Kalp Dostu Nitrik Oksit – Karbonhidrat – Yağlar

Karbonhidratlar

Glikoz

Nitrik Oksit üretimi glikoza (NADPH kaynağı olarak) bağlıdır, ancak hiperglisemi büyük damarlarda NOS3 tarafından Nitrik Oksit üretimini engeller (glukozamin-sentetik yolu aktive ederek) ve kılcal damarlarda Nitrik Oksit‘i uyarır; NOS2 aracılı Nitrik Oksit üretiminin engellenmesini (inhibisyonu) sağlar.

Hipergliseminin diyabette endotel disfonksiyonunun gelişimi ve ilerlemesinde ve insülin duyarsızlığının indüklenmesinde rolü vardır; diyabette retina degradasyonu, beta hücre disfonksiyonu ve nefropati patogenezinde rolü vardır.

Sonuç: Damarlarda Nitrik Oksit üretimi için gerekli olan glikoz (kan şekeriniz) normalin üzerine çıktığında da damarlarda Nitrik Oksit üretimi durur.

Fruktoz

Endotelyal Nitrik Oksit‘nin inhibisyonu, BH4 eksikliğinden kaynaklandığı düşünümektedir. NOS2 aracılı Nitrik Oksit üretiminin inhibisyonuna neden olur.

Fruktoz damar gevşemesini, hipertansiyonu ve insülin direncini bozar.

Sonuç: Fruktoz, damarlarda Nitrik Oksit üretimini durdurur.

Yağlar

Doymuş Yağlar ve Trigliseridemi

Daha düşük NOS3 fosforilasyonu ve insülin aracılı vazodilatasyon ile bozulmuş endotelyal Nitrik Oksit üretimi; NOS2 aktivitesini arttırır.

Hiperkolesterolemi hastalarında endotel disfonksiyonu ile birlikte Nitrik Oksit üretimi azalmıştır; Doymuş yağ asitleri, kolesterol ve LDL’nin beta hücre yıkımı veya disfonksiyonunun ve karaciğer, gastrointestinal, vasküler (hipertansiyon dahil) ve nörolojik hastalıkların patogenezinde rolü mevcuttur.

Sonuç: Doymuş yağ asitleri, kolesterol, LDL ve Trigliserid kan değerleri yükseldiğinde damarlarda Nitrik Oksit üretimini baskılar.

Doymamış yağ asitleri: n-3 (Balık yağı, EPA, DHA); n-6 (Linoleik asit); n-9 (Oleik asit)

n-3 ve n-6 PUFA, endotel hücreleri tarafından Nitrik Oksit üretimini artırır; n-9 PUFA, NOS3 aktivitesini azaltarak Nitrik Oksit üretimini engeller.

Hücresel n-3 ve n-6 FA konsantrasyonunun oranı, NOS2 tarafından Nitrik Oksit üretimi için önemli bir belirleyicidir.

PUFA’lar, Nitrik Oksit üretimindeki değişiklikler yoluyla kısmen vasküler endotel fonksiyonunu düzenler; Balık yağı, DHA ve EPA’nın kardiyovasküler fonksiyon için yararlı olduğu düşünülmektedir; n-9 FA’nın plazma konsantrasyonlarının artması, endotel disfonksiyonunun patogenezine katkıda bulunabilir; inflamatuar yanıtta rol oynar.

Sonuç: Balık yağı, EPA, DHA ve Linoleik asit değerleri arttıkça damarlarda Nitrik Oksit üretimi artarken, Oleik asit arttıkça da damarlarda Nitrik Oksit üretimi azalır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Saçlarınıza Kekik Süprizi

Saçların daha gür çıkması, uzaması için kapı kapı dolaşmalar, kutu kutu kullanılan şampuanlar besleyiciler…

Burada saymakla bitmeyecek yöntemler uygulamalar ve harcanan paralar..

Veee.. Uğrunda ne zamanlar harcanıyor..

Öncelikle tarifi vermeden önce bilmeniz gereken önemli bazı noktalar var.

Tarlanın Toprağı Bozuksa, Suyu Eksikse Ot Bitmez

  1. Saçlarınızın kökleri kafa derinizin içindedir. Ve saçlarınız kafa derinizden beslenir. İyi beslenebilmesi için;
    • Saçlı derinizin iyi hava alması gerekir.
    • Saçlarınız ve dolayısı ile derinizin nemli kalmaması gerekir.
    • Damarlarınızdaki kanın içeriğinin sağlıklı ve dengeli olması gerekir. Bu yüzden beslenmenizde özellikle aşağıdaki vitamin ve mineralleri alabileceğiniz gıdaları tercih etmelisiniz.
      • A Vitamini
      • Niasin (B3 Vitamini)
      • Pantotenik Asit (B5 Vitamini )
      • Piridoksin (B6 Vitamini)
      • Biotin (B7 Vitamini
      • Folik Asit (B9 Vitamini)
      • B12 Vitamini
      • A Vitamini
      • C Vitamini
      • E Vitamini
      • Çinko
      • Demir
      • Selenyum
      • L-Sistein
      • L-Lizin
    • İdrarınızın rengi şeffaf olacak şekilde su içmenizi ayarlamalısınız
  2. Kronik hastalıklarınız var ise tedavi – diyet ve kontrollerinizi gerektiği gib yapmalısınız.
    • Tiroid hastalıkları
    • Böbrek üstü bezi hastalıkları
    • Romatizmal hastalıklar
    • Hormonal rahatsızlıklar
    • İnsülin direnci
    • Diyabet
    • Anemi
    • Lupus hastalığı
  3. Kullandığınız ilaçları kontrol etmelisiniz. Çünkü bazı ilaçlar saç dökülmesine sebep olur.
    • Mide koruyucu adı altında kullanılan PPİ lar
    • Steroidler
    • Antibiyotikler – Antihelmentikler
      • Paraminosalisilatlar
      • Benzimidazoller (albendazole,mebendazole)
      • Kloramfenikol
      • Isoniazid Telojen Effluvium
      • Antiretrovirals (Indinavir) Telojen Effluvium
    • Doğum kontrol hapları kullanmak veya bazen de kesmek
    • Endokrin İlaçlar
      • Bromokriptin
      • Karbimazole
      • Klomid
      • Danazol
      • Thiouracil
      • Oral Kontraseptiflerin Bırakılması Telojen Effluvium
      • Testosteron Androgenetik Alopesi (AGA)
      • Anabolik steroidler Androgenetik Alopesi (AGA)
      • DHEA Androgenetik Alopesi (AGA)
      • Levonorgestrel (Mirena,bazı doğum kontrol hapları) Androgenetik Alopesi (AGA)
    • Antikoagülanlar (Kan sulandırıcılar)
      • Heparin
      • Kumarin
      • Fenindion
      • LMW heparinler Telojen Effluvium
      • (enoksaparin, dalteparin) Telojen Effluvium
      • Warfarin Telojen Effluvium
    • Kardiyavasküler İlaçlar
      • Amiodaron
      • Kaptopril Telojen Effluvium
      • Enalapril
      • Metildopa
      • Metoprolol Telojen Effluvium
      • Propranolol Telojen Effluvium
    • Antidepresanlar
    • Antikonvülzanlar
      • Pentosan polisulfat
      • Amfetaminler
      • Karbamazepin
      • Lityum Telojen Effluvium
      • Sodyum Valproat Telojen Effluvium
      • SSRI’lar (Fluoxetin) Telojen Effluvium
    • Antihipertansif ilaçlar (Tansiyon ilaçları)
    • Antiromatizmal ilaçlar
      • Allopurinol
      • Antimalarialler (klorokin, mepakrin)
      • Kolşisin
      • Penisillamin
    • Analjezik – Antienflamatuvarlar (Ağrı kesiciler)
      • İndometazin
      • ibuprofen
      • Naproksen
    • Tiroid tedavileri
    • Beta blokerler
    • Bazı kolesterol önleyici ilaçlar
    • Lityum
    • Retinoid içeren ilaçlar.
    • Kanser kemoterapisi
      • Azathioprine
      • Bleomycin
      • Chlorambucil (nadir)
      • Siklofosfamid
      • Sitarabine
      • Dekarbazin
      • Daunorubicin
      • İdarubisin
      • paklitaksel
      • doketaksel
      • vinblastin
      • vincristine
      • Etoposit
      • Topotekan
      • İrinotekan
      • Gemcitobine
      • Aktinomisin D
      • Busulphan
      • Radyasyon

Yukarıdaki bilgilerden almanız gereken en önemli ders, kullandığınız ilaçları yan etkilerini düşünerek hekiminiz gerek görmeden en ufak sorun için ilaç kullanmamalısınız…

Evveeettt geldik tarifimize:

Lavanta yağı + Biberiye yağı + Kekik yağı karışımı genel olarak saçları %44 oranında uzatırken, %17 oranında da saç çıkarıyor

Kullanmadan önce Dermatoloji / Cilt Hastalıkları uzmanınıza danışmanızı tavsiye ederim.

İçeriğindeki herhangi bir maddeye (Lavanta yağı + Biberiye yağı + Kekik yağı + Aspir yağı) alerjisi olanlar kesinlikle bu uygulamayı yapmamalıdır.

Ağzı kapaklı cam bir kavanoza hepsini koyup karıştırdıktan sonra uygulayabilirsiniz

10 Damla Biberiye Yağı

10 Damla Lavanta Yağı

2 Damla Kekik Yağı

50 ml Aspir Yağı

Uygulamayı akşam yapın.

Saç diplerinize saçlı derinize zarar vermeden lakin sürterek (friksiyon) uygulayın.

Gün ışığında yapmayınız – uygulama yaptıktan sonra güneşe çıkmayınız

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Verilen tarifi kullanmadan önce Dermatoloji / Cilt Hastalıkları uzmanınıza danışmanızı tavsiye ederim.

İçeriğindeki herhangi bir maddeye (Lavanta yağı + Biberiye yağı + Kekik yağı + Aspir yağı) allerjisi olanlar kesinlikle bu uygulamayı yapmamalıdır.
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Ne Zaman Kanser Yapar?

Ne zaman” kanser yapar?

Sorusunu okuduğunuzda akla ilk gelen yine bir soru ”Kim?” veya ”Ne?

Burada olması gereken soru ”Ne?

Ne?” kanser yapar?

Karsinojen kanser yapar ve Karsinojen, kanser yapıcı şeylerin genel adıdır.

Karsinojen” kelimesi, “Carcino-genesis” den (kanser oluşumu) gelmektedir. Yani “kanser oluşturan” da diyebiliriz.

Karsinojen, kanser yapıcı “şeyler” bir madde de olabilir bir yaşam tarzı şekli de (sigara, Human Papilloma Virüs, güneş ışınları, kuaförlük mesleği vb).

Eveeeet girişi yaptık asıl soruya dönelim…

Ne zaman kanser yapar?

Doğal ve yapay kanser yapıcı etkisi olan o kadar çok madde ile birlikte yaşamaktayız ki.. Neden bu kadar az kanser hastası var diyebilirsiniz…

İşte geldik sorduğumuz ”Ne zaman kanser yapar?”sorusunun cevabının anahtarına…

Karsinojenin Dozuna ve Maruz Kalma Süresine Bağlıdır

Karsinojenlerin ortak özelliği doza ve maruz kalma süresine bağlı kanser meydana getirmeleridir.

Zararlı / toksik olmanın ana belirleyicisi “Doz (şiddet) X Süre” dir. Lakin konumuz insan olduğu için işimiz bu kadar basit olmuyor maalesef. Çünkü insanın yapısının karmaşıklığının yanı sıra yaşamın her anında sayılamayacak kadar çok etkene maruziyetin olması belirsizliğin artmasına yol açmaktadır.

Karsinojenlerin öncelikli etkisi olan DNA’nın hücresel tamir kapasitesi de insandan insana farklıdır. Temeli genetik farklılıklarımızdır.Bu farklılık karsinojenlerden daha az veya fazla etkilenmenin de sebebidir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) bir alt kuruluşu olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (International Agency of Research Cancer-IARC), karsinojen – ürünlerin içeriklerinin veya yaşam biçimlerinin kanser riskini belirlemekle sorumludur. Pek tabi ki birçok ülke kendi ulusal örgütlenmeleri ile çalışmalar yaptığını da hatırlatmalıyım.

Başa dönüp kanser için yapılmış tanımlardan birini tekrar okuyalım…

Kanser, doğal seçilim yoluyla evrime tabi olan dönüştürülmüş hücreler tarafından kontrolsüz çoğalma hastalığıdır.”

Yada

“Kanser, doğal seçilim yoluyla evrimleşen, dönüşmüş hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla oluşan bir hastalıktır” 

Kontrolsüz çoğalma…!! Evet..kritik nokta burası – – ”Kontrolsüz çoğalma…!!’

Ne zaman kanser yapar? diye sorarak başlamıştım…

Hatırlayın ”DNA’nın hücresel tamir kapasitesi” kişisel farklıklar gösteriyor yazmıştım…

Kontrolsüz çoğalma, DNA’nın hücresel tamir kapasitesi‘ ni geçtiği anda artık kritik eşik aşılmıştır. Sistem yenilmiştir. Ve işte o an kanser başlar.

Ne zaman kanser yapar? sorusunun cevabını bulduk.

O aşamadan sonra giderek artan bir hızla kanser hücreleri hakimiyeti alır. Bu süreci Hanahan ve Weinberg 2000 yılında sıralamışlardı.

Hanahan ve Weinberg kanser hücresinin temel fonksiyonel özelliklerini 6 maddede özetlediler;

  1. Kanser hücresi kendi çoğalma sinyallerini kendisi oluşturur (otokrin stimülasyon),
  2. Büyümeyi baskılayan sinyallere karşı duyarsızdır,
  3. Sınırsız çoğalma potansiyeli vardır,
  4. Apoptozisten kaçar,
  5. Doku invazyonu ve metastaz yapar,
  6. Kendisine yeni damar oluşturur.

Yeri gelmişken hayal etmek yerine gözünüzde canlanması için devam edin…Bilimsel kelimelere de çok da takılmayın..

Şematik olarak hücrelerin kansere dönüşümünü izleyin…

Kanser Öncü Hücreleri ve Metastatik Kanserin İlerlemesi

a : Sarı noktalı altıgenler normal hücreleri temsil eder;
b : Soluk yeşil, sarı noktalı bozuk altıgenler kanser öncü hücrelerini temsil eder; 
c : Öncü hücrelerin sayısı artmaktadır; 
d : Yıldız benzeri kahverengi hücreler kanser hücrelerinin metastatik formunu, öncü ve yetişkin hücrelerin karışık bir popülasyonunu temsil eder; 
e : Metastatik hücrelerin aşırı büyümesi; 
f : Hem metastatik hem de yetişkin öncü hücreler bölgeyi terk eder. İlerleme: Kanser öncü hücreleri normal hücrelerden gelişir (a’dan b’ye );

Büyüme sonrasında (b’den c’ye ),  

EMT’ye uğrarlar (c’den d’ ye);

Farklılaşma sinyalleri azalır ve büyüme sinyalleri artar, öncü ve yetişkin metastatik kanser hücrelerinin bir kombinasyonunu üretir (d’ den e’ye );

Metastatik hücrelerin büyümesinden sonra uzak bir yere taşınma meydana gelir (e’den f’ye); 

Dereceye özgü kanserlerin gelişimi için modeli aşağıda.

Kanser öncü hücreleri her farklılaşma derecesinde duraklar ve daha fazla farklılaşma yeteneğini korurken o dereceden itibaren çoğalır

Dereceye özgü kanserlerin gelişimine ilişkin model aşağıda.

Bazı hücreler diğerlerinden daha fazla farklılaşma yoluyla ilerler, farklılaşmayı durdurur ve sonra çoğalır ve farklı derecelerde klonlanmış kanser hücresi popülasyonlarına yol açar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Diyabetliler Nasıl Dalış Yapmalı?

Öncelikle herhangi bir kronik hastalığı olan her dalıcının hastalığının dalışa ve dalışın hastalığına etkilerini iyi öğrenmesi ve hekiminden tıbbi izin almadan dalış yapmaması gerekir.

Tabi ki olmazsa olmaz genel tıbbi değerlendirmelerden de geçmelidir.

Tüplü dalış eğitimini tamamlamanın yanı sıra kronik hastalığı olanların genele göre daha temkinli olması ve daha az derinliklerde tecrübe kazanması gerekmektedir.

Bu yazıdaki konumuz diyabetlilerin – şeker hastalarının dalış yapması olduğu için, diyabetik dalış protokolünü öğrenmeleri ve uymaları hayati önem arz eder.

O sebeple öncelikle diyabetik kişinin dalış yapıp yapamayacağına karar verelim.

Çünkü;

Diyabet, dalgıç için en azından göreceli bir kontrendikasyondur çünkü bilinç bozukluğu dalgıcın kendisine veya dalış partnerine bakma yeteneğini etkiler ve potansiyel olarak sağlık veya yaşam için önemli bir risk oluşturur. 

Diyabetik Kişinin Dalış Başvurusunda Onay Kriterlerimiz Ne Olmalı ?

  • Yaşı 18 ve 18’den büyük olmalıdır. Özel bir eğitim programında ve veli onayı varsa 16 yaş ve yukarı olmalıdır.
  • Diyabet için ilaç yeni başlanmışsa veya yeni değiştirilmiş ise;
    • Oral hipoglisemik ilaçlarla (OHA) üç ay dalışı erteleyin.
    • İnsülin tedavisinin başlamasından sonra bir yıl dalışı erteleyin.
  • En az son bir yıl içerisinde başkasının yardımı – müdahalesini gerektiren hipoglisemi veya hiperglisemi atağı yaşamamış olmalıdır. Olmuşsa son olay tarihinden itibaren bir yıl dalışı erteleyin.
  • Hipoglisemi farkındalığına ve kendi kendine erken müdahale edebilme becerisi sorgulanmalı – beceri eksikliğinde dalış onayı verilmemelidir.
  • Son bir ay içerisinde yapılmış olan Kan HbA1c ≤9 % olmalıdır.
    • >%9’luk değerlerde dalış izni verilmemelidir.
  • Diyabet hastalığına bağlı gelişmiş başka sorunlar (ikincil komplikasyonlar) var ise dalış izni verilmemelidir.
  • Diyabet hastalığı için takibini yapan hekim tarafından en az yıllık inceleme yapmalı ve dalgıcın hastalığının süreci ve dalış egzersizinin hastalığına etkisi hakkında takibi yapılmalı onayı alınmalıdır. Onay alınamadığı durumda dalış izni verilmemelidir.
    • Gerektiğinde su altı uzman hekiminden görüş alınmalıdır.
  • 40 yaşınnın üzerindeki dalış adaylarında kapta sessiz iskemi değerlendirmesi yapılmalıdır.
    • İlk değerlendirmeden sonra onay verilse dahi, diyabetlilerde sessiz iskemi için periyodik kontrol (kardiyoloji uzmanı aksini belirtmedikçe en az 6 ay aralıklarla) yapılması istenmelidir.

Diyabetik Dalıcılar Dalış Planlamasında Nelere Dikkat Etmeli

  • Konforlu çevre koşullarında dalmalıdırlar.
  • Dalışları deniz suyunda 30 metre derinliği geçmemelidir.
  • Dalış 60 dakikadan az sürmelidir.
  • Dalış zorunlu dekompresyon durakları içermemelidir.
  • Dalış arkadaşı – budy’si durumu hakkında (diyabetik olduğu) bilgi sahibi olmalıdır.
  • Dalış arkadaşı – budy’si hipoglisemi durumunda ne yapılacağını bilmelidir.
  • Dalış arkadaşı – budy’sinin diyabet veya dalışta risk teşkil eden bir hastalığı olmamalıdır.

Diyabetliler Dalış Günü Ne Yapmalı

Diyabet hastası olanlar, yaptıkları egzersiz, tükettikleri gıdalar veya kullandıkları ilaçlar sebei ile hipoglisemi riski taşırlar.Bu riski en aza indirmek maksadı ile dalış günü de sistemli olmaları ve önceden belirlenmiş bir protokol kullanmalıdırlar.

  • Dalış planlanan günden önceki gün;
    • Yaşantısı – egzersizler dengeli olmalıdır.
    • Beslenmesine – sıvı alım dengesine dikkat etmelidir.
    • İlaçlarını (Oral antidiyabetik haplar veya insülin dozlarını) saatinde almalıdır.
    • Önceden dalış deneyimi varsa, dalıştan önceki gün içinden başlayarak oral antidiyabetik veya insülin dozunda ayarlama – düzenleme yapılabilir.
  • Dalış planlanan gün sabahtan itibaren dalış anına kadar kendi öz değerlendirmesi yapmalıdır.
  • Diyabetli dalgıçların dalış günlerinde yeterli sıvı alımına özellikle dikkat etmeleri şarttır. Yüksek kan şekeri, artan diüreze yol açacaktır. Veriler sınırlı olsa da, diyabetli dalgıçlardan dalış sonrası gözlemlenen hematokrit artışının (dehidratasyona işaret eder) kasıtlı sıvı alımıyla önlenebileceğine dair bazı kanıtlar vardır.
  • Dalış sırasında glikoz değişkenliğini azaltmak için dalıştan en az 1,5 ila 2 saat, tercihen 3 saat önce bir öğün tüketilmelidir. 
  • Dalış öncesi suya girmeden önce;
    • Kan şekeri ölçümünde ≥150 mg·dL -1 (8,3 mmol·L-1) sabit veya yükselme eğiliminde olmalıdır.
    • Kan şekeri eğilimin değerlendirmek için aralıklara en az üç kan şekeri ölçümü yapılmalıdır. (60 dakika, 30 dakika ve dalıştan hemen önce)
  • Dalış öncesi suya girmeden önce kan şekeri değerleri;
    • <150 mg·dL-1 (8,3 mmol·L-1) ise dalışı geciktirin veya iptal edin.
    • >300 mg·dL-1 (16,7 mmol·L-1) ise dalışı geciktirin veya iptal edin.
  • Dalış yapılacak yerde (Teknede – botta vb gibi) Acil durumlara karşı;
    • Kolayca erişilebilen ve kullanılabilen oral glikoz bulundurulması gerekir.
    • Kolayca erişilebilen ve kullanıma hazır parenteral glukagon bulundurulması gerekir.
    • Dalış arkadaşı veya yüzeydeki başka bir kişi parenteral glukagon kullanımı konusunda bilgili olmalıdır.
  • Şüpheli hipoglisemi için bir sinyal olarak her iki elin baş ve işaret parmaklarıyla bir “L” işareti kullanılması önerilir.
  • Dalış esnasında su altındayken hipoglisemi emareleri olması durumunda, dalıcı budy’si ile yüzeye çıkmalıdır. (dalgıç arkadaşıyla birlikte), yüzeyde pozitif yüzdürme sağlamalı, derhal glikoz almalı ve sudan çıkmalıdır.
  • Dalıştan sonra 12-15 saat boyunca kan şekerini sık sık kontrol edilmelidir.
  • Tüm dalış bilgileri kaydedilmelidir. (Kan şekeri ölçüm değerleri, beslenme ve ilaç alımı )
  • Diyabetli dalgıçlar tüm dalış ayrıntılarını, olası kan şekeri müdahalelerini ve dalışla ilişkili olarak yapılan tüm kan şekeri değerlerini kaydetmelidir. Bu kayıt, dalışla ilgili gelecekteki planlamayı iyileştirmek için kullanılmalıdır.

Şeker hastaları doğru yaşam tarzı ile her sporu yapabilirler.

Hayatın keyfini doğruları yaparak çıkarın

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Tip 1 ve tip 2 diyabetli kişilerde rekreasyonel dalış: Yeteneklerin ve önerilerin geliştirilmesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7481121/

⭐️⭐️ Diyabetli tüplü dalış – İngiltere deneyimi 1991-2001 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15796312/

⭐️⭐️ İnsülin gerektiren diyabetli rekreasyonel dalgıçlarda plazma glikoz tepkileri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15568417/

⭐️⭐️ Diyabetik bir tüplü dalgıç grubunda kan şekerinin kontrolü https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9308144/

⭐️⭐️ Sürekli Glikoz İzleme Dalış ve Diyabet: İsveç Tavsiyelerinin Güncellenmesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30712367/

⭐️⭐️ İnsülin gerektiren diyabetli acemi genç dalgıçlarda eğlence amaçlı dalışa plazma glikoz tepkisi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16716063/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Mucize İksir Alıç Sirkesi

İnsanoğlunun tarihi kadar eski olan sihirli iksir arayışı belki sizlerin de hayallerini süslüyor…

Hayalleri gerçekleştiren bir sıvı, içiyorsun ve istediğin oluyor… Ne güzel olurdu değil mi?

Metafizik konuları veya henüz keşfedilmemiş bilimsel verileri hayallerimizle birlikte bir kenara bırakarak günümüz gerçekliğine dönelim.

Evet.. Elimizde mucize bir iksir var..

Lakin öncelikle anlamanız ve bilmeniz gereken önemli hususlara bakalım.

Beslenme Genetiğinin Bileşenleri

  • Beslenme şekli pek çok hastalığın gelişiminde önemli bir risk faktörüdür.
  • Gıda bileşenleri genomu (genlerin, proteinlerin ifadesini) doğrudan veya dolaylı olarak etkiler.
  • Beslenmenin tüketicinin sağlığı üzerindeki etkisi, tüketicinin genetik özelliklerine bağlıdır.
  • İşlevleri besin bileşenlerinden etkilenen genler, birçok kronik hastalığın ortaya çıkması, ilerlemesi ve şiddetlenmesinde risk faktörüdür.
  • Kişisel beslenmenin koruyucu, tedavi edici bir yönü vardır.

Dönelim mucize bir iksirimiz Alıç Sirkesine

Aslında Çin tıbbında Alıç çok eskiden beri,
▪︎Hipertansiyon hastalarında tansiyonu düşürme etkisi için
▪︎Diyabet hastalarında kan şekerini düşürme etkisi için
▪︎İnsülin kullanan hastalarda tedaviye katkı için
▪︎Kan, Trigliserit ve kolesterol değerlerin düşürmek için kullanıyorlar… Ayrıca Kalp yetmezliğinde semptomları ve ölümleri azaltma etkisinden faydalanıyorlar.

Bizde yöresel bir çok maksatlı kullanım mevcut.

Ayrıca;

2011 yılında Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Gıda mühendisliğinden Zehra KADAS Yüksek Lisans tezi konusu olarak ”Alıç Sirkesinin Biyoaktif Özelliklerinin Ve Metabolik Etkilerinin İncelenmesi” tezini yayınladı.

Tezin çalışma aşamasında ne yapılmış?

Alıç sirkesinin metabolik etkilerini araştırmak amacıyla çalışmanın bu kısmı Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji bölümünde yürütülmüş.

Bu amaçla 37 (21 kadın 6 erkek) gönüllü hasta seçilmiş ve bütün hastaların medikal geçmişleri ve fiziksel sorgulamaları yapılmış.

Hastaların hepsi Tip 2 diyabet olup ağızdan ilaç kullanıyorlar.

Bu kişiler diyabet hastası oldukları gibi bir kısmında hipertansiyon ve obezite de mevcutmuş.

37 gönüllü yemeklerden sonra yani günde 3 kez 40 ml (4 yemek kaşığı) suyun içine, 20 ml (2 yemek kaşığı) alıç sirkesi koyarak bir ay (4 hafta) süre ile içmeleri istenmiş.

Deneklerden elde edilen sonuçlar;

  • Bel cevresinden 1.5-2.5 kilo zayıflamış
  • Vücut kitle indeksleri düşmüş
  • Kan şekerleri (glikoz) 10-30 mg arası düşmüş
  • Tansiyonları 1.5-2 puan düşmüş
  • Kolesterol ve LDL kan değerleri düşmüş
  • HDL (iyi) yükselmiş

Olarak elde edilmiş.

Alıç Sirkesi bu etkilerini içeriğindeki;

  • Fenoller
  • Antosiyanin
  • Antioksidanlar vasıtası ile gerçekleştiriyor.

Dikkat ettiğiniz gibi bu maddeler aynı zamanda kalp hastalıklarını önleyici etkilidirler.

Öneri…

Elde edilen bulgular eşliğinde; Eğer Alıç’a veya Alıç Sirkesi’ne allerjiniz veya intoleransınız yok ise;

Hekiminize danışarak ve onayını aldıktan sonra kan değerlerinizi ölçtürüp,

Sabah kahvaltı sonrası

Öğlen yemeği sonrası

Akşam yemeği sonrası

4 yemek kaşığı suya 2 yemek kaşığı alıç sirkesi koyup içebilirsiniz.

4 hafta uygulayıp, sonra tekrar kan değerlerinizi ölçtürüp hekiminiz ile birlikte sonuçları değerlendirebilirsiniz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ ALIÇ SİRKESİNİN BİYOAKTİF ÖZELLİKLERİNİN VE METABOLİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİ ZEHRA KADAŞ http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/583045/yokAcikBilim_447216.pdf?sequence=1&isAllowed=y

⭐️⭐️ Bağışıklık Tepkilerine Odaklanarak Sağlıkta Alıç Sirkesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38931223/

⭐️⭐️ Yeni Bir Alternatif Besin Kaynağı Alıç Sirkesi: Protein, Glikoz ve GLP-1 ile Nasıl Etkileşime Girer https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC11243100/

⭐️⭐️ Bağışıklık Tepkilerine Odaklanarak Sağlıkta Alıç Sirkesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC11206889/

⭐️⭐️ Alıç ve Ekstraktlarının Ateroskleroz Üzerindeki Rolü ve Mekanizmaları: Bir İnceleme https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7047282/

⭐️⭐️ Kalp ve Damar Hastalıklarının Önlenmesi ve Tedavisi İçin Meyveler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28608832/

⭐️⭐️ Seçilmiş Beslenmeyle Aterosklerozla Mücadele https://www.mdpi.com/1422-0067/23/15/8233

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

İşe Giriş Muayene ve Tetkikleri

Değerli çalışanlar

İzmir Karabağlar merkezimizde işe girişlerde istenen muayene belgesi (EK-2 Formu) için hızlı ve güvenilir hizmet.

İşe giriş muayene (EK-2 Formu) başvurularınız için isterseniz önceden randevu alabilirsiniz.

İşe Giriş Muayene (EK-2 Formu)

Randevu için: +90 232 265 20 65

Dilerseniz hafta içi 08.30 – 17.30 saatleri arasında randevusuz da işe giriş muayenesi (EK-2 Formu) için başvurabilirsiniz.

İşe giriş muayenesi (EK-2 Formu) için gelirken;

İşe gireceğiniz firmanızın istediği tahlil ve tetkiklerin listesini de yanınızda getirmeniz size zaman kazandıracaktır.

İşe girişler muayeneleri (EK-2 Formu) için gerekli tüm tahlil ve tetkikler Sağllık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş laboratuvarımız personeli tarafından yapılmakta olup en hızlı şekilde sonuçlandırılmaktadır.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Hava Almak mı ? Oksijen Vermek mi ?

Oksijen yaşam için elzem..

İlkokul bilgileriniz aklınıza geldiğinde havada % 21 Oksijen olduğunu hemen hatırlayacaksınız.

Lise bilgilerinize göre, “Dalton Kanununa göre bir gaz karışımı basıncı içeriğinde bulunan her bir bileşenin ayrı ayrı basınçlarının toplamıdır.” Yine aynı bilgilerinize göre, ”Atmosfer basıncı 760 mmHg

Üniversite de ilgili bir bölüm okuyan, ”Atmosfer basıncı 760 mmHg iken soluduğumuz hava içinde; %78 Azot, % 21 Oksijen, %0,97’si argon, neon, helyum ve metan gibi eser elementler, %0.03 Karbondioksit bulunduğunu biliyor.

Konumuza gelecek olursak, sağlık kuruluşlarında, ambulanslarda, revirlerde hatta bazen ”bu niye burada?” diyeceğimiz yerlerde tıbbi oksijen tüpleri görüyoruz. Ve tabi ki sağlıkçıların olduğu pekçok yerde de oksijen uygulamalarına şahit oluyoruz.

Gelelim sorulara

Hasta hava mı alacak yoksa siz oksijen mi vereceksiniz?

Hangi hastaya oksijen uygulaması yapılmalı?

Oksijen uygularken miktar nasıl ayarlanmalı?

Ne ile oksijen verilmeli?

Ne kadar süreli oksijen verilmeli?

Soruları çoğaltmak mümkün… Gelin oksijen kullanım bilgilerinizi tekrar edelim…

İşyerlerinizin Revirlerinde Oksijeni Nasıl Doğru ve Etkili Kullanabilirsiniz?

Önce Zarar Verme

Her ne kadar tıbbın felsefesi olarak söylense de aslında hayatın felsefesi olmalıdır. Önce Zarar Verme.

Yüksek konsantrasyonda oksijene maruziyetin potansiyel yan etkileri, normal fizyolojik fonksiyonlarda değişiklikler, oksijene bağlı doku hasarı / oksijen toksisitesi ve karbondioksit birikimidir.

Lakin…

Revirlerde; özel sebepleriniz ve ekipmanlarınız yoksa yüksek konsantrasyonlu oksijen vermeyeceğiniz, acil durumlarda ilk – geçici müdahale için kısa süreli kullanacağınız, uzun süreli oksijen vermeyeceğiniz için oksjien tedavisinin riski yok denecek kadar azdır.

Yine de önemli ve maalesef ihmal edilebilen bir konu olduğu için hatırlatayım; Oksijen tüplerinizi uygun bir yere muhakkak sabitleyin. Bu konuda iş güvenliği uzmanınızdan bilgi ve öneri alabilirsiniz.

Revir çalışmalarında hastaya oksijen vermeye karar verdiğiniz veya işyeri hekimi tarafından oksijen verilmesi istediğinde yapılacakları inceleyelim. (Oksijen verilmesi gerekli durumlara başka bir yazı konusudur.)

Hastanın başına geldik.

Oksijen Flowmetresi (Debimetresi)’ ni ayarlayama zamanı…

Flowmetre ile göz göze geldik. Hızla ayrıntılarına bakıyoruz.

Herhangi bir hasar sorun var mı? Yok… Devam

Gaz prizi oksijen tüpüne takılı mı? Evet… Devam

Nemlendirici şişede yeterli suyumuz var mı? Evet…Seviye ortanın üstünde… Devam

Oksijen çıkışı kanül / maske hortumuna takılı mı? Evet… Devam

Tercihen önce oksijeni açın – vermeye başlayın sonra oksijen kanülünü veya oksijen maskesini hastaya takın. Neden mi?

Çünkü

Oksijen açık değil iken taktığınızda; hasta burnunun / burun ve ağzının kapanması ile ve üstüne üstük de oksijen (hava) gelmediği endişesi ile anksiyeteye girebilir.

Bundan oksijen (hava) gelmiyor” uyarısı ile karşılaşmanız ve sizin hata yaptığınız unuttuğunuz vb gibi gereksiz ithamlara maruz kalabilirsiniz.

Bu hususlar acillerin sık yaşanılan gereksiz gerginlik sebepleridir. Tavsiyem ayrıntılara dikkat edin.

Geldik Flowmetrede son adımınıza;

Gözünüz oksijenin dakikadaki litre miktarını gösterecek üst biberondaki bilyede, eliniz de oksijenin dakikadaki litre miktarını ayarlayacağınız akış kontrol düğmesinde…

Varsayalım revirde tek sağlıkçı sizsiniz. Oksijeni ayarlayacağınız L/dk nın kararını da siz vereceksiniz..

Kafanızdan geçecekleri yazmaya çalışacağım.. Eksiklerimi siz uygulamada tamamlarsınız.

Hastaya oksijen verirken dikkat edilmesi gereken iki husus var

  1. Oksijen akış hızı
  2. Fi02

Oksijen akış hızı: Oksijen akış ölçer cihazımızda gördüğümüz sayıdır, genellikle 1-15 L/dk arasındadır.

Fi02 (Fraction of inspired oxygen)(Solunan Oksijenin Kesri): Solunan havanın oksijen yüzdesi anlamına gelir. Solunan her 100 hava molekülünün kaç tanesinin Oksijen olduğunu gösteren sayıdır. Normalde bu sayı 21 iken hastalarda bu ihtiyaç artmaktadır.

Fi – hesaplamalarımızda kullanılan “21” değeri atmosferde bulunan % 21 Oksijen den gelmektedir.

%100 Oksijen verilen bir kişi de tahmini Fi02 değeri Hesabı:  21 + (L / dk Oksijen X 4) = % değer

Örnek: 5 L/dk O2 verilen bir hasta için Fi02 = 21 + (5 x 4) = %41 = 0,41

  • Eğer oksijen akış hızını 1L/dk olarak ayarlarsanız, hastaya %100 oksijenden 1L/dk verirsiniz.
  • Eğer oksijen akış hızını 5L/dk olarak ayarlarsanız, hastaya %100 oksijenden 5L/dk verirsiniz.
  • Eğer oksijen akış hızını 10L/dk olarak ayarlarsanız, hastaya %100 oksijenden 10L/dk verirsiniz.
  • Eğer oksijen akış hızını 15L/dk olarak ayarlarsanız, hastaya %100 oksijenden 15L/dk verirsiniz.

Evet.. Siz %100 oksijen veriyorsunuz da...

Hasta Gerçekte Ne Kadar Oksijen Soluyor

Siz %100 oksijen veriyorsunuz. Lakin hastanın soluduğu gerçek Fi02 hastanın akış gereksinimlerine dayanır…

Haydaaa… Siz zaten gereksinimi olduğu için hastaya oksijen veriyordunuz.

Hastanın gereksinimi de ne demek ?

Bu hususu açıklamak için en yüksek inspirasyon (nefes alma – akciğerlerin hava ile dolması) akışımızı hatırlayalım.

Dış ortamdan (Atmosfer) alınan hava (oksijen) akciğerlere ortalama belirli bir hız ile ulaşır. Bu sırada yani normal solunum hızında nefes aldığımızda solunum kaslarımız rahat çalışır ve kişiye yorgunluk hissettirmez. Normal en yüksek inspirasyon akışımız 20-30L/dak arasında değişir.

Maske kullanımında; CO2 birikimini engellemek için minimum akım 5lt/dk olmalı.

Kişinin solunum hızının aynı oksijen tedavisinin farklı olduğu üç farklı durum inceleyelim.

1. İnspirasyon akışı 30L/dak olan ve oksijen uygulaması yapılmayan kişi

Kişinin hedef inspirasyon akışı hızını en üst normal değer olan 30 L / dak olmasını kabul ediyoruz.

Burada kişinin herhangi bir sorunu olmadığı için oksijen tedavisi verilmiyor. Odanı içerisinde normal hava olduğuna göre Fi02 = %21 dir.

Kişinin solunumla aldığı oksijenin hesabının formülü:

Solunan Oksijenin Konsantrasyonu = Solunan Oksijenin Konsantrasyonu X Dakikada Solunan Litre / Dakikada Solunan Litre

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = 21 X 30 / 30

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = 21 X 30 = 630

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = 630 ÷ 30 = %21

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = Fi02 %21 (dakikada aldığı)

Burada sonuç baştan belliydi lakin hesabı yapmaya normal solunumlu oksijen tedavisi verilmeyen bir kişi ile başlayarak karşılaştırma yapılabilirsiniz.

2. İnspirasyon akışı 30L/dak olan ve 10 L/dk oksijen uygulaması yapılan kişi

Kişinin hedef inspirasyon akışı hızını en üst normal değer olan 30 L / dak olmasını kabul ediyoruz.

Fi02 = % 100 oksijen tüpünden kanül / maske yolu ile 10 L / dak olacak şekilde ayarlama yaparak oksijen verdiğinizde hastanızın aldığı oksijenin konsantrasyonunu hesaplayalım.

Kişi dakikada 30 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 10 Litresi % 100 lük oksijen veriliyor.

Kişi dakikada 30 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 20 Litresi % 21 lik bulunduğu odanın havasını (oksijeni) kendisi soluyarak alacak.

(10 x 100) + (20 x 21) = 1420

1420 ÷ 30 = Fi02 %47 dakikada aldığı oksijenin konsantrasyonu bulduk.

3. İnspirasyon akışı 30L/dak olan ve 15 L/dk oksijen uygulaması yapılan kişi

Kişinin hedef inspirasyon akışı hızını en üst normal değer olan 30 L / dak olmasını kabul ediyoruz.

Fi02 = % 100 oksijen tüpünden kanül / maske yolu ile 15 L / dak olacak şekilde ayarlama yaparak oksijen verdiğinizde hastanızın aldığı oksijenin konsantrasyonunu hesaplayalım. (Revirlerinizde yer alan Flowmetre üst biberonu 15 L/dk)

Kişi dakikada 30 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 15 Litresi % 100 lük oksijen veriliyor.

Kişi dakikada 30 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 15 Litresi % 21 lik bulunduğu odanın havasını (oksijeni) kendisi soluyarak alacak.

(15 x 100) + (15 x 21) = 1815

1815 ÷ 30 = Fi02 %60,5 dakikada aldığı oksijenin konsantrasyonu bulduk.

Kişinin solunum hızının farklı oksijen tedavisinin aynı olduğu üç farklı durum inceleyelim.

1. İnspirasyon akışı 50 L/dak olan ve oksijen uygulaması yapılmayan kişi

Kişinin hedef inspirasyon akışı hızını en üst normal değer olan 50 L / dak olmasını kabul ediyoruz.

Burada kişinin herhangi bir sorunu olmadığı için oksijen tedavisi verilmiyor. Odanın içerisinde normal hava olduğuna göre Fi02 = %21 dir.

Kişinin solunumla aldığı oksijenin hesabının formülü:

Solunan Oksijenin Konsantrasyonu = Solunan Oksijenin Konsantrasyonu X Dakikada Solunan Litre / Dakikada Solunan Litre

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = 21 X 50 / 50

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = 21 X 50 = 1050

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = 1050 ÷ 50 = %21

Birinci kişinin Soluduğu / Aldığı Oksijenin Konsantrasyonu = Fi02 %21 (dakikada aldığı)

Solunum hızı artmış fakat oksijen tedavisi verilmeyen kişi ile başladık önceki gibi…

2. İnspirasyon akışı 50L/dak olan ve 15 L/dk oksijen uygulaması yapılan kişi

Kişinin inspirasyon akışı hızı herhangi bir sebep ile 50 L / dak olarak revire geldi.

Fi02 = % 100 oksijen tüpünden kanül / maske yolu ile 15 L / dak olacak şekilde ayarlama yaparak oksijen verdiğinizde hastanızın aldığı oksijenin konsantrasyonunu hesaplayalım.

Kişi dakikada 50 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 15 Litresi % 100 lük oksijen veriliyor.

Kişi dakikada 50 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 35 Litresi % 21 lik bulunduğu odanın havasını (oksijeni) kendisi soluyarak alacak.

(15 x 100) + (35 x 21) = 2235

2235 ÷ 50 = Fi02 %44,7 dakikada aldığı oksijenin konsantrasyonu bulduk.

⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️

15 L / dak hızla %100 oksijen verdiğiniz iki durumu görmüş olduk (Yukarıya tekrar bakın)

Kişinin İnspirasyon akışı 30L/dak olduğunda 15 L / dak hızla %100 oksijen verirseniz Fi02 %60,5

Kişinin İnspirasyon akışı 50L/dak olduğunda 15 L / dak hızla %100 oksijen verirseniz Fi02 %44,7

Gördüğünüz gibi hastanın solunum hızı arttıkça aynı hızda verdiğiniz oksijenden aldığı oksijen verimi düşüyor.

⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️ ⭐️⭐️⭐️⭐️

3. İnspirasyon akışı 15 L/dak olan ve 15 L/dk oksijen uygulaması yapılan kişi

Kişinin inspirasyon akışı hızı herhangi bir sebep ile 15 L / dak olarak revire geldi.

Fi02 = % 100 oksijen tüpünden kanül / maske yolu ile 15 L / dak olacak şekilde ayarlama yaparak oksijen verdiğinizde hastanızın aldığı oksijenin konsantrasyonunu hesaplayalım.

Kişi dakikada 15 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 15 Litresi % 100 lük oksijen veriliyor.

Kişi dakikada 15 Litre solunum (inspirasyon) yapıyor: Dakikada 0 Litresi % 21 lik bulunduğu odanın havasını (oksijeni) kendisi soluyarak alacak.

(15 x 100) + (0 x 21) = 1500

1500 ÷ 15 = Fi02 %100 dakikada aldığı oksijenin konsantrasyonu bulduk.

Bu Bilgileri ve Oksijeni Nasıl Kullanmalısınız?

⭐️ Oksijen tedavisinin hedefi olan hastanın oksijen satürasyonunu arttıran; verilen oksijenin hızı değil FiO2‘deki artıştır.

⭐️ Hastanın inspirasyon hızı değiştiğinde Fi02 yi korumak için oksijen akış hızını da değiştirmek gerekir.

⭐️ Doğru ve etkili oksijen tedavisi için, hastanın normal oksijen satürasyonuna ulaşması için gereken en düşük Fi02 dengesini sağlamak gerekir.

⭐️ Revir şartlarında oksijen tüpleri ile saf oksijen belirli (15 L/dk) bir akım hızında uygulanabilirse de hastanın dakikada aldığı havanın akciğerin içine ve dışına hareketinin  (ventilasyonun) kalan kısmı oda havasından karşılanmaktadır.

⭐️ Bu nedenle değişken ventilasyonu olan hastalarda bu cihazlarla sabit bir Fi02 verilmesi mümkün olmamaktadır.

⭐️ İşte bu nedenle sabit Fi02 ihtiyacı olan hastalarda düşük akımlı oksijen sistemleri uygulanırken dikkatli olunmalıdır.

Dikkat;

Nazal kanül, Basit yüz maskesi ve Rezervuarlı maske ile oksijen tedavisi uygularken özel durumlar (hastalıklar) haricinde aşağıdaki tabloda yer alan akım hızlarını (L/dk) uygulayabilirsiniz.

Düşük Akımla Oksijen Veren Sistemler ve Tahmini Oksijen Fraksiyonları Tablosu

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

İşyerinizdeki Kas-İskelet Ağrılarını Önleyelim

Yaklaşık 25 yıl önce başladığım ve halen yapmakta olduğum işyeri hekimliğinde, çalışanlar tarafından ısrarla yapılan başvurularda reçeteye dahil edilmesini talep ettikleri ilaçların başında ağrı kesiciler ve kas gevşeticiler yer almakta.

Çalışanların ağrı kesiciler ve kas gevşeticileri talep etmelerinin bir çok nedeni mevcut.

Bu yazıda ağrı kesiciler ve kas gevşeticileri talep etmesindeki kas-iskelet sistemlerinde yer alan kasların, sinirlerin, kan damarlarının, bağlarının ve tendonlarının etkilenmesine sebep olan ve maalesef hemen hiç önemsenmeyen ergonomi kütürünün işyerlerinde oluşturulması için başlangıçta yapılması gerekenleri okuyacaksınız. Ve ne kadar yazarsam yazayım ne yazık ki hep eksik kalacak.

Çalışma hayatının hatta yaşamın her anında; ağır kaldırma, eğilme, baş üstüne uzanma, ağır yükleri itme ve çekme, alışılmadık vücut pozisyonlarında durma, çalışma ve aynı veya benzer hareketleri tekrar tekrar yapmak gibi eylemler ile beden için sakıncalı risk faktörlerine maruz kalınmaktadır.

Bu yazıdaki konumuz yukarıdaki risk faktörlerine karşı ergonomi kütürünün işyerinde kurulması olacak.

Yaralanmayı genellikle acil durumlar kazalar ile ilişkilendirmekteyiz.

Lakin çalışanların kas-iskelet sistemlerinin bilinen bu risk faktörlerine maruz kalması da, çalışanın zaman içinde kas, eklem ve iskeletinin yaralanma riskini artırır.

Kas-iskelet sistemlerinde iş kaynaklı riskler tarafların (Çalışan – İşveren – İşyeri Hekimi – İş Güvenliği Uzmanı – Yönetenler) ortak gayreti ile önlenebilir.

Burada Ergonomi devreye giriyor.

Ergonomi – İşin çalışana uyumu (Basit bir ifade ile) – Bu sayede çalışanın kas yorgunluğu azaldığı gibi İskelet sisteminde zaman içerisinde gelişebilecek deformasyonlar engellenmiş olur – Çalışanın verimliliği ve üretkenliği artar.

İşyerinde Çalışanlarda Kas-İskelet Sistemi Hastalıklarının Sonuçları

Çalışanların;

  • Çalışma süreleri kısıtlanır. (Mesai saatlerinde daha sık ara verirler daha yavaş çalışırlar)
  • Çalışma gün kaybının en sık nedenleri arasındadır. (Rapor alma, izin isteme vb gibi)
  • Ortopedik – nörolojik vb gibi sorunlarla gelişen meslek hastalıkları ömür boyu kalıcı hasarlara sebep olabilir.

İşverenin Sorumlulukları

İşverenler, çalışma ortamının çalışanları için güvenli ve sağlıklı olmasından sorumludur. Bu sorumluluğu alabilmesi için öncelikle ergonominin ne olduğunu bilmeli yararlarına inanmalı, uygulamak için istekli ve kararlı olmalıdır.

Ergonomi uzun bir yolculuktur.

İşyerlerinde bu yolu aydınlatacak ışık öncelikle İşyeri Hekimleri ve İş Güvenliği Uzmanlarıdır.

İşveren işyerinde ergonomi sürecini yönetirken

  • İşveren/Yönetim Sürece Her Zaman Destek Olmalıdır – Çünkü işyerinde ergonomik bir sürecin genel başarısı için öncelikle hedeflerin doğru belirlenmesi ve ekonomik desteği kritik öneme sahiptir. Bu sebeple, işveren/yönetim, ergonomik sürece başlarken öncelikle basit ve kolay başarılabilir net hedefler ve amaçlar tanımlamalıdır. Çalışanları sürece dahil etmeli, ergonomi profesyonellerinin olduğu görüşme ve toplantılara çalışanların da dahil olmasını sağlamalıdır.

  • Çalışanların Sürece Dahil Edilmesi – Çalışanların doğrudan işyeri değerlendirmelerine, çözüm geliştirme ve uygulamaya dahil olduğu katılımcı bir ergonomik yaklaşım, başarılı bir ergonomik sürecin özüdür. Çalışanları şunları yapması sağlanmalıdır:
    • İşyerlerindeki tehlikeleri tespit etmeli ve bu tehlikeler hakkındaki bilgilerini karar verme süreçlerinde kullanmaları sağlanmalıdır.
    • Risk faktörlerine maruziyeti azaltmaya yönelik endişelerini ve önerilerini dile getirmeleri ve ergonomik değerlendirme sonucunda yapılan değişiklikleri değerlendirmeleri, denemeleri ve sonuçlarını paylaşmaları sağlanmalıdır.

  • Çalışanların Ergonomi Eğitimi Alması– Eğitim, ergonomik sürecin başlangıcından başlayarak süreci içerisinde de eğitimlerin tekrarlanması önemli bir unsurdur. Öncelikle çalışanların ergonomi ve faydalarının farkında olmasının sağlanması ve elde edecekleri fayda-konforu anlamaları sağlanmalıdır. İşyerinde ergonomik riskler hakkında bilgi sahibi olmaları ve kas-iskelet sistemlerinde oluşabilecek erken belirtileri bildirmelerinin önemini anlamaları sağlanmalıdır.

  • Sorunlar Ergonomi Profesyonelleri İle Belirlenmeli – Ergonomik sürece karar verildiğinde – başlangıcında işyerindeki ergonomik sorunları, çalışanların kas-iskelet sistemlerinde sorunlara yol açmadan önce belirlemeli ve değerlendirmelidir. İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının çalışanları ve yaptıkları işleri değerlendirebilmeleri için zaman ayırabilmelerine olanak tanınmalı, çalışanların kas-iskelet sistemlerinin değerlendirilebilmesi için işyeri hekimine imkan tanınmalı çalışanlara durumlarının ve çalışma ortamındaki ergonomik risklerin tespiti için yapılacak anketlere katılımları sağlanmalıdır.

  • Kas-İskelet Sistemleri Semptomlarının Erken Bildirilmesi Teşvik Edilmelidir – Çalışanların bildirimleri erken yapabilmesi, iş değerlendirme ve iyileştirme süreçlerini hızlandırabilir. Çalışanın kas-iskelet sistemi rahatsızlık semptomların ilerlemesini, ciddi yaralanmaların gelişmesini ve sonrasında ortaya çıkan iş kaybı taleplerini önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabileceği çalışanlara ve idarecilerine öğretilmeli ve uygulamaları teşvik edilmelidir.

  • Tehlikeleri Kontrol Altına Almak İçin Çözümleri Uygulanmalıdır – İşyerinde çalışanların kas-iskelet sistemini rahatsızlıklarını azaltmak, kontrol altına almak veya ortadan kaldırmak için belirlenmiş çözümlerin uygulanmasını sağlamak ve kontrollerinin yapılması için eğitim, yardım ve denetim mekanizmalarının kurulması sağanmalıdır.

  • Çalışanların Davranışlarında ve Elde Edilen Sonuçlardaki İlerleme Değerlendirilmelidir – Ergonomi uzun soluklu bir süreçtir. Bu sebeple etkinliğini periyodik olarak değerlendirmek ve sürekli iyileştirilmesini sağlamak gereklidir. Uzun vadede başarı sağlamak için düzenli değerlendirme ve düzeltici eylem prosedürleri belirlemek ve uygulamak gerekir. Ergonomik süreçte küçük adımlar belirlenmeli ve değerlendirilmelidir. Elde edilen her başarı sonraki sürece oan inancı ve katılımı arttıracaktır. Bir ergonomi sürecini ilk kez geliştirirken, hazırlanan değerlendirmeler ergonomik süreç için belirlenen hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını ve uygulanan ergonomik çözümlerin başarısını belirlemeyi de içermelidir.

Bu yazıda çalışanların ağrılarını kesemedik… Çalışanlar belki bir süre daha ağrı kesiciler ve kas gevşeticiler ile idare edecekler.

Lakin işyerinde Ergonomi sürecinin kuruluşunun ilk adımlarını okudunuz.

Engin bir deryanın kıyısındayız ve ayaklarımız kumsalın nemine henüz temas etti…

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Ergonomi: Temeller ile uygulamalı araştırma arasında bir köprü https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3143510/

⭐️⭐️ Ofis ergonomisi. Başarı için ölçümler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/10818828/

⭐️⭐️ Yaşlanan işgücünde kas-iskelet ağrısı için ergonomik ve bireysel risk faktörleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36303167/

⭐️⭐️ Ergonomik müdahalenin boyun/omuz ve bel ağrısına etkisi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/17522452/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Kalp Dostu Nitrik Oksit için Proteinler

Protein ve Aminoasitler

Diyet Proteini

Düşük protein, Arginin bulunabilirliğini azaltarak Nitrik Oksit üretiminin azalmasına neden olur.

Protein eksikliği ile kardiyovasküler anormallikler gelişir ve bağışıklık zayıflar.

Arginin

Arginin takviyesi, endotel gevşemesini iyileştirir.

Endotel gevşemesi ile;

  • Majör kardiyovasküler risk faktörleri
    • Hiperkolesterolemi,
    • Sigara kullanımı,
    • Hipertansiyon,
    • Diyabet,
    • Obezite,
    • İnsülin direnci
    • Yaşlanma olan hastalarda
  • Kardiyovasküler rahatsızlıkları
    • Koroner ve periferik arter hastalığı,
    • İskemi/reperfüzyon hasarı,
    • Kalp yetmezliği
    • Erektil disfonksiyon olan hastalarda iyileşme sağlar

İnflamatuar durumlarda kullanımı konusu halen net değildir.

Sitrülin

Sitrülin takviyesi hipertansiyonda kan basıncını düşürebilir.

Takviye özellikle yüksek amonyak konsantrasyonları, bozulmuş arginin taşınması veya artmış intestinal arginin katabolizması olan hastalar veya travma/ameliyat sonrası hastalar için yararlı olabilir.

Glutamin

Enfeksiyon, yaralanma, sepsis, travma ve kanser gibi katabolik koşullarda ortaya çıkan düşük glutamin düzeyleri, immünolojik zorluğa karşı bozulmuş konak savunmasına katkıda bulunur; patojenik mikroorganizmaları öldürmek için immünolojik aktivasyon koşulları altında glutamine ihtiyaç duyulur; aşırı NO üretimini kontrol etmek için önerilir

Glutamat

Nitrik Oksit üretiminin artmasını sağlar.

Lizin

Çeşitli hücre tiplerinde hücre içi arginin taşınmasını (özellikle nispeten düşük plazma arginininde) azaltarak Nitrik Oksit üretiminin önlenmesini sağlar.

Glisin

İnflamatuar koşullar altında karaciğer hasarını hafifletir

Taurin

Konağı oksidan kaynaklı doku hasarına karşı korumak için önerilir

Homosistein/Metionin

Nitrik Oksit üretimini bazı mekanizmalarla (cNOS) uyarırken bazı mekanizmalar (NOS2) ile de önler.

Yüksek homosistein ile bozulmuş endotel bağımlı gevşeme; NOS2 kaynaklı oksidatif stresin artması obez ve diyabetlilerde aterosklerozdan sorumludur.

Sonuç olarak;

Nitrik oksit’in kalp damar sağlığı için vazgeçilmez öneminin yanı sıra öğünlerinizde proteinli gıdaları dengeli ve yeterli miktarda almanız gerektiğini de artık biliyorsunuz…

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Pembe Göz

Çalışanlarda o kadar sıklıkla görüyorum ki..

Tekstil tozları, inşaat tozları, kirli elle göz ve çevresine dokunulması – kaşınması ve benzeri bir çok sebeple oluşan bu durum çalışanlarımızın yaşam ve çalışma konforlarının bozumasına sebep oluyor.

Peki niye Pembe Göz diyoruz?

Gözde meydana gelen iltihaplanmaların çoğu gözün beyaz kısmındaki (göz kapağını kaplayan ve gözün beyazını örten zar)  kan damarlarının genişlemesi sebebiyle pembe bir renk oluşur. Genel olarak bakteri veya virüs enfeksiyonlarının neden olduğu bu durumun tıbbi teşhis adı konjonktivit‘ tir. (Pembe Göz)

Pembe gözün en şiddetli formlarından biri, adenovirüsün (bazı suşları ile görülür) enfeksiyonlarında görülür.

KonjonktivitPembe Göz, gözden akan mikroplu salgılarla temas yoluyla da yayılır.

Keratokonjonktivit, aynı anda hem korneanızın hem de konjonktivanızın iltihaplanmasını içeren bir göz rahatsızlığıdır.

İnklüzyon konjonktiviti (Chlamydia trachomatis isimli bakteriler neden olur) veya bel soğukluğuna (Neisseria gonorrhoeae isimli bakteriler neden olur) bağlı konjonktiviti (Pembe Göz) olan kişilerde sıklıkla penis veya vajinadan akıntı ve idrar yaparken yanma gibi genital enfeksiyon belirtileri görülür. Her ikisinde de ağızdan antibiyotik tedavisi de verilir. Tedavi edilmezlerse aylarca sürebilirler.

Göz veya gözler mikrop kaptığında, konjonktiva pembeleşir ve gözde akıntı başlar. Akıntı, sebebi ile sabah göz kapakların açılmasını zorlaştıracak kadar yapışkanlık ve kabuklanma görülebilir. Gözler açıldıktan sonra görmenin bulanıklaşmasına da neden olabilir. Gözler kırpıldığında akıntı göz sıvısı ile giderilir ve görüş iyileşir.

En sık görülen konjonktivitler viral ve bakteriyeldir. Aralarında farklar mevcuttur. Fakat bazen birbirleri ie karıştırılacak kadar benzer de olabilirler.

Viral ve Bakteriyel Konjonktivit (Pembe Göz) Arasındaki Farklar

  • Viral’ de göz akıntısı daha sulu iken, bakteriyel’ de daha koyu beyaz, yeşil veya sarı renktedir.
  • Kişide Üst solunum yolu enfeksiyonu varsa viral konjonktivit olma olasılığı yüksektir.
  • Viral’ de kulağın önündeki lenf bezi şişebilir ve ağrıyabilir, bakteriyel’ de genel olarak görülmez.
  • Bakteriyel’ de akıntı için göz kapağını yıkamak ve genellikle sert, kuru salgıları gidermek için ılık, ıslak bez kompresleri uygulanır.
  • Bakteriyel’ de enfeksiyonun tedavisi için antibiyotik göz damlaları veya merhemler 7 ila 10 gün uygulanır.
  • Şiddetli viral konjonktivitte, bulanık görme ve ışığa karşı hassasiyet önemli günlük aktiviteleri etkiliyorsa, kortikosteroid göz damlaları faydalı olabilir.
  • Viral’ de semptomlarını (şişlik ve rahatsızlık) azaltmak için soğuk kompresler uygulanır.
  • Her ikisinde de enfeksiyonun yayılmasını önlemek için el hijyeni ve benzer önlemler sağlanmalıdır.

Kornea enfekte olduğunda ki bu durumda konjonktivit (Pembe Göz) değil keratokonjonktivit adı verilir, görme bulanıklaşır lakin göz kırpmayla iyileşmez. Bazı durumlarda gözde tahriş hissi olur ve parlak ışık rahatsızlık verir. Çok nadiren, enfeksiyon ciddi olduğu için konjonktivada yara izi kamasına neden olan uzun vadeli görme güçlüklerine yol açar.

Keratokonjonktivit, (Pembe Göz) bazen salgın şeklinde de görülmektedir. Daha ziyade okularda ve işyerlerinde görülür. Sıkı temasın çok ve hijyenin az olduğu yer – zamanlarda sagın yapar.

Salgın keratokonjonktivitinde gözlerde kum veya çakıl varmış gibi hissetme ve parlak ışığa maruz kalındığında gözde ağrı şikayetleri görülür. Konjonktiva korneanın etrafında şişebilir ve çıkıntı yaparaka takılma – rahatsızlık hissi verir. Birçok kişide etkilenen gözün olduğu taraftaki kulağın ön kısmındaki lenf düğümünde şişme görülür. 1 ila 3 hafta civarı sürer.

Konjontivitin (Pembe Göz) etkeni ne olursa olsun, kişinin işyerinde ve evinde ayrı havlu, lif ve yatak takımı, kullanması, el hijyenine dikkat etmesi temas içinde olduğu diğer kişilere yayılmayı en aza indirmeye yardımcı olur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Konjonktivit https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK541034/

⭐️⭐️ Konjonktivit https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31082078/

⭐️⭐️ Konjonktivit: Sistematik Bir İnceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32864068/

⭐️⭐️ Konjonktivit: Tanı ve tedavinin sistematik bir incelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24150468/

⭐️⭐️ Akut Enfeksiyöz Konjonktivitli Bu Hastada Bakteriyel Enfeksiyon Var mı?: Rasyonel Klinik Muayene Sistematik İncelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35699701/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla