Çözümün Kendisi Sorun Olduğunda

Bir topluluk içinde yaşanan anlaşmazlıklar çoğu zaman yalnızca bir “konu”ya indirgenir. Farklı görüşlerin karşılaştığı bir durumda, mesele daha fazla dallanıp budaklanmadan çözülsün istenir. Tarafların birbirini anlaması, ortak bir zemin bulması ya da sürecin kendisinin konuşulması yerine, yalnızca teknik bir soruna odaklanılır: “Buradaki meseleyi çözün, gerisi önemli değil.” Ne kadar pragmatik… İş öncelikli değil mi?

İlk bakışta pratik, hızlı ve rasyonel görünen bu yaklaşım, aslında yapının içinde sessizce ilerleyen çatlakların başlangıcı olabilir. Her ne kadar hep birlikte konuşarak çözüldü tiyatrosu oynansa da karizmatik otorite otokrasisinde sorun son bulmaz sadece perde kapanır. Çünkü sorun, tek bir başlıkla sınırlı değildir; onu doğuran ilişkisel zemin göz ardı edildiğinde, çözüm yalnızca bir örtüye dönüşür.

Bu yaklaşım, parçaları toplamdan üstün gören anlayışla çelişir. Tartışma yalnızca dışsal unsurlara bakılarak çözülemez; tarafların zihinsel süreçleri, duygusal yükleri ve görünmez biçimde yapıya yayılmış kültürel bağlam da hesaba katılmalıdır. Sadece teknik bir çözüm bulmak, sorunun kökünü örtmekten başka bir işe yaramaz. Psikolojik düzlemde bu durum, bastırılmış çatışmaların ileride daha güçlü biçimde geri dönmesiyle sonuçlanır. Bilinçdışına itilen her şey, geri dönmenin bir yolunu mutlaka bulur.

Bu geri dönüş, çoğu kez yapının en kırılgan anlarında ortaya çıkar. Sessizlikle bastırılan öfke, onay bekleyen egolar, anlaşılmamanın yarattığı içsel kırgınlıklar birikir. Taraflar yalnızca “konuya çözüm bulunduğu” için değil, kendi seslerini bulamadıkları için daha da uzaklaşır. Gerçek uyum, yalnızca araçsal bir sonuca değil, karşılıklı anlamaya hizmet eden bir diyalogla mümkündür. Bunun yerine hep birlikte mizanseniyle “çözüm” adı altında varılan nokta, aslen ortak aklın parçalanmasının başlangıcıdır.

Bir topluluk, yalnızca teknik meselelerin çözüldüğü bir mekanizma değildir; ortak değerlerin, duyguların ve sembollerin örgütlenmesidir. Eğer tartışmalar yalnızca “verimlilik” veya “sonuç” penceresinden ele alınırsa, kolektif bilincin en önemli boyutu gözden kaçırılır: birlik duygusu. Çözülen şey mesele gibi görünür; ama çözülen aradaki bağlardır. Ve bağlar çözülmeye başladığında – zayıfladığında, yapı en ufak sarsıntıda dağılmaya başlar.

Hakikat çoğu kez güç ilişkileriyle maskelenir. Yalnızca teknik çözümü aramak, tek sesliliği dayatmanın bir başka yoluna dönüşebilir. Farklı görüşlerin karşılaşmasından doğacak yaratıcı gerilim, “bu konu böyle çözüldü” denilerek bastırıldığında, hakikatin çoğulluğu yok olur. Her söylem bir güç ilişkisidir; dolayısıyla sadece konuyu çözmek, görünmez bir iktidar oyununu da beraberinde getirir: Taraflardan biri sessizce mağlup ilan edilir, diğeri görünürde kazanan olur; lakin aslında her iki taraf da ortak aklı – ideali bulma hakkını kaybetmiştir.

Psikolojik düzlemde bu durumun yarattığı en temel sorun, özdeşleşmenin zayıflamasıdır. Bastırılan duygular dışarıda aranmaya başlar. Kendi sesinin kısılmasını içsel gölgeye iten birey, bunu zamanla çevresine yansıtır: pasif direniş, isteksizlik, sabote edici küçük davranışlar. Bir başka kişi ise sürekli onaylanma ihtiyacını tatmin edemediği için daha otoriterleşir. Sonuçta, sadece bir “konu”ya çözüm bulmak uğruna kurumsal yapının bilinçdışı yaralanır.

Burada şu soruyu sormak gerekir: Çözüm dediğimiz şey gerçekten çözüm müdür? Yoksa yalnızca ertelenmiş bir çatışma mıdır? Gerçek çözüm, tarafların birbirinin dünyasını duyması, kelimelerle değilse bile suskunluklarla bile birbirine yaklaşabilmesidir. Eğer yalnızca “çözüm bulun” denilirse, yeni bir başlangıç doğmaz; yalnızca eski çatışmanın kalıntıları üstüne geçici bir perde çekilmiş olur.

Herhangi bir otorite biçimi işletildiğinde, yalnızca teknik çözüm yaklaşımı meşruiyeti zedeler. Çünkü meşruiyet, yalnızca kararın doğruluğundan değil, kararın nasıl alındığından beslenir. Eğer bireyler sürece katılmadığını, yalnızca sonucun dayatıldığını hissederse, o itaat görünürde sürer, fakat içten içe aşınmaya başlar.

Gündelik etkileşimlerde bu durum çok net gözlemlenir. Toplantılarda gülümseyen, onaylayan yüzlerin ardında başka sahnelerde fısıltılar dolaşır: “Bizi hiç dinlemediler.” İşte tam bu noktada, bir yapının görünür yüzüyle görünmez yüzü arasındaki yarık büyümeye başlar. Çözüm bulunmuş gibi görünür; fakat aslında yeni sorunların tohumu ekilmiştir.

Çalışanların, yöneticilerin hatta ortakların iş ve işyerindeki tatminini en fazla etkileyen unsur, yalnızca maaş, pay, prim ya da görev tanımı değildir; “değer görme” ve “sözünün duyulması”dır. Sadece konuya çözüm bulmak, en temel psikolojik ihtiyacı göz ardı etmek anlamına gelir: görülme ve duyulma arzusu. Aidiyet ve saygı basamakları atlanırsa, kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşmak da imkânsız hale gelir.

Farklı görüşlerin çatışmasından doğan sentez, ilerlemenin motorudur. Eğer bu süreç kesilip atılırsa, sentez doğmaz; yalnızca yapay bir uzlaşı dayatılır. Bu da gelişim olanağını ortadan kaldırır. Çünkü farklılıkların çatışmasından doğan yenilik, yerini tek sesli bir çözümün durağanlığına bırakır.

Yaşamı olumlamak, çatışmaların, gerilimlerin, farklılıkların değerini bilmektir. Yapılar da yaşamın bir yansımasıdır; dolayısıyla canlılıkları, bu farklılıkların yaratıcı biçimde işlenmesinden gelir. Farklılık bastırılıp yalnızca konuya odaklanıldığında, yaşamın kendisi inkâr edilmiş olur. Bu inkâr, kısa vadede düzen gibi görünse de uzun vadede çürümenin kapısını aralar.

Burada şu paradoks ortaya çıkar: Çatışmadan korkulduğu için yalnızca konuya çözüm aranır. Oysa çatışmanın bizzat kendisi, doğru yönetildiğinde en verimli kaynaktır. Çatışmadan doğan yeni fikirler, yeni yöntemler, yeni işbirlikleri yapıyı canlı tutar. Çatışma bastırıldığında yapı donuklaşır. Donuk yapılar ise ilk kriz dalgasında kırılır.

Bu durum, bireylerin kimliklerinin de kurumsal kimlikle olan bağını zayıflatır. İçsel denetim mekanizmaları, yalnızca bireysel değil, topluluk düzeyinde de işler. Çatışmanın bastırıldığı bir ortamda, bireyler kendi iç denetimlerini ortak denetimle uzlaştıramaz. Ortaya yabancılaşma çıkar. Emeğini sunan kişi, ruhunu geri çeker.

Ötekiyle karşılaşmak kaçınılmazdır ve bu karşılaşma varoluşun özüdür. Eğer yalnızca konuya çözüm bulup tarafların birbirini duyması engellenirse, varoluşsal özgürleşme ihtimali de yok olur. Yapı, özgür özneliklerin bir aradalığı değil, sessiz bedenlerin işbirliği haline gelir.

Kültürel sermayenin kaybı da bu sürecin bir sonucudur. Bireylerin içselleştirdikleri kültürel kodlar davranışlarını şekillendirir. Eğer çatışmalar bastırılıp yalnızca teknik çözümlerle yol alınırsa, farklı kültürel kodlar görünmez hale gelir. Oysa bu çeşitlilik, yapının en büyük sermayesidir. Görünmez hale gelen kültürel sermaye zamanla yok olur. Yapı tek sesli, tek kültürlü, tek yönlü hale gelir.

Sonuç olarak, yalnızca ilgili konuya çözüm bulmak kısa vadeli bir düzen sağlasa da uzun vadeli toplumsal, psikolojik ve kültürel yaralara yol açar. Felsefi düzlemde farklılığın değeri yok sayılır; sosyolojik düzlemde kolektif bilinç parçalanır; psikolojik düzlemde bireylerin aidiyeti ve motivasyonu zayıflar. Çözüm gibi görünen şey, aslında yeni sorunların başlangıcıdır.

Gerçek çözüm, yalnızca teknik meselelere yanıt bulmak değil; tarafların birlikte konuşabilmesini, birbirini duyabilmesini, hatta bazen anlaşamasalar bile birlikte var olabilmelerini sağlamaktır. Çünkü bir topluluğun canlılığı, tek bir doğruya indirgenmiş sessizlikte değil, çoklu hakikatlerin birlikte yaşayabildiği çatışmalı uyumda yatar. Çoğulluğu bastıran her çözüm, aslında çözülmenin kendisini hazırlamaktadır.

Bu nedenle, bir yapının sürdürülebilirliği yalnızca sonuçlara değil, süreçlere bağlıdır. Sürecin kendisi, bireylerin katılımıyla anlam kazanır. Katılımın olmadığı yerde, çözüm yalnızca bir biçimdir; içeriği boşalır. Ve biçimi boşalmış her çözüm, ilk sarsıntıda dağılır.

Son söz olarak şunu söylemek gerekir: Çatışma, kaçınılması gereken bir tehdit değil; doğru yönetildiğinde dönüştürücü bir kaynaktır. Farklılıklar bastırılmak yerine duyulursa, yapı güçlenir. Sessizlik değil, diyalog; bastırma değil, karşılaşma; tek seslilik değil, çok seslilik… işte bunlar bir topluluğun gerçek bağışıklık sistemidir.

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kurumsal Diyalog ve Çatışma Yönetimi Rehberi

📘  Çözümün ötesinde bağ kurmak için ilkeler

Her kurum, yalnızca işleyen sistemlerden değil, birlikte düşünen, hisseden ve karar veren insanlardan oluşur. Bu rehber, kurumsal yaşamda sıkça karşılaşılan çatışmaların yalnızca teknik değil, aynı zamanda duygusal, kültürel ve iletişimsel boyutlarını ele almayı amaçlar. Amacım, çatışmayı bastırmak yerine dönüştürmek; çözüm odaklılıkla birlikte anlam odaklılığı da kurumsal refleks haline getirmektir.

Bu kısa rehber farklı disiplinlerden dokunuşlar içerir; psikolojinin içsel dinamikleri, sosyolojinin kolektif yapıları ve felsefenin çoğulcu hakikat anlayışı, burada bir araya gelerek kurumsal diyaloğun temel taşlarını oluşturur. Rehberde yer alan ilkeler, yalnızca kriz anlarında değil, gündelik etkileşimlerde de kurumun bağışıklık sistemini güçlendirmeyi hedefler.

Çünkü bir kurumun gerçek gücü, sessizliği değil diyaloğu; tek sesliliği değil çok sesliliği; geçici çözümleri değil kalıcı bağları yaşatabilmesindedir.

1. Teknik Çözümle Yetinme, İlişkisel Zemini Gör
  • Her çatışma yalnızca teknik bir mesele değildir; altında duygusal, kültürel ve iletişimsel katmanlar bulunur.
  • Sorunun yalnızca “konusunu” çözmek, bağları zayıflatabilir.
  • Gerçek çözüm, tarafların birbirini anlaması ve sürece katılmasıyla mümkündür.

2. Çatışmayı Bastırma, Dönüştür
  • Çatışma, doğru yönetildiğinde yenilik ve gelişim kaynağıdır.
  • Bastırılan gerilimler zamanla görünmez dirençlere, motivasyon kaybına ve kurumsal yabancılaşmaya yol açar.
  • Kurumlar, çatışmadan kaçmak yerine onu yapılandırılmış diyalogla dönüştürmelidir.

3. Sürece Katılımı Güvence Altına Al
  • Kararların meşruiyeti, yalnızca doğruluğundan değil, nasıl alındığından beslenir.
  • Tarafların sürece katılması, kurumsal aidiyet ve güveni artırır.
  • “Çözüm dayatmak” yerine “çözüm üretmek” anlayışı benimsenmelidir.

4. Çoğulluğu Korumak, Sessizliği Değil Diyaloğu Teşvik Et
  • Farklılıklar, kurumun canlılığını ve yenilik kapasitesini besler.
  • Tek seslilik, kısa vadeli düzen sağlasa da uzun vadede kurumsal çürümeye neden olabilir.
  • Kurum içinde çok sesliliğe alan açmak, sürdürülebilir gelişimin temelidir.

5. Görülme ve Duyulma İhtiyacını Tanı
  • Çalışanların en temel psikolojik ihtiyacı “değer görmek” ve “sözünün duyulması”dır.
  • Bu ihtiyaç karşılanmadığında iş tatmini, motivasyon ve bağlılık azalır.
  • Her bireyin katkısı, yalnızca işlevsel değil, duygusal olarak da tanınmalıdır.

6. Karşılaşmayı Engelleme, Varoluşu Onayla
  • Farklı görüşlerin karşılaşması, bireylerin özgürleşme ve gelişme alanıdır.
  • Bu karşılaşma engellendiğinde, bireyler yalnızca görevlerini yerine getirir ama ruhlarını geri çeker.
  • Kurum, özgür özneliklerin bir aradalığı olarak tanımlanmalıdır.

7. Kültürel Sermayeyi Görünür Kıl
  • Kurum içindeki farklı kültürel kodlar (habitus), davranışları ve işbirliğini şekillendirir.
  • Teknik çözümlerle ilerlemek, bu çeşitliliği görünmez kılar.
  • Kurumun en büyük sermayesi, çalışanların içselleştirdiği farklılıkları yaşatabilmesidir.

8. İletişimi Araçsal Değil Anlamsal Kur
  • İletişim yalnızca bilgi aktarmak değil, anlam kurmaktır.
  • Diyalog, araçsal sonuçlar için değil, karşılıklı anlayış için yürütülmelidir.
  • Kurum içi toplantılar, yalnızca karar alma değil, bağ kurma alanı olarak görülmelidir.

9. Gündelik Etkileşimleri Ciddiye Al
  • Kurumun görünür yüzü kadar görünmez yüzü de etkileşimlerle şekillenir.
  • Resmi toplantılarda onaylanan kararlar, gayriresmî alanlarda sorgulanabilir.
  • Bu nedenle, gündelik etkileşimler kurumsal kültürün aynasıdır.

10. Çözümün Ardındaki Sessizliği Dinle
  • Her “çözüm”ün ardında duyulmamış sesler olabilir.
  • Gerçek çözüm, yalnızca teknik değil, duygusal ve kültürel düzeyde de tatmin edici olmalıdır.
  • Sessizlik, çoğu zaman bastırılmış bir ihtiyacın işaretidir.

📕 📕 📕 

Bu rehber, çatışmanın kaçınılması gereken bir tehdit değil, doğru yönetildiğinde dönüştürücü bir kaynak olduğunu savunur. Kurumsal yaşamda karşılaşılan her gerilim, yeni bir başlangıcın habercisi olabilir—yeter ki taraflar birbirini duymaya, anlamaya ve birlikte var olmaya açık olsun.

Çözüm, yalnızca teknik bir sonuca ulaşmak değil; sürecin kendisini anlamlı kılmaktır. Bu anlam, bireylerin katılımıyla, seslerinin duyulmasıyla ve farklılıklarının tanınmasıyla oluşur. Kurumlar, bu çoğulluğu yaşatabildikleri ölçüde canlı, dirençli ve yaratıcı kalırlar.

Unutulmamalıdır ki, bir kurumun geleceği yalnızca stratejilerle değil, kurulan bağlarla şekillenir. Ve her bağ, bir diyalogla başlar.

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

DNA’nın Renkli Gösterisi – Küçük Gençlere

Defne ve Zehra koridorda yürüyordu. Okulun duvarları sessizdi ama onların içi kıpır kıpırdı. Birden Hatice öğretmenlerini gördüler. Defne, yemyeşil gözlerini iri iri açtı, Zehra da heyecanla koluna dokundu.

“Hatice öğretmenim!” dedi Defne. “İnsanların gözlerinin rengi niçin farklı farklı?”

Hatice öğretmen gülümsedi. Tam o sırada koridorda bulunan diğer öğrenciler de merakla çevrelerini sardı. Herkes bu sorunun cevabını duymak istiyordu.

“Bu çok güzel bir soru,” dedi Hatice öğretmen. “Ve cevabı sizi şaşırtacak kadar renkli! Haydi bakalım, herkes sınıfa!”

Çocuklar koşarak sınıfa girdiler. Sıralarına oturdular. Meraklı gözler Hatice öğretmene çevrildi. Hatice öğretmen ayağa kalktı, ellerini üç kez birbirine vurdu: şap! şap! şap!

Birden pencerelerin dışındaki gökyüzü rengârenk oldu. Bulutlar mor, sarı ve turuncuya dönüştü. Ardından büyük bir gökkuşağı pencereden sınıfın içine doğru süzüldü. Gökkuşağının üstünde kahkahalar atan Profesör Deha kayarak sınıfa girdi.

Üzerinde parlayan bir cübbe, başında ışıklı bir gözlük vardı. Elinde bir baston tutuyordu. Bastonun ucundan minik yıldızlar çıkıyordu.

“Merhaba çocuklar!” dedi neşeyle. “Beni hatırladınız mı? dedi..

Bütün sınıf hep birlikte coşkuyla ”Eveeeeeettttt” diye bağırdı.

Profesör Deha; Bugün de genetik bilimcisi, hücre gezgini ve göz rengi dedektifiyim!” dedi…

Sınıf bir anda neşeyle doldu. Öğrenciler hem neşeli hem de meraklıydı.

“Profesör Deha!” dedi Hatice öğretmen. “Defne ve Zehra’nın çok güzel bir sorusu var. İnsanların gözlerinin rengi neden farklı?”

Profesör bastonunu yere vurdu. “Harika bir soru! Lakin cevabı anlatmak yetmez… Göstermek gerek!”

Sonra bastonunu havaya kaldırdı. “Hazır mısınız çocuklar? Genlerin ve hücrelerin içine sihirli bir yolculuğa çıkıyoruz!”

Tüm sınıf bir anda alkışlarla coşkunluklarını ve hazır olduklarını gösterdi..

Profesör bastonunu salladı ve bir ışık hüzmesi tüm sınıfı sardı. Gözlerini açtıklarında kendilerini dev bir hücre odasında buldular. Her yer yumuşak, parlak ve kıpır kıpırdı. Ortalıkta DNA iplikleri dolanıyor, minik proteinler zıplıyordu.

“Vay canına!” dedi Zehra. “Burası… hücrenin içi mi?”

“Evet!” dedi Profesör. “Şu anda bir göz hücresinin içindeyiz. Göz rengini belirleyen genetik kodları burada bulacağız!”

Profesör bastonunu salladı. Bir anda çocuklar dev bir DNA zincirinin önünde durdular. Zincir kıvrılıyor, dönüyor ve parlıyordu.

“Bu DNA,” dedi Profesör. “Yani genetik kod. Her insanın DNA’sı farklıdır. Göz rengini belirleyen genler de burada saklıdır.”

Defne sordu: “Peki göz rengimizi ne belirliyor?”

“Melanin!” dedi Profesör. “Melanin, gözdeki renk pigmentidir. Çok melanin varsa göz kahverengi olur. Az melanin varsa mavi, yeşil ya da ela olabilir.”

Zehra şaşkınlıkla baktı. “Yani göz rengimiz bir boya gibi mi?”

“Tam olarak öyle!” dedi Profesör. “Ama bu boya genler tarafından üretiliyor. Genler, melanin miktarını kontrol ediyor.”

Yaman parmağını kaldırdı. “Peki neden bazı insanların gözleri mavi, bazıları kahverengi?”

“Çünkü herkesin genetik kodu farklı,” dedi Profesör. “Anne ve babadan gelen genler birleşir. Bu genler melanin üretimini etkiler. Bazı genler ‘çok üret’ der, bazıları ‘az üret’ der.”

Eylül sordu: “Peki göz rengimiz değişebilir mi?”

“Bebekken bazen değişebilir,” dedi Profesör. “Çünkü melanin üretimi zamanla artabilir. Ama büyüdükçe sabitlenir.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Defne: “Göz rengimizi melanin belirliyor.”

Zehra: “Melanin bir çeşit renk pigmenti.”

Yaman: “Genler melanin üretimini kontrol ediyor.”

Ela “Anne ve babadan gelen genler göz rengimizi etkiliyor.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi iris tabakasına gidiyoruz. Orada göz renginin nasıl göründüğünü keşfedeceğiz!”

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda çocuklar, dev bir gözün içindeki renkli bir salona ışınlandılar. Duvarlar mavi, yeşil ve kahverengi tonlarında dalgalanıyor, tavan sanki gökyüzü gibi parlıyordu. Ortalıkta ışık huzmeleri süzülüyor, iris tabakasının kıvrımları arasında dans ediyordu.

“Vay canına!” dedi Zehra. “Burası… bir gözün içi mi?”

“Kesinlikle!” dedi Profesör. “Tam olarak iris tabakasındayız. Göz renginin sahnesi burasıdır. Melanin burada sahneye çıkar, ışıkla dans eder ve göz rengini oluşturur.”

Defne gözlerini kocaman açtı. “Ama benim gözüm bazen yeşil gibi, bazen kahverengiye dönüyor. Neden?”

“Harika bir gözlem!” dedi Profesör. “Çünkü göz rengi sadece melaninle değil, ışığın yansımasıyla da ilgilidir. Az melanin varsa, ışık iris tabakasından daha fazla yansır. Bu da göz renginin farklı ışıklarda değişiyor gibi görünmesine neden olur.”

Yaman parmağını kaldırdı. “Yani göz rengimiz sabit ama ışık onu farklı gösteriyor mu?”

“Bravo!” dedi Profesör. “Göz renginiz genetik olarak belirlenmiştir. Ama ışık, onu farklı tonlarda gösterebilir. Tıpkı bir gölün sabah mavi, akşam gri görünmesi gibi.”

Ela sordu: “Peki neden bazı insanların gözleri çok parlak, bazıları daha mat?”

“Bu da melanin miktarıyla ilgilidir,” dedi Profesör. “Az melanin, daha açık ve parlak göz rengi demektir. Çok melanin ise daha koyu ve mat görünüm sağlar.”

Eylül etrafa baktı. “Burası sanki bir renk laboratuvarı gibi!”

“Çok doğru,” dedi Profesör. “İris, gözün renkli kısmıdır. Melanin burada birikir. Genetik kodlar, melanin miktarını belirler. Işık ise bu rengi sahneye taşır.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Defne: “Göz rengimiz iris tabakasında oluşur.”

Zehra: “Melanin miktarı rengi belirler.”

Yaman: “Işık göz rengini farklı gösterebilir.”

Ela: “Açık renkli gözlerde melanin azdır, bu yüzden daha parlak görünür.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi genetik çeşitliliğe gidiyoruz. Neden bazı ailelerde herkesin göz rengi benzer, bazılarında farklı? Cevap genetik kombinasyonlarda gizli!”

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda çocuklar, dev bir gen laboratuvarına ışınlandılar. Ortalıkta rengârenk DNA zincirleri dönüyor, minik gen kutuları havada süzülüyordu. Her kutunun üstünde harfler yazılıydı: “B”, “b”, “G”, “g” gibi. Bazıları parlıyordu, bazıları daha soluktu.

“Burası genetik kombinasyon odası,” dedi Profesör. “Göz renginizin nasıl oluştuğunu burada göreceğiz. Anne ve babanızdan gelen genler burada buluşur, karışır ve size özel bir göz rengi oluşturur.”

Ela şaşkınlıkla baktı. “Ama annemin gözleri kahverengi, babamınki yeşil. Benimki ela. Nasıl oldu bu?”

“Harika bir örnek!” dedi Profesör. “Göz rengi genleri baskın ve çekinik olabilir. Kahverengi gen genellikle baskındır. Ama bazen yeşil veya mavi genler gizli kalır ve çocukta ortaya çıkar.”

Zehra sordu: “Yani genler saklambaç mı oynuyor?”

Profesör kahkahayla güldü. “Tam olarak öyle! Genler bazen saklanır, bazen öne çıkar. Bu yüzden kardeşler bile farklı göz rengine sahip olabilir.”

Yaman parmağını kaldırdı. “Peki genler nasıl karar veriyor?”

“Karar vermezler,” dedi Profesör. “Ama kombinasyonları rastlantısaldır. Tıpkı bir renk karışımı gibi. Bazen kahverengiyle yeşil birleşir, ela olur. Bazen maviyle mavi birleşir, açık mavi olur.”

Defne düşündü ve “Yani göz rengimiz bir genetik sürpriz mi?” dedi.

“Kesinlikle!” dedi Profesör. “Her insanın genetik kombinasyonu farklıdır. Bu da göz renginin çeşitliliğini sağlar.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Defne: “Göz rengimiz anne ve babadan gelen genlerle oluşur.”

Zehra: “Genler bazen saklanır, bazen ortaya çıkar.”

Ela “Göz rengi bir genetik sürprizdir!”

Yaman “Kardeşler bile farklı göz rengine sahip olabilir.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi özel durumlara gidiyoruz. Albino gözleri, çok nadir renkler ve kültürel farklılıklar bizi bekliyor!”

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda çocuklar, göz renginin en nadir örneklerinin sergilendiği bir müzeye ışınlandılar. Duvarlarda dev göz resimleri vardı: biri gri, biri kehribar, biri maviyle kahverenginin karışımı… Ortalıkta yavaşça dönen hologramlar, gözlerin iç yapısını gösteriyordu.

“Burası Göz Renkleri Galerisi,” dedi Profesör. “Burada nadir göz renklerini ve onların hikâyelerini göreceğiz.”

Zehra şaşkınlıkla bir göze yaklaştı. “Bu gözün biri mavi, diğeri kahverengi! Gerçek mi bu?”

“Evet!” dedi Profesör. “Bu duruma heterokromi denir. Yani iki gözün farklı renkte olması. Genetik bir farklılık ya da bazen doğumdan sonra gelişen bir durum olabilir.”

Defne bir başka göze baktı. “Bu göz neredeyse beyaz gibi…”

“Bu bir albino gözü,” dedi Profesör. “Albino kişilerde melanin üretimi çok azdır. Bu yüzden gözleri pembe, açık mavi ya da gri görünebilir. Işık iris tabakasından geçip damarları yansıttığı için bazen kırmızımsı bile olabilir.”

Yaman parmağını kaldırdı. “Peki kehribar rengi nasıl oluşuyor?”

“Kehribar gözler, altın sarısı ve bakır tonlarının karışımıdır,” dedi Profesör. “Melanin miktarı orta düzeydedir ama ışık yansıması farklıdır. Genetik olarak nadir görülür.”

Ela sordu: “Dünyada en çok hangi göz rengi var?”

“Kahverengi,” dedi Profesör. “Çünkü kahverengi gen baskındır. Ama bazı bölgelerde mavi ve yeşil gözler daha yaygındır. Örneğin Kuzey Avrupa’da mavi göz daha sık görülür.”

Eylül düşündü. “Peki göz rengi kültürlerde farklı anlamlara mı geliyor?”

“Kesinlikle!” dedi Profesör. “Bazı toplumlarda mavi göz ‘soğukluk’, kahverengi göz ‘sıcaklık’ olarak yorumlanır. Bazı yerlerde yeşil göz ‘gizemli’ kabul edilir. Ama bunlar bilimsel değil, kültürel yorumlardır.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Zehra: “Heterokromi iki farklı göz rengi demek.”

Defne: “Albino gözlerde melanin çok azdır.”

Yaman: “Kehribar gözler nadirdir ve ışıkla parlar.”

Ela: “Kahverengi göz en yaygın olanıdır.”

Eylül: “Göz rengi kültürlerde farklı anlamlara gelebilir.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi son durağımıza gidiyoruz: sınıfa dönüş ve gözlerin sırrını paylaşma zamanı!”

Profesör Deha bastonunu havaya kaldırdı. “Hazırsanız, son durağımıza dönüyoruz: sınıfınıza!”

Bir ışık hüzmesi çocukları sardı. Gözlerini açtıklarında kendilerini yine Hatice öğretmen’in sınıfında buldular. Her şey yerli yerindeydi ama çocukların gözlerinde bir şey değişmişti: merak yerini hayranlığa bırakmıştı.

Defne sırasına oturdu, Zehra yanına geçti. Ela ve Eylül birbirlerine baktılar, sonra gülümsediler. Yaman ve Ali sessizce düşünüyordu.

Hatice öğretmen ayağa kalktı. “Peki çocuklar… Bu sihirli yolculukta neler öğrendik?”

Defne parmağını kaldırdı. “Göz rengimizi melanin belirliyor. Az melanin mavi, çok melanin kahverengi yapıyor.”

Zehra ekledi: “Melanin iris tabakasında ışıkla dans ediyor. Bu yüzden göz rengimiz ışığa göre değişebilir gibi görünüyor.”

Ela: “Kardeşler bile farklı göz rengine sahip olabilir çünkü gen kombinasyonları sürprizli.”

Eylül: “Bazı göz renkleri çok nadir. Albino gözlerde melanin yok, heterokromide iki göz farklı renkte olabiliyor.”

Yaman: “Anne ve babadan gelen genler göz rengimizi belirliyor. Genler bazen saklanıyor, bazen ortaya çıkıyor.”

Aziz: “Göz rengi kültürlerde farklı anlamlara gelebilir ama bilimsel olarak hepsi eşit ve özel.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Harika özetlediniz. Peki şimdi ne hissediyorsunuz?”

Defne: “Gözlerim artık bana daha özel geliyor.”

Zehra: “Herkesin göz rengi bir hikâye gibi.”

Yaman: “Bilim çok eğlenceliymiş!”

Ela: “Gözler sadece görmek için değil, anlamak için de var.”

Eylül: “Farklılıklarımız bizi güzel yapıyor.”

Tibet: “Gözlerimiz, genetik bir şiir gibi!”

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. “İşte şimdi ışığınız büyüyor. Çünkü gözlerinizin ardındaki sırrı keşfettiniz. Artık sadece bakmıyor, görüyorsunuz.”

Bir ışık parladı. Profesör Deha kahkahalarla gökkuşağının üstüne atladı ve pencereden dışarı kayarak kayboldu. Sınıf sessizleşti. Ama bu sessizlik, düşünceli bir sessizlikti.

Defne, Zehra, Ela, Eylül, Yaman, Aziz ve Tibet birbirlerine baktılar. Artık sadece soru soran çocuklar değil; genetikle tanışmış, bedenlerini tanımış, gözlerinin hikâyesini öğrenmiş küçük bilim insanlarıydılar.

Ve o gün, sınıfın tahtasında şu cümle yazılıydı:

“Gözlerimiz sadece renk değil soyumuzun da hikâyesini taşır.”

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Boşluğun Masası – İletişimin ve Sessizliğin Felsefesi Üzerine Bir Deneme

İnsan toplulukları, her dönemde, birbirlerini anlamak için masaların etrafında toplanmışlardır. Kimi zaman bir köy meydanında, kimi zaman devlet sarayında, kimi zaman da modern bir şirketin cam duvarlı toplantı odasında. Fakat masa, yalnızca konuşulanları değil, aynı zamanda konuşulamayanları da üzerinde taşır. Masanın çevresine oturan bedenler, kendi seslerinden çok, kendi sessizliklerini de yanlarında getirirler. Bir karar almak için toplanan insanlar, çoğu kez karardan çok, birbirlerinin gölgeleriyle uğraşırlar. İnsanın gölgesi, “karşısındakinde gördüğü ama kendinde kabul etmediği yanıdır” (Carl Gustav Jung). Bu yüzden bir araya gelinen mekân, yalnızca fikirlerin çatıştığı değil, aynı zamanda benliklerin birbirine çarpıp kırıldığı bir sahnedir.

Sorulması gereken belki de şudur: Bu toplantı neden yapılıyor? Ortak bir sonuca ulaşmak mı? Yoksa görünmeyen bir iktidar savaşının sessiz tanıklığını yapmak mı?

Platon, Devlet’te adaletin tanımını ararken, aslında konuşanların adaletle değil, kendi çıkarlarıyla meşgul olduğunu fark ettirir. Herkes hakikati aradığını söyler, fakat çoğu kez hakikat, yalnızca kendi sesinin yankısını duymak isteyenlerin gölgesinde kalır. İşte toplantılar da böyledir: Ortak bir hakikati bulma iddiasıyla başlar, fakat çoğu zaman kişisel onaylanma ihtiyacının arenasına dönüşür.

“Gerçekler yoktur, yalnızca yorumlar vardır” (Nietzsche)

Bir masa etrafında oturan insanların da aynı olayı farklı yorumlamaları bundandır. Kimi için anlaşmazlık, bir felakettir; kimi için ise yeni bir doğumun sancısı. Ama işte, yorumların çatıştığı yerde çoğu zaman hakikatin kendisi kaybolur. İnsanlar, birbirlerini ikna etmek yerine birbirlerini bastırmaya çalıştıklarında, masa bir tartışma zemini olmaktan çıkar, bir tiyatro sahnesine dönüşür. Toplumsal hayatın birçok anı dramatik biçimde sahnelenir; jestler, sessizlikler, vurgular, tümü birer sembol haline gelir.

Bir sorunun cevapsız kalması, çoğu zaman bir cevabın verilmesinden daha çok şey anlatır. iletişimin özü karşılıklı anlaşmaya varma yönelimindedir. Fakat anlaşmaya varma niyeti yoksa, sessizlik bile bir stratejiye dönüşür.

Bir soruya cevap verilmediğinde, aslında söylenmek istenen şudur: “Senin sorunun benim için meşru değil.” İşte tam burada, iletişim bir köprü olmaktan çıkar, bir duvar olur. Ve duvarların yükseldiği yerde, hakikatin sesi yankılanmaz.

İnsan, yalnızca anlamak değil, aynı zamanda onaylanmak da ister. “Ayna Benlik” kuramında belirttiği gibi, biz kendimizi başkalarının gözünde görürüz. Bir insan, kendi sözlerini karşısındakine onaylatmak istediğinde, aslında kendi varlığının sağlamasını yapıyordur. “Ben doğru söyledim mi?” sorusu, yalnızca doğruluğun değil, benliğin de teyididir. Onaylanmayan söz, yarım kalmış bir benlik gibidir. İnsan “ötekinin bakışı” altında kendini bulur . Bir toplantı odasında birbirine bakan gözler, yalnızca fikirleri değil, benlikleri de tartar.

Ama işte, tam da burada, tuhaf bir paradoks ortaya çıkar. İnsan onaylanmak ister, fakat aynı zamanda özgür olmak da ister. Özgürlük, kendi sözünün bağımsızlığında gizlidir; onay arayışı ise bu bağımsızlığı başkasının eline bırakır. Efendi, kölenin onayına ihtiyaç duyar; köle de efendinin tanımasına. Her iki taraf da aslında birbirine bağımlıdır. Bir toplantıda yaşanan gerilimler, çoğu kez bu görünmez bağımlılık ilişkilerinin yansımasıdır.

Sorulabilir: Eğer sonunda herkes aynı noktada buluşuyorsa, o halde bunca tartışma niye? Bu sorunun kendisi, toplantıların absürd doğasını ortaya koyar. İnsan, bir anlam arar, fakat bulduğu şey çoğu zaman boşluktur. Belki de toplantılar, Sisifos’un kayayı tepeye taşıma çabasına benzer. Kayayı çıkarır, sonra yeniden başladığı yere düşer. Bir sonuç elde edilse bile, ertesi gün aynı tartışma yeniden başlayabilir. Bu tekrar, absürdün ta kendisidir. Fakat “Sisifos’u mutlu hayal etmek gerekir.” Belki de insanın asıl gücü, çözümsüzlüğün içinde anlam yaratabilme direncindedir.

Psikolojik düzlemde bakıldığında, güç ve kontrol arzusu belirleyici rol oynar. İnsanın davranışlarını yönlendiren çoğu kez bilinçdışı dürtülerdir. Bir insan toplantıyı terk ettiğinde ya da masada sessiz kaldığında, çoğu kez rasyonel bir hesaplamadan çok, bilinçdışı bir “benlik savunusu” devrededir. Jung’un gölge kavramı burada yeniden karşımıza çıkar: Kendi gölgesini kabullenemeyen insan, onu başkasının üzerine yansıtır. “Sorun sende” demek, çoğu kez “Sorun bende ama görmek istemiyorum”un başka biçimde dile gelmesidir.

Sosyolojik olarak, Weber’in otorite tiplerini hatırlamak gerekir. Karizmatik otorite, geleneksel otorite ve yasal-rasyonel otorite… Modern kurumlar, görünüşte yasal-rasyonel otoriteyle işler. Fakat gerçekte, karizmatik kişiliklerin gölgesi her zaman ağır basar. Bir toplantıda kimin sesi daha gür çıkıyorsa, kimin jestleri daha baskınsa, karar çoğu kez onun yönlendirmesiyle şekillenir. Böylece akılcı tartışma zemini, bir güç gösterisine dönüşür.

Şunu unutmamak gerekir: İnsan topluluklarında çatışma kaçınılmazdır. Aristoteles, insanı siyasal bir hayvan olarak tanımlar. Siyasal olmanın anlamı, sürekli bir müzakere halinde olmaktır. Müzakerenin olduğu yerde ise her zaman uyuşmazlık da olacaktır. Önemli olan uyuşmazlığın varlığı değil, onun nasıl yönetildiğidir. İdeal iletişim, her katılımcının eşit söz hakkına sahip olduğu bir ortam gerektirir. Lakin eşitlik bir idealdir; gerçekte masanın çevresinde eşitsizlikler hep vardır.

Bütün bunların ortasında asıl mesele şudur: İnsan neden bir araya gelir? Birlikte düşünmek için mi, yoksa birbirine karşı kendini doğrulamak için mi? Her söylem aynı zamanda bir iktidar ilişkisidir. İnsan konuşurken yalnızca fikir aktarmakla kalmaz, aynı zamanda bir iktidar alanı da inşa eder. Bir toplantının sonunda sorulan ”Bu toplantı neden yapıldı?” sorusu, aslında iktidarın doğasına yöneltilmiş bir sorudur. Çünkü bir araya gelmek, yalnızca işlevsel değil, aynı zamanda politik bir eylemdir.

Ve belki de en çarpıcı nokta şudur: İnsan, çoğu kez kendi haklılığının onaylanmasını hakikatin kendisiyle karıştırır. Oysa hakikat, bir kişinin değil, ortak bir çabanın ürünüdür. “Hakikat, gizlenmiş olanın açığa çıkmasıdır” Bir masanın etrafında toplanan insanlar, eğer gerçekten hakikati arıyorlarsa, kendi egolarının gölgelerini geri çekmeyi öğrenmelidir. Aksi halde toplantılar, hakikatin değil, gölgelerin dolaştığı boş salonlara dönüşür.

İnsan doğası gereği kırılgandır. Kendi sözünün duyulmadığını hissettiğinde yaralanır; kendi onayının alınmadığını fark ettiğinde savunmaya geçer. Ama belki de büyüklük, bu kırılganlığı kabul edebilmekte yatar.

“insan, aşılması gereken bir varlıktır” (Nietzsche)

Tam da burada anlam kazanır. İnsan, kendi kırılgan benliğini aşarak, başkasını gerçekten dinlemeyi öğrenmedikçe, masa etrafındaki buluşmalar hiçbir zaman gerçek bir diyaloğa dönüşmeyecektir.

Sonunda geriye şu soru kalır: Bir toplantı gerçekten neden yapılır? Belki de bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Belki toplantılar, çözüm bulmak için değil, insanın kendi çelişkilerini görmesi için vardır. Belki de asıl değer, sonunda ulaşılan kararda değil, o karar uğruna verilen mücadelede gizlidir. Çünkü insan, kendi hakikatine yol alırken, çoğu kez başkalarının direncine çarpar. Ve o çarpışmalar olmasa, belki de hiçbirimiz kendi hakikatimizi bulamayız.

Bu yüzden, masanın etrafındaki sessizlikler de, sorular da, onay arayışları da, tümü insan olmanın parçasıdır. Toplantılar, çoğu kez görünüşte sonuçsuz gibi dursa da, aslında insanın kendi içindeki çatışmaları sahnelediği alanlardır. Ve belki de insan, en çok o sahnede, kendi kırılganlığıyla yüzleşerek büyür.

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Rastgeleliğin Beyinden Sonrası Kaostan Hafızaya

Beyin Rastgele Verileri Nasıl Anlamlı Hatıralara Dönüştürür?

Hayat, bir veri bombardımanı. Reklamlar, konuşmalar, görüntüler, sesler, duygular, dokunuşlar… Her an binlerce bilgi beynimize hücum ediyor.

Lakin bir düşünün: Tüm bu rastgele verilerden yalnızca bazıları hafızamıza kazınıyor. Peki beyin bu seçimi nasıl yapıyor?

Bu kadar dağınık bilgiyi nasıl düzenli, anlamlı ve kalıcı hale getiriyor?

İşte beynin bu olağanüstü organizasyon ustalığının perde arkası…

🧠 🧠 🧠
Dikkat – Beynin Bilgi Kapıcısı

Beyin çevreden gelen her veriyi kaydedemez. Zihnimiz, “önemli olanı” süzmek zorundadır. İşte burada dikkat devreye girer. Dikkat, beynin veri kapıcısıdır. Hangi bilgi içeri girecek, hangisi kapıdan dönecek buna karar verir. Bu süzgeç işlemini ön alın korteksi (prefrontal korteks) yapar.

🔍 Örnek: Kalabalık bir caddede yürürken bir arkadaşınızın yüzünü bir anda fark etmeniz… Onlarca insan arasından o tanıdık simayı seçen dikkatinizdir.

Örüntü Tanıma – Kaosta Düzen Bulmak

Beyin örüntüleri tanımada harikadır. Aynı bilgiyi farklı biçimlerde alsak bile, beyin bu tekrarları fark eder ve onları anlamlı desenlere dönüştürür. Bu görevi hipokampus üstlenir.

🔢 Örnek: Yeni bir telefon numarasını ezberlerken 0 530 568 42 75 diye parçalara ayırmamız… Beynin örüntü oluşturma çabasıdır bu.

Duygular – Bilgiyi Hafızaya Mıhlayan Güç

Bir olay sizi duygusal olarak etkilediyse, onu unutmanız neredeyse imkânsızdır. Amigdala, duygularla yüklü olayları çok daha güçlü işler. Bu yüzden duygu taşıyan bilgiler daha kalıcı olur.

🔥 Örnek: İlk aşık olduğunuz gün ne giydiğinizi hâlâ hatırlıyorsanız… Sebebi, o anın duygusal yoğunluğudur.

Sinaptik Plastikite – Bilgiyi Bağlamak

Öğrenmek, nöronlar arasında yeni bağlantılar kurmak demektir. Sık tekrar edilen bilgiler, bu bağlantıları güçlendirir. “Birlikte ateşleyen hücreler, birlikte bağ kurar” (Hebb Yasası) sözü işte bunu anlatır.

🧬 Örnek: Bir şarkıyı ne kadar çok dinlerseniz, sözleri o kadar kalıcı olur. Çünkü beyninizdeki nöronlar arasındaki bağlar güçlenir.

Tekrar ve Uyku – Hafızayı Sabitleyen İkili

Bir şeyi ne kadar çok tekrar ederseniz, beyniniz onu o kadar çok “önemli” olarak işaretler. Ancak sadece tekrar yetmez. Uyku, özellikle de REM uykusu, öğrenilen bilgiyi yerli yerine oturtur.

🌙 Uyarı: Uykusuz geçen bir gecenin ardından öğrendiğiniz bilgilerin zihninizde buharlaşması şaşırtıcı değil. Beyin, konsolidasyon yapamadığı için hafıza inşa edemez.

Anlam Yükleme – Beyin Hikâyeleri Sever

Beyin, tek başına duran kuru bilgileri sevmez. Onlara anlam, bağlam ve hikâye arar. Bilgileri bir yapbozun parçası gibi diğer bilgilerle ilişkilendirerek hatırlar.

📖 Örnek: “1789 Fransız Devrimi” sadece bir tarih değildir. Eğer onu bir halkın ayaklanışı, Bastille baskını ve özgürlük mücadelesiyle ilişkilendirirseniz, hafızanızda kalıcı olur.

Sonuç – Beynin Usta Editörü

Beyin, çevreden gelen bilgi selini şu adımlarla düzenler:

  • Dikkatle süzer
  • Duygularla renklendirir
  • Örüntü tanıyarak gruplar
  • Nöron bağlantılarını güçlendirir
  • Tekrar ve uyku ile pekiştirir
  • Hikâyeleştirerek kalıcı hale getirir

Bu süreç, sadece biyolojik değil; aynı zamanda evrimsel bir stratejidir. Hayatta kalmak için çevreden anlam çıkarma zorunluluğumuz vardı. Bugün bu strateji, bizi öğrenen, hatırlayan ve gelişen bireyler yapıyor.

Hafıza Bir Beceri, Tesadüf Değil

Gün içinde beynimize düşen milyonlarca bilginin arasından bazıları “anlamlı anılar” haline dönüşüyor. Bu rastlantısal değil. Bu, beynin dikkatle yönettiği, duyguyla işlediği, tekrarlarla pekiştirdiği, uyku ile sabitlediği, örüntüyle düzenlediği ve hikâyeye dönüştürdüğü bir mucize.

Bir bilgiyi unutulmaz kılmak istiyorsanız:
Dikkatinizi verin, duygunuzu katın, tekrar edin, uyuyun ve ona bir anlam yükleyin.

İşte o zaman beyniniz, dağınıklığın içinden bir hazine çıkaracaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Rastgele gürültü, sağlam çalışma belleği hesaplaması için önemli olan yavaş heterojen sinaptik dinamikleri teşvik eder https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2316745122

⭐️⭐️ İnsan serebral organoidleri ve bilinç: iki ucu keskin bir kılıç https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7723930/

⭐️⭐️ Özellik Tabanlı Görsel Kısa Süreli Bellek Yaygın Olarak Dağıtılmıştır ve Hiyerarşik Olarak Organize Edilmiştir https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29909999/

⭐️⭐️ İnsan gelişimi: Mini beyin teknolojisindeki ilerlemeler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28470206/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Bedenin Gölgesiyle Tanışma – (Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma)

“Kendi gölgenden kaçtığında, aslında kendinden kaçıyorsun.”

Hayatın içinde çoğu zaman güçlü, kararlı, üretken ve “iyi” yanlarımızı göstermeye odaklanırız. Bir toplantıda söz alırken, bir arkadaşla sohbet ederken ya da ailemize destek olurken… Hepimizin içinde bir “sahne” vardır ve o sahnede oynadığımız rol, genellikle “parlak tarafımızdır.”

Ama ya sahnenin arkasında kalanlar?
O karanlıkta neler saklı?
Belki çocuklukta duyduğun bir sözün yarattığı kırgınlık… Belki hiç itiraf edemediğin kıskançlık… Belki de içinden gelen öfke, özgürlük ya da hırs duygusu. İşte Jung’un “gölge” dediği alan tam olarak burasıdır.

Gölge, bizden gizlenen bir düşman değil; bizim unutulmuş yarımızdır. Onu bastırdığımızda huzursuzluk yaratır, ama onu tanıdığımızda bize güç kazandırır. Aslında gölge, karanlık değil, kullanılmamış bir enerji deposudur.

Ve gölgeye yaklaşmanın en güvenilir yolu zihinden değil, bedenden geçer. Çünkü beden asla yalan söylemez. Dışarıdan sakin görünen biri, içten içe kaynayan öfkesini kaslarının gerginliğinde taşır. “Ben iyiyim” diyen biri, aslında nefesinin kesik kesik oluşuyla kendi gerçeğini fısıldar. İşte bu yüzden bu yolculuk, beden farkındalığıyla başlıyor.

Propriyoseptif egzersizler –yani bedenin konumunu, dengesini ve hareketini fark etmeye yarayan çalışmalar– bize gölgemizi tanıma fırsatı verir. Çünkü denge bozulduğunda, gölge konuşmaya başlar. Gözler kapandığında, içte saklanan duygular yüzeye çıkar. Basit bir ayakta duruşta bile bilinçdışının işaretlerini yakalayabiliriz.

“Bedenin Gölgesiyle Tanışma” çalışmasında, gölgenin soyut bir kavram olmadığını; tam da kaslarımızda, nefesimizde, duruşumuzda bize seslendiğini fark edeceğiz. Bu farkındalık, gölgeyle barışmanın ilk adımıdır.

Sevgili okuyucu, bu yolculuğa adım atarken sizden bir şey istiyorum: Cesur olun. Çünkü gölgeyle tanışmak, aslında kendini tanımaktır. Ve bilin ki; gölgenizden korkmanıza gerek yok. Çünkü onun içinde sizin en büyük ışığınız gizli.

Bugün başlıyoruz.
Kendinize, bedeninize ve gölgenize bakmaya.

📌 📌 📌

Yazıya konu başlıkları koyarak ilginizi çekmeyen kısımları atlayarak okuma rahatlığı sağlamaya çalıştım. Her yazıda :

  • Teorik bölüm: Jung’un gölge arketipi, iş–ilişki örnekleri, psikoterapi perspektifi,
  • Pratik bölüm: Propriyoseptif egzersizlerin ayrıntılı uygulanışı,
  • Günlük–ödev kısmı: Yazma, meditasyon, gözlem ödevleri yer alacak

Kendinize uygun olan bölüm ile başlayabilir ve hatta sadece istediğiniz bölümü okuyabilirsiniz.

📘 📘 📘
1. Bölüm – Gölgenin Psikolojik Kökenleri ve Jung’un Tanımı

Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisinde en çarpıcı ve en derin etkiler bırakan kavramlardan biri, şüphesiz **“Gölge Arketipi”**dir. Jung’un tüm arketipleri arasında gölge, hem bireysel ruhsal gelişimde hem de toplumsal düzeyde en fazla dirençle karşılanan, en fazla inkâr edilen, ama aynı zamanda en büyük dönüşüm potansiyelini içinde barındıran öğedir. Gölgeyi anlamadan insan doğasının bütünlüğüne ulaşmak mümkün değildir; çünkü gölge, kişinin bilinçli benliğinin karşısında duran, bastırılmış, reddedilmiş ve kabul görmemiş yönlerini temsil eder.

Jung, insan zihnini üç temel katmanda ele alır:

  1. Bilinç (ego ve farkındalık alanı),
  2. Kişisel bilinçdışı (kişisel yaşantılardan bastırılmış ya da unutulmuş içerikler),
  3. Kolektif bilinçdışı (insanlığın ortak deneyimlerinden süzülen evrensel arketipler).

Gölge arketipi, hem kişisel bilinçdışının bastırılmış öğelerini hem de kolektif düzeyde insana özgü karanlık eğilimleri kapsar. Bir başka deyişle, gölge sadece bireysel travmaların ve sosyal baskıların sonucu değildir; aynı zamanda insanlığın tarih boyunca taşıdığı saldırganlık, kıskançlık, korku ve açgözlülük gibi evrensel eğilimlerin de bireysel ruhta temsil bulmuş hâlidir.

Jung, gölgeyi bir “karşıt kutup” olarak görür. Ego bilinci “iyi”, “uygun”, “toplumsal kabul gören” yönleriyle kendini tanımlarken, geride kalan ve bilinçten dışlanan tüm özellikler gölgeye itilir. İlginçtir ki bu gölge yönler, her zaman yalnızca olumsuz değildir. Kimi zaman bastırılan yaratıcılık, tutkular, spontane dürtüler ya da güçlü sezgiler de gölgeye sürülür. Dolayısıyla gölge, hem korkutucu hem de potansiyel açıdan zengin bir alandır.

Gölgenin Psikodinamiği: Bastırma ve Yansıtma

Psikanalitik kuramda “bastırma” (repression) en temel savunma mekanizmalarından biridir. Kişi, toplumsal ya da kişisel açıdan kabul edilemez gördüğü dürtüleri bilinçten uzaklaştırır. Jung’a göre işte bu bastırılmış dürtüler gölgeyi besler. Ancak gölge hiçbir zaman yok olmaz; bastırıldıkça daha güçlü ve daha karanlık bir şekilde geri döner.

Gölgenin bilinçte görünür olma biçimlerinden en yaygın olanı “yansıtma”dır (projection). Birey, kendinde kabul edemediği yönleri başkalarında görür ve onlara yükler. Örneğin, kendi içindeki saldırganlık eğilimini kabul edemeyen bir kişi, çevresindeki insanları sürekli “kaba”, “düşmanca” ya da “tehditkâr” olarak algılayabilir. Benzer şekilde, kıskançlık duygusunu tanımayan biri, diğerlerinin kendisine haset beslediğini düşünebilir. Jung’un ünlü ifadesiyle: “Kendini tanımak isteyen insan, gölgesiyle yüzleşmek zorundadır.”

Gölgeyle Yüzleşmenin Kaçınılmazlığı

Jung’a göre bireysel gelişim süreci, yani bireyleşme (individuation), gölgeyle yüzleşmeden tamamlanamaz. Çünkü gölge, bilincin eksiklerini tamamlayan bir aynadır. Bir insanın kim olduğunu anlaması için sadece ideallerine ve güçlü yanlarına değil, aynı zamanda karanlık dürtülerine, korkularına ve eksikliklerine de bakması gerekir.

Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir: Gölgeyle yüzleşmek, onun kontrolsüzce davranışları yönetmesine izin vermek demek değildir. Aksine, gölgenin bilince taşınarak tanınması, onunla bir diyalog kurulması ve enerjisinin yapıcı bir şekilde dönüştürülmesi gerekir. Jung bunu “gölgenin entegrasyonu” olarak adlandırır. Entegrasyon, gölgeyi bastırmak ya da yok etmek değil, onunla bilinçli bir ilişki kurmaktır.

Gölgenin Kişisel Yaşamda Görünümleri

Her insan gölgesini farklı biçimlerde deneyimler. İşte birkaç örnek:

Aile ilişkilerinde: Çocuğuna öfkesini kontrol edemeyen bir ebeveyn, aslında kendi çocukluk travmalarının gölgesini tekrar sahneye koyuyor olabilir.

İş yaşamında: Patronunun otoritesini sürekli eleştiren bir çalışan, aslında kendi güç arzularını gölgeye atmış olabilir.

Yakın ilişkilerde: Partnerini “fazla kıskanç” olmakla suçlayan biri, belki de kendi kıskançlığını inkâr etmektedir.

Bu örnekler, gölgenin sadece bireysel ruhsal yapı değil, aynı zamanda kişilerarası ilişkilerde de belirleyici olduğunu gösterir.

Gölge ve Toplumsal Dinamikler

Gölge sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de işler. Jung, toplumsal gölge kavramını özellikle savaş dönemlerinde gözlemlemiştir. Bir ulus kendi şiddet ve açgözlülük eğilimlerini reddettiğinde, bunları “öteki” uluslara yansıtır. Bu durum toplumsal düşmanlıkları, ötekileştirmeyi ve hatta soykırımları besleyebilir. Günümüzde de benzer mekanizmaları göçmen karşıtlığında, politik kutuplaşmada ya da farklı kültürel gruplara yönelik önyargılarda görmek mümkündür.

Gölgeyle Çalışmanın Zorluğu

İnsan doğası gereği olumlu yanlarını görmeyi, olumsuz yanlarını ise reddetmeyi tercih eder. Bu nedenle gölgeyle yüzleşmek sancılıdır. Jung’un danışanlarıyla yaptığı klinik çalışmalarda, gölgenin kabulü çoğu zaman yoğun dirençle karşılaşmıştır. Danışanlar, gölgenin yüzeye çıkmasıyla utanç, suçluluk ya da korku hissetmişlerdir. Ancak uzun vadede bu yüzleşme, daha sağlam bir benlik yapısının gelişmesine, daha sağlıklı ilişkiler kurulmasına ve içsel bütünlüğün hissedilmesine yol açar.

Gölge ve Yaratıcılık

İlginç bir şekilde gölge, yalnızca karanlık bir tehdit değil, aynı zamanda yaratıcılığın da kaynağıdır. Sanatçılar, yazarlar ve düşünürler, gölgeyle temas kurabildiklerinde en güçlü eserlerini ortaya çıkarabilirler. Örneğin, Dostoyevski’nin romanlarında insan ruhunun karanlık yönlerini işlemesi, gölgeyle derin temasın edebî bir örneğidir. Benzer şekilde modern sanatın pek çok eseri, toplumun görmek istemediği gölge temalarını gün yüzüne çıkarır.

Gölgeyi Bedende Hissetmek

Jung’un gölge kavramı daha çok psikolojik düzeyde ele alınsa da, modern psikoloji bedenin de bu sürece dâhil olduğunu göstermektedir. Bastırılmış duygular sadece zihinde değil, bedende de iz bırakır. Kimi zaman gölgeyle ilgili içerikler kronik kas gerginlikleri, mide sorunları ya da nefes darlıkları olarak kendini gösterebilir. İşte bu noktada propriyoseptif egzersizler devreye girer: Beden farkındalığı çalışmaları, gölgenin bedensel tezahürlerini tanımayı kolaylaştırır.

Örneğin, kişinin bir tartışmada omuzlarının otomatik olarak kasılması, aslında öfke duygusunun bastırıldığını gösteriyor olabilir. Yine sosyal ortamlarda nefesin daralması, gölgeye itilmiş “kendini ifade etme” ihtiyacını işaret edebilir. Bu beden işaretlerini okumak, gölgenin dilini anlamanın başka bir yoludur.

Jung’un Gölge Kavramını Geliştirme Süreci ve Klinik Deneyimleri

Jung’un gölge kavramını anlamak için, onun Freud ile olan ilişkisine bakmak gerekir. Freud, psikanalizin kurucusu olarak insan ruhunu “id, ego, süperego” üçlemesi üzerinden açıklamıştı. Bastırılmış dürtülerin bilinç dışına itilmesi, Freud’un kuramının temel taşıydı. Ancak Jung, bu bakış açısını yeterli bulmadı. Ona göre bilinçdışı sadece bireysel deneyimlerin bir deposu değildi; insanlığın ortak tarihinden gelen simgeler ve eğilimler de burada yaşıyordu.

İşte gölge kavramı, bu ayrışmanın en net göstergelerinden biridir. Freud bastırılmış cinsel ve saldırgan dürtülere odaklanırken, Jung daha geniş bir bakış açısıyla “kişinin bilinçli kimliğinin reddettiği her şey”i gölge olarak tanımladı. Yani gölge yalnızca patolojik dürtüler değil, aynı zamanda kabul edilmemiş potansiyeller, yaratıcılıklar ve derin sezgiler de olabilirdi.

Jung’un gölge kavramını geliştirmesinde kişisel yaşamı büyük rol oynamıştır. Özellikle Freud’dan ayrıldıktan sonra yaşadığı kriz dönemi, onun kendi gölgesiyle yüzleşmesine vesile oldu. Bu süreçte Jung yoğun içsel çalkantılar yaşamış, halüsinasyona benzeyen vizyonlar görmüş ve “Kırmızı Kitap” (Liber Novus) olarak bilinen eserinde bunları ayrıntılı olarak kaydetmiştir.

“Kırmızı Kitap”ta Jung, kendi iç dünyasında karşılaştığı figürlerle diyaloglar kurar. Bu figürlerin çoğu onun gölgesini temsil eden karanlık, korkutucu ve aynı zamanda büyüleyici karakterlerdir. Jung, bu deneyimlerin yalnızca kendi ruhuna ait olmadığını, aynı zamanda kolektif bilinçdışının evrensel temsilleri olduğunu fark etti. İşte bu farkındalık, gölge arketipinin kuramsal temelini oluşturdu.

Jung’un danışanlarıyla çalışmaları da gölge kavramının şekillenmesinde kritik rol oynamıştır. Klinik gözlemleri, insanların kendilerini en çok zorlayan şeyin “kendi reddettikleri yönlerle karşılaşmak” olduğunu gösterdi.

  • Örnek 1: Katı ahlak kurallarıyla yaşayan bir danışan, rüyalarında sürekli cinsel içerikli, şiddet dolu imgeler görüyordu. Jung’a göre bu, bastırılmış arzuların gölge formunda geri dönüşüydü.
  • Örnek 2: Başkalarına sürekli yardım eden, kendini fedakâr gösteren bir danışan, gizli bir öfke ve kontrol arzusunu inkâr ediyordu. Bu gölge eğilimleri yüzeye çıkmadıkça, danışanın ilişkileri hep manipülasyon ve suçluluk döngüsüne giriyordu.
  • Örnek 3: Dışarıdan çok neşeli görünen bir hasta, rüyalarında sürekli karanlık mağaralarda kayboluyordu. Jung, bunun kişinin bastırdığı melankoli ve korkuların gölge sembolleri olduğunu açıkladı.

Bu klinik deneyimler, gölgenin bireysel hayatlarda nasıl tezahür ettiğini ve bastırıldığında nasıl semptomlara yol açtığını açıkça ortaya koydu.

Rüyalarda Gölge Figürleri

Jung, gölgeyle en sık karşılaşılan alanın rüyalar olduğunu söyler. Rüyalarda beliren karanlık figürler, düşman karakterler, korkutucu hayvanlar ya da tehditkâr yabancılar, genellikle kişinin gölge yönlerini sembolize eder. İlginç olan şudur: Rüyadaki gölge figürü çoğu zaman cinsiyet, yaş ya da kültür bakımından danışandan farklıdır. Örneğin genç bir kadın rüyasında yaşlı bir erkekle, sakin bir erkek saldırgan bir hayvanla yüzleşebilir. Bu sembolik farklılık, gölgenin evrensel boyutunu gösterir.

Jung’un klinik uygulamalarında rüyalar üzerinden gölgeyle çalışmak, danışanların kendi reddettikleri yönleri kabul etmeleri için güçlü bir araç olmuştur.

Yansıtma Mekanizmasının Klinik Önemi

Jung’un en sık vurguladığı şeylerden biri, gölgenin yansıtma yoluyla ilişkileri nasıl etkilediğidir.

Klinik vakalarda şu örnekler dikkat çekicidir:

  • Bir danışan sürekli komşusunun bencil olduğunu söylerken, kendi yaşamında başkalarının ihtiyaçlarını görmezden geldiğini fark etmiyordu.
  • Başka bir danışan, iş yerinde otoriter yöneticisinden şikâyet ederken, aslında kendi kontrol etme arzusunu reddediyordu.
  • Çocuklarını “tembel” olmakla suçlayan bir ebeveyn, aslında kendi içindeki dinlenme ve boş bırakma ihtiyacını gölgeye itmişti.

Bu örnekler, gölgenin kişisel farkındalığı nasıl çarpıttığını ve insanları kendi içsel gerçekliklerinden uzaklaştırdığını gösterir.

Gölge ve Psikoterapi Süreci

Jung’un psikoterapi anlayışında gölgeyle yüzleşmek kaçınılmazdır. Ancak bu süreç, danışan için kolay değildir. Çünkü gölgeyle temas genellikle yoğun kaygı, utanç ya da dirençle birlikte gelir. Terapistin görevi, danışana gölgenin varlığını yargılamadan göstermek ve bu yönleriyle güvenli bir ortamda yüzleşmesini sağlamaktır.

Jung’a göre terapide gölgeyle çalışmak, sadece semptomları hafifletmek için değil, aynı zamanda bireyin bütünlüğe ulaşması için gereklidir. Çünkü gölge kabul edilmediğinde dışarıya düşmanlık, kıskançlık ya da öfke olarak yansır; ama kabul edildiğinde yaratıcılık, özgünlük ve derinlik kazandırır.

Jung’un gölgeyi anlatan meşhur sözlerinden biri şudur:
“Kendini tanımak isteyen bir insan, gölgesiyle yüzleşmek zorundadır. Kişinin gölgesi ne kadar yoğun ve karanlık olursa, ışığı da o kadar parlaktır.”

Bu ifade, gölgenin sadece bir tehdit değil, aynı zamanda potansiyel bir kaynak olduğunu ortaya koyar. Gölgeyi tanımak, kişinin karanlığıyla birlikte ışığını da sahiplenmesi anlamına gelir.

Gölgenin Modern Psikolojiye Etkisi

Jung’un gölge kavramı, sadece analitik psikolojide değil, modern psikoterapi yaklaşımlarında da karşılık bulmuştur. Bilişsel-davranışçı terapide “otomatik düşüncelerin fark edilmesi”, şema terapide “karanlık yanların kabulü”, Gestalt terapide “bütünlük” arayışı hep gölgeyle ilişkili süreçlerdir.

Ayrıca günümüzde iş yaşamında liderlik eğitimlerinde, ilişkilerde empati geliştirme programlarında ve hatta mindfulness pratiklerinde gölgeyle çalışmanın önemi giderek artmaktadır.

Gölge Arketipinin Bireysel ve Toplumsal Yaşamda Etkileri – Modern Örnekler ve Bedensel Yansımalar
Bireysel Psikolojide Gölgenin Etkileri

Gölge arketipi, bireyin psikolojik dünyasında çoğu zaman farkında olmadan yön verdiği süreçlerde ortaya çıkar. İnsanlar genellikle kendilerini “iyi, başarılı, uyumlu” olarak görmek isterler. Bu nedenle öfke, kıskançlık, bencillik, kırılganlık gibi yönlerini bilinç dışında saklarlar. Ancak bu bastırılan nitelikler yok olmaz, aksine hayatın başka alanlarından geri döner.

  • Kendine Yabancılaşma: İnsan gölgesini inkâr ettikçe kendi doğasından uzaklaşır. Örneğin sürekli “güçlü görünmek zorundayım” diyen bir kişi, aslında içindeki kırılganlığı reddettiği için gerçek bağlar kurmakta zorlanır.
  • Kendi Potansiyelini Kullanamama: Gölge yalnızca olumsuz nitelikler değil, bastırılmış yaratıcı enerjiler de içerir. “Sanatla uğraşmak bana yakışmaz” diyerek resim yeteneğini gölgeye iten bir kişi, yaratıcılığını da kısıtlamış olur.
  • Ruhsal Gerilim: Bastırılan gölge bilinç dışından baskı yapmaya devam ettiği için kişinin hayatında kaygı, öfke patlamaları ya da depresif dalgalanmalar ortaya çıkabilir.

Jung’a göre bütünlük, gölgeyi inkâr etmek değil, onunla yüzleşmekle mümkündür. Çünkü gölge aslında kişinin bütünlüğünü tamamlayan kayıp parçadır.

İlişkilerde Gölge Dinamikleri

Gölge arketipi ilişkilerde çok güçlü bir şekilde belirir. En çok görülen mekanizma yansıtmadır (projeksiyon).

  • Bir kişi, kendi içinde kabul etmediği öfkesini eşinde bulur: “O çok sinirli!” der, ama aslında kendi bastırdığı öfke tetiklenmektedir.
  • Bir çalışan, kendi rekabet arzusunu kabul etmediği için meslektaşını “hırslı ve bencil” olarak etiketler.
  • Arkadaş gruplarında bazen bir kişi sürekli “günah keçisi” olur. Aslında grubun bütün üyeleri kendi gölge yönlerini ona yüklemiştir.

İlişkilerde gölgeyle yüzleşmek, empati ve anlayışı artırır. İnsan şunu fark ettiğinde ilişkiler derinleşir: “Karşımdakinde gördüğüm şey aslında bende de var.”

İş Yaşamında ve Örgütsel Kültürde Gölge

Modern iş dünyasında gölge dinamikleri sıkça karşımıza çıkar.

  • Liderlikte Gölge: Güçlü liderler bazen “ben zayıflık gösteremem” diyerek kendi kırılganlıklarını gölgeye iterler. Sonuçta aşırı otoriter, duygusuz ya da baskıcı bir yönetim tarzı gelişebilir.
  • Kurum Kültürü: Şirketler de tıpkı bireyler gibi gölgeye sahiptir. Örneğin “biz çok yenilikçiyiz” diyen bir firma, aslında çalışanların risk almaktan korktuğu bir yapıya sahip olabilir. Bu fark edilmediğinde inovasyon gerçek anlamda gerçekleşmez.
  • Takım İlişkileri: İş arkadaşları arasında çıkan çatışmaların çoğu, gölge yansıtmasının ürünüdür. Biri “tembel” diye suçlanıyorsa, belki de diğerleri kendi dinlenme ihtiyacını inkâr ediyordur.

İş yaşamında gölgeyle çalışmak, sağlıklı liderlik, adil iletişim ve sürdürülebilir motivasyon için kritik önemdedir.

Toplumsal Ölçekte Gölge

Jung, gölgenin yalnızca bireysel değil, toplumsal düzeyde de işlediğini savunmuştur. Tarihte birçok savaş, katliam ve ötekileştirme, toplumların kendi gölgelerini düşman uluslara, etnik gruplara ya da ideolojilere yansıtmasının sonucu olmuştur.

Örneğin:

  • Bir toplum kendi içindeki şiddeti inkâr edip başka ulusları “vahşi” ilan edebilir.
  • Bir millet, kendi içindeki yolsuzluğu görmeyip başka bir ülkeyi “ahlaksız” diye suçlayabilir.

Jung’a göre bu nedenle gölgeyle bireysel düzeyde yüzleşmek sadece kişisel bir terapi işi değil, aynı zamanda barışın ve toplumsal sağlığın temelidir.

Bedensel Yansımalar – Propriyoseptif Boyut

Şimdi gelelim gölgenin bedenle bağlantısına. İnsan gölgesini yalnızca zihinsel olarak değil, bedensel duyumlar üzerinden de deneyimler. Burada propriyosepsiyon devreye girer: Vücudun uzaydaki konumunu, kas gerginliğini ve hareketini algılama kapasitesi.

  • Bastırılan Öfke → Omuz ve çene gerginliği: Kendi öfkesini inkâr eden kişiler, çoğu zaman omuzlarında ağırlık ve çenelerinde sıkışma hissederler.
  • Bastırılan Korku → Karın bölgesinde düğüm: “Ben korkmam” diyen biri, aslında sürekli mide ağrısı ya da bağırsak problemleri yaşayabilir.
  • Bastırılan Hüzün → Göğüs daralması: Ağlamayı zayıflık sayan kişiler, göğüslerinde basınç ya da nefes darlığı hissedebilirler.

Propriyoseptif egzersizler bu noktada gölgenin bedensel yansımalarını fark etmek için çok güçlü bir araçtır. Bedenin nerede sıkıştığını görmek, kişinin hangi duygularını gölgeye ittiğini anlamasına yardım eder.

Günlük Hayattan Örnekler

Örnek 1: Bir yönetici, iş yerinde sürekli çalışanlarını eleştiriyor. Propriyoseptif farkındalık çalışmasında fark ediyor ki, kendi göğsünde daralma hissi var. Aslında “yetersiz olma korkusu”nu bastırıyor ve eleştirilerini bu yüzden artırıyor.

Örnek 2: Bir anne, çocuğunun “utangaç” olduğundan şikâyet ediyor. Ancak bedensel egzersizde kendi diz kapaklarında titreme fark ediyor. Çocukta gördüğü şey aslında kendi bastırdığı sosyal kaygısı.

Örnek 3: Genç bir çalışan, sürekli başkalarının başarısını kıskanıyor. Propriyoseptif egzersizde yumruklarını sıkı sıkı kapattığını fark ediyor. Bu, kendi bastırdığı hırsının bedensel yansıması.

Gölgeyi Bedende Fark Etmenin Önemi

Jung’un zamanında propriyoseptif kavram bu kadar yaygın kullanılmasa da, “beden ve ruh aynı madalyonun iki yüzüdür” diyordu. Bugün somatik psikoterapiler (ör. beden odaklı travma terapileri) Jung’un bu sezgisini doğrulamaktadır.

Beden gölgeyi her zaman “saklanamayan” bir alan olarak açığa çıkarır. Yani kişi sözleriyle inkâr edebilir ama bedeni yalan söylemez. Bu yüzden gölgeyle çalışırken beden farkındalığını katmak, zihinsel içgörüyü çok daha somut ve kalıcı hâle getirir.

Gölge arketipi, bireysel psikolojiden iş yaşamına, toplumsal dinamiklerden bedenin en küçük kas tepkilerine kadar her alanda kendini gösterir. Onu inkâr etmek, gerilimi artırır; kabul etmekse hem ruhsal hem bedensel bütünlüğün kapısını aralar.

📘 📘 📘
2. Bölüm – Gölgenin Günlük Hayatta Tanınması ve Propriyoseptif Egzersizlerle İlk Çalışmalar

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, insanın bilinç dışına ittiği, kabul etmek istemediği ya da “kendisine yakıştıramadığı” yönlerini temsil eder. Ancak gölge yalnızca kişisel değil, toplumsal ve kolektif düzeyde de işler. İnsan ilişkilerinde, iş yaşamında, aile ortamında, hatta toplumsal olaylarda bile gölge etkisini hissettirir.

Bir kişi iş yerinde sürekli “ben çok sakinim” diyorsa ama küçük bir eleştiride öfkeden parlıyorsa, gölge oradadır. Bir başkası “ben kimseyi kıskanmam” diyorsa ama meslektaşının terfi haberine içten içe rahatsız oluyorsa, gölge yine oradadır.

Bastırılan her şey bir şekilde geri döner. Jung’un deyimiyle:

“Bilinçsiz kalan şey kader olarak yaşanır.”

Günlük Hayatta Gölgeyi Tanımak
Duygusal Tetiklenmeler

Gölgenin en belirgin işaretleri ani duygusal tepkilerdir.

  • Trafikte öfke: Normalde sabırlı biri olduğunuzu düşünürsünüz ama birinin sizi sollamasıyla öfke patlaması yaşarsınız. Burada aslında “saygı görmeme” yarası tetiklenmiştir.
  • İlişkide kıskançlık: Partnerinizin arkadaş grubunda gülerek sohbet etmesine karşı içinizde istemsiz bir huzursuzluk oluşur. Bu, gölgenin “terk edilme korkusu” ya da “değer kaybetme” kaygısı olabilir.

Aşırı Yargı ve Eleştiri

Ne kadar çok eleştiriyorsak, o kadar çok gölgemizi yansıtıyoruz.

  • Birini sürekli “kibirli” buluyorsak, belki de biz de görünür olma arzusunu içimizde taşıyor ama bastırıyoruzdur.
  • Birini “tembel” diye etiketliyorsak, kendi içimizdeki “dinlenmeye izin verme ihtiyacını” bastırıyor olabiliriz.

Tekrarlayan İlişki Kalıpları

Aynı tip sorunları farklı kişilerle yaşıyor musunuz?

  • Örneğin: Hep sizi değersiz hissettiren partnerleri hayatınıza çekmek.
  • Bu tekrarlar tesadüf değildir; gölge kendini ilişki sahnesinde defalarca yeniden üretir.

Bağımlılıklar ve Kaçış Yolları

Aşırı yemek, sosyal medyada kaybolmak, alışveriş bağımlılığı… Bunlar çoğu zaman gölgeyle yüzleşmekten kaçmanın yollarıdır. Görmek istemediğimiz duyguların yerine “anlık haz” ikame edilir.

İş Yaşamında Gölge

Kurumsal hayatta gölge çok daha organize biçimde görünür. Çünkü iş ortamı, insanların ego ve gölge taraflarını aynı anda tetikler.

  • Yönetici Gölgesi:
    • Aşırı kontrolcü, mikro-yönetim yapan bir yönetici, aslında kendi içindeki “yetersizlik” hissini bastırıyordur.
    • Bu yüzden çalışanları üzerinde baskı kurarak kendi gölgesini yönetmeye çalışır.
  • Çalışan Gölgesi:
    • Sürekli başkalarının başarısını küçümseyen bir çalışan, aslında kendi yeteneklerine güvenmiyordur.
    • Toplantılarda söz almakta zorlanan biri, kendi “görülme arzusunu” bastırıyordur.
  • Kurum Kültüründe Gölge:
    • “Biz bir aileyiz” sloganı olan bir şirket, aslında çalışanları üzerinde duygusal manipülasyon kuruyor olabilir.
    • “Bizde hata olmaz” diyen kurumlarda ise gölge, görünmeyen hatalarla doludur.

İlişkilerde Gölge

Romantik ilişkiler, gölgenin en çok açığa çıktığı alanlardan biridir.

  • Bir partner diğerini sürekli “duygusuz” olmakla suçluyorsa, aslında kendi gölgesindeki “duygularını ifade etme korkusu”nu dışsallaştırıyor olabilir.
  • Bir diğeri “bana çok bağlanıyorsun” diye şikayet ediyorsa, aslında kendi bağlanma ihtiyacından kaçıyordur.

Jung’un ifadesiyle: “İnsan, gölgesini en çok yakın ilişkilerinde görür.”

Psikoterapi Odağında Gölge

Terapi sürecinde gölge çoğu zaman yansıtma (projeksiyon) yoluyla ortaya çıkar.

  • Danışan terapisti “otoriter” bulabilir, oysa aslında kendi içindeki otorite korkusuyla yüzleşmektedir.
  • Terapist sabırla bu projeksiyonları fark ettirir ve danışan gölgesini yavaş yavaş kabullenmeye başlar.

Aynı şey iş yaşamında da olur. Bir çalışan yöneticisini “zorba” olarak görüyorsa, bu bir ölçüde gerçek olabilir; ama aynı zamanda kendi içindeki “güçle ilişki kurma biçimi”ni de işaret ediyor olabilir.

Propriyoseptif Egzersizlerle Gölgeye İlk Adımlar

Gölgeyi fark etmenin en güçlü yollarından biri, duyguların bedensel izlerini bulmaktır. Çünkü gölge yalnızca zihinsel değil, bedensel düzeyde de saklanır. Kas gerginlikleri, duruş bozuklukları, nefes darlıkları gölgenin izlerini taşır.

Beden Tarama ve Gölge Günlüğü
  • Gün içinde tetiklendiğinizde (öfke, kıskançlık, üzüntü), 2 dakika boyunca bedeninizi tarayın.
  • Nerede gerilim var? Omuz, çene, mide?
  • Sonra defterinize şu üç soruyu yazın:
    • “Ne oldu?”
    • “Ne hissettim?”
    • “Bedenim bana ne söyledi?”

Denge Egzersizi (Gölgeyle Salınım)
  • Ayaklarınızı omuz genişliğinde açın.
  • Yavaşça sağa-sola salının, gövdenizi bırakın.
  • Her salınımda içinizden şu cümleyi tekrarlayın:
    • “Gölge de bende, ışık da bende.”
  • Bu, bilinçli olanla bilinçsiz olanın bir arada var olabileceğini beden üzerinden deneyimletir.

Ayna Çalışması
  • Aynanın karşısına geçin, gözlerinize bakın.
  • Yüksek sesle şunu söyleyin:
    • “Kendi gölgemi kabul ediyorum. Onu görmeye hazırım.”
  • Gözlerinizden kaçmadan bu cümleyi birkaç kez tekrarlayın.

Nefes ile Gölge Teması
  • Burnunuzdan derin nefes alın, ağzınızdan yavaşça verin.
  • Nefesi verirken göğsünüzdeki ya da karnınızdaki sıkışıklığı bırakmaya çalışın.
  • İçten içe şu cümleyi söyleyin:
    • “Şu anda olan her şeyi kabul ediyorum.”

Örnek Vakalarla Gölge – Egzersiz İlişkisi
Vaka 1: İş Yerinde Öfke Patlaması

Ayşe, iş yerinde ekip arkadaşının küçük bir hatasına büyük tepki veriyor. Aslında kendi içindeki “hata yapma korkusu” tetikleniyor.

  • Egzersiz: Ayşe’ye önerilen “beden tarama” çalışmasıyla, öfke anında midesinin sıkıştığını fark ediyor. Bu farkındalık sayesinde artık öfke gelmeden önce beden sinyalini yakalayabiliyor.

Vaka 2: İlişkide Kıskançlık

Mehmet, partnerinin sosyal çevresindeki sohbetlerinden rahatsızlık duyuyor. Aslında kendi gölgesindeki “yetersizlik” duygusu tetikleniyor.

  • Egzersiz: Mehmet “ayna çalışması” ile kendine bakıp kıskançlık duygusunu kabul etmeyi öğreniyor. Bu duyguya alan açtıkça ilişkide daha açık konuşabiliyor.

Vaka 3: Yönetici ve Kontrol Takıntısı

Bir yönetici, ekibini sürekli denetliyor. İçten içe “başarısız olma” korkusunu bastırıyor.

  • Egzersiz: Ona “denge egzersizi” yaptırıldığında, kontrolü bırakmanın bedensel bir deneyim olduğunu fark ediyor. Bu deneyim iş yaşamına da yansıyor.

Gölgeyi günlük yaşamda tanımak, aslında insanın kendi bütünlüğüne adım atmasıdır. Propriyoseptif egzersizler bu süreçte bedeni bir pusula gibi kullanmamıza yardım eder. Çünkü beden yalan söylemez; gölgenin izlerini açıkça taşır.

İş yaşamında gölgeyi tanımak, daha sağlıklı liderlik ve ekip ilişkileri doğurur. İlişkilerde gölgeyi görmek, daha gerçek ve samimi bağlara kapı açar. Psikoterapi sürecinde gölgeyle yüzleşmek, dönüşümün anahtarıdır.

Ve nihayet, birey gölgesini kabul ettiğinde, artık gölge bir tehdit değil; yaşamın derinliğini artıran bir rehber haline gelir.

📘 📘 📘
3. Bölüm – Gölgenin İlişkilerde Yansımaları ve Duygusal Regülasyon
Gölgenin İlişkilerde Gizlenen Yüzü

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, bireysel psikolojinin en derin ve karmaşık alanlarından biridir. Ancak gölgenin gücü yalnızca bireysel iç dünyamızla sınırlı kalmaz. Gölge, özellikle ilişkilerde kendini en yoğun şekilde dışa vurur. Çünkü insanlar arasındaki her temas, bilinçli olduğu kadar bilinçdışı bir enerji alışverişi de içerir. Dostluklarda, romantik ilişkilerde, aile bağlarında ya da iş ortamında gölge; çoğunlukla yansıtma (projection) mekanizması üzerinden kendini gösterir.

Jung’un ifadesiyle:

“Kendi gölgemizle yüzleşmediğimiz sürece onu başkalarının üzerine yansıtırız ve o zaman hayatımızı şeytanlarla doldururuz.”

İşte bu bölümde, gölgenin ilişkilerde nasıl göründüğünü, duygusal regülasyonun (duyguları yönetme ve dengeleme becerisinin) gölgeyle çalışmadaki önemini ve propriyoseptif egzersizlerle bu sürecin nasıl desteklenebileceğini ayrıntılı biçimde ele alacağız.

İlişkilerde Gölgenin Rolü
Romantik İlişkilerde Yansıtma

Romantik ilişkiler, gölgenin en görünür hale geldiği alanlardan biridir. Partnerimize duyduğumuz yoğun sevgi ve bağlılık, aslında bilinçdışımızdaki hem olumlu hem olumsuz yönleri harekete geçirir.

  • İdealizasyon: İlişkinin başlarında gölgemizin bastırdığı “ihtiyaç duyduğumuz özellikleri” partnerimize yansıtırız. Örneğin cesareti eksik olan biri, cesur bir partnere tutulabilir.
  • Hayal kırıklığı: Zamanla partner, bizim yansıttığımız imajı sürdüremez. Bu noktada “sen değiştin” cümlesi aslında bizim gölgemizle yüzleşemememizin bir işaretidir.
  • Çatışmalar: Bastırılmış öfke, kıskançlık, kontrol etme ihtiyacı ya da bağımlılık duyguları ortaya çıkar.

Örnek: Özgürlüğüne çok düşkün bir adam, aslında kendi bağımlılık korkusunu partnerine yansıtır. Kadın “fazla yapışkan” olmakla suçlanır, ama aslında erkeğin gölgesi bağımlılıktan korkan kendi yönüdür.

Dostluk ve Aile İlişkilerinde Gölge

Aile ve yakın dostluk bağları, gölgenin en derin köklerinin ortaya çıktığı ilişkiler ağını oluşturur.

  • Anne-baba çatışmaları: Çocuklukta bastırdığımız duygular, yetişkinlikte anne-baba ile yeniden temas ettiğimizde tetiklenir.
  • Kardeş kıskançlığı: Çoğu zaman çocukken bastırılan rekabet, yetişkinlikte kardeşler arasında tekrar açığa çıkar.
  • Dostluklar: Kendi gölgemizi en çok yakın dostlarımızda görürüz. Onların davranışları bize ayna olur.

Örnek: Başarısızlık korkusu olan biri, başarılı arkadaşına karşı küçümseyici tavırlar sergileyebilir. Burada gölge, kişinin kendi bastırdığı değersizlik hissidir.

İş İlişkilerinde Gölge

İş ortamı, gölgenin toplumsal maskeler (persona) ile en yoğun çatıştığı alandır. Profesyonel kimliğimizi sürdürmeye çalışırken gölgemiz sık sık kendini belli eder.

  • Otorite figürleriyle çatışma: Patron ya da yöneticiyle yaşanan sorunlar, çoğunlukla çocuklukta ebeveynlerle yaşanan gölge dinamiklerinin tekrar sahnelenmesidir.
  • Ekip içi gerilimler: Bastırılmış rekabet, kıskançlık veya güç arzusu ekip çalışmasında açığa çıkar.
  • İşkoliklik: Değersizlik hissini bastırmak için aşırı çalışma, gölgenin dolaylı bir ifadesidir.

Örnek: Bir çalışanın sürekli patronundan onay beklemesi, aslında kendi içsel değersizlik gölgesinin iş ortamında görünmesidir.

Duygusal Regülasyonun Önemi

Gölge tetiklendiğinde duygular yoğun bir şekilde açığa çıkar. Öfke, kıskançlık, suçluluk, utanç, korku… Bu duyguların kendisi gölge değildir; ancak gölgenin bilinçli benliğimizle çatışması sonucu ortaya çıkan bedensel ve zihinsel tepkilerdir.

Gölge Tetiklendiğinde Ne Olur?
  • Bedensel düzeyde: Kalp çarpıntısı, kas gerginliği, terleme, mide sıkışması.
  • Duygusal düzeyde: Yoğun öfke, kırgınlık, kıskançlık, hayal kırıklığı.
  • Bilişsel düzeyde: Katı düşünceler, suçlayıcı ifadeler, “hep senin yüzünden” söylemleri.

Regülasyon Eksikliği

Duygularını regüle edemeyen birey:

  • Ani öfke patlamaları yaşayabilir.
  • İlişkilerde aşırı kıskançlık krizlerine girer.
  • Geri çekilerek tamamen iletişimi keser.

Bu durum ilişkilerin kırılmasına ve gölgenin daha da güçlenmesine yol açar.

Regülasyon Becerisi

Duygusal regülasyon, gölgeyle çalışmada en kritik becerilerden biridir. Bu, duyguyu yok saymak değil; onu kabul edip yönetmek anlamına gelir.

  • Fark etme: “Şu an öfkeliyim.”
  • Kaynağını anlama: “Bu öfke bana neyi gösteriyor?”
  • Bedenle çalışmak: Nefes egzersizleri, propriyoseptif denge çalışmaları.
  • İfade etme: Duyguyu kırıcı olmadan dile getirebilmek.

Propriyoseptif Egzersizlerle İlişkisel Gölge Çalışması

Propriyoseptif egzersizler, gölgeyle çalışmada özellikle ilişkisel bağlamda etkili araçlardır. Çünkü bu egzersizler bedensel farkındalığı artırır, duygusal regülasyona doğrudan katkı sağlar ve bireyin “bedeninde saklanan gölgesini” fark etmesine imkan verir.

Çiftler İçin Egzersiz: Denge Ağı
  • İki kişi karşılıklı ayakta durur.
  • Avuç içleri birbirine yaslanır.
  • Gözler kapatılır, ağırlık hafifçe birbirine aktarılır.
  • Burada güven, sınır ve destek temaları açığa çıkar.
  • Eğer biri çok fazla yükleniyorsa, ilişkideki baskınlık gölgesi görülebilir.

Aile İlişkilerinde Egzersiz: Nefes Senkronizasyonu
  • Anne-baba ve çocuk birlikte oturur.
  • Gözler kapatılır, herkes nefesine odaklanır.
  • Nefeslerin ritmi zamanla uyumlanmaya başlar.
  • Bu çalışma, aile içi gerilimlerde duygusal regülasyonu destekler.

İş Ortamında Egzersiz: Mikro Regülasyon
  • Bir toplantı öncesi 2 dakikalık kısa beden farkındalığı egzersizi yapılır.
  • Sandalyede dik oturulur, ayaklar yere basar.
  • Omuzlar gevşetilir, nefese odaklanılır.
  • Böylece gölge tetiklense bile kişi daha merkezden tepki verebilir.

Örnek Vakalar
Vaka 1: Partner Çatışması

Ayşe, eşine sürekli “beni dinlemiyorsun” der. Aslında eşinin ilgisizliği değil; Ayşe’nin kendi görülme ihtiyacının bastırılmış gölgesi tetiklenmektedir. Propriyoseptif “denge ağı” egzersizinde Ayşe sürekli eşini itmeye çalışır. Çalışma sonrası fark eder ki, ilişkide kendini gerçekten duyulmamış hissediyor.

Vaka 2: Kardeş Rekabeti

Ali, abisinin başarısını küçümser. Propriyoseptif denge çalışmasında Ali sürekli dengesini kaybeder. Fark eder ki, aslında kendi başarısızlık korkusu onu gölgesine hapsetmiştir.

Vaka 3: İş Ortamında Yönetici-Çalışan Gerilimi

Bir çalışan, patronunun sürekli onu eleştirmesinden şikayetçidir. Aslında kendi gölgesi olan “yetersizlik hissi” patron üzerinden görünür hale gelir. Mikro regülasyon egzersizleriyle toplantılara daha merkezli katılmaya başlar ve eleştirileri daha yapıcı şekilde alabilir.

Uygulama Alanı: Günlük Pratikler
Sabah
  • 5 dakika nefes farkındalığı.
  • Günlük niyet sorusu: “Bugün ilişkilerimde hangi gölgemi fark edebilirim?”
Öğlen
  • İş ortamında veya ilişkide gerildiğinde 2 dakikalık mikro regülasyon.
  • Kendine şu soruyu sor: “Bu tepki aslında bana neyi gösteriyor?”
Akşam
  • Çiftler veya aileyle 10 dakikalık nefes senkronizasyonu.
  • Günlük yazım: “Bugün gölgem bana ilişkilerimde ne öğretti?”

Gölgeyle yüzleşmek, yalnızca bireysel bir içsel yolculuk değildir; ilişkilerdeki en derin dönüşüm alanlarından biridir. Duygusal regülasyon ve propriyoseptif egzersizler, bu yolculuğu destekleyen güçlü araçlardır. Çünkü beden, gölgenin saklandığı en derin alanlardan biridir ve onunla çalışmak, ilişkilerde daha otantik, dengeli ve şefkatli bağlar kurmamızı sağlar.

İş Yaşamında Gölgenin Rolü

Modern çalışma hayatı çoğu zaman rekabet, hız, başarı baskısı ve görünür performans üzerinden şekillenir. İnsanların yalnızca güçlü yanlarını, üretkenliğini ve parlak taraflarını sergilemeleri beklenir. Ancak gölgemiz de iş yaşamının görünmez ama aktif bir parçasıdır.

Örnek 1 – Rekabetçi Gölge:
Bir beyaz yaka çalışanı, toplantılarda sürekli öne çıkmak ister. Fikirleri beğenilmeyince aşırı öfkelenir. Bu öfke, aslında gölgesinde saklı **“yetersizlik hissi”**nin açığa çıkmasıdır. Kendisini değersiz hissetmemek için agresifleşir.

Örnek 2 – Pasif Gölge:
Başka bir çalışan ise, yöneticisinden gelen haksız eleştirileri sineye çeker. İçten içe öfkelense de bu duygusunu bastırır. Gölgesi burada “kendi hakkını savunma” kapasitesidir; bastırdığı için öfke mide ağrıları, omuzlarda gerginlik gibi bedensel belirtilerle ortaya çıkar.

💡 Propriyoseptif Egzersiz Önerisi (İş Yaşamı için):

  • Gün içinde 5 dakikalık “dik duruş farkındalığı” çalışması yapın.
  • Masada otururken omuzlarınızı geriye alın, ayaklarınızı yere tam basın, gözlerinizi kapatıp 1 dakika boyunca “şu anda gölgem hangi duyguyla kendini gösteriyor?” diye sorun.
  • Bu basit farkındalık, iş hayatındaki gölge patlamalarını daha erken yakalamanızı sağlar.

İlişkilerde Gölgenin Rolü

İkili ilişkilerde gölge çoğu zaman yansıtma yoluyla çalışır. Yani partnerde bizi en çok rahatsız eden şeyler aslında kendi gölgemizin aynasıdır.

Örnek 3 – İlişkilerde Kıskançlık:
Bir kişi eşinin sosyal hayatta özgüvenli davranışlarına tahammül edemez. Aslında kendi gölgesinde bastırılmış olan “özgür ve kendine güvenen tarafı” eşinde görünür olmuştur.

Örnek 4 – Fazla Kontrol:
Partnerine sürekli “şunu yapma, bunu etme” diyen biri, gölgesinde “kontrol kaybı korkusu” taşır. Bastırdığı bu kaygı, ilişkide boğucu bir denetime dönüşür.

💡 Propriyoseptif Egzersiz Önerisi (İlişkiler için):

  • Partnerinizle konuşurken gözlerinizi kapatın, ayakta hafif salınım hareketleri yapın (sanki rüzgarda sallanan bir ağaç gibi).
  • İçinizden şu soruyu sorun: “Benim öfkemi veya kıskançlığımı tetikleyen bu davranış bana hangi gizli yönümü gösteriyor?”
  • Cevabı bedensel hisler üzerinden dinleyin (göğüste sıkışma, karında huzursuzluk, omuzda ağırlık gibi).

Toplumsal Rollerde Gölgenin Rolü

Toplumun bizden beklediği roller, gölgenin gizlenmesinde önemli bir etkendir.

  • Anne/baba olmak, yönetici olmak, “saygın” bir çalışan olmak gibi roller, gölgenin daha da derinlere itilmesine yol açar.
  • Örneğin, “ideal anne” olmak isteyen bir kadın, öfkesini göstermemek için bastırır. Oysa gölgesinde çok güçlü bir “bağımsızlık arzusu” vardır.
  • Bir yönetici, otoritesini korumak için kırılganlığını saklar. Ancak gölgesinde “yardım istemek ve kırılabilir olmak” vardır.

💡 Propriyoseptif Egzersiz Önerisi (Toplumsal Roller için):

  • 3 dakika boyunca aynanın karşısında farklı rollerle (anne, baba, yönetici, çalışan, dost) yüzünüzü ve bedeninizi canlandırın.
  • Sonra gözlerinizi kapatıp sorun: “Bu rollerin arkasında sakladığım gölge kim?”
  • Bedeninizin verdiği işaretlere (kalbin hızlanması, dizlerin titremesi, omuzların düşmesi) dikkat edin.

Psikoterapi Odaklı Çalışmalar ve Gölge

Psikoterapi süreçlerinde gölgeyle çalışmak çoğu zaman dirençle başlar. Çünkü gölgenin farkına varmak, kişinin kendi “karanlık” yönleriyle yüzleşmesini gerektirir.

  • Terapide sık karşılaşılan bir durum, kişinin sürekli başkalarını suçlamasıdır. Burada gölge “kendi sorumluluğunu kabul etmeme” halinde gizlidir.
  • Bir başka örnekte, kişi “ben çok fedakarım, hiç bencil değilim” diyebilir. Terapi ilerledikçe aslında bastırdığı “bencil olma ihtiyacı” ortaya çıkar.

Propriyoseptif egzersizler, psikoterapiyi destekleyen bir araç olabilir. Çünkü kişi bedeniyle temas ettiğinde, gölge duygularını daha kolay fark eder. Örneğin:

  • Terapide konuşulan bir konuya dair bedensel farkındalık yapmak (örneğin, “bu konu açıldığında göğsümde bir ağırlık hissediyorum”) gölgeye giden yolu açar.

Gölgeyle Entegrasyonun Bütünsel Kazanımları

Gölgeyi reddetmek yerine kabul etmek:

  • İş hayatında daha sakin kararlar,
  • İlişkilerde daha derin anlayış,
  • Bedende daha az gerginlik,
  • Ruhsal dünyada daha bütünlük sağlar.

Jung’un dediği gibi, “insan ışığını görmek için önce kendi karanlığıyla yüzleşmek zorundadır.”

💡 Kapanış Egzersizi (Bütünsel):

  • 5 dakika boyunca gözlerinizi kapatın.
  • “Bugün gölgem bana ne öğretti?” sorusunu sorun.
  • Bedeninizden gelen hislere dikkat edin ve bir deftere yazın.

4. Bölüm – Gölgeyle Çatışmadan Dostluğa – Bütünleşme Süreci
Gölgeye Düşman Gibi Bakmanın Sorunu

Çoğu insan gölgesini ilk fark ettiğinde onu bir “düşman” gibi algılar.

  • Kıskançlık, öfke, kırılganlık ya da açgözlülük gibi duygular ortaya çıktığında kişi bunları “benden uzak durmalı” diye iter.
  • Ancak Jung’a göre bu tavır, gölgeyi daha da güçlendirir. Bastırılan şey bilinçdışında daha büyük bir enerji kazanır.

Örneğin:

  • “Ben asla öfkeli bir insan değilim” diyen biri, bastırdığı öfkesini günün birinde patlayarak şiddetli bir şekilde gösterebilir.
  • “Ben hep sakinim” diyen biri, gölgesindeki kaotik yönle hiç yüzleşmediği için stresli bir olayda darmadağın olabilir.

➡️ Gölgeyle kavga etmek yerine ona bir yol arkadaşı gibi yaklaşmak gerekir.

Bütünleşmenin İlk Adımı: Tanıma

Bütünleşmenin temelinde “görmek” yatar. Gölgeyi tanımak, onu dönüştürmenin ilk basamağıdır.

Pratik Sorular (Kendi Kendine Çalışma İçin):

  • “Beni en çok kimler sinirlendiriyor? Onlarda hangi özellikler var?”
  • “Kendi hayatımda tekrar eden krizlerim neler?”
  • “Hangi duyguları hissetmekten en çok utanıyorum?”

Bu sorular, gölgenin ilk işaretlerini verir.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Ayna Çalışması

  • Bir aynanın karşısına geçin, dik durun.
  • Nefesinizi sakinleştirin, gözlerinize bakın.
  • İçinizden “Şu anda yüzümde görmek istemediğim hangi ifade var?” diye sorun.
  • Çenenizde, kaşlarınızda veya omuzlarınızda beliren gerilimi fark edin. İşte gölgenizin bir izi…

Gölgeyle Konuşmak

Jung’un aktif imajinasyon yöntemi, gölgeyle diyaloğu teşvik eder.

Örneğin:

  • İçinizdeki öfkeli tarafla konuşabilirsiniz:
    • “Sen neden buradasın?”
    • “Bana neyi hatırlatmaya çalışıyorsun?”
  • Çoğu zaman gölge, bir uyarıcı veya koruyucu mesaj taşır.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Sandalye Tekniği

  • İki sandalye koyun. Birine siz oturun, diğerine gölgenizi temsil eden “boş” sandalye.
  • Önce kendi sandalyenizden gölgenize konuşun.
  • Sonra yer değiştirin, gölgenizin yerine oturup yanıt verin.
  • Bu süreçte bedeninizin nasıl tepki verdiğini gözlemleyin (örneğin gölgenizin sandalyesinde otururken nefesiniz hızlanıyorsa, bu bastırdığınız enerjiye işaret eder).

İş Yaşamında Gölgeyi Dost Kılmak

Bütünleşme, iş dünyasında daha yaratıcı ve güçlü bir performans getirir.

  • Bastırılmış öfke, liderlik enerjisine dönüşebilir.
  • Bastırılmış kaygı, detaylara dikkat ve titizlik kazandırabilir.
  • Bastırılmış bencillik, sağlıklı sınır koyma becerisine dönüşebilir.

Örnek:
Bir yönetici, yıllarca “hassas” yönünü bastırmıştır. Bir gün ekip arkadaşının duygusal sorununu görmezden gelince ekip motivasyonu düşer. Gölgesindeki hassasiyeti kabul edip ekibine empati göstermeye başladığında hem yönetim gücü hem de saygınlığı artar.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Rol Duruşu Çalışması

  • Ayakta durun, omuzlarınızı geriye alın, lider gibi nefes alıp verin.
  • Sonra vücudunuzu küçültün, dizlerinizi hafif bükün, daha kırılgan bir bedensel duruşa geçin.
  • İki hal arasındaki geçişi birkaç kez yapın.
  • Sorun: “Hangi durumda gölgemi gizliyorum, hangi durumda onu kabul ediyorum?”

İlişkilerde Gölgeyi Dost Kılmak

Bir ilişkide gölge kabul edildiğinde bağ daha gerçek ve derin olur.

Örnek:

  • Partnerine “ben kıskanç değilim” diyen bir kişi, kıskançlığını bastırır. Bu, ilişkide gizli gerginlik yaratır.
  • Bir gün açıkça “evet kıskanıyorum çünkü seni kaybetmekten korkuyorum” dediğinde, ilişki daha dürüst bir zemine oturur.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Kalp Alanı Farkındalığı

  • Partnerinizle karşılıklı oturun.
  • Elinizi kalbinizin üzerine koyun.
  • İçinizden “Sana söylemekten en çok korktuğum şey ne?” diye sorun.
  • Bu sırada kalp atışınızı ve göğsünüzdeki basıncı fark edin.

Bütünleşmenin Son Adımı: Dostluk

Gölgeyle çatışmadan dostluğa geçmek, insanın ruhsal olgunluğunun göstergesidir.

  • Artık gölgeyi bastırmaya gerek yoktur.
  • Onun bir öğretmen ve tamamlayıcı olduğunu görürüz.
  • Öfke bize “sınır koymayı”, kıskançlık “bağ kurma ihtiyacını”, kırılganlık “gerçek samimiyeti” öğretir.

💡 Kapanış Propriyoseptif Egzersizi – Gölgeyle Barış Dansı

  • 3 dakika boyunca gözlerinizi kapatıp serbest hareket edin.
  • İçinizden gelen her harekete izin verin (elleri sıkmak, ayakları yere vurmak, kolları açmak).
  • Sonra yavaşça durun ve fısıldayın: “Gölge, seninle barışıyorum.”
Kazanımlar
  • Psikolojik: Daha az iç çatışma, daha çok huzur.
  • Beden: Daha az kas gerginliği, daha serbest nefes.
  • İlişkiler: Daha açık iletişim, daha derin bağlar.
  • İş: Daha yaratıcı, daha bütünsel liderlik.

5. Bölüm – Bedenin Hafızası – Gölgenin Somatik İfadesi
Beden, Bilinçdışının Taşıyıcısıdır

Carl Gustav Jung, bilinçdışıyla çalışırken rüyalar, semboller ve arketipler üzerinden ilerledi. Ancak günümüzde psikoloji ve nörobilim, bilinçdışının sadece zihinsel imgelerde değil, bedende de saklı olduğunu ortaya koyuyor.

  • Bastırılmış öfke genellikle çene sıkmada, yumrukların kasılmasında görülür.
  • Bastırılmış korku omuzların içe kapanmasına, göğsün daralmasına yol açar.
  • Bastırılmış üzüntü nefesin yüzeyselleşmesine, göz kaslarında donukluğa sebep olur.
  • Bastırılmış canlılık ve neşe bacaklarda hareketsizlik, kalçada sertlik olarak kendini gösterebilir.

➡️ Yani gölge yalnızca “psikolojik bir kavram” değil; aynı zamanda somatik bir deneyimdir.

Bedenin Gölge Dili: Örnekler

Örnek 1 – İş Hayatı:
Bir yönetici toplantılarda sürekli omuzlarını dik tutar, yüzünü donuklaştırır. İçinde bastırdığı kaygıyı sert bir bedensel zırh ile saklar. Sonuç: kronik boyun ağrıları.

Örnek 2 – İlişkiler:
Bir kişi partnerine “ben iyiyim” dese de elleri sürekli kenetlenmiştir, nefesi hızlıdır. Bastırılmış öfke, bedende alarm vermektedir.

Örnek 3 – Günlük Yaşam:
Çocukken “çok ağlama” denilen biri, yetişkinlikte üzüntüyü bastırır. Bedeni bunu omuzlarını öne çekerek ve akciğer kapasitesini küçülterek gösterir.

💡 Buradan çıkarım: Beden gölgenin günlüğünü tutar.

Propriyoseptif Egzersizlerle Bedenin Hafızasına Ulaşmak

Propriyoseptif sistem, kasların, eklemlerin ve tendonların konum bilgisiyle ilgilidir. Bu sistem aracılığıyla kişi bedenini daha iyi hisseder ve bastırdığı duyguların bedensel izlerini fark edebilir.

Egzersiz 1 – “Kaslarda Gölge”
  • Sessiz bir ortamda ayağa kalkın.
  • Gözlerinizi kapatın, nefesinizi izleyin.
  • Yumruklarınızı sıkın, sonra bırakın. Çenenizi kasın, sonra bırakın. Omuzlarınızı gerin, sonra bırakın.
  • Her kasılma ve gevşeme arasında şunu sorun: “Bedenim bana hangi duyguyu gösteriyor?”
  • Çoğu kişi çenede öfke, omuzda yük, midede korku fark eder.
Egzersiz 2 – “Gölge Duruşu”
  • Normal ayakta duruşunuzu alın.
  • Sonra bilinçli olarak “güvensiz bir duruşa” geçin: omuzlar öne, baş hafif aşağı, göğüs dar.
  • Bu sırada hangi duyguların yükseldiğini fark edin (örneğin değersizlik, korku).
  • Ardından “güçlü bir duruşa” geçin: ayaklar sağlam basıyor, omuzlar geride, nefes açık.
  • Fark edin: gölge hangi bedensel durumda kendini daha fazla gizliyor, hangisinde daha çok açığa çıkıyor?

Psikoterapi Perspektifi: Somatik İzler

Modern psikoterapi, özellikle beden odaklı yaklaşımlar (Somatik Deneyimleme, Bioenergetik, Gestalt terapide beden farkındalığı) gölgenin bedensel izlerini çalışır.

  • Bir danışan öfkesini anlatırken çenesini sıkıyorsa, terapist “o çene neyi tutuyor?” diye sorar.
  • Bir danışan korkusunu anlatırken bacakları titriyorsa, terapist “kaçmak isteyen o bacaklara izin ver” diyebilir.

Bu yaklaşım, gölgeyi yalnızca “düşünce” düzeyinde değil, hareket ve his düzeyinde açığa çıkarır.

İş Yaşamında Somatik Gölge

İş hayatı, bastırılmış gölge davranışlarının en yoğun göründüğü alanlardan biridir.

  • Toplantıda sürekli öne eğilen çalışan = bastırılmış çekingenlik.
  • Hiç gülümsemeyen yönetici = bastırılmış kırılganlık.
  • Söz alırken nefesi hızlanan kişi = bastırılmış kaygı.

💡 Propriyoseptif Egzersiz – “Ofis İçinde Sessiz Tarama”

  • Masada otururken gözlerinizi kapatın.
  • Omuzlarınız, beliniz, çeneniz nerede kasılıyor fark edin.
  • Bedeninizdeki bu kasılma size hangi bastırılmış duyguyu hatırlatıyor?

İlişkilerde Somatik Gölge

İkili ilişkilerde beden, sözcüklerden çok daha hızlı konuşur.

  • “Seni seviyorum” derken kollar çaprazsa, gölge güven eksikliğini gösterir.
  • “Sorun yok” derken nefes hızlanıyorsa, gölge öfkeyi işaret eder.

💡 Propriyoseptif Egzersiz – “Kalp ve Karın Diyaloğu”

  • Partnerinizle karşılıklı oturun.
  • Elinizi kalbinize ve karnınıza koyun.
  • Kalbiniz hızlı mı? Karnınız sıkı mı?
  • Bastırılmış duyguların ilişkide nasıl bir “bedensel dil” kurduğunu fark edin.

Bütünleştirici Bakış
  • Gölgeyi yalnızca zihinde görmek eksiktir.
  • Onu bedende hissetmek, gerçek dönüşümün anahtarıdır.
  • Propriyoseptif egzersizler, bireyin “bedensel günlüğünü” okumasını sağlar.

➡️ Böylece gölgeyle yüzleşme yalnızca bir zihinsel cesaret değil, aynı zamanda somatik bir farkındalık yolculuğu olur.

PRATİK UYGULAMA BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
Psikolojik Eşlik Çalışması
“Hangi Korkularım Dengeyi Kaybettiriyor?”
1. Amaç
  • Gölgenin ilk yüzü genellikle korkulardır.
  • Korkular, bilinçdışında bastırılmış yönlerin yüzeye çıkmasına aracılık eder.
  • Bu çalışma, kişinin bedensel farkındalık (denge), zihinsel gözlem (günlük yazım) ve duygusal kabulle korkularını keşfetmesini amaçlar.

2. Hazırlık
  • Sessiz bir ortam bulun. (Mümkünse loş ışık veya doğal gün ışığı.)
  • Yanınızda bir defter ve kalem olsun.
  • Rahat kıyafetler giyin, çıplak ayakla ya da çorapla sert olmayan bir zeminde durabilirsiniz.

3. Uygulama Aşamaları
A. Bedensel Farkındalık – Denge Deneyi (5–10 dk)
  1. Dik bir şekilde ayakta durun.
  2. Gözlerinizi kapatın.
  3. Önce doğal nefesinizi izleyin, müdahale etmeyin.
  4. Ardından fark edin:
    • Ayak tabanlarınız yerle nasıl temas ediyor?
    • Bir taraf daha ağır mı hissediliyor?
    • Küçük salınımlarınız (öne–arkaya, sağa–sola) var mı?
  5. Dengenizin bozulmaya başladığı anda aklınızdan şu soruyu geçirin:
    👉 “Şu an hangi korkum beni yerimden oynatıyor olabilir?”
  6. Cevap gelmese de sorun; beden sadece farkındalık için sinyal veriyor.

B. Duygusal Temas – Korkuyu Yakalama (10 dk)
  • Denge deneyinden sonra yere oturun.
  • Kendinize şu soruları sorun ve gelen duyguları gözlemleyin:
    1. “Ya başarısız olursam?”
    2. “Ya insanlar beni reddederse?”
    3. “Ya kontrolü kaybedersem?”
    4. “Ya güvende olmazsam?”
  • Hangi soru sizde en çok duygu uyandırdıysa, o noktada biraz kalın.
  • O korkunun bedendeki karşılığını bulun: boğazda düğüm, midede sıkışma, ellerde titreme, nefeste daralma olabilir.

C. Yazı Çalışması – Günlük Tutma (15–20 dk)

Defterinize şu başlıkları yazın ve serbestçe doldurun:

  1. Korkumun Adı: (örn. başarısızlık korkusu, reddedilme korkusu…)
  2. Bedenimdeki Yansıması: (örn. ayaklarım sabitlenemedi, göğsüm sıkıştı…)
  3. İç Sesim Bana Ne Söylüyor?: (örn. “Sen yeterli değilsin”, “Hata yaparsan herkes güler.”)
  4. Korkunun Gölgesi: Bu korkunun ardında hangi bastırılmış yönüm olabilir? (örn. daha cesur, daha yaratıcı bir yanım ama engellenmiş olabilir.)
  5. Dengeyi Kaybettiğim Anlar: Günlük yaşamdan örnek verin. (örn. toplantıda fikir söylerken tereddüt etmem, partnerime hayır diyememem…)
  6. Dengeyi Geri Kazanma İmkanım: Korkum bana ne öğretmek istiyor? (örn. daha fazla güven geliştirmek, sınırlar koymak, kendi sesimi duymak.)

D. Kapanış – Farkındalık Cümlesi

Çalışmayı şu cümleyle bitirebilirsiniz:

“Korkularım beni dengesizleştirmiyor; aslında bana nereden güçlenmem gerektiğini gösteriyor.”

4. Çalışmanın Derin Anlamı
  • Beden = ilk öğretmen: Korku zihinde başlasa da, bedende kendini ele verir.
  • Denge = yaşamın metaforu: Fiziksel dengemiz sarsıldığında, psikolojik dengemizin de kırılgan noktaları açığa çıkar.
  • Günlük yazım = köprü: Bedenin verdiği sinyallerle zihinsel anlam arasında bir köprü kurar.
  • Korkuların gölgesi = potansiyel: Örneğin, reddedilme korkusu, aslında sevgiye duyulan güçlü arzuyu; başarısızlık korkusu, başarıya olan yeteneği içinde taşır.

5. Günlük Hayata Aktarım
  • İş yerinde sunum yaparken kaygılandığınızda, ayak tabanlarınızı yere basarak “Şu an hangi korkum devrede?” diye sorun.
  • İlişkilerde tartışma sırasında nefesiniz sıkıştığında, “Bedenim bana ne söylüyor?” diye hatırlayın.
  • Her akşam defterinize, gün içinde dengenizi kaybettiren en az bir olayı ve arkasındaki korkuyu yazın.

🌑 Bu çalışma, gölgenin ilk yüzünü yani “korkularımızı” tanımamızı sağlar. Çünkü çoğu zaman gölgemiz, korku maskesi altında yaşar.
🌕 Ve her fark edilen korku, aslında içimizde gizlenen ışığın habercisidir.

🌀 🌀 🌀
Propriyoseptif Egzersizlerin Uygulanışı
1. Ortam Hazırlığı
  • Sessiz, dikkat dağıtıcı unsurlardan arındırılmış bir alan seçin.
  • Zemin düz olmalı (halı olabilir, çok kaygan olmamalı).
  • Çıplak ayak veya kaymayan çorap tercih edin.
  • Yanınızda küçük bir sandalye veya duvar desteği bulunsun (düşme riskine karşı güvenlik için).
  • Süre: 20–30 dakika.

2. Isınma – “Bedenle Tanışma” (5 dk)

Amaç: Vücuda güvenli bir farkındalık alanı açmak.

  1. Dik durun, ayaklar omuz genişliğinde açık.
  2. Derin nefes alıp verin, omuzlarınızı yukarı kaldırıp bırakın.
  3. Ellerinizi göğsünüzün üzerinde birleştirin, sonra yavaşça açın.
  4. Dizlerinizi hafifçe büküp açarak bedeni gevşetin.

👉 Isınmada bedeninize “Şimdi buradayım, seni dinliyorum” mesajı verin.

3. Egzersiz 1 – Ayak Tabanı Farkındalığı (5 dk)

Amaç: Propriyoseptif duyunun temelini açmak.

  1. Dik durun, gözler açık.
  2. Dikkatinizi ayak tabanlarınıza verin.
    • Parmak uçlarınızdan topuğunuza doğru basıncı hissedin.
    • Sağ–sol ağırlık değişimlerini gözlemleyin.
  3. Yavaşça öne doğru hafif eğilin (ama düşmeyecek kadar).
    • Hangi kaslar devreye giriyor?
    • Hangi korku veya kaygı belirdi? (örneğin düşme korkusu)
  4. Aynı hareketi arkaya, sağa, sola yapın.
  5. Hareketi çok küçük aralıklarla tekrarlayın.

🖊 Not edin: “Bedenim en çok hangi yönde dengesiz hissediyor? Bunun bana anlattığı psikolojik durum nedir?”

4. Egzersiz 2 – Gözler Kapalı Denge (5–7 dk)

Amaç: Görsel destek olmadan bedenin gölgeyle tanışması.

  1. Dik durun, ayaklar omuz genişliğinde.
  2. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerinizi kapatın.
  3. Bedendeki mikro hareketleri izleyin:
    • Salınıyor musunuz?
    • Kalça, diz, omuz nasıl tepki veriyor?
  4. 1–2 dakika gözlemleyin.
  5. Daha sonra ağırlığınızı bilinçli olarak sağ ayağa kaydırın, sonra sola.

⚠️ Güvenlik: Yanınızda bir sandalye veya duvar olsun.

🖊 Günlük: “Gözlerimi kapattığımda hangi korkularım ortaya çıktı? Kontrolü kaybetmek bana ne hissettirdi?”

5. Egzersiz 3 – Tek Ayak Üzerinde Denge (3–5 dk)

Amaç: Zorlayıcı bir denge çalışmasıyla gölgeyi harekete geçirmek.

  1. Önce sağ ayağınızın üzerinde durun, sol ayağı hafifçe kaldırın.
  2. 20–30 saniye bekleyin.
  3. Düşecek gibi olduğunuzda bırakın, zorlamayın.
  4. Aynı çalışmayı diğer ayakla yapın.
  5. İlerleyen aşamada gözleri kapatarak deneyin (çok kısa süreli).

👉 Çalışma sırasında zihninizde beliren cümlelere kulak verin:

  • “Yapamıyorum.”
  • “Ya düşersem?”
  • “Ben güçsüzüm.”

🖊 Günlük: “Tek ayak üstünde dururken zihnim bana ne söyledi? Bu gölge sesi bana nereden tanıdık geliyor?”

6. Egzersiz 4 – Hareketli Denge (Dinamik Propriyosepsiyon) (5–7 dk)

Amaç: Dengenin akışkanlığını keşfetmek.

  1. Yavaş adımlarla ileriye yürüyün.
    • Her adımda topuğu yere koyup parmak ucuna doğru kayın.
    • Ayağın tüm yüzeyini hissedin.
  2. Sonra geri geri yürüyün.
  3. Daha sonra çapraz adımlar atın (sağa–sola).
  4. Denge kaybı olduğunda, durun ve bedendeki hissi fark edin.

👉 Bu egzersiz, günlük yaşamda “kontrolü kaybettiğim anları” simgeler.

🖊 Günlük: “Denge kaybettiğimde ilk refleksim neydi? Sertleşmek mi, gevşemek mi? Bu bana ilişkilerimdeki ya da iş yaşamımdaki tepkilerimi hatırlattı mı?”

7. Egzersiz 5 – Dengeyi Toparlama & Nefesle Merkezleme (Kapanış – 5 dk)

Amaç: Çalışmayı güvenli bir merkezlenmeyle bitirmek.

  1. Ayakta dik durun, eller kalbin üzerinde.
  2. Derin nefes alın, verirken ayak tabanlarınıza odaklanın.
  3. 3 kez şu cümleyi tekrarlayın:
    👉 “Bedenimde dengeyi buldukça, içimdeki korkularla barışıyorum.”
  4. Gözlerinizi açın, birkaç dakika sessizlikte kalın.

8. Çalışmanın Anlamı
  • Bedenin salınımı = bilinçdışındaki korkuların hareketi.
  • Tek ayak üstü denge = gölgenin “yetersizlik” hissini ortaya çıkarma yolu.
  • Dinamik adımlar = hayatın belirsizlikleri ve kontrol kaybı.
  • Nefesle toparlama = gölgeyle karşılaşıp ışığa dönme.

9. Günlükle Birleştirme

Egzersiz sonrası defterinize şu cümleleri yazın:

  1. “Bugün bedenim bana şunu öğretti: …”
  2. “Dengeyi kaybettiğimde fark ettiğim en güçlü korkum: …”
  3. “Bu korkumun bana hatırlattığı gizli potansiyelim: …”

🌑 Propriyoseptif Egzersiz pratiği, hem bedensel hem psikolojik düzeyde gölgeyle tanışmayı somut hale getirir.

GÜNLÜK – ÖDEV BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
📝 1. Yazma Ödevleri (Gölge Defteri)

Amaç: Bilinçaltında kalan gölge içeriklerini kelimelerle görünür kılmak.

Uygulama:

  • Kendinize özel bir “Gölge Defteri” edinin. Bu defter yalnızca gölge çalışmasına ayrılmalıdır.
  • Her gün 15-20 dakika, şu sorulara cevap yazın:
    1. Bugün beni en çok rahatsız eden şey neydi? (Bir insan, olay, söz ya da kendi davranışım olabilir.)
    2. Bu durum bende hangi duyguyu uyandırdı? (Öfke, kıskançlık, yetersizlik, utanç…)
    3. Bu duygu bedende nerede hissedildi? (Örneğin: “göğsümde sıkışma”, “boğazımda düğüm”)
    4. Bu durum bana hangi gölge tarafımı gösteriyor olabilir? (Örn: “Bende de baskıcı bir taraf var.”, “Ben de zaman zaman görmezden geliniyorum korkusu yaşıyorum.”)
    5. Bu gölge parçam bana hangi mesajı veriyor?

Ek görev:

  • Haftanın sonunda, yazdığınız tüm notları okuyun ve bir sayfada şu cümleyi tamamlayın: “Benim gölgem bana aslında şunu öğretmeye çalışıyor: …”

👉 Bu yazma egzersiziyle bilinçaltındaki bastırılmış içerik giderek görünür olur, kendinizi daha net tanımaya başlarsınız.

🧘 2. Meditasyon Ödevleri (Farkındalıkla Gölgede Kalmak)

Amaç: Gölgeyle yüzleşmeyi yalnızca zihinsel değil, bedensel düzeyde de deneyimlemek.

Haftalık Uygulama Planı:

  • Her akşam 10-15 dakikalık bir meditasyon.
  • Uygulama basamakları:
    1. Rahat bir oturuş pozisyonu alın.
    2. Gözleri kapatın, nefesi yavaşlatın.
    3. Gün içinde yaşadığınız zor bir anı çağırın (öfke, kırgınlık, utanç…).
    4. Bu duyguyu bastırmadan, değiştirmeye çalışmadan bedende nerede hissettiğinizi gözlemleyin.
    5. O duyguya “Gölge” deyin. İçtenlikle şunu fısıldayın: “Seni görüyorum. Sen de bana aitsin.”
    6. 1-2 dakika sadece nefesinize ve o duygunun bedeninizdeki hareketine tanık olun.

Ek görev:

  • Haftada en az iki gün bu meditasyonu bedensel hareketle birleştirin:
    • Duygunun bedendeki yerine odaklanın (örneğin göğüs).
    • Oradan küçük bir hareket üretin (örneğin göğsü hafifçe öne-arkaya sallamak).
    • Bu hareketi birkaç dakika boyunca nefesle uyumlu olarak tekrar edin.

👉 Bu meditasyon, gölge duyguların “kaçınılacak düşmanlar” değil, “dönüşüm öğretmenleri” olduğunu içselleştirmeyi sağlar.

👁️ 👁️ 👁️
3. Gözlem Ödevleri (Gündelik Hayatta Gölge Takibi)

Amaç: Gölgeyi yalnızca oturumlarda değil, gündelik yaşamda fark etmek.

Uygulama:

  • Katılımcı bir hafta boyunca şu gözlem defterini doldurur: GünTetikleyici OlayHangi Duyguyu Uyandırdı?Bedende Nerede Hissedildi?Bunun Bana Gösterdiği Gölge Ne?1X kişisi beni görmezden geldiÖfkeKarın bölgesiGörülmeme korkum2…………
  • Ek görev: Gün sonunda kısa bir içsel cümle yazılır: “Bugün gölgem bana şunu hatırlattı: …”

Haftanın sonunda: Katılımcı gözlem defterini okur ve en çok tekrar eden duygu/tema üzerine düşünür. (Örn: “Benim gölgem en çok değersizlik korkusu üzerinden kendini gösteriyor.”)

📌 📌 📌
Bir Haftalık Özet Çalışma Planı
  • Her sabah: Deftere gölge soruları yazın.
  • Gün içinde: Tetikleyici olayları fark edin, deftere not düşün.
  • Her akşam: 10-15 dakikalık gölge meditasyonu + kısa değerlendirme yapın.
  • Hafta sonu: Yazılanları gözden geçirin, tekrar eden temaları çıkarın.

👉 Bu sistematik ödevlerle, gölge çalışması soyut bir kavram olmaktan çıkıp beden, duygu ve düşünce üçgeninde somut bir keşfe dönüşür.

📌 📌 📌

Bedenin Gölgesiyle Tanışma” günlük ödevlerinin bir beyaz yaka çalışanın iş yaşamına nasıl entegre edilebileceğine dair örnek senaryolu bir uygulama görelim:

Beyaz Yaka Çalışanın 1 Haftalık Gölgeyle Çalışma Rutinine Uyum
👤 Karakterimiz:
  • Adı: Elif
  • Yaş: 34
  • Görevi: İnsan Kaynakları uzmanı
  • Gündelik yaşamı: Masa başı yoğun iş temposu, sık toplantılar, bazen çalışanlarla gerilimli görüşmeler, akşamları yorgunluk.

Elif, bu haftadan itibaren “Bedenin Gölgesiyle Tanışma” ödevlerini uygulamaya karar veriyor.

🗓 Günlük Uygulama Akışı
🖊 Sabah (15 dk) – Yazma Ödevi
  • Elif işe gitmeden önce kahvesini içerken gölge defterini açıyor.
  • Bugünkü sorularını yanıtlıyor:
    • “Dün beni en çok ne zorladı?” → Bir yöneticinin, yaptığı öneriyi küçümseyici tavırla reddetmesi.
    • “Bu olay hangi duyguyu uyandırdı?” → Utanç ve öfke.
    • “Bedenimde nerede hissettim?” → Midemde sıkışma.
    • “Bu bende hangi gölgeyi gösteriyor?” → Onaylanma ihtiyacım ve otorite karşısında kendimi küçültebilmem.
    • “Bu gölge bana ne öğretiyor?” → Daha fazla özsaygı geliştirmem gerektiğini.

👉 Elif, böylece işe başlamadan önce kendi duygularını tanımlıyor ve gün içinde tetiklenirse hazırlıklı oluyor.

☕ Öğle (5-10 dk) – Gözlem Ödevi
  • Öğlen bir toplantı sırasında, bir meslektaşının gereksiz bir eleştirisi onu sinirlendiriyor.
  • Hemen defterine küçük bir not düşüyor:
    • Tetikleyici olay: Arkadaşım “bu raporu yanlış hazırlamışsın” dedi.
    • Duygu: Öfke.
    • Beden: Boğazda düğüm.
    • Gölge: Hatalı görünmekten korkuyorum.

👉 Bu hızlı gözlem, Elif’in duyguyu bastırmak yerine fark etmesine yardımcı oluyor.

🌙 Akşam (15 dk) – Meditasyon
  • İşten eve döndüğünde 15 dakika kendine zaman ayırıyor.
  • Rahat bir koltuğa oturup gözlerini kapatıyor.
  • Gün içinde hissettiği “boğazda düğüm” hissini çağırıyor.
  • Sessizce şunu söylüyor: “Seni görüyorum. Sen de bana aitsin.”
  • Birkaç dakika boyunca sadece o hissi izliyor, nefesiyle yumuşatıyor.

👉 Bu pratik, onun gölge duygularıyla savaşmadan kalabilme becerisini güçlendiriyor.

📓 Gün Sonu (5 dk) – Kısa Yazı
  • Defterine şu cümleyi tamamlıyor: “Bugün gölgem bana hatalı görünmekten korktuğumu öğretti. Bu korkunun altında daha güçlü olma isteği var.”

📅 Hafta Sonu Değerlendirmesi
  • Elif, haftalık defterini gözden geçiriyor.
  • En çok tekrar eden tema: “Onaylanma ihtiyacı ve hata yapma korkusu.”
  • Not ediyor: “Benim gölgem, özsaygımı başkalarının onayına göre inşa ettiğimi gösteriyor.”

İş Yaşamına Katkısı

Bu haftalık çalışmadan sonra Elif şunları fark ediyor:

  1. Toplantılarda daha bilinçli: Eleştirildiğinde duygusunu daha çabuk fark ediyor.
  2. Kendini daha iyi tanıyor: “Onaylanma ihtiyacı”nın gölge tarafını kabul ettikçe daha özgüvenli oluyor.
  3. Duygusal denge kazanıyor: Öfkesini bastırmak yerine nefes ve farkındalıkla gözlemleyebiliyor.
  4. İlişkilere olumlu yansıma: Arkadaşlarına daha az savunmacı, daha yapıcı yaklaşabiliyor.
📌 📌 📌
Beyaz Yaka Çalışanlara Uygunlaştırılmış Pratik Ödevler
  • Sabah işe başlamadan 10 dk yazma çalışması
  • Öğle arası ya da kahve molasında gözlem defterine kısa not
  • Akşam eve döndükten sonra 10-15 dk meditasyon
  • Gün sonunda tek cümlelik özet

👉 Bu ritim, yoğun iş temposuna uyumlu, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir yapı oluşturur.

🌿 🌿 🌿

Her birimizin içinde, gün ışığında saklı duran bir “gece yüzü” vardır. Gölge, sandığımız kadar korkutucu bir düşman değil; aksine bize daha bütün, daha gerçek, daha güçlü olabilmemiz için el uzatan görünmez bir rehberdir. “Bedenin Gölgesiyle Tanışma” çalışmaları, gölgenin sadece zihinde değil, aynı zamanda bedende de yaşadığını bize hatırlatır. Midemizdeki sıkışma, boğazımızdaki düğüm, omuzlarımızdaki ağırlık… Hepsi gölgenin beden diliyle konuşma biçimidir.

Gölgeyle ilk kez bu şekilde karşılaştığımızda fark ederiz ki, biz sandığımızdan çok daha fazlasıyız. Utancımız, öfkemiz, kırılganlığımız ve korkularımız bize düşman değil; kendi içimizdeki derin bir öğretmenin sesleridir. Onları bastırmak yerine görmeyi, dinlemeyi, anlamayı seçtiğimizde hem zihnimiz hem bedenimiz daha dengeli bir akışa kavuşur.

Bu yolculuk sadece bugüne ait değildir; önümüzdeki günlerde gölgeyle her karşılaşmamız, bizi biraz daha özgür, biraz daha farkında ve biraz daha sahici kılacaktır. İşte bu yüzden gölgeyle tanışmak, aslında kendimizle yeniden tanışmaktır.

Unutma: Gölgeni görmezden gelmek seni yarım bırakır, gölgenle barışmak ise seni bütüne dönüştürür.

Bugün ilk adımı attın. Bundan sonra her adım, seni daha güçlü bir iç dengeye, daha olgun bir benliğe taşıyacak.

Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür” yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür

Kendini Tanımanın Derinliği, Gölgenin Gücü ve Işığın Dönüştürücü Potansiyeli

İnsan kendini tanıdıkça büyür. Lakin bu büyüme yalnızca güçlü yanlarını keşfetmekle değil; bastırılmış, inkâr edilmiş ya da karanlıkta bırakılmış yönleriyle yüzleşmekle mümkündür. Jung’un “gölge” arketipi, insanın bu içsel karanlık tarafını tanımlamak için kullandığı en çarpıcı metaforlardan biridir. Gölge, yalnızca toplumun kabul etmediği dürtülerden ibaret değildir; aynı zamanda kişinin bastırdığı yaratıcılığı, cesareti, tutkusu ve canlılığını da içinde barındırır. Kısacası gölge, görmezden gelinen bir yük olduğu kadar, henüz fark edilmemiş bir hazine de olabilir.

Gölgeyi tanımadan aydınlanma mümkün değildir. Jung’un söylediği gibi: “Aydınlanma, ışıklı imgeler hayal etmekle değil, karanlığı bilinçli hale getirmekle olur.” İşte bu yüzden, gölgeyle yüzleşmek hem kişisel gelişimin hem de psikoterapinin en temel yapı taşlarından biridir.

İşte tam da burada propriyoseptif egzersizler devreye girer. Bu egzersizler, kişinin bedeninin hareketlerini ve konumunu fark etmesini sağlayarak gölgenin bedendeki izlerini açığa çıkarır. Böylece gölgeyle yalnızca zihinsel değil, bedensel düzeyde de temas kurmak mümkün olur.

Bireyin gölgesi çocuklukta, aile normları, toplumsal kurallar ve kişisel deneyimler aracılığıyla şekillenir. Ağlayan bir çocuğa “güçlü ol” denildiğinde üzüntü gömülür. Neşesi fazla görülen bir çocuğa “abartma” denildiğinde coşku saklanır. Yine çocuğun öfkesini ifade etmesine izin verilmezse, öfke gölgeye itilir. Yaratıcılığı küçümsenirse, hayal gücü gölgede kalır. Hırsı ayıplanırsa, başarı arzusu karanlığa gömülür. Ancak bu bastırılan yönler kaybolmaz; bilinç dışında birikir ve yaşamın ilerleyen dönemlerinde beklenmedik anlarda yüzeye çıkar. Bir iş toplantısında aniden öfke patlaması yaşamak, ilişkide aşırı kıskançlık göstermek ya da bir başkasının başarısını küçümsemek—bunların tümü gölgenin davranışlarımızı dolaylı biçimde yönettiğinin işaretleridir.

Psikoterapide görülen birçok beden sinyali aslında gölgenin ipuçlarıdır:

  • Çene sıkmak, dile getirilmeyen öfkeyi işaret eder.
  • Omuz ve sırt ağrıları, taşınan sorumlulukları ya da bastırılmış yükleri anlatır.
  • Yüzeysel nefes, duygularla temastan kaçınmayı gösterir.
  • Denge bozukluğu, içsel kararsızlığın bedendeki izdüşümüdür.

İşte bu noktada propriyoseptif farkındalık, gölgenin bedensel izlerini görünür kılar. Bu denge egzersizinde gözler kapandığında, kişi yalnızca ayakta durmaya çalışmaz; aynı zamanda içsel güvensizlikleriyle de yüzleşir. Bir uzanma hareketinde yalnızca kaslar açılmaz; aynı zamanda “ulaşmaktan korkulan arzular” bedensel düzeyde hissedilir.

Psikoterapide gölgeyle yüzleşmeyi güvenli bir alanda mümkün kılıp, bireyin savunma mekanizmalarının ardında sakladığı duygulara ayna tutarken, propriyoseptif egzersizler, bireye “şimdi ve burada” kalma imkânı verir.

Propriyoseptif Egzersizlerde:

Gözler kapalı yürüme çalışmaları, bilinmeyene güvenmeyi ve gölgeyle adım adım ilerlemeyi sembolize eder.

Nefes ve postür çalışmaları, kişinin gölgeden gelen ani tepkilerini yumuşatır.

Yavaş denge egzersizleri, tetikleyici anlarda bedeni sakinleştirerek bilinçli tepki vermeyi kolaylaştırır.

Mesela iş yerinde sürekli kontrolcü davranan bir kişi, terapide aslında kontrolü kaybetmekten duyduğu derin korkusunu fark eder. Yine, ilişkilerinde kıskançlık krizleri yaşayan bir başka kişi, bu duygunun ardında yatan değersizlik inancıyla yüzleşir.

Terapide gölgeyle kurulan bu temas, yalnızca bireyin kendisini daha iyi tanımasını değil, aynı zamanda iş yaşamında ve ilişkilerinde daha olgun, daha otantik bir duruş sergilemesini sağlar.

Mitoloji ve edebiyat da gölgenin bu kaçınılmaz yüzleşmesini dramatik biçimlerde anlatır. Perseus’un Medusa’yla yüzleşmesi, Dr. Jekyll’in Mr. Hyde’a dönüşmesi ya da Frodo’nun Gollum’la karşılaşması hep aynı gerçeği dile getirir: insan kendi gölgesini tanımadan bütüne ulaşamaz. Bu anlatıların iş yaşamı ve ilişkiler bağlamında da karşılıkları vardır. Bir yönetici, ekip arkadaşının eleştirilerini sürekli reddediyorsa, aslında kendi yetersizlik korkusuyla yüzleşmekten kaçıyordur. Bir eş, partnerinin özgür ruhundan rahatsızlık duyuyorsa, bu çoğu zaman kendi bastırılmış özgürlük arzusunun yansımasıdır. Dolayısıyla gölge yalnızca bireysel bir mesele değil, kolektif ilişkilerin görünmeyen aktörüdür.

İş yaşamında gölge özellikle güç ilişkilerinde belirginleşir. Bir çalışan sürekli başkalarının hatalarını vurguluyorsa, bu onun kendi hatalarını kabul edemediğinin işaretidir. Bir yönetici, astlarının başarılarını küçümsüyorsa, aslında kendi değersizlik duygusuyla mücadele ediyordur. Psikoterapi sürecinde bu farkındalık geliştirildiğinde, iş dünyasında daha adil, daha empatik ve daha işbirlikçi ilişkiler kurulabilir. Aynı şekilde, yakın ilişkilerde gölgeyle yüzleşmek, tarafların birbirini suçlamak yerine kendi bastırılmış yönlerini görmesini sağlar. “Partnerim çok bencil” diyen bir kişi, belki de kendi ihtiyaçlarını ifade etmeyi öğrenmemiştir; bencillik diye gördüğü şey, kendi içsel yoksunluğunun bir yansımasıdır.

Psikoterapide bu farkındalık kazandırıldığında birey, iş ilişkilerinde daha gerçekçi olur.

Buna beden de eşlik eder:

  • Propriyoseptif egzersizlerle yapılan grup çalışmaları, ekip üyelerinin güven duygusunu artırır.
  • Eşli denge çalışmaları, liderlerin kontrolü bırakma pratiği yapmalarını sağlar.
  • Beden farkındalığıyla stres regülasyonu, gölge kaynaklı öfke patlamalarını azaltır.

Sonuç olarak, iş yaşamında gölgeyi tanıyan birey daha adil bir lider, daha işbirlikçi bir çalışan olur. Beden üzerinden yapılan çalışmalar da bu dönüşümü somutlaştırır.

Gölgeyle çalışmanın yollarından biri, günlük yaşamda tetikleyicilere dikkat etmektir. İnsan en çok kimden rahatsız oluyorsa, gölgesini en çok onda görür. Bu rahatsızlık, gölgenin varlığını haber verir. Bir başka yöntem ise gölge günlüğüdür: her gün bireyin kendisini utandıran, öfkelendiren ya da reddetmek istediği bir duyguyu yazması, onun bilinçle temas etmesini sağlar. Bedensel farkındalık çalışmaları da gölgeyle yüzleşmeyi destekler.

Propriyoseptif egzersizler—örneğin gözler kapalı yapılan basit denge hareketleri—kişinin bedeninde taşıdığı bastırılmış duyguları açığa çıkarabilir.

Propriyoseptif egzersizler burada ilişkilere destek sunar:

  • Eşli nefes uyumlama çalışmaları, gölge kaynaklı mesafeyi azaltır.
  • Temas ve mesafe egzersizleri, çiftlerin kendi sınırlarını ve bastırılmış ihtiyaçlarını fark etmesine yardım eder.
  • Duruş farkındalığı, “geride duran” ya da “fazla öne çıkan” rollerin bilinçlenmesini sağlar.

Zihin neyi unutmaya çalışırsa çalışsın, beden onu hafızasında taşır. Bu nedenle gölgeyle yüzleşmek yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda bedensel bir deneyimdir.

Gölgeyi tanımak cesaret ister. Çünkü karşımıza yalnızca öfkemiz, kıskançlığımız ya da korkularımız çıkmaz; aynı zamanda uzun yıllar bastırdığımız yaratıcılığımız, tutkularımız ve potansiyelimiz de belirir. Bu yüzden gölgeyle yüzleşmek, aynı anda hem korkutucu hem de özgürleştirici bir yolculuktur.

Gölgeyle yüzleşmek soyut bir fikir olmaktan çıkarılıp günlük yaşama entegre edilebilir:

Gölge Günlüğü: Gün içinde en çok rahatsız olduğun anı yaz. Ardından kısa bir beden taraması yap: O sırada bedeninde nerede kasılma vardı? Göğsünde mi, boğazında mı, midende mi?

Yansıtma Farkındalığı: Seni en çok tetikleyen kişiyi düşün. Onun hangi davranışı sende yankı uyandırıyor? Bu sırada bedeninde ne oluyor? Ellerin terliyor mu, omuzların geriliyor mu?

Propriyoseptif Gölge Çalışması: Gözlerin kapalı şekilde 2 dakika tek ayak üzerinde durmayı dene. Düşme korkusu, dengesizlik ve içsel huzursuzluk… İşte bunlar gölgenin bedensel temsilleri. Bu sırada aklına hangi düşünceler geliyor?

Eşli Denge Egzersizleri: Bir partnerle sırt sırta verip birbirinizi dengeleyin. Kontrolü kaybetme korkusu, başkasına yaslanabilme yetisi, bağımlılık ve özerklik gölge temaları burada açığa çıkar.

İş yaşamında gölgesini tanıyan bir yönetici, daha adil ve yapıcı bir lider olabilir. İlişkilerinde gölgesini gören bir birey, partnerine daha açık ve şefkatli yaklaşabilir. Ve en önemlisi, gölgesiyle barışan bir insan, kendine daha dürüst, daha bütün ve daha gerçekçi hale gelir.

Gölgemizi tanıdıkça ışığımız gerçekten büyür. Çünkü artık ışığımızı karanlığı bastırmak için değil, onunla birlikte var olmak için kullanırız. Gölgeyle barışmak, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün de kapısını aralar. İş yerinde, evde, dostluklarda… her yerde daha açık, daha empatik, daha anlayışlı ilişkiler kurmamızı sağlar.

Sonuçta, gölge kaçılacak bir düşman değil; içimizde saklanan bir rehberdir. Onu tanıdıkça, yalnızca kim olduğumuzu değil, kim olabileceğimizi de keşfederiz.

Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]
⭐️⭐️⭐️⭐️

BİLGİ NOTU: Carl Gustav Jung, gölge arketipini Almanca yazdığı eserlerinde genellikle “der Schatten” kelimesiyle ifade etmiştir. Bu kelime doğrudan “gölge” anlamına gelir ve Jung’un analitik psikolojisinde bireyin bilinçdışı yönlerini, bastırılmış dürtülerini ve kabul görmeyen kişilik parçalarını temsil eder.

Jung’un özellikle Aion: Researches into the Phenomenology of the Self adlı eserinde “Schatten” terimi sıkça geçer. Burada gölge, benliğin (das Ich) karşıtı olarak konumlandırılır ve bireyleşme sürecinde (Individuation) yüzleşilmesi gereken temel bir arketip olarak ele alınır.

Kısaca:

  • Almanca: der Schatten
  • İngilizce: the Shadow
  • Türkçe: gölge

Bu terim, Jung’un kolektif bilinçdışı kuramı içinde yer alan en güçlü arketiplerden biridir ve hem kişisel hem kültürel düzeyde dönüşümün kapısını aralar.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Önümüzdeki yedi hafta pazar günleri; Jung’un gölge arketipiyle yüzleşme ve beden farkındalığını artıran propriyoseptif (yani zihin–beden bütünlüğünüz üzerinden gölgenizle çalışmanızı sağlayacak) egzersizleri yazılarımı okuyabilirsiniz.

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kaybolan Kod – Beyin Takımının Macerası – Küçük Gençlere

Kaybolan Kod – Beyin Takımının Macerası
Sınıfta Bir Sabah

Sabahın ilk dersiydi. Hatice Öğretmen tahtaya bir şekil çizmeye başladı. Kıvrımlı, dallı budaklı bir yapı…

“Bu bir nöron,” dedi gülümseyerek. “Bugün beynimizle ilgili biraz farklı bir şey konuşacağız.”

Efe gözlerini kısıp baktı. “Öğretmenim, bu biraz internete benziyor. Her şey birbirine bağlı gibi.”

Hatice Öğretmen başını salladı. “Harika bir benzetme Efe! Beynimizde milyonlarca nöron var. Ama önemli olan, bu nöronların nasıl iletişim kurduğu.”

Elif parmak kaldırdı. “Yani nöronlar konuşuyor mu?”

“Bir nevi,” dedi öğretmen. “Birlikte çalıştıklarında aralarında bağ oluşur. Buna Hebb Kuralı denir. Ne kadar çok birlikte ateşlenirlerse, o kadar güçlü bağ kurarlar.”

Cem kaşlarını kaldırdı. “Peki biz insanlar da birlikte çalışınca daha mı güçlü oluruz?”

Hatice Öğretmen göz kırptı. “Kesinlikle. Beyin bir takım gibidir. Siz de bir takımsınız. Birlikte öğrenir, birlikte gelişirsiniz.”

Zeynep mırıldandı: “O zaman biz de bir beyin takımıyız…”

Gizemli Mesaj

Ertesi gün okulda tuhaf şeyler olmaya başladı. Akıllı tahtalar dondu, tabletler kilitlendi. Beden dersindeki çipli toplar bile çalışmıyordu.

Öğrenciler koridorda fısıldaşıyordu. “Elektrikler mi gitti?” “Yoksa virüs mü bulaştı?”

Tam o sırada okulun bilişim laboratuvarından bir mesaj yayıldı:

“HAFIZA KODU KAYIP. TAKIM BAĞI ZAYIF. SİSTEM GÜNCELLENEMİYOR.”

Sınıfta sessizlik oldu. Elif fısıldadı: “Bu… biraz korkunç.”

Hatice Öğretmen sakince ayağa kalktı. “Bir ekip kurmamız gerekiyor. Bu sorunu birlikte çözebiliriz.”

Efe hemen parmak kaldırdı. “Ben varım!”

Zeynep, Cem ve Elif de sırayla ayağa kalktı. “Biz de!”

Hatice Öğretmen tahtaya yazdı: BEYİN TAKIMI: Efe, Elif, Cem, Zeynep

Duygusal Kodlayıcı

Bilişim laboratuvarına girdiklerinde ekran bir anda parladı. Gizemli bir ses duyuldu:

“İlk bölüme ulaştınız. Kodların ilki: DUYGU. Gerçek bağ ancak kalpten geçer.”

Bir video açıldı. Zeynep’in yüzü ekranda belirdi. Geçen hafta Cem’in doğum gününü unutmuştu. Cem o gün çok üzgün görünüyordu.

Zeynep başını eğdi. “Cem… O gün annem hastanedeydi. Sana söyleyemedim. Doğum gününü unutmadım ama… çok karışıktı.”

Cem gözlerini kıstı, sonra gülümsedi. “Bunu duymak bile yeter. Teşekkür ederim Zeynep.”

Ekran parladı:

✅ DUYGUSAL BAĞ KODU YÜKLENDİ

Elif fısıldadı: “Gerçek bağ… kalpten geçiyor demek ki.”

Örüntü Avcıları

Takım bu kez okul kütüphanesine yönlendirildi. Raflar arasında gizemli kitaplar dizilmişti. Bazılarının isimleri karışık harflerle yazılmıştı.

Elif bir kitap çekti. “Bakın, bu kitapta ‘yolculuk’ kelimesi geçiyor.”

Efe başka birini buldu. “Burada da ‘hayal’ var!”

Zeynep heyecanlandı. “Hepsinde ortak kelimeler var: yolculuk, hayal, zor karar…”

Cem parmaklarıyla saydı. “Bu bir örüntü! Hikayelerde hep bir karar, bir cesaret ve bir son var.”

Bilgisayar sesi devreye girdi:

“Harika! Beyin örüntü tanıyarak öğrenir. İkinci kod yükleniyor…”

✅ ANLAMLI BAĞLANTI KODU YÜKLENDİ

Hatice Öğretmen uzaktan izliyordu. Gülümsedi. “Örüntüleri fark etmek, öğrenmenin kalbidir.”

Tekrar Döngüsü

Spor salonuna geldiklerinde zemin ekranı devreye girdi. Semboller yanıp sönüyordu. Kurallar basitti:

“Sembol tekrar edince hep birlikte ‘EVET!’ diyeceksiniz. Fark etmezseniz sistem kapanır.”

İlk denemede herkes farklı zamanlarda bağırdı. Efe erken söyledi, Zeynep geç kaldı.

Elif ellerini kaldırdı. “Durun! Göz teması kuralım. Bir ritim yakalayalım.”

Cem başını salladı. “Tamam. Derin nefes alın. Sakin olun.”

Sembol tekrar ettiğinde hepsi birden bağırdı: “EVET!”

Ekran parladı:

✅ TEKRAR VE İLETİŞİM KODU YÜKLENDİ

Zeynep gülümsedi. “Birlikte hareket edince… gerçekten bağ kuruyoruz.”

Hafızanın Kalbi

Takım son bölmeye ulaştığında ekran açıldı:

“HAFIZA KODU TAMAMLANDI. TAKIM BAĞI YÜKSEK. SİSTEM YÜKSELİYOR…”

Hatice Öğretmen içeri girdi. “Beyin sadece bilgiyle değil, bağ kurarak öğrenir. Siz birlikte ateşlendiniz, birlikte bağlandınız. Bu, hayat boyu yanınızda taşıyacağınız bir öğretidir.”

Efe başını salladı. “Yani biz bir nöron gibi miyiz?”

Elif gülümsedi. “Ama birlikteyken daha güçlüyüz.”

Cem ekledi. “Birlikte öğrenmek… daha anlamlı.”

Zeynep son noktayı koydu: “Artık biz sıradan öğrenciler değiliz. Biz bir Beyin Takımıyız.”

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Neden Her İş Güvenliği, Önlemi Bir Hayat Hikâyesidir?

“Bir anlık ihmalin bedelini, bazen bir ömür boyu ödeyenler var.”

İş kazaları çoğu zaman “şanssızlık” gibi görünür. Ama işin gerçeği, bu kazaların %98’i önlenebilir olaylardır. Kazalar, şansa bırakılmış süreçlerin, atlanmış kontrollerin, göz ardı edilmiş risklerin sonucudur. Yani bir iş kazası yaşandığında asıl soru şudur:

“Bu gerçekten beklenmedik bir şey miydi, yoksa beklenmeyeni önlememek miydi?”

🎯 🎯 🎯

ILO verilerine göre her yıl dünyada yaklaşık 2.78 milyon kişi iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybediyor.
Türkiye’de ise SGK istatistiklerine göre her 5 dakikada bir iş kazası meydana geliyor.

Bu kazaların %98’i önlenebilir nitelikte.

Peki, bir “önlem” ne kadar değerli olabilir?
Cevap: Hayat kadar.

🎯 🎯 🎯
En Sık Yapılan Yanlış – “Bize Bir Şey Olmaz” Mantığı

İşletmelerin çoğu, güvenliği yalnızca yasal bir zorunluluk gibi görür. Ama iş güvenliği, sadece mevzuat değil; etik bir sorumluluktur. O işçinin sabah ailesine verdiği “akşam görüşürüz” sözüne sadık kalabilmesini sağlamaktır.

Bazen bir koruyucu eldivenin içinde bir babanın eli vardır…
Bazen o el, o gün yara alırsa sadece bir kazaya değil, bir çocuğun o akşam parka gitme hayaline de zarar verir.

İş güvenliği sadece ekipman değildir.
O elin sağlam kalmasıdır.
O akşam yemeğinin huzurla yenmesidir.
Ve bir çocuğun babasına “iyi ki varsın” diyebilmesidir.

Bu yüzden her önlem, bir hikâyenin devam etmesine katkıdır.
Belki de o hikâyede kahraman, o eldiveni zamanında veren iş güvenliği uzmanıdır.

İş güvenliğinde;

  • “Bu işi daha güvenli nasıl yaparız?” diye sormak,
  • Riskleri proaktif analiz etmek,
  • Ve her çalışanı yaşam hakkı odağında değerli görmek olarak anlamak gerekir.

Bugün Küçük Önlem, Yarın Büyük Koruma

Bir cıvata yerine oturmadığında sistem durur. Bir yangın tüpü zamanında kontrol edilmediğinde, koskoca bir üretim alanı kül olabilir. Bir çalışana yüksekte çalışmanın riski anlatılmadığında, bir hayat bir düşüşe kurban gider.

Bu yüzden;

  • Bir iş güvenliği eğitimi, sadece bilgi aktarmak değil, davranış kazandırmaktır.
  • Bir KKD, sadece ekipman değil, işçinin yaşam sigortasıdır.
  • Bir risk analizi, sadece evrak değil, olası bir felaketin önlenmesidir.

Şirkelerin sahipleri, her kademedeki yöneticileri önce kendinize ardından yetkililerinize ve tüm çalışanlarınıza seslenin… Ve onlara;

CEO’dan – Genel Müdürden Mesaj: “Çalışan Güvende Değilse, Başarı İllüzyondur”

“Şirketimizin gerçek başarısı, sadece cirosuyla değil, insanına verdiği değerle ölçülür. Benim için bir işçinin evine sağlam dönmesi, bir hedef tutturmaktan çok daha kıymetlidir. Çünkü iş güvenliği sadece çalışanı değil, onun çocuklarını, eşini, hayallerini ve geleceğini de korur.”

“Bizim şirketimizde kazasızlık bir hedef değil, bir kültürdür. İş güvenliği uzmanlarımızın her önerisini ciddiye alıyoruz ve uyguluyoruz. Çünkü biliyoruz ki; önce insan sağlığı, sonra iş. İş durabilir ama insanı kaybetmeyi göze alamayız.”

Yönetim Kurulu BaşkanıCEO – Genel Müdür

Gönülden paylaştığınız bu yazıyı uyguladığınızda hem şirketiniz için hem de çalışanlarınızın hayatı için iyiliğe doğru adım atmış olacaksınız…

Bu Yazıyı Neden Paylaşmalısınız?

Çünkü bu yazı;

  • Her iş güvenliği uzmanının sahada yaşadıklarını özetliyor,
  • Her işverenin farkındalığını artırıyor,
  • Her çalışanın değerli olduğunu tekrar hatırlatıyor.

Paylaşın, çünkü belki de birinin hayatını kurtaracak kadar etkili olabilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

İlk Yardım Dolabı – Çantası İçeriği Mevzuatı Hakkında

İşyerlerinde meydana gelen acil durumlar, kazalar ve ani sağlık problemleri, müdahale süresine ve ilk yardım donanımının niteliğine bağlı olarak ölümle sonuçlanabilecek kadar ciddi olabilir.

Bu nedenle, ilk yardımın etkinliğini belirleyen unsurlardan biri yalnızca eğitilmiş personelin varlığı değil, aynı zamanda doğru ve eksiksiz donatılmış bir ilk yardım dolabının işyeri ortamında hazır bulunmasıdır.

İlk yardım dolabının içeriği, yalnızca pansuman malzemeleri ile sınırlı olmayan, çevresel risklere, çalışma ortamına ve faaliyet türüne uygun hazırlanmış, standardize edilmiş bir güvenlik unsuru oması gerekir.

Dünya genelinde birçok ülke, bu kritik ihtiyacı düzenlemek üzere ulusal mevzuatlar ve teknik standartlar yayınlamıştır; bazıları ise bunları bağlayıcı hukuk normu haline getirerek işverenlere açık sorumluluklar yüklemiştir.

Almanya’nın DIN 13157 ve DIN 13169 standartları, İngiltere’nin HSE L74 rehberi, ABD’nin OSHA yönetmeliği ile desteklenen ANSI Z308.1 standardı ve Fransa’nın INRS rehberi bu konuda öne çıkan örnekler arasındadır.

Lakin ülkemizde İş Sağlığı ve güvenliği Tüzüğünün iptali sonrası İlk yardım dolabı içeriğini belirleyici ve/veya emredici bir hüküm içeren düzenleme yapılmamıştır. İşyeri hekimlerinin takdirine ve işverenlerin keyfine – oluruna bırakılmış olan ilk yardım dolabı içeriği, genel olarak basit pansuman malzemeleri ile belirlenme/tamamlanma eğilimi gelişmiştir.

Bu sebeple; İlk yardım dolabı içeriğini yasal olarak belirlemiş ve uygulayan ülkeleri sistematik bir tabloyla sunarak işletmelerin riskleri, bulunduğu yer, çalışan sayısısı ve daha pek çok kriter gözetilerek iyi uygulamalardan örnek alınabileceği hatta daha da geliştirilebileceği inancındayım.

Sadece hangi ülkelerin bu konuda düzenleme yaptığını değil, aynı zamanda düzenleyici kurumları, standartların adını ve içeriğin yasal bağlayıcılığını da sizlere sunuyorum.

✅ ✅ ✅
İşyeri İlk Yardım Dolabı İçeriğini Ayrıntılı Olarak Düzenlemiş ve Uygulayan Ülkeler
ÜlkeYasal Düzenleyici Kurumİlk Yardım Seti İçeriği Yasal mı?Standart / Belge / Yönetmelik
🇩🇪 AlmanyaDIN
(Deutsches Institut für Normung), BG Bau
✅ EvetDIN 13157, DIN 13169
🇫🇷 FransaINRS
(Institut National de Recherche et de Sécurité)
✅ EvetCode du Travail, INRS ED 6109
🇬🇧 Birleşik KrallıkHSE
(Health and Safety Executive)
✅ EvetHealth and Safety (First-Aid) Regulations 1981, HSE L74
🇺🇸 ABDOSHA
(Occupational Safety and Health Administration)
✅ Evet (dolaylı)29 CFR 1910.151, ANSI/ISEA Z308.1-2021 (tavsiye niteliğinde)
🇨🇦 KanadaCCOHS
(Canadian Centre for Occupational Health and Safety)
✅ EvetCSA Z1220-17, eyalet yönetmelikleri
🇦🇺 AvustralyaSafe Work Australia✅ EvetModel Work Health and Safety Regulations 2011, First Aid Code of Practice
🇸🇪 İsveçArbetsmiljöverket (İsveç İş Ortamı Kurumu)✅ EvetAFS 1999:07
🌍 🌍 🌍
🇩🇪 Almanya
  • Kurum: DIN (Deutsches Institut für Normung), BG Bau (İnşaat sektörüne özel mesleki birlik)
  • Yasal Mı?: Evet, DIN 13157 ve DIN 13169 standartlarına göre zorunlu
  • Standart:
    • DIN 13157: Küçük ve orta ölçekli işletmeler için
    • DIN 13169: Büyük işyerleri ve sanayi kuruluşları için
  • İçerik Örnekleri:
    • Steril gazlı bez (6–12 adet)
    • Üçgen bandaj (2 adet)
    • Yara bandı seti (40–60 parça)
    • Steril kompres (6–10 adet)
    • İlk yardım battaniyesi (1 adet)
    • Tıbbi makas, eldiven (4–8 çift)
    • CPR maskesi
🌍 🌍 🌍
🇫🇷 Fransa
  • Kurum: INRS (Institut National de Recherche et de Sécurité)
  • Yasal Mı?: Evet, Code du Travail (Çalışma Yasası) uyarınca zorunlu
  • Belge / Standart: INRS ED 6109 rehberi (zorunlu uygulama rehberi)
  • İçerik Örnekleri:
    • Tek kullanımlık eldiven
    • Antiseptik solüsyon
    • Yara bandı, makas
    • Soğuk kompres
    • Turnike (opsiyonel ama tavsiye edilir)
    • Göz yıkama solüsyonu (kimyasal ortamlar için zorunlu)
🌍 🌍 🌍
🇬🇧 Birleşik Krallık
  • Kurum: HSE (Health and Safety Executive)
  • Yasal Mı?: Evet, The Health and Safety (First-Aid) Regulations 1981 kapsamında uygulanır
  • Rehber: HSE Approved Code of Practice (ACOP) – L74
  • İçerik Örnekleri:
    • 1 adet ilk yardım kitabı
    • 2 üçgen bandaj
    • En az 20 yara bandı (çeşitli boyutlarda, hipoalerjenik)
    • 2 steril göz pedi
    • 6–10 adet antiseptik mendil
    • 1 çift vinil eldiven
    • İlk yardım afişi / talimatları
🌍 🌍 🌍
🇺🇸 ABD
  • Kurum: OSHA (Occupational Safety and Health Administration)
  • Yasal Mı?: Evet, 29 CFR 1910.151‘e göre ilk yardım donanımı zorunlu
  • Rehber: ANSI/ISEA Z308.1-2021 standardı (bağlayıcı olmasa da OSHA uygulamasında esas alınır)
  • İçerik Örnekleri:
    • 16 adet yara bandı (1×3 inç)
    • 1 antiseptik pomad tüpü
    • 6 antiseptik mendil
    • 4 adet gazlı bez (3×3 inç)
    • 1 CPR solunum bariyeri
    • 2 çift eldiven
    • Göz yıkama solüsyonu (kimyasal teması varsa)
🌍 🌍 🌍
🇨🇦 Kanada
  • Kurum: CCOHS (Canadian Centre for Occupational Health and Safety)
  • Yasal Mı?: Evet, eyalet bazında değişmekle birlikte genel kurallar var
  • Rehber: CSA Z1220-17 (First aid kits for the workplace)
  • İçerik Örnekleri:
    • Yara bandı seti
    • Steril sargı bezleri
    • Turnike, soğuk kompres
    • Göz yıkama kabı veya sıvısı
    • Solunum maskesi
    • Kullanım kılavuzu (İngilizce ve Fransızca)
🌍 🌍 🌍
🇦🇺 Avustralya
  • Kurum: Safe Work Australia
  • Yasal Mı?: Evet, Model Work Health and Safety Regulations 2011 kapsamında zorunlu
  • Rehber: Code of Practice – First Aid in the Workplace
  • İçerik Örnekleri:
    • En az 25 yara bandı
    • En az 5 steril gazlı bez
    • 2 antiseptik solüsyon
    • Acil iletişim kartı
    • Yara temizleme sıvısı
    • İlk yardım rehberi
🌍 🌍 🌍
🇸🇪 İsveç
  • Kurum: Arbetsmiljöverket (İsveç İş Ortamı Kurumu)
  • Yasal Mı?: Evet, AFS 1999:07 sayılı düzenlemeyle zorunlu
  • İçerik Örnekleri:
    • Turnike, CPR maskesi
    • Buz torbası, eldiven
    • Gazlı bez, steril sargı
    • Göz duşu (gerekiyorsa)
📌 📌 📌
Genel Gözlem ve Tekrar
Ülkeİçerik StandardıYasal ZorunlulukRehber / Bağlayıcılık
🇩🇪 AlmanyaDIN 13157/69✅ Zorunlu✅ Yasal ve bağlayıcı
🇫🇷 FransaINRS ED6109✅ Zorunlu✅ Resmî rehber
🇬🇧 Birleşik Krallık
İngiltere
HSE L74✅ Zorunlu✅ ACOP niteliğinde
🇺🇸 ABDANSI Z308.1✅ Zorunlu (OSHA’ya bağlı)⚠️ Tavsiye edilen içerik, eyalet bazlı yorumlanabilir
🇨🇦 KanadaCSA Z1220-17✅ Zorunlu⚠️ Eyaletlere göre değişir
🇦🇺 AvustralyaCode of Practice✅ Zorunlu✅ Federal düzenleme
🇸🇪 İsveçAFS 1999:07✅ Zorunlu✅ Mevzuata dayalı
🧭 🧭 🧭
🇹🇷 Türkiye’de Durum 🇹🇷
  • Kurum: T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
  • Yasal mı?: İlk yardım dolabı bulundurmak zorunludur. Lakin içeriği yönetmeliklerde net belirtilmemiştir.
  • Uygulama: İşyerlerinin tehlike sınıfı ve çalışan sayısına göre “ilkyardımcı bulundurma” ve “ilkyardım malzemesi sağlama” zorunludur.
  • İçerik önerisi: Net olarak belirlenmiş değil…

İlk yardım dolabının içeriğini yasal güvenceye bağlayan ülkelerin uygulamaları, yalnızca mevzuat başarısı değil aynı zamanda insan hayatına verilen önemin göstergesidir. Bir işyerinde, doğru malzeme ile donatılmış bir ilk yardım dolabı; zamanında yapılan basit bir müdahale ile bir çalışanın hayatını kurtarabilir, yaralanmanın boyutunu azaltabilir veya kalıcı sakatlıkların önüne geçebilir.

Türkiye’de ilk yardım dolabı bulundurma zorunluluğu bulunmakla birlikte, içeriğe ilişkin detaylar net bir şekilde tanımlanmamıştır. Bu durum, özellikle yüksek riskli sektörlerde standart dışı içeriklerle hazırlanan eksik dolapların kullanılmasına ve bu nedenle acil müdahale anlarında zaman ve etkinlik kaybına yol açabilir. Bu bağlamda, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş İş Sağlığı ve Güvenliği sistemlerine sahip ülkelerin içerik belirleme ve zorunlu uygulama modelleri, ülkemiz açısından önemli bir gelişim ve iyileştirme örneği teşkil etmektedir.

Bu yazı ile; işyerlerinde daha güçlü, mevzuata uygun ve yaşam koruyucu ilk yardım sistemlerinin kurulmasına katkı sağlamak amacındayım. Gelecekte, ulusal düzenlemelerde içerik standardının açık biçimde tanımlanması ve periyodik kontrol sistemine entegre edilmesiyle, iş kazalarının sonuçları daha etkin biçimde yönetilebileceğini düşünüyorum.

Unutulmamalıdır:
“Hayat, dakikaların içinde saklıdır. Ve o dakikaların kaderi, hazır bir ilk yardım dolabına bağlı olabilir.”

📞 📞 📞
İlk Yardımda İlk Tercihiniz Tetkik İlk Yardım Eğitim Merkezi
📞 Tetkik OSGB ile Hemen Tanışın!
Hemen Başvurun

📍 Tetkik İlk Yardım Eğitim Merkezi : Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
📞 İlk Yardım Eğitim Telefonu: +90 541 125 15 31

📞 Tetkik Merkez Telefonu: +90 232 265 20 65
🌐 Web sitemiz: https://tetkik.com.tr/
📧 Bilgi: [email protected]

Hayat Kurtarmak Bir Eğitim Kadar Yakın!

Tetkik İlk Yardım Eğitim Merkezi ile Hazırlıklı Olun!

İlk yardım eğitimi, yalnızca bir yasal mecburiyet değil; bir yaşam bilincidir.
Tetkik İlk Yardım Eğitim Merkezi, bu bilinci kurumlara, çalışanlara ve topluma kazandırmak için burada.

Hayat kurtarmak, sadece sağlıkçılara bırakılmayacak kadar önemlidir.
Siz de ilk adımı atın – Tetkik ile bilinçli olun, fark yaratın.

Hizmetlerimiz Laboratuvar ve muayene ile de sınırlı değil.

İlk yardımcı olmak isteyenler eğitimlerimize katılabilirler.

Hijyen Mesleki Eğitim Belgesi almak isteyenlere de çözümümüz mevcut.

Mesleki Eğitim Belgesi için yine sizlere destek veriyoruz.

İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili tüm konularda her daim sizlerin hizmetindeyiz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla