İşyerlerinde Gıda güvenliği

Gıda güvenliği, gıdanın kalitesini koruyan koşullar ve uygulamalar anlamına gelir. Bu uygulamalar kontaminasyonu ve gıda kaynaklı hastalıkları önler.

Çalıştıkları firmalarda gıda ile ilgili işler (Ahçı, çaycı, yemek servisi yapanlar, çay kahve vb gibi gıda servisi yapanlar) Hijyen Eğitimi Yönetmeliği gereğince Hijyen eğitimi alması ve aldığı eğitimi resmi olarak belgelendirmesi zorunludur. Hijyen Eğitim Yönetmeliğini okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130705-3.htm)

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıylıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Hijyen Eğitimi ile ilgili yazımızı linke tıklayarak okuyabilirsiniz. (https://tetkik.com.tr/2024/08/19/hijyen-egitimi-zorunlulugu/)

Gıda güvenliği Neden Gerekli

Yiyecekler birçok farklı şekilde kirlenebilir. Bazı yiyecek ürünleri zaten bakteri veya parazit içerebilir. Bu mikroplar, yiyecek ürünleri düzgün bir şekilde işlenmezse paketleme işlemi sırasında yayılabilir. İşyerlerimizde yiyeceklerin uygunsuz şekilde pişirilmesi, hazırlanması veya saklanması da kirlenmeye neden olabilir.

Gıdaların doğru şekilde işlenmesi, depolanması ve hazırlanması gıda kaynaklı hastalık riskini büyük ölçüde azaltır. Bu sebeple öncelikli olarak işyerlerine gıda maddeleri satın alırken güvenli kaynaklardan satın alınmalı ve gıdanın gerektirdiği şekilde işyerine taşınması, depolanması sağlanmalıdır.

İşyerlerine Tüketilmek Üzere Alınan Gıda Kaynakları

Gıda maddelerinin hepsi kirlenebilir. Lakin bazı gıdalar yüksek risklidir. İlk sırralarda kırmızı etler, kümes hayvanları, yumurtalar, peynir, süt ürünleri, çiğ sebzeler ve çiğ balık veya kabuklu deniz ürünleri bulunur.

Gıda Güvenliğine Uyulmamasını Durumunda Oluşacak Durumlar

Gıda güvenliğine uyulmaması hastalıklara yol açabilir. Gıda kaynaklı oluşacak hastalıklar çok farklı belirtiler verir. İlk olarak mide sorunları veya mide rahatsızlığı, mide bulantısı, kusma ve/veya ishal gibi sorunlar oluşur. Gıda kaynaklı hastalıklar duruma gör şiddetli ve ölümcül olabilir. Özellikle yaşlı yetişkin çalışanlar, hamile çalışanlar ve bağışıklık sistemi zayıflamış çalışanlar risk altındadır.

Gıda Güvenliği Önerileri

Firmanızda gıda/yemek bölümünde çalışanların ellerinde kesik veya yara varsa, yiyecekleri tutmak için uygun eldivenler giymeli veya yiyecek hazırlamaktan kaçınmalıdırlar. Bu bölümden sorumlu yöneticilerin devamlı kontrol altında tutmaları geereken önemli bir husustur. Gıda Güvenliğini sağllamak ve gıda kaynaklı hastalık riskini azaltmak için çalışanların ellerini doğru zamanda ve doğru şekilde yıkamaları sağlanmalıdır.

  • Herhangi bir gıdayı ellemeden önce ve sonra
  • Tuvaleti kullandıktan veya bez değiştirdikten sonra
  • Hayvanlara dokunduktan sonra tekrar gıdalara dokunmadan önce eller yıkanmalıdır.

Gıda maddelerinde çapraz bulaşma konusu sıklıkla gözden kaçırılır. Bu tür kirlenmeleri – bulaşmaları önlemek için yapılması gerekenler;

  • Tüm kesme tahtaları ve mutfak aletleri her gıda maddesi ile yapılan işlem sonrası sıcak su ve sabunla yıkanmalıdır.
  • Hazırlama sırasında et, kümes hayvanları ve deniz ürünleri diğer yiyeceklerden ayrılmalıdır.

Gıda güvenliğini sağlamak, bulaşma ve zehirlenme riskini azaltmak için yapılması gerekenler:

  • Yemek hazırlamadan veya servis etmeden önce ilgili kişi ellerini dikkatlice ve doğru şekilde yıkamalıdır.
  • Mutfak çalışanlarınız ellerini sık sık yıkamalı ve kullandıkları bezleri dikkatli bir şekilde atmalı, böylece bakteriler yiyecek hazırlanan yüzeylere yayılmaz.
  • Sadece temiz tabak ve çatal bıçak kullanılmalıdır.
  • Her yiyecek için farklı olan doğru sıcaklığı öğrenip yeteri kadar pişirilmelidir. Pişirilen gıdanın sıcaklığı en kalın noktadan bir iç termometre ile kontrol edilmeli, asla yüzeyden kontrol edilmemelidir.
  • Kümes hayvanları, tüm kıymalar ve tüm doldurulmuş etler 73,8°C iç sıcaklığa kadar pişirilmelidir.
  • Deniz ürünleri ve biftekler veya pirzolalar veya kırmızı et kızartmaları 62,7°C iç sıcaklığa kadar pişirilmelidir.
  • Artanları en az 73,8°C iç sıcaklığa kadar tekrar ısıtılmalıdır.
  • Çiğ kıyma, tavuk, yumurta ve balık servis edilmemeli ve yenmemeli.
  • Yumurtaları beyazı ve sarısı katılaşana kadar pişirilmelidir.
  • Balık opak görünmeli ve kolayca pul pul dökülmelidir.
  • Yiyecekler hemen buzdolabına koyulmalı veya dondurulmalıdır.
  • Yiyecekleri satın alındıktan sonra mümkün olan en kısa sürede doğru sıcaklıkta saklanmalıdır.
  • Alışveriş işleri bitirdikten sonra değil, işin başında yapılmalıdır.
  • Artanlar servis edildikten sonra 2 saat içinde buzdolabına konmalıdır.
  • Sıcak yiyecekler daha hızlı soğuyabilmeleri için geniş, düz kaplara koyulmalıdır.
  • Dondurulmuş yiyecekler çözülüp pişirilmeye hazır olana kadar dondurucuda tutulmalıdır.
  • Yiyecekleri buzdolabında veya soğuk akan suyun altında (ya da yiyecekler çözüldükten hemen sonra pişirilecekse mikrodalgada) çözülmelidir; yiyecekler asla oda sıcaklığında tezgahta çözülmemelidir. (Bu konu mikrodalganın gıdalar üzerindeki olumsuz etkileri olduğu görüşleri sebebi ile yaygın olarak uygulansa da şimdilik kesin bir uygulama olarak söylenemez)
  • Artan yemeklerin üzerine, hazırlandıkları ve saklandıkları tarihleri ​​açıkça belirten bir etiket yapıştırılmalıdır.
  • Alışılmadık bir kokusu veya tadı olan gıdaları kullanılmamalıdır.
  • Pişmiş et veya balığı, çiğ etin konulduğu tabağa veya kaba, iyice yıkamadan tekrar konmamalıdır.
  • Hiçbir yiyecekten küf kesilmemeli ve “güvenli” görünen kısımları yemeye veya servis edilemeye çalışılmamalıdır. (Küf, görebileceğinizden daha uzağa, yiyeceğe yayılabilir.)
  • Yiyecekler satın alınmadan önce de kirlenmiş olabilir. Bu sebeple satın alırken veya sipariş teslim alınırken kontrol edilmelidir.
  • Son kullanma tarihi geçmiş yiyeceklere, mühürleri bozulmuş paketlenmiş yiyeceklere veya şişkin veya çukurlu kutulara dikkat edin ve bunları satın alınmamalı veya KULLANILMAMALIDIR.
  • Olağandışı bir koku veya görünüme sahip veya bozulmuş bir tada sahip yiyecekleri KULLANILMAMALIDIR.
  • Evde hazıranmış konserve edilmiş yiyeceklerin temiz koşullarda hazırlandığından emin olmadan KULLANILMAMALIDIR. (Evde konserve edilmiş yiyecekler , ciddi bir gıda kaynaklı hastalık olan botulizmin en yaygın nedenidir)
  • Buzdolabının sıcaklığı 4,4°C’ye, dondurucunun sıcaklığı ise -17,7°C’ye ayarlanmalıdır.
  • Yenmeyecek yiyecekler hemen buzdolabına kaldırılmalıdır.

Firmanızda yemek sonrası hastalanan olduğunda aynı yemeği yemiş kişiler sorgulanmalı benzer şikayetleri olanlar var ise ilgili öğün veya yemeğe ait saklanmış numuneler derhal usulüne uygun olarak analize gönderilmelidir.

17 Aralık 2011 tarihinde 28145 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan Gıda Ve Yemin Resmi Kontrollerine Dair Yönetmeliğin 41. maddesinde ”Gıda zehirlenmelerinde ya da zehirlenme şüphesi bulunan durumlarda zehirlenmeye neden olabilecek gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerden alınan numunelere ait her türlü muayene ve analiz ücretleri dahil tüm masraflar ilgili faaliyetten sorumlu gerçek veya tüzel kişilerce ödenir” hükmü yer almaktadır. İlgili yönetmelik linki aşağıdadır. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/12/20111217-7.htm

5113 sayılı “Gıdanın Resmi Kontrolü ve İdari Yaptırımlar Prosedürü ile Gıda Zehirlenmesi veya şüpheli durumlarda gıdalarla ilgili uygulanacak usul ve esaslar İl Valilikleri koordinasyonunda İl Tarım Müdürlüklerinin yönetimindedir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Sedef Hastalığı (Psoriasis)

Sedef Hastalığının Oluşma Mekanizması
Sedef hastalığı; Normalde her 26 – 28 günde düzenli olarak yenilenen insan cildinin (epidermisin) üst dokusunun daha kısa sürede yenilenmesi ve hücre/ dokuların üst üste binmesi ile meydana gelir.

Cilt 3 tabakadan oluşur. En üstte Epidermis, ortada Dermis, altta Hypidermis

En üst tabakadaki epidermiste hücrelerin yenilenmesi için birçok molekül var. Bunlardan biriside keratinositlerdir.

Sedef hastalığında; cildin dermis tabakasında bulunan keratinositlere vücudumuzun bağışıklık hücreleri (CD4T isimli T hücreleri) yabancı madde muamelesi yapıyor ve saldırıyor. Bu duruma karşı gelişen reaksiyon ile keratinositlerde aşırı bölünme ve çoğalma meydana geliyor. Üstteki epidermisin – keratinositlerin ömrü bitmeden alttan yenileri geliyor. Bunun sonucu olarak üstte pullu, döküntülü lezyonlar oluşuyor.

Bu günkü modern tıp bilimi olarak sedefin (psoriasis) patolojisini yani doku ve hücrelerdeki değişimi biliyoruz, lakin hastalığın sebebini ne yazık ki henüz bilmiyoruz.

Bağışıklık hücresi olan CD4T neden saldırır, stokinler neden salınır, bu hücreler sanki kanser gibi neden kontrolsüz bölünür sorularının bugün için net bir cevabı yok.

Sedef (Psoriasis) çok fazla sayıda sebebi olan bir hastalıktır.

Aşağıda yer alan örneklerin çoğunun kökeni aslında bir birine bağlıdır.
🔸”AĞIR STRES ” sedef hastalığına neden olur.
🔸Aşırı geçirgen bağırsaklar (toksinler) sedef hastalığına neden olur.
🔸Düşük D vitamini ve çinko sedef hastalığına neden olur.
🔸Bazı temizlik ürünleri (Deterjan, Sabun, Sampuan, Çamaşır Suyu vs.) sedef hastalığına neden olur.
🔸Fiziksel ve kimyasal travmalar (Köbner Fenomeni) sedef hastalığına neden olur.
🔸Tarım ilaçları ve böcek ilaçları sedef hastalığına neden olur.
🔸Lityum ve beta adrenejik blokör ilaçlar (Tansiyon, Aritmi, psikiyatrik ilaç) sedef hastalığına neden olur.
🔸Hipokalsemi (düşük kalsiyum ) “bu aynı zamanda düşük D vitamini demektir” sedef hastalığına neden olur.

NOT: Koebner fenomeni, bazı dermatolojin hastalıklarda görülen, travma sonrası hastalığa ait lezyonların ortaya çıkması olayıdır. Ters Koebner fenomeni ise deri lezyonlarının travmalar sonrasında kaybolması olayıdır.

1️⃣. Aşırı Geçirgen Bağırsakları olan bir kişide aslında barsaklardan emilmemesi gereken toksinler, ölen bakteri zarları, ağır metaller bağırsak duvarının geçirgen olması sebebi ile vücudun içine yani kana geçer. Bağışıklık sistemi vücuda ve dolayısı ile kana karışa istenmeyen maddelere karşı tepki verir ve yok etmeye çalışır.

🔸 Ölen bakterilerin zarlarında bulunan bazı maddeler (Proteinler vb gibi) ile vücudumuzdaki doku/hücre yapılarında yer alan bazı maddeler (Proteinler vb gibi) bir birine benzer.

🔸 Bakteri zarlarını düşman olarak işaretleyen moleküller keratinositleri de düşman olarak işaretliyor ve vücudumuzun koruyucu elemanları işaretlenmiş bakteri zarlarına saldırırken benzerlik sebebi ile yanlışlıkla işaretlenmiş olanlara da (keratinositlere) saldırıyorlar.

2️⃣. Annemi kaybettim sedef oldum, İşten çıkarıldıktan sonra sedef başladı, üniversite sınavına hazırlandığım dönem sedef başladı, boşandım sedef başladı…? Bunları sık sık duyarsınız

🔸Çünkü hepsi ağır stres içerir ve ağır stres bağırsak geçirgenliğini artırır (Aşırı Geçirgen Bağırsak)

3️⃣. Düşük kalsiyum sedefi tetikler. Eğer bağırsaklarda sorun varsa kalsiyum emilimi ve kan/serum düzeyi dengesizdir. (Kalsiyum, hücrelerin bölünmesinde görev alır. Hatırlayın: Sedef, tetikleyici sebeplerle deride fazladan hücre bölünmesidir)

4️⃣. D vitamini düşüklüğü sedefi tetikler. Kalsiyum bağırsaklardan D vitamini ile emilir. D vitamini yoksa kalsiyum da yoktur. D vitamini aynı zamanda cilt dokusundaki langerhans bağışıklık sistemi için hayati önemdedir.

NOT: Langerhans Hücreleri (LC), başlıca epidermiste, ayrıca bazı mukoza epitel- lerinde ve bağ dokusunda bulunan, makrofajlar gibi immünolojik güce sahip, kemik iliği kökenli özel dendritik hücrelerdir.

5️⃣. Bazı Deterjanlar, tarım ilaçları, böcek ilaçlarına da bağışıklık sisteminin tepkisi zaten kaçınılmazdır.

6️⃣. Lityum; tiroit bezine iyot girişini engeller ve hipotiroidiye neden olur. Aynı zamanda Anti-TPO artışına neden olur. Hipotiroidi aşırı geçirgen bağırsak sendromunu tetikler. Anti-TPO zaten bir antikor ve vücudunuzdaki bize ait dokuyu yabancı görüp saldırır.

🟠GÜNÜMÜZDE KULLANILAN KLASİK TEDAVİLER

1️⃣ Öncelikle Sedef hastalığını oluşturan sorun ne ?
➖Hücre dış ve iç etkenler (yukarıda anlatılan) sebebiyle kontrolsüz ve zamansız çoğalıyor. Bu çoğalmaya en son noktada sebep nedir ?

Cevap: CD4T (Bağışıklık Sisteminin Molekülü)

➖Günümüzde rutin tedavilerde siklosporin losyonu (Siklosporin bir mantar türünden elde edilen bağışıklık baskılayıcı ilaç) ya da kortikosteroid kremleri kullanılıyor İlaçlarla bağışıklığı baskılayalım ve CD4T’nin keratinositlere saldırmasını önleyelim. Saldırı olmayınca keratinositler çoğalmasın.

Bu tedavi şekli maalesef tavandan yere su damladığında sadece yerleri kurulamak gibi. Tavanı tamir etmediğimiz sürece yerler devamlı ıslanacak.

🔸Üst deride koruyucu langerhans hücreleri olduğunu yazmıştım. Bir yabancı, patojen, toksin görürse antijenleri (koruyucu -işareetleyici hücreleri) arttırır. Artan işaretleyiler vücudun kendi dokusunu da işaretler. Bu işaretli yabancıyı gören makrofaj hücresi de onu yok eder. siklosporin losyonu işte bu langerhans hücresini ve makrofajları baskılar.

Bu çözümün doğrucağı önemli bir de sorun var: Bu şekilde bağışıklığı baskılarsak vücut savunmasız kalır. Vücut savunmasız kaldığında hastalık yapıcı patojenler yolu ile riski artar, böbrek ve karaciğer zarar görür.

2️⃣ Bu süreçte pratik zeka ile düşüneceğimiz şu olur: Biz de keratinositlerin bölünüp çoğalmasını engelleriz. ÇOK DA MANTIKLI GİBİ DURUYOR.

Bu mantıklı düşüncemizebirbakalım;

➖Zaten kanser tedavisinde de aynısını yapmıyor muyuz? Kanser neydi ; kontrolsüz şekilde hücrelerin hızlıca bölünmesi.
➖Tamam işte olayı çözdük burada da bölünmeyi engelleriz ve sedef durur.

Ne ile durduracağız bölünmeyi ? Evet sizin de aklınıza ilk gelen METOTREKSAT ile..

METOTREKSAT ne yapıyordu? Hücre bölünmesinde S fazında devreye giriyor ve hücre bölünmesini engellyordu. Bazı kanser türlerinde de kullanılalan metotreksat, sedefte de haftada 10-25 mg arasında bir dozda kullanılır.

🔸Metotreksat bir FOLİK ASİT ANTAGONİSTİDİR…Bizim B9 diye bildigimiz vitaminin formu olan folik asit hücre bölünmesinde görev alır. Folik asitin hücrede görev yapması engellenince hücre bölünemiyor ve sedef duruyor…Harikayız!

Lakin hemen aklımıza geliveren birr durum var; Örneğin kemik iliğinde kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi, hemoglobin ya da karaciğer hücresi üretilirkende B9 (folik asit) gerekli.

Metotreksat bütün HEPSİNİ ENGELLER….Zaten bildiğiniz gibi B9 eksikliği anemi sebebidir.
(Ve büyük yan etkisi kemik iliğini baskılamaktır),

Eveeet Kanser hastalarına kemoterapi veriyoruz ve tedavi sürecinin kişinin vücudunda ne kadar tahribat yaptığını görüyoruz. Şimdi de sedefte Metoteraksat kullandık…Kanser tedavisinden farkı ne?

Metoteraksat çok daha hafifi diyenler olacaktır. Fakat unutmayın tüm B9 (folik asit) sürecini bloke edeceğiz sedefi tedavi edebilmek için…Kullandığımız sürece semptomları baskılayacağız lakin B9 olmadığındaki sonuçlara katlanacağız.. Mümkün değil..

NE YAPALIM DA TEDAVİMİZ HASTAYA ZARAR VERMESİN..?

1️⃣ Yukarıda sedefin sebebi mekanizmada yazdığım önemli sebeplerden biri olan Bağırsak geçirgenliği mutlak surette engellenmeli – tedavi edilmeli.
🔸Öncelikle hastanın gıda alımı düzenlenmeli. (Diyeti belirlenmeli)

  1. Süt ve süt ürünleri,
  2. Gluten,
  3. Lektin,
  4. Laktoz,
  5. Histamin,
  6. IGF-1 içeren besinler,
  7. İşlenmiş gidalar(etler),
  8. Basit karbonhidratlar,
  9. Kızartmalar,
  10. Fazla meyve tüketimi TERK EDİLMELİ..

🔸Sofradan Her zaman doymadan kalkmalı ve gece AÇ yatılmalı.
🔸Yemekten önceki 30 dakikadan başlayarak, yemekte ve yemekten sonraki 15 dakika su içilmemeli.(mide asitini azaltır ve hem sindirim zorlaşır, hem vitamin mineral emilimi azalır, hemde bağırsak geçirgenliğine neden olur)
🔸Sıvı BENTONİT KİL (yenilebilir tip) ya da aktif kömür (karbon) destegi ile bağırsaktaki toksinler baglanıp atılmalı.

2️⃣ Ne yaparsak yapalım toksinler bağırsaktan geçtiğini veya bakteriyel, viral, fungal sebepli yabancı maddelerin kana geçtiğini yada başka hastalık için kullanılan ilaçların toksik etkilerinin oluştuğunu düşünelim.

🔸Bu durumla karşılştığımızda veya bu ihtimaller geliştiğinde bu toksi / yabancı maddeleri bağlamamız yani zararsız hale getirmemiz gerekiyor. Özellikle karaciğerde bu toksinler yok edilmeli ki vücudumuza yayılarak yukarıda belirttiğim ve başka hastalıklarda da yazacağım reaksiyonlar gelişmesin.
Bu durdurma / bağlama olayını antioksidanlar vasıtası ile yapabiliriz. En önemli iki antioksidanımız;
Glutatyon
Resveratrol

3️⃣ Endotel hasarlar

🔸Yukarıda mekanizmada ayrıntılı yazılı olduğu gibi Langerhans hücreleri antijen sunup patojeni işaretlediler. İşaretlenen hücrelere saldıracak olan bağışıklık hücrelerinden bazıları damarlardan dışarıya sızarak olay yerine gelir.
🔸Bağışıklık hücreleri sızarken endotel hücrelerine zarar verirler. Bu endotel hasarı önlenmelidir. Bunun için en güçlü endotel hasar onarıcı ve önleyici

Hesperidin (P Vitamini)

4️⃣ A vitamini formları

🔸Sedef lezyonlarını yok etmede bir A vitamini türü olan etretinat etkilidir. Keratinositlerin bölünmesinde fonksiyonu vardır FAKAT;
➖Yarılanma ömrü (yani vücutta kalma süresi – kandan atılma süresi) çok uzun olduğu için toksik etkiye neden olmaktadır (nörotoksik)
🔸Bu sebeple sedef hastalığında kar zara düşündüğümüzde kullanımı uygun değildir. Bunun yerine Asitresin formunda A vitamini kullanımı başlanmıştır. Ama maalesef ülkemizde şimdilik bu form yok….

🔸Bunun yerine şu anda kullanılabilecek olan, ülkemizde de bulunan
lutein& zeaksantin formu var

5️⃣. VİTAMİN D3
🔸 Keratinositlerde bölünmeyi baskılar. D3 vitamininin KALSİPOTRİOL formunda olan kremden günde 2 kez toplam 2 ay kullanılabilir.

6️⃣ ANTHRALİN MERHEM FORMÜLÜ
🔸 Salisilik asit, dithranol ve çinko oksit pastası(%10) şeklinde bir krem ile pullanma önlenir. Bu diğer tedavilerin hızını artırır. Çok çeşitli formlarda piyasada satıldığı için bunu ECZACINIZ’a söyleyin o size hazırlar ve piyasadakilerden daha etkili olur.

Majistral Formülü
📍Dithranol : 2 g
📍Salisilik asit: 0.5 g
📍Çinko oksit pastası: 100 g

🔸Sabah ve akşam sürülecek 30 dakika sonra ise yıkanacak bu krem sürekli vücutta durmayacak.

7️⃣. Sabun, deterjan kullanılmamalı. Uygun şampuanlar günlük temizliktede kullanılmamalı. Sabun ve deterjan sedefte zarar verir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Gastroenterit (Akut Barsak Enfeksiyonları)

Öncelikle izahat için akut yani ani gelişen, kronik yani zaman içinde gelişen tanımlarını bilmeliyiz.

Kronik Gastroentritler genel olarak sindirim sistemi başta olmak üzere diğer sistem hastalıklarına eşlik eden çokdaha nadir bir durum olduğu için aşağıda bahsedilmeyecektir.

Konumuz Akut (Ani gelişen) gastroenteritler, mide ve bağırsakların enfeksiyon veya iltihaplanmasıyla (enflamasyonuyla) tetiklenen kısa süreli bir hastalıktır.

Gastroenterit asıl olarak ishal (diyare) ile seyrederken, ishale bulantı, kusma, ateş ve karın ağrısı eşlik edebilir.

İshal, bağırsak hareketlerinin artması, dışkı miktarının fazlalaşması ile günlük dışkı sayısının artması ve dışkı kıvamının bozularak yumuşak, sulu bir görünüm alması olarak tanımlanır.

Gastroenteritin birçok farklı nedeni olabilir:

  • Virüsler
  • Bakteriler
  • Parazitler
  • Kimyasallar
  • Belirli tepkiler ilaçlar ve yemek

Bulaşma ile Meydana gelen Gastroenteritler?

Akut gastroenteritler genellikle bir virus veya bakteri, daha nadir olarak da bir parazit içeren dışkı ile bulaşmış olan yiyeceklerin yenilmesiyle, su veya diğer içeceklerin içilmesiyle, etkenle temas etmiş kirli ellerin ağıza götürülmesi ile ortaya çıkar.

  1. Kişisel hijyenine dikkat etmeyenlerde hastalık kişiden kişiye de bulaşabilir.
  2. Hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış veya saklanmış yiyeceklerin tüketilmesi ile bulaşabilir.
  3. Kirli su, yıkama sırasında yiyeceklere hastalık etkenlerinin bulaşmasına neden olabilir.
  4. Kirli sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de akut gastroenteritler için kaynak olabilirler.

Gastroenterit Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Hastalığın etkeni ne olursa olsun tüm gastroenteritlerde ishal görülür.

Virüsler ile gelişen ishalde dışkıda kan görülmez iken bazı bakteriler kanlı, sümüksü bir ishale neden olur. Bazıları bakteriyel ishaller kansız, sulu veya su gibi dışkıya da yol açar. Akut gastroenteritlerde bulantı, kusma, karın ağrısı ve ateş sık olarak gelişir.

İshal, kusma ve yüksek ateşe bağlı olarak dehidratasyon (vücudun aldığından daha fazla su kaybetmesi durumu) tablosu gelişebilir. Bazen bağırsakta gaz toplanması, baş ağrısı, halsizlik de görülür.

Dehidratasyon, bebekler ve küçük çocuklarda daha sık görülür. İshal, kusma ve ateş sonucu gelişen sıvı kaybı vücudun elektrolit (tuz ve mineral) dengesini de bozabilir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda birkaç saat içerisinde vücuttan aşırı sıvı kaybı olabilir.

Hafif dehidratasyon geliştiğini gösteren belirti hastanın susamış olmasıdır.

Vücuttan su kaybı arttıkça susuzluğa ek olarak dudak ve ağız kuruluğu, uykuya meyil, gözyaşında azalma veya gözyaşının gelmeyişi, göz kürelerinde çökme, nabızda hızlanma, el ve ayaklarda soğukluk, derin veya hızlı solunum, idrar miktarında azalma olabilir.

Ağır dehidratasyonda bunlara ek olarak dalgınlık, kan basıncında düşme, hiç idrar çıkarmama ve şok görülebilir.

Gastroenteritin Teşhisi Nasıl Konur?

Şikayetleri olan kişinin hastalık öyküsü (anamnezi) ve fizik muayene bulguları genellikle akut gastroenterit tanısı için yeterlidir. Kişinin şikayetlerinin ağırlığı ve fizik muayenesindeki bulgulara göre hekimler gerek gördükleri tetkikleri

Kişinin şikayetlerinin ağırlığı ve fizik muayenesindeki bulgulara göre hekimler gerek gördükleri (bazı bakteri ve parazitlerin oluşturduğu ishallerin tedavisinde antimikrobiyal ilaçların kullanılması gerektiğinden, hastalık etkeninin bu mikroplardan biri olabileceği düşünüldüğünde bunlara yönelik) dışkı tetkikleri ve diğer tetkikler yaptırabilir. Kanda tuz ve minerallerin düzeyine de bakılması gerekebilir.

En yaygın olarak yapılan tetkik direk gaita incelemesi ve gaita kültürüdür. Ayrıca serolojik testler, PCR, patolojik incelemeler, vb tetkikler de akut barsak enfeksiyonlarında tanı koymak amacıyla kullanılır.

Hasta numunesinde (gaita, idrar, kan, BOS, balgam, kusmuk, vb.) uygun laboratuvar yöntemleri ile yapılan inceleme sonucunda Akut barsak enfeksiyonuna neden olan etkenin (virüs, bakteri veya parazitin) saptanması ile tanı konur.

Gastroenteritin Tedavisi Nasıldır?

Akut gastroenteritlerin çoğu kendiliğinden düzelir. Tedavi genellikle belirtilere yönelik uygulanmaktadır.

Doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde ve doktorun önerdiği şekilde ilaç kullanılmalıdır.

İshal kesici ilaçlar kullanılmamalıdır.

İshal düzelene kadar yağsız ve posasız gıdalarla ishal diyeti uygulanmalıdır ve hastanın ağızdan bol sıvı alması sağlanmalıdır. İshale bağlı gelişen sıvı ve tuz kaybı oldukça önem taşımaktadır.

İshal süresinde iştahsızlık sıktır. İshal belirtileri olan çocuklara sık aralıklarla besinler verilmelidir. İshalin erken döneminde çocuğun aç ve susuz bırakılmaması, alışık olduğu sıvı besinlerin alabildiği miktarlarda verilmesine devam edilmesi,  sıvı ve tuz kaybının gelişmesini önlemeye yeterlidir. Anne sütü alan bebeklerde emzirme devam ettirilmelidir. Büyük çocuklar ise alışık olduğu sıvı besinler ile beslemeye devam edilmelidir. Yoğurt, ayran gibi besinler besin değeri yüksek olan yağsız et, katı yumurta gibi besinler tercih edilmelidir. İshal durana kadar liften zengin besinler (fazla posa bırakan çiğ sebze ve meyveler) bağırsak hareketlerini arttırdığı için önerilmemektedir. Yağ emilimi bozulmamış olmasına karşın çok yağlı besinler bağırsaklardan geçişi hızlandırdığı için birkaç gün verilmemelidir.

Gastroenteritten Korunma Yolları Nelerdir?

El yıkama; akut gastroenterite yol açan mikropların bulaşmasını önleyen en önemli yöntemdir.

Kişisel korunma önlemi olarak;

Ellerinizi;

  1. Yemeklerden önce ve sonra,
  2. Yemeklerinizi hazırlamadan önce ve sonra
  3. Tuvaletten önce ve sonra,
  4. Bebeğinizin beslemeden önce, altını temizledikten önce ve sonra,daima sabunla, bol ve temiz su kullanarak yıkayınız.

Ellerinizi yıkarken her tarafını (ön ve arka parmak aralarını, tırnak içlerini ) iyice temizlediğine emin olana kadar yıkamaya özen gösteriniz.

Su Güvenliğiniz İçin;

  1. Mutlaka temiz su tüketiniz.
  2. Mümkünse resmi izinli ambalajlı su kullanınız.
  3. Bulunduğunuz bölgede kuyu suyu yada depo suyu kullanılıyorsa, klor kullanma talimatına uygun şekilde mutlaka suyunuzu  klorlayınız.
  4. Kaynağını bildiğiniz ve temizliğinden emin olduğunuz suları kullanınız.
  5. Zorunlu hallerde suyunuzu en az 10 dakika kaynatarak kullanınız.

Gıda Güvenliğiniz İçin;

  1. Tüm meyve ve sebzeleri tüketmeden hemen önce bol ve temiz su ile yıkayınız.
  2. İyice piştiğinden emin olduğunuz gıdaları tüketiniz.
  3. Pişirilmiş dahi olsa uygun şekilde saklanmayan gıdalarda mikrop üreyebileceğini unutmayınız, bu nedenle uygun şekilde saklanan gıdaları tüketiniz
  4. Açıkta satılan gıda maddelerini kesinlikle tüketmeyiniz.
  5. Kümes hayvanları, kasaplık hayvan etleri ve ürünleri tam olarak pişirdikten sonra tüketiniz.
  6. Pastörize edilmiş süt ve süt ürünleri kullanınız.

Unutulmamalıdır ki hasta kişiler, ishali düzeldikten sonra birkaç gün içinde de bulaştırıcı olabilir. Aile içinde hastalığın yayılımını önlenmek için hastanın kullandığı tabak, çatal, kaşık, bıçak temizlenmeden başkalarınca kullanılmamalı, hastanın özellikle dışkı ile temas etmiş kirli kıyafetleri sıcak su ile yıkanmalı, tuvalet klor içeren temizleyicilerle ya da çamaşır suyuyla temizlenmelidir.

Gastroenteritte Kimler Riskli Gruptadır?

Hastalıktan en çok kişisel temizlik kurallarına dikkat etmeyen, el yıkama alışkanlığı olmayan, yiyecekleri tüketmeden önce iyi yıkamayan ve yeterince pişirmeden yiyen, güvenli içme ve kullanma suyuna ulaşımın olmadığı toplum/kişiler ve çocuklar etkilenmektedir.

Akut ishal belirtileri göstermeleri durumunda hastaların; özellikle çocuk, yaşlı ve hamilelerin sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir.

Gastoenteritte İleri Düzey Bilgiler

Öyküde sorulması gerekenler

  1. Hastanın yaşı
  2. İshalin başlangıç zamanı ve süresi
  3. Dışkının özelliği (sulu, yumuşak veya kanlı)
  4. Dışkılama sıklığı ve miktarı
  5. Kusma olup olmadığı: Kusmanın sayısı ve süresi
  6. Ateş varlığı: Ateşe eşlik eden belirtiler (konvülziyon, yeni geçirilmiş sistemik infeksiyon)
  7. Karın ağrısı (kramp veya tenezm) varlığı: Karın ağrısının yeri, özelliği,
  8. İshalden önceki beslenme durumu (Özellikle çocuklar için) Yakın zamandaki gıda alımı (etken mikroorganizma kaynağı)
  9. Seyahat öyküsü
  10. İçme suyu kaynağı
  11. Hastalığın ortaya çıktığı yer (bakımevi, hastane)
  12. Meslek (çocuk veya yaşlı bakımevi çalışanı, çocuk servisi hemşiresi vb.)
  13. Ev hayvanı besleme
  14. Altta yatan hastalık varlığı: Diyabet, kalp, kronik akciğer hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, HIV
  15. Kullanılan ilaç: Laksatif, antasit, proton pompa inhibitörü, kolşisin, antibiyotik, alkol, steroid
  16. Son idrar çıkarılan zaman (Dehidratasyon varsa)

Teşhis Algoritması

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Hijyen Eğitimi Zorunluluğu

Hijyen eğitimi; Yönetmelik ile belirlenmiş iş kollarında çalışanların, yaptıkları iş ile ilgili uymaları gereken hijyen kurallarını ve bu kuralları nasıl uygulayacaklarını öğrenmelerini sağlayan 8 saatlik bir eğitimdir.

Hijyen eğitimi alma zorunluluğu olan çalışanlar aşağıda ilgili maddesi verilen Hijyen Eğitimi Yönetmeliği ile belirlenmiştir.

MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik aşağıda belirtilen iş kollarında çalışanları kapsar:

  1. Gıda üretim ve perakende iş yerlerinde çalışanlar,
  2. İnsani tüketim amaçlı sular ile doğal mineralli suların üretimini yapan iş yerlerinde çalışanlar,
  3. Kaplıca, hamam, sauna, berber, kuaför, dövme ve pirsing yapılan yerler, masaj ve güzellik salonları ve benzeri yerlerde çalışanlar,
  4. Otel, motel, pansiyon ve misafirhane gibi yerlerde çalışanlar,
  5. Komisyon tarafından hijyen eğitimi verilmesi uygun görülen diğer iş kollarında çalışanlar.

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıtlıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Resmî Gazete Tarihi: 05.07.2013 Sayısı: 28698 Hijyen Eğitimi Yönetmeliği linkte görebilirsiniz. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18552&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

Hijyen Yönetmeliği gereği eğitim alma zorunluluğu olan çalışanlar 11.10.2011 tarihine kadar Portör Yönetmeliğine göre belirlenmiş zaman aralıklarında tahlillerini yaptırarak varsa işyeri hekimlerine yoksa ilgili bir hekime muayene olup tahlillerinin sonucuna göre çalışabilir onayı almaları zorunluluğu mevcuttu.

İş sağlığı ve Güvenliği – Halk Sağlığı kapsamında oldukça önemli olan bulaşıcı hastalıklar ve hastalıkların bulaşması hususunda en çok bilinen yasal düzenleme Portör Yönetmeliğidir. Maalesef az bilinen ise PORTÖR YÖNETMELİĞİ 11.10.2011. TARİHİNDE İPTAL edildiğidir. İptal edilen Portör Yönetmeliği hakkındaki yazımızı yandaki linkten okuyabilirsiniz. https://tetkik.com.tr/2024/08/15/things-you-can-do-to-refresh-your-home-this-weekend/

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.


Daha Fazla

Çalışanlara Tetanoz Aşılaması

TETANOZ TETANOS

Bir bakterinin ürettiği toksinlerin insan vücuduna girdikten sonra sinir sistemini tutarak, kas kasılmaları ile seyreden ve ölüme sebebiyet verebilen bir enfeksiyon hastalığıdır.

Dünya Sağllık Örgütü (WHO) verilerine göre bugün için tetanoz aşısında uygulanması gereken protokol şu şekildedir.

  1. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
  2. Doz – ilk dozdan 1 ay sonra yapılır. 1-3 yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  3. Doz – 2. Dozdan 6 (Altı) ay sonra yapılır. 5 (Beş) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  4. Doz – 3. Dozdan 12 (On İki) ay sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  5. Doz – 4. Dozdan 10(On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.

Firmamız Tetkik Ortak Sağlık Güvenlik Birimi’nde (TETKİK OSGB) hizmet verdiğimiz firmalarımızı çalışanlarına tetanoz aşılaması ve takibinde kullandığımız Tetanoz Aşı Kartı aşağıdadır.

TETANOZ HAKKINDA İLERİ BİLGİLENDİRME

Tetanoz, Yunanca tetanos yani kasılma kelimesinden adını alır. Genel olarak toprakta yaşayan Clostridium tetani denen bir bakterinin insanın vücudu içerisinde ürettiği metalloproteaz tetanospazmin adı verilen toksinler tarafından ortaya çıkan kas kasılmaları ile karakterize olup enfeksiyonla seyreden bir sinir sistemi rahatsızlığıdır. (Bu toksin omurilik ve beyin köküne ulaştığında buradaki sinir hücrelerinin iletimini bozar. Bozulan iletim sonrasında kişide istemsiz kasılmalar gözlenir.)

Clostridium tetani bakterisinin inkübasyon süresi ortalama 8 gün olarak belirlenmiştir. Bu süre 3-21 gün arasında değişebilir.

Kasılma genellikle çene ve boyunda veya tüm bedende ortaya çıkabilir. Tetanoz aşılama vasıtasıyla önlenebilir. Fakat aşılama yapılmadığında ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir hastalıktır.

Tetanoz Türleri Nelerdir?

Tetanozun sınıflandırıldığı ana türler arasında genelize ve lokalize tetanoz, neonatal tetanoz ve ksenobiyotik tetanoz bulunmaktadır.

  • Jeneralize (yaygınlaşmış) tetanoz: En sık gözlenen formdur ve hipertansiyon, taşikardi, terleme, çene kilitlenmesi gibi semptomlarla birlikte gözlenir.
  • Neonatal tetanoz: Yenidoğanlarda, özellikle göbek bağına steril olmayan uygulamalar yapılan kültürlerde, gözlenir. Yenidoğanlarda sinir hücreleri daha kısa olduğu için hastalığın inkübasyon süresi daha kısadır.
  • Sefalik tetanoz: Özellikle kafa travmalarından sonra gözlenen cinsidir. Kraniyal sinirleri tutabilir.
  • Lokal tetanoz: En az gözlenen tetanoz formudur. Sadece tek kas grubunda gözlenebilir. Daha sonra jeneralize tipe ilerleyebilir.

Tetanoz Nasıl Bulaşır?

Halk arasında tetanozun  sadece topraktan ve paslı demirden bulaştığı zannedilse de Clostridium tetani denen bir bakterinin insana bulaşma yolları genel olarak aşağıdaki gibidir;

  1. Kirli yaralanmalar (Tozlu – topraklı) genellikle kazalar, ateşli silah vs. ile meydana gelir
  2. Hayvan ısırıkları
  3. Vücudun geneline yayılmış yanıklar (donma/soğuk yanığı)
  4. Vücut bütünlüğünü bozan parçalı kırıklar, cerrahi yaralar
  5. Tetanoz bakterisi ille enfekte olmuş hayvan, haşare ısırığı
  6. Vücudun çeşitli yerlerine temas edip cildin bütünlüğünü bozan yabancı cisim batığı, yaralamaları
  7. Damardan madde kullanımı, dövme, piercing
  8. Enfeksiyon kapmış göbek kordonu
  9. İyileşmeyen yada bakımı kötü olan yaralar
  10. Ağız içinde meydana gelen özellikle diş enfeksiyonları

Yaralanmadan sonra veya diğer risk faktörleri ile karşı karşıya kalındıktan sonra tetanoz aşısı 72 saat içinde yaptırılmalıdır.

Tetanozun Belirtileri Nelerdir?

Tetanozun belirtileri arasında çiğneme kaslarında sertlik, boyun ve çene kaslarında kasılmalar, yutma güçlüğü ve genel kas spazmları bulunmaktadır.

  • Çene kaslarında sertlik ve sık kasılmalar hastaların ağzını açıp kapamada zorlanmasına ve yutmada zorluk yaşamasına neden olabilir.
  • Yutma güçlüğü yaşayan hastalar katı besinler alırken boğulma hissi yaşayabilir.
  • Boyun, ense, sırt kaslarında katılaşma-sertlik hissedilebilir.
  • Hastalar kas ağrılarından ve kasılmalarından şikayet eder. Bu ağrılar hareketi kısıtlar.
  • Kasılmalar esnasında hastalar istemsiz hareketler sergileyebilir.
  • Vücut sıcaklığında artışla ateş yükselebilir.
  • Hastalar aşırı terleme yaşayabilirler.
  • Tetanoz toksininin sinir sistemi tutulumu ile hastalarda huzursuzluk, irritabilite, endişe ve anksiyete gibi negatif psikolojik belirtiler gözlenebilir.

Tetanoz Tanısı Konulur?

Tanısal laboratuvar testleri yoktur. Hekim tarafından yapılan fiziki muayenede kaslardaki sertlik, spazm durumu ve ağrı değerlendirilir. Kişinin aşı olup olmadığı yakın zamanlı yaralanmaları sorgulanır. Takip edilmesi gerekir.

Tetanoz Aşısı Nedir? Tetanos Aşı

Tetanoz bakterisinin zararlı toksininin inaktive edilmiş halini içerir. Toksinlerin inaktif formuna toksoid denilir. Diğer bir deyişle tetanoz aşısı, tetanoz toksoidi içerir.

Yetişkinlerde Tetanoz Aşısı Nasıl Yapılır?

Daha önce aşılanıp aşılanmadığı bilinmeyen yetişkinlerde tetanoz aşılaması ise Td (erişkin tip difteri-tetanoz) aşısı şeklinde uygulanmaktadır. Aşı olmamış bireylerde aşılama şeması zamanlara bölünmüş 4 doz şeklindedir. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.

  1. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
  2. Doz – ilk dozdan 1 ay sonra yapılır. 1-3 yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  3. Doz – 2. Dozdan 6 (Altı) ay sonra yapılır. 5 (Beş) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  4. Doz – 3. Dozdan 12 (On İki) ay sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  5. Doz – 4. Dozdan 10 (On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir. Devamında 10 (On) yılda bir tekrarlanır.

Hamilelikte Tetanoz Aşısı

Hamileliğin herhangi bir aşamasında her dönemde yapılabilir fakat genel tercih 3.ayın bitiminden sonradır. Eğer anne adayının tetanoz aşıları aşı takvimine uygun olarak tam yapılmış ise ve son aşılanmanın üzerinden 10 yıldan az süre geçmişse gebelik sırasında tetanoz aşısı yapılması zaruri değildir.

Çocukluk Çağında Tetanoz Aşısı Nasıl Yapılır?

Tetanoz aşısı 6’lı kür şeklinde yıllara yayılarak yapılır.  İlk önce karma aşı olarak (DaBT-İPA-Hib) beşli şekilde 2,4,6. aylarda ve 18. ayda yapılmaktadır. Daha sonra aşı takviminde  48. ay ile 72. ay arasında (4-6 yaş arası) dörtlü karma aşı (DaBT-İPA) şeklinde bulunan bir devam dozu uygulanmaktadır. 13. yaşta da erişkin tip difteri-tetanoz (Td) aşısı olarak ayrı bir pekiştirme dozu uygulamada yer almaktadır.

Hamilelikte Tetanoz Aşısı Nasıl Uygulanır?

Daha önce hiç aşılanmamış veya son aşısının üzerinden 10 yılı aşkın zaman geçen hamilelerin gebelik döneminde en az iki doz tetanoz aşısı olmaları gerekmektedir. Gebelikte 1 ay arayla toplam 2 doz aşılama yapılır. Çoğunlukla 5 ve 6. aylar tercih edilmektedir. 2. doz doğum gerçekleşmeden 2 hafta önce mutlaka tamamlanmış olmalıdır. Eğer tamamlanamamış ise anne ve bebeğin tetanoz açısından risk altında olduğu bilinmeli doğum esnasında enfeksiyon riskine karşı ekstra hassas bir yaklaşımla temiz doğum şartları sağlanmalıdır. 2’li aşılamada son aşının yapılışından 6 ay sonra anne 1 doz daha aşılanır. Bu aşılama sürecinden sonra 1’er yıl arayla 1’er doz daha aşılama yapılarak toplam 5 doza tamamlanır.

Hamilelikte Tetanoz Aşısının Yan Etkileri Nelerdir?

Hamilelik esnasında anne adayı kirli bir metal ile kesilme veya diğer tetanoz bulaşma risklerinden biriyle karşı karşıya kalmış ise aşı ile beraber tetanoz immunglobulin uygulaması da tercih edilebilir.

Hamilelikte yapılan tetanoz aşısının yan etkileri normal zamanda yapılmış olan aşıların yan etkilerine benzerlik gösterir. Sadece anne adayının daha hassas olmasından kaynaklı yan etkiler normalden biraz daha yoğun gözlemlenebilir.

Tetanoz Aşısı Yan Etkileri

Tetanoz aşısı uygulandıktan sonra genellikle ciddi belirtiler gözlemlenmez.

Nadiren;

  • Hafif ateş
  • Eklem ve kas ağrıları
  • Bulantı
  • Yorgunluk
  • Genel hastalık hissiyatı, halsizlik hali
  • Enjeksiyon yerinde hassasiyet (kızarıklık, şişlik ya da kaşıntı)
  • Nadiren abartılı lokal deri reaksiyonları Bu reaksiyonlar genellikle omuzdan el bileğine dek yayılan ağrılı bir şişme şeklindedir.

Genellikle aşı yapıldıktan 2- 8 saat sonra başlar ve sıklıkla yetişkin insanlarda rastlanır.

Tetanoz Tedavisi

Tetanozun direkt bir tedavisi yoktur. Tetanoz olduğundan şüphelenilen. kişi en kısa zamanda sağlık kuruluşuna (Hastane vb gib) yatırılır. Hasta dış çevreden mümkün olduğunca izole şekilde sessiz ve karanlık bir odada izole edilir. Hastanın odası ses, ışık, hava akımı gibi hastanın kasılmalarını ve huzursuzluğunu tetikleyecek unsurların olmaması sağlanır. Solunum sıkıntısı oluşabileceği için hava yolu ve damar yolu desteği sağlanır. Ağızdan beslenme sonlandırılır damar yolu ile beslenir. Tetanoz kaynaklı kasılmaların (spazmların) vereceği zararı önlemek için hasta sedatize edilir.(yatıştırıcı – sakinleştirici verilir)

Tetanoz Tedavisinde İlaç 

Tetanoz tedavisi hastane şartlarında yapılır. Tetanoz bağışıklık globulin gibi tetanoz toksinine karşı antitoksin verilebilir. Antitoksin henüz sinir uçlarına bağlanmamış serbest toksinleri etkisiz hale getireceği için artık semptomlara sebep olan sinir dokusuna ulaşmış toksinlere etki edemez. Ayrıca tetanoz etkeni  bakterilerle savaşmak ve üremelerini yavaşlatmak için oral veya enjeksiyon vasıtasıyla antibiyotik verilebilir. Bununla beraber tetanoz tanısı almış  bütün bireylere, durum teşhis edilir edilmez tetanoz aşısı ivedilikle yapılır.

T. C. Sağlık Bakanlığı Yetişkin Aşılama Bilgilendirme https://asi.saglik.gov.tr/asi/asi-kimlere-yapilir/liste/30-yeti%C5%9Fkin-a%C5%9F%C4%B1lama.html

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Tetanoz Aşılama Bilgilendirme https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/tetanus#:~:text=To%20be%20protected%20throughout%20life,3%20booster%20doses)%20of%20TTCV.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Tansiyon Ölçümünde Nelere Dikkat Edilmelidir?

  1. Öncelikle ölçüm yapılacak ortam çok önemlidir. Tansiyon yani Kan basıncı ölçümü sessiz, sakin bir ortamda yapılmalıdır,
  2. Oda sıcaklığı ne soğuk ne de çok sıcak olmalıdır,
  3. Rutin bir tansiyon takip ölçümünde, ölçüm yapılmadan önce tansiyonu ölçülecek kişi tercihen on (10) dakika oturur veya yatar durumda istirahat etmelidir,
  4. Tansiyon ölçümü yapılacak kişi son yarım saat içinde, çay, kahve, kolalı içecek, sigara içmemiş, yemek yememiş, egzersiz yapmamış olmalıdır.
  5. Tansiyon ölçümü yapılacak kişi son 24 saat içerisinde Psödoefedrin içeren ilaçlar (Soğuk algınlığı ilaçlarının bir kısmı, dekonjestan ilaçların bir kısmı vb gibi) kırmızı ve yeşil reçete ile alınan bazı ilaçlardan kullanmamış olmalıdır (Buraya yazılamayacak kadar çok ilaç ölçümü etkileyebileceği için tansiyonu ölçülen kişi kullandığı tüm ilaç ve takviyeleri hekimine söylemelidir.),
  6. Tansiyon ölçümü yapılacak kişi öncesinde mesanesini boşaltmalıdır, (idrara sıkışık olmamalıdır)
  7. Tansiyon – Kan basıncı ölçümü yapılırken, ölçümü yapılan kişi konuşmamalı, hareket etmemelidir,
  8. Her ölçüm takibi yani ilgili süreç için ilk muayenede mutlaka iki koldan ölçüm yapılmalıdır. Tansiyon. – kan basıncı saplıklı bir kişide her iki koldan da eşit ölçülür. Nüfusun yarıya yakınında her iki kol arasındaki ölçümde küçük bir fark olabilir. Bu nedenle başlangıçta her iki koldan da ölçüm alınmalı daha sonra yüksek ölçülen koldan tansiyon ölçümü ve takibi yapılmalıdır.
  9. Tansiyonu ölçülecek kişi rahat, hareketsiz ve her iki ayağı da yere basacak şekilde oturmalıdır. Bacak bacak üstüne atılmış bir pozisyonda tansiyon ölçümü yapılmamalıdır,
  10. Tansiyonu ölçülecek kişinin tercihen tansiyon ölçülecek kolu çıplak olmalıdır. Mümkün olmadığı durumlarda kıyafetinin kol kısmı gevşek olmalıdır. Giysilerin kol kısmının dar – sıkı olması tansiyonun hatalı olarak yüksek ölçülmesine neden olabilir,
  11. Ölçüme başlamadan önce kol giysisi sıyrılmalı ve katlanmalı, kolun üst kısmı kalp hizasında olacak şekilde pozisyon verilmelidir,
  12. Eğer üst koldan ölçüm yapılacaksa kolun kalınlığına uygun manşon kullanılmalıdır. Bunun için kol çevresi ölçülmeli, 33 santimden fazlaysa geniş manşon kullanılmalıdır. Kol çevresi, dirsek ile omuz başının tam ortasından ölçülmelidir,
  13. Tansiyon aletinin kolu saran kısmındaki işaret, bu atardamarın üzerine gelecek şekilde ve dirsek çukurunun 2 cm üstünden itibaren kola sıkı bir şekilde sarılmalıdır,
  14. Tansiyon aleti eğer cıvalıysa, manometre kolay görülebilecek bir yere konulmalı, aneroid yani havalı ise elde kolayca okunabilecek bir şekilde tutulmalıdır,
  15. Ölçüme başlamadan önce parmak ile kol damarının üzerine hafifçe basılmalı, koldaki sarılı kısım şişirilmelidir. Nabzın kaybolduğu noktaya kadar bu şişirme devam edilmeli ve nabzın kaybolduğu değer kaydedilmelidir. Bu kayıt yapıldıktan sonra tansiyon aletinin hava kesesi söndürülerek, tamamen gevşemesi sağlanmalıdır,
  16. Dinleme aletinin (steteskop’un) baş kısmı kolun iç kısmındaki atardamarın üzerine gelecek şekilde yerleştirilmelidir,
  17. Dinleme aleti (steteskop’un) baş kısmı kolun iç kısmına yerleştirildikten sonra şişirme işlemi tekrar yapılmalıdır. Yalnız bu işlem parmakla kaydedilen değerin 2-3 puan üstüne kadar yapılmalıdır,
  18. Şişirme işlemi gerçekleştirildikten sonra, hava çıkacak şekilde kolu saran kısım yavaş yavaş söndürülmelidir. Saniyede en fazla 2 mmHg olacak şekilde söndürme işlemi yapılmalıdır. Daha hızlı veya yavaş söndürme yapılırsa tansiyon yanlış ölçülebilir,
  19. Söndürme işlemi yapılırken dinleme aletinden gelen seslere dikkat edilmelidir. İlk duyulan ses sırasında kaydedilen basınç, büyük tansiyonu gösterir. Sesler şiddetine ve niteliğine göre bu fazda işitilir. Kaybolduğu noktada ölçülen basınç ise, küçük, yani diyastolik tansiyonu gösterir.
  20. Kulaklıklı cihaz ile ölçüme başlanmadan önce sık olarak deneme yapılıp, kulağın seslere alışması sağlanmalıdır,
  21. Elektronik cihazlarla ölçüm yapılırken, kullanma kılavuzu ayrıntılı okunmalı, burada anlatılan kurallara göre ölçüm yapılmalıdıri
  22. Acil durumlarda anlık tansiyon – kan basıncı düzeyi öğrenilme ve sonuca göre müdahale gerekliliği sebebi ile hekimin ve sağlık personelinin insiyatifinde yukarıdaki bazı maddeler – şartlar ihmal edilir.

Tansiyon Ölçümünde İleri Düzey Bilgiler

  1. Ölçüm sırasında stetoskop manşonun altına sıkıştırılmamalıdır. Stetoskop dirsek çukurunda serbest durmalı ve cilde hafifçe bastırılmalıdır.
  2. Ölçüm için manşonun kesesi brakial arter üzerine yerleştirilir, oskültatuar arayı önlemek amacıyla havası radial nabzın kaybolduğu düzeyin 20-30 mmHg üstüne kadar şişirilir.
  3. Kontrol valvi açılarak saniyede 2-4 mmHg hızla indirilir.
  4. Oskültasyon yöntemi ile ölçüm yapıldığında manşonun basıncı azaltılmaya başladıktan sonra sesin ilk duyulduğu anda (Korotkoff faz 1) okunan değer, sistolik basınçtır.
  5. Sesin artık işitilmez olduğu anda okunan değer ise (Korotkoff faz 5) diyastolik kan basıncı olarak kabul edilir.
  6. Diyastolik basınç çok düşük ise seslerin hafiflemeye başladığı düzey (Korotkoff faz 4) diyastolik basınç olarak kaydedilir.
  7. Manşon uzun süre şişirilmiş bırakılırsa venöz sistemde dönüş azalacağı için sesler güç duyulur.
  8. Venöz konjesyonu önlemek için ölçümler arasında en az bir dakika beklenmelidir. Bunun tersine, sesler zor duyuluyorsa hastanın kolu baş seviyesinin üstüne kaldırılır, eli 5-10 kez açıp kapattırılarak venlerin boşalması sağlanır ve ölçümler tekrarlanır.
  9. Sistolik kan basıncının öncelikle palpasyonla nabızdan belirlenmesi ardından oskültasyonla kan basıncı ölçümüne geçilmesi gerekir.
  10. Ölçümler arada ikişer dakika bırakılmak suretiyle en az iki defa yapılmalı ve bulunan sonuçların ortalaması alınmalıdır.
  11. Eğer iki değer arasındaki fark 5 mmHg’dan fazlaysa daha başka ölçümler de yapılmalı ve bunların sonuçlarının ortalaması alınmalıdır.
  12. Aritmisi olan hastalarda ortalama sistolik ve diyastolik kan basıncı değerlerini elde etmek için birkaç ölçüm yapmak gerekir.
  13. Yaşlılarda (65 yaş üzeri bireylerde), diyabetli hastalarda, ortostatik hipotansiyonun sık görüldüğü durumlarda ve antihipertansif ilaç tedavisi altındaki hastalarda ölçümlerin ayaktayken tekrar edilmesi gereklidir. Ayaktaki ölçümler hasta hemen ayağa kalkar kalkmaz ve ayağa kalktıktan 2 dakika sonra yapılmalıdır.
  14. Gençlerde (30 yaşın altında) kan basıncı yüksek bulunmuş ise koarktasyonu ekarte etmek için bacaktan da ölçümler yapılmalıdır.
  15. Ölçümün hangi koldan ve hangi pozisyonda yapıldığı, sistolik ve diyastolik kan basınçları kaydedilmelidir.
  16. Hekim ölçtüğü değer hakkında hastasını bilgilendirmeli ve bulunan değerlere göre periyodik ölçümlerin ne kadar zamanda bir yapılacağını belirtmelidir.

Korotkoff seslerinin 5 fazı:

Faz I damara uygulanan basınç sistolik kan basıncı düzeyine düştüğü zaman kollapsın ortadan kalkmasına bağlı olarak duyulan ilk net tıklama sesi ile başlar. Bu ses, hafif şiddette devam ederken,

Faz II aşamasında manşon basıncının azalması ile tıklama sesinden sonra ortaya çıkan sert ve net bir ses ortaya çıkar.

Faz III‘ün başlaması ile birlikte Faz II nin net sesi kuvvetli duyulan bir üfürüme dönüşür.

Faz IV aşamasında üfürüm şiddeti hafifler.

Faz V aşamasında manşon basıncının diyastolik kan basıncı düzeyine inmesi ile arter üzerindeki baskı tamamen kalktığı için sesler tümüyle kaybolur.

Diyastolik kan basıncının belirlenmesinde Faz V esas alınmakla birlikte, 12 yaşına kadar olan çocuklarda ve dolaşım hızının arttığı klinik durumlarda (aort yetersizliği, beriberi, ağır anemi, hipertiroidi vb.) Faz IV’ün esas alınmasında yarar vardır.

Faz IV ile V arasında 10 mmHg’dan fazla fark varsa gerçek diyastolik kan basıncı değeri olarak Faz IV kabul edilmelidir. Böyle bir durumda en doğrusu, kan basıncı ölçümü sonucunu Faz I/FazIV/Faz V olarak kaydetmektir.

Oskültasyonla kan basıncı ölçülürken ilk Korotkoff sesinden sonra (Faz I ile Faz III arasında) uzunca bir süre sessizlik olup ardından sesler yeniden başlayabilir.

Oskültasyon boşluğu (auscultatory gap) olarak bilinen bu durum, özellikle aorta darlığı gibi ekstremitelere kan akımının azaldığı koşullarda gözlenir. Yalnız oskültasyonla kan basıncı ölçümü yapılması durumunda bu sessiz faza düşülmesi halinde Faz III değerinin sistolik kan basıncı olarak değerlendirilmesi mümkündür. Bu nedenle, sistolik kan basıncının öncelikle palpasyonla nabızdan belirlenmesi ardından oskültasyonla kan basıncı ölçümüne geçilmesi önerilmektedir. Her seferinde en az iki ölçüm yapılarak ortalaması alınmalıdır. Eğer iki ölçüm arasında 5 mmHg veya daha fazla fark varsa ilave ölçümler yapılarak değişkenliğin derecesi azaltılır.

Korotkoff Seslerinin 5 Fazı Diyagramı

Tansiyon Ölçümünün Tarihçesi

Tansiyon Aletinin teknik adı Sfigmomanometre‘dir. (Kan basıncını ölçmek için kullanılan aletin resmi adıdır.) Alet, şişirilebilir bir kauçuk manşet, bir tür gösterge içeren bir ölçüm ünitesi ve manşeti şişirmek için bir mekanizmadan oluşur. Kan damarlarınızdaki basıncı ölçmek için gösterge, milimetre cıva (mmHg) adı verilen bir ölçüm birimi kullanır.

Ancak, sfigmomanometre icat edilmeden çok önce, Çinliler kanın vücudumuzda nasıl dolaştığına dair karmaşık sistemi ilk fark eden ve teorileştiren kişilerdi. American Diagnostic Corporation’a göre, o zamanlar Hintli bilim insanlarının dolaşım sistemi hakkında bir miktar bilgi geliştirdiğini öne süren kanıtlar bile vardı.

1600’lere gelindiğinde, William Harvey adlı bir doktor bu sistem hakkında daha derin bir anlayış geliştirdi ve 1615’te dolaşım hakkında ders vermeye başladı. 1628’de, kısa sürede dolaşım sistemi çalışmasının temeli haline gelen ünlü eserini yayınladı. Ve kalp atış hızı ile nabız arasında bir ilişki olduğunda, bu kan hacmi ve kan basıncının keşfedilmesinin yolunu açtı.

1733’te İngiliz Fizyolog Stephen Hales (1677–1761), uzun bir cam tüpü bir atın boyun arterine bağladığında kanın 2,9 m yükseldiğini gözlemledi. Böylelikle bir hayvanın kan basıncı ölçümleri ilk kez Hales tarafından belgelendi. 

1881’de, Avusturyalı Doktor Samuel Siegfried Karl Ritter von Basch’ın (1837–1905) sistolik basınç ölçümüne dair çalışmalar yaptı. İlk sfigmomanometreyi icat etti. Sistem atardamardaki kan akışını kısıtlamak için suyla doldurulmuş bir kauçuk ampul içeriyordu. Ampulü ayrıca doğru bir okumaya yardımcı olmak için bir cıva sütununa bağladı.

1896’da İtalyan Doktor Scipione Riva-Rocci (1863–1937), arter üzerinde düzenli bir basınç oluşturmak için kolun etrafında şişirilebilir bir manşon kullanımına başvurdu. 

1905’te, Rus Doktor Nikolai Korotkov (1874–1920), manşon basıncı azaltılırken arterden gelen sesleri dinlemek için bir stetoskop kullandı ve bu da diyastolik basıncın ölçülebilmesini sağladı.

1910’dan sonra, ABD’li doktorlar hastalarıyla ilgili klinik raporlarında düzenli olarak sistolik ve diyastolik kan basınçlarını bildirdiler.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İlk Yardım Dolabı – İlk Yardım Çantası

İşyerleri, okullar, evler başta olmak üzere insanları ilkyardımcı veya kendileri tarafından müdahale edilebilecek basit yaralanmalara ilk müdahaleyi yapabilmeleri için gerekli malzemelerin bir arada ve uygun şartlarda muhafaza edilmesi gerekir. Bu şartları yerine getirmek üzere yapılmış sabit muhafazalara İlk Yardım Dolabı, taşınabilir olanlarına da İlk Yardım Çantası denir.

Mevcut yasal düzenlemelerde işyerlerinde bulundurulacak İlk Yardım Dolabı / İlk Yardım Çantası sayısı ve içerisine konacak tıbbi malzeme içeriği belirtilmemiştir.

İlgili tüm yasal düzenlemeleri incelediğimiz zaman sadece;

İŞYERİ BİNA VE EKLENTİLERİNDE ALINACAK SAĞLIK VE GÜVENLİK ÖNLEMLERİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK

 https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18592&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

Madde 60 : “Çalışma şartlarının gerektirdiği her yerde ilkyardım ekipmanları kolay erişilebilir yerlerde bulundurulur, Güvenlik ve Sağlık İşaretleri Yönetmeliğine uygun şekilde işaretlenir. Acil servis adresleri ve telefon numaraları görünür yerlerde bulundurulur.”

İbaresi bulunmakta olup başka bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Bu sebeple işyerinde kaç tane iİlk Yardım Dolabı / İlk Yardım Çantası bulundurulacağına, konulması gereken yerlere ve içerisinde bulunması gereken malzemelere işyeri hekimi karar verebilir.

Bu dolaplar ve çantalarda sadece ilkyardım malzemeleri bulunmalı, kesinlikle ilaç bulundurulmamalıdır.

Ayrıca işyerinin çalışma düzenine göre en az bir sorumlu atanarak dolapların düzenli kontrolü, eksiklerin ve malzemelerin miadların kontrolü sağlanmalıdır.

İlk Yardım Dolabı / İlk Yardım Çantası Malzemeleri için şahsen tavsiye ettiğim temel liste aşağıdaki gibidir;

  • Dezenfektan solüsyon ( Tercihan BATTİKON sol. %10 ‘luk veya eşdeğeri olan solüsyonlar POVIOD, POLYOD, POVİSEPTİN, BETAKON %10 ‘luk)
  • Steril gazlı bez
  • Sargı bezleri (farklı ebatlarda)
  • Yara bantları
  • Elastik bandajlar (farklı ebatlarda)
  • Oksijenli Su
  • Flaster
  • Cerrahi makas
  • Yanık Kremi
  • Antibiyotik Krem
  • Yanık örtüsü
  • Maske
  • Eldiven
  • İlkyardım Broşürü 

İşyeri hekimi meslektaşlarım hizmet verdikleri işletmelerin ihtiyaçlarına göre bu listeye ekleme yapacakları gibi eksiltmeler de yapacaklardır. Karar verme sorumluluğu işyeri hekimi meslektaşlarımındır.

Saygılarımla

Dr Mustafa KEBAT – Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Not: İnternette, ecza dolabı hakkında yapacağınız aramalar sırasında T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanmış Ecza Dolapları Talimatnamesi ile karşılaşabilirsiniz.

Burada belirtilen Ecza Dolapları, eczanesi bulunmayan yerlerde hekimler tarafından açılabilen eczane yerine geçen ve 19 Şubat 2017 de yayınlanan Ecza Dolabı Talimatnamesi ile usul ve esasları düzenlenen yerleri belirtir. ( https://www.saglik.gov.tr/TR-11082/ecza-dolaplari-talimatnamesi.html ) linki ile Ecza Dolabı Talimatnamesine ulaşabilirsiniz.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI ARIYORUZ

Tetkik OSGB’ miz bünyesinde tam zamanlı olarak 1 (Bir) İş Güvenliği Uzmanı işe alınacaktır.

Görevlendirme;
Maden projemizde tam zamanlı görev alacaktır.

Görev yeri:
Artvin merkezi ve maden sahasında çalışma yapacak.

Çalışma Süresi;
Proje tahmini 3 (üç). yıllıktır

Aranan Şartlar;

  1. Başvuru sırasında İş Güvenliği Uzmanı Belgesi sahibi olmak. (B veya A sınıfı Belge)
  2. Artvinde ikamet edebilmek.

Öncelikli Tercih Şartları

  1. Üniversitelerin Mühendislik Bölümü mezunları tercih sebebidir.

BAŞVURU:

CV: [email protected]

Tel: 0 541 791 53 06 Veli Cem PEKER

Daha Fazla

Acil Enerjiye mi İhtiyacınız Var?

Çalışma sürecinde çok hızlı enerjiye gereksiniminiz olduğunda;

Sıcak şekerli şerbetin içine limon sıkarak içmelisiniz.

Merak edenler için olayın etki mekanizmasına bakalım:

Biz insanlar şekeri ağzımıza aldığımız anda parçalamaya ve vücudumuzun içine almaya başlarız. Ağzımızda emilen şeker formu Glikoz, Fruktozdur

Çaya attığımız şeker ise ; Glikoz + Fruktoz birleşiminden oluşur. Bunlar arka arkaya zincir şeklinde bağlıdır. Buna sakkaroz veya diğer adı ile sükroz deriz.

Ağzımızın içine yanaklarımızdaki salgı bezlerinden salınan sindirim enzimi AMİLAZ ile bunları 2’li olarak glikoz + fruktoz seklinde parçalarız. İşte bu ikisini amilaz parçalamaz
Normalde sadece şeker (Glikoz + Fruktoz birleşimi) alınırsa barsaklara gelene kadar parçalanamaz ve emilemez. Bağırsaklara geldiğinde SÜKRAZ enzimi bu ikiliyi ayırır ve glikoz ayrı fruktoz ayrı emilir.

Eğer şeker limonla birlikte tüketilirse;

Limondaki Sitrik asit, Sükraz enziminin yaptığına benzer şekilde  (% 60 oranında) glikoz ve früktozu birbirinden ayırır. Yani İNVERT eder…
Durum böyle olunca bağırsakta parçalanmaya uğraşılmaz, şişkinlik yapmaz, çok kısa surede glikoz ve fruktoz kana karışır, ENERJI DÖNGÜSÜNE katılır…

Baklava şerbeti, Reçel vs gibi tatlıların şerbeti hazırlanırken bir parça limon sıkılır. Bu şekeri invert eder. Ve invert şeker KRISTALLEŞMEZ…Amaç tatlının kristalleşmesini önlemektir..

Arı yetiştiricileri de baharda yavru atımı (Arı mevcudu coğaltırken) bu şekilde invert şeker (şurup) verir. Arı şekeri parçalamaya uğraşmaz, hızlıca enerjiye dönüşür.

Aynı zamanda arının sindirim sistemi zorlanıp bozulmaz (saf şeker zorlar)

NOT : Bal akım dönemi şeker, invert vs verilmez. Sadece baharda bal alımı yok, yavru çoğalsın diye verilir. Aksi halde zaten bal kalitesi düşer…

Akla gelebilecek bir soru da: Çaya değil de sadece limonlu suya şeker atıp içsek olur mu?

Maalesef olmaz.

Şekerin invert olması için belirli bir sıcaklık gerekli. “70 derece üstü ” Bu sebeple çayda, baklava şerbetinde invert olur.

Limon tuzu da aynı etkiyi yapar fakat tavsiye etmiyorum, doğal olan her zaman çok daha iyidir.

Dr Mustafa KEBAT

Daha da fazla ayrıntı merak edenler için: (Bu kısım wikipedia dan alıntıdır)

Bilimsel literatürde “karbonhidrat” terimi, “şeker” (geniş anlamda), “sakkarit”, “oz”,“glusit”,“karbon hidratı”, “polihidroksi” ya da “aldehit veya keton içeren bileşikler” gibi birçok eş anlamlıya kavrama sahiptir. Bu terimlerden bazıları, özellikle “karbonhidrat” ve “şeker”, başka anlamlarda da kullanılmaktadır.

Sakkaritler; içerdikleri basit şeker birimlerinin sayılarına bağlı olarak monosakkaritlerdisakkaritleroligosakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere dört kimyasal gruba ayrılır.

Monosakkaritler, su ile daha küçük birimlere parçalanamadıklarından basit şekerler, tek şekerler, monozlar olarak da bilinirler. Bu şekerler karbonhidratların en küçük yapı birimidir. Çoğu Cn(H2O)n formülüne uyar. Bazı monosakkaritler tatlıdır. Zincir veya halkalı yapıya sahip olup, genellikle 3-6 arasında karbon (C) atomu taşırlar. Moleküllerindeki karbon sayılarının Latincelerinin sonuna -oz eki getirilerek gruplandırılırlar. Üç karbonlu olanlar trioz, dört karbonlular teroz, beş karbonlular pentoz, altı karbonlular heksoz adını alırlar. Pentozlardan riboz (C5H10O5) ve deoksiriboz (C5H10O4) nükleik asitlerin yapısına girer. Hücre zarından difüzyon ile kolay geçebilirler.

Besin kaynağı bakımından önemli olan monosakkaritler heksozlardır. Bunlardan glukoz (kan ve üzüm şekeri), fruktoz (meyve şekeri, levüloz) ve galaktoz (süt şekeri) en önemlileridir. Sindirilmeden kana karışırlar. Hepsinin kapalı formülleri C6H12O6 şeklinde olup birbirlerinin izomeridirler.

İçerdikleri C sayısına göre monosakkaritler:

  • 3C’li şekerler: Gliseraldehit (Triozlar)
  • 5C’li şekerler: Riboz, Deoksiriboz (Pentozlar)
  • 6C’li şekerler: Glikoz, Galaktoz, Fruktoz (Heksozlar)

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Sıcak Çarpması

Güneşin etkisinin ve sıcakların artması özellikle açık havada korunmasız çalışanlar başta olmak üzere tüm çalışanların ve işverenlerin ortam şartlarına dikkat etmesi gerekir.

Çalışanların aşırı sıcak havalarda rahat çalışabilmeleri için bazı önlemler alması gerekir.

Her bölgeye göre değişen sıcaklıkların, kabul edilen değerlerin üzerine çıkması aşırı sıcak olarak kabul edilir. Mevsim normallerinin 10 C üzerindeki değerlerde ise ciddi önlemler alınması gereken aşırı sıcaklardır.

Alışılmış değerlerin üzerindeki sıcaklıkların yarattığı en ciddi sağlık sorununun Sıcaklık Çarpması ve Güneş Çarpmasıdır.

Sıcaklıkların yarattığı bu tabloda kişinin vücut ısısı 40 derecenin üzerine çıkar.

Güneş ışınlarına direkt maruz kalınması, kaybedilen sıvının yerine konulmaması, bulunulan ortamın aşırı sıcak ve hava akımı yetersizliği, kalın ve sentetik kıyafetler gibi nedenlerin sıcak çarpmasına yol açar.

Terleme, solunum, vücudun temas ettiği daha soğuk cisimler ve ısının dalgalar şeklinde havaya verilmesi ısı kaybetme yollarımızdır. Sıcak havalarda bu sistemler yoluyla yeterli ısı kaybedilemez. Böylece sıcağın olumsuz etkileri ortaya çıkar dedi.

Sıcak çarpmasında tüm vücut sistemleri olumsuz etkilenir. Erken önlem alınmazsa % 80 lere kadar varan ölüm olayları görülebilir.

Daha Fazla