

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.


Daha Fazla

İşyerlerinde Gıda güvenliği

Gıda güvenliği, gıdanın kalitesini koruyan koşullar ve uygulamalar anlamına gelir. Bu uygulamalar kontaminasyonu ve gıda kaynaklı hastalıkları önler.

Çalıştıkları firmalarda gıda ile ilgili işler (Ahçı, çaycı, yemek servisi yapanlar, çay kahve vb gibi gıda servisi yapanlar) Hijyen Eğitimi Yönetmeliği gereğince Hijyen eğitimi alması ve aldığı eğitimi resmi olarak belgelendirmesi zorunludur. Hijyen Eğitim Yönetmeliğini okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130705-3.htm)

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıylıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Hijyen Eğitimi ile ilgili yazımızı linke tıklayarak okuyabilirsiniz. (https://tetkik.com.tr/2024/08/19/hijyen-egitimi-zorunlulugu/)

Gıda güvenliği Neden Gerekli

Yiyecekler birçok farklı şekilde kirlenebilir. Bazı yiyecek ürünleri zaten bakteri veya parazit içerebilir. Bu mikroplar, yiyecek ürünleri düzgün bir şekilde işlenmezse paketleme işlemi sırasında yayılabilir. İşyerlerimizde yiyeceklerin uygunsuz şekilde pişirilmesi, hazırlanması veya saklanması da kirlenmeye neden olabilir.

Gıdaların doğru şekilde işlenmesi, depolanması ve hazırlanması gıda kaynaklı hastalık riskini büyük ölçüde azaltır. Bu sebeple öncelikli olarak işyerlerine gıda maddeleri satın alırken güvenli kaynaklardan satın alınmalı ve gıdanın gerektirdiği şekilde işyerine taşınması, depolanması sağlanmalıdır.

İşyerlerine Tüketilmek Üzere Alınan Gıda Kaynakları

Gıda maddelerinin hepsi kirlenebilir. Lakin bazı gıdalar yüksek risklidir. İlk sırralarda kırmızı etler, kümes hayvanları, yumurtalar, peynir, süt ürünleri, çiğ sebzeler ve çiğ balık veya kabuklu deniz ürünleri bulunur.

Gıda Güvenliğine Uyulmamasını Durumunda Oluşacak Durumlar

Gıda güvenliğine uyulmaması hastalıklara yol açabilir. Gıda kaynaklı oluşacak hastalıklar çok farklı belirtiler verir. İlk olarak mide sorunları veya mide rahatsızlığı, mide bulantısı, kusma ve/veya ishal gibi sorunlar oluşur. Gıda kaynaklı hastalıklar duruma gör şiddetli ve ölümcül olabilir. Özellikle yaşlı yetişkin çalışanlar, hamile çalışanlar ve bağışıklık sistemi zayıflamış çalışanlar risk altındadır.

Gıda Güvenliği Önerileri

Firmanızda gıda/yemek bölümünde çalışanların ellerinde kesik veya yara varsa, yiyecekleri tutmak için uygun eldivenler giymeli veya yiyecek hazırlamaktan kaçınmalıdırlar. Bu bölümden sorumlu yöneticilerin devamlı kontrol altında tutmaları geereken önemli bir husustur. Gıda Güvenliğini sağllamak ve gıda kaynaklı hastalık riskini azaltmak için çalışanların ellerini doğru zamanda ve doğru şekilde yıkamaları sağlanmalıdır.

  • Herhangi bir gıdayı ellemeden önce ve sonra
  • Tuvaleti kullandıktan veya bez değiştirdikten sonra
  • Hayvanlara dokunduktan sonra tekrar gıdalara dokunmadan önce eller yıkanmalıdır.

Gıda maddelerinde çapraz bulaşma konusu sıklıkla gözden kaçırılır. Bu tür kirlenmeleri – bulaşmaları önlemek için yapılması gerekenler;

  • Tüm kesme tahtaları ve mutfak aletleri her gıda maddesi ile yapılan işlem sonrası sıcak su ve sabunla yıkanmalıdır.
  • Hazırlama sırasında et, kümes hayvanları ve deniz ürünleri diğer yiyeceklerden ayrılmalıdır.

Gıda güvenliğini sağlamak, bulaşma ve zehirlenme riskini azaltmak için yapılması gerekenler:

  • Yemek hazırlamadan veya servis etmeden önce ilgili kişi ellerini dikkatlice ve doğru şekilde yıkamalıdır.
  • Mutfak çalışanlarınız ellerini sık sık yıkamalı ve kullandıkları bezleri dikkatli bir şekilde atmalı, böylece bakteriler yiyecek hazırlanan yüzeylere yayılmaz.
  • Sadece temiz tabak ve çatal bıçak kullanılmalıdır.
  • Her yiyecek için farklı olan doğru sıcaklığı öğrenip yeteri kadar pişirilmelidir. Pişirilen gıdanın sıcaklığı en kalın noktadan bir iç termometre ile kontrol edilmeli, asla yüzeyden kontrol edilmemelidir.
  • Kümes hayvanları, tüm kıymalar ve tüm doldurulmuş etler 73,8°C iç sıcaklığa kadar pişirilmelidir.
  • Deniz ürünleri ve biftekler veya pirzolalar veya kırmızı et kızartmaları 62,7°C iç sıcaklığa kadar pişirilmelidir.
  • Artanları en az 73,8°C iç sıcaklığa kadar tekrar ısıtılmalıdır.
  • Çiğ kıyma, tavuk, yumurta ve balık servis edilmemeli ve yenmemeli.
  • Yumurtaları beyazı ve sarısı katılaşana kadar pişirilmelidir.
  • Balık opak görünmeli ve kolayca pul pul dökülmelidir.
  • Yiyecekler hemen buzdolabına koyulmalı veya dondurulmalıdır.
  • Yiyecekleri satın alındıktan sonra mümkün olan en kısa sürede doğru sıcaklıkta saklanmalıdır.
  • Alışveriş işleri bitirdikten sonra değil, işin başında yapılmalıdır.
  • Artanlar servis edildikten sonra 2 saat içinde buzdolabına konmalıdır.
  • Sıcak yiyecekler daha hızlı soğuyabilmeleri için geniş, düz kaplara koyulmalıdır.
  • Dondurulmuş yiyecekler çözülüp pişirilmeye hazır olana kadar dondurucuda tutulmalıdır.
  • Yiyecekleri buzdolabında veya soğuk akan suyun altında (ya da yiyecekler çözüldükten hemen sonra pişirilecekse mikrodalgada) çözülmelidir; yiyecekler asla oda sıcaklığında tezgahta çözülmemelidir. (Bu konu mikrodalganın gıdalar üzerindeki olumsuz etkileri olduğu görüşleri sebebi ile yaygın olarak uygulansa da şimdilik kesin bir uygulama olarak söylenemez)
  • Artan yemeklerin üzerine, hazırlandıkları ve saklandıkları tarihleri ​​açıkça belirten bir etiket yapıştırılmalıdır.
  • Alışılmadık bir kokusu veya tadı olan gıdaları kullanılmamalıdır.
  • Pişmiş et veya balığı, çiğ etin konulduğu tabağa veya kaba, iyice yıkamadan tekrar konmamalıdır.
  • Hiçbir yiyecekten küf kesilmemeli ve “güvenli” görünen kısımları yemeye veya servis edilemeye çalışılmamalıdır. (Küf, görebileceğinizden daha uzağa, yiyeceğe yayılabilir.)
  • Yiyecekler satın alınmadan önce de kirlenmiş olabilir. Bu sebeple satın alırken veya sipariş teslim alınırken kontrol edilmelidir.
  • Son kullanma tarihi geçmiş yiyeceklere, mühürleri bozulmuş paketlenmiş yiyeceklere veya şişkin veya çukurlu kutulara dikkat edin ve bunları satın alınmamalı veya KULLANILMAMALIDIR.
  • Olağandışı bir koku veya görünüme sahip veya bozulmuş bir tada sahip yiyecekleri KULLANILMAMALIDIR.
  • Evde hazıranmış konserve edilmiş yiyeceklerin temiz koşullarda hazırlandığından emin olmadan KULLANILMAMALIDIR. (Evde konserve edilmiş yiyecekler , ciddi bir gıda kaynaklı hastalık olan botulizmin en yaygın nedenidir)
  • Buzdolabının sıcaklığı 4,4°C’ye, dondurucunun sıcaklığı ise -17,7°C’ye ayarlanmalıdır.
  • Yenmeyecek yiyecekler hemen buzdolabına kaldırılmalıdır.

Firmanızda yemek sonrası hastalanan olduğunda aynı yemeği yemiş kişiler sorgulanmalı benzer şikayetleri olanlar var ise ilgili öğün veya yemeğe ait saklanmış numuneler derhal usulüne uygun olarak analize gönderilmelidir.

17 Aralık 2011 tarihinde 28145 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan Gıda Ve Yemin Resmi Kontrollerine Dair Yönetmeliğin 41. maddesinde ”Gıda zehirlenmelerinde ya da zehirlenme şüphesi bulunan durumlarda zehirlenmeye neden olabilecek gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerden alınan numunelere ait her türlü muayene ve analiz ücretleri dahil tüm masraflar ilgili faaliyetten sorumlu gerçek veya tüzel kişilerce ödenir” hükmü yer almaktadır. İlgili yönetmelik linki aşağıdadır. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/12/20111217-7.htm

5113 sayılı “Gıdanın Resmi Kontrolü ve İdari Yaptırımlar Prosedürü ile Gıda Zehirlenmesi veya şüpheli durumlarda gıdalarla ilgili uygulanacak usul ve esaslar İl Valilikleri koordinasyonunda İl Tarım Müdürlüklerinin yönetimindedir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Sedef Hastalığı (Psoriasis)

Sedef Hastalığının Oluşma Mekanizması
Sedef hastalığı; Normalde her 26 – 28 günde düzenli olarak yenilenen insan cildinin (epidermisin) üst dokusunun daha kısa sürede yenilenmesi ve hücre/ dokuların üst üste binmesi ile meydana gelir.

Cilt 3 tabakadan oluşur. En üstte Epidermis, ortada Dermis, altta Hypidermis

En üst tabakadaki epidermiste hücrelerin yenilenmesi için birçok molekül var. Bunlardan biriside keratinositlerdir.

Sedef hastalığında; cildin dermis tabakasında bulunan keratinositlere vücudumuzun bağışıklık hücreleri (CD4T isimli T hücreleri) yabancı madde muamelesi yapıyor ve saldırıyor. Bu duruma karşı gelişen reaksiyon ile keratinositlerde aşırı bölünme ve çoğalma meydana geliyor. Üstteki epidermisin – keratinositlerin ömrü bitmeden alttan yenileri geliyor. Bunun sonucu olarak üstte pullu, döküntülü lezyonlar oluşuyor.

Bu günkü modern tıp bilimi olarak sedefin (psoriasis) patolojisini yani doku ve hücrelerdeki değişimi biliyoruz, lakin hastalığın sebebini ne yazık ki henüz bilmiyoruz.

Bağışıklık hücresi olan CD4T neden saldırır, stokinler neden salınır, bu hücreler sanki kanser gibi neden kontrolsüz bölünür sorularının bugün için net bir cevabı yok.

Sedef (Psoriasis) çok fazla sayıda sebebi olan bir hastalıktır.

Aşağıda yer alan örneklerin çoğunun kökeni aslında bir birine bağlıdır.
🔸”AĞIR STRES ” sedef hastalığına neden olur.
🔸Aşırı geçirgen bağırsaklar (toksinler) sedef hastalığına neden olur.
🔸Düşük D vitamini ve çinko sedef hastalığına neden olur.
🔸Bazı temizlik ürünleri (Deterjan, Sabun, Sampuan, Çamaşır Suyu vs.) sedef hastalığına neden olur.
🔸Fiziksel ve kimyasal travmalar (Köbner Fenomeni) sedef hastalığına neden olur.
🔸Tarım ilaçları ve böcek ilaçları sedef hastalığına neden olur.
🔸Lityum ve beta adrenejik blokör ilaçlar (Tansiyon, Aritmi, psikiyatrik ilaç) sedef hastalığına neden olur.
🔸Hipokalsemi (düşük kalsiyum ) “bu aynı zamanda düşük D vitamini demektir” sedef hastalığına neden olur.

NOT: Koebner fenomeni, bazı dermatolojin hastalıklarda görülen, travma sonrası hastalığa ait lezyonların ortaya çıkması olayıdır. Ters Koebner fenomeni ise deri lezyonlarının travmalar sonrasında kaybolması olayıdır.

1️⃣. Aşırı Geçirgen Bağırsakları olan bir kişide aslında barsaklardan emilmemesi gereken toksinler, ölen bakteri zarları, ağır metaller bağırsak duvarının geçirgen olması sebebi ile vücudun içine yani kana geçer. Bağışıklık sistemi vücuda ve dolayısı ile kana karışa istenmeyen maddelere karşı tepki verir ve yok etmeye çalışır.

🔸 Ölen bakterilerin zarlarında bulunan bazı maddeler (Proteinler vb gibi) ile vücudumuzdaki doku/hücre yapılarında yer alan bazı maddeler (Proteinler vb gibi) bir birine benzer.

🔸 Bakteri zarlarını düşman olarak işaretleyen moleküller keratinositleri de düşman olarak işaretliyor ve vücudumuzun koruyucu elemanları işaretlenmiş bakteri zarlarına saldırırken benzerlik sebebi ile yanlışlıkla işaretlenmiş olanlara da (keratinositlere) saldırıyorlar.

2️⃣. Annemi kaybettim sedef oldum, İşten çıkarıldıktan sonra sedef başladı, üniversite sınavına hazırlandığım dönem sedef başladı, boşandım sedef başladı…? Bunları sık sık duyarsınız

🔸Çünkü hepsi ağır stres içerir ve ağır stres bağırsak geçirgenliğini artırır (Aşırı Geçirgen Bağırsak)

3️⃣. Düşük kalsiyum sedefi tetikler. Eğer bağırsaklarda sorun varsa kalsiyum emilimi ve kan/serum düzeyi dengesizdir. (Kalsiyum, hücrelerin bölünmesinde görev alır. Hatırlayın: Sedef, tetikleyici sebeplerle deride fazladan hücre bölünmesidir)

4️⃣. D vitamini düşüklüğü sedefi tetikler. Kalsiyum bağırsaklardan D vitamini ile emilir. D vitamini yoksa kalsiyum da yoktur. D vitamini aynı zamanda cilt dokusundaki langerhans bağışıklık sistemi için hayati önemdedir.

NOT: Langerhans Hücreleri (LC), başlıca epidermiste, ayrıca bazı mukoza epitel- lerinde ve bağ dokusunda bulunan, makrofajlar gibi immünolojik güce sahip, kemik iliği kökenli özel dendritik hücrelerdir.

5️⃣. Bazı Deterjanlar, tarım ilaçları, böcek ilaçlarına da bağışıklık sisteminin tepkisi zaten kaçınılmazdır.

6️⃣. Lityum; tiroit bezine iyot girişini engeller ve hipotiroidiye neden olur. Aynı zamanda Anti-TPO artışına neden olur. Hipotiroidi aşırı geçirgen bağırsak sendromunu tetikler. Anti-TPO zaten bir antikor ve vücudunuzdaki bize ait dokuyu yabancı görüp saldırır.

🟠GÜNÜMÜZDE KULLANILAN KLASİK TEDAVİLER

1️⃣ Öncelikle Sedef hastalığını oluşturan sorun ne ?
➖Hücre dış ve iç etkenler (yukarıda anlatılan) sebebiyle kontrolsüz ve zamansız çoğalıyor. Bu çoğalmaya en son noktada sebep nedir ?

Cevap: CD4T (Bağışıklık Sisteminin Molekülü)

➖Günümüzde rutin tedavilerde siklosporin losyonu (Siklosporin bir mantar türünden elde edilen bağışıklık baskılayıcı ilaç) ya da kortikosteroid kremleri kullanılıyor İlaçlarla bağışıklığı baskılayalım ve CD4T’nin keratinositlere saldırmasını önleyelim. Saldırı olmayınca keratinositler çoğalmasın.

Bu tedavi şekli maalesef tavandan yere su damladığında sadece yerleri kurulamak gibi. Tavanı tamir etmediğimiz sürece yerler devamlı ıslanacak.

🔸Üst deride koruyucu langerhans hücreleri olduğunu yazmıştım. Bir yabancı, patojen, toksin görürse antijenleri (koruyucu -işareetleyici hücreleri) arttırır. Artan işaretleyiler vücudun kendi dokusunu da işaretler. Bu işaretli yabancıyı gören makrofaj hücresi de onu yok eder. siklosporin losyonu işte bu langerhans hücresini ve makrofajları baskılar.

Bu çözümün doğrucağı önemli bir de sorun var: Bu şekilde bağışıklığı baskılarsak vücut savunmasız kalır. Vücut savunmasız kaldığında hastalık yapıcı patojenler yolu ile riski artar, böbrek ve karaciğer zarar görür.

2️⃣ Bu süreçte pratik zeka ile düşüneceğimiz şu olur: Biz de keratinositlerin bölünüp çoğalmasını engelleriz. ÇOK DA MANTIKLI GİBİ DURUYOR.

Bu mantıklı düşüncemizebirbakalım;

➖Zaten kanser tedavisinde de aynısını yapmıyor muyuz? Kanser neydi ; kontrolsüz şekilde hücrelerin hızlıca bölünmesi.
➖Tamam işte olayı çözdük burada da bölünmeyi engelleriz ve sedef durur.

Ne ile durduracağız bölünmeyi ? Evet sizin de aklınıza ilk gelen METOTREKSAT ile..

METOTREKSAT ne yapıyordu? Hücre bölünmesinde S fazında devreye giriyor ve hücre bölünmesini engellyordu. Bazı kanser türlerinde de kullanılalan metotreksat, sedefte de haftada 10-25 mg arasında bir dozda kullanılır.

🔸Metotreksat bir FOLİK ASİT ANTAGONİSTİDİR…Bizim B9 diye bildigimiz vitaminin formu olan folik asit hücre bölünmesinde görev alır. Folik asitin hücrede görev yapması engellenince hücre bölünemiyor ve sedef duruyor…Harikayız!

Lakin hemen aklımıza geliveren birr durum var; Örneğin kemik iliğinde kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi, hemoglobin ya da karaciğer hücresi üretilirkende B9 (folik asit) gerekli.

Metotreksat bütün HEPSİNİ ENGELLER….Zaten bildiğiniz gibi B9 eksikliği anemi sebebidir.
(Ve büyük yan etkisi kemik iliğini baskılamaktır),

Eveeet Kanser hastalarına kemoterapi veriyoruz ve tedavi sürecinin kişinin vücudunda ne kadar tahribat yaptığını görüyoruz. Şimdi de sedefte Metoteraksat kullandık…Kanser tedavisinden farkı ne?

Metoteraksat çok daha hafifi diyenler olacaktır. Fakat unutmayın tüm B9 (folik asit) sürecini bloke edeceğiz sedefi tedavi edebilmek için…Kullandığımız sürece semptomları baskılayacağız lakin B9 olmadığındaki sonuçlara katlanacağız.. Mümkün değil..

NE YAPALIM DA TEDAVİMİZ HASTAYA ZARAR VERMESİN..?

1️⃣ Yukarıda sedefin sebebi mekanizmada yazdığım önemli sebeplerden biri olan Bağırsak geçirgenliği mutlak surette engellenmeli – tedavi edilmeli.
🔸Öncelikle hastanın gıda alımı düzenlenmeli. (Diyeti belirlenmeli)

  1. Süt ve süt ürünleri,
  2. Gluten,
  3. Lektin,
  4. Laktoz,
  5. Histamin,
  6. IGF-1 içeren besinler,
  7. İşlenmiş gidalar(etler),
  8. Basit karbonhidratlar,
  9. Kızartmalar,
  10. Fazla meyve tüketimi TERK EDİLMELİ..

🔸Sofradan Her zaman doymadan kalkmalı ve gece AÇ yatılmalı.
🔸Yemekten önceki 30 dakikadan başlayarak, yemekte ve yemekten sonraki 15 dakika su içilmemeli.(mide asitini azaltır ve hem sindirim zorlaşır, hem vitamin mineral emilimi azalır, hemde bağırsak geçirgenliğine neden olur)
🔸Sıvı BENTONİT KİL (yenilebilir tip) ya da aktif kömür (karbon) destegi ile bağırsaktaki toksinler baglanıp atılmalı.

2️⃣ Ne yaparsak yapalım toksinler bağırsaktan geçtiğini veya bakteriyel, viral, fungal sebepli yabancı maddelerin kana geçtiğini yada başka hastalık için kullanılan ilaçların toksik etkilerinin oluştuğunu düşünelim.

🔸Bu durumla karşılştığımızda veya bu ihtimaller geliştiğinde bu toksi / yabancı maddeleri bağlamamız yani zararsız hale getirmemiz gerekiyor. Özellikle karaciğerde bu toksinler yok edilmeli ki vücudumuza yayılarak yukarıda belirttiğim ve başka hastalıklarda da yazacağım reaksiyonlar gelişmesin.
Bu durdurma / bağlama olayını antioksidanlar vasıtası ile yapabiliriz. En önemli iki antioksidanımız;
Glutatyon
Resveratrol

3️⃣ Endotel hasarlar

🔸Yukarıda mekanizmada ayrıntılı yazılı olduğu gibi Langerhans hücreleri antijen sunup patojeni işaretlediler. İşaretlenen hücrelere saldıracak olan bağışıklık hücrelerinden bazıları damarlardan dışarıya sızarak olay yerine gelir.
🔸Bağışıklık hücreleri sızarken endotel hücrelerine zarar verirler. Bu endotel hasarı önlenmelidir. Bunun için en güçlü endotel hasar onarıcı ve önleyici

Hesperidin (P Vitamini)

4️⃣ A vitamini formları

🔸Sedef lezyonlarını yok etmede bir A vitamini türü olan etretinat etkilidir. Keratinositlerin bölünmesinde fonksiyonu vardır FAKAT;
➖Yarılanma ömrü (yani vücutta kalma süresi – kandan atılma süresi) çok uzun olduğu için toksik etkiye neden olmaktadır (nörotoksik)
🔸Bu sebeple sedef hastalığında kar zara düşündüğümüzde kullanımı uygun değildir. Bunun yerine Asitresin formunda A vitamini kullanımı başlanmıştır. Ama maalesef ülkemizde şimdilik bu form yok….

🔸Bunun yerine şu anda kullanılabilecek olan, ülkemizde de bulunan
lutein& zeaksantin formu var

5️⃣. VİTAMİN D3
🔸 Keratinositlerde bölünmeyi baskılar. D3 vitamininin KALSİPOTRİOL formunda olan kremden günde 2 kez toplam 2 ay kullanılabilir.

6️⃣ ANTHRALİN MERHEM FORMÜLÜ
🔸 Salisilik asit, dithranol ve çinko oksit pastası(%10) şeklinde bir krem ile pullanma önlenir. Bu diğer tedavilerin hızını artırır. Çok çeşitli formlarda piyasada satıldığı için bunu ECZACINIZ’a söyleyin o size hazırlar ve piyasadakilerden daha etkili olur.

Majistral Formülü
📍Dithranol : 2 g
📍Salisilik asit: 0.5 g
📍Çinko oksit pastası: 100 g

🔸Sabah ve akşam sürülecek 30 dakika sonra ise yıkanacak bu krem sürekli vücutta durmayacak.

7️⃣. Sabun, deterjan kullanılmamalı. Uygun şampuanlar günlük temizliktede kullanılmamalı. Sabun ve deterjan sedefte zarar verir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla