Yangın Tüpü Tipine Göre Sınıflandırma ve İşaretler

Yangınla mücadele ekipmanları içerisinde yer alan taşınabilir yangın söndürücüler (yangın tüpleri), yangının ilk birkaç dakikası içinde yapılacak müdahalede kritik rol oynamaktadır.

Yangın söndürücüler, yalnızca söndürücü özellikleriyle değil, üzerlerinde yer alan teknik işaretler, semboller, harfler ve kodlamalarla da kullanıcıya yaşamsal bilgiler sunar.

Bu işaretlerin doğru okunması ve anlaşılması, yangına uygun müdahalenin temelini oluşturur. Elinizdeki çalışma, yangın tüplerinin tiplerine göre sınıflandırılmasıyla birlikte, tüp üzerindeki yazıların, rakamların ve renklerin anlamlarını teknik bir perspektifle ve pratik uygulamalarla ortaya koymaktadır.

Amacım; iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinin, acil durum ekiplerinin ve tüm çalışanların yangın tüpleri üzerindeki bu işaretleri doğru anlaması ve yorumlamasını sağlamak için bilgi köşemize bir eklem yapmaktır.

🔥 🔥 🔥

1. Yangın Tüpü Tipine Göre Sınıflandırma ve İşaretler
🧯 A. Kuru Kimyevi Tozlu (ABC) Tüp
  • Üzerindeki işaret:
    • ABC veya A-B-C → Çok amaçlı tozlu tüp; katı, sıvı ve gaz yangınlarına müdahale edebilir.
  • Toz türü: Monoamonyum fosfat / Sodyum bikarbonat
  • Renk kodu: Genellikle kırmızı
  • Basınç göstergesi: Manometre
    • Yeşil bölge: Normal basınç
    • Kırmızı bölge: Düşük basınç (yeniden dolum gerekir)
🔥 🔥 🔥
🧯 B. Karbon Dioksit (CO₂) Tüp
  • Üzerindeki işaret:
    • CO₂ → Yalnızca B ve C sınıfı yangınlara müdahale eder (sıvı ve gaz)
  • Tanıma bilgisi:
    • Manometre bulunmaz.
    • Boyun kısmında yivli metal başlık (hortum yoksa metal horn)
  • Kullanım uyarısı: Kapalı alanlarda dikkatli kullanılmalıdır (boğucu gaz)

CO₂ Tüp Üzerindeki İşaretlerin Anlamları
İşaretAnlamı
CO₂Söndürücü gazın karbondioksit olduğunu belirtir. Elektrik iletmez.
E Class / 🔌Tüpün elektrik yangınlarında kullanılabileceğini gösterir.
35kV Test Passed35.000 volt elektrik altında test edilip güvenli olduğu anlamına gelir.
%xx CO₂İçerikteki karbondioksit oranını belirtir. Örn: %99,9 CO₂
CEAvrupa güvenlik standartlarına uygunluk belgesi.
TSE veya TS EN 3Türk Standartlarına (EN3 standardına) uygunluk.
TS EN 1866 – 1 Yangın söndürücü standardı ve test metodunu belirtir.
5A / 21B / CYangın söndürme etkinliği sınıflandırması
(Bkz: Not aşağıda).
20 secOrtalama boşaltım süresi (örnek).
2 kg CO₂Söndürücü gazın ağırlığı. Net içeriği verir.

🔍 Hesaplama Örneği:

  • 2 kg CO₂ gazı, 1 atmosfer basınçta yaklaşık 1.1 m³ hacme yayılır.
  • Boşaltma süresi: 20 saniye → 1.1 m³ / 20 = 0.055 m³/sn çıkış debisi.
🔥 🔥 🔥
🧯 C. Köpüklü (AFFF – Aqueous Film Forming Foam)
  • Üzerindeki işaret:
    • AFFF, Foam, A-B → Katı ve sıvı yangınlara etkili
  • Renk kodu: Kırmızı + Mavi şerit (bazı ülkelerde değişebilir)
  • Dikkat: Elektrik yangınlarında kullanılmaz (iletken olabilir)
🔥 🔥 🔥
🧯 D. Metal Yangını (D sınıfı)
  • Üzerindeki işaret:
    • Class D, Metal Fire Only → Lityum, magnezyum gibi metallerin yangınında
  • Toz türü: Özel toz (grafit, sodyum klorür vs.)
  • Renk kodu: Sarı etiket, gri/gümüş gövde
🔥 🔥 🔥
🧯 E Sınıfı (Elektrik Yangınları)

📌 Tanım:

Elektrik panoları, kablolar, trafo merkezleri, bilgisayar sistemleri gibi elektrik enerjisiyle çalışan cihazlardan çıkan yangınlardır.

Uygun Söndürücü Tipleri:
  1. CO₂ (Karbondioksitli) Tüpler
  2. Kuru Kimyevi Tozlu (ABC Tozlu) – sınırlı olarak
  3. Halon ve alternatifi Halotron – özel uygulamalarda
🔥 🔥 🔥
🧯 F Sınıfı (Yağ Yangınları)

📌 Tanım:

Ticari mutfaklarda kızartma yağlarının aşırı ısınmasından kaynaklanan yangınlardır. Sıvılaştırılmış yağlar çok hızlı alev alabilir.

Uygun Söndürücü Tipleri:
  • Islak Kimyasal (Wet Chemical)
  • Potasyum asetat, potasyum sitrat, potasyum karbonat içeriklidir.

F Sınıfı Tüp Üzerindeki İşaretlerin Anlamları
İşaretAnlamı
F Sınıfı / 🍳Yağ yangınlarında (pişirme yağı) kullanılabilir.
Wet ChemicalSöndürücü sıvının özel formülasyonla üretildiğini belirtir.
K2CO₃ / CH₃COOKKimyasal içeriği belirtir: potasyum karbonat veya potasyum asetat.
40 sec discharge40 saniyelik boşaltım süresi.
75F75°C’de aktif hale gelen nozül tetikleyici sensör.
6L6 litre söndürücü sıvı içerir.
TSE veya TS EN 3Avrupa yangın söndürme standardı.
Elde taşınabilir cihazlar TS 862 EN 3, tekerlekli cihazlar için TS en 1866 standart serisi olmak zorundadır.Taşınabilir Yangın Söndürücü cihaz standardı.
F Class Rating: 75FYangın sınıfı uyumluluğunu gösterir.
PH 9–11Sıvı kimyasalın pH aralığı – hafif bazik.

🔍 Hesaplama Örneği:

  • 6 Litre potasyum karbonat → yaklaşık 4 m²’lik yağ yangını alanını kaplayabilir.
  • Köpükleme ve soğutma süresi: 60–75 saniyelik etkin soğuma etkisi sağlar.

🎯 🎯 🎯

5A / 21B / C Ne Demektir?

Bu kodlar yangın söndürücünün etkinliğini gösteren sınıflandırma kodlarıdır

KodAçıklama
AKatı madde yangını (tahta, kumaş vb.)
BSıvı madde yangını (benzin, tiner)
CGaz yangını (propan, bütan vb.)
FPişirme yağı yangını
5A5 adet 0.5 m³ boyutundaki tahta bloğu söndürebilir.
21B21 litre sıvı yakıt yangınını söndürebilir.
🔢 🔢 🔢
2. Tüp Üzerinde Bulunan Harfler ve Rakamların Anlamı

📌 📌 📌

A. Yangın Sınıfı Harfleri
HarfAnlamıAçıklama
AKatı maddeOdun, kâğıt, plastik gibi
BSıvı maddeBenzin, alkol, yağ
CGaz yangınlarıPropan, bütan, metan
DMetal yangınlarıMagnezyum, titanyum
EElektrik(ABCD tüplerinde genellikle ayrı belirtilmez)
FYağ yangınlarıMutfak tipi yağ yangınları

📌 📌 📌

B. Tarih ve Kontrol İşaretleri
  • Dolum tarihi: Ay/Yıl formatında
  • Son kontrol tarihi: Tüpün periyodik bakımı
  • Hidrostatik test tarihi: Basınca dayanım testi, genelde her 5 yılda bir yapılır

📌 📌 📌

C. Basınç Değerleri ve Kodları
KodAçıklama
T.S.Türk Standardı (ör: TS EN 3)
PN 25Nominal çalışma basıncı 25 bar
Test: 35 barTüpün test edildiği basınç seviyesi
Vol: 6 kg6 kilogram söndürücü madde içerir
  • Hacim birimi karışıklığına dikkat:
    • kg = Toz/CO₂ miktarı
    • lt = Köpük veya su hacmi

📌 📌 📌

D. Seri Numaraları / Parti Numaraları
  • Üreticiye özel kodlar: Seri takip ve izlenebilirlik için

📐 📐 📐

3. Basınç Hesaplaması (CO₂ Tüpü Örneği)

Bir CO₂ tüpünün içindeki gaz kritik sıcaklık ve basınçta sıvı + gaz fazında bulunur. Kullanıcı basınç göstergesi olmadığı için:

Tahmini Basınç Değeri:

  • Oda sıcaklığında (25 °C): Yaklaşık 57 bar

Uygulama:
Bir 5 kg’lık CO₂ tüpü kullanıldığında:

1 kg CO₂ → ~0.54 m³ gaz üretir
5 kg → 5 × 0.54 = 2.7 m³ CO₂ gazı yayılır
Bu, kapalı bir alanda ciddi boğulma riski yaratabilir.

🚩 🚩 🚩

4. Renk Kodları (TS ISO 3864 ve EN 3’e göre)
RenkAnlamı
KırmızıGenel yangın söndürücü gövdesi
MaviKuru toz içerikli tüpler için
SiyahCO₂ içerikli tüpler için
KremKöpüklü tüpler için
SarıMetal yangını tüpleri için

🔒 🔒 🔒

5. Diğer Etiketler ve Uyarılar
  • Kullanım Talimatı (genelde 3 adım):
    1. Pimi çek
    2. Hortumu yönlendir
    3. Tetiğe bas
  • Uyarı sembolleri:
    • Elektrik sembolü varsa → Elektrikli alanlarda kullanılabilir.
    • Çarpı sembolü → Belirtilen sınıfta kullanılamaz.

Kritik Uyarılar

  • Elektrik yangınlarında kesinlikle su bazlı tüpler kullanılmaz. Elektrik çarpma riski vardır.
  • Yağ yangınlarında su kullanımı patlamaya neden olabilir! Sıvı yağ ile su temas ettiğinde aniden buharlaşır ve alevi genişletir.
  • İşaretler silinmiş ya da okunamaz durumdaysa, tüp kullanıma uygun değildir.
  • Tüm yangın tüplerinin üzerindeki kodlar yılda en az bir defa okunmalı ve yorumlanabilir durumda olmalıdır.

Yangın tüplerinin üzerindeki teknik işaretler yalnızca cihazın kimliğini belirlemekle kalmaz; aynı zamanda cihazın doğru yerde, doğru biçimde ve doğru zamanlama ile kullanılmasını sağlayan hayati yönlendirmelerdir.

Sıklıkla göz ardı edilen bu semboller, aslında bir yangın anında saniyeler içinde doğru karar vermemizi sağlayacak bilgi alt yapısını oluşturur.

Bu nedenle yangın tüpü kullanımı kadar, üzerindeki işaretlerin de okunabilir ve anlaşılır olması; periyodik kontrollerin bu unsurlar üzerinden de yapılması, hem iş güvenliği hem de genel yaşam güvenliği açısından büyük önem taşır.

Unutulmamalıdır ki, doğru işaretin doğru okunması, yanlış müdahalenin önüne geçer; bu da çoğu zaman bir canın kurtarılması anlamına gelir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Yangın Söndürücüler – Taşınabilir https://www.ccohs.ca/oshanswers/safety_haz/fire_extinguishers.html

⭐️⭐️ Yangın Söndürücü Yerleştirme Kılavuzu https://www.nfpa.org/news-blogs-and-articles/blogs/2021/04/30/extinguisher-placement-guidehttps://www.nfpa.org/news-blogs-and-articles/blogs/2021/04/30/extinguisher-placement-guide

⭐️⭐️ Seyyar yangın söndürücüler – Bölüm 10: Seyyar yangın söndürücünün en 3-7 ye uygunluğunu değerlendirmek için hükümler https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073083114121073085067118075066090107

⭐️⭐️ Taşınabilir yangın söndürücüler – bölüm 1: Karakteristikler, performans ve deney metotları https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073097087079078113097107119120085113

⭐️⭐️ Doğru Yangın Söndürme Cihazının Seçimi İçin Gerekli Bilgiler http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://sssjournal.com/files/sssjournal/453f95dc-71ac-422e-b440-cc5e0081ee9a.pdf

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

İş Yaşamında Gölgeyle Dans – (Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma)

Gölgeyle Tanışma

İş hayatı çoğu zaman sadece görevler, sorumluluklar, raporlar ve toplantılardan ibaret gibi görünür. Ancak işin görünmeyen, daha derin bir yüzü vardır: İnsanların kendi iç dünyalarıyla iş ilişkilerine taşıdıkları gölgeler. Carl Gustav Jung’un “gölge” kavramı, bireyin kabul etmek istemediği, bastırdığı ya da görmezden geldiği yönlerini anlatır. Bu yönler, genellikle olumsuz duygular, kıskançlıklar, öfkeler, kırılganlıklar ve güç arzularıdır. Fakat gölge sadece “karanlık” değildir; aynı zamanda henüz farkına varmadığımız potansiyelleri de içinde saklar.

İş yaşamında bu gölge, çoğunlukla kişiler arası ilişkilerde açığa çıkar. Patronla, ekiple ya da iş arkadaşlarıyla yaşanan çatışmalar, aslında çoğu zaman kişinin kendi içsel çatışmalarının dışarıya yansımalarıdır. Birine sinirlendiğimizde, çoğu zaman onun davranışının bizde bastırılmış bir tarafı tetiklemesinden kaynaklanır. Birini gereğinden fazla idealize ettiğimizde, aslında kendi içimizde görmek istemediğimiz zaaflarımızı onun üzerinden izliyor olabiliriz.

Bu yazıda, gölgenin iş yaşamındaki izlerini takip edeceğiz. Önce patron, ekip ve iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonlarını ele alacağız. Ardından belirsizlikle yüzleşmeyi sağlayan duyusal bir egzersiz üzerinden gölgeyle temas kurmayı deneyimleyeceğiz. Psikolojik düzeyde kontrol ihtiyacının gölgeyle nasıl bağlantılı olduğunu inceleyecek, son olarak günlük çalışmasıyla iş hayatında zorlandığımız kişilerin bize aslında ne öğrettiğini sorgulayacağız.

Patron, Ekip ve İş Arkadaşlarıyla İlişkilerde Gölge Projeksiyonları
Patron Figürü: Gücün Aynasında Gölge

Patron, iş yaşamında sadece maaş ödeyen, talimat veren ya da strateji belirleyen kişi değildir. Psikolojik açıdan o, bir tür “otorite aynası” rolünü üstlenir. Birçok çalışanın patronuyla yaşadığı gerginlikler, aslında patronun kişisel özelliklerinden çok, çalışanın kendi iç dünyasında çözülmemiş meselelerden kaynaklanır. Jung’un gölge teorisi bu noktada devreye girer: gölgeye ittiğimiz öfke, korku, kıskançlık ya da hayranlık, patron figürü üzerinden açığa çıkar.

Patron ve Otorite Arketipi

İş yerinde patron, sadece yöneten değil; aynı zamanda kolektif bilinçdışında yer etmiş “otorite arketipi”ni temsil eder. Çocukken anne-babamızın otoritesi karşısında hissettiğimiz duygular, çoğu zaman farkında olmadan patrona yansır. Patronla kurulan ilişki aslında geçmişteki otorite figürleriyle olan ilişkinin tekrar sahnelenmesidir. Bu nedenle çalışan, patronunu ya aşırı sever, ya sürekli eleştirir, ya da ondan çok korkar.

Öfkenin Aynası

Patronun aldığı kararlar adaletsiz geldiğinde ya da sürekli baskıcı bir tavır sergilediği düşünüldüğünde, çalışan içinde yoğun bir öfke duyar. Ancak bu öfkenin tamamı patrona ait değildir. Kişi çoğu zaman kendi hayatında sorumluluk almakta zorlanıyordur. “Karar alma” gücünü içsel olarak geliştirmediği için dışarıdaki otorite ona dayanılmaz gelir. Böylece patron, kişinin içsel eksikliğini görünür kılar.

  • Bir çalışan patronuna “neden hep ben karar veremiyorum, neden hep o belirliyor?” diye kızıyorsa, aslında kendi cesaret eksikliğine öfke duymaktadır.
  • Patronun baskıcı olduğunu düşünen biri, çoğu zaman kendi hayatında net sınırlar çizemeyen kişidir. Patronun sınır koyma gücü, kendi zayıflığını hatırlattığı için öfke doğar.

Korkunun Gölgeleri

Bazı çalışanlar patronlarının tepkilerinden fazlasıyla çekinir. Küçük bir bakış, hafif bir tonlama bile kaygı yaratır. Bu aşırı korku, genellikle bireyin kendi içindeki güce güvenmemesinden kaynaklanır. Patronun öfkesi ya da eleştirisi aslında kişiye “kendi ayakların üzerinde durmayı öğren” mesajını verir.

  • Çocuklukta cezalandırılma korkusu yaşamış kişiler, patron karşısında aynı kaygıyı tekrar deneyimler.
  • Kendi fikirlerini savunmakta güçlük çeken biri, patron karşısında “küçük çocuk” rolüne bürünür.

Aşırı Hayranlık ve Yüceltme

Patron figürünün gölge yansımalarından biri de aşırı hayranlıktır. Çalışan, patronunu sürekli yüceltir; onun zekâsını, cesaretini, vizyonunu öve öve bitiremez. Bu görünüşte olumlu gibi dursa da aslında bireyin kendi potansiyelini gölgeye itmesinden kaynaklanır.

  • “Ben yapamam, o yapar.”
  • “Onun gibi olmak imkânsız.”
  • “O doğuştan lider, ben sıradanım.”

Bu düşünceler çalışanın kendi içindeki liderlik potansiyelini bastırmasına yol açar. Patronu yüceltmek, kişinin kendi güçlerinden kaçması anlamına gelir.

Patron Bir Ayna Gibi

Patronun davranışları, çalışanın iç dünyasının aynasıdır. Patronla yaşanan her çatışma, aslında içeride bastırılmış bir duygunun yüzeye çıkışıdır.

  • Patron adaletsiz göründüğünde, bu içerideki “adil olma isteği”nin bastırılmış halidir.
  • Patron korku yaratıyorsa, bu içerideki “güçlü olma” yanının kullanılmadığını gösterir.
  • Patron çok hayranlık uyandırıyorsa, bu içerideki “liderlik gücü”nün gölgede kaldığını işaret eder.

İş Yaşamındaki Örnekler
  1. Toplantıda Susturulan Çalışan: Patron konuşurken sürekli sözünü kesiyor ya da fikirlerini dikkate almıyor. Çalışan öfkeleniyor. Ancak içeride şu soru saklı: “Ben kendi hayatımda sesimi ne kadar duyuruyorum?”
  2. Patronun Eleştirisinden Korkan Çalışan: Patronun tek bir cümlesiyle morali bozulan çalışan, aslında kendi içindeki eleştirel sesi dışarıda duyuyordur. İçerideki “yetersizim” inancı, patron figürüyle tetiklenir.
  3. Patronunu Putlaştıran Çalışan: Patronun başarılarını örnek gösterip kendi fikirlerini sürekli küçümseyen kişi, aslında kendi yaratıcılığını gölgeye itmiştir.

Gölgeyle Yüzleşme İçin Sorular
  • Patronuma neden bu kadar kızıyorum? Bu öfke bana neyi gösteriyor?
  • Patronumdan neden korkuyorum? İçimde hangi güçten kaçıyorum?
  • Patronuma neden bu kadar hayranım? Benim içimde hangi potansiyel gölgede kaldı?

Propriyoseptif Egzersiz Önerisi: Patron Gerginliğiyle Çalışmak

Patronla ilgili gölge duygularını bedensel farkındalıkla çalışmak mümkündür.

  • Egzersiz: Bir sandalyeye oturun. Omuzlarınızı yukarı kaldırıp bırakın. Patronu düşündüğünüzde omuzlarınızdaki gerginliği gözlemleyin. Sonra gözlerinizi kapatıp, nefes alırken “kendi gücüm bende” deyin. Bu küçük farkındalık, patron figürünün üzerinizdeki etkisini azaltabilir.

Patron figürü, iş yaşamında sadece otorite değil, aynı zamanda bireyin kendi gölgesiyle yüzleştiği en güçlü aynadır. Onun karşısında duyulan öfke, korku ya da hayranlık, aslında bireyin iç dünyasındaki bastırılmış parçaların işaretidir. Patronu anlamak, aslında kendini anlamaktır. Jung’un dediği gibi: “Başkalarıyla yaşadığımız çatışmalar, aslında kendi gölgemizle yaptığımız kavganın yansımalarıdır.”

Ekip Dinamikleri: Gölgenin Kolektif Yüzü

İş yaşamında ekip çalışması, modern organizasyonların temel taşlarından biridir. Tek bir bireyin bilgi, beceri veya bakış açısının yeterli olmadığı yerde, ekipler farklı kişilikleri, yetkinlikleri ve deneyimleri bir araya getirerek ortak bir amaç için çalışır. Ancak bu birliktelik, yalnızca güçlü yönlerin değil, aynı zamanda gölgelerin de sahneye çıktığı bir alandır. Jung’un tanımıyla gölge, bireyin bastırdığı, görmek istemediği ya da toplumsal olarak kabul edilemez bulduğu yönlerin bütünüdür. İşte bu bastırılmış yanlar, ekip dinamikleri içinde en çok görünür hâle gelir.

Bir ekip, yalnızca işlerin yürütüldüğü bir mekanizma değildir; aynı zamanda bir ayna odası gibidir. Her birey, kendi gölgesini diğerlerine yansıtır, diğerlerinin gölgeleriyle yüzleşir ve çoğu zaman farkında olmadan bu projeksiyonların yarattığı duygusal etkileşimlerle hareket eder. Bu nedenle ekip çalışması, yalnızca görev dağılımı değil, aynı zamanda derin bir psikolojik süreçtir.

1. Çalışkanlık ve Titizlik Üzerinden Gölge Yansımaları

Ekip içinde çok çalışkan, disiplinli ve titiz bir üye olduğunda, diğer ekip arkadaşları onu “fazla kuralcı, zorlayıcı ya da hata arayan” biri olarak görebilir. Bu tepki çoğu zaman o kişinin gerçekten öyle olmasıyla değil, diğerlerinin kendi içlerindeki dağınık, disiplinsiz ya da ertelemeci tarafla yüzleşmek istememesiyle ilgilidir.

Örneğin, toplantılara her zaman hazırlıklı gelen, raporları eksiksiz teslim eden bir ekip üyesi düşünelim. Onun varlığı, bazı üyeler için içten içe bir “utanç aynası” görevi görür. Çünkü onlar kendi hazırlıksızlıklarını, dağınıklıklarını ya da sorumluluklarını ertelemelerini fark ederler. Bu farkındalık rahatsız edicidir ve bilinçdışı bir savunma mekanizması devreye girer: “O çok titiz, insanı bunaltıyor.” Böylece birey, kendi eksikliğiyle yüzleşmek yerine gölgeyi diğerine yansıtır.

2. Mizah ve Ciddiyet Dengesi

Bir başka örnek ise ekip içinde sürekli espri yapan, iş ortamını hafifleten, ciddiyetten uzak görünen üyedir. Ona karşı duyulan sabırsızlık ya da öfke, çoğunlukla kişinin kendi içinde “rahat olma, oyun oynama, keyif çıkarma” yanına izin vermemesiyle ilgilidir.

Bir çalışan, çocuklukta sürekli “ciddi ol, boş işlerle uğraşma” gibi mesajlar aldıysa, hayatı boyunca eğlenceli tarafını bastırmış olabilir. Ekipte mizahi yönü güçlü birini görünce, kendi bastırdığı bu yan tetiklenir. Bu tetiklenme rahatsız edicidir, çünkü “ben olamıyorum ama o olabiliyor” hissini yaratır. Böylece, aslında içteki bastırılmış oyun isteği, dışarıya “onun yüzeyselliği” olarak projekte edilir.

3. Sessizlik ve Görünmezlik Üzerinden Projeksiyonlar

Bazı ekip üyeleri sessizdir, geri planda kalır, fazla konuşmaz. Onlara “çekingen, sorumluluk almıyor” gibi etiketler yapıştırılır. Oysa bu etiketlemelerin ardında da gölge vardır. Sürekli öne çıkan, konuşan ya da liderlik etmeye çalışan kişiler, kendi içlerindeki pasifliği, geri çekilme ihtiyacını bastırıyor olabilirler. Sessiz üye bu bastırılmış parçayı temsil ettiği için öfke ya da küçümseme uyandırır.

Aynı şekilde, sessiz üyeler de aktif olanlara gölge projekte edebilir. Onlar için fazla konuşan bir ekip arkadaşı “gösteriş meraklısı, egoist” olarak algılanabilir. Oysa burada bastırılmış olan, kendi görünür olma ve değer gösterme ihtiyacıdır.

4. Rekabet ve Kıskançlık

Ekip içinde gölgenin en belirgin yüzlerinden biri de kıskançlık yoluyla açığa çıkar. Başarılı olan, takdir edilen ya da patronla yakın ilişkisi olan bir ekip üyesine duyulan gizli öfke, çoğu zaman kişinin kendi gölgesindeki “başarma, öne çıkma, takdir görme” arzusuyla ilgilidir.

Kıskançlık aslında gölgenin diliyle atılmış bir çığlıktır: “Benim de böyle bir yanım var ama ona izin vermiyorum.” Bu nedenle ekiplerde kıskançlık yalnızca kişisel bir mesele değil, kolektif gölgenin açığa çıkmasıdır. Çünkü bir kişinin başarısı, diğerlerinin bastırdığı potansiyelleri tetikler.

5. Kolektif Gölge: Ortak Atmosfer

Ekip çalışmasının ilginç yanı, gölgelerin yalnızca bireysel düzeyde değil, kolektif düzeyde de işlemeye başlamasıdır. Yani ekip, bir bütün olarak belli bir gölgeyi sahiplenebilir.

Örneğin, üst yönetimi sürekli “bizi anlamıyor, bizi görmezden geliyor” diye suçlayan bir ekip, aslında kendi içinde birbirini görmeyen, birbirinin emeğini takdir etmeyen bir grup olabilir. Burada ekip, kendi gölgesini dışarıdaki otoriteye projekte eder.

Ya da bir ekip, sürekli başka departmanları “düzensiz, yetersiz” olmakla suçluyorsa, belki de kendi içinde var olan dağınıklığı görmek istemiyordur. Böylece gölgeyi dışarıya atarak içsel çatışmadan kaçınır.

6. Gölgeyle Çalışmanın Fırsatları

Ekip içinde gölgenin bu kadar yoğun yansıması, ilk bakışta sorun gibi görünse de aslında büyük bir fırsattır. Çünkü her çatışma, her rahatsızlık, ekip üyelerine kendi gölgeleriyle yüzleşme imkânı sunar.

Bir çalışan, “neden bu kadar titiz olduğuna takılıyorum?” diye sorguladığında, kendi erteleyici yanıyla tanışabilir. Bir diğeri, “neden bu kadar espri yapmasına sinir oluyorum?” diye düşündüğünde, kendi bastırdığı eğlence ihtiyacını fark edebilir. İşte bu farkındalık, bireysel gelişimi olduğu kadar ekip uyumunu da güçlendirir.

7. Somut Egzersiz: Gölge Paylaşım Çemberi

Ekiplerde uygulanabilecek bir yöntem, “gölge paylaşım çemberi”dir. Bu çalışmada herkes, ekipte kendisini en çok zorlayan davranışı anlatır. Ardından, bu davranışın kendisinde bastırılmış hangi ihtiyacı, hangi duyguyu tetiklediğini keşfetmeye yönlendirilir.

Örneğin, “Senin sürekli detaylara takılman beni yoruyor” diyen biri, kendi içinde rahat olamayan, sorumluluklarını erteleyen yanını fark edebilir. Bu süreç, suçlamadan ziyade farkındalık temelli yürütüldüğünde, ekip içinde hem empatiyi hem de iş birliğini güçlendirir.

Tiyatro Sahnesindeki Gölge

Ekip çalışması, yalnızca görevlerin paylaşıldığı bir zemin değil, aynı zamanda gölgelerin dans ettiği bir tiyatro sahnesidir. Burada herkes, hem kendi rolünü oynar hem de başkalarının bastırdığı yanları görünür kılar.

Kendi gölgesinin farkına varan çalışan, ekip arkadaşını suçlamak yerine “Bende neyi tetikliyor?” sorusunu sorar. Bu sorunun cevabı, hem bireysel gelişimi hem de kolektif uyumu artırır.

Dolayısıyla ekip dinamiklerini anlamak, yalnızca iş verimliliğini değil, aynı zamanda ruhsal olgunluğu da besleyen bir süreçtir. Çünkü gölgeyle yüzleşmek, insanın en gerçek aynasıyla buluşması demektir.

İş Arkadaşları: Günlük Yansımalar

İş yaşamının büyük resmine baktığımızda patron figürü otoriteyi, ekip dinamikleri kolektif gölgeyi temsil eder. Ancak günlük hayatın en görünür, en sık yaşanan gölge yansımaları çoğu zaman iş arkadaşları üzerinden ortaya çıkar. Çünkü onlarla günün büyük bölümünü paylaşırız, birlikte çalışır, birlikte kahve içer, yan yana otururuz. Küçük jestler, mimikler, sözler ya da sessizlikler bile gölgeyi harekete geçirebilir.

Jung’un tanımıyla gölge, bireyin kabul etmediği, bastırdığı, dışarıya göstermediği yanların bütünüdür. İş arkadaşları, bu bastırılmış parçaları açığa çıkaran günlük aynalar gibidir. Onlarla yaşadığımız küçük çatışmalar, aslında kendi içsel gerilimlerimizin yüzeye çıkma fırsatıdır.

1. Bencillik İthamı ve Kendi İhtiyaçlarımız

Bir iş arkadaşımızı “çok bencil” diye nitelendirdiğimizde, aslında kendi ihtiyaçlarımızla kurduğumuz sorunlu ilişkiyi de ele veriyoruz.

Örneğin, masasında hep kendi işine odaklanan, yardıma pek yanaşmayan bir çalışma arkadaşımız olsun. Ona karşı duyduğumuz öfke, “hiç kimseyi düşünmüyor, sadece kendini düşünüyor” cümleleriyle dile gelir. Oysa bu tepkinin altında, kendi ihtiyaçlarını dile getiremeyen bir yanımız olabilir. Belki biz fazla fedakârız, sürekli başkalarının yükünü sırtlanıyoruz ama kendi sınırlarımızı çizemiyoruz. İşte o zaman bencil gibi görünen kişi, aslında bizim söylemeye cesaret edemediğimiz “önce ben” sözünün temsilcisi hâline gelir.

Burada gölge bize şunu fısıldar: “Sen de zaman zaman kendi önceliklerini savunabilirsin. ‘Hayır’ demek senin de hakkın.”

2. Tembellik ve İçsel Dinlenme İhtiyacı

Bir iş arkadaşını “çok tembel” bulmak da benzer bir gölge yansımasıdır.

Mesela, işi ağırdan alan, sık sık mola veren, toplantılarda enerjisiz görünen birini gözümüzde büyütelim. Ona duyduğumuz sabırsızlık ve yargı, aslında kendi içimizde bastırdığımız “yavaşlama, dinlenme, tembellik yapma” ihtiyacını işaret ediyor olabilir.

Toplumun “çalışkan ol, üretken ol, sürekli aktif ol” baskısı, birçok insanın içindeki yavaşlama arzusunu bastırmasına yol açar. Fakat gölge hiçbir zaman tamamen kaybolmaz; bir gün iş arkadaşımızın davranışında belirir ve bizde güçlü bir rahatsızlık uyandırır.

Bu rahatsızlık aslında bir çağrıdır: “Senin de durmaya, nefes almaya, tembellik etmeye ihtiyacın var. Sürekli koşu hâlinde olamazsın.”

3. Çok Konuşan – Çok Sessiz İkilemi

Gölge yansımalarının en yaygınlarından biri de “çok konuşuyor” veya “hiç konuşmuyor” eleştirileridir.

Bir iş arkadaşımız sürekli fikirlerini ortaya koyuyorsa, hatta bazen sözümüzü kesiyorsa, ona öfke duyabiliriz. “Hep o konuşuyor, hiç susmuyor” deriz. Oysa bu tepkinin altında kendi bastırdığımız “kendini ifade etme, görünür olma” ihtiyacı olabilir. Biz söz almaktan çekindiğimiz için, başkasının cesurca kendini ifade etmesi bizi rahatsız eder.

Tersi de mümkündür: Çok sessiz kalan, geri planda duran iş arkadaşımıza kızarız. “Hiçbir şeye katılmıyor, katkı sağlamıyor” deriz. Bu durumda ise kendi içimizde bastırdığımız “dinlenme, geri çekilme, görünmez olma” ihtiyacı açığa çıkıyor olabilir.

Kısacası, ister çok konuşan, ister çok sessiz olsun; iş arkadaşımız bizim içimizdeki görmezden geldiğimiz parçayı dışarıda canlandırır.

4. Küçük Çatışmaların Büyük İşaretleri

İş arkadaşlarımızla yaşadığımız gölge yansımaları genellikle küçük detaylardan çıkar:

  • E-postalara hemen dönmeyen biri.
  • Masasını toparlamayan ya da fazlasıyla düzenli olan biri.
  • Sürekli kahve molası veren ya da hiç ara vermeden çalışan biri.

Bu küçük davranışlara gösterdiğimiz aşırı tepkiler, aslında kendi gölgemizle ilgili büyük ipuçlarıdır. Çünkü gölge genellikle gündelik, sıradan anlarda belirir. Patronun sert eleştirisi gibi büyük olaylarda gölgeyi fark etmek kolaydır. Ancak iş arkadaşımızın ufak bir davranışına verdiğimiz orantısız tepki, gölgenin en açık işaretidir.

5. Aynı Masada, Farklı Aynalar

İş arkadaşlarıyla gölge yansımalarının en çarpıcı yanı, aynı davranışın farklı kişilerde bambaşka duygular uyandırabilmesidir.

Örneğin, toplantıda espri yapan birini düşünelim. Biri ona kızar, “ciddiyeti bozuyor” der. Bir diğeri keyif alır, “ortamı yumuşatıyor” diye düşünür. Neden? Çünkü herkesin gölgesi farklıdır. Biri kendi eğlence ihtiyacını bastırdığı için öfkelenir, diğeri eğlenceli tarafına daha çok alan açtığı için olumlu bakar.

Dolayısıyla iş arkadaşları yalnızca gölgeyi tetiklemekle kalmaz, aynı zamanda bize kendi gölgemizi diğerlerinden ayırma fırsatı da verir.

6. Gölgeyle Günlük Farkındalık Çalışması

İş arkadaşlarıyla gölge farkındalığını artırmak için küçük günlük egzersizler yapılabilir:

  • Gözlem: Bugün iş arkadaşlarımdan en çok kim beni rahatsız etti? Onun davranışı bende hangi duyguyu tetikledi?
  • Yansıtma: Bu davranış, benim içimde hangi bastırılmış ihtiyacı veya duyguyu işaret ediyor olabilir?
  • Kabul: Bu duyguyu kendimde de kabul edebilir miyim? Mesela, “evet, benim de bencil olmaya ihtiyacım var” diyebilir miyim?
  • Dönüştürme: Bu farkındalığı nasıl olumlu bir şekilde kullanabilirim? Belki sınırlarımı çizmek, belki de yavaşlamaya izin vermek için.

Bu egzersiz, iş arkadaşlarını suçlamaktan ziyade, onları kendi içsel yolculuğumuzun aynaları olarak görmemizi sağlar.

7. Gölgenin Hediyesi: Yakınlık ve Empati

İş arkadaşlarıyla gölge farkındalığı geliştikçe, aslında ilişkiler de derinleşmeye başlar. Çünkü artık biri bizi rahatsız ettiğinde, “o yanlış” demek yerine, “bende neyi tetikliyor?” sorusunu sorarız. Bu bakış açısı, suçlamayı azaltır, empatiyi artırır.

Örneğin, “çok bencil” dediğimiz arkadaşımızın aslında bize sınır koymayı hatırlattığını fark ederiz. “Çok tembel” bulduğumuz kişinin bize durup dinlenmeyi öğrettiğini görürüz. Bu farkındalık, iş ilişkilerini daha olgun, daha gerçekçi hâle getirir.

Gölgenin Günlük Dersleri

İş arkadaşlarıyla yaşanan küçük çatışmalar, gölgenin en sık açığa çıktığı alanlardır. Onları gözlemlemek, aslında kendi bastırılmış yönlerimizi keşfetmenin en pratik yoludur.

Birinin “bencil” olması, bize kendi ihtiyaçlarımızı hatırlatır. Birinin “tembel” görünmesi, bize dinlenmenin değerini fısıldar. Çok konuşan ya da çok sessiz olan iş arkadaşımız, bizdeki bastırılmış parçaların canlı bir temsilcisidir.

Dolayısıyla iş arkadaşlarımızı yalnızca “birlikte çalıştığımız insanlar” olarak değil, aynı zamanda kendi içsel gölgemizin günlük aynaları olarak görürsek, iş yaşamı yalnızca görevlerin değil, aynı zamanda derin bir kişisel gelişimin de sahnesine dönüşür.

Egzersiz
Eller Kapalı Nesne Tanıma – Duyuları Zorlamak, Belirsizlikle Yüzleşmek

İş yaşamında gölgenin en büyük tetikleyicilerinden biri belirsizliktir. Belirsizlik, kontrolü kaybetme hissini getirir ve bu da gölgenin en derin korkularını ortaya çıkarır: Yetersizlik, hata yapma, reddedilme, kaybetme…

Bu nedenle gölgeyle çalışmak için belirsizlikle temas kurmak gerekir. İşte burada basit ama çok güçlü bir egzersiz devreye girer: “Eller kapalı nesne tanıma”.

Egzersizin Uygulanışı
  1. Bir arkadaşınızdan ya da ekip üyesinden, elinize rastgele bir nesne vermesini isteyin. Nesnenin ne olduğunu önceden bilmeyin.
  2. Gözlerinizi kapatın. Görme duyusunu devre dışı bırakarak sadece dokunma, koku ve belki işitme duyularını kullanın.
  3. Nesnenin yüzeyini, sertliğini, sıcaklığını, ağırlığını hissetmeye çalışın.
  4. Nesnenin ne olduğunu tahmin etmeye çalışmayın; sadece hislerinizi tanımlayın.
  5. Birkaç dakika sonra gözlerinizi açın ve gerçekte ne olduğunu görün.

Egzersizin Amacı

Bu egzersiz basit gibi görünse de iş yaşamında gölgeyle çalışmak için büyük bir metafor taşır. Çünkü:

  • Kontrolü bırakmayı öğretir. Gözler kapandığında kişi belirsizlikle baş başa kalır. Bu, iş hayatında “geleceği görememe, sonuçları kestirememe” duygusunun küçük bir provasıdır.
  • Algıların sınırlılığını gösterir. Görme olmadan nesneyi anlamak çok zordur. Bu, iş yaşamında da bütün resmi göremediğimizi ve bazen sınırlı duyularla hareket ettiğimizi hatırlatır.
  • Tahmin ve yargı eğilimini ortaya çıkarır. İnsan, nesneyi tahmin etmeye çalışırken aslında kendi zihinsel kalıplarını kullanır. Bu, iş yaşamında da gölge projeksiyonlarının nasıl oluştuğunu gösterir: Tam olarak bilmediğimiz şeyleri kendi geçmiş deneyimlerimizle doldururuz.

İş Yaşamına Uyarlanışı

Bu egzersiz iş yerinde ekip çalışması sırasında uygulanabilir. Küçük bir mola sırasında, çalışanlar sırayla gözlerini kapatıp bir nesneyi tanımaya çalışabilir.

Sonrasında şu sorular sorulur:

  • “Nesneyi tahmin ederken hangi duyguları yaşadın?”
  • “Belirsizlik sana ne hissettirdi?”
  • “Yanıldığında ya da doğru bildiğinde kendini nasıl hissettin?”

Bu sorular, iş yaşamında gölgeyle dans etmenin kapılarını aralar. Çünkü belirsizlik karşısında kişinin verdiği tepkiler, gölgesindeki temel korkulara işaret eder.

  • Sabırsızlananlar, genellikle kontrolü kaybetmekten korkar.
  • Yanılmaktan utananlar, kendi yetersizlik gölgeleriyle yüzleşmektedir.
  • Belirsizlikten keyif alanlar, içlerindeki “oyun ve keşif” yanını ortaya çıkarır.

Gölgeyle Bağlantısı

Bu basit egzersiz şunu öğretir:
“Ben nesneyi görmüyorsam, zihnim kendi geçmiş gölgelerini projekte eder.”

İş yaşamında da patronun niyetini, ekip arkadaşının sözünü, iş arkadaşının davranışını tam olarak göremediğimizde zihnimiz hemen doldurmaya başlar. Ve bu doldurma süreci çoğu zaman gölgelerimizden beslenir.

Belirsizlikle yüzleşme cesareti, gölgeyle dans etmenin en önemli adımlarından biridir. Çünkü gölge, belirsizlikte kendini en çıplak haliyle gösterir.

Psikolojik Bağlantı – Kontrol İhtiyacı ve Gölge

İş yaşamında en çok gölgeyi açığa çıkaran konulardan biri kontrol ihtiyacıdır. Çünkü iş dünyası belirsizliklerle doludur: Pazar koşulları değişir, patronun kararları sürprizlerle gelir, ekip arkadaşları farklı beklentiler taşır. İnsan bu ortamda kendini güvende hissetmek için kontrol etme eğilimine sarılır. Ancak bu eğilim, gölgenin en güçlü yüzlerinden biridir.

Kontrolün Psikolojik Kökeni

İnsanın kontrol ihtiyacı, temel olarak güvenlik arzusundan doğar. Çocuklukta ebeveynin öngörülemez davranışları, travmalar veya belirsiz ortamlar yaşayan bireyler, yetişkinlikte kendilerini korumak için kontrol mekanizmalarını güçlendirir.

İş yaşamında bu kişiler:

  • Her detayı bilmek ister.
  • Belirsizliği tolere edemez.
  • Plan dışında bir şey geliştiğinde aşırı öfkelenir veya kaygılanır.
  • Görevleri devretmekte zorlanır.

Bu davranışlar aslında gölgedeki “güvensizlik” duygusunun dışavurumudur. Kişi, “kontrolü kaybedersem tehlike yaşarım” inancıyla hareket eder.

Kontrol ve Gölge Arasındaki İlişki

Kontrol ihtiyacının gölgeyle bağlantısı şu noktalarda belirgindir:

  1. Bastırılan Korkular:
    Kişi, “ya hata yaparsam, ya kaybedersem” gibi korkularını bastırır ve bunlarla yüzleşmemek için kontrolü elinde tutmaya çalışır. Gölge burada “korku” olarak saklanır.
  2. Projeksiyon Mekanizması:
    Kontrolcü kişi, kendi içindeki düzensizlik ve dağınıklığı kabul edemez. Bunun yerine iş arkadaşlarını “sorumsuz, dikkatsiz” diye etiketleyebilir. Yani kendi gölgesini başkalarına yansıtır.
  3. Kendi Potansiyelini Gölgede Bırakmak:
    Kontrol ihtiyacı, kişinin spontane yaratıcılığını bastırır. Çünkü her şeyin planlı olmasını istediğinde, belirsizlikten doğan yaratıcılık gölgede kalır.

İş Hayatında Kontrolcü Davranışların Gölge İşaretleri
  • Mikro yönetim: Patron ya da yönetici, çalışanlarının her adımını kontrol ediyorsa, bu onun kendi içsel güvensizliğini gösterir.
  • Takım içinde çatışma: Bir çalışan, arkadaşlarının yöntemlerini kabul etmeyip sürekli “benim dediğim gibi olmalı” diyorsa, aslında kendi gölgesindeki başarısızlık korkusunu dışarıya yansıtıyordur.
  • Delege edememe: Görevleri paylaşamayan kişi, “başkaları yeterince iyi yapamaz” derken aslında “benim yetersizliğim ortaya çıkar” korkusunu gizler.

Kontrolü Bırakmanın Öğrettikleri

Gölgeyle dans, kontrolü tamamen bırakmak demek değildir; ama kontrolün ardındaki korkuları fark etmek demektir.

  • Kendine şu soruyu sorabilirsin:
    “Benim gerçekten kontrol etmem gereken şey ne? Ve hangilerini kontrol etmeye çalışarak aslında korkularımı gizliyorum?”
  • Küçük denemeler yapabilirsin:
    • Bir toplantıda sözü kontrol etmeyi bırakıp başkalarının akışına izin vermek.
    • Bir işi delege edip sonucu izlemek.
    • Belirsizliği kabullenmek için küçük riskler almak.

Bu pratikler, kontrol ihtiyacının gölgeyle nasıl bağlantılı olduğunu görmeyi sağlar. Çünkü her seferinde fark edersin ki:
“Kontrolü kaybettiğimde aslında dünya yıkılmıyor. Sadece kendi gölgemdeki korkular açığa çıkıyor.”

Kontrolün Öteki Yüzü – Gizli Potansiyeller

İlginçtir ki, kontrol ihtiyacının gölgeyle ilişkisi sadece olumsuz değildir. Aynı zamanda potansiyelleri de barındırır.

Kontrolcü kişilerde:

  • Disiplin,
  • Planlama yeteneği,
  • Kriz anında organize olabilme,
  • Güvenlik duygusu yaratma gibi güçlü yanlar vardır.

Gölge çalışması bu güçlü yanları tamamen reddetmek yerine, onları sağlıklı bir dengede kullanmayı öğretir.

Günlük Çalışması
“İş Hayatında En Çok Zorlandığım Kişi Bana Ne Öğretiyor?”

Gölgeyle çalışmanın en güçlü yöntemlerinden biri, günlük yazma tekniğidir. Çünkü yazı, zihnimizin bilinçdışına açılan bir kapıdır. Düşüncelerimizi kâğıda aktardığımızda, farkında olmadığımız gölge parçaları görünür hale gelir. İş yaşamında gölgeyle dansı öğrenmek için, en basit ama en derin soru şudur:

“İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?”

Bu soru ilk bakışta öfke ya da savunma yaratabilir. Çünkü zorluk yaşadığımız kişiler çoğunlukla bizde olumsuz duygular uyandırır:

  • Sinirleniriz,
  • Sabırsızlanırız,
  • Haksızlığa uğradığımızı hissederiz,
  • Onların davranışlarını suçlarız.

Ama gölge bakış açısı bize der ki:

“En çok zorlandığın kişi, senin içsel gölgelerinin aynasıdır.”

Zorlandığımız Kişiler Neden Aynadır?

Çünkü gölge, bastırdığımız taraflarımızı başkaları aracılığıyla bize gösterir. İş arkadaşımızın “düzensizliği” bizi çileden çıkarıyorsa, aslında kendi içimizdeki kaostan korkuyoruzdur. Patronun “otoriterliği” bizi rahatsız ediyorsa, belki de biz kendi içimizdeki gücü ifade etmekten çekiniyoruzdur.

Gölge projeksiyonu, iş yaşamında en çok şu kişiler üzerinden açığa çıkar:

  • Patron: Gücü temsil ettiği için, bastırılmış öfke ve boyun eğme duygularını tetikler.
  • Ekip Arkadaşı: Eşit düzeyde olduğumuz için kıyaslama ve yetersizlik duygularını tetikler.
  • Astlar: Onlara yansıttığımız beklentiler, kendi zayıflıklarımızı gösterir.

Günlük Çalışmasının Uygulanışı

Bu çalışmayı haftada birkaç kez, tercihen akşam işten sonra yapabilirsin. 15–20 dakikanı ayırman yeterli. Ama önemli olan, yazarken kendini sansürlememen.

Adım 1 – Zorlandığın kişiyi seç:
Bugün iş yerinde seni en çok zorlayan kişiyi belirle. Bu patron, bir ekip arkadaşı ya da astın olabilir.

Adım 2 – Onun davranışını yaz:
Seni rahatsız eden davranışını olabildiğince somut yaz. (Örn: “Toplantılarda sürekli sözümü kesiyor.”)

Adım 3 – Hislerini yaz:
O davranış sende ne his uyandırdı? Öfke mi, değersizlik mi, sabırsızlık mı?

Adım 4 – Gölge sorusu:
“Kendi içimde bu duygunun kaynağı ne olabilir?”
Örn: “Sözüm kesildiğinde değersiz hissediyorum. Çocukken ailem beni yeterince dinlemezdi. O yüzden bugün de sözümün önemsenmemesinden çok etkileniyorum.”

Adım 5 – Öğretiyi bul:
“Bu kişi bana ne öğretiyor?” sorusunu yaz. Belki sabır, belki kendi sesini daha net duyurmak, belki de kontrol ihtiyacını bırakmak…

Örnek 1 – Patron ile Zorlanma
  • Durum: Patron toplantılarda sürekli mikroyönetim yapıyor.
  • Hissettiğim: Boğuluyorum, kendi fikirlerime güvenilmiyor.
  • Gölge: Aslında ben de başkalarının fikirlerine güvenmeyi bilmiyorum. Evde ya da başka işlerde hep “en iyisini ben bilirim” diyerek kontrol etmeye çalışıyorum.
  • Öğreti: Patron bana “kontrol ihtiyacımı fark ettiriyor.”

Örnek 2 – İş Arkadaşı ile Zorlanma
  • Durum: Ekip arkadaşım çok rahat, işleri hep son dakikaya bırakıyor.
  • Hissettiğim: Sinirleniyorum, ben hep onun yükünü taşımak zorunda kalıyorum.
  • Gölge: İçimdeki “rahat” tarafı kendime hiç izin vermiyorum. Hep sorumluluk almam gerektiğine inanıyorum. Onun rahatlığı bana kendi gölgemi gösteriyor.
  • Öğreti: Daha fazla esneklik ve rahatlama ihtiyacım var.

Günlük Çalışmasının Derinleştirilmesi

Bu çalışmayı sadece yazı olarak bırakmamak için, yazdıktan sonra şu ek adımları yapabilirsin:

  • 5 dakika sessizce otur, yazdıklarını bedeninde hisset. (Omuz, çene, göğüs gibi gergin bölgeleri fark et.)
  • Nefesini derinleştir ve gölgedeki duyguyu kabul et: “Evet, içimde bu da var.”
  • Ertesi gün iş yerine giderken, o kişiye karşı beden dilini bilinçli şekilde gözlemle.

Günlük Çalışmasının Uzun Vadeli Etkileri
  1. Empatiyi artırır: Zorlandığın kişi artık sadece düşmanın değil, öğretmenin haline gelir.
  2. Kendi gölgene yaklaşmanı sağlar: Bastırdığın korku ve öfkelere daha yakından bakarsın.
  3. İş ilişkilerini dönüştürür: En çok zorlandığın kişiyle ilişkin bile yumuşamaya başlar. Çünkü artık onu suçlamak yerine, kendi içini görmeye başlarsın.

Günlük çalışmasıyla fark edersin ki:
İş yaşamında en büyük çatışmalar, aslında kendi iç dünyamızın yankılarıdır. Patron, iş arkadaşı ya da ast sadece bir aynadır.

Ve bu aynadan gelen yansımalara cesaretle bakabilirsek, gölge artık korkutucu olmaktan çıkar; bizi dönüştüren bir rehbere dönüşür.

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Güvenli Revir Uygulamalarının İşyeri Bütünlüğüne Katkısı ve Sürdürülebilir Güvenlik Kültürünün Önemi

İşyerlerinde güvenli revir uygulamalarının örgütsel bütünlüğe katkısı ve sürdürülebilir güvenlik kültürünün uzun vadeli önemli bir husustur. Revirlerin yalnızca ilk yardım ve acil müdahale birimi değil, aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliği yönetim sisteminin stratejik bir unsuru olduğu kabul edilmelidir. Sürdürülebilir güvenlik kültürünün oluşturulması için liderlik, çalışan katılımı, kurumsal öğrenme ve sürekli iyileştirme süreçlerinin önemlidir. Literatür verileri, uygulama örnekleri ve kuramsal çerçeve üzerinden değerlendirme yaparak, güvenli revir uygulamalarının işyeri bütünlüğüne nasıl katkıda bulunduğunu ve güvenlik kültürünün sürekliliğini nasıl sağladığını bu yazı ile hep birlikte tekrar etmiş olacağız.

Sanayileşme süreciyle birlikte işyerlerinde sağlık ve güvenlik uygulamalarının önemi artmıştır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işverenler, çalışanların sağlığını korumak ve iş kazalarını önlemek adına çeşitli yükümlülükler altına girmiştir. Bu yükümlülüklerden biri de işyerlerinde ilk yardım ve acil müdahale birimlerinin kurulmasıdır. Bu bağlamda revirler, yalnızca yaralanma ve rahatsızlıkların tedavi edildiği bir mekân değil, aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliği kültürünün görünür yüzü olarak değerlendirilmektedir.

Bununla birlikte, güvenlik uygulamalarının kalıcı olması yalnızca teknik önlemlerle değil, sürdürülebilir güvenlik kültürü ile mümkündür. Dolayısıyla güvenli revir uygulamaları ile güvenlik kültürünün sürekliliği, işyeri bütünlüğü açısından bütüncül bir perspektifte ele alınmalıdır.

Kavramsal Çerçeve
1. Güvenli Revir Uygulamaları

Revir, işyerinde çalışanların ani sağlık sorunlarına veya iş kazalarına müdahale eden bir sağlık birimidir. Güvenli revir uygulamaları, sadece fiziki altyapının yeterliliği değil; aynı zamanda donanım, personel eğitimi, kayıt tutma ve raporlama süreçlerinin etkinliği ile tanımlanır.

2.İşyeri Bütünlüğü

İşyeri bütünlüğü, örgütsel sistemin kesintisiz devamlılığını ifade eder. Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı sağlandığında, çalışanların motivasyonu artar, iş süreçleri kesintiye uğramaz ve işletmenin kurumsal itibarı korunur.

3.Sürdürülebilir Güvenlik Kültürü

Sürdürülebilir güvenlik kültürü, işyerinde güvenliğin günlük davranışlara, karar alma süreçlerine ve kurumsal değerler sistemine yerleşmesidir. Tek seferlik eğitimlerle sınırlı kalmayan, sürekli gelişim ve katılım odaklı bir yaklaşımdır.

Güvenli Revir Uygulamalarının İşyeri Bütünlüğüne Katkısı
1.Acil Müdahale ve İş Sürekliliği

Revirler, iş kazalarında hızlı müdahale imkânı sağlayarak hem çalışan sağlığını korur hem de iş akışının uzun süreli kesintiye uğramasını engeller. Literatürde acil müdahale sürelerinin kaza sonuçları üzerinde belirleyici olduğu sıkça vurgulanmaktadır.

2. Kayıt ve İzleme Fonksiyonu

Revirde tutulan vaka kayıtları, iş kazalarının kök neden analizinde önemli bir veri kaynağıdır. Bu kayıtlar sayesinde işverenler, tekrarlayan riskleri tespit ederek proaktif önlemler geliştirebilir.

3.Çalışan Motivasyonu ve İşveren Güvenilirliği

İşyerinde donanımlı bir revirin varlığı, çalışanlarda “korunduğum ve değer verildiğim” algısını güçlendirir. Bu durum, işgücü devrinin azalmasına ve örgütsel bağlılığın artmasına katkıda bulunur.

4. Yasal Uyum ve Kurumsal İtibar

Güvenli revir uygulamaları, işyerinin yasal mevzuata uygunluğunu sağlar. Ayrıca dış paydaşlar (müşteriler, tedarikçiler, kamu kurumları) nezdinde kurumsal itibarın yükselmesine katkı sunar.

Sürdürülebilir Güvenlik Kültürünün Önemi
1. Güvenlik Kültürünün Unsurları

Güvenlik kültürü, liderlik, iletişim, çalışan katılımı ve sürekli öğrenme gibi unsurların birleşiminden oluşur. Sürdürülebilir olması, bu unsurların kurumsal stratejilere entegre edilmesiyle mümkündür.

2. Liderlik ve Rol Model Olma

Yöneticilerin güvenlik konusunda gösterdiği tutum, çalışanların davranışlarını doğrudan etkiler. Liderlik eksikliği, güvenlik kültürünün sürdürülemez hale gelmesine neden olabilir.

3. Çalışan Katılımı

Sürdürülebilir güvenlik kültürü, yalnızca üst yönetim kararıyla değil, çalışanların aktif katılımıyla mümkündür. Geri bildirim mekanizmaları, çalışanların sürece dâhil olmasını sağlar.

Revir uygulamalarında çalışanların aktif katılımı teşvik edilmelidir:

  • Sağlık anketleri ve öneri kutuları ile geri bildirim toplanmalıdır
  • İş kazası sonrası değerlendirme toplantıları yapılmalıdır
  • Revir uygulamaları, iş sağlığı kurulu gündeminde düzenli olarak ele alınmalıdır

Katılım, güvenlik kültürünün sahiplenilmesini ve yayılmasını sağlar.

4. Eğitim ve Sürekli İyileştirme

Güvenlik kültürünün kalıcı olması için düzenli eğitimler, tatbikatlar ve denetimler gereklidir. Ayrıca, her olay sonrasında yapılan kök neden analizleri, sürekli iyileştirme sürecini destekler.

Sürdürülebilir güvenlik kültürünün temelinde eğitim yer alır:

  • Revir personeli, enfeksiyon kontrolü, acil müdahale, KKD kullanımı gibi konularda düzenli eğitim almalıdır
  • Tüm çalışanlara ilk yardım, hijyen, sağlık taramaları hakkında bilgilendirme yapılmalıdır
  • Eğitimler interaktif, güncel ve işyeri koşullarına özel olmalıdır

Bu yaklaşım, bilgi temelli bir güvenlik kültürünün oluşmasını sağlar.

Uygulama Örnekleri
1. Vaka Örneği: Talaşlı İmalat Atölyesi

Bir talaşlı imalat atölyesinde çalışanların gözlerine sık sık parçacık kaçtığı kayıtlara geçmiştir. Revirde tutulan raporlar, bu olayların tekrar eden bir risk olduğunu göstermiştir. İşveren, daha kaliteli koruyucu gözlük temin ederek sorunu çözmüş, olayların tekrar etmesi büyük ölçüde önlenmiştir. Bu süreç, güvenli revir uygulamalarının kurumsal öğrenme aracı olabileceğini göstermektedir.

2. Vaka Örneği: İnşaat Şantiyesi

Bir inşaat şantiyesinde çalışan bir işçi yüksekten düşmüş, revirde hızlı müdahale ile hayatı kurtarılmıştır. İşveren, olayı gizlemek yerine tüm çalışanlarla paylaşmış ve güvenlik kemeri kullanımına yönelik bilinçlendirme kampanyası başlatmıştır. Olay, güvenlik kültürünün sürdürülebilirliğine yönelik önemli bir dönüm noktası olmuştur.

3. Vaka Örneği: Çimento Fabrikası

Bir çimento fabrikasında çalışanlar arasında sık tekrarlayan bir şikâyet, revir kayıtlarına yansımıştır: özellikle torbalama ve paketleme hattında görev yapan personelin ciltlerinde kızarıklık, kaşıntı ve tahriş vakaları artış göstermektedir. Revirde tutulan sağlık raporları, bu durumun belirli vardiyalarda ve belirli bölümlerde yoğunlaştığını ortaya koymuştur.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, revir verilerini analiz ederek sorunun muhtemel nedenlerini araştırmıştır. Yapılan saha gözlemleri ve çalışan görüşmeleri sonucunda, torbalama hattında kullanılan eldivenlerin çimento tozuna karşı yeterli koruma sağlamadığı, bazı çalışanların eldiven kullanmadığı veya uygun olmayan malzeme tercih ettiği tespit edilmiştir.

Bu bulgular doğrultusunda işveren, aşağıdaki önlemleri hayata geçirmiştir:

  • Nitril kaplamalı, toz geçirmez ve ergonomik eldivenler temin edilmiştir
  • Eldiven kullanımı zorunlu hale getirilmiş, kontrol listeleri oluşturulmuştur
  • Revirde cilt sağlığına yönelik bilgilendirme afişleri ve kısa eğitimler düzenlenmiştir
  • Cilt tahrişi vakaları için özel bakım ürünleri revirde bulundurulmuştur

Sonuç olarak, revir kayıtlarında cilt tahrişi vakalarında %80 oranında azalma gözlenmiştir. Bu süreç, revirin yalnızca tedavi edici değil; aynı zamanda işyeri risklerinin erken tespiti ve çözüm geliştirme açısından stratejik bir öğrenme merkezi olduğunu göstermiştir.

4. Vaka Örneği: Çimento Fabrikasında Odyometri Takibi

Bir Çimento fabrikasında, iş sağlığı birimi tarafından her yıl düzenli olarak yapılan odyometri testleri, çalışanların işitme sağlığını izlemek amacıyla arşivlenmektedir. Özellikle klinker üretim hattında çalışan personelin yüksek gürültüye maruz kaldığı bilindiğinden, bu bölümdeki çalışanlar için özel takip protokolü uygulanmaktadır.

Revir kayıtları ve yıllık odyometri sonuçları incelendiğinde, üç yıl boyunca aynı vardiyada çalışan beş personelde işitme eşiklerinde kademeli bir artış gözlemlenmiştir. Başlangıçta 0–10 dB aralığında olan işitme kayıpları, üçüncü yılın sonunda 25–30 dB seviyelerine ulaşmıştır. Bu durum, işitme kaybının ilerleyici ve mesleki kaynaklı olabileceğine dair güçlü bir sinyal oluşturmuştur.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, bu verileri kullanarak aşağıdaki adımları atmıştır:

  • Gürültü ölçümleri yeniden yapılmış, klinker hattında 95–100 dB arası değerler tespit edilmiştir
  • Mevcut kulak koruyucuların yetersiz olduğu anlaşılmış, aktif gürültü engelleyici kulaklıklar temin edilmiştir
  • Gürültüye maruz kalma süresi azaltılmış, vardiya rotasyonları yeniden düzenlenmiştir
  • Etkilenen çalışanlar için işitme rehabilitasyonu ve uzman değerlendirmesi planlanmıştır
  • Odyometri sonuçları dijitalleştirilerek grafiksel izleme sistemine aktarılmıştır

Sonuç olarak, takip eden iki yıl içinde aynı vardiyada çalışan personelde işitme kaybı ilerlemesi durdurulmuş, bazı bireylerde stabilizasyon sağlanmıştır. Bu vaka, odyometri takibinin yalnızca bireysel sağlık izleme değil; aynı zamanda işyeri risk yönetimi ve ekipman iyileştirme açısından stratejik bir araç olduğunu göstermiştir.

5. Vaka Örneği: Çimento Fabrikasında SFT Takibi

Bir Batı Anadolu çimento fabrikasında, işyeri hekimi tarafından düzenli olarak yapılan Solunum Fonksiyon Testleri (SFT), çalışanların akciğer kapasitelerini ve solunumsal sağlık durumlarını izlemek amacıyla yıllık olarak arşivlenmektedir. Özellikle fırın besleme, klinker soğutma ve torbalama bölümlerinde çalışan personelin yoğun toz maruziyeti nedeniyle özel takip protokolü uygulanmaktadır.

Revir kayıtları ve SFT sonuçları incelendiğinde, üç yıl boyunca aynı üretim hattında çalışan sekiz personelde FEV₁ ve FVC değerlerinde kademeli bir düşüş gözlemlenmiştir. Başlangıçta normal sınırlarda olan değerler, üçüncü yılın sonunda %15–20 oranında azalmış; bazı çalışanlarda egzersizle nefes darlığı ve öksürük gibi semptomlar görülmeye başlanmıştır.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, bu verileri kullanarak aşağıdaki adımları atmıştır:

  • Toz ölçümleri yeniden yapılmış; özellikle torbalama hattında PM₁₀ ve PM₂.₅ değerlerinin sınırların üzerinde olduğu tespit edilmiştir
  • Mevcut toz maskelerinin yetersiz olduğu anlaşılmış; FFP3 seviyesinde solunum koruyucular temin edilmiştir
  • Tozlu alanlarda çalışma süresi azaltılmış; vardiya rotasyonu ve mola düzenlemeleri yapılmıştır
  • Etkilenen çalışanlar göğüs hastalıkları uzmanına yönlendirilmiş; bazılarına bronkodilatör tedavi başlanmıştır
  • SFT sonuçları dijitalleştirilerek grafiksel izleme sistemine aktarılmış; riskli eğilimler erken uyarı sistemiyle tanımlanabilir hale getirilmiştir

Sonuç olarak, takip eden iki yıl içinde aynı üretim hattında çalışan personelde solunum fonksiyonlarındaki düşüş durdurulmuş; bazı bireylerde stabilizasyon sağlanmıştır. Yeni işe başlayan çalışanlar için referans SFT değerleri oluşturulmuş; işe giriş muayeneleri bu verilerle karşılaştırmalı hale getirilmiştir.

Bu vaka, SFT takibinin yalnızca bireysel sağlık izlemi değil; aynı zamanda işyeri ortamının solunumsal risklerini tanımlama, ekipman ve çalışma düzenini iyileştirme açısından stratejik bir araç olduğunu göstermiştir. Revir, bu süreçte hem veri merkezi hem de önleyici sağlık politikalarının uygulama noktası olarak kritik rol oynamıştır.

Güvenli revir uygulamaları ve sürdürülebilir güvenlik kültürü birbirini tamamlayan kavramlardır. Revirler, olaylara kısa vadeli çözümler sunarken; güvenlik kültürü, uzun vadeli davranış değişimlerini sağlar. Akademik literatür, yalnızca teknik çözümlerin yeterli olmadığını; kültürel dönüşümün, işyerlerinde güvenliğin kalıcılığı için zorunlu olduğunu vurgulamaktadır.

Sonuç ve Öneriler
1. Sonuç
  • Güvenli revir uygulamaları, işyerinde sağlık güvence noktası olarak örgütsel bütünlüğe katkı sağlar.
  • Sürdürülebilir güvenlik kültürü, işyerinde güvenliğin kalıcı hale gelmesi için kritik öneme sahiptir.
  • Revir uygulamaları ve güvenlik kültürü birbirini destekleyerek, iş kazalarının önlenmesi, çalışan memnuniyetinin artması ve kurumsal itibarın güçlenmesine katkıda bulunur.

2. Öneriler
  1. Revirlerde tutulan vaka kayıtlarının düzenli analiz edilmesi ve raporlanması.
  2. Güvenlik kültürü oluşturulurken liderlik ve çalışan katılımına öncelik verilmesi.
  3. Eğitim ve tatbikatların periyodik ve güncel risklere göre uyarlanması.
  4. Olay sonrası kök neden analizlerinin yapılması ve düzeltici-önleyici faaliyetlerin uygulanması.
  5. Güvenlik kültürünün, yalnızca yasal zorunluluk değil, kurumsal bir değer olarak benimsenmesi.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Reason, J. (1997). Managing the Risks of Organizational Accidents. Ashgate.

⭐️⭐️ Hale, A., & Hovden, J. (1998). Management and culture: The third age of safety. Safety Science, 30(4), 475-492.

⭐️⭐️ Cooper, M. D. (2000). Towards a model of safety culture. Safety Science, 36(2), 111-136.

⭐️⭐️ Clarke, S. (1999). Perceptions of organizational safety: Implications for the development of safety culture. Journal of Organizational Behavior, 20(2), 185–198.

⭐️⭐️ Guldenmund, F. W. (2000). The nature of safety culture: a review of theory and research. Safety Science, 34(1–3), 215–257.

⭐️⭐️ Neal, A., Griffin, M. A., & Hart, P. M. (2000). The impact of organizational climate on safety climate and individual behavior. Safety Science, 34(1–3), 99–109.

⭐️⭐️ Pidgeon, N. (1991). Safety culture and risk management in organizations. Journal of Cross-Cultural Psychology, 22(1), 129–140.

⭐️⭐️ Zohar, D. (1980). Safety climate in industrial organizations: Theoretical and applied implications. Journal of Applied Psychology, 65(1), 96–102.

⭐️⭐️ Flin, R., Mearns, K., O’Connor, P., & Bryden, R. (2000). Measuring safety climate: Identifying the common features. Safety Science, 34(1–3), 177–192.

⭐️⭐️ Cox, S., & Flin, R. (1998). Safety culture: Philosopher’s stone or man of straw? Work & Stress, 12(3), 189–201.

⭐️⭐️ Gadd, S., & Collins, A. M. (2002). Safety culture: A review of the literature. HSE Books.

⭐️⭐️ Mearns, K., Whitaker, S. M., & Flin, R. (2003). Safety climate, safety management practice and safety performance in offshore environments. Safety Science, 41(8), 641–680.

⭐️⭐️ Barling, J., Loughlin, C., & Kelloway, E. K. (2002). Development and test of a model linking safety-specific transformational leadership and occupational safety. Journal of Applied Psychology, 87(3), 488–496.

⭐️⭐️ Fernández-Muñiz, B., Montes-Peón, J. M., & Vázquez-Ordás, C. J. (2007). Safety management system: Development and validation of a multidimensional scale. Journal of Loss Prevention in the Process Industries, 20(1), 52–68.

⭐️⭐️ Hollnagel, E. (2014). Safety-I and Safety-II: The past and future of safety management. Ashgate.

⭐️⭐️ Turner, B. A. (1978). Man-made disasters. Wykeham Publications.

⭐️⭐️ International Labour Organization (ILO). (2011). OSH Management System: Guidelines on occupational safety and health management systems (ILO-OSH 2001).

⭐️⭐️Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazete (2012). 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu.

⭐️⭐️ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2020). İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri Hakkında Yönetmelik.

⭐️⭐️ Aksu, F., & Kaya, S. (2019). İş sağlığı ve güvenliği kültürü: Kavramsal bir çerçeve. İş ve İnsan Dergisi, 6(2), 247–259.

⭐️⭐️ Eraslan, A., & Demirbilek, T. (2021). İş güvenliği kültürü ve sürdürülebilirliği: Türkiye’den bir değerlendirme. Uluslararası İşletme ve Yönetim Dergisi, 9(1), 56–74.

⭐️⭐️ Çöl, G. (2004). İş sağlığı ve güvenliği yönetiminde performans ölçümü. Çalışma ve Toplum, 3(2), 45–68.

⭐️⭐️ Demirbilek, T. (2012). İş sağlığı ve güvenliği kültürü: Teorik bir değerlendirme. Çalışma İlişkileri Dergisi, 3(2), 25–46.

⭐️⭐️ Aksorn, T., & Hadikusumo, B. H. (2008). Critical success factors influencing safety program performance in Thai construction projects. Safety Science, 46(4), 709–727.

⭐️⭐️ Hale, A. R., Heming, B. H. J., Carthey, J., & Kirwan, B. (1997). Modelling of safety management systems. Safety Science, 26(1–2), 121–140.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Dünyada Ticari Sürüş Eğitimlerinde İlginç Uygulamalar

Modern lojistik ve taşımacılık faaliyetleri yalnızca yük taşımakla sınırlı değildir; aynı zamanda insan hayatını, çevreyi ve ekonomik sürdürülebilirliği doğrudan etkileyen çok boyutlu bir disiplindir. Bu bağlamda, ticari sürüş eğitimleri, artık sadece direksiyon hâkimiyeti veya trafik kurallarını öğretmenin ötesine geçmiştir.

Günümüzde birçok ülke, sürücülerine ileri düzeyde psikolojik, çevresel, teknolojik ve etik sorumluluk bilinci kazandırmayı hedeflemektedir. Bu nedenle ticari sürüş eğitimlerinde kullanılan yöntemler, her geçen yıl daha inovatif, daha insan odaklı ve daha veri temelli hâle gelmektedir. Norveç’ten Singapur’a, ABD’den Avustralya’ya kadar uzanan bu farklı uygulamalar, küresel bakış açısıyla ticari sürücünün değişen rolünü ortaya koymak açısından oldukça öğreticidir.

Dünya genelinde uygulanan en sıra dışı, ilginç ve yenilikçi ticari sürüş eğitimlerine dair örnekleri sektörel gelişimin yönünü birlikte değerlendirelim.

1. 🔋 “Batarya Yönetimi Eğitimi” – Elektrikli Kamyon ve Otobüsler (Norveç & Almanya)
  • Elektrikli ticari araçlar için verilen eğitimlerde, sürücülerin sadece sürüş değil, batarya ömrü yönetimi, şarj disiplini ve termal yönetim stratejileri de anlatılıyor.
  • Amaç: Aynı sürüş rotasında daha az enerjiyle daha uzun menzil elde etmek.

2. 💰 “Yakıt Tüketimi Ceza – Ödül Simülasyonları” – İngiltere Filo Eğitimleri
  • Ticari filo sürücülerine verilen bu eğitimde, simülatör yazılımı sürüş alışkanlıklarına göre yakıt israfı veya tasarrufunu hesaplıyor.
  • Eğitim sonunda, sürücüye yaptığı “hayali kazanç” ya da “cezai gider” yazılı rapor olarak sunuluyor.

3. ⛽ “Zehirli Alışkanlıklar ve Sürüş” – Uyuşturucu Testli Eğitim Programı (ABD – DOT destekli)
  • ABD’de bazı eyaletlerde zorunlu hale getirilen bu eğitimde, sürücüler eğitim öncesinde ve sonrasında rastgele uyuşturucu ve uyarıcı madde testi uygulanacağını bilerek eğitime katılıyor.
  • Eğitim süreci boyunca madde kullanımının reflekslere, dikkat süresine, karar verme süresine etkisi simülasyonla gösteriliyor.

4. 🧠 “Görsel İşleme Hızı” Testi – Avustralya Ağır Vasıta Eğitimleri
  • Sürücüye birkaç saniyelik karışık görüntüler (gece yol, sisli yol, trafik yoğunluğu) izletildikten sonra ani karar gerektiren sorular yöneltiliyor.
  • Amaç: Görsel veri işleme kapasitesine göre riskli sürüş profili çıkarmak.

5. 🧯 Tehlikeli Madde Taşıyan Sürücülere “Kriz Dili Eğitimi” – Avrupa ADR Programı
  • Patlayıcı, kimyasal vb. tehlikeli yük taşıyan sürücülere, bir kaza anında olayı doğru ifade edebilmeleri için “standart kriz dili” öğretiliyor.
  • Bu dil, acil durum ekiplerinin doğru müdahale etmesi için eğitimde zorunlu hale getiriliyor (örneğin: “ADR sınıf 3 – sızıntı var – araç 90 derece yan yattı” gibi).

6. 🌙 “Gece Görüş Simülasyonu” – Kanada’da Uzun Yol Sürücülerine
  • Özellikle ormanlık alanlarda veya kutup bölgesine yakın yerlerde taşımacılık yapan sürücüler için sıfır doğal ışıkta sürüş eğitimi veriliyor.
  • Gece görüş gözlüğü kullanan, hayvan çıkma ihtimali yüksek alanlarda manevra becerisi test edilen bir eğitimdir.

7. 🦉 “Gecikmiş Yorgunluk Teorisi” Eğitimi – Yeni Zelanda
  • Bu eğitimde, vardiya bitiminden 3-4 saat sonra yaşanabilecek kaza eğilimleri işleniyor.
  • Sürücülere “dönüş yolunda” oluşan dikkat azalmasının, iş öncesi yorgunluktan çok daha ölümcül olduğu istatistiklerle anlatılıyor.

8. 🔊 “Gürültü Toleransı ve Karar Kalitesi Eğitimi” – Hindistan Lojistik Sektörü
  • Kalabalık şehirlerde çalışan taksi ve tır şoförlerine, yüksek desibelli (95 dB üzeri) ortamlarda karar verme yetisi testi uygulanıyor.
  • Amaç: Korna, insan sesi, megafon gibi yoğun akustik uyarıcılar altında “yanlış frenleme veya yanlış şerit seçme” risklerini ölçmek.

9. 🌍 “Kültürlerarası Trafik Etkileşimi” Eğitimi – AB Çokuluslu Taşımacılık
  • Avrupa’da farklı ülkelerde taşımacılık yapan sürücülere, o ülkenin trafik alışkanlıkları, sürücü davranışları ve dil bariyerleri üzerine uygulamalı bilgi veriliyor.
  • Örnek: İtalya’da yol vermeme refleksi, Almanya’da sık korna kullanımı yasağı, Fransa’da yaya üstünlüğü.

10. 🧬 Kişilik Tipine Göre Sürüş Analizi – İsrail Start-Up Eğitim Modeli
  • Kimi eğitim platformları, sürücünün kişilik tipi (A tipi hızlı, B tipi sakin, D tipi kontrolcü vb.) ile sürüş tarzı ilişkisini analiz ederek özel eğitimi öneriyor.
  • A tipi sürücülere “ani karar yavaşlatıcı taktikler”, B tipi sürücülere “zaman baskısı altında karar alma” eğitimi öneriliyor.

11. 🧠 “Zihinsel Yüklenme Antrenmanı” – Japonya Lojistik Sektörü
  • Sürücülere aynı anda farklı uyarıcılar verilerek çoklu dikkat ve bilgi işlem kapasitesi test ediliyor.
  • Örneğin: Simülatörde sürerken kulağa radyo haberleri dinletiliyor, eline titreşimli uyarıcı veriliyor ve ani yaya çıkışları gösteriliyor.
  • Amaç: Gerçek hayattaki çoklu dikkat gerektiren durumlara karşı zihinsel esneklik kazandırmak.

12. 🧬 Genetik Uykusuzluk Duyarlılığı Testi ile Kişisel Eğitim – ABD Pilot Proje
  • Bazı filo şirketleri, sürücülerinden alınan DNA örnekleriyle “uykusuzluk toleransı genetik profili” çıkarıyor.
  • Bu profile göre sürücülere “gece sürüşü uygun” ya da “riskli” etiketi verilip, vardiya planlamaları yapılıyor.

13. 🌡️ “Kabinde Termal Refleks Eğitimi” – Orta Doğu Ülkeleri
  • 45°C üzeri sıcaklıklarda çalışacak sürücülere, araç içinde ısı stresi altında vücut tepkileri tanıtılıyor.
  • Simülasyonlarda bilinç kaybı belirtileri, dehidrasyonun etkileri, termal kramp örnekleri canlandırılıyor.
  • Amaç: Sıcak hava kaynaklı kazaları önlemek.

14. 🧾 “Psikoteknik Geri Bildirim Günlükleri” – Almanya Filo Psikolojisi Projesi
  • Her sürücüye haftalık olarak dijital psikoteknik analizi veriliyor.
  • Analiz, dikkat seviyesi, karar verme süresi, stres altındaki hata oranı gibi detaylarla hazırlanıyor.
  • Eğitim bu analizlere göre özelleştiriliyor: “Duygusal frenleme”, “tehdit algısı” gibi başlıklarla bireysel modüller açılıyor.

15. ⏱️ “Zaman Baskısı Dayanıklılığı” Eğitimi – Lojistik Zinciri Üzerinde
  • Aynı güzergâhta farklı zaman baskısı altında sürüş yaptırılıyor (örneğin: 40 dakikada bitirme, 55 dakikada bitirme).
  • Sonuçlar analiz edilerek hangi sürücülerin baskı altında daha fazla hata yaptığı, hangi karar hatalarına meyilli oldukları tespit ediliyor.

16. 🎮 “Oyunlaştırılmış Eğitim Ortamı” – İsveç ve Danimarka
  • Sürücülere eğitim sonunda “puan, seviye atlama, sanal ödül” gibi unsurlar verilen bir oyunlaştırma sistemi uygulanıyor.
  • Örneğin: Trafik işareti tanıma oyunu, yakıt tasarrufu simülasyonu, stres anında refleks testi.
  • Bu sayede öğrenme eğrisi daha hızlı gelişiyor, motivasyon artıyor.

17. 🧩 “Sürüşte Mikro-Uyuklama Eğitimi” – Güney Kore
  • Yola odaklanmışken birkaç saniyelik bilinç kayıpları (mikro-sleep) simülasyonla gösteriliyor.
  • Sürücüye, “farkında olmadan gözünü kırptığı” anlar ve araçta oluşan yön sapmaları izletiliyor.
  • Böylece uykusuzluk algısı daha bilinçli hâle getiriliyor.

18. 🗣️ “Yolcu Psikolojisi Eğitimi” – Taksi & Şoförlü Hizmetlerde (Hollanda)
  • Taksi şoförlerine verilen bu eğitimde:
    • Öfkeli yolcuya yaklaşım,
    • Panik yapan yolcu ile iletişim,
    • Yabancı dil bilen turist yolcunun beklentisi gibi sosyal durumlara karşı protokoller öğretiliyor.
  • Özellikle VIP taşımacılıkta standart hâline gelmeye başladı.

19. 📡 “Trafik Hack Eğitimi” – Yeni Nesil Tehlike Farkındalığı (ABD, Estonya)
  • Sürücülere, GPS sinyal kesilmesi, trafik ışığı arızası, siber saldırı gibi “akıllı sistemlere müdahale senaryoları” gösteriliyor.
  • Amaç: Akıllı araç teknolojisinin arızalanması durumunda manüel refleks geliştirmek.

20. 🚷 “Gizli Değerlendirici Yolcu” Uygulaması – Fransa Kurumsal Filolar
  • Şirket, eğitim alan sürücüleri habersizce değerlendiriyor.
  • Gizli yolcu, sürüş sırasında:
    • Emniyet kemeri takma,
    • Telefon kullanımı,
    • Hız sınırı ihlali gibi davranışları puanlıyor.
  • Bu puanlar, eğitimin kalıcılığı açısından geribildirim olarak sunuluyor.

21. 🌱 Karbon Ayak İzi Eğitimi – Norveç ve İsviçre
  • Sürücülere araç başına gerçek zamanlı CO₂ salımı gösteriliyor.
  • Eğitimin bir parçası olarak her sürücüye “yıllık karbon karnesi” hazırlanıyor.
  • Araç hızlanma alışkanlığı, rölanti süresi, vites değişim aralığı gibi veriler kullanılıyor.
  • Hedef: Daha az çevresel etki – daha bilinçli sürüş.

22. 🔒 Araçta Veri Güvenliği Eğitimi – Almanya / AB Regülasyonlarına Uyum
  • Modern ticari araçlar, çok sayıda sensör ve konum verisi topladığı için veri gizliliği gündemde.
  • Sürücülere:
    • Kişisel verilerin nasıl işlendiği,
    • Hangi uygulamaların şüpheli olduğu,
    • Aracın Bluetooth / WiFi güvenlik açıkları gibi konular öğretiliyor.

23. 🧯 “Yangın Simülasyonu ile Kabin Tahliyesi” – Brezilya Maden Nakliyesi Eğitimi
  • Özellikle yanıcı yük taşıyan sürücülere:
    • Sürüş esnasında oluşabilecek yangın durumları,
    • Kabin içinden çıkış senaryoları,
    • Yangın söndürücü kullanımı pratiği veriliyor.
  • Eğitimin bir aşamasında gerçek duman ve acil anonslarla tahliye yapılması zorunlu.

24. 🧮 İleri Seviye Maliyet Hesaplama Eğitimi – ABD Kurumsal Filolar
  • Ticari sürücülere, kullandıkları güzergâhın:
    • Araç yıpranma oranı,
    • Yakıt tüketimi,
    • Lastik ömrü,
    • Bakım ihtiyacı gibi ekonomik etkileri anlatılıyor.
  • Sürücülerin rota tercihleri ve sürüş tarzları, şirket maliyetine göre değerlendirilip ödüllendiriliyor.

25. 🤖 “Yarı Otonom Araçlarda Sürücü Rolü Eğitimi” – Güney Kore & Kaliforniya
  • Sürücüler, seviye 2-3 otonom ticari araçlarda nasıl müdahale etmeleri gerektiğini öğreniyorlar.
  • Eğitimde şu konular yer alıyor:
    • Otonom sürüş hatasında sürücü müdahalesi nasıl olmalı?
    • Sistem devre dışı kalınca manuel sürüşe geçiş prosedürü.
    • Sürüş esnasında dikkat kaybı (örneğin tabletle oynamak) yasaklarının sonuçları.

26. 🎓 Sürücü Koçluğu Programı – Kanada / Avustralya
  • Eğitim tamamlandıktan sonra sürücüye özel bir koç (mentor) atanıyor.
  • Bu koç, 6 ay boyunca sürücünün GPS verilerini, hız – frenleme – şerit takibi analizlerini değerlendiriyor.
  • Birebir geribildirim görüşmeleriyle hem beceri hem motivasyon desteği sağlanıyor.

27. 🌍 Kültürlerarası İletişim Eğitimi – Uluslararası Tır Sürücüleri (AB – Türkiye – Asya)
  • Sınır ötesi taşımacılık yapan sürücülere:
    • Hangi ülkede yol kuralları nasıldır?
    • Trafik polisiyle iletişimde kültürel incelikler nelerdir?
    • Yerel dilde temel kelimeler ve formlar nasıl anlaşılır?
    • Farklı yol işaretleri, agresif sürücü profilleri vs.
  • Bu eğitim, özellikle Avrupa – Orta Doğu – Kafkasya taşımalarında öne çıkar.

28. 🧬 Biyometrik Takipli Sürüş Eğitimi – Singapur Prototip Projesi
  • Sürücülere eğitim esnasında:
    • Kalp atış hızı,
    • Deri iletkenliği (terleme),
    • Göz bebek genişliği gibi verileri ölçen sensörler takılıyor.
  • Bu verilerle hangi sürüş senaryolarında stres ve panik artıyor tespit edilip, özel senaryolarla tekrar eğitiliyorlar.

29. 🛟 Afet Durumu Sürüş Eğitimi – ABD FEMA & Lojistik Filolar İş Birliği
  • Sel, deprem, yangın gibi afetlerde nasıl tahliye sürüşü yapılmalı?
  • Daralan yollar, elektrik direkleri devrilmiş yollarda navigasyon,
  • Su seviyesi yüksek yolda motor boğulması riskiyle baş etme gibi konular işleniyor.
  • Özellikle afet lojistiği yapan kamyon sürücüleri için kritik.

30. 📷 Görsel Algı ve Görüş Açısı Eğitimi – Kör Nokta Simülasyonu ile (Fransa)
  • 360 derece kamera sistemi ile sürücüye gerçek zamanlı olarak:
    • Kör noktalarda neler olup bittiği,
    • Yüksek kabinli araçlarda yayaların kaybolma riskleri,
    • Şehir içi bisiklet – scooter kazalarının görsel analizi sunuluyor.
  • Eğitim sonunda sürücüye, “görsel dikkat süresi” skor kartı veriliyor.

Ticari sürüş artık sadece bir direksiyonun arkasında geçirilen saatler bütünü değil; risk yönetimi, çevresel farkındalık, teknolojik uyum, davranış analitiği ve kriz senaryolarına hazırlık gibi pek çok karmaşık yetkinliği kapsayan bir uzmanlık alanıdır.

Dünyanın farklı bölgelerinde geliştirilen yaratıcı ve çığır açıcı eğitim uygulamaları, yalnızca sürücülere değil, işverenlere, eğitmenlere ve politika yapıcılara da yeni perspektifler sunmaktadır. Bu örneklerin incelenmesi, Türkiye dahil birçok ülkenin ticari sürüş eğitim sistemlerini geliştirmesi ve insan hayatını daha etkili koruyabilmesi için ilham verici bir rehber niteliğindedir.

Unutulmamalıdır ki: Sürücü eğitimi, bir ülkenin yol güvenliği kültürünün aynasıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Bedenin Aynası – (Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma)

Bedenin Aynası – Gölgede Bastırılan Duyguların Kaslarda ve Postürde Yansıması

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, insanın bilinçli kişiliğiyle yüzleşmek istemediği, bastırdığı veya görmezden geldiği yönlerini tanımlar. Bu yönler, yalnızca zihinsel ve duygusal düzeyde değil, aynı zamanda bedensel düzeyde de kendini gösterir. Beden, aslında bilinçdışının en sadık aynasıdır. Her bastırılan duygu, her konuşulamayan öfke, her ifade edilemeyen kaygı kaslarda, omurga hattında, postürde ve hatta nefes alış veriş ritminde kendine bir “yer” bulur.

Propriyoseptif egzersizler, yani bedenin konumunu, dengesini ve hareketini hissetmeye yönelik çalışmalar, gölgeyle yüzleşme sürecinde çok güçlü araçlardır. Çünkü gölgenin psikolojik düzeyde fark edilmesi, çoğu zaman bedensel düzeydeki farkındalıkla hızlanır. Bu bölümde, bastırılan duyguların kaslarda ve postürde nasıl birikim yarattığını; gölgenin bedensel izdüşümlerini; iş yaşamı, ilişkiler ve gündelik hayatta bu birikimlerin nasıl “tetikleyici” haline geldiğini ve propriyoseptif egzersizlerle nasıl çözümlenebileceğini ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.

1. Gölge ve Beden: Bilinçdışının Kaslara İnişi
1.1. Bastırılan duygular nereye gider?

İnsan zihni, yalnızca düşündüklerini değil, hissettiklerini de yönetmeye çalışır. Bazen bu hisler çok yoğun, çok tehditkâr veya toplumsal olarak kabul edilemez görünebilir. Jung’un gölge arketipi tam da burada devreye girer: Bilinç tarafından “istenmeyen” kabul edilen tüm yönler, gölgeye itilir. Ancak gölgeye gönderilen hiçbir şey yok olmaz; yalnızca yer değiştirir.

O halde kritik soru şudur: Bastırılan duygular nereye gider?

Cevap çok katmanlıdır. Duygular zihinden bedene, bedenden davranışlara, ilişkilerden iş yaşamına kadar farklı alanlara sızar. Bastırma, onları tamamen ortadan kaldırmaz; yalnızca bilinçdışına iter. Ve bilinçdışında biriken bu duygular, tıpkı yer altındaki lavlar gibi, en beklenmedik anda yüzeye çıkar.

Psikolojik Katman: Bilinçdışı Arşiv

Jung’a göre bastırılan duygular, kolektif ve kişisel bilinçdışında depolanır.

  • Çocukken “Ağlama, güçlü ol” denilen bir birey, üzüntüsünü gölgeye atar.
  • Gençken öfkesini dile getirdiğinde cezalandırılan biri, öfkesini bilinçdışına iter.
  • İş yaşamında “profesyonel ol, kişisel alma” mesajı alan çalışan, kırgınlıklarını bastırır.

Bu duygular, bilinç düzeyinde görünmez hale gelse de rüyalarda, dil sürçmelerinde, ani patlamalarda ve özellikle bedensel tepkilerde kendini gösterir. Yani psikolojik katmanda bastırılan duygu hiçbir zaman yok olmaz; biçim değiştirerek varlığını sürdürür.

Bedensel Katman: Kaslar, Nefes ve Postür

Bastırılan duyguların en somut sığınağı bedendir. Sinir sistemi, duygularla birlikte kaslara da emir gönderir.

  • Öfke geldiğinde kaslar gerilir.
  • Korku geldiğinde nefes daralır.
  • Utanç geldiğinde beden küçülür, omuzlar kapanır.

Eğer bu duygular ifade edilmez, bastırılırsa; kaslar ve postür bu gerilimi kronik hale getirir. Bu yüzden birçok insan boyun, sırt, bel veya çene ağrılarıyla yaşar. Halbuki bu ağrıların kökeninde yalnızca fiziksel faktörler değil, gölgeye itilmiş duygular vardır.

Örnekler:
  • Bastırılmış öfke: Çene kaslarını sıkma (bruksizm).
  • Bastırılmış korku: Diyaframın kasılması, yüzeysel nefes.
  • Bastırılmış üzüntü: Göğsün kapanması, omuzların düşmesi.
  • Bastırılmış suçluluk: Karın bölgesinde sıkışma, mide sorunları.

Modern psikosomatik araştırmalar da bu bağlantıyı doğrular: Zihin bastırır, beden taşır.

Davranışsal Katman: Maskeler ve Tetiklenmeler

Bastırılan duygular yalnızca içeride kalmaz, davranışlara da yansır. Kişi farkında olmadan şu davranış kalıplarına girer:

  • Aşırı espri yaparak öfkesini maskelemek.
  • Sürekli çalışarak üzüntüsünü bastırmak.
  • Pasif-agresif davranışlarla öfkeyi dolaylı şekilde ifade etmek.
  • Karşısındakine “Ben iyiyim” derken göz temasından kaçmak.

Tetikleyici bir olay olduğunda ise bu bastırılmış duygular birden patlar. Küçücük bir tartışmada öfkenin büyümesi, küçük bir eleştiride yoğun kırgınlık yaşanması hep gölgeye atılmış duyguların açığa çıkmasıdır.

İlişkisel Katman: Aktarım ve Yansıtma

Jung’un “yansıtma” (projection) dediği mekanizma, bastırılan duyguların en sık dışavurum yollarından biridir. Kişi kendi gölgesini görmek istemediği için onu başkasına yükler.

  • Kendi öfkesini bastıran biri, başkalarını sürekli “çok sinirli” olmakla suçlayabilir.
  • Kendi kıskançlığını reddeden biri, partnerini haksız yere kıskanmakla itham edebilir.
  • Kendi yetersizlik korkusunu bastıran biri, iş arkadaşının hatalarını sürekli gündeme getirir.

Bu şekilde bastırılan duygular, ilişkilerde gerginlik ve çatışma yaratır. Aslında sorun karşı tarafta değil, kişinin gölgesinde saklıdır.

İş Yaşamında Bastırılan Duygular

Kurumsal yaşam, bastırmayı teşvik eden bir alandır. “Profesyonellik” adı altında öfke, üzüntü, kaygı veya kırgınlık ifade edilmez. Çalışanlar çoğu zaman şu duyguları gölgeye iter:

  • Öfke: Patron ya da yöneticiye duyulan kızgınlık ifade edilemez, çenede ve omuzlarda sıkışır.
  • Korku: İşini kaybetme endişesi, nefeste ve diyaframda birikir.
  • Kıskançlık: Terfi eden arkadaşına duyulan kıskançlık bastırılır, sonra pasif-agresif davranışlarla çıkar.
  • Yetersizlik hissi: “Ben bu göreve uygun değilim” kaygısı bastırılır, göğüs kapanır, postür küçülür.

Böylece iş ortamı, gölgenin en yoğun yaşandığı yerlerden biri haline gelir.

Propriyoseptif Bakış: Duyguların Beden Haritası

Propriyoseptif sistem, bedenin konumunu hissetme yeteneğidir. Bastırılan duyguların nereye gittiğini anlamak için en somut yöntemlerden biridir. Çünkü beden, duyguların kaydını postür, kas gerginliği ve hareket kalıpları ile tutar.

Örneğin:

  • Bir çalışana “Patron seni çağırıyor” dendiğinde, o anda farkında olmadan omuzlarını yukarı çektiyse, gölgedeki otorite korkusu harekete geçmiştir.
  • Bir ilişkide partner “Sen beni anlamıyorsun” dediğinde kişi gövdesini geriye çekiyorsa, gölgede saklı yakınlık korkusu bedende görünür olmuştur.

Yani bastırılan duyguların en güvenilir izi, bedende bulunur.

Somatik Hafıza ve Gölge

Nörobilim bize gösteriyor ki travmatik ya da yoğun duygusal deneyimler yalnızca zihinde değil, sinir sistemi ve kaslarda da kayıtlıdır. Bu kayıt, “somatik hafıza” olarak adlandırılır. Jung’un gölge arketipiyle birleştiğinde, şu sonuç ortaya çıkar:

Bastırılan her duygu, bedenin bir yerinde bir “kilit” oluşturur.

Bu kilitler çözümlenmedikçe, kişi sürekli aynı duygusal döngülere girer. Propriyoseptif egzersizler, bu kilitleri fark etmeyi ve çözmeyi mümkün kılar.

Bastırılan Duyguların Yolculuğu

Sorunun cevabını toparlayalım: Bastırılan duygular nereye gider?

  1. Bilinçdışına depolanır, rüyalar ve sembollerle çıkar.
  2. Bedene yerleşir; kaslara, nefese, postüre yansır.
  3. Davranışlarda maskelenir veya ani patlamalarla görünür olur.
  4. İlişkilerde yansıtılır, başkasına yüklenir.
  5. İş yaşamında “profesyonellik” adı altında saklanır, ama bedende tükenmişlik yaratır.

Sonuçta hiçbir duygu yok olmaz. Jung’un ifadesiyle, gölgeye itilen her şey bir gün karşımıza çıkar. Ya bedenimizin ağrısında, ya ilişkilerimizdeki çatışmada, ya da gecenin bir yarısı gördüğümüz rüyalarda.

Bu nedenle gölgeyle çalışmanın ilk adımı, bastırılan duyguların bedendeki izlerini görmektir. Çünkü beden asla yalan söylemez.

1.2. Postürün dili

İnsan bedeni, yalnızca biyomekanik bir yapı değildir; aynı zamanda bilinçdışının, duyguların ve yaşam deneyimlerinin sürekli kaydını tutan bir “hafıza defteri”dir. Jung’un gölge arketipi kavramı bize şunu hatırlatır: bastırdığımız, görmezden geldiğimiz veya kabul etmekte zorlandığımız yönler, yalnızca zihinde kalmaz; bedenin her hücresinde, kasların tonusunda, omurganın eğiminde ve hatta nefesin ritminde kendini gösterir. Postür —yani duruş biçimimiz— tam da bu nedenle derin bir sembolik dildir.

Postürün Görünmeyen Hafızası

Her insanın bedeninde, geçmiş deneyimlerin bıraktığı bir iz vardır. Çocuklukta duyduğumuz eleştiriler, ergenlikte yaşanan dışlanmalar, iş yaşamındaki baskılar ya da ilişkilerdeki kırgınlıklar yalnızca zihinde anı olarak kalmaz; bedende de yerleşik hale gelir. Örneğin:

  • Sürekli eleştirilen bir çocuk başını eğerek, omuzlarını düşürerek “görünmez olma” postürü geliştirebilir.
  • Öfkesini bastıran bir yetişkin, çenesini sıkılı tutarak veya omuzlarını sürekli gergin taşıyarak bu duyguyu bedende saklar.
  • Yasını yaşayamadığı bir birey, göğsünü kapatarak, nefesini yüzeysel hale getirerek duygusal kapanmayı postürüne yansıtabilir.

Bedenin bu hafızası, propriyoseptif farkındalık geliştirilmedikçe genellikle bilinçdışında kalır. Kişi, örneğin sürekli kambur durduğunu fark etmez; fakat bu kamburluğun arkasında, “hayattan yük taşıyorum” ya da “kendimi korumam gerek” gibi derin bir duygusal iz vardır.

Gölgede Bastırılan Duyguların Postürdeki İzleri

Gölgemizde tuttuğumuz duygular —öfke, kıskançlık, kırılganlık, suçluluk, utanç— kendilerini doğrudan postürde ifade eder. İşte bazı örnekler:

  • Öfke (bastırılmış): Çene kaslarında sıkılık, yumrukların istemsiz kasılması, omuzların yukarı kalkması.
  • Korku: Dizlerin hafif bükülü durması, karın kaslarının sürekli gergin olması, omuzların öne kapanması.
  • Utanç: Başın öne düşmesi, göz temasından kaçınma, gövdenin hafif bükülmesi.
  • Kontrol ihtiyacı: Belin aşırı düz tutulması, kasların sertleşmesi, bedenin esnekliğini kaybetmesi.

Bu postürel tepkiler, çoğu zaman farkında olmadan oluşur. İnsan “ben dik duruyorum çünkü öyle alıştım” diyebilir; ama aslında bu diklik, “zayıflığımı göstermemeliyim” inancının bedensel izdüşümüdür.

Propriyoseptif Farkındalık: Postürün İçten Okunması

Propriyosepsiyon, bedenin uzaydaki konumunu ve hareketini hissetme duyusudur. Eğer kişi propriyoseptif farkındalık geliştirmişse, postüründeki en küçük değişimi bile sezebilir.
Örneğin:

  • Bilinçli bir şekilde yürürken omuzlarının sıkıldığını fark ettiğinde, “Şu an neyi bastırıyorum?” sorusunu sorabilir.
  • Bilgisayar başında uzun süre otururken belini kasmaya başladığında, “Şu an hangi duyguyla savaşıyorum?” diye gözlemleyebilir.

Bu noktada postür yalnızca fiziksel bir durum değil, duygusal bir barometreye dönüşür. Bedendeki küçük gerilimler, gölgeden gelen büyük mesajların işaret fişeğidir.

İş ve İlişkilerde Postürün Rolü

Beden dili, sözlerden daha çok şey anlatır. Bir iş toplantısında ellerini kavuşturan, gözlerini kaçıran biri “ben buradayım ama görünmez olmak istiyorum” mesajını verir. İlişkilerde omuzlarını sürekli kapatan bir partner, “yakınlık istiyorum ama korkuyorum” anlamına gelebilir.

Özellikle liderlik ve yöneticilik pozisyonlarında postür, gölgenin en görünür alanıdır. Bir yönetici dik durduğunu düşünürken aslında kasılmış bir postürle “otoritemi kaybetmemeliyim” mesajını bedeninden yayabilir. Çalışanlar bu bedensel dili sezgisel olarak algılar, çoğu zaman sözcüklere değil duruşa tepki verir.

Postürün Terapötik Çözülmesi

Psikoterapi süreçlerinde yalnızca konuşma değil, bedenin dili de çalışmaya katılır. Bir danışanın omuzlarını sürekli yukarıda tuttuğu fark edildiğinde, terapist bu gerilimi fark ettirip “Bu anda ne hissediyorsunuz?” sorusunu sorabilir. Böylece bedensel farkındalık, gölgenin bilinç düzeyine çıkmasına aracı olur.

Ayrıca, propriyoseptif egzersizler bu noktada büyük önem taşır:

  • Beden taraması: Gözler kapalı, ayakta ya da otururken bedenin her noktasında kas gerginliği fark edilir.
  • Ayna çalışması: Kişi aynanın karşısında durur, postürünü gözlemler, sonra sorar: “Bu duruş bana hangi duyguyu hatırlatıyor?”
  • Yavaş yürüyüş: Her adımda omuz, bel, dizlerdeki hisler fark edilir; bu hislerin duygusal çağrışımları yazılır.

Bu egzersizler, postürün yalnızca dışarıya bakan yüzünü değil, içeride bastırılmış gölgenin işaretlerini de açığa çıkarır.

Somut Örnekler
  • Örnek 1: Bir mühendis, sürekli öne eğik bir şekilde çalışır. Fiziksel sebep masa başında uzun saatlerdir. Ancak egzersizlerde fark eder ki, çocukluğunda babasının sürekli “başını öne eğ, haddini bil” uyarısı postürüne işlemiştir. Bu farkındalık, hem duygusal hem fiziksel dönüşüm başlatır.
  • Örnek 2: Bir yönetici, toplantılarda kollarını göğsünde kavuşturur. Başlangıçta “rahatım” der; fakat derin gözlemle bu postürün aslında “savunma” ve “eleştirilere kapanma” hali olduğu açığa çıkar.
  • Örnek 3: Bir öğretmen, öğrenciler karşısında dik ve sert durur. Propriyoseptif farkındalıkla çalıştığında bu sertliğin aslında “otoritem sorgulanırsa güvende değilim” korkusundan kaynaklandığını keşfeder.
Postürün Dönüşümü

Postür, farkındalık ve egzersizlerle dönüşebilir. Beden açıldıkça, gölgeyle yüzleşme kolaylaşır. Örneğin, omuzlarını açarak nefes almak, bastırılmış üzüntünün dışa akmasına izin verebilir. Veya çeneyi gevşetmek, yıllarca saklanan öfkenin güvenli biçimde ifade edilmesini kolaylaştırır.

Bu dönüşüm tek seferde gerçekleşmez; sabırla, her gün küçük farkındalıklarla gelişir. Ama zamanla kişi, postüründeki değişimin yalnızca bedensel değil, ruhsal bir dönüşüm olduğunu fark eder.

“Postürün dili” aslında gölgenin dilidir. Bastırdığımız duygular kelimelerle ifade edilmediğinde bile omuzlarımızda, sırtımızda, nefesimizde kendini gösterir. Propriyoseptif farkındalık bu dili okumayı mümkün kılar. Her kas gerilimi, bilinçdışından gelen bir mesajdır; her omuz düşüklüğü bir duygusal hikâyenin izidir.

Postürün farkına varmak, yalnızca bedeni düzeltmek değil, gölgeyle yüzleşmek anlamına gelir. Çünkü beden, ruhun en dürüst aynasıdır.

2. Kas Hafızası ve Duygular
2.1. Kasların hafızası var mı?

Kasların yalnızca hareketten sorumlu mekanik yapılar olmadığını, aynı zamanda duyguların ve deneyimlerin sessiz taşıyıcıları olduklarını söylemek kulağa metafor gibi gelebilir. Ancak hem modern nörobilim hem de beden-ruh bütünlüğünü merkeze alan psikoloji yaklaşımları bize gösteriyor ki: kasların hafızası vardır. Bu hafıza, yalnızca sporcuların kas belleği (motor öğrenme) anlamında değil; aynı zamanda travmaların, bastırılmış duyguların ve gölgeye atılmış parçaların bedende saklandığı anlamında da geçerlidir.

Kas Belleği: Motor Öğrenmeden Psikolojik İzlere

Öncelikle kas belleğinin iki boyutundan bahsedelim:

  • Fizyolojik / motor bellek: Bir bisiklete binmeyi öğrendikten sonra yıllar geçse de yeniden kolayca pedallayabilmemiz kasların değil, sinir-kas iletişim ağının hafızasıdır. Sinir sistemi, hareketin tekrarını otomatik hale getirir. Buna “prosedürel bellek” denir.
  • Duygusal / travmatik bellek: Daha derin düzeyde ise kaslar, yaşanan duygusal deneyimlerin izini taşır. Örneğin, travmatik bir olayda beden “donma” tepkisi verir; bu anda kaslar kasılır ve uzun yıllar boyunca aynı kas bölgelerinde istemsiz gerginlik devam edebilir.

İşte bu ikinci boyut, gölge arketipiyle doğrudan ilişkilidir. Çünkü gölgeye itilen duygular —öfke, suçluluk, korku, utanç— zihinden silinse bile bedenden silinmez; kasların hafızasında yer eder.

Kaslar Duyguları Nasıl Saklar?

Bedenimizdeki her duygu, sinir sistemi üzerinden kaslara sinyal gönderir. Öfke, adrenalinle birlikte kasları sıkılaştırır; korku, omuzları kapatır ve karın kaslarını gerginleştirir; yas, göğüs kafesini çökertir.

Eğer bu duygular güvenli bir şekilde ifade edilirse, kaslar yeniden gevşer. Ancak duygu bastırıldığında veya yaşanmasına izin verilmediğinde, kaslar o gerginliği “unutmaz.”

  • Çocukken sürekli “ağlama” denilen bir kişi, yüz kaslarını gülümsemeye zorlar; zamanla çene ve boyun kaslarında kronik bir sıkılık gelişir.
  • “Korkunu belli etme” mesajı alan biri, omuzlarını sürekli yukarıda tutarak güçsüzlüğünü gizler; bu kaslar kalıcı olarak gerginleşir.
  • Travma yaşayan biri, istemsizce donma tepkisini sürdürür; bedeni küçük tetikleyicilerde aynı kasılmayı tekrar eder.

Bu yüzden kasların hafızası, bilinçdışının bedendeki izdüşümü gibidir.

Jungcu Bakış: Gölge Kaslarda Gizlenir mi?

Jung’a göre gölge, bilinçli benliğin kabul etmediği her şeydir. Kaslar da bu gölgeyi taşır.

Örneğin:

  • Bilinç “Ben öfkelenmem” der; ama yumrukların kasılı kalması öfkenin gövdede saklandığını gösterir.
  • Bilinç “Ben kırılmam” der; ama göğüs kafesinin kapanması kırılganlığın bedende olduğunu fısıldar.

Bu açıdan kasların hafızası, gölgenin en somut kanıtıdır. İnsan zihniyle reddettiğini bedeniyle gizlice ifade eder.

Bilimsel Bulgular: Travma ve Kas Gerilimi

Travma araştırmaları, özellikle beden odaklı terapiler (Somatik Deneyimleme, Peter Levine; Beden Odaklı Travma Terapisi, Bessel van der Kolk) bize şunu gösteriyor: travma yaşayan kişilerde kas tonusu kronikleşir.

  • Van der Kolk’un çalışmaları, travmatik anılara sahip kişilerin belirli kas gruplarında (özellikle boyun, sırt, karın) sürekli gerginlik taşıdığını gösterir.
  • Bu kasılmalar yalnızca psikolojik değil, nörofizyolojik olarak da yerleşir. Sinir sistemi “tehdit geçti” sinyalini alamadığı için kaslar gevşemez.

Yani travma yalnızca zihinsel bir anı değil; bedensel bir durumdur.

Propriyoseptif Farkındalık ve Kas Hafızası

Kasların hafızasını açığa çıkarmanın en etkili yollarından biri propriyoseptif egzersizlerdir. Çünkü propriyosepsiyon, kasların konumunu ve gerilimini fark etmeyi sağlar.

Bir örnek:

  • Bir kişi yavaş yürüyüş egzersizi sırasında baldırlarının sürekli kasıldığını fark eder. Bu kasılmanın aslında “her an kaçmaya hazır olma” tepkisi olduğunu keşfedebilir.
  • Bir başka kişi omuzlarının farkında olmadan yukarı kalktığını gözlemler. Duygusal sorgulamada bunun “eleştiriye karşı sürekli tetikte olma” halini yansıttığını bulabilir.

Kas hafızasını açığa çıkarmak için kullanılabilecek propriyoseptif uygulamalar:

  1. Beden taraması: Ayak parmaklarından başa kadar tüm kas gruplarındaki gerilim fark edilir.
  2. Yavaş hareket: Basit bir kol kaldırma hareketi çok yavaş yapılır; hangi kasların nasıl gerildiği gözlemlenir.
  3. Gözler kapalı yürüyüş: Görsel ipuçları olmadan yürünür; kasların dengesini nasıl sağladığı ve nerede ekstra kasıldığı fark edilir.
İş ve İlişkilerde Kas Hafızasının Rolü

Kas hafızası yalnızca bireysel deneyimi değil, sosyal ilişkileri de şekillendirir.

  • Bir yönetici sürekli çenesini sıkar; çalışanlar onun “sert, mesafeli” biri olduğunu hisseder.
  • Bir partner omuzlarını kapatarak sarılır; karşı taraf, bilinçsizce o yakınlığın eksik olduğunu algılar.
  • Bir çalışan, sürekli gergin bir postürle masasında oturur; iş arkadaşları onun stresli olduğunu varsayar.

Yani kasların hafızası, ilişkilerde farkında olmadan sürekli “iletişim” yapar.

Terapötik Çözüm: Kas Hafızasını Yeniden Yazmak

Kasların hafızası değişmez değildir. Uygulanan egzersizler, nefes çalışmaları ve beden odaklı terapiler bu hafızayı dönüştürebilir.

  • Titreşim egzersizleri (TRE): Kaslara kontrollü titreşim verilerek travmatik gerilimin boşalması sağlanır.
  • Nefes + hareket: Derin nefes alırken kasların gevşemesi öğretilir; böylece zihinsel güvenlik bedene aktarılır.
  • Yazma ve gözlem: Kas gerginliği fark edildiğinde o anki duygu yazılır; bu ilişki gün be gün belirginleşir.

Zamanla kişi, kaslarının hafızasını yalnızca bastırılmış duygulardan değil; güven, esneklik ve özgürlükten yana yeniden inşa edebilir.

Somut Örnekler
  • Bir danışan: 20 yıl boyunca çenesini sıkarak uyur. Propriyoseptif farkındalıkla bunun çocuklukta bastırılmış öfkesine bağlı olduğunu keşfeder. Öfkesini güvenli şekilde ifade etmeye başladığında çene kasları gevşer.
  • Bir sporcu: Yarışmada başarısız olduğunda sürekli omuzlarını kasmaya başlar. Sonraki yıllarda da aynı kas gerilimini taşır. Farkındalık egzersizleriyle bu kasılmanın “yeniden başarısız olmaktan korkma” duygusuna bağlı olduğunu görür.
  • Bir öğretmen: Ders anlatırken karnını sürekli gergin tutar. Çalışmalarla bunun “öğrenciler beni sorgularsa zayıf görünmemeliyim” inancına bağlı olduğunu fark eder.
Kaslar Ruhun Sessiz Tanıklarıdır

Kasların hafızası vardır —hem biyolojik hem de psikolojik düzeyde. Onlar, yalnızca hareketin değil, aynı zamanda duyguların ve gölgeye itilmiş parçaların da taşıyıcılarıdır. Propriyoseptif egzersizler bu hafızayı okumayı ve dönüştürmeyi mümkün kılar.

Bedenin gerginliklerini fark etmek, aslında gölgenin fısıltılarını dinlemektir. Ve her gevşeme, yalnızca kaslarda değil, bilinçdışında da bir özgürleşmeye işaret eder.

2.2. Gölge ve kaslarda enerji kilitleri

İnsan bedeni yalnızca etten kemikten bir yapı değildir; aynı zamanda enerji akışlarının, duygusal izlerin ve bilinçdışı süreçlerin de sahnesidir. Jung’un gölge arketipi, bastırılmış, reddedilmiş ya da fark edilmeyen yönlerimizi anlatır. Bu yönler yalnızca zihinsel alanda değil, bedende de karşılığını bulur. İşte bu karşılıklardan en önemlisi, kaslarda enerji kilitleri olarak ortaya çıkar.

Enerji kilidi derken aslında kastettiğimiz şey, duygusal enerjinin doğal akışının kas gerginliğiyle durdurulmasıdır. Bastırılmış öfke, tutulmuş gözyaşı, gösterilemeyen sevgi ya da dile getirilemeyen suçluluk, kaslarda bir “kilit” yaratır. Bu kilit, hem bedensel ağrı ve duruş bozukluğu olarak, hem de ruhsal sıkışma ve tekrar eden davranış kalıpları olarak kendini gösterir.

Enerji ve Kas İlişkisi: Akış Neden Durur?

Psikofizyolojik düzeyde, her duygu bir enerji dalgasıdır.

  • Öfke kaslarda ani bir gerilim yaratır; yumruk sıkılır, dişler kenetlenir.
  • Korku bedeni küçültür; omuzlar kapanır, bacaklar kaçmaya hazırlanır.
  • Üzüntü göğsü çöker, solunum yavaşlar.

Normal koşullarda duygu yaşanır, ifade edilir, kaslar gevşer ve enerji yeniden akar. Fakat gölge devreye girdiğinde işler değişir:

  • Çocukluğunda “Ağlamak zayıflıktır” mesajı alan biri, üzüntüsünü saklar ve göğüs kaslarını sürekli gergin tutar.
  • “Öfkelenmek kötü” inancıyla büyüyen biri, öfkesini yutar ve çene kaslarını kilitler.
  • “Korkunu belli etme” denilen biri, bedenini dik tutmaya çalışır ama içten içe sürekli bacak kaslarını sıkar.

Sonuçta duygular zihinden atılsa da bedenden atılmaz. Enerji kaslarda kilitlenir.

Jungcu Perspektiften Enerji Kilidi

Jung’un kuramına göre, bilinçdışıya itilmiş her şey bir noktada geri dönmeye çalışır. Ama bilinç bu dönüşe izin vermezse, gölge kendini beden üzerinden ifade eder. Enerji kilitleri tam da bu sürecin somut yansımalarıdır.

  • Gölgede öfke: Çene, boyun ve sırt kaslarında sertlik olarak görülür.
  • Gölgede korku: Baldır, uyluk ve karın kaslarında sürekli kasılma yaratır.
  • Gölgede yas: Göğüs kafesinin kapanması, nefes darlığı ya da kambur postürle kendini belli eder.
  • Gölgede sevinç: “Aşırı mutlu görünme korkusu” yüz kaslarını donuklaştırır.

Yani gölge, kasları bir tür “kilit” haline getirerek enerji akışını durdurur.

Bedenin Haritası: Enerji Kilitlerinin Yerleri

Beden haritası üzerinden bazı tipik kilit noktalarını inceleyelim:

  1. Çene ve boyun: Bastırılmış öfke, söylenemeyen sözler.
  2. Omuzlar: Sorumluluk yükü, taşıyamadığı görevler.
  3. Göğüs kafesi: İfade edilemeyen üzüntü, tutulmuş gözyaşı.
  4. Karın bölgesi: Kaygı, korku, kontrol ihtiyacı.
  5. Kalça ve bacaklar: Bastırılmış cinsellik, ilerlemeye korku.

Bu bölgelerdeki kronik gerginlik, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik kilitlerin işaretidir.

Kaslardaki Kilitler ve Psikolojik Sonuçlar

Enerji kilidi olan kas grupları zamanla kişinin davranışlarını da şekillendirir:

  • Çenesi sıkı bir kişi tartışmalarda duygusunu ifade etmekte zorlanır.
  • Omuzları düşük biri kendini sürekli yorgun ve suçlu hisseder.
  • Karnını kasan biri sürekli kontrolcü davranır, rahatlayamaz.
  • Bacakları gergin biri adım atmaktan, risk almaktan çekinir.

Gölge bu şekilde yalnızca zihinde değil, bedende de yaşamaya devam eder.

Propriyoseptif Egzersizlerle Enerji Kilitlerini Fark Etmek

Propriyosepsiyon, bedendeki konum ve kas gerilimini fark etme duyusudur. Bu duyuyu harekete geçirmek, enerji kilitlerini açığa çıkarmanın ilk adımıdır.

Uygulanabilecek pratikler:

  • Beden taraması: Başınızdan ayaklarınıza kadar kaslarınızı hissedin. Nerede istemsiz bir gerginlik var?
  • Yavaş hareket: Kolunuzu çok yavaş kaldırın. Hareketin neresinde kas “fazladan” kasılıyor?
  • Ayna çalışması: Aynanın karşısında durun. Postürünüzde hangi bölgeler donmuş ya da kapanmış görünüyor?
  • Nefes + gözlem: Derin nefes alırken hangi kaslar gevşemekte zorlanıyor?

Bu farkındalık egzersizleri, kilitli kasları görünür hale getirir.

Enerji Kilitlerini Açmak

Kilidi fark etmek yetmez; açmak için güvenli alanlarda küçük adımlar gerekir:

  • Titreşim egzersizleri (TRE): Kaslara mikro titreşim vererek enerjinin boşalmasını sağlamak.
  • Yavaş esneme: Özellikle kalça ve göğüs bölgesinde derin esnemeler duygusal açılım getirir.
  • Yazma: Gerginlik hissedilen bölgeye sorular sorarak yazmak: “Burada hangi duygu saklı?”
  • Ses kullanımı: Çenede ya da boğazda kilit olanlar için sesli egzersizler (mırıldanma, tonlama) faydalıdır.
İş ve İlişkilerde Enerji Kilitlerinin Etkisi

Enerji kilitleri yalnızca bireysel değil, sosyal hayatı da şekillendirir:

  • Toplantıda söz alamayan çalışan: Çenesi kilitli olduğu için duygularını ifade edemez.
  • Partneriyle bağ kuramayan kişi: Göğüs kafesindeki kilit nedeniyle sevgisini gösteremez.
  • Yönetici: Omuzlarındaki kilit yüzünden sürekli gergin görünür, çalışanlarına stres yayar.

Yani enerji kilidi, gölgeyi sadece iç dünyada değil, dış ilişkilerde de görünür hale getirir.

Örnek Vaka

Bir danışan, yıllardır bel ağrısından şikâyetçidir. Propriyoseptif egzersizlerde fark eder ki, kalça kaslarını sürekli sıkmaktadır. Derinlemesine çalışmalarda bu kasılmanın ergenlik döneminde “cinselliğin ayıp” olduğuna dair aldığı mesajlarla bağlantılı olduğu ortaya çıkar. Bastırılmış cinsellik, gölgede kalmış ve kaslara kilitlenmiştir. Bu farkındalıktan sonra yapılan gevşeme ve nefes çalışmaları, yalnızca ağrıyı hafifletmez; aynı zamanda danışanın ilişki kurma biçiminde de büyük bir özgürleşme sağlar.

Kaslarda enerji kilitleri, gölgenin sessiz ama güçlü yansımalarıdır. Bilinçdışına bastırılan her duygu, kaslarda bir düğüm gibi sıkışır. Bu düğüm çözülmedikçe enerji akmaz; kişi hem bedensel hem psikolojik sıkışma yaşar.

Fakat farkındalık, propriyoseptif egzersizler ve güvenli açılım pratikleriyle bu kilitler çözülmeye başlar. Çözülen her kas, yalnızca bedeni değil, ruhu da özgürleştirir. Çünkü enerji akmaya başladığında, gölge artık karanlıkta değil; bilinçle bütünleşmiş halde yaşamaya devam eder.

3. İş Yaşamında Bastırılan Gölgenin Bedensel Yansımaları
3.1. Sessiz toplantı odası: Omuzlarda taşınan yük

Toplantı odaları, iş yaşamının belki de en görünmez ama en yoğun gölge alanlarıdır. İçeriye giren herkes, kendi ajandasını, kaygısını, korkusunu ve beklentisini beraberinde getirir. Fakat çoğu zaman bu duygular açıkça dile getirilmez. Masanın etrafında oturan kişiler sessizdir, yüzler ifadesizleşmiştir, bedenler dik görünür ama omuzlar kendiliğinden yukarı kalkmıştır. İşte tam da burada gölgenin bedensel yansıması devreye girer: omuzlara yük binmesi.

Omuzlar insan bedeninde yalnızca biyomekanik olarak kolları taşımakla görevli değildir. Aynı zamanda psikolojik bir metafor taşırlar. “Sorumluluk omuzlarında”, “yük taşımak”, “dünyayı omuzlarında hissetmek” gibi deyimler, aslında bireyin içsel dünyasında bastırdığı gölge duyguların fizyolojik karşılığını işaret eder. İş yerinde de bu durum açıkça gözlenebilir:

  • Yöneticinin sürekli baskı yapması,
  • Takım içi rekabet,
  • Hedef baskısı,
  • Görünmez kalma korkusu,
  • Hata yapma kaygısı…

Tüm bunlar, kişinin zihninde taşıyamadığı ağırlıklar olarak kalır, fakat beden bu yükü saklamaz: omuzlar sıkışır, kaslar gerilir, nefes yüzeyselleşir.

Toplantı Odasındaki Sessizlik ve Bastırılmış Gölge

Birçok beyaz yaka çalışan, toplantı odasında sessiz kalmayı seçer. Aslında söylemek istedikleri çok şey vardır, fakat gölgedeki korkular buna izin vermez: “Yanlış anlaşılır mıyım?”, “Eleştirilir miyim?”, “Yetersiz görünür müyüm?”. İşte bu baskılanmış duygular, dile gelmek yerine omuzlara yerleşir. Sessiz kalmanın bedeli, bedensel bir kasılma olarak ödenir.

Bu noktada propriyoseptif farkındalık devreye girer. Kişi, toplantı sırasında bedenini gözlemlediğinde şunu fark edebilir:

  • Omuzlar farkında olmadan yukarı kalkmış,
  • Boyun arkası gerilmiş,
  • Kürek kemikleri birbirine yaklaşmış,
  • Kollar masaya ağır bir şekilde yaslanmış.

Bu postür, yalnızca fiziksel bir duruş değildir. Bu, “görünmez bir yük”ün bedendeki tezahürüdür.

Propriyoseptif Egzersizlerle Omuz Yükünü Fark Etmek

Toplantı odasında ya da sonrasında uygulanabilecek küçük bir propriyoseptif egzersiz, gölgenin omuzlarda yarattığı yükü açığa çıkarabilir:

  1. Omuz Farkındalığı Taraması
    • Sandalyede dik otur.
    • Gözlerini kapat, omuzlarının mevcut konumunu fark et. Yukarıda mı, önde mi, arkaya çekilmiş mi?
    • “Bu omuz duruşum bana hangi duyguyu hatırlatıyor?” diye sor.
  2. Mikro Hareket Egzersizi
    • Omuzlarını yavaşça yukarı kaldır ve bırak.
    • Bunu birkaç kez yap, ardından serbest bırak.
    • Serbest bırakma sırasında bedeninde hangi duygunun açığa çıktığını gözlemle.
  3. Yük İmgelemesi
    • Gözlerini kapat, omuzlarında taşıdığın görünmez bir çanta olduğunu hayal et.
    • İçinde neler var? Patronun baskısı mı, aile sorumluluğu mu, başarısızlık korkusu mu?
    • Her birini tek tek “çıkardığını” ve yere bıraktığını zihninde canlandır.

Bu egzersizler, gölgenin fiziksel bir tezahürünü fark etmeye yardımcı olur. Birey, omuzlarını fark ederek aslında hangi duyguların bastırıldığını görür.

Psikolojik Boyut: Omuzdaki Yük Kime Ait?

Birçok çalışan, kendi sorumluluğu olmayan yükleri omuzlarına alır. “Takımın hatası benim hatamdır”, “Yöneticiye karşı güçlü görünmeliyim”, “Ailemi hayal kırıklığına uğratamam” gibi inançlar, gölgedeki “yetersizlik” ve “reddedilme korkusu”ndan beslenir. Bu fark edilmeyen gölge, kişinin sınırlarını silikleştirir. Sonuç: Omuzlarda kronik bir yük, boyunda ağrı, bedende tükenmişlik.

Burada önemli bir farkındalık sorusu devreye girer:

  • “Omuzlarımda taşıdığım yük gerçekten bana mı ait?”
  • “Yoksa başkalarının gölgelerinden mi besleniyor?”

Bu sorular, yalnızca zihinsel değil bedensel cevaplar da verir. Çünkü omuzlar, sahici yanıtı bedensel olarak açığa çıkarır: Eğer yük başkasına aitse, omuzlar gevşemek ister.

İş Yaşamından Bir Örnek

Bir şirkette orta düzey yönetici olan Ayşe, her toplantı sonrası baş ağrısından şikayet ediyordu. Fizyoterapistler, boyun ve omuz kaslarında sürekli bir kasılma olduğunu tespit etti. Ayşe ile yapılan farkındalık çalışmasında ortaya çıktı ki, toplantılarda konuşmak istese de üst yönetimin otoriter tavrı nedeniyle sessiz kalıyordu. Bastırdığı öfke, omuz kaslarına yerleşmişti. Propriyoseptif egzersizlerle (omuz taramaları, yük imgelemesi, nefes çalışmaları) birkaç hafta düzenli çalıştığında, toplantılarda daha rahat konuşmaya başladı ve omuz ağrılarının azaldığını fark etti.

Sessiz Toplantıların Görünmez Çığlığı

Toplantı odasında kurulan sessizlik, aslında omuzlarda yankılanır. Bastırılan sözler, yutulan öfkeler ve ertelenen ihtiyaçlar, kaslara yük olur. Omuzlar, kişinin kendi gölgesini taşımaya zorlanır. Bu yüzden omuz farkındalığı yalnızca bir duruş düzeltme egzersizi değildir; aynı zamanda bir gölgeyle yüzleşme pratiğidir.

Omuzlarınıza kulak verdiğinizde, aslında gölgenizin size hangi yükleri taşıttığını da duyarsınız. İşte bu nedenle toplantı odasında atılacak en değerli adım, önce bedeni dinlemek ve “Bu yük gerçekten bana mı ait?” diye sormaktır.

Böylece bu bölüm, iş yaşamında bastırılan gölgenin omuzlarda taşıdığı yük metaforunu hem psikolojik hem bedensel düzeyde açar, hem de propriyoseptif farkındalıkla uygulanabilir yöntemler sunar.

3.2. Bilinçli gülümseme – kasılmış çene

İş yaşamında en sık gördüğümüz bedensel maskelerden biri gülümsemedir. Ancak bu gülümsemenin her zaman samimiyetten, içsel bir sevinçten ya da huzurdan kaynaklanmadığını hepimiz biliriz. Özellikle beyaz yaka çalışanların gün içinde taktığı “bilinçli gülümseme”, aslında çoğu zaman bir sosyal zorunluluk, bir uyum stratejisi veya bir maskelenmiş duygunun dışavurumudur.

Bilinçli gülümseme, bedenin en güçlü kas gruplarından biri olan çene kasları ve yüz çevresindeki kaslarla doğrudan bağlantılıdır. Ne var ki, bu gülümseme çoğunlukla doğal akışında ortaya çıkmaz. İçte bastırılan öfke, kırgınlık ya da çaresizlik, dışarıya “profesyonel bir yüz” olarak yansıtılır. Böylece gölge, yüz kaslarının geriliminde kendini belli eder: çene sıkılır, dişler kilitlenir, dudak kenarları yukarı çekilir ama gözler aynı duyguyu yansıtmaz.

Çenenin Psikolojik Yükü

Çene, yalnızca biyomekanik olarak yemek yeme ve konuşma işlevini üstlenmez. Aynı zamanda, psikolojik açıdan “söylenmeyen sözlerin” ve “ifade edilemeyen duyguların” deposu gibidir. İş yerinde birçok çalışan,

  • “Patronuma karşı çıkamam”,
  • “Gerçek hislerimi belli edersem yanlış anlaşılırım”,
  • “Tartışmaya girersem kaybederim”
    düşünceleriyle duygularını bastırır.

Bu bastırma hali, doğrudan çene kaslarının sıkışmasına dönüşür. Yani dile gelmeyen her cümle, çenede sıkılan dişlerle bedenselleşir. Çene, gölgenin en belirgin hapishanelerinden biridir.

Bilinçli Gülümsemenin İki Yüzü

İş yaşamındaki bilinçli gülümsemenin iki temel işlevi vardır:

  1. Sosyal Maske: Karşı tarafı kırmamak, uyum sağlamak, profesyonel görünmek için takılan yüz.
    • Örneğin, yönetici haksız bir eleştiri yaptığında çalışan, aslında öfkeli hissetse de yüzünde sahte bir gülümseme belirir. Bu gülümseme, “sana karşı çıkmıyorum” mesajı verir ama içeride büyük bir gerilim yaratır.
  2. Bastırma Aracı: İçsel çatışmayı bastırmak için kullanılan bir strateji.
    • Çalışan, kendi öfkesini fark etmemek için bile gülümseyebilir. Gülümseme, bedensel bir “inkâr” mekanizmasına dönüşür.

Her iki durumda da gülümsemenin bedeli çene kaslarının gerilmesidir. Bu gerilim uzun vadede temporomandibular eklem (çene eklemi) sorunlarına, diş gıcırdatmaya (bruksizm) ve boyun-sırt ağrılarına kadar uzanabilir.

Propriyoseptif Farkındalık: Çenenin Sesi

Propriyoseptif egzersizler, çenedeki bu görünmez yükü fark etmek için güçlü bir araçtır. Çalışan, kendi bedensel tepkilerini gözlemlemeye başladığında şunu fark edebilir:

  • Her gülümsemede çenenin alt kasları sertleşiyor,
  • Dudak kenarları gerilirken dişler sıkılıyor,
  • Gözlerle ağız arasındaki ifade uyumsuzlaşıyor.

Bu farkındalık, “Ben gerçekten gülüyor muyum, yoksa yalnızca rol mü yapıyorum?” sorusunu gündeme getirir.

Uygulanabilir Egzersizler

Toplantı arasında, masada otururken ya da gün sonunda uygulanabilecek basit propriyoseptif egzersizler şunlardır:

  1. Çene Tarama
    • Sessiz bir yerde otur, gözlerini kapat.
    • Çeneni gevşetmeye çalışmadan mevcut durumunu gözlemle.
    • Dilin damağa yapışık mı, dişler birbirine mi bastırıyor, dudaklar gergin mi?
  2. Gevşet-Bırak Tekniği
    • Çeneni kasıtlı olarak 3–4 saniye sık, ardından bırak.
    • Bıraktığında çenenin aşağı doğru gevşemesine izin ver.
    • Bu hareket, çene kaslarının gerilme-bırakma döngüsünü fark ettirir.
  3. Gülümseme Farkındalığı
    • Aynada kendine bakarak bilinçli bir gülümseme yap.
    • Sonra gerçekten seni mutlu eden bir şeyi düşünerek doğal bir gülümseme yap.
    • İki gülümseme arasındaki çene ve göz kası farkını hisset.

Bu egzersizler, çalışanın gölgeyi maskeden ayırmasına yardımcı olur: Sahte gülümseme mi, yoksa içsel bir duygu mu?

İş Yaşamından Bir Örnek

Bir müşteri temsilcisi olan Mehmet, gün içinde yüzlerce kez bilinçli gülümsemek zorunda kalıyordu. İçinde biriken öfkeyi dışa vuramadığı için dişlerini geceleri sıkmaya başlamıştı. Diş hekimine gittiğinde bruksizm teşhisi kondu. Daha sonra yaptığı farkındalık çalışmalarıyla, aslında çenesindeki gerilimin, “müşteri her zaman haklıdır” kuralına karşı duyduğu öfkeyi bastırmaktan kaynaklandığını fark etti. Propriyoseptif egzersizleri düzenli uyguladığında, çene ağrıları azaldı ve gün içinde daha sahici gülümsemeler kullanmaya başladı.

Psikolojik ve Sosyal Sonuç

Kasılmış çene, yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda iş ortamında duygusal iletişimi bozan bir unsurdur. Çalışanlar sürekli bilinçli gülümsemeler kullandığında, ekip içinde sahicilik azalır. Bu da güven ilişkilerini zayıflatır. Gölgenin görünmezliği, sahte gülüşlerin arkasında daha da pekişir

Bilinçli gülümseme, iş yaşamında profesyonellik maskesi olarak kullanılır. Ancak bu maskenin bedeli, çene kaslarında sıkışan gölge duygularıdır. Propriyoseptif egzersizlerle çenenin farkına varmak, çalışanlara şu soruyu sordurur:

  • “Gerçekten gülüyor muyum, yoksa yalnızca rol mü yapıyorum?”

Bu sorunun yanıtı, yalnızca bireyin içsel özgürlüğünü değil, aynı zamanda iş yerindeki iletişim kalitesini de belirler. Çünkü çene gevşediğinde, yalnızca beden değil, ilişkiler de daha sahici hale gelir.

3.3. Patron karşısında göğsünü kapatan beden

İş yaşamında en çok gözlemlenen bedensel tepkilerden biri, güçlü otorite figürlerinin — özellikle patronun ya da yöneticinin — karşısında göğsü kapatma davranışıdır. Bu, ilk bakışta basit bir postür ya da jest gibi görünür; kolların göğüste bağlanması, ellerin birbirine kenetlenmesi, dosya veya defter gibi bir nesnenin göğsün önüne tutulması… Ancak psikolojik açıdan bu davranış, gölgenin en belirgin yansımalarından biridir.

Göğüs bölgesi, biyolojik olarak kalbi ve akciğerleri koruyan bir zırh görevi görür. Aynı zamanda psikolojik olarak da “açıklık”, “özgüven” ve “kendini ifade edebilme” alanıdır. İnsan, kendini güvende hissettiğinde göğsünü dikleştirir, nefesini genişletir. Ancak tehdit algısı ortaya çıktığında — ki bu tehdit bazen yalnızca psikolojik olabilir — göğüs kapanır, omuzlar öne düşer, kollar bir bariyer oluşturur.

Patron karşısında göğsü kapatma davranışı, aslında savunma ve bastırma mekanizmalarının bedensel dile dönüşmüş halidir.

Göğüs Kapanmasının Psikolojik Arka Planı

Bu refleks, genellikle üç temel duygunun gölgede kalmasından doğar:

  1. Korku: Patronun eleştirisinden, otoritesinden ya da gücünden çekinme.
  2. Öfke: İçten içe duyulan ama ifade edilemeyen karşıt duyguların bastırılması.
  3. Yetersizlik Hissi: Kendini küçük görmek, değersiz hissetmek veya kabul görmeme korkusu.

Birey bu duyguları açıkça ifade edemediğinde, beden bu duyguları “gizlice” taşır. Göğsün kapanması, adeta “içimi saklıyorum, kalbimi korumam gerek” mesajını verir.

İş Yerinde Görülen Yansımalar
  • Toplantı sırasında: Patron söz aldığında çalışanların çoğunun ellerini masanın altına saklaması, defteri göğüs hizasında tutması veya kollarını çaprazlaması.
  • Bire bir görüşmelerde: Çalışanın gövdesini geriye çekip göğsünü dosya, çanta gibi bir eşyanın arkasına gizlemesi.
  • Sunum yaparken: Sesin kısılması, nefesin daralması, göğsün dar bir alan yaratması nedeniyle sözlerin kısalması.

Bu durum sadece bedenin kapanmasına değil, aynı zamanda iletişimin de daralmasına yol açar. Patronla gerçek duygu ve fikir paylaşımı azalır, sahte uyum artar.

Gölgenin Buradaki Rolü

Göğsün kapanması, gölgenin iki yüzünü birden ortaya çıkarır:

  • Bastırılmış Öfke: Patronun baskın tavırlarına karşı içte bir öfke duyulabilir, fakat bu öfke dışa vurulmaz. Göğüs kapanarak bastırılır.
  • Bastırılmış Güç: Çalışan, aslında güçlü yanlarını ortaya koymak yerine gölgenin içinde saklar. Kendi potansiyeliyle yüzleşmek yerine “küçülmeyi” seçer.

Bu nedenle göğsün kapanması yalnızca korkunun değil, aynı zamanda kendi gücünden korkmanın da göstergesi olabilir.

Propriyoseptif Perspektif

Propriyoseptif egzersizler, bu kapanma refleksini görünür kılmak için etkili bir yöntemdir. Çalışan, beden farkındalığıyla şunu gözlemleyebilir:

  • Patron odaya girdiğinde omuzlar otomatik olarak öne düştü mü?
  • Kalbin hizasında bir kasılma, nefeste bir daralma oldu mu?
  • Eller kendiliğinden göğse yöneldi mi?

Bu farkındalık, davranışın otomatik olmadığını, aslında bastırılan duyguların dışavurumu olduğunu hatırlatır.

Küçük Bir Egzersiz

Açık Göğüs – Kapalı Göğüs Çalışması

  • Sessiz bir yerde otur ve gözlerini kapat.
  • Önce göğsünü kapat: kollarını göğsünde çaprazla, omuzlarını öne düşür. Bu sırada nefesini gözlemle.
  • Sonra yavaşça kollarını aç, omuzlarını geriye al, göğsünü genişlet. Nefesin nasıl değiştiğini fark et.
  • İki hal arasındaki farkı not et.

Bu egzersiz, çalışana gölgenin bedendeki görünür halini gösterir: kapandığında nefes kısılır, açıldığında özgüven ve açıklık artar.

İş Yaşamından Bir Örnek

Ayşe, büyük bir şirkette çalışıyordu. Patronu sert bir üsluba sahipti ve toplantılarda sık sık eleştiriler yöneltiyordu. Ayşe farkında olmadan her seferinde göğsünü kapatıyor, dosyalarını kalkan gibi önünde tutuyordu. Bir gün proprioseptif farkındalık çalışması sırasında göğsünü kapattığında nefesinin daraldığını fark etti. Bu farkındalık, patron karşısında aslında içten içe duyduğu öfke ve kırgınlığı bastırdığını görmesini sağladı. Yavaş yavaş açık postür çalışmaları yaptıkça, patronla daha net ve sakin konuşmaya başladı.

Patron karşısında göğsün kapanması, yalnızca bedensel bir alışkanlık değil, aynı zamanda bastırılmış duyguların, korkuların ve güçsüzlük hissinin görünür işaretidir. Propriyoseptif egzersizler, bu kapanmayı fark etmeyi ve gölgenin işaret ettiği duygularla yüzleşmeyi mümkün kılar.

Göğüs açıldığında yalnızca beden değil, iletişim de açılır. Çalışan, hem kendine hem de otoriteye karşı daha sahici ve güçlü bir şekilde var olabilir.

4. İlişkilerde Gölgenin Bedensel İzleri

İnsan ilişkileri, hem iş hayatında hem de özel yaşamda en güçlü tetikleyicilerden biridir. Çünkü karşımızdaki insan, çoğu zaman kendi gölgemizi bize ayna gibi yansıtır. Bastırdığımız öfke, gizlediğimiz kırılganlık, dile getiremediğimiz ihtiyaçlar ya da çocukluktan taşıdığımız “sevilmeme korkusu” ilişkilerde kolayca yüzeye çıkar. Ancak bu yüzeye çıkış her zaman sözcüklerle olmaz. Çoğu zaman gölgemizin işaretleri, önce bedenimizde belirir.

İşte tam da bu nedenle, ilişkilerde gölgenin bedensel izlerini okumak, hem kendi farkındalığımızı artırmak hem de ilişkilerimizi sağlıklı bir zeminde kurmak için hayati bir beceridir.

Gözlerin Kaçışı ve Bedenin Kapanışı

Bir tartışma anında veya bir otorite figürüyle (patron, ebeveyn, eş) karşı karşıya geldiğimizde göz temasından kaçma eğilimi gösteririz. Bu, yalnızca utangaçlık değildir. Gözler ruhun aynasıdır; gölge ise orada görünmek istemez. Beden de buna eşlik eder: omuzlar öne düşer, göğüs kafesi kapanır, sırt hafif kamburlaşır. Bu kapanma, aslında “kendimi korumam lazım” mesajını taşır.

Bireyin bedensel kapanışı, aynı zamanda ilişkide “dışarıya güvenmiyorum, içime çekilmek zorundayım” duygusunu besler. Bu davranış tekrarladıkça kişi yalnızlaşır, ilişkilerinde savunmacı bir tutum geliştirir.

Karın ve Diyaframda Sıkışma

İlişkilerde en sık görülen bedensel yansımaların başında, karın bölgesindeki kasılmalar gelir. Diyafram, duyguların en hassas göstergelerinden biridir. Bastırılmış öfke, söylenemeyen sözler veya duyulma kaygısı, nefesin yukarıya taşınmasına neden olur. Böylece kişi göğüs nefesiyle yaşamaya başlar; karın ve diyafram sürekli gergindir.

Bu durum, özellikle eşler arası çatışmalarda gözlemlenir. Tartışma anında kişi farkında olmadan karnını içeri çeker, nefesini tutar. Adeta “vurulmaya hazır” bir savunma postürüne girer. Oysa bu fark edildiğinde, derin diyafram nefesiyle gövdeyi gevşetmek, hem bedensel hem duygusal alanda açılım sağlar.

Çenenin Kilidi ve Bastırılmış Sözler

İlişkilerde söylenemeyen sözler, en çok çene kaslarında birikir. Birçok kişi tartışmalarda dudaklarını sıkıca kapatır, dişlerini kenetler ya da dudaklarını ısırır. Bu, “bir şey söylemek istiyorum ama söylersem tehlike var” anlamına gelir.

Çenenin kronik kasılması, yalnızca baş ağrısı ve diş gıcırdatma (bruksizm) gibi fiziksel sonuçlar doğurmaz; aynı zamanda kişinin ilişkilerinde içtenliği engeller. Çünkü sözün akışı durduğunda, enerji de bloke olur. Partnerine, iş arkadaşına ya da ailesine gerçek duygularını aktaramayan kişi, zamanla duygusal mesafe geliştirir.

Boyun ve Omuzlarda Taşınan Sessiz Yük

İlişkilerde üstlenilmeyen sorumluluklar veya dile getirilemeyen kırgınlıklar genellikle omuzlarda taşınır. Örneğin, partnerine “bana yardım etmiyorsun” diyemeyen bir kişi, farkında olmadan omuzlarını kasarak taşır. Boyun kaslarının sertleşmesi, aslında dile gelmeyen yükün sessiz bir göstergesidir.

Bu bedensel kalıp, iş ilişkilerinde de sık görülür. Çalışan, patronuna veya ekibine öfkesini dile getiremez; bunun yerine sürekli omuz ağrısı çeker. Beden, kelimelerin söyleyemediğini yüklenir.

Kalpte Kalkan – Kolların Çaprazı

İlişkilerdeki en bariz gölge göstergelerinden biri, kolları göğüs önünde çaprazlamaktır. Bu duruş, yalnızca fiziksel bir rahatlık değil, aynı zamanda duygusal bir kalkan işlevi görür. Kişi, karşısındakinin sözlerine ya da enerjisine karşı kendini kapatmıştır.

Örneğin, bir partner tartışma sırasında kollarını göğsünde kavuşturduğunda, bu “seni dinliyorum ama içeri almıyorum” mesajıdır. Gölgenin bastırdığı duygular – korku, öfke ya da kırgınlık – kalp bölgesine yaklaşan enerjiyi reddeder.

İlişkilerde Dokunmanın Bedensel Gölgesi

Yakın ilişkilerde gölgenin en çok ortaya çıktığı alanlardan biri de dokunmadır. Çocuklukta “fazla yakınlık” ya da “dokunulma” deneyimleri travmatik olan kişiler, yetişkinlikte sarılma, el ele tutuşma ya da yakın temas anlarında kasılır.

Bu kasılma, partner tarafından “soğukluk” ya da “mesafe koyma” olarak algılanabilir. Oysa bu yalnızca gölgenin beden üzerindeki izidir. Kişi, bastırdığı korkuyu dokunma anında dışarıya yansıtır.

Farkındalık Yoluyla İlişkilerde Gölgeyi Okumak

İlişkilerde gölgenin bedensel izlerini fark etmek, değişim için ilk adımdır. Peki, bu farkındalık nasıl gelişir?

  • Ayna Çalışması: Partnerinizle konuşurken bedeninizin nasıl bir duruş aldığını gözlemleyin. Omuzlarınız düşüyor mu, çeneniz kasılıyor mu?
  • Nefes Farkındalığı: Tartışma anlarında nefesinizin nerede sıkıştığını takip edin. Göğüste mi, diyaframda mı?
  • Duygusal Günlük: İlişkilerde yaşadığınız çatışmalardan sonra bedeninizde hissettiğiniz gerilimi yazın. Hangi duyguyla bağlantılı olduğunu keşfedin.
  • Beden Taraması: Partnerinizle sohbet sonrası kısa bir beden taraması yaparak, hangi kasların gerildiğini fark edin.
İlişkilerde Şifanın Bedensel Kapısı

Gölge, ilişkilerde en çok tetiklenen alanlardan biridir. Çünkü karşımızdaki insan, bizi görmediğimiz yanımızla yüzleştirir. Bedenimiz ise bu yüzleşmenin ilk sahnesidir. Çene kilitlenir, omuzlar kasılır, gözler kaçar. Ama aynı zamanda, beden şifanın da kapısını açar.

Kişi, ilişkilerdeki bedensel gölgelerini fark etmeye başladığında, hem kendini hem de partnerini daha derin bir anlayışla görür. Omuzlardaki yük paylaşıldığında hafifler, çenedeki kilit açıldığında iletişim akmaya başlar. Beden, gölgenin hapishanesi değil; onun özgürleşme alanı haline gelir.

5. Propriyoseptif Egzersizlerle Beden-Gölge Çalışması

Bedenin gölgeyle çalışmadaki rolünü anlamak, ancak beden farkındalığı egzersizleri ile mümkündür. İşte burada propriyosepsiyon devreye girer.

5.1. Propriyosepsiyon nedir?

Propriyosepsiyon, bedenin uzaydaki konumunu hissetme kapasitesidir. Yani gözlerinizi kapattığınızda bile elinizin nerede olduğunu bilmeniz, postürünüzü fark etmeniz, dengeyi korumanız hep bu sistemin ürünüdür.

Gölgeyle çalışmada propriyosepsiyon, kaslardaki bastırılmış duygulara bedensel kapı açar.

5.2. Egzersiz 1: Omuz farkındalığı
  • Dik oturun.
  • Gözlerinizi kapatın.
  • Omuzlarınızı birkaç kez yukarı kaldırıp bırakın.
  • Şimdi hiçbir şey yapmadan sadece omuzlarınızı “hissedin.”
  • Kendinize sorun: “Omuzlarımda hangi duygu yaşıyor?”

Bu küçük egzersiz, çoğu kişide farkında olmadığı bir gerginliği açığa çıkarır.

5.3. Egzersiz 2: Göğüs kafesini açmak
  • Ayağa kalkın.
  • Kollarınızı iki yana açın, göğsünüzü hafifçe dışa doğru gerin.
  • 1 dakika boyunca derin nefes alın.
  • Hemen ardından doğal postürünüze geri dönün.

Fark edin: Göğüs kafesiniz kapalı mı? Açık mı? Bu egzersiz, gölgede saklı **“yetersizlik korkusu”**nu yüzeye çıkarmaya yardımcı olabilir.

6. Jung’un Gölgesi ve Bedensel Dilin Birleşimi

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi kavramı, insan psikolojisinin bastırılmış, kabul görmek istemeyen ve çoğu zaman bilinçdışına itilmiş yönlerini tanımlar. Gölge; öfke, kıskançlık, hırs, kırılganlık, suçluluk ya da utanç gibi toplum tarafından olumsuz görülen duyguları içinde barındırır. Ancak Jung’a göre gölge yalnızca “karanlık” değildir; aynı zamanda yaratıcılığın, içsel enerjinin ve dönüşüm potansiyelinin de kaynağıdır. Bu nedenle gölgeyle yüzleşmek, kişinin bütünlüğe ulaşması için temel bir adımdır.

Peki gölge yalnızca zihinsel bir olgu mudur?

Jung’un işaret ettiği gibi gölge yalnızca bilinçdışında saklanmaz; bedenin kaslarında, postüründe, jestlerinde ve hatta nefes alış verişinde bile kendisini gösterir. Yani gölge, yalnızca ruhsal bir içerik değil, aynı zamanda bedensel bir dile sahiptir. Bu noktada “beden dili” kavramı devreye girer. Çünkü bastırılan gölge içerikleri, kişinin davranışlarına ve ilişkilerine yön verirken, aynı zamanda omuzların düşüklüğünde, çenenin kasılmasında, ellerin sıkılışında ya da bakışların kaçırılışında somutlaşır.

Gölgenin Bedenle İfadesi

Her duygu, biyolojik bir karşılığa sahiptir. Öfkelendiğimizde kalp atışlarımız hızlanır, kaslarımız gerilir; korktuğumuzda nefesimiz yüzeyselleşir, göğsümüz sıkışır. Bu fizyolojik tepkiler aslında gölgenin bedendeki dilini oluşturur. Jung’un kuramında gölge çoğunlukla bilinçdışında gizlenir. Fakat bastırılan hiçbir duygu tamamen yok olmaz; ya rüyalarda ya da bedensel belirtilerde kendini açığa çıkarır.

Örneğin bir çalışan, patronunun karşısında fikirlerini dile getirmekten korkuyorsa, bu bastırılmış korku bedeninde somut izler bırakır. Ellerini kavuşturması, göğsünü kapatması ya da omuzlarını düşürmesi, bilinçli olarak seçtiği hareketler değildir. Bunlar, gölgenin bedensel diliyle dışavurumudur. Yani beden, gölgenin en dürüst tercümanıdır.

İş Yaşamında Gölge ve Beden Dili

İş dünyası, gölgenin en sık tetiklendiği alanlardan biridir. Rekabet, otorite, hiyerarşi, başarı baskısı ve performans ölçümleri, bireylerin bilinçdışı korkularını harekete geçirir. Çoğu çalışan dışarıya uyumlu, kontrollü ve profesyonel bir yüz gösterir. Ancak bu “persona” maskesinin altında gölge kendini bedensel ifadelerle belli eder.

  • Toplantıda sessiz kalmak: Kişi söz almak istemez, ama aslında içinde güçlü fikirler vardır. Gölgesi “reddedilme korkusunu” taşır. Beden dili ise göz temasından kaçma, elleri kucağa sıkıştırma, bacakları çaprazlama şeklinde kendini gösterir.
  • Patron karşısında kasılmış beden: Yüzeyde “saygılı” bir duruş sergilenirken, gölgede güçsüzlük ve öfke vardır. Bu öfke çoğunlukla yumruğu sıkmak, çeneyi kasmak ya da sırt kaslarını germekle ifade bulur.
  • Sahte gülümseme: Çalışan memnun görünmeye çalışır, ancak aslında rahatsızlık hissi taşır. Çene kaslarının aşırı gerilmesi ya da dudak kenarlarının kısa süreli kasılması, gölgenin bedensel izleridir.

Beden dili bu noktada “ikinci bir rapor” gibidir: Ağzımızdan çıkan sözcükler bir şey söyler, bedenimiz ise başka bir hakikati açığa vurur.

İlişkilerde Bedenin Gölgesi

Yalnızca iş yaşamında değil, özel ilişkilerde de gölge kendini beden aracılığıyla açığa çıkarır. Sevgi, kıskançlık, bağımlılık ya da terk edilme korkusu; bilinçli olarak bastırılsa da postürde yer bulur.

Örneğin:

  • Bir partner, kırgınlığını dile getirmek istemediğinde omuzlarını içe kapatır, sanki kendisini görünmez kılmak ister.
  • Aşırı kıskanç bir eş, partnerine güven duyduğunu söyleyebilir; ancak göz kaslarının sürekli kısılması, yüz ifadesindeki gerginlik bu sözleri boşa çıkarır.
  • Çocuklukta anne figüründen alınamayan güven, yetişkinlikte göğüs kafesini sıkıştıran kronik bir postüre dönüşebilir.

İşte tam bu noktada Jung’un gölge kuramı, beden diliyle birleşerek bize şunu söyler: İfade edilmeyen her duygu, kaslarda hapsolur ve bir gün görünür hale gelir.

Bedenin Propriyoseptif Hafızası ve Gölge

Propriyosepsiyon, bedenin uzaydaki konumunu, hareketini ve dengesini algılama kapasitesidir. Jung’un gölge kavramı ile birleştiğinde, propriyosepsiyon bize çok kıymetli bir içgörü sunar: Bastırılan duygular yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda bedensel hafızada kayıtlıdır.

Örneğin, sürekli eleştirilen bir çalışanın “gölgede taşıdığı değersizlik duygusu”, onun postürünü etkiler. Omuzlar öne düşer, baş hafifçe aşağıya eğilir. Bu duruş, kişinin propriyoseptif sistemine de işler; yani beden kendisini küçültmeyi, saklamayı “alışkanlık” haline getirir. Bu, gölgenin bedende kalıcı izler bırakmasının en açık göstergesidir.

Propriyoseptif egzersizler –örneğin denge çalışmaları, yavaş yürüyüş, nefes farkındalığı– kişiye bedenini yeniden hissetme şansı tanır. Bu farkındalık sayesinde kişi bastırılmış gölgesini tanımaya başlar. Çünkü bedeniyle temasa geçen kişi, zihnin sakladığını açığa çıkarır.

Jung’un Bütünlük Vizyonu ve Bedenin Rolü

Jung, bireyleşme sürecinin nihai hedefinin “benlik” olduğunu söyler. Bu yolculukta gölgeyle yüzleşmek zorunludur. Ancak gölgeyle yalnızca zihinsel düzeyde değil, bedensel düzeyde de çalışmak gerekir.

  • Nefes: Kişinin gölgede tuttuğu kaygılar nefesini yüzeyselleştirir. Nefes egzersizleri bu farkındalığı açığa çıkarır.
  • Denge: Korkular dengenin kaybolmasına yol açar. Denge egzersizleri, gölgede saklanan korkuları görünür kılar.
  • Postür: Bastırılan öfke, çenede ve omuzlarda birikir. Postür egzersizleri bu yükleri çözümlemeye yardımcı olur.

Dolayısıyla Jung’un bütünlük vizyonu, bedenin farkındalığı olmadan tamamlanamaz. Çünkü gölgeyi zihinsel olarak anlamak başka, bedende tanımak bambaşkadır.

İş Dünyası İçin Çıkarımlar

Modern iş dünyasında gölge ve beden dili arasındaki ilişkiyi fark etmek, hem birey hem de kurumlar için kritik önemdedir.

  • Birey için: Kendi beden dilindeki ipuçlarını fark eden çalışan, hangi gölge duygularını bastırdığını anlayabilir. Bu farkındalık özgüveni artırır.
  • Yöneticiler için: Çalışanlarının beden dilini gözlemleyen yöneticiler, onların görünmeyen ihtiyaçlarını daha iyi kavrayabilir. Böylece ekip içi iletişim ve verimlilik artar.
  • Kurumsal kültür için: Gölgenin tanındığı, bastırılmadığı bir kurum kültürü; daha yaratıcı, daha şeffaf ve daha sağlıklı bir iş ortamı doğurur.
Gölgeyi Bedenle Tanımak

Jung’un gölge arketipi bize şunu öğretir: Bastırılan hiçbir şey yok olmaz. Beden dili ise bunun en somut kanıtıdır. Omuzlarda taşınan yükler, kasılan çeneler, kaçırılan bakışlar… Hepsi gölgenin sessiz ama güçlü işaretleridir.

Bu nedenle gölgeyle yüzleşmek, yalnızca zihinsel bir cesaret değil, aynı zamanda bedensel bir farkındalık yolculuğudur. Propriyoseptif egzersizler, nefes çalışmaları ve beden gözlemleri sayesinde gölgeyle barışmak mümkündür. Ve ancak o zaman birey, hem psikolojik hem bedensel bütünlüğe ulaşabilir.

Duvarda Denge Testi

Sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dakika kalmak

Denge ve Gölge Arasında Bir Köprü

Beden, insan ruhunun en dürüst aynasıdır. Jung’un “gölge” arketipi, bastırılan duygularımızın ve yönlerimizin bilinçdışında gizlendiğini anlatır. Ancak gölge yalnızca zihinsel bir kavram değildir; bedende kas gerginlikleri, postür bozuklukları, nefes alışkanlıkları ya da dengesizlikler şeklinde de kendini gösterir.

Bu noktada propriyoseptif egzersizler devreye girer. Propriyosepsiyon, bedenin uzaydaki konumunu algılama yeteneğidir. Yani denge, hareket ve kasların birlikte çalışmasını sağlayan gizli bir rehberdir. Eğer kişi bilinçdışı korkular, bastırılmış öfke ya da yoğun kaygılar taşıyorsa, bunlar bedenin dengesini koruma biçimini de etkiler.

Duvarda denge testi işte bu bağlamda çok güçlü bir gözlem aracıdır. Basit görünse de, kişinin hem bedensel farkındalığını artırır hem de bastırdığı duyguların bedensel yansımalarını ortaya çıkarır.

Egzersizin Uygulanışı
  1. Hazırlık
    • Sessiz bir alan seçin. Duvarın önünde yaklaşık bir karış mesafe bırakın.
    • Rahat kıyafetler tercih edin.
    • Ayakkabılarınızı çıkarın; çıplak ayakla ya da ince çorapla yapın.
  2. Başlangıç pozisyonu
    • Sırtınızı duvara yaslayın.
    • Topuklarınızı birleştirin, ayak parmaklarınızı hafifçe açık bırakabilirsiniz.
    • Dizleriniz düz ama kilitlenmemiş olsun.
    • Çeneniz hafifçe yere paralel, omuzlarınız geriye ve aşağıya bırakılmış halde olsun.
  3. Egzersiz süreci
    • Gözlerinizi kapatın.
    • Kollarınızı vücudunuzun yanında serbest bırakın.
    • 2 dakika boyunca bu pozisyonda kalın.
    • Amaç kasları zorlamak değil, “dengeyi gözlemlemek”.
  4. Farkındalık soruları
    • Sırtınızın hangi noktaları duvara daha çok temas ediyor? (Omuzlar, bel, kalça?)
    • Ağırlığınız ayak tabanınızda eşit mi, yoksa bir yana mı kayıyor?
    • Gözler kapandığında dengenizi korumak kolay mı, zor mu?
    • İçinizde hangi duygular beliriyor? Rahatlama mı, huzursuzluk mu?
  5. Bitiriş
    • Süreyi tamamladığınızda yavaşça gözlerinizi açın.
    • Birkaç derin nefes alın.
    • Ayaklarınızı açarak rahatlayın.

Egzersizin Psikolojik Boyutu

Bu basit test, kişinin kendi gölgesiyle temasını sağlayabilir. Çünkü 2 dakika boyunca hiçbir yere “kaçamayacak” şekilde sabit kalmak, bilinçdışında bastırılmış huzursuzlukları harekete geçirir.

  • Korkular: Dengenizi kaybetme endişesi aslında yaşamda kontrol kaybı korkusunun bedendeki izdüşümüdür.
  • Kaygılar: Zihnin sürekli “acaba düşer miyim?” sorusu, günlük yaşamda da sıkça yaşanan “kontrolü kaybeder miyim?” kaygısını yansıtır.
  • Öfke: Bazı kişiler için bu egzersiz sıkıcı ve sinir bozucu olabilir. Bu öfke aslında “durağanlığa tahammül edemeyen” gölgenin dışavurumudur.
  • Utanç: Sırtını tam duvara verememek, bedenini dik tutamamak; kişinin derinlerde hissettiği yetersizlik ya da utanç duygusunu görünür kılabilir.

Bu nedenle test yalnızca fiziksel bir denge ölçümü değildir; aynı zamanda bastırılan duyguların bedensel dilini açığa çıkarır.

Beden ve Kas Hafızası Açısından Değerlendirme

Duvarda denge testi sırasında sırtın farklı bölgeleri duvara eşit temas etmeyebilir.

  • Eğer bel boşluğu fazla çıkıyorsa, bu genellikle “göğsünü fazla öne çıkarma” postürüyle ilgilidir. Bilinçdışı mesaj: “Güçlü görünmeliyim.”
  • Eğer omuzlar geriye gitmekte zorlanıyorsa, bu çoğu kez “yük taşıma” ve sorumlulukların altında ezilme duygusuyla ilişkilidir.
  • Eğer baş geriye yaslanıyorsa, kontrolü bırakmakta zorlanan, sürekli tetikte olan bir zihnin işaretidir.

Kas hafızası, geçmişte yaşanan duygusal deneyimlerin bedende depolanmasını sağlar. Bu nedenle 2 dakikalık bu egzersiz, aslında yılların yükünü açığa çıkarabilir.

İş ve İlişki Yaşamına Katkıları

Bu basit denge testi düzenli olarak uygulandığında:

  1. Farkındalık Artışı: Kişi bedenindeki gerginlikleri, dengesizlikleri fark etmeye başlar.
  2. Duygusal Yüzleşme: Egzersiz sırasında hissedilen huzursuzluklar, aslında bilinçdışında bastırılan gölge duygularıyla yüzleşme fırsatı sunar.
  3. Duruşun Düzelmesi: Düzenli tekrarlar, postürü dengeye getirerek özgüveni artırır.
  4. İş yaşamında özgüven: Patron ya da otorite figürü karşısında kamburlaşma yerine dik ve dengeli durabilmek, kişinin içsel gücünü hatırlamasını sağlar.
  5. İlişkilerde açıklık: Göğsün açılması ve omuzların rahatlaması, karşı tarafa daha güven verici bir beden dili yansıtır.

Gölgeyle Çalışmada Kullanımı

Jung’un gölge kavramı açısından bu egzersiz şunu söyler:
“Duvarda dik durabilmek, gölgene ayna tutabilmek demektir.”

Çünkü:

  • 2 dakika boyunca zihnin kıpır kıpır düşüncelerini gözlemlemek, bastırılmış tarafların yüzeye çıkmasına izin verir.
  • Denge kaybolduğunda kişi fark eder: “Ben sandığım kadar kontrollü değilim.”
  • Gölgeyi kabul etmenin ilk adımı, onun bedensel işaretlerini görmektir.

Duvarda denge testi, hem bedensel hem de psikolojik açıdan güçlü bir aynadır. Basitliği içinde derin bir bilgelik taşır. Çünkü bu test, yalnızca kasların gücünü değil, kişinin içsel dengesini, bastırdığı korkularını ve gölge taraflarını açığa çıkarır.

Düzenli uygulandığında kişi yalnızca postürünü değil, içsel gücünü de yeniden kazanır. Zihnin ve bedenin aynası olan bu 2 dakikalık egzersiz, gölgeyle yüzleşmenin en basit ama en etkili yollarından biridir.

Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”

Bedensel Direncin Sessiz Dili

Bedenimiz, yalnızca hareket eden bir biyomekanik sistem değildir; aynı zamanda yaşam boyunca taşıdığımız duyguların, inançların, bastırılmış hislerin ve yaşanmışlıkların arşividir. Bazen zihnimiz unutmuş olsa bile kaslarımız hatırlar. “Direnç” kavramı burada çok önemlidir. Çünkü kasların gerginliği, sertliği ya da esnekliği yalnızca biyolojik bir durum değil, aynı zamanda ruhsal ve duygusal yüklerin bedene yansımasıdır. Bu nedenle “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?” sorusu aslında şu anlama gelir: “Hayatımın hangi alanında, hangi duygumla ya da hangi düşüncemle yüzleşmekten kaçıyorum?”

Bu derinleştirme egzersizinde amaç yalnızca fizyolojik bir tarama yapmak değil, aynı zamanda içsel farkındalığı artırmaktır. Yani kaslarımızın “fazla direnç” gösterdiği bölgeleri keşfederken, o bölgelerde saklı olan gölge parçalarıyla da temas kurarız.

Kas Direncinin Kaynakları

Kasların direnç göstermesinin birkaç farklı boyutu vardır:

  1. Fizyolojik Boyut: Uzun süre aynı pozisyonda kalmak, hareketsizlik, yanlış postür alışkanlıkları, aşırı yüklenme veya yetersiz esneme kaslarda gerginliğe neden olabilir.
  2. Nörolojik Boyut: Sinir sistemi, özellikle stres anında kaslara “hazır ol” sinyali gönderir. Bu da kronik kasılmaya yol açabilir.
  3. Psikolojik Boyut: Bastırılmış öfke, korku, suçluluk, utanç ya da değersizlik duygusu bedende karşılık bulur. Örneğin çene kasları bastırılmış öfkeyi, omuzlar sorumluluk yükünü, kalça bölgesi ise korku ve güven ihtiyacını taşıyabilir.
  4. Enerjik Boyut: Doğu öğretilerine göre bedenin enerji akışı kasların direncini etkiler. Enerjinin tıkandığı noktalar kaslarda sertlik, uyuşma ya da ağrıya yol açabilir.

Egzersiz: Direncin İzini Sürmek

Bu derinleştirme çalışması için uygulayabileceğiniz adımlar şunlardır:

a) Hazırlık

  • Sessiz bir ortam seçin.
  • Rahat kıyafetler giyin.
  • Bir yoga matı ya da rahat bir zemin üzerinde ayakta başlayın.

b) Bedensel Tarama

  1. Ayaklardan Başlamak: Gözlerinizi kapatın. Tüm dikkatinizi ayak tabanlarınıza yönlendirin. Orada bir gerginlik, sertlik ya da dengesizlik var mı?
  2. Bacaklara Çıkmak: Baldır ve uyluk kaslarınıza dikkat edin. Hangi kaslar daha yoğun çalışıyor gibi hissediliyor?
  3. Pelvis ve Kalça: Bu bölge, çoğunlukla en fazla direnci barındırır. Oturup kalkarken zorlanma ya da esneme kısıtlılığı var mı?
  4. Karın ve Göğüs: Nefesinize odaklanın. Nefes serbestçe genişliyor mu, yoksa göğsünüzde ya da karnınızda bir sıkışma var mı?
  5. Omuzlar ve Boyun: Omuzlarınız doğal konumunda mı, yoksa yukarı kalkık ve kasılı mı? Boynunuz serbest mi, yoksa sabit bir yük taşıyor gibi mi?
  6. Yüz ve Çene: Dudaklarınızı sıkıyor musunuz? Çene ekleminiz gergin mi? Kaşlarınız çatık mı?

c) Not Tutmak

Her bölgede fark ettiğiniz direnci bir deftere not alın. Dirençli bölgelerin yanına o sırada aklınıza gelen duygu ya da düşünceyi yazın.

Örneğin:

  • “Omuzlarım çok gergin → Sorumluluklarımı tek başıma taşıyorum hissi.”
  • “Çenemde kasılma var → Söylemek isteyip de bastırdığım sözler.”

d) Nefesle Çalışmak

Dirençli kas bölgesine derin nefes gönderin. Nefes alırken o bölgenin yumuşadığını, nefes verirken direncin çözüldüğünü hayal edin.

Direncin Arkasındaki Duygular

Kaslarımızdaki direnç, çoğunlukla farkında olmadığımız duyguların bedensel izdüşümüdür.

İşte bazı örnekler:

  • Boyun ve Omuzlar: “Yük taşıma” hissi, başkalarının beklentileri, otorite baskısı.
  • Sırt: Geçmişten gelen sorumluluklar, yarım kalmış işler, suçluluk duygusu.
  • Göğüs: Bastırılmış üzüntü, ağlamaya izin vermemek, kalbi kapatma.
  • Karın: Kontrol ihtiyacı, korkular, güvensizlik.
  • Kalça ve Bacaklar: İleri adım atma korkusu, güvende hissetmeme.
  • Çene ve Yüz: Bastırılmış öfke, ifade edilemeyen sözler, maskelenmiş duygular.

İş Yaşamında Kas Direnci

Çalışma hayatı, bedensel dirençlerin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir. Çünkü sürekli “kontrol altında” olma, duyguları bastırma ve profesyonel bir duruş sergileme beklentisi vardır. Örneğin:

  • Toplantılarda sürekli dik durmaya çalışırken sırt kasları kasılır.
  • Patron karşısında söylenemeyen cümleler çene kasında sıkışır.
  • E-postalarla bitmeyen sorumluluklar omuzlarda taş gibi bir yük oluşturur.

Dirençten Çözüme

Kasların direncini fark etmek, çözümün ilk adımıdır. Sonraki adım ise bu direnci yavaş yavaş dönüştürmektir. Bunun için:

  1. Düzenli Propriyoseptif Egzersizler: Denge çalışmaları, hafif esnemeler, bilinçli yürüyüş.
  2. Farkındalık Meditasyonu: Dirençli bölgeye odaklanarak duygu ve düşünceleri kabullenmek.
  3. Yazı Çalışmaları: “Bu kasım bana ne anlatıyor?” sorusuna cevap aramak.
  4. Bedensel İfade: Dans, serbest hareket, nefes çalışmaları.

Soru ile Derinleşme

Her gün şu soruyu sorarak çalışmayı sürdürebilirsiniz:

  • “Bugün hangi kasım bana direnç gösterdi?”
  • “O kasın arkasında hangi duygu saklı?”
  • “Bu duyguyla yüzleşmeye hazır mıyım?”

Bedeni Dinlemek

Kasların direncini görmek aslında kendi iç dünyamızla yüzleşmektir. Beden, zihin ve ruh arasında köprü kurduğumuzda, bastırılmış duygular yavaş yavaş çözülür. Kaslar yumuşar, nefes derinleşir, postür doğal hâline döner.

Bu nedenle “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?” sorusu sadece bedensel değil, aynı zamanda ruhsal bir keşif yolculuğudur. Her fark edilen direnç, kendi gölgemizle barışmak için bir davettir.v

Bedenin Aynası – 7 Günlük Uygulama Programı

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, insanın görmezden geldiği, bastırdığı, kabul etmekte zorlandığı yönlerini temsil eder. Bu gölgeler sadece zihinsel düzeyde değil, bedensel düzeyde de iz bırakır. Omuzlarda taşınan yük, kasılmış çene, göğsün kapanması, kamburlaşan omurga ya da donmuş kalça kasları… Bunların her biri bastırılan duyguların sessiz ama güçlü işaretleridir.

Propriyoseptif egzersizler bu noktada bir köprü görevi görür. Çünkü bedenin konumunu, kasların gerilimini, dengeyi ve postürü fark etmeyi sağlayan bu egzersizler sayesinde kişi, zihinsel gölgeleriyle bedensel gölgelerini ilişkilendirmeye başlar.

Bu programı, 7 gün boyunca uygulanacak ve her gün farklı bir odak üzerinden, sizlerin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artıracak şekilde düzenlemeye çalıştım.

Günlük yapı şöyle olacak:

  1. Psikolojik Farkındalık Başlığı (günün sorusu / gölge ile ilgili tema)
  2. Propriyoseptif Egzersiz (duvarda denge testi ve varyasyonları)
  3. Derinleştirme Sorusu (kas direnci ve gölge ilişkisi)
  4. Günlük Çalışma (yazma, meditasyon, gözlem)
  5. Hayata Yansıma (iş, ilişkiler, günlük rutin)

1. Gün – Bedenin İlk Aynasıyla Karşılaşma
  • Psikolojik Farkındalık: “Bastırdığım duygular bedenimde nasıl bir iz bırakıyor olabilir?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Sırtını duvara yasla, ayaklarını bitiştir ve 2 dakika boyunca hareketsiz kal. Nefesine odaklan. Omuzlar, bel, diz ve topuklardaki temasları fark et.
  • Derinleştirme Sorusu: “Duvarla bütünleşirken bedenimin hangi bölgesi direnç gösteriyor?”
  • Günlük Çalışma: Akşam defterine yaz: “Bugün bedenimle ilk temasımda hangi duygum en belirgindi?”
  • Hayata Yansıma: İş gününde, bilgisayar karşısında otururken omuzlarının duvara yaslandığını hayal et. Hangi noktada kasıldığını gözlemle.

Bu ilk günün amacı, sizlerin “beden aynası” metaforunu deneyimlemeniz ve gölgelerle yüzleşmeye başlamanızdır.

2. Gün – Kasların Direnci, Ruhun Direnci
  • Psikolojik Farkındalık: “Hayır diyemediğimde bedenim nasıl tepki veriyor?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Duvarda denge testini yaparken kollarını iki yana aç. Bu sefer yalnızca ayaklarını değil, göğsünün duvarla temasını hisset. Nefesin kısıldığında nerede biriken gerilimi fark et.
  • Derinleştirme Sorusu: “Direndiğim ilişkilerde en çok hangi kaslarım geriliyor?”
  • Günlük Çalışma: Yaz: “Bugün biri benden bir şey istediğinde, bedenimden hangi kaslarım tepki verdi?”
  • Hayata Yansıma: Toplantıda bir fikrine karşı çıkıldığında göğsünde bir sıkışma hissedersen, derin bir nefes alarak o alanı rahatlatmayı dene.

Bu gün, kaslarda biriken “hayır diyememe gölgesi”ne odaklanır.

3. Gün – Omuzlarda Taşınan Yük
  • Psikolojik Farkındalık: “Omuzlarıma yüklediğim sorumluluklar gerçekten bana mı ait?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Duvara yaslan, ama bu kez kollarını yukarı doğru kaldır. Omuzlarının duvarla temasını fark et. İki dakika boyunca yük taşıyormuş gibi hisset ve nefesinle gevşemeyi dene.
  • Derinleştirme Sorusu: “Başkasının yükünü taşıdığımda bedenim ne yapıyor?”
  • Günlük Çalışma: Yaz: “Bugün omuzlarımda taşıdığım yükler bana mı ait, yoksa başkalarına mı?”
  • Hayata Yansıma: Patronun veya yöneticin senden fazladan sorumluluk istediğinde, omuzlarını bilinçli olarak indirip gevşetmeyi dene.

Bu günün amacı, gölgenin iş yaşamında en sık görülen yansımalarından biri olan “fazla sorumluluk yüklenmesi”ni fark etmektir.

4. Gün – Çocukluk Gerginlikleri
  • Psikolojik Farkındalık: “Çocukken hangi durumda bedenim kasılmıştı?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Duvarda denge testini yaparken gözlerini kapat. Çocuklukta hissettiğin korku, kaygı ya da utanç anılarını bedende aramaya çalış.
  • Derinleştirme Sorusu: “Bugün hissettiğim gerginlik, geçmişte hangi anının yankısı?”
  • Günlük Çalışma: Yaz: “Çocukken en çok hangi durumda omuzlarımı, çenemi ya da sırtımı kasıyordum?”
  • Hayata Yansıma: Gün içinde bir otorite figürüyle konuşurken çocukluktaki gerginliğinin bedende nasıl tekrarlandığını fark et.

Bu gün, gölgede saklanan çocukluk duygularının bedensel yankılarını açığa çıkarmayı hedefler.

5. Gün – Çenenin Kilidi, İç Sesin Susturulması
  • Psikolojik Farkındalık: “Söylemek isteyip sustuğum sözler bedenimde nerede birikti?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Duvarda dururken çeneni bilinçli şekilde sık ve sonra gevşet. Çene kaslarının susturulmuş duygularla ilişkisini hisset.
  • Derinleştirme Sorusu: “Hangi ortamda sesimi kısmak zorunda kaldım?”
  • Günlük Çalışma: Yaz: “Bugün hangi anda konuşmak isteyip sustum?”
  • Hayata Yansıma: Günlük iletişiminde çeneni sıkmaya başladığında fark et ve gevşet.

Burada, “gülümseyerek susma gölgesi”nin bedendeki yansıması açığa çıkar.

6. Gün – Göğsün Kapanması ve Kalbin Korunması
  • Psikolojik Farkındalık: “Sevgi göstermekten korktuğumda bedenim nasıl kapanıyor?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Duvarda denge testinde ellerini göğsünün üzerine koy. Kalbini kapatıyormuş gibi hisset ve bu kasılmayı fark et. Sonra derin nefeslerle göğsünü açmaya çalış.
  • Derinleştirme Sorusu: “Sevilmemek korkusu bedenimde nasıl tezahür ediyor?”
  • Günlük Çalışma: Yaz: “Bugün hangi durumda göğsümü kapatır gibi hissettim?”
  • Hayata Yansıma: İş veya özel hayatta biri seni eleştirdiğinde göğsünün kapanma refleksini gözlemle.

Bu gün, kalbi koruma refleksi ile gölgenin ilişkilendirilmesine odaklanır.

7. Gün – Bedenin Aynasında Tümleşme
  • Psikolojik Farkındalık: “Bedenim bana gölgem hakkında ne öğretti?”
  • Propriyoseptif Egzersiz: Duvarda 2 dakika boyunca tüm bedenini fark et: ayaklar, bacaklar, gövde, omuzlar, çene, göğüs. Tümünü tek tek tarayıp bedensel direncin gölgeyle ilişkisini gözlemle.
  • Derinleştirme Sorusu: “Direnç gösteren kaslarım hangi bastırılmış duyguya ayna tuttu?”
  • Günlük Çalışma: Defterine “Bir haftalık bedenin aynası yolculuğum bana ne öğretti?” başlıklı bir yazı yaz.
  • Hayata Yansıma: Gün boyunca duvar testini zihninde tekrar et. Hangi ortamda bedenin duvardan ayrılmak istiyor gibi oluyor?

Bu 7 günlük program, sizlere şunları kazandıracak:

  1. Bastırılan gölgelerin bedensel yansımalarını fark etme.
  2. Kas ve postür üzerinden bastırılan duygulara ulaşma.
  3. Propriyoseptif farkındalıkla gölgeyi bedende deneyimleme.
  4. İş yaşamında, ilişkilerde ve gündelik hayatta gölgenin tetiklendiği anları gözlemleme.
  5. Duygusal bütünleşmeye giden ilk adımı atma.

Bedenin aynası, gölgenin en görünür alanıdır. Bastırılan duyguların kaslarda ve postürde birikmesi, hem bireyin içsel dengesi hem de ilişkileri açısından önemli sinyaller verir. Propriyoseptif egzersizler, bu sinyalleri görünür kılarak gölgeyle yüzleşme sürecini hızlandırır.

İş yaşamında “kontrollü” görünmeye çalışırken omuzlarımızı kilitleyebilir, ilişkilerde “sorun yok” derken göğsümüzü kapatabiliriz. Ama beden asla yalan söylemez. Jung’un gölgesi ile propriyoseptif farkındalık birleştiğinde, birey hem ruhsal hem bedensel bir dönüşüm sürecine girer.

Gölgede bastırılan her duygu, kaslarımızda bir “iz” bırakır. O izi okumayı öğrendiğimizde, gölgenin dili çözülür ve bütünlenme başlar.

Dr.Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Kalbin Sırrına Yolculuk – Küçük Gençlere

Güzel bir pazar sabahıydı. Güneş, yaprakların arasından altın gibi süzülüyor, kuşlar sabah neşesiyle cıvıldıyordu. Alsancak fuarda park, çocukların buluşma noktasıydı. Bankta oturan Kıvanç ve Mercan, dondurmalarını yavaş yavaş yiyor, sohbet ediyorlardı.

— Mercan (elini kalbinin üzerine koyarak): “Kıvanç, hiç düşündün mü? Kalbimiz nasıl çalışıyor? Sürekli pıt pıt atıyor, hiç durmuyor. Yorulmuyor mu yani?”

— Kıvanç (kaşlarını kaldırarak): “Hmm… galiba kanı pompalıyor ama nereye, nasıl pompalıyor, orası biraz muamma!”

Tam o sırada, parkın diğer ucundan Hatice Öğretmen yürüyerek yaklaşıyordu. Elinde bir kitap vardı, yüzünde her zamanki gibi sıcak bir gülümseme.

— Hatice Öğretmen: “Günaydın çocuklar! Ne üzerine konuşuyorsunuz bakalım?”

— Mercan: “Kalbimiz hakkında! Nasıl çalıştığını merak ettik.”

— Kıvanç: “Yani, hiç durmadan atıyor. Ama nasıl bu kadar güçlü olabiliyor?”

Hatice Öğretmen, bankın yanındaki çimenlere oturdu. Kitabını dizine koydu.

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel bir soru. Kalp, vücudumuzun motoru gibidir. Ama bu motorun nasıl çalıştığını öğrenmek için biraz daha derinlere inmemiz gerek…” dedi. Ve her zamanki gibi avuç içlerini üç kez birbirine vurdu.

Tam o anda, gökyüzünden yumuşak, sihirli bir ışık süzüldü. Işık göz kamaştırıcıydı ama sıcak ve huzur vericiydi. Mercan ve Kıvanç ayağa fırladılar. Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, gülümseyerek ışığa baktı.

Işık kaybolduğunda karşılarında her zamanki gibi garip kıyafetleri ile, bembeyaz saçlı, gözlüklü Prof. yürek belirdi. Cübbesi kalp şekilleriyle süslenmişti, elinde parlayan bir değnek vardı. Ayaklarının altından minik yıldızlar sıçrıyordu.

— Prof. yürek – Tatlı bir tebessümle: “Kalbin nasıl çalıştığını mı öğrenmek istiyorsunuz?”

— Mercan – Şaşkınlıkla: “Eveeeeett Prof. yürek” diye bağırdı.

— Prof. yürek– Gülümseyerek: “O zaman Sihirli bir yolculukla kalbin içine girmeye ne dersiniz?”

— Kıvanç: “Gerçekten mi? Kalbin içine mi gireceğiz?” dedi.

— Hatice Öğretmen (gülerek): “Çocuklar, bu fırsat kaçmaz. Bilim yine sihirle buluşuyor. Hazırsanız, birlikte keşfe çıkalım.”

Tam o anda Nilda, Çınar ve Ali de parka gelmişti. Onlar da konuşmaları duyunca heyecanla yaklaştılar.

— Nilda: “Biz de gelebilir miyiz?”

— Çınar: “Kalbin içini görmek mi? Harika olur!”

— Ali: “Ben kalbin nasıl ses çıkardığını hep merak etmişimdir.”

— Prof. Yürek: “Elbette! Kalbin sırrı herkesin hakkı. Ama bu yolculuk biraz küçülmeyi gerektiriyor…”

— Mercan: “Küçülmek mi?”

— Prof. Yürek: “Evet. Kalbin içine girmek için kan hücresi boyutuna gelmeliyiz. Hazırsanız, sihirli değneğimi sallıyorum!”

Hatice Öğretmen ayağa kalktı, çocukların ellerini tuttu.

— Hatice Öğretmen: “Ben de sizinle geliyorum. Bilim yolculuğu yalnız yapılmaz!”

Prof. Yürek değneğini havaya kaldırdı. Bir anda çocuklar ve Hatice Öğretmen küçüldüler, küçüldüler… ve kendilerini kandan kırmızı bir hücrenin – eritrositin – üzerinde buldular!

Etraflarında devasa kırmızı duvarlar, dalgalanan sıvılar ve ritmik bir titreşim vardı. Her şey hareket halindeydi.

— Nilda – Etrafa bakarak: “Aman Allah’ım! Bu bir eritrosit mi?”

— Prof. Yürek: “Bravo Nilda! Bu, oksijen taşıyan kırmızı kan hücresi. Şu anda sizinle beraber atardamarlarınızda seyahat ediyoruz.”

— Çınar – Gözlerini kocaman açarak: “Bu tüp gibi yollar nedir?”

— Hatice Öğretmen: “Bunlar damarlar çocuklar. Kanın vücutta dolaştığı yollar.”

— Prof. Yürek: “Şu anda aorttayız. Yani kalpten çıkan en büyük atardamar. Her atışta kalp, içindeki kaslar sayesinde kanı buraya basıyor.”

— Ali – Ritmik bir ses duyunca: “Bu ses… kalbin sesi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet. Kalbin dört odacığı vardır: iki kulakçık, iki karıncık. Kulakçıklar kanı toplar, karıncıklar pompalar. Bu ‘PUMP – PUMP’ sesi, karıncıkların kanı damarlara fırlattığı anlarda çıkar.”

— Mercan – İleriye bakarak: “O ne öyle? Kocaman kapılar!”

— Prof. Yürek: “Bunlar kapakçıklar. Kanın doğru yönde akmasını sağlar. Gerisin geri gitmesini önlerler. İşte bu mitral kapak, şu da aort kapağı.”

— Kıvanç – Merakla: “Peki bu kapaklar bozulursa ne olur?”

— Hatice Öğretmen: “Kan geri kaçabilir. Bu da kalbin daha fazla çalışmasına neden olur. O yüzden sağlıklı beslenmek ve hareket etmek çok önemli.”

Çocuklar birbirlerine baktılar. Artık sadece merak eden çocuklar değil; kalbin içine adım atmış küçük bilim gezginleriydiler.

Kırmızı kan hücresinin üzerinde ilerleyen grup, devasa bir yapının önüne geldi. Duvarlar kaslıydı, ritmik şekilde hareket ediyordu. Her “PUMP – PUMP” sesiyle yer hafifçe titriyordu.

— Mercan: “Burası… kalbin içi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Şu anda kalbin merkezindeyiz. Dört odacıklı bir saray gibi düşünün. İki kulakçık, iki karıncık.”

— Nilda – Kaşlarını kaldırarak: “Kulakçık mı? Kalpte kulak mı var?”

— Hatice Öğretmen – Gülerek: “Hayır Nilda, sadece adı öyle. Kulakçıklar, kalbin üst odacıklarıdır. Kanı toplarlar. Karıncıklar ise alt odacıklardır, kanı pompalarlar.”

— Çınar – Parmaklarıyla sayarak: “Yani iki üst, iki alt oda. Dört tane. Tam bir apartman gibi!”

— Ali – Etrafa bakarak: “Ama bu apartmanda kapılar da var. Şu büyük şeyler ne?”

— Prof. Yürek: “İşte onlar kapakçıklar. Kalbin kapıları. Kanın doğru yönde akmasını sağlarlar. Geriye gitmesini engellerler.”

— Kıvanç – Yaklaşıp dikkatle bakarak: “Bu kapaklar açılıp kapanıyor. Tıpkı su borusunun vanası gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel benzetme Kıvanç. Kalbin mitral kapağı, trikuspit kapağı, aort kapağı ve pulmoner kapağı vardır. Her biri bir geçişi kontrol eder.”

— Mercan – Ritmik sesleri dinleyerek: “Bu ‘lub-dub’ sesi… kapakların sesi mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! ‘Lub’ sesi kulakçıkların kapanması, ‘dub’ sesi karıncıkların kapanmasıdır. Kalp bu ritmi dakikada yaklaşık 70 kez tekrarlar.”

— Nilda – Gözleri büyüyerek: “Yani kalbimiz dakikada 70 kez kapı açıp kapatıyor mu?”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu, günde yaklaşık 100.000 kez eder. Bir yılda 35 milyon kez. Bir ömürde 3 milyar kez!”

— Çınar – Şaşkınlıkla: “Bu nasıl yorulmaz hocam?”

— Prof. Yürek: “Çünkü kalp, kaslardan oluşur. Ama sıradan kaslar gibi değil. Özel bir kas türü: kalp kası. Sürekli çalışmak üzere tasarlanmıştır.”

— Ali – Düşünerek: “Ama biz yorulunca dinleniyoruz. Kalp hiç mi durmaz?”

— Hatice Öğretmen: “Durursa hayat durur Ali. O yüzden kalbin sağlığı her şeyden önemlidir.”

— Kıvanç – Merakla: “Peki kalp ne zaman daha hızlı atar?”

— Prof. Yürek: “Koştuğumuzda, heyecanlandığımızda, korktuğumuzda… Vücut daha fazla oksijen ister. Kalp de hızlanır.”

— Mercan – Gülerek: “Ben sınavdan önce hep kalbimin sesini duyuyorum!”

— Nilda – Başını sallayarak: “Ben de! Sanki göğsümde zıplıyor!”

— Hatice Öğretmen: “Bu çok normal. Kalp, duygularımıza da tepki verir. Beyinle sürekli iletişim hâlindedir.”

— Çınar – Etrafa bakarak: “Peki bu odacıklar hep aynı anda mı çalışıyor?”

— Prof. Yürek: “Hayır. Önce kulakçıklar dolar, sonra karıncıklar. Bir düzen içinde sırayla çalışırlar. Tıpkı bir dans gibi!”

— Ali – Gözlerini kapatıp dinleyerek: “Gerçekten de bir ritim var. Kalbimiz dans ediyor!”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu dans hiç durmaz. Kalbin ritmi, yaşamın müziğidir.”

Çocuklar kalbin odacıklarını tek tek gezdiler. Her biri farklı bir görev üstlenmişti. Kulakçıklar kanı topluyor, karıncıklar güçlü kaslarıyla kanı fırlatıyordu. Kapakçıklar ise sessizce açılıp kapanıyor, geçişleri kontrol ediyordu.

— Prof. Yürek: “Şimdi bir sonraki durağımıza geçiyoruz: Akciğerler! Kanın oksijenle buluştuğu yer!”

— Hatice Öğretmen: “Hazır mısınız çocuklar? Kalbin sırları daha yeni başlıyor!”

Kalbin içinden çıkan sihirli yolculuk, çocukları ve Hatice Öğretmen’i bir anda başka bir yöne sürükledi. Etraflarındaki kırmızı sıvı koyulaşmıştı. Eritrosit, yani kırmızı kan hücresi, artık daha yavaş ilerliyordu.

— Nilda – Etrafa bakarak: “Bir şey değişti… Kanın rengi daha koyu oldu!”

— Prof. Yürek: “Çok iyi gözlem Nilda. Çünkü bu kan artık oksijenini vücuda dağıttı. Şimdi karbondioksit taşıyor. Hedefimiz: akciğerler!”

— Çınar – Kaşlarını çatıp: “Yani kan hem oksijen hem karbondioksit mi taşıyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Çınar. Oksijenli kan parlak kırmızı olur. Karbondioksit taşıyan kan ise koyu kırmızıya döner. Akciğerler bu değişimi sağlar.”

— Ali – Merakla: “Peki akciğerde ne oluyor?”

— Prof. Yürek: “Şimdi göreceğiz!”

Bir anda etrafları kabarcıklarla doldu. Minik hava kesecikleri, yani alveoller, etraflarında dans ediyordu. Kan hücresi bir tanesine yaklaştı. İçinden mavi bir ışık süzüldü.

— Mercan – Gözlerini kocaman açarak: “Bu… oksijen mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Akciğerlerdeki hava kesecikleri, oksijeni kana verir. Karbondioksiti alır. Bu alışveriş, her nefes alışta gerçekleşir.”

— Kıvanç – Gülerek: “Yani kan benzin alıyor gibi! Motor gibi çalışıyor bu sistem.”

— Hatice Öğretmen: “Çok güzel benzetme Kıvanç. Kalp bir pompa, akciğer bir filtre ve yakıt deposu gibi çalışır. Vücut da bu enerjiyi kullanır.”

— Nilda – Düşünerek: “Peki biz nefes almazsak ne olur?”

— Prof. Yürek: “Oksijen gelmez. Kan karbondioksitle dolup vücudu zehirleyebilir. Bu yüzden nefes almak hayati bir görevdir.”

— Çınar – Gülerek: “Ben bazen nefesimi tutuyorum, rekor kırmaya çalışıyorum!”

— Hatice Öğretmen – Gülümseyerek: “Ama dikkatli ol Çınar. Vücudun oksijensiz kalırsa başın dönebilir.”

— Ali – Parmak kaldırarak: “Peki akciğerler sadece oksijen mi verir?”

— Prof. Yürek: “Hayır. Aynı zamanda vücudu mikroplardan korur, ses üretir ve kanın pH dengesini sağlar.”

— Mercan – Şaşkınlıkla: “Yani akciğerler sadece nefes değil, bir sürü iş yapıyor!”

— Hatice Öğretmen: “Vücudumuzdaki her organ bir kahramandır. Ama kalp ve akciğer birlikte çalışarak hayatı sürdürür.”

Oksijen alan eritrosit, bir anda parladı. Rengi yeniden parlak kırmızıya döndü. Çocuklar bu değişimi hayranlıkla izlediler.

— Kıvanç – Gözlerini kısıp: “Şimdi nereye gidiyoruz?”

— Prof. Yürek: “Sol kulakçığa! Oksijenli kan kalbe geri döner. Oradan da vücudun her yerine dağılır.”

— Nilda – Heyecanla: “Yani şimdi kalbin ikinci turuna mı geçiyoruz?”

— Hatice Öğretmen: “Evet. Kalp iki devreli bir sistemdir. Birinci devre: akciğer. İkinci devre: tüm vücut.”

— Çınar – Gülerek: “Tıpkı bir lunapark treni gibi! Dönüyor, dönüyor, ama hep bir görevle!”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Bu sistem bozulursa ne olur?”

— Prof. Yürek: “Oksijen taşınamaz. Organlar zarar görür. Bu yüzden kalp ve akciğer sağlığı çok önemlidir.”

— Mercan – Düşünerek: “Ben artık daha derin nefes alacağım. Akciğerlerime teşekkür etmek gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Ve bol bol yürüyüş, temiz hava, egzersiz… Bunlar akciğerin en sevdiği şeylerdir.”

Eritrosit, akciğerden kalbin sol kulakçığına, oradan da sol karıncığa geçti. Kapakçıklar açılıp kapanırken tok sesler çıkarıyordu. Çocuklar artık kalbin ritmini hissedebiliyor, her atışın bir anlam taşıdığını biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Kalbin kendi beslenme sistemi! Koroner damarlar bizi bekliyor.”

Eritrosit, akciğerden aldığı taze oksijenle parlayarak kalbin sol kulakçığına ulaştı. Oradan sol karıncığa geçti ve yeniden vücuda dağılmak üzere hazırlandı. Ancak Prof. Yürek değneğini salladı ve yönlerini değiştirdi.

— Prof. Yürek: “Şimdi kalbin dış yüzeyine çıkıyoruz. Kalbin kendi beslenme sistemini göreceğiz!”

— Mercan – Kaşlarını kaldırarak: “Kalbin kendi beslenme sistemi mi? Kalp yemek mi yiyor yani?”

— Hatice Öğretmen – Gülümseyerek: “Aslında evet! Kalp, çalışabilmek için oksijen ve besin almalı. Tıpkı bizim gibi.”

Çocuklar bir anda kalbin dışına doğru ilerlediler. Kalbin yüzeyinde örümcek ağı gibi ince damarlar kıvrılıyordu. Bazıları parlak kırmızı, bazıları daha soluktu.

— Nilda – Hayranlıkla: “Bu damarlar ne kadar ince! Ama her yere yayılmışlar.”

— Prof. Yürek: “Bunlar koroner damarlar. Kalbin kendi özel damarlarıdır. Kalp, bu damarlar sayesinde beslenir.”

— Çınar – Merakla: “Peki bu damarlar tıkanırsa ne olur?”

— Hatice Öğretmen: “İşte o zaman kalp krizi olabilir. Kalp yeterince oksijen alamazsa kasları zarar görür.”

— Ali – Şaşkınlıkla: “Kalp krizi mi? Ama kalp çok güçlü değil mi?”

— Prof. Yürek: “Güçlü ama hassas. Eğer bu damarlar yağla, kolesterolle tıkanırsa, kalp çalışamaz hale gelir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Yani hamburger, cips, gazlı içecekler… bunlar kalbe zarar mı veriyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Kıvanç. Özellikle fazla tuz, şeker ve doymuş yağlar koroner damarları tıkayabilir.”

— Mercan – Kararlı bir sesle: “Ben artık okul kantininden sadece su alacağım!”

— Nilda – Gülerek: “Ben de meyve getireceğim yanımda. Kalbim için!”

— Çınar – Ciddi bir ifadeyle: “Ben babama da anlatacağım. O çok tuzlu yiyor.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Peki spor yapmak bu damarları açar mı?”

— Prof. Yürek: “Spor damarları güçlendirir. Kan akışını hızlandırır. Kalp daha verimli çalışır.”

— Hatice Öğretmen: “Ama aşırıya kaçmadan. Düzenli yürüyüş, bisiklet, yüzme… bunlar kalbin en sevdiği aktiviteler.”

Çocuklar koroner damarların arasında dolaşırken, bir damar aniden karardı. İçinden kan geçemiyordu.

— Nilda – Endişeyle: “Bu damar neden karardı?”

— Prof. Yürek: “Bu, tıkanmış bir damar. Eğer bu uzun sürerse, kalp dokusu zarar görür. Kalp krizi dediğimiz şey budur.”

— Çınar – Fısıldayarak: “Korkutucu…”

— Hatice Öğretmen – Yumuşak bir sesle: “Ama önlenebilir. Sağlıklı beslenme, hareket, stresten uzak durmak… bunlar kalbin koruyucu melekleridir.”

— Ali – Gülümseyerek: “Ben artık kalbimi bir VIP gibi koruyacağım!”

— Kıvanç – Gülerek: “Kalbim benim patronum. Ona iyi davranacağım!”

— Mercan – Şiirsel bir sesle: “Kalbim çalışsın diye ben de çalışacağım!”

Prof. Yürek değneğini salladı. Çocuklar yeniden kalbin iç kısmına döndüler. Kalbin ritmi hâlâ güçlüydü. Ama artık bu ritmin ne kadar değerli olduğunu çok daha iyi biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Beyin! Kalbin en özel yolcusunu ziyaret edeceğiz.”

— Hatice Öğretmen: “Beyin ve kalp… Birbirine bağlı iki büyük lider. Hadi bakalım çocuklar, keşfe devam!”

Kalbin içinden çıkan sihirli yolculuk, çocukları yukarı doğru kıvrılan bir damar yoluna sürükledi. Bu damar, diğerlerinden farklıydı. Daha kalın, daha parlak ve daha hızlıydı.

— Mercan – Gözlerini kısarak: “Bu damar… sanki acele ediyor!”

— Prof. Yürek: “Çünkü bu damar beyne gidiyor. Beyin, vücuttaki oksijenin yaklaşık %20’sini tek başına tüketir. En kaliteli, en hızlı kan ona gider.”

— Nilda – Şaşkınlıkla: “Ama beyin küçücük bir şey! Neden bu kadar oksijen istiyor?”

— Hatice Öğretmen: “Çünkü beyin çok çalışır. Düşünmek, öğrenmek, hatırlamak… hepsi enerji ister. Oksijen olmadan beyin çalışamaz.”

— Çınar – Gülerek: “Yani biz ders çalışırken beynimiz oksijen mi yakıyor?”

— Prof. Yürek: “Kesinlikle! Beyin, bir bilgisayar gibi işlem yapar. Ama elektriği oksijenle sağlar.”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Peki kalp düzgün çalışmazsa beyin zarar görür mü?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Ali. Kalp yeterince kan pompalamazsa, beyin oksijensiz kalır. Bu da baş dönmesi, bayılma, hatta felç gibi ciddi sorunlara yol açabilir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “O zaman tansiyon çok önemli, değil mi?”

— Prof. Yürek: “Harika bir nokta! Tansiyon, kanın damarlara yaptığı basınçtır. Çok yüksek olursa damarlar zarar görür. Çok düşük olursa beyin yeterince kan alamaz.”

— Mercan – Merakla: “Peki tansiyon neden yükselir?”

— Hatice Öğretmen: “Fazla tuz, stres, hareketsizlik, fazla kilo… bunlar tansiyonu yükseltebilir.”

— Nilda – Gözlerini büyüterek: “Ben anneme söyleyeceğim. O hep ‘tansiyonum çıktı’ diyor!”

— Çınar – Gülerek: “Ben de dedeme! O her gün tansiyonunu ölçüyor.”

— Ali – Parmak kaldırarak: “Peki tansiyonla kalp arasında nasıl bir ilişki var?”

— Prof. Yürek: “Kalp, kanı pompalarken bir güç uygular. Bu güç, damarların direnciyle karşılaşır. Eğer damarlar daralmışsa, kalp daha fazla zorlanır. Bu da tansiyonu artırır.”

— Kıvanç – Gülerek: “Yani kalp bir su pompası gibi, damarlar da hortum gibi!”

— Hatice Öğretmen: “Ve hortum tıkanırsa, pompa zorlanır. İşte bu yüzden damar sağlığı çok önemli.”

— Mercan – Düşünerek: “Ben artık tuzlu cips yemeyeceğim. Beynime zarar gelsin istemem!”

— Nilda – Gülümseyerek: “Ben de daha çok su içeceğim. Damarlarım rahat etsin!”

— Çınar – Ciddi bir ifadeyle: “Ben babama stres yapmamasını söyleyeceğim. Kalbi yorulmasın!”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Peki beyin kalbe sinyal gönderiyor mu?”

— Prof. Yürek: “Harika bir soru! Evet, beyin kalbin hızını kontrol eder. Sinir sistemi aracılığıyla kalbe ‘hızlan’ ya da ‘yavaşla’ komutu verir.”

— Hatice Öğretmen: “Mesela korktuğumuzda kalp hızlanır. Çünkü beyin ‘tehlike var’ sinyali gönderir.”

— Kıvanç – Gülerek: “Ben sınavdan önce hep kalbimin hızlandığını hissediyorum!”

— Mercan – Gülerek: “Ben de! Sanki göğsümde bir davulcu var!”

Çocuklar beyne giden damarın içinden geçerken, etraflarında sinir hücreleri parlıyordu. Beyin, sessiz ama yoğun bir şekilde çalışıyordu. Her hücre, oksijenle ışıldıyor, bilgiyle doluyordu.

— Prof. Yürek: “İşte bu yüzden kalp ve beyin birbirine bağlıdır. Biri zarar görürse, diğeri de etkilenir.”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu yüzden sağlıklı yaşam sadece kalbi değil, tüm vücudu korur.”

Yolculuk devam ederken çocuklar artık sadece kalbin değil, beynin de ne kadar değerli olduğunu anlamışlardı. Her nefes, her kalp atışı, her düşünce… hepsi bir zincirin halkalarıydı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Hareketin Gücü! Spor ve kalp sağlığı üzerine konuşacağız.”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi biraz ter dökmeye hazır olun!”

Kalpten çıkan sihirli yolculuk, çocukları geniş bir alana taşıdı. Bu yer, dev bir spor salonuna benziyordu ama damarlarla çevriliydi. Duvarlarda koşan eritrositler, zıplayan kalp kasları ve ritmik nabız grafikleri vardı. Ortalıkta “PUMP – PUMP” sesi daha hızlı duyuluyordu.

— Mercan – Etrafa bakarak: “Burası sanki kalbin spor salonu gibi!”

— Prof. Yürek – Gülümseyerek: “Tam da öyle! Kalp, egzersizle güçlenir. Şimdi kalbin nasıl çalıştığını hareketle göreceğiz.”

— Nilda – Merakla: “Yani spor yapınca kalp daha mı iyi çalışıyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Nilda. Egzersiz, kalp kaslarını güçlendirir. Kanı daha verimli pompalar. Nabız hızlanır ama bu sağlıklı bir hızlanmadır.”

— Çınar – Koşan eritrositlere bakarak: “Şu hücreler ne kadar hızlı gidiyor! Spor yapınca kan da hızlanıyor mu?”

— Prof. Yürek: “Kesinlikle! Egzersiz sırasında vücut daha fazla oksijen ister. Kalp daha hızlı atar, kan daha hızlı dolaşır.”

— Ali – Gözlerini kocaman açarak: “Ben futbol oynarken kalbim göğsümden çıkacak gibi oluyor!”

— Hatice Öğretmen – Gülerek: “Bu çok normal Ali. Ama dikkatli olmak gerek. Aşırıya kaçmadan, düzenli egzersiz en iyisidir.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Peki hangi sporlar kalp için en faydalı?”

— Prof. Yürek: “Yürüyüş, yüzme, bisiklet, dans… Hepsi kalbin dostudur. Özellikle tempolu ama zorlamayan aktiviteler.”

— Mercan – Gülerek: “Ben dans etmeyi çok seviyorum! Kalbim de seviyor demek ki!”

— Nilda – Gözlerini kısıp: “Ama bazı insanlar spor yapmıyor. Kalpleri ne oluyor?”

— Hatice Öğretmen: “Hareketsizlik, kalbin tembelleşmesine neden olur. Damarlar daralabilir, kaslar zayıflar.”

— Çınar – Ciddi bir sesle: “Ben artık her gün yürüyüş yapacağım. Kalbim için!”

— Ali – Gülümseyerek: “Ben de sabahları zıplama egzersizi yapacağım. Kalbimle güne başlayacağım!”

— Kıvanç – Şaşkınlıkla: “Peki spor yapınca kalp büyür mü?”

— Prof. Yürek: “Evet, ama sağlıklı bir büyüme. Kalp kasları güçlenir, daha az çabayla daha çok kan pompalar.”

— Hatice Öğretmen: “Bu yüzden sporcuların nabzı genelde daha düşüktür. Çünkü kalpleri daha verimli çalışır.”

— Mercan – Nabzını kontrol ederek: “Benimki şu an hızlı. Çünkü heyecanlıyım!”

— Nilda – Gülerek: “Benimki de! Kalp bu hikâyeyi çok sevdi!”

Çocuklar spor salonu gibi tasarlanmış kalp alanında zıpladılar, yürüdüler, nabızlarını ölçtüler. Her hareket, kalbin ritmini değiştirdi. Her nefes, oksijenin dansını hızlandırdı.

— Prof. Yürek: “Unutmayın çocuklar, kalp bir kas. Ne kadar doğru çalıştırırsanız, o kadar güçlü olur.”

— Hatice Öğretmen: “Ama dinlenmek de önemli. Kalp, gece uyurken yavaşlar. Bu onun dinlenme zamanıdır.”

— Çınar – Gülerek: “Yani kalp de uyuyor mu?”

— Prof. Yürek: “Tam olarak değil. Ama ritmini düşürerek enerji tasarrufu yapar.”

— Ali – Düşünerek: “Ben artık uyumadan önce kalbime teşekkür edeceğim!”

Yolculuk devam ederken çocuklar artık sadece kalbin nasıl çalıştığını değil, onunla nasıl yaşanacağını da öğrenmişti. Her adım, her nefes, her hareket… kalbin bir dostu olmalıydı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Beslenme ve Kalp! Ne yersek, kalbimiz de onu hisseder.”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi sofraya oturuyoruz. Ama bilimle!”

Sihirli yolculuk, çocukları bu kez rengârenk bir sofraya taşıdı. Ortalıkta dev meyveler, sebzeler, kalp şeklinde tabaklar ve dans eden vitamin molekülleri vardı. Bir yanda parlayan zeytinyağı şişeleri, diğer yanda gölgede kalmış cips dağları…

— Mercan – Gözlerini büyüterek: “Burası… bir kalp mutfağı mı?”

— Prof. Yürek – Gülümseyerek: “Kesinlikle! Kalbin neyle beslendiğini burada göreceğiz. Çünkü ne yersek, kalbimiz de onu hisseder.”

— Nilda – Elini kalbine koyarak: “Yani kalbim benim yediklerimi mi takip ediyor?”

— Hatice Öğretmen: “Evet Nilda. Kalp, damarlar aracılığıyla beslenir. Yediğimiz her şey, kan yoluyla kalbe ulaşır.”

— Çınar – Cips dağlarına bakarak: “Peki bu cipsler… kalbe zarar mı veriyor?”

— Prof. Yürek: “Maalesef evet. Fazla tuz, doymuş yağ ve katkı maddeleri damarları tıkayabilir. Bu da kalbin zorlanmasına neden olur.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Ben bazen kola içiyorum. O da zararlı mı?”

— Hatice Öğretmen: “Kola gibi şekerli içecekler, fazla enerji verir ama besin değeri düşüktür. Fazla şeker, damarları yorar.”

— Kıvanç – Düşünerek: “Peki kalp neyi sever?”

— Prof. Yürek: “Sebzeler, meyveler, tam tahıllar, zeytinyağı, balık… Bunlar kalbin en sevdiği yiyeceklerdir.”

— Mercan – Zeytinyağı şişesine yaklaşarak: “Bu parlıyor! Kalp bunu seviyor mu?”

— Hatice Öğretmen: “Evet. Zeytinyağı, iyi yağlar içerir. Damarları esnek tutar, iltihapları azaltır.”

— Nilda – Elma şeklindeki moleküle bakarak: “Bu vitamin mi?”

— Prof. Yürek: “Evet! Özellikle C vitamini, kalp dostudur. Antioksidan etkisiyle damarları korur.”

— Çınar – Gülerek: “Ben artık sabahları elma yiyeceğim. Kalbim için!”

— Ali – Ciddi bir sesle: “Ben de gazlı içecekleri bırakacağım. Su içeceğim.”

— Kıvanç – Gözlerini kısıp: “Peki kahvaltı önemli mi?”

— Hatice Öğretmen: “Çok önemli. Sabah kalp yeni güne hazırlanır. Dengeli bir kahvaltı, gün boyu ritmini korur.”

— Mercan – Gülerek: “Ben bazen sadece çikolata yiyorum…”

— Prof. Yürek – Şefkatle: “Tatlılar da olabilir ama ölçülü. Kalp dengeyi sever.”

Çocuklar sofrada dolaşırken, bir yanda sağlıklı yiyecekler dans ediyor, diğer yanda sağlıksızlar yavaşça soluyordu. Her seçim, kalbin ritmini etkiliyordu.

— Nilda – Düşünerek: “Yani biz ne yersek, kalbimiz de ona göre çalışıyor…”

— Hatice Öğretmen: “Ve bu seçimler, gelecekteki kalp sağlığımızı belirliyor.”

— Çınar – Gülümseyerek: “Ben artık alışverişte etiket okuyacağım!”

— Ali – Gülerek: “Ben de anneme ‘kalp dostu’ alışveriş listesi hazırlayacağım!”

— Kıvanç – Şiirsel bir sesle: “Kalbim için değil sadece… kendim için!”

Prof. Yürek değneğini salladı. Sofra bir anda kayboldu. Çocuklar yeniden kalbin içindeydi. Ama artık kalplerine ne verdiklerini biliyorlardı.

— Prof. Yürek: “Hazırsanız, sıradaki durağımız: Kalp Tiyatrosu! Bilgiyi paylaşma zamanı!”

— Hatice Öğretmen: “Hadi bakalım çocuklar, şimdi sahne sizin!”

Yolculuk sona erdiğinde Prof. Yürek sihirli değneğini son bir kez salladı. Çocuklar ve Hatice Öğretmen bir anda kendilerini yeniden Alsancak fuarında parkta buldular. Güneş hâlâ parlıyordu ama onların gözlerinde yeni bir ışık vardı: bilgi ve farkındalık.

— Mercan – Heyecanla: “Bu inanılmazdı! Kalbin içini gördük, damarları gezdik, oksijenle dans ettik!”

— Nilda – Gülerek: “Ben artık kalbimi bir kahraman gibi göreceğim!”

— Çınar – Ciddi bir sesle: “Ve onu korumak için elimden geleni yapacağım.”

— Ali – Gözlerini kısıp: “Ama bu bilgiyi sadece biz biliyoruz. Diğer arkadaşlarımız da öğrenmeli!”

— Kıvanç – Zıplayarak: “Tiyatro yapalım! Kalbin içini sahneye taşıyalım!”

Hatice Öğretmen gözlüklerini düzeltti, gülümsedi.

— Hatice Öğretmen: “Harika fikir! Bilgiyi paylaşmak, onu kalıcı kılar. Hadi bakalım, sahne sizin!”

Bir hafta sonra Alsancak fuarında park alanı, kalp temalı bir tiyatro sahnesine dönüştü. Ağaçları. dallarında damar çizimleri, alanın ortasında dev bir kalp maketi, kulakçık ve karıncık bölmeleri vardı. Öğrenciler, veliler, öğretmenler ve fuara gelen birçok kişi heyecanla bekliyorlardı.

Sahne 1: Kalbin Ritmi

— Kıvanç (Kalbin sesi rolünde): “Ben kalbim! Her gün 100.000 kez atarım. PUMP – PUMP! Durmam, dinlenmem. Hayat benimle başlar!”

— Mercan (Mitral kapak rolünde): “Ben kapakçığım! Kanın doğru yönde gitmesini sağlarım. Geriye kaçarsa, ben dur derim!”

— Nilda (Kulakçık rolünde): “Ben kulakçığım! Kanı toplarım, karıncığa gönderirim. İşbirliğiyle çalışırım!”

— Çınar (Karıncık rolünde): “Ben karıncığım! Güçlü kaslarımla kanı fırlatırım. Her atışta vücuda enerji taşırım!”

— Ali (Eritrosit rolünde): “Ben kırmızı kan hücresiyim! Oksijen taşırım, karbondioksiti bırakırım. Akciğere gidip yakıt alırım!”

Sahne 2: Kalbin Beslenmesi

— Mercan (Koroner damar rolünde): “Ben kalbin özel beslenme hattıyım! Tıkanırsam, kalp krizi olur. Dikkatli beslenin!”

— Nilda (Zeytinyağı molekülü): “Ben kalbin dostuyum! Damarları esnek tutarım. Beni sofradan eksik etmeyin!”

— Çınar (Cips karakteri): “Ben tuzlu ve yağlıyım… ama dikkat! Fazlam zarar verir!”

— Hatice Öğretmen (Anlatıcı): “Kalbinizi korumak için dengeli beslenin, hareket edin, stresten uzak durun!”

Sahne 3: Kalp ve Beyin

— Ali (Beyin rolünde): “Ben düşünürüm, öğrenirim, hatırlarım. Ama oksijen olmadan çalışamam!”

— Kıvanç (Kalp rolünde): “Ben sana kan gönderirim. Ama damarlarım sağlıklı olmalı!”

— Mercan (Tansiyon karakteri): “Ben dengede olmalıyım. Yükselirsem tehlike olur!”

Final Sahnesi

Tüm çocuklar sahneye çıktı. Ellerinde kalp şekilli kartlar vardı. Hep birlikte söylediler:

“Kalbimiz bizim motorumuz. Ona iyi bakarsak, hayat hep bizimle olur!”

Alkışlar tüm alsancakta yankılandı. Öğrenciler hem eğlenmiş hem öğrenmişti. Kalbin sadece bir organ değil, yaşamın ritmi olduğunu anlamışlardı.

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Günü mü Kurtaralım, Evladiyelik mi Çözüm Bulalım?

Bir kurumun yaşamı, yalnızca alınan kararlarla değil, bu kararların nasıl alındığıyla belirlenir. Çatışmaların, farklı görüşlerin ya da anlaşmazlıkların varlığı, yapının zayıflığının değil; tam tersine, onun canlılığının göstergesidir. Ancak kurumların sık düştüğü bir tuzak vardır: anlaşmazlıkları yalnızca teknik bir sorun gibi görüp hızlıca çözmeye çalışmak. Yüzeyde “çözüm” gibi görünen bu yaklaşım, aslında derinlerde yeni çatlaklar yaratır. Çünkü mesele çoğu zaman sadece “konu” değildir; mesele, o konuyu doğuran ilişki biçimleri, güven düzeyi, temsil tarzları ve kurumsal bağlardır.

Kurum kültürünün geleceğini belirleyen de tam burada gizlidir: günü kurtaran çözümler mi tercih edilir, yoksa evladiyelik bir kurumsal bağ mı inşa edilir?

Hızlı çözüm, çoğu zaman pragmatik ve rasyonel görünür. “Anlaşmazlık varsa, taraflar bir araya getirilsin, konu netleşsin, karar alınsın.” İlk bakışta bu yaklaşım etkili gibi görünür; süreç hızla ilerler, iş aksamaz. Ancak bu tür müdahaleler, çoğu kez sürecin özünü göz ardı eder.

Sorulması gereken soru şudur: Çözüm, gerçekten çözüm mü? Yoksa yalnızca ertelenmiş bir çatışma mı?
Bir kurumun gerçekliği, yalnızca sonuçlarda değil, süreçlerde saklıdır. Sürecin kendisi, çalışanların kendilerini değerli hissedip hissetmediğini, görüşlerinin dikkate alınıp alınmadığını, güvenin yeniden üretilip üretilmediğini belirler. Eğer yalnızca konuya odaklanılır ve ilişkisel zemin ihmal edilirse, kurum kültürü görünmez bir şekilde aşınmaya başlar.

Hegel’in diyalektiği bize şunu hatırlatır: ilerleme, tez ile antitez arasındaki çatışmadan doğar. Farklı görüşlerin çarpışmasından sentez doğmadıkça, gerçek gelişim de yaşanmaz. Çatışmayı bastırmak, yalnızca bu sentezi engellemek anlamına gelir.

Nietzsche’nin “yaşamı olumlamak” olarak ifade ettiği kavram da burada devreye girer. Yaşam, farklılıkları ve gerilimleriyle bir bütündür. Kurum kültürü de bu yaşamın bir yansımasıdır. Farklılıkları bastırıp yalnızca günü kurtaran çözümler üretmek, yaşamın kendisini inkâr etmektir. Bu inkâr kısa vadede düzen sağlar gibi görünür; ama uzun vadede donuklaşma, yenilikten uzaklaşma ve çürüme getirir.

Emile Durkheim’ın “kolektif bilinç” kavramı, toplulukların ortak değerler, semboller ve anlamlar etrafında bir arada kalmasını açıklar. Eğer kurum içinde çatışmalar yalnızca teknik düzeyde ele alınır, sürecin anlamı göz ardı edilirse, bu kolektif bilinç zayıflar.

Bir kurumda çalışanlar, yalnızca alınan karara değil, o kararın nasıl alındığına da bakar. Katılımın olmadığı, yalnızca “çözüm dayatması”nın olduğu ortamlarda, görünürde uyum vardır; ama bu uyum, yüzeysel bir sessizlikten ibarettir. Koridorlarda dolaşan fısıltılar, toplantılardaki onaylayıcı bakışlardan çok daha gerçektir. İşte bu görünmez yüz, kurumun gerçek bağlarını belirler.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, aidiyet ve saygı basamaklarının önemini ortaya koyar. Çalışanlar – yöneticiler yalnızca ekonomik kazanç için değil, değer görmek ve sesinin duyulduğunu hissetmek için de kurumda kalır. Eğer kurum kültürü, anlaşmazlıkları yalnızca “çözüm” düzeyinde ele alıyorsa, bu en temel psikolojik ihtiyacı göz ardı eder.

Sonuç, bastırılmış öfke, pasif direniş, isteksizlik veya otoriterleşme olabilir. Jung’un “gölge” kavramı bu noktada açıklayıcıdır: bastırılan her duygu, bir şekilde geri döner. Görünürde çözülen çatışmalar, bilinç dışında büyüyerek kurumsal davranış kalıplarını şekillendirir. Bir çalışan, kendi sesinin duyulmadığını hissettiğinde, zamanla başkalarının sesini kısmaya çalışabilir. Bu döngü, kurum kültürünü sessizce aşındırır.

Kurumlar yalnızca işleyen mekanizmalar değil, aynı zamanda yaşayan organizmalardır. Bu organizmanın canlılığı, bağların gücüyle ölçülür. Bağlar yalnızca yazılı ilkelerle değil, yaşanmış deneyimlerle güçlenir. Eğer çalışanlar sürece katılmadığını, yalnızca sonuçlara maruz bırakıldığını hissederse, kurumsal aidiyet zayıflar.

Bir kurumun kültürü, en çok da kriz anlarında sınanır. Günü kurtaran çözümler, ilk dalgada savrulur. Oysa uzun vadeli, evladiyelik çözümler, bağları onararak kurumu dayanıklı kılar.

Günü Kurtarmak mı, Geleceği İnşa Etmek mi?

Kurumlar, kendi iç çatışmalarını nasıl yönettikleriyle tanımlanır. Çatışmadan kaçan kurumlar, kısa vadede düzen sağlar; ama uzun vadede yenilikten uzaklaşır. Çatışmayı dönüştüren kurumlar ise, kısa vadede zorlanır; ama uzun vadede güçlenir.

Asıl soru şudur: Biz günü mü kurtarıyoruz, yoksa evladiyelik bir çözüm mü inşa ediyoruz?
Günü kurtaran çözümler, kurumun yalnızca yüzeyini onarır. Evladiyelik çözümler ise, kurumun köklerini besler.

Gerçek çözüm, yalnızca teknik bir doğrulama değil; ilişkisel bir bağ kurmaktır. Bu bağ, farklı seslerin bir arada var olabilmesiyle, çatışmaların dönüştürücü gücüyle ve süreçlerin şeffaflığıyla oluşur.

Bir kurumun canlılığı, tek bir doğruya indirgenmiş sessizlikte değil, çoklu hakikatlerin birlikte yaşayabildiği çatışmalı uyumda yatar. Ve bu uyum, ancak karşılaşma ve diyalogla mümkündür.

Dolayısıyla kurum kültürünü geliştirmek isteyen her yapı için temel sorumluluk açıktır:
Çatışmadan kaçmak değil, çatışmayı dönüştürmek.
Günü kurtarmak değil, geleceği inşa etmek.

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Tetikleyici Anlar (Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma)

İş ve İlişkilerde Gölgenin Nasıl Tetiklendiğini Anlamak
Tetiklenmek Ne Demektir?

“Tetiklenmek” modern psikolojinin ve kişisel gelişim literatürünün sık kullandığı bir kavramdır. Bir olay, söz, davranış ya da bakış, kişinin içinde derin ve kontrol edilmesi zor bir duyguyu harekete geçirir. Bu duygu öfke, utanç, kıskançlık, değersizlik hissi, korku ya da yoğun bir kaygı olabilir. Çoğu zaman tetiklenme anında kişi, tepkisinin şiddetinin olayın kendisiyle orantısız olduğunu fark eder. Küçük bir söz, basit bir davranış veya önemsiz gibi görünen bir ayrıntı, sanki geçmişten gelen büyük bir kapıyı açar ve gölgeyle yüzleşmeye zorlar.

Carl Gustav Jung’un “gölge arketipi” kavramıyla açıkladığı şey tam da budur: İçimizde bastırdığımız, kabul etmek istemediğimiz veya topluma uygun bulmadığımız yönler, günün birinde iş hayatında bir toplantıda, ilişkilerde sıradan bir tartışmada ya da bir e-postada patlayıverir.

Bu bölümde gölgenin iş yaşamında ve yakın ilişkilerde nasıl tetiklendiğini, tetiklenme anında bedensel duyumların bize nasıl ipuçları verdiğini ve propriyoseptif egzersizlerin bu anlarda nasıl denge sağlayabileceğini detaylandıracağız.

Gölgenin Sessiz Dokunuşları

Hepimizin içinde, görünür benliğimizin arkasında gizli kalmış bir taraf vardır: Jung’un tanımladığı “Gölge”. Gölge; bastırdığımız, görmezden geldiğimiz, kabul edilemez bulduğumuz, toplumun veya ailenin hoş görmeyeceğini düşündüğümüz yanlarımızın toplamıdır. Bir insanın gölgesi sadece karanlık dürtülerden değil, aynı zamanda keşfedilmemiş potansiyelinden de oluşur. Ancak bu gölge, gündelik yaşamda özellikle “tetikleyici anlar” sırasında açığa çıkar.

Bir iş arkadaşının küçücük bir yorumu bizi gereğinden fazla öfkelendirebilir, sevgilimizin masum bir sorusu içimizde yoğun bir savunma yaratabilir ya da bir toplantıda gözler üzerimize çevrildiğinde aşırı kaygı hissedebiliriz. İşte bu anlar, gölgenin bize dokunduğu anlardır. Gölge, bilinçdışında yıllarca bastırılan içeriği gün yüzüne çıkarır.

Tetikleyici anların psikolojik boyutunu anlamak kadar, bedensel yansımalarını da fark etmek gerekir. Çünkü gölge yalnızca zihinsel düzlemde değil, kaslarımızda, postürümüzde, nefesimizde de kendini belli eder. Bu yüzden propriyoseptif egzersizler –yani bedenin denge, kas, eklem ve içsel hareket farkındalığını geliştiren çalışmalar– gölgeyle yüzleşmede güçlü araçlar sunar.

İş Hayatında Gölgenin Tetiklenmesi

İş hayatı, gölgenin en sık tetiklendiği alanlardan biridir. Çünkü iş yerinde hiyerarşi, otorite, rekabet ve performans baskısı vardır. Çoğu zaman çocuklukta içselleştirdiğimiz anne-baba figürleri iş yerindeki yöneticiler veya otorite kişilerinde tekrar canlanır.

  1. Rekabet ve Kıskançlık:
    Bir meslektaşımızın terfi alması, aslında kendi içimizdeki değersizlik hissini uyandırabilir. Bu durumda dışarıdan “O hak etmedi, ben daha iyiyim” öfkesini yaşarken, içerideki gölge bize “Belki ben yetersizim” fısıldar.
  2. Otoriteyle İlişki:
    Patronumuz veya amirimiz bize sert bir geri bildirim verdiğinde, aslında çocuklukta babamızın otoriter tavrını yeniden deneyimliyor olabiliriz. Tepkimiz orantısız hale gelir; küçük bir eleştiri, “ben asla yeterli olamayacağım” duygusunu tetikler.
  3. Başarısızlık Korkusu:
    Projede yaşanan bir aksaklık, kontrolümüz dışında gelişmiş olsa bile gölgeyi tetikler. İçimizden yükselen ses şudur: “Sen zaten başarısızsın, her şeyi berbat ediyorsun.”
  4. Kontrol İhtiyacı:
    Toplantıda her şeyi kontrol etmeye çalışmak, aslında gölgedeki “güvensizlik” temasından gelir. Kontrolü kaybetme korkusu, çoğu zaman başkalarına güvenememekten kaynaklanır.

📌 Propriyoseptif Bağlantı:
İş yerinde tetiklendiğinizde bedeninizi gözlemleyin.

Omuzlarınız kasılıyor mu?

Nefesiniz yüzeysel mi?

Elleriniz titriyor mu?

Bunlar gölgenin bedensel izleridir.

İlişkilerde Gölgenin Tetiklenmesi

Yakın ilişkiler, gölgenin en derin tetiklendiği alanlardır. Çünkü partnerimiz, ailemiz ya da yakın dostlarımız bizde en çıplak hâlimizi görürler. Bu ilişkilerdeki tetiklenmeler genellikle erken çocukluk deneyimlerinin yeniden canlanmasıdır.

  1. Partnerle Çatışmalar:
    Eşimizin “Beni dinlemiyorsun” demesi, aslında çocuklukta anne tarafından görülmeme yarasına dokunabilir. İçimizde “Ben görünmezim” inancı tetiklenir ve savunmaya geçeriz.
  2. Aile İlişkileri:
    Bir aile toplantısında kardeşimizin başarısının övülmesi, “Ben yeterince değerli değilim” gölge inancını harekete geçirebilir. O an kıskançlık ve öfke yoğunlaşır.
  3. Arkadaşlıklar:
    Yakın bir dostumuzun bize karşı ilgisinin azalması, gölgemizdeki “Terk edileceğim” korkusunu uyandırabilir. Bu korku çoğu zaman abartılı tepki olarak ortaya çıkar.

📌 Propriyoseptif Bağlantı:
İlişkilerde tetiklendiğinizde bedeninize odaklanın. Kalbiniz hızla mı çarpıyor? Göz temasını kaçırıyor musunuz? Karnınızda düğüm mü hissediyorsunuz? Bu bedensel işaretler, gölgenin dışavurumudur.

Psikodinamik Arka Plan

Tetiklenmelerin arkasında çocukluk deneyimleri vardır. İçsel anne ve baba figürleri, yetişkinlikte iş ve ilişkilerde yeniden canlanır.

  • Otoriter bir babayla büyüyen birey, iş yerinde otorite figürlerine aşırı duyarlı olur.
  • Sürekli eleştiren bir anneyle büyüyen birey, partnerinden gelen küçük eleştirilerde bile yoğun savunma yaşar.
  • İlgisiz bir ailede büyüyen birey, arkadaşlarının mesafe koymasına aşırı tepki verir.

Gölge, işte bu tekrarların izlerini taşır. Projeksiyon mekanizması devreye girer; bizdeki kabul edemediğimiz yanları başkalarına yansıtırız.

Bedenin Rolü – Propriyoseptif İzler

Tetiklenmeler yalnızca zihinsel değildir. Kaslarımızda, omurgamızda, nefesimizde de kendini gösterir.

  • Kas Gerginliği: Özellikle boyun ve omuzlarda belirginleşir.
  • Nefesin Yüzeyselleşmesi: Tetiklenme anında derin nefes kaybolur.
  • Postür: Bedende küçülme, kamburlaşma veya agresif dikilme olabilir.
  • Denge: Gerginlik arttığında propriyoseptif sistem (denge, eklem konumu) bozulur.

Bu nedenle gölgeyle çalışmada sadece zihinsel farkındalık değil, beden farkındalığı da şarttır.

Uygulamalı Propriyoseptif Egzersizler
  1. Tetiklenme Anı Tarama:
    Bir toplantıdayken veya partnerinizle konuşurken tetiklendiğinizi hissettiğinizde gözlerinizi kapatmadan bedeninizi tarayın. Ayak tabanlarınızı, dizlerinizi, kalçanızı, omuzlarınızı ve nefesinizi sırayla hissedin.
  2. Denge Noktası Egzersizi:
    Ayağa kalkın, gözleriniz açıkken tek ayak üzerinde 10 saniye durun. Tetiklenme anında bu egzersizi uygulamak, zihinsel fırtınadan çıkıp bedensel farkındalığa dönmenizi sağlar.
  3. Yavaş Yürüme Çalışması:
    Bir odada yavaşça yürüyün. Her adımda ayağınızın yere temasını hissedin. “Şu anda buradayım” diyerek gölgenin yarattığı geçmiş travma yankısından çıkabilirsiniz.
  4. Omuz Rahatlatma:
    Tetiklenme anında omuzlarınızı yukarı kaldırıp bırakın. Bu, savunma refleksini gevşetir.

Vaka Senaryoları

Vaka 1 – İş Hayatı:
Bir mühendis, toplantıda projesi eleştirildiğinde öfkeyle müdürüyle tartışıyor. İçsel olarak “Ben asla yeterli değilim” inancı tetikleniyor. Propriyoseptif egzersizle –derin nefes, ayak tabanlarını hissetme– öfkesini fark edip geri adım atabiliyor.

Vaka 2 – İlişki:
Bir kadın, partnerinin mesajına geç cevap vermesiyle yoğun kaygı yaşıyor. “Terk edileceğim” korkusu tetikleniyor. Yavaş yürüme ve nefes egzersiziyle kendini merkeze çekip duygusunu gözlemleyebiliyor.

Vaka 3 – Sosyal Çevre:
Bir çalışan, arkadaş grubunda sürekli sözünün kesilmesine aşırı tepki veriyor. Çocuklukta “Sesim duyulmuyor” yarası tetikleniyor. Omuz gevşetme çalışmasıyla bedenini rahatlatarak durumu daha sakin yönetebiliyor.

Tetiklenmeyi Dönüştürmek

Gölgeyi tamamen yok etmek mümkün değildir; zaten amaç bu değildir. Amaç, tetiklenmeleri fark edip onları birer öğretmen gibi kullanmaktır. İş ve ilişkilerde yaşanan tetiklenmeler, aslında içsel yaralarımızı bize hatırlatır. Bu yaralarla yüzleşmek, hem psikolojik olgunlaşmanın hem de bedensel dengeyi yeniden kurmanın yoludur.

Propriyoseptif egzersizler, gölgenin bedensel izlerini yakalamak için eşsiz bir fırsat sunar. Beden farkındalığı arttıkça, tetiklenmelerin zincirini kırmak da kolaylaşır. Her tetiklenme anı, gölgenin bize “Beni gör” dediği bir çağrıdır. Ve biz bu çağrıya kulak verdikçe, hem daha özgür bireyler hem de daha dengeli ilişkiler kurabilen insanlar oluruz.

Egzersiz: Yavaş Yürüyüş (Mindful Walking) – Her Adımı Sayarak Yürümek

İnsanlık tarihi boyunca yürümek, sadece bir yerden bir yere gitmek değil, aynı zamanda içsel bir yolculuk olmuştur. Sufi dervişlerin sema yürüyüşleri, Budist rahiplerin manastır avlularındaki yavaş adımları, hatta Anadolu’da köylülerin tarladan dönerken söyledikleri türküler, yürüyüşün sadece bedensel değil ruhsal bir boyut taşıdığını bize gösterir. Modern çağda ise, yavaş yürüyüş (mindful walking) hem psikoterapi hem de bedensel farkındalık çalışmalarında kullanılan güçlü bir araç hâline gelmiştir.

Gölgeyle çalışırken, tetikleyici anlarda bedenimiz gerilir, nefesimiz hızlanır, zihnimiz ya geçmiş travmaların ya da gelecekteki korkuların içine savrulur. Yavaş yürüyüş, bu savrulmayı durdurmanın ve “şimdi”ye dönmenin en etkili yollarından biridir. Çünkü her adım, bizi düşüncelerimizin fırtınasından çıkarıp toprağa, bedene ve varoluşun basit hakikatine bağlar.

Yavaş Yürüyüş Neden Gölgeyle Çalışmada Etkilidir?
  1. Bilinçdışı İçeriklerin Yüzeye Çıkışı
    Gölge, genellikle ani tetiklenmelerle ortaya çıkar. Öfke patlamaları, yoğun kıskançlık, değersizlik hissi gibi duygular aslında bilinçdışında saklı içeriklerin yüzeye çıkışıdır. Yavaş yürüyüş sırasında ritmik adımlar ve odaklanma, bu içeriklerin daha güvenli bir şekilde fark edilmesini sağlar.
  2. Propriyoseptif Sistem ve Beden Farkındalığı
    Propriyoseptif sistem, kaslarımızın ve eklemlerimizin konumunu bize bildirir. Yavaş yürüyüş, bu sistemi güçlendirir. Her adımı sayarken kasların, eklemlerin, dengenin farkına varırız. Bu farkındalık, tetiklenmeler sırasında bedenin nasıl tepki verdiğini anlamamızı kolaylaştırır.
  3. Zihinsel Gürültünün Azalması
    Hızlı tempoda yürürken ya da koşarken zihnimiz hâlâ düşüncelerle doludur. Ancak yavaş yürüyüşte, her adımı saymak zihinsel uğultuyu azaltır. Bu, gölgeyle çalışmada kritik bir avantajdır çünkü gölge ancak sessiz bir zemin üzerinde fark edilebilir.
  4. “Şimdi”ye Dönüş
    Tetiklenmeler genellikle geçmiş yaraların ya da geleceğe dair korkuların sonucudur. Yavaş yürüyüş, bizi “şimdi”ye demirler. Adımların ritmi, geçmişin ve geleceğin zincirini kırar.

Psikoterapi Perspektifinden Yavaş Yürüyüş
  1. Transfer ve Projeksiyonun Fark Edilmesi
    İş veya ilişkilerde yaşadığımız tetiklenmeler çoğunlukla geçmişin bugüne taşınmasıdır. Yavaş yürüyüş sırasında zihinsel gürültü azaldığında, bu projeksiyonları daha net fark ederiz. “Aslında patronum bana bağırırken ben çocukken babamın öfkesini hissettim” diyebiliriz.
  2. Duygusal Regülasyon
    Yavaş yürüyüş, sinir sistemini yatıştırır. Parasempatik sinir sistemi devreye girer, kalp atışı yavaşlar, kaslar gevşer. Bu, gölgeyle yüzleşmeyi mümkün kılar çünkü gölge ancak regüle bir zihin–beden durumunda güvenle incelenebilir.
  3. Benlik Bütünlüğü
    Her adım, benliğin parçalarını bir araya getirme sürecidir. Bastırılmış parçalarımızı reddetmeden, onlarla yürümek… İşte bu süreç, Jung’un “bireyleşme” yolculuğunun bir parçasıdır.

İş Hayatında Uygulama Örneği

Bir yönetici, ekibinden bir eleştiri aldığında yoğun öfke hissediyor. Normalde hemen savunmaya geçip karşı saldırıya geçer. Ancak bu kez odasına çekilip 10 dakikalık yavaş yürüyüş yapıyor. Adımlarını sayarken, gövdesindeki gerginliği fark ediyor. Zihninden geçen düşünce şu: “Ben asla yeterli olamayacağım.” İşte o an gölgesini yakalıyor. Bu farkındalıkla geri döndüğünde, ekibinin eleştirisini daha yapıcı bir şekilde dinleyebiliyor.

İlişkilerde Uygulama Örneği

Bir kadın, partnerinin kısa mesajına cevap vermediğini görünce yoğun kaygı yaşıyor. Tetiklenme anında koridorda yavaş yürüyüş yapmaya başlıyor. Adımlarını sayarken karnında bir düğüm hissettiğini fark ediyor. Bu duyum ona çocukluğunda annesinin ilgisizliğini hatırlatıyor. “Beni terk edecekler” korkusu tetiklenmiş. Yavaş yürüyüş sayesinde bu farkındalığa ulaşıyor ve partnerine öfkeyle saldırmak yerine duygusunu paylaşabiliyor.

Propriyoseptif Egzersiz Boyutu

Yavaş yürüyüş, propriyoseptif sistem için güçlü bir eğitimdir.

  • Kas-Eklem Farkındalığı: Her adımda ayak bileği, diz ve kalça eklemleri bilinçli hissedilir.
  • Denge Gelişimi: Yavaş hareketlerde vücut dengesini korumak zordur; bu, içsel kasları güçlendirir.
  • Postürün Düzelmesi: Adımların farkındalığı, kamburluk veya omuz gerginliğini azaltır.
  • Nefes–Adım Senkronu: Nefesle adımlar uyumlandığında beden–zihin uyumu artar.

Derinleştirici Çalışmalar
  1. Adım–Duygu Günlüğü:
    Yürüyüşten sonra hissettiklerinizi yazın. Hangi adımda hangi düşünce geldi? Bedeniniz nasıl tepki verdi?
  2. Tetiklenme Simülasyonu:
    Yavaş yürürken aklınıza bilinçli olarak bir tetikleyici getirin (örneğin patronun eleştirisi). O sırada bedeninizi gözlemleyin. Böylece gerçek hayatta daha hazırlıklı olursunuz.
  3. Sesli Mantra ile Yürüyüş:
    Her adımda “Şimdi buradayım” veya “Görüyorum” gibi kısa bir cümle söyleyin. Bu, zihni sabitler.

Vaka Çalışması – Atölye Deneyimi

Bir atölye çalışmasında 15 beyaz yaka çalışanıyla yavaş yürüyüş uygulandı. Çalışanlardan biri, genelde toplantılarda sürekli söz kesilmesine öfkelendiğini söyledi. Yürüyüş sırasında ayak tabanına odaklanırken, bu öfkenin aslında çocuklukta “Sesim duyulmuyor” deneyimiyle bağlantılı olduğunu fark etti. O andan sonra iş hayatında tetiklendiğinde önce 2 dakikalık yürüyüşle kendini regüle etmeye başladı. 3 ay sonra öfke patlamaları büyük ölçüde azaldı.

Günlük Uygulama Programı
  • Sabah: 5 dakikalık yavaş yürüyüşle güne başla, adımlarını say.
  • Öğlen: İş stresinde kısa bir 3 dakikalık yürüyüş molası ver.
  • Akşam: Partnerinle yaşadığın tetiklenme sonrası 10 dakikalık yürüyüş yap.
  • Gece: Günlüğe yaz: “Bugün hangi adımda gölgem bana göründü?”

Her Adımda Gölgeni Görmek

Yavaş yürüyüş, basit gibi görünen ama derin bir uygulamadır. Her adımda sadece bedenimizi değil, gölgemizi de taşırız. Her adımı saymak, geçmişin ağırlığını azaltır, geleceğin kaygısını yatıştırır ve bizi “şimdi”ye çağırır.

Gölgeyle yüzleşmek cesaret ister; ancak her adım, bu cesaretin küçük ama sağlam bir pratiğidir. Yavaş yürüyüş, işte bu nedenle yalnızca bir egzersiz değil, aynı zamanda bir terapi, bir meditasyon ve bir bütünleşme yolculuğudur.

Farkındalık Sorusu – “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”

İnsan yaşamı çoğu zaman hızlı akar. Günlük koşturma, iş yerindeki görevler, aile içindeki sorumluluklar, sosyal ilişkiler… Bu akış içinde çoğunlukla durup da kendimize “Şu an ne hissediyorum?” diye sormayız. Oysa duygular, Jung’un da belirttiği gibi, bilinçdışının bilince gönderdiği en açık mesajlardır. Gölge arketipinin yaşamımızdaki en önemli göstergeleri de çoğu kez duygularımızın yoğunluğu ve ani tetiklenmeleridir.

“Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusu, hem bedensel farkındalığı artıran bir propriyoseptif egzersizdir, hem de gölgenin günlük yaşamda kendini nasıl gösterdiğini anlamamıza yardımcı olur. Çünkü bedenin her hareketi, özellikle de yürüyüş gibi temel bir eylem, bilinçdışından gelen duygusal dalgalanmaların aynası olabilir.

Bu bölümde, bu farkındalık sorusunu ayrıntılı ve farklı bir şekilde ele alacağım:

  • Jung’un gölge anlayışıyla ilişkisi,
  • Duyguların adım adım fark edilmesinin psikolojik boyutu,
  • İş ve ilişkilerde nasıl uygulanabileceği,
  • Propriyoseptif egzersizlerle entegrasyonu,
  • 7 günlük yapılandırılmış bir uygulama programı.

Jung’un Gölge Kavramı ve Duyguların Rolü

Jung’a göre gölge, kişiliğimizin reddettiğimiz, kabul etmediğimiz ya da bilinçdışına ittiğimiz yönlerini barındırır. Bu yönler genellikle bastırılmış duygularla kendini gösterir. Örneğin öfkeyi kontrol edemediğimizi düşündüğümüzde öfkeyi bastırırız; kıskançlık bize yakışmaz diye düşündüğümüzde onu bilinçdışına iteriz. Ancak bu bastırılan duygular, yaşamın tetikleyici anlarında yüzeye çıkar.

Duygular, gölgenin sesi gibidir. Her adımda tetiklenen duygu aslında bilinçdışının “ben buradayım” diyen mesajıdır. Yürürken farkına vardığımız sıkıntı, huzur, öfke, sabırsızlık ya da sevinç… Hepsi gölgenin kapısını aralamak için bir işarettir.

Bu nedenle “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusu, gölgenin fark edilmesinde güçlü bir araçtır.

Adım ve Duygu İlişkisi

Yürüyüş sadece mekanik bir eylem değildir. Her adım, içsel bir ritmin dışavurumudur. Psikolojide “beden-zihin eş zamanlılığı” denilen bir kavram vardır. Bu kavrama göre duygularımız bedenin hareketini etkiler, bedenin hareketi de duygularımızı dönüştürür.

  • Öfkeliyken adımlarımız hızlı, sert ve gürültülü olur.
  • Hüzünlü olduğumuzda adımlarımız yavaş, sürükleyici ve düşük enerjili olur.
  • Sevinçliyken adımlarımız hafif, ritmik ve akışkan olur.

Bu yüzden yürüyüş sırasında fark ettiğimiz duygu, aslında gölgemizin o anda yaşamımıza nasıl etki ettiğini gösterir.

İş ve İlişkilerde Duygusal Tetiklenmeler

İş hayatında gölge en çok ilişkilerde ortaya çıkar. Bir yöneticinin bize adil davranmadığını hissettiğimizde öfke tetiklenir. Bir iş arkadaşımızın başarısı kıskançlık yaratabilir. Bir toplantıda fikirlerimiz görmezden gelindiğinde değersizlik duygusu ortaya çıkabilir.

İlişkilerde de benzer durumlar yaşanır: Partnerimizin bir sözü içimizde eski bir yarayı tetikler. Ailemizden gelen eleştiri bastırılmış bir utancı harekete geçirir.

Bütün bu tetiklenmelerin kaynağı gölgedir. Eğer yürüyüş sırasında bu tetiklenmeleri fark edersek, onları dönüştürmek için ilk adımı atmış oluruz.

Propriyoseptif Egzersizlerin Rolü

Propriyosepsiyon, bedenin uzaydaki konumunu hissetme becerisidir. Yani kasların, eklemlerin, dengenin beyne sürekli bilgi göndermesi… Bu sistem duygularla doğrudan bağlantılıdır. Çünkü bedenin konumu değiştiğinde, sinir sistemi de buna uygun bir duygusal yanıt üretir.

Örneğin:

  • Dik durarak yürüdüğümüzde kendimizi daha güçlü hissederiz.
  • Omuzlarımız düşük, adımlarımız yavaşsa daha hüzünlü hissederiz.

Bu nedenle “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusunu sorarken, propriyoseptif farkındalık devreye girer. Bedenin hareketiyle duyguların ilişkisini anladığımızda gölgenin bize fısıldadıklarını daha net duyarız.

Egzersizin Ayrıntılı Uygulanışı

Farkındalık Yürüyüşü – “Her Adımda Hangi Duygu Tetikleniyor?”

  1. Sessiz bir ortam seçin (açık havada park, bahçe, ya da evin koridoru olabilir).
  2. Dik bir postürde yürümeye başlayın.
  3. Her adımda şu soruyu kendinize sorun:
    • “Şu anda hangi duygu tetikleniyor?”
  4. Duyguyu isimlendirin: Öfke, huzur, sabırsızlık, sevinç, kıskançlık, kaygı…
  5. Duyguyu yargılamadan kabul edin. Sadece fark edin.
  6. Adımlarınızla birlikte duyguların değişip değişmediğini gözlemleyin.
  7. Egzersizi 10–15 dakika uygulayın.

Psikoterapi Odaklı Perspektif

Psikoterapi sürecinde gölgeyle çalışmanın en temel yollarından biri duyguları fark etmektir. Bu egzersiz, kişinin kendi duygusal haritasını çıkarmasına yardımcı olur.

  • İş hayatında: Patronunun bakışı seni öfkelendirdiğinde, yürüyüş sırasında bu öfkeyi fark edip kökenine inebilirsin.
  • İlişkilerde: Partnerinin sessizliği sende değersizlik duygusu uyandırıyorsa, yürürken “Bu adımda hissettiğim duygu nereden geliyor?” diye sorabilirsin.

Böylece gölgeyle yüzleşmek, yalnızca teorik bir kavram olmaktan çıkar, bedensel ve duygusal bir deneyime dönüşür.

Günlük Yaşamda Kullanımı

Bu soruyu yalnızca yürüyüşte değil, günlük yaşamda da sorabilirsiniz.

  • Toplantıda: “Şu anda hangi duygu tetiklendi?”
  • Telefon konuşmasında: “Bu söz bende hangi duyguyu açığa çıkardı?”
  • Aile içi tartışmada: “Bu anda içimde hangi duygu yükseldi?”

Her seferinde duygu fark edildiğinde gölgenin bir parçası aydınlanır.

Her Adım Bir Öğretmen

“Her adımda hangi duygu tetikleniyor?” sorusu, gölgeyle çalışmanın en somut yollarından biridir. Her adım bir aynadır; her adım bir öğretmendir. Adımlarımızla birlikte gölgemizin yüzünü görür, onu reddetmeden kabul eder ve dönüştürmeye başlarız.

Propriyoseptif egzersizler bu süreci daha da güçlendirir. Çünkü bedenin farkındalığı arttıkça duygular daha net görülür. Duygular netleştikçe gölgeyle barışmak mümkün hale gelir.

Sonunda ise kişi, hem iş yaşamında hem de ilişkilerinde daha bilinçli, daha dengeli ve daha özgür bir varoluşa adım atar.

PRATİK UYGULAMA BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
Tetikleyici Anlar ve Propriyoseptif Pratik Uygulamaları

İnsanın en güçlü öğrenme alanı, kriz ve tetiklenme anlarıdır. Tetikleyici an, bilinç dışında bastırılmış bir duygu veya düşüncenin günlük yaşamda bir olay, kişi ya da söz aracılığıyla yüzeye çıkmasıdır. Bu anlarda kişi, genellikle “orantısız” tepkiler verir: Küçük bir eleştiriye aşırı öfke, önemsiz bir bekleme durumunda yoğun sabırsızlık, masum bir bakışta utanç ya da kıskançlık. İşte Jung’un “gölge” arketipi burada kendini açığa çıkarır.

Propriyoseptif egzersizler, yani bedenin kendi pozisyonunu, hareketini ve sınırlarını hissetmesini geliştiren uygulamalar, bu tetiklenme anlarında kişiye hem köprü hem de araç olabilir. Çünkü gölge bilinçte düşünceyle değil, bedende duyumlarla açığa çıkar. Bedeni fark eden, gölgesini fark eder.

Bu bölümde, tetikleyici anların doğasını açıklayacak; ardından iş, ilişkiler ve günlük yaşam bağlamında gölgenin nasıl tetiklendiğini gösterecek; sonrasında da uygulanabilir propriyoseptif pratikler ile bu tetiklenmelerin nasıl dönüştürülebileceğini ayrıntılı olarak ele alacağız.

Tetikleyici Anların Doğası – Gölgede Saklanan Duygular

Her insan, çocuklukta öğrendiği sosyal normlar doğrultusunda bazı duygularını bastırır. Kimi ailede öfke yasaktır, kimi ailede ağlamak küçüklük sayılır, kimi ailede aşırı neşeli olmak bile ayıplanır. Bastırılan bu duygular, bilinçdışında birikir ve gölgeyi oluşturur.

Tetikleyici bir olay yaşandığında, bastırılmış bu duygu aniden yüzeye çıkar. Beyin, tehlike varmış gibi algılar ve bedende hızlı tepkiler üretir:

  • Kalp çarpıntısı
  • Nefesin hızlanması
  • Ellerde titreme
  • Kaslarda gerginlik
  • Yüz kızarması ya da solması

Kişi bu bedensel işaretleri çoğu zaman fark etmez. Oysa propriyoseptif egzersizler, tam da bu anda bilinç ile beden arasında bir köprü kurar.

İş Hayatında Tetiklenmeler

Modern iş yaşamı, gölgeyi sürekli uyaran bir alandır. Rekabet, performans baskısı, otorite figürleri ve ekip içi dinamikler; bastırılmış duyguların açığa çıkması için mükemmel zeminlerdir.

Örnekler:

  • Yönetici tarafından eleştirilmek: Çocuklukta babanın sert eleştirilerine maruz kalan bir çalışan, patronun küçücük uyarısında bile aşırı kaygı hisseder.
  • Toplantıda sözünün kesilmesi: Çocukken hep susturulan bir birey, bu durumda öfke patlaması yaşayabilir.
  • Terfi alamamak: Değersizlik duygusu tetiklenir; kişi öfkeyi başkalarına yöneltebilir.

Bu tetiklenmelerin kökeni psikolojik olsa da, bedende ilk belirtiyi verir. İşte burada “fiziksel farkındalık” devreye girer.

İlişkilerde Tetiklenmeler

Romantik ilişkiler, gölgeyi en hızlı ve yoğun tetikleyen alandır. Çünkü kişi partnerine, bilinçdışındaki anne-baba imgelerini yansıtır.

Örnekler:

  • Kıskançlık: Bastırılmış değersizlik duygusunun tetiklenmesidir.
  • Aşırı kontrol: Çocuklukta güvensizlik yaşamış birey, partnerini sürekli kontrol ederek kendi gölgesini yönetmeye çalışır.
  • Suskunluk / içe kapanma: Öfkesini bastıran birey, ilişki içinde sessizlikle gölgesini ifade eder.

Propriyoseptif egzersizler, partnerle yaşanan çatışmalarda önce beden farkındalığını artırarak kişinin gölgeyle daha bilinçli temas kurmasını sağlar.

Günlük Yaşamda Tetiklenmeler

Sosyal medya yorumları, trafikte yaşanan kavgalar, sırada bekleme anları… Hepsi gölgenin tetiklendiği küçük ama öğretici anlardır.

Bir örnek: Trafikte öndeki arabanın yavaş gitmesine tahammül edememek. Aslında bu durum, çocuklukta hissettirilen “beklemeye zorlanma” veya “kontrol kaybı” travmasının tetiklenmesidir.

Bu gibi anlarda propriyoseptif egzersizler, bedeni yeniden merkeze getirerek bilinçli tepki verme şansı yaratır.

Propriyoseptif Egzersizlerle Tetikleyici Anlarla Çalışma

Şimdi gelelim pratiklere. Bu bölümde, iş ve ilişkilerde sık karşılaşılan tetiklenme anlarında uygulanabilecek ayrıntılı propriyoseptif çalışmalar sunacağım.

Egzersiz 1: Yavaş Yürüyüş (Mindful Walking)

Amaç:
Tetikleyici anlarda zihinsel dalgalanmayı bedensel ritme indirgemek, farkındalığı her adımda yeniden kurmak.

Uygulama:

  1. Sessiz bir ortamda, 5–10 metrelik bir alan belirle.
  2. Ayakta dik dur, gözlerini kapat ve üç derin nefes al.
  3. Adım atarken yalnızca ayağın yerle temasını hisset: topuğun değmesi, ayağın yuvarlanması, parmakların yere kapanması.
  4. Her adımı say: “Bir… iki… üç…”
  5. Bir turu bitirince dur, nefes al, sonra geri dön.

Psikolojik Eşlik:
Kendine şu soruyu sor:
“Bu adımda hangi duygu tetiklendi?”

Bu egzersiz, gölgeyle bedensel temas kurmanın en basit ama etkili yollarından biridir.

Egzersiz 2: Denge Noktasını Bulmak

Amaç:
Tetiklenme anında bedende kaybolan dengeyi yeniden keşfetmek.

Uygulama:

  1. Ayaklarını omuz genişliğinde aç.
  2. Gözlerini kapat, ağırlığını önce sağ ayağına, sonra sol ayağına ver.
  3. Bu geçişlerde hangi duyguların belirdiğini fark et.
  4. Dengeyi merkeze getir ve bir süre öyle kal.

Psikolojik Eşlik:
“Kendi merkezimden kaydığımda hangi duygu beni itiyor?”

Egzersiz 3: Omuz Serbestleştirme

Tetiklenme anlarında en çok omuzlar kasılır.

Uygulama:

  1. Derin nefes al.
  2. Omuzlarını kulaklarına doğru kaldır, birkaç saniye tut, sonra bırak.
  3. 7 kez tekrarla.

Psikolojik Eşlik:
“Bu gerginliği kime karşı taşıyorum?”

Egzersiz 4: Sessiz El Çalışması

Amaç:
Tetiklenme anında öfke ya da kaygının ellerdeki tezahürünü fark etmek.

Uygulama:

  1. Avuçlarını aç, yere bakacak şekilde bırak.
  2. Gözlerini kapat, ellerindeki sıcaklık, titreme ya da gerilimi fark et.
  3. 2 dakika boyunca yalnızca elleri hisset.

Psikolojik Eşlik:
“Ellerimdeki duyum bana hangi duyguyu hatırlatıyor?”

Egzersiz 5: Adım – Nefes Senkronizasyonu

Amaç:
Tetiklenme anında kontrolü kaybeden zihni nefes ve adım uyumuyla sakinleştirmek.

Uygulama:

  1. Yürümeye başla.
  2. 3 adımda nefes al, 3 adımda nefes ver.
  3. 10 tur boyunca devam et.

Psikolojik Eşlik:
“Nefesim ve adımım uyumlandığında hangi duygu çözülüyor?”

Egzersiz 6: Sessizlik Alanı

Amaç:
Tetiklenme anında bilinçli duraklama yaratmak.

Uygulama:

  1. 1 dakikalığına tüm hareketi bırak.
  2. Sadece bedendeki titreşimleri dinle.
  3. Sonra yeniden harekete geç.

Psikolojik Eşlik:
“Durduğumda hangi duygu bana yetişiyor?”

Egzersiz 7: Yazı + Beden Tarama

Amaç:
Tetiklenme anında zihinsel farkındalığı somutlaştırmak.

Uygulama:

  1. Tetiklenme anını yaşadıktan sonra bir deftere şunu yaz:
    • “O anda bedenimde ne oldu?”
    • “Hangi duygu ortaya çıktı?”
  2. Yazdıktan sonra 5 dakikalık beden taraması yap: Başından ayaklarına kadar her noktayı fark et.

Psikolojik Eşlik:
“Bu tetiklenme bana gölgemin hangi parçasını gösterdi?”

Egzersizlerin Günlük Yaşamda Kullanımı

Bu pratikler yalnızca terapi odasında değil, işyerinde, evde, trafikte, ilişkilerde uygulanabilir.

Örneğin:

  • Biri seni azarladı → 3 derin nefes + omuz serbestleştirme.
  • Partnerinle tartıştın → yavaş yürüyüş + nefes-adım senkronizasyonu.
  • Trafikte sıkıştın → elleri fark etme egzersizi.

Her tetiklenme, gölgeyle temas için bir fırsattır. Egzersizler, bu fırsatı bilinçli bir deneyime dönüştürür.

Tetiklenmelerden Öğrenmek

Tetikleyici anlardan kaçmak mümkün değildir. İnsan ilişkilerde, işte ve günlük yaşamda mutlaka gölgesiyle karşılaşır. Önemli olan, bu anları bastırmak değil; bedensel farkındalıkla karşılamak ve dönüştürmektir.

Propriyoseptif egzersizler, gölgeyle bedensel bir diyalog kurar. Kişi, bedendeki sinyalleri fark ettikçe, duygularını daha bilinçli yönetir. Böylece tetikleyici anlar bir tehdit olmaktan çıkar, bir öğrenme alanına dönüşür.

Jung’un dediği gibi:
“Bilinçlenme, karanlığı ışığa çevirmekle olur.”

Her tetiklenme, karanlığın bir işaret fişeğidir. Bedenini fark eden, ışığını büyütür.

GÜNLÜK – ÖDEV BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
7 Günlük Propriyoseptif Egzersiz Programı – Yavaş Yürüyüş (Mindful Walking) ile Gölgeyle Çalışma

Jung’un gölge arketipi, bilinçdışımızda saklı kalan, görmek istemediğimiz ama sürekli hayatımıza sızan parçalarımızı anlatır. İşte öfke patlamalarımız, ani kırgınlıklarımız, kıskançlık ya da değersizlik hislerimiz hep gölgenin işaretleridir. Ancak gölge sadece zihinsel bir oluşum değildir; bedenimizde de karşılığını bulur. Kaslarımızın gerginliği, nefesimizin daralması, adımlarımızdaki telaş ya da duraksama… Hepsi gölgeyle karşılaşmalarımızın sessiz izleridir.

Burada propriyosepsiyon devreye girer. Propriyosepsiyon, bedenimizin uzaydaki konumunu, kaslarımızın ve eklemlerimizin gerilimini, hareketlerimizin dengesini algılamamızı sağlayan sistemdir. Yani farkında olmadan sürekli çalışan “altıncı his” gibidir. Psikolojik çalışmalar göstermektedir ki, bedensel farkındalık arttıkça bastırılmış duyguların bilinç düzeyine çıkması kolaylaşır. Dolayısıyla gölgeyle çalışmanın en doğrudan yollarından biri, beden üzerinden farkındalığı derinleştirmektir.

Sizler için 7 gün boyunca yavaş yürüyüş (mindful walking) egzersizi etrafında bir porgram hazırladım. Her gün farklı bir odağı kullanarak (nefes, duygu, gözlem, yazma, beden taraması, sessizlik, entegrasyon) hem bedensel hem psikolojik hem de gölgeyle ilişkisel bir dönüşüm hedefleyeceğiz…

Keyifli bir haftanız olsun…

🌀 🌀 🌀
1. Gün – Nefes Odaklı Yürüyüş

Nefes, gölgeyle ilk karşılaşmanın kapısıdır. Çünkü nefes hem bilinçli hem de bilinçsiz kontrol edilebilen tek bedensel ritimdir. Kaygılı olduğumuzda hızlanır, öfkelendiğimizde kesik kesikleşir, üzgün olduğumuzda daralır. Gölgenin “bedendeki imzası” çoğu zaman nefesimizde gizlidir.

Uygulama
  • Güvenli bir yolda yavaş yürüyüşe başla.
  • 4 adım boyunca nefes al, 4 adım boyunca nefes ver.
  • Nefesini değiştirmeye çalışma; sadece izle.
  • Göğüs mü daha çok hareket ediyor, karın mı? Yoksa nefes göğsünde sıkışıp kalıyor mu?

Psikoterapi Bağlantısı

Terapötik çalışmalarda, nefesin daralması genellikle kontrol ihtiyacı, bastırılmış öfke ya da “kendime izin vermeme” şeması ile ilişkilidir. Yürüyüş sırasında nefesin nerede sıkıştığını fark etmek, gölgenin hangi parçayı bastırdığını gösterir.

İş ve İlişkilerden Örnek

Bir yönetici toplantıda nefesinin daraldığını fark ediyorsa, çoğu zaman “yanlış yapma korkusu” ya da “otorite karşısında değersizlik” gölgesi devrededir. Partneriyle yürürken nefesi hızlanan biri, ilişkide “yakalanma ya da suçlanma” korkusunu bedeninde taşıyor olabilir.

Günlük Ödev

Yürüyüşten sonra deftere şu sorunun cevabını yazın:
“Bugün nefesim bana hangi gölgemi hatırlattı?”

🌀 🌀 🌀
2. Gün – Duygu Odaklı Yürüyüş

Beden, duyguların en eski taşıyıcısıdır. Bastırılan duygular kaslarımızda, adımlarımızda, hatta yürüyüş hızımızda açığa çıkar.

Uygulama
  • Yürürken her adımda şu soruyu sor:
    “Şu anda hangi duygu bedenimde var?”
  • Duyguyu değiştirmeye çalışma; öfke mi, kaygı mı, boşluk mu? Sadece eşlik et.
  • Adımların hızlandığında ya da yavaşladığında, bunun hangi duyguya eşlik ettiğini fark et.

Psikoterapi Bağlantısı

Duyguların bastırılması gölgeyi büyütür. Bu egzersizde duygunun yürüyüşe eşlik etmesine izin vermek, gölgeyi yumuşatarak bilinç düzeyine çıkarır.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • İş yerinde sürekli hızlı yürüyen bir çalışan aslında bastırılmış kaygısını ayaklarına yansıtır.
  • Partneriyle yürürken adımlarını küçülten biri, ilişkide “çekingenlik” ya da “yetersizlik gölgesi” taşıyordur.

Günlük Ödev

“Bugün adımlarım bana hangi duygusal yükleri hatırlattı?”

🌀 🌀 🌀
3. Gün – Gözlem Odaklı Yürüyüş

Dış dünyayı gözlemlerken aslında kendi iç dünyamızın izdüşümlerini görürüz. Hoşumuza gitmeyen şeyler, genellikle kendi gölgemizin bize tuttuğu aynadır.

Uygulama
  • Yürürken çevrendeki ayrıntılara odaklan: ağaçların kabuğu, insanların yüzleri, gökyüzünün rengi.
  • Her gözlemde şunu sor:
    “Bu görüntü bende neyi uyandırıyor?”
  • Öfke, sabırsızlık, beğeni… Hepsi senin içsel gölgenin izleridir.

Psikoterapi Bağlantısı

Psikoterapide bu sürece yansıtma (projeksiyon) denir. Başkasında gördüğün şey, çoğu zaman sende bastırılmıştır.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Bir çalışan, sürekli “tembel” bulduğu iş arkadaşına kızıyorsa, aslında kendi içindeki “dinlenme ihtiyacını” bastırıyor olabilir.
  • Partnerinin kayıtsızlığından öfkelenen biri, kendi içindeki “ilgisiz gölgeyi” görmekten kaçıyor olabilir.

Günlük Ödev

“Bugün gördüğüm bir ayrıntı, gölgemde hangi parçayı gösterdi?”

🌀 🌀 🌀
4. Gün – Yazma Odaklı Yürüyüş

Yazı, bilinçdışının kapısını aralar. Yürüyüşten sonra yazmak, gölgenin dilini kağıda dökmek gibidir.

Uygulama
  • Yürüyüşten hemen sonra 10 dakika boyunca durmadan yaz.
  • Başlangıç cümlesi: “Adımlarım bana ne anlattı?”
  • Yazıyı durdurma, düzeltme, sansürleme.

Psikoterapi Bağlantısı

“Serbest yazım” tekniği, bastırılmış gölge parçalarının bilinçli zihinle buluşmasını kolaylaştırır. Yazarken beliren kelimeler, aslında gölgenin sesi olabilir.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • İş yerinde bir toplantıdan sonra yazan kişi, “öfkeliyim ama belli etmedim” diye yazıyorsa, gölgeyle yüzleşmeye başlamıştır.
  • Partnerine karşı bastırdığı duyguları yazan kişi, gölgesinin ilişkideki rolünü görebilir.

Günlük Ödev

“Bu yazıda gölgemin hangi sesi vardı?”

🌀 🌀 🌀
5. Gün – Beden Taraması Odaklı Yürüyüş

Propriyoseptif farkındalığın özü, bedenin küçük duyumlarını fark etmektir. Ağrı, gerginlik ya da rahatlama gölgenin bedendeki işaretleridir.

Uygulama
  • 5 dakika boyunca sadece ayak tabanlarına odaklan.
  • Sonra sırayla dizlere, kalçaya, omuzlara dikkat et.
  • Her bölgedeki duyumları yargısız gözlemle.

Psikoterapi Bağlantısı

Beden terapilerinde görüldüğü gibi, bastırılmış travmalar genellikle kaslarda tutulur. Yürüyüş sırasında ortaya çıkan gerginlikler gölgeye açılan kapıdır.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Omuzları sürekli gergin olan bir yönetici, “sorumluluk gölgesini” taşıyor olabilir.
  • Partneriyle yürürken çenesini sıkan biri, “ifade edemediği sözlerin gölgesini” bedeninde taşır.

Günlük Ödev

“Bugün gölgem bedenimde en çok nerede hissedildi?” (çizimle işaretlenebilir).

🌀 🌀 🌀
6. Gün – Sessizlik Odaklı Yürüyüş

Sessizlik, gölgeyle yüzleşmenin en zor alanıdır. Zihinsel gürültü sustuğunda, bastırılmış sesler yükselir.

Uygulama
  • Yürürken hiçbir şey düşünmemeye çalış.
  • İç ses yükselirse bastırma; fark et ve bırak.
  • Sessizlikte kalabilmek gölgeyi görünür kılar.

Psikoterapi Bağlantısı

Sessizlik egzersizleri, bilinçdışındaki düşünce akışlarını fark ettirir. Çoğu zaman unutulmuş korkular, suçluluk ya da utanç duyguları bu sırada ortaya çıkar.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Sessizlikte yürüyemeyen bir çalışan, aslında “kendi iç sesiyle yüzleşme korkusu” taşıyor olabilir.
  • Partneriyle sessizlikte yürüyemeyen biri, ilişkideki “yalnız kalma gölgesinden” kaçıyor olabilir.

Günlük Ödev

“Sessizlik bana hangi bastırılmış parçayı duyurdu?”

🌀 🌀 🌀
7. Gün – Entegrasyon Yürüyüşü

Son gün, önceki tüm odakların bir araya geldiği gündür. Nefes, duygu, gözlem, yazma, beden ve sessizlik birleşerek bütünsel bir gölge çalışması oluşturur.

Uygulama
  • Yürüyüş sırasında her 5 dakikada bir odak değiştir:
    nefes → duygu → gözlem → beden → sessizlik.
  • Yürüyüş bitince 10 dakika yaz.

Psikoterapi Bağlantısı

Bu bütünleşme süreci, gölgenin kabul edilmesi ve hayatın doğal parçası olarak görülmesini sağlar. Gölge artık bir düşman değil, içsel bir rehber haline gelir.

İş ve İlişkilerden Örnek
  • Bir yönetici, 7 gün sonunda kendi öfkesini tanıyıp iş arkadaşlarına daha empatik yaklaşabilir.
  • Bir partner, gölgesindeki kıskançlığı fark edip ilişkisini daha güvenli hale getirebilir.

Günlük Ödev

“7 gün sonunda gölgem bana ne öğretti?”
“Artık gölgemle nasıl bir ilişki kuruyorum?”

Bu 7 günlük program sadece bir yürüyüş rutini değildir. Her adım, gölgeyle yüzleşmenin, bastırılmış parçaları fark etmenin ve onları kabul etmenin bir davetidir. Propriyoseptif farkındalık sayesinde gölge sadece zihinsel değil, bedensel boyutuyla da görünür hale gelir.

İş yaşamında daha sakin kararlar, ilişkilerde daha derin bağlar, kendimizle daha dürüst bir ilişki… Hepsi yavaş yürüyüşün sessiz adımlarında başlar. Çünkü gölgeyi tanımak, insan olmanın en cesur yolculuğudur.

Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]
⭐️⭐️⭐️⭐️

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Zaman Kavramı

Bilimsel, Felsefi ve İnsanî Bir Yolculuk

Zaman, insanlığın başlangıcından bu yana anlamlandırmaya çalıştığı en derin kavramlardan biridir. Onu göremeyiz, dokunamayız, ancak yaşarız. Doğumdan ölüme kadar bütün yaşamımız zamanın akışı içerisinde şekillenir.

Bilim adamları, filozoflar, teologlar ve sanatçılar zamanın doğasını anlamaya çalışmış; onu ölçmüş, tartmış, tanımlamış ve sorgulamıştır.

Peki zaman nedir?

Gerçekten var mıdır, yoksa insan zihninin bir kurgusu mudur?

Fizikte Zaman – Ölçülebilir Bir Boyut

1. Newtoncu Zaman: Mutlak ve Evrensel

Isaac Newton’a göre zaman, evrende herkes için aynı şekilde akan bir mutlak büyüklüktür. Bu anlayışta zaman düz ve kesintisiz bir çizgidir. Newton’un klasik mekaniğinde zaman, değişmeyen bir arka plan olarak kabul edilir.

2. Görelilik Kuramı: Zamanın Bükülmesi

Albert Einstein’ın özel ve genel görelilik kuramları, zaman anlayışını kökten değiştirmiştir. Özel görelilik, hareketli gözlemciler için zamanın farklı akabileceğini; genel görelilik ise kütleçekiminin zaman üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Yani zaman, sabit değil, bağıl bir büyüklüktür ve büyük kütlelerin yanında yavaş akar. Bu, GPS sistemlerinde dahi dikkate alınan bir gerçektir.

3. Kuantum Mekaniği ve Zamansızlık

Kuantum mekaniğinde zaman, daha da problematik bir hal alır. Schrödinger denklemi gibi temel denklemler zaman simetriktir, yani geçmiş ve gelecek arasında fark gözetmez. Ancak biz zamanın tek yönlü aktığını deneyimleriz. Bu da zamanın yönü meselesini gündeme getirir.

Entropi ve Zamanın Oku

Zamanın tek yönlü aktığına dair en önemli açıklamalardan biri, termodinamiğin ikinci yasasıdır. Bu yasa, evrendeki entropinin (düzensizlik) daima arttığını söyler. Entropi sayesinde geçmiş ile gelecek arasında bir fark oluşur: Geçmiş daha düzenlidir, gelecek daha düzensizdir. Bu da zamanın oku dediğimiz yönü oluşturur. Bu açıklama, makroskopik dünya için geçerli olsa da mikroskobik düzeyde zamanın yönü hâlâ tartışmalıdır.

Felsefi Açıdan Zaman

1. Platon ve Aristoteles

Platon’a göre zaman, evrensel düzenin bir yansımasıdır. Aristoteles ise zamanı “hareketin sayısı” olarak tanımlar; zamanın var olması için bir değişimin olması gerektiğini savunur.

2. Augustinus ve Hristiyan Düşüncesi

Aziz Augustinus zaman hakkında şöyle der: “Zaman nedir? Kimse bana sormazsa biliyorum, ama sorduğunda açıklayamıyorum.” Augustinus’a göre zaman, Tanrı’nın yaratımıyla başlamıştır ve üç boyutu vardır: geçmiş (anımsama), şimdi (gözlem) ve gelecek (beklenti).

3. Heidegger ve Zamansallık

Martin Heidegger’e göre zaman, varoluşun temelidir. “Varlık ve Zaman” adlı eserinde, insanın (Dasein) dünyadaki varlığını zaman aracılığıyla deneyimlediğini söyler. Zaman, sadece bir fiziksel boyut değil, insanın dünyadaki bulunma şeklidir.

Psikolojik Zaman – Zihin ve Algı

İnsan zihni zamanı doğrusal olarak deneyimler. Ancak bu deneyim çok esnektir. Keyifli zamanlar hızlı geçerken, sıkıcı veya stresli zamanlar uzamış gibi hissedilir. Bellek, zaman algısının merkezindedir. Geçmişi hatırlamak, geleceği öngörmek gibi zihinsel işlevler zamanla iç içedir.

Zaman algısı ayrıca yaşla da değişir. Çocuklukta zaman yavaş geçer gibi görünürken, yetişkinlikte hızlanır. Bunun nedenlerinden biri, yeni deneyimlerin azalması ve tekrar eden günlük rutinlerin bellekte daha az yer kaplamasıdır.

Sosyal ve Kültürel Zaman

Zaman kavramı kültürden kültüre değişir. Batı kültürlerinde zaman, “para” gibi değerlendirilirken (zaman = verimlilik), birçok Doğu kültüründe zaman daha çevrimsel, doğayla uyumlu bir şekilde algılanır. Hint ve Budist düşüncelerinde zaman döngüseldir (samsara), İslam’da ise zaman Tanrı’nın kontrolünde ilerleyen bir düzendir.

Ayrıca “mekanik zaman” ile “biyolojik zaman” ve “sosyolojik zaman” arasında fark vardır. Modern çağda takvimler, saatler ve zaman yönetimi kavramları insan yaşamını mekanikleştirirken, doğayla uyumlu eski kültürlerde mevsimsel zaman daha belirleyicidir.

Zaman ve Bilincin Sınırı

Bazı bilim insanları zamanın, bilincin çalışmasının bir sonucu olabileceğini öne sürer. Bu hipoteze göre, beynin ardışık olayları sıraya koyma yeteneği olmasaydı zaman deneyimi de olmayacaktı. Zaman belki de sadece insan zihninin ardışıklığı kavrama biçimidir. Bu görüş, zamanın objektif değil, öznel bir deneyim olduğunu savunur.

Zamanın Sonu Var mı?

Kozmolojide, evrenin geleceğiyle ilgili çeşitli senaryolar zamanın sonunu tartışır. “Büyük Çöküş”, “Büyük Donma” veya “Büyük Yırtılma” gibi teoriler, zamanın ya bir noktada duracağını ya da evrensel zamanın anlamsızlaşacağını öngörür.

Zaman, yalnızca fiziksel bir olgu değil; aynı zamanda deneyimlediğimiz, ölçtüğümüz, yorumladığımız çok katmanlı bir gerçekliktir. Bilimde ölçülebilir, felsefede sorgulanabilir, psikolojide algılanabilir, kültürde şekillendirilebilir bir kavramdır. Zamanı anlamak, evreni anlamaktır; ama aynı zamanda kendimizi, yaşamımızı ve ölümümüzü anlamaya çalışmaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Einstein, A. (1920). Relativity: The Special and General Theory. Henry Holt and Company. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.ibiblio.org/ebooks/Einstein/Einstein_Relativity.pdf

⭐️⭐️ Heidegger, M. (1927). Sein und Zeit [Being and Time]. Niemeyer. https://www.scirp.org/reference/referencespapers?referenceid=398925

⭐️⭐️ Augustine, St. (400). Confessions. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.ling.upenn.edu/courses/hum100/augustinconf.pdf

⭐️⭐️ Greene, B. (2004). The Fabric of the Cosmos: Space, Time, and the Texture of Reality. Vintage. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.hlevkin.com/hlevkin/90MathPhysBioBooks/Physics/QED/Greene%20The%20Fabric%20of%20the%20Cosmos.pdf

⭐️⭐️ Prigogine, I. (1980). From Being to Becoming: Time and Complexity in the Physical Sciences. W. H. Freeman. https://www.scribd.com/doc/97361975/Ilya-Prigogine-From-Being-to-Becoming-Time-and-Complexity-in-the-Physical-Sciences

⭐️⭐️ Droit-Volet, S., & Meck, W. H. (2007). How emotions colour our perception of time. Trends in Cognitive Sciences, 11(12), 504–513. Duygular zaman algımızı nasıl etkiliyor? https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1364661307002549

⭐️⭐️ Zaman Algısı ve Tahmininin Sinirsel Temeli https://www.annualreviews.org/content/journals/10.1146/annurev-neuro-062012-170349

⭐️⭐️ ZAMAN VE RİTİM ALGILAMASI https://www.annualreviews.org/content/journals/10.1146/annurev-neuro-062012-170349

⭐️⭐️ Zamansal bilişin nörobiyolojisine doğru: gelişmeler ve zorluklar https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0959438897800050

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Anlamın, Cesaretin ve Bilimin Kesiştiği Bir Kanser Olgusu

Jeffrey Kramer, Ohio’lu emekli bir avukat. Hukukun diline, mantığın gücüne ve sistemin sınırlarına yıllarını vermiş biri. 2024’te Cleveland Clinic’te metastatik evre 4 prostat kanseri tanısı aldığında, kendisine sunulan seçenekler netti: hormon baskılayıcı ilaçlar, kemik erimesi, hareket kaybı ve kaçınılmaz bir düşüş. Onkologu hastalığın artık tedavi edilemez olduğunu açıkça ifade etmişti. Bu, modern tıbbın “yönetilebilir ama kurtarılamaz” dediği bir eşikti. Ancak Kramer, bu eşiği kabul etmek yerine sorgulamayı seçti.

New Cancer Treatment Protocol: A Success!

Bu sorgulama onu, geleneksel onkolojik paradigmanın dışında kalan, bilimsel temeli olan ama henüz klinik onay almamış bir protokole yöneltti: Hibrit Ortomoleküler Protokol. Protokol, 2024 yılında Journal of Orthomolecular Medicine’da yayımlanan ve 16 uzman tarafından kaleme alınan bir makaleye (Targeting the Mitochondrial-Stem Cell Connection in Cancer Treatment: A Hybrid Orthomolecular Protocol) dayanıyordu. (New Cancer Treatment Protocol: A Success!)

Temel varsayımı, kanserin yalnızca genetik mutasyonlardan değil, mitokondriyal işlev bozukluğundan ve kök hücre düzeyindeki enerji metabolizması bozulmalarından kaynaklandığıydı. Bu yaklaşım, klasik “somatik mutasyon teorisi” yerine “mitokondriyal-kök hücre bağlantısı” (MSCC) modelini temel alıyordu.

Kramer, bu protokolü uygulamayı kabul eden bir doktor buldu. 15 hafta boyunca şu adımları izledi:

  • Ketojenik diyet ve su orucu ile glikoz ve glutamin gibi kanserin temel yakıtlarını kesmek
  • Haftada üç kez orta düzeyde egzersiz ile mitokondriyal kapasiteyi artırmak
  • Haftada üç kez yüksek doz intravenöz C vitamini ile oksidatif stres ve kanser kök hücrelerini hedeflemek
  • Günlük D vitamini, K2, çinko, magnezyum ve potasyum takviyesi ile hücresel dengeyi desteklemek
  • Tolere edilebilen dozlarda ivermektin ve fenbendazol ile kanser hücrelerinde apoptoz ve mitokondriyal bozulma sağlamak

Protokolün temel amacı, kanserin enerji metabolizmasını hedef alarak hem tümör hücrelerini hem de metastatik yayılımı durdurmaktı. Özellikle C vitamini, glutamin ve glikoz metabolizmasını baskılayarak kanser kök hücrelerini yok etmeye yönelik etkiler gösterdiği çok sayıda çalışmayla desteklenmişti. Aynı şekilde ivermektin ve fenbendazol gibi repurpose edilmiş (yeniden konumlandırılmış) ilaçlar, mitokondriyal bozulma yoluyla kanser hücrelerinde seçici apoptoz indükleyebiliyordu1.

15 haftalık uygulamanın sonunda yapılan PET taramasında, Kramer’in vücudunda hiçbir aktif kanser odağına rastlanmadı.

Bu sonuç, yalnızca klinik değil, aynı zamanda etik ve felsefi bir soruyu da gündeme getirdi: “Tedavi edilemez” denilen bir hastalık, alternatif bir bilimsel yaklaşımla neden gerileyebildi?

Bu sorunun cevabı, yalnızca biyokimyasal değil; aynı zamanda epistemolojik. Modern onkoloji, genetik mutasyonları hedef alan kemoterapi, radyoterapi ve immünoterapi gibi yöntemlerle ilerlerken, enerji metabolizmasını ve hücresel mikroyapıları çoğu zaman göz ardı etti. Hibrit Ortomoleküler Protokol ise, bu boşluğu doldurmayı hedefliyor. Kanserin yalnızca hücre bölünmesi değil, hücre içi enerji üretimiyle de ilişkili olduğunu savunuyor. Bu yaklaşım, Thomas Kuhn’un “bilimsel devrimler” tanımına uygun biçimde, mevcut paradigmanın sınırlarını zorlayan bir alternatif sunuyor.

Kramer’in hikâyesi, tıbbın kurumsal yapısına dair önemli bir eleştiri içeriyor. Protokol, FDA onaylı olmadığı için doktorlar tarafından uygulanamıyor; çünkü lisans kaybı riski taşıyor. Bu durum, bilimsel bilgi ile kurumsal düzenlemeler arasındaki gerilimi gözler önüne seriyor. Foucault’nun “biyopolitika” kavramı burada anlam kazanıyor: bireyin bedeni üzerindeki kararlar, yalnızca bilimsel değil; aynı zamanda politik ve ekonomik bir düzlemde şekilleniyor. Kramer’in seçimi, bu düzleme karşı bireysel bir direniş olarak okunabilir.

Kramer’in hikâyesi, umut, kontrol ve anlam arayışıyla örülmüş bir iyileşme sürecidir. Daha önce tonsil kanseri nedeniyle bir yıl boyunca yaşam kalitesi düşmüş bir birey olarak, ikinci kez “çaresizlik”le karşılaştığında, bu kez kendi yolunu seçmiştir. Bu seçim, Viktor Frankl’ın “İnsanın anlam arayışı”nda belirttiği gibi, yaşamın en temel motivasyon kaynaklarından biri olan anlam üretimiyle ilgilidir. Kramer, yalnızca hayatta kalmak değil; kendi yaşamına yön vermek istemiştir.

Protokolün bilimsel dayanakları oldukça güçlüdür. Ketojenik diyet, glikoz ve glutamin gibi kanserin temel yakıtlarını keserek tümör büyümesini durdurabilir. C vitamini, yüksek dozda verildiğinde kanser hücrelerinde oksidatif stres yaratarak seçici apoptoz indükleyebilir. Ivermektin ve fenbendazol, mitokondriyal bozulma yoluyla kanser kök hücrelerini hedef alabilir. D vitamini, K2, çinko gibi takviyeler ise hücresel dengeyi koruyarak bağışıklık sistemini destekler.

Bu protokol, yalnızca bir tedavi değil; aynı zamanda bir paradigma önerisidir. Kanserin yalnızca genetik değil, aynı zamanda metabolik ve mitokondriyal bir hastalık olduğunu savunur. Bu sav, klasik onkolojik yaklaşımların ötesine geçerek, daha bütüncül bir bakış açısı sunar. Bu bütüncül yaklaşım, bireyin bedeniyle, duygularıyla ve anlam arayışıyla kurduğu ilişkiyi de içerir.

Sonuç olarak, J.K.’nin hikâyesi, yalnızca bir hastalıkla mücadele değil; aynı zamanda bir düşünceyle yüzleşmedir. “Tedavi edilemez” denilen bir hastalık, alternatif bir bilimsel yaklaşımla gerileyebiliyorsa, bu yalnızca tıbbın değil; aynı zamanda bilginin, cesaretin ve anlamın da yeniden tanımlanmasıdır. Kramer’in seçimi, bir bireyin kendi yaşamına sahip çıkma iradesidir. Ve bu irade, belki de en güçlü tedavi biçimidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

⚠️ Önemli Bilgilendirme ve Sorumluluk Reddi

Bu yazıda paylaşılan bilgiler yalnızca genel bilgilendirme amaçlıdır ve herhangi bir hastalık için tanı, tedavi ya da tıbbi öneri niteliği taşımaz. Burada aktarılan protokoller, bireysel bir olguya dayalıdır ve bilimsel tartışma kapsamında ele alınmıştır. Her bireyin sağlık durumu farklıdır; bu nedenle herhangi bir tedavi yöntemini denemeden önce mutlaka kendi hekimine danışmalı ve profesyonel tıbbi onay almalıdır.

Mevcut tedavinizi durdurmak, değiştirmek ya da alternatif bir protokole geçmek ciddi sağlık riskleri doğurabilir. Bu içerikte yer alan bilgiler, tıbbi kararlar için bir temel oluşturmaz ve yalnızca doktor gözetiminde değerlendirilmelidir. Yazarlar ve yayıncılar, bu yazının bireysel uygulamalardan doğabilecek sonuçlarıyla ilgili herhangi bir sorumluluk kabul etmez.

Sağlıkla ilgili her karar, uzman görüşüyle ve kişiye özel değerlendirmeyle verilmelidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Ayrıca;
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Daha Fazla