Dış Saha Konteynerlerinin Görünmeyen Riskleri

🏗️ 🏗️ 🏗️
Göz Ardı Edilen Tehlike – Dış Saha Konteynerlerinin Görünmeyen Riskleri
“Sadece Bir Kutu” Gibi Görünüyor Olabilir

Sahaya adım atan herkesin alıştığı bir görüntü:
Toprağın üstüne konmuş birkaç konteyner; birinde ofis, birinde soyunma odası, diğerinde depo. Dışarıdan bakıldığında basit ve geçici.

Ama işin gerçeği şu:
Bu konteynerlerin her biri, çok sayıda görünmeyen riski içinde barındırıyor.
Ve bu risklerin çoğu, ne yazık ki “taşınabilir olduğu için ciddiye alınmıyor.”

🧊 🧊 🧊
1. Termal Tuzaklar – Sıcaklık Farklarının Sessiz Tehlikesi

Bir konteynerin içi, yazın 45°C’ye çıkabilir, kışın 4°C’nin altına düşebilir.
Bu sıcaklık dalgalanması; hem çalışanların fizyolojisini hem ekipmanların performansını etkiler.

Sıcaklık farkından kaynaklı:

  • Bilgisayarlar arıza yapar.
  • Dolap içindeki kimyasallar reaksiyona girer.
  • İnsanlar odaklanma sorunu yaşar, hata yapar.

👉 Çözüm ne?
Termal izolasyon sandviç panellerin kullanılması, iç mekânda CO₂ sensörlü havalandırma sistemlerinin kurulması, dış cepheye UV yalıtımı yapılması.

🧠 🧠 🧠
2. Beyaz Yaka – Mavi Yaka Arası Görünmez Sınırlar

Konteyner sahalarında genellikle idari ekip ile teknik ekip iç içedir.
Aynı konteynerde çalışan bir mühendis, kısa sürede şunlara maruz kalır:

  • Yağlı kıyafetle gelen işçinin kokusu,
  • Yüksek sesle yapılan telsiz konuşmaları,
  • Tozlu ayakkabılarla girilen ortamın hijyen bozulması,
  • Kısıtlı alanda kişisel sınır ihlali.

Bu durum yalnızca konforsuzluk değil; iş kazası riskini de artırır. Çünkü dikkat dağılır, stres artar, uyumsuzluk baş gösterir.

👉 Çözüm ne?
Fiziksel zonlama, “kirli – temiz alan” ayrımı, galoş zoru, havalandırma filtreleme, ayrı konteyner politikası.

⚡ ⚡ ⚡
3. Enerji Yükü – Konteyner Prizleri Sanayi Tipi Cihazlara Dayanmaz

Konteyner prizleri, çoğunlukla ev tipi standartlarla monte edilir.

Ancak içine:

  • Endüstriyel fan,
  • Kaynak makinesi,
  • Su ısıtıcısı,
  • Mikrodalga fırın gibi cihazlar aynı anda bağlandığında…

Aşırı yüklenme, ısı artışı, kısa devre ve yangın riski ortaya çıkar.

👉 Çözüm ne?
Elektrik tesisatları; saha tipine uygun pano, sigorta ve kaçak akım rölesi ile birlikte kontrol edilmelidir. Her cihazın ayrı grup hattı olmalıdır.

🔐 🔐 🔐
4. Güvenlik Açığı – Kapısı Açık Konteyner, Kontrolsüz Alan Demektir

Konteynerlerin kapıları genellikle açık bırakılır:

  • Hava alsın diye,
  • Girip çıkan belli olsun diye,
  • Kolaylık olsun diye…

Ama bu “kolaylık”, içeride unutulan bir tüp, açık fiş, yerde kalan kimyasal kap gibi riskleri denetimsiz bırakır.

Üstelik içeride uyuyan, dinlenen, hatta sigara içen personel varsa durum daha da kritikleşir.

👉 Çözüm ne?
Konteyner kapılarına kartlı geçiş, kamera sistemi, açık-kapalı sensörler takılmalı. Giriş – çıkış kontrol defteri tutulmalı.

🛢️ 🛢️ 🛢️
5. Depo Olarak Kullanılan Konteyner – Kimyasal ve Patlayıcı Kaosu

Saha çalışanları bazen “idarelik” çözümler üretir:
“Şu boyaları konteynere koyalım.”
“Kaynak tüplerini rüzgârda dışarıda bırakmayalım.”

Sonuç:

  • Yanıcı sıvı – kapalı ortam – kıvılcım = yangın
  • Solunabilir toz – nem – izolasyonsuz yapı = sağlık riski
  • Karışık depolama = müdahale imkânsızlığı

👉 Çözüm ne?
Depo konteynerleri yangına dayanımlı, havalandırmalı ve sınıflandırılmış olmalıdır. İçeriğe uygun etiketleme, göz yıkama ünitesi ve sensörlü havalandırma gereklidir.

📎 📎 📎
“Geçici Olana Kalıcı Güvenlik Gerekir”

Bir konteyner, sadece bir sac kutu değildir.
İçinde çalışan insanlar vardır. Onların nefes aldığı, dinlendiği, komut verdiği, dinlediği, hesap yaptığı bir alandır.

Geçici olduğu için sistemsiz bırakılan her konteyner,
bir gün kalıcı bir hasarın adresi olabilir.

İSG sadece büyük makineler, yüksek kuleler ya da tehlikeli kimyasallar için değil;
küçük alanlarda, sıradan yapıların içinde saklanan büyük riskler için de uygulanmalıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Standartları Merak Edenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ TS EN 1991-1-4/D2 Yapılar üzerindeki etkiler – Bölüm 1-4: Genel etkiler – rüzgâr etkileri (eurocode 1) https://intweb.tse.org.tr/Standard/Standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073098100120113104103119068085105106https://intweb.tse.org.tr/Standard/Standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073098100120113104103119068085105106

⭐️⭐️ TS EN 1991-1-3 2025 Eurocode 1: Yapılara olan etkiler – Bölüm 1-3: Kar yükleri https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073088108082085071084112102100089048

⭐️⭐️ TS EN 1090-1+A1 Çelik ve alüminyum yapı uygulamaları – Bölüm 1: Taşıyıcı elemanların uygunluk değerlendirme gerekleri https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073081051114066068116078076051050077

⭐️⭐️ IEC 61439-4 Alçak gerilim anahtarlama düzeni ve kontrol düzeni panoları – Bölüm 4: Şantiyelerde kullanılan panolarla (ACS) ilgili özel kurallar (IEC 61439-4:2012)https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073084110111054056070049051069049072https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073084110111054056070049051069049072

⭐️⭐️ TS EN IEC 60079-17 2024 Patlayıcı ortamlar – Bölüm 17: Elektrik tesisatlarının muayenesi ve bakım https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073087053078107083106071097066070084

⭐️⭐️ EN 13501-1 2019 Yapı mamulleri ve yapı elemanları, yangın sınıflandırması bölüm 1: Yangın karşısındaki davranış deneylerinden elde edilen veriler kullanılarak sınıflandırma https://intweb.tse.org.tr/standard/standard/Standard.aspx?081118051115108051104119110104055047105102120088111043113104073100083051120056076052114116106066

⭐️⭐️ ISO 23601 – 2020 https://www.iso.org/standard/80678.html

⭐️⭐️ ASR A3.6 (Germany – Indoor Climate in Workplaces) standardı https://shop.standards.ie/en-ie/standards/asr-a3-6-2012-139114_saig_asr_asr_298677/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Rastgeleliğin Beyinden Sonrası Kaostan Hafızaya

Beyin Rastgele Verileri Nasıl Anlamlı Hatıralara Dönüştürür?

Hayat, bir veri bombardımanı. Reklamlar, konuşmalar, görüntüler, sesler, duygular, dokunuşlar… Her an binlerce bilgi beynimize hücum ediyor.

Lakin bir düşünün: Tüm bu rastgele verilerden yalnızca bazıları hafızamıza kazınıyor. Peki beyin bu seçimi nasıl yapıyor?

Bu kadar dağınık bilgiyi nasıl düzenli, anlamlı ve kalıcı hale getiriyor?

İşte beynin bu olağanüstü organizasyon ustalığının perde arkası…

🧠 🧠 🧠
Dikkat – Beynin Bilgi Kapıcısı

Beyin çevreden gelen her veriyi kaydedemez. Zihnimiz, “önemli olanı” süzmek zorundadır. İşte burada dikkat devreye girer. Dikkat, beynin veri kapıcısıdır. Hangi bilgi içeri girecek, hangisi kapıdan dönecek buna karar verir. Bu süzgeç işlemini ön alın korteksi (prefrontal korteks) yapar.

🔍 Örnek: Kalabalık bir caddede yürürken bir arkadaşınızın yüzünü bir anda fark etmeniz… Onlarca insan arasından o tanıdık simayı seçen dikkatinizdir.

Örüntü Tanıma – Kaosta Düzen Bulmak

Beyin örüntüleri tanımada harikadır. Aynı bilgiyi farklı biçimlerde alsak bile, beyin bu tekrarları fark eder ve onları anlamlı desenlere dönüştürür. Bu görevi hipokampus üstlenir.

🔢 Örnek: Yeni bir telefon numarasını ezberlerken 0 530 568 42 75 diye parçalara ayırmamız… Beynin örüntü oluşturma çabasıdır bu.

Duygular – Bilgiyi Hafızaya Mıhlayan Güç

Bir olay sizi duygusal olarak etkilediyse, onu unutmanız neredeyse imkânsızdır. Amigdala, duygularla yüklü olayları çok daha güçlü işler. Bu yüzden duygu taşıyan bilgiler daha kalıcı olur.

🔥 Örnek: İlk aşık olduğunuz gün ne giydiğinizi hâlâ hatırlıyorsanız… Sebebi, o anın duygusal yoğunluğudur.

Sinaptik Plastikite – Bilgiyi Bağlamak

Öğrenmek, nöronlar arasında yeni bağlantılar kurmak demektir. Sık tekrar edilen bilgiler, bu bağlantıları güçlendirir. “Birlikte ateşleyen hücreler, birlikte bağ kurar” (Hebb Yasası) sözü işte bunu anlatır.

🧬 Örnek: Bir şarkıyı ne kadar çok dinlerseniz, sözleri o kadar kalıcı olur. Çünkü beyninizdeki nöronlar arasındaki bağlar güçlenir.

Tekrar ve Uyku – Hafızayı Sabitleyen İkili

Bir şeyi ne kadar çok tekrar ederseniz, beyniniz onu o kadar çok “önemli” olarak işaretler. Ancak sadece tekrar yetmez. Uyku, özellikle de REM uykusu, öğrenilen bilgiyi yerli yerine oturtur.

🌙 Uyarı: Uykusuz geçen bir gecenin ardından öğrendiğiniz bilgilerin zihninizde buharlaşması şaşırtıcı değil. Beyin, konsolidasyon yapamadığı için hafıza inşa edemez.

Anlam Yükleme – Beyin Hikâyeleri Sever

Beyin, tek başına duran kuru bilgileri sevmez. Onlara anlam, bağlam ve hikâye arar. Bilgileri bir yapbozun parçası gibi diğer bilgilerle ilişkilendirerek hatırlar.

📖 Örnek: “1789 Fransız Devrimi” sadece bir tarih değildir. Eğer onu bir halkın ayaklanışı, Bastille baskını ve özgürlük mücadelesiyle ilişkilendirirseniz, hafızanızda kalıcı olur.

Sonuç – Beynin Usta Editörü

Beyin, çevreden gelen bilgi selini şu adımlarla düzenler:

  • Dikkatle süzer
  • Duygularla renklendirir
  • Örüntü tanıyarak gruplar
  • Nöron bağlantılarını güçlendirir
  • Tekrar ve uyku ile pekiştirir
  • Hikâyeleştirerek kalıcı hale getirir

Bu süreç, sadece biyolojik değil; aynı zamanda evrimsel bir stratejidir. Hayatta kalmak için çevreden anlam çıkarma zorunluluğumuz vardı. Bugün bu strateji, bizi öğrenen, hatırlayan ve gelişen bireyler yapıyor.

Hafıza Bir Beceri, Tesadüf Değil

Gün içinde beynimize düşen milyonlarca bilginin arasından bazıları “anlamlı anılar” haline dönüşüyor. Bu rastlantısal değil. Bu, beynin dikkatle yönettiği, duyguyla işlediği, tekrarlarla pekiştirdiği, uyku ile sabitlediği, örüntüyle düzenlediği ve hikâyeye dönüştürdüğü bir mucize.

Bir bilgiyi unutulmaz kılmak istiyorsanız:
Dikkatinizi verin, duygunuzu katın, tekrar edin, uyuyun ve ona bir anlam yükleyin.

İşte o zaman beyniniz, dağınıklığın içinden bir hazine çıkaracaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Rastgele gürültü, sağlam çalışma belleği hesaplaması için önemli olan yavaş heterojen sinaptik dinamikleri teşvik eder https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2316745122

⭐️⭐️ İnsan serebral organoidleri ve bilinç: iki ucu keskin bir kılıç https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7723930/

⭐️⭐️ Özellik Tabanlı Görsel Kısa Süreli Bellek Yaygın Olarak Dağıtılmıştır ve Hiyerarşik Olarak Organize Edilmiştir https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29909999/

⭐️⭐️ İnsan gelişimi: Mini beyin teknolojisindeki ilerlemeler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28470206/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Bedenin Gölgesiyle Tanışma – (Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma)

“Kendi gölgenden kaçtığında, aslında kendinden kaçıyorsun.”

Hayatın içinde çoğu zaman güçlü, kararlı, üretken ve “iyi” yanlarımızı göstermeye odaklanırız. Bir toplantıda söz alırken, bir arkadaşla sohbet ederken ya da ailemize destek olurken… Hepimizin içinde bir “sahne” vardır ve o sahnede oynadığımız rol, genellikle “parlak tarafımızdır.”

Ama ya sahnenin arkasında kalanlar?
O karanlıkta neler saklı?
Belki çocuklukta duyduğun bir sözün yarattığı kırgınlık… Belki hiç itiraf edemediğin kıskançlık… Belki de içinden gelen öfke, özgürlük ya da hırs duygusu. İşte Jung’un “gölge” dediği alan tam olarak burasıdır.

Gölge, bizden gizlenen bir düşman değil; bizim unutulmuş yarımızdır. Onu bastırdığımızda huzursuzluk yaratır, ama onu tanıdığımızda bize güç kazandırır. Aslında gölge, karanlık değil, kullanılmamış bir enerji deposudur.

Ve gölgeye yaklaşmanın en güvenilir yolu zihinden değil, bedenden geçer. Çünkü beden asla yalan söylemez. Dışarıdan sakin görünen biri, içten içe kaynayan öfkesini kaslarının gerginliğinde taşır. “Ben iyiyim” diyen biri, aslında nefesinin kesik kesik oluşuyla kendi gerçeğini fısıldar. İşte bu yüzden bu yolculuk, beden farkındalığıyla başlıyor.

Propriyoseptif egzersizler –yani bedenin konumunu, dengesini ve hareketini fark etmeye yarayan çalışmalar– bize gölgemizi tanıma fırsatı verir. Çünkü denge bozulduğunda, gölge konuşmaya başlar. Gözler kapandığında, içte saklanan duygular yüzeye çıkar. Basit bir ayakta duruşta bile bilinçdışının işaretlerini yakalayabiliriz.

“Bedenin Gölgesiyle Tanışma” çalışmasında, gölgenin soyut bir kavram olmadığını; tam da kaslarımızda, nefesimizde, duruşumuzda bize seslendiğini fark edeceğiz. Bu farkındalık, gölgeyle barışmanın ilk adımıdır.

Sevgili okuyucu, bu yolculuğa adım atarken sizden bir şey istiyorum: Cesur olun. Çünkü gölgeyle tanışmak, aslında kendini tanımaktır. Ve bilin ki; gölgenizden korkmanıza gerek yok. Çünkü onun içinde sizin en büyük ışığınız gizli.

Bugün başlıyoruz.
Kendinize, bedeninize ve gölgenize bakmaya.

📌 📌 📌

Yazıya konu başlıkları koyarak ilginizi çekmeyen kısımları atlayarak okuma rahatlığı sağlamaya çalıştım. Her yazıda :

  • Teorik bölüm: Jung’un gölge arketipi, iş–ilişki örnekleri, psikoterapi perspektifi,
  • Pratik bölüm: Propriyoseptif egzersizlerin ayrıntılı uygulanışı,
  • Günlük–ödev kısmı: Yazma, meditasyon, gözlem ödevleri yer alacak

Kendinize uygun olan bölüm ile başlayabilir ve hatta sadece istediğiniz bölümü okuyabilirsiniz.

📘 📘 📘
1. Bölüm – Gölgenin Psikolojik Kökenleri ve Jung’un Tanımı

Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisinde en çarpıcı ve en derin etkiler bırakan kavramlardan biri, şüphesiz **“Gölge Arketipi”**dir. Jung’un tüm arketipleri arasında gölge, hem bireysel ruhsal gelişimde hem de toplumsal düzeyde en fazla dirençle karşılanan, en fazla inkâr edilen, ama aynı zamanda en büyük dönüşüm potansiyelini içinde barındıran öğedir. Gölgeyi anlamadan insan doğasının bütünlüğüne ulaşmak mümkün değildir; çünkü gölge, kişinin bilinçli benliğinin karşısında duran, bastırılmış, reddedilmiş ve kabul görmemiş yönlerini temsil eder.

Jung, insan zihnini üç temel katmanda ele alır:

  1. Bilinç (ego ve farkındalık alanı),
  2. Kişisel bilinçdışı (kişisel yaşantılardan bastırılmış ya da unutulmuş içerikler),
  3. Kolektif bilinçdışı (insanlığın ortak deneyimlerinden süzülen evrensel arketipler).

Gölge arketipi, hem kişisel bilinçdışının bastırılmış öğelerini hem de kolektif düzeyde insana özgü karanlık eğilimleri kapsar. Bir başka deyişle, gölge sadece bireysel travmaların ve sosyal baskıların sonucu değildir; aynı zamanda insanlığın tarih boyunca taşıdığı saldırganlık, kıskançlık, korku ve açgözlülük gibi evrensel eğilimlerin de bireysel ruhta temsil bulmuş hâlidir.

Jung, gölgeyi bir “karşıt kutup” olarak görür. Ego bilinci “iyi”, “uygun”, “toplumsal kabul gören” yönleriyle kendini tanımlarken, geride kalan ve bilinçten dışlanan tüm özellikler gölgeye itilir. İlginçtir ki bu gölge yönler, her zaman yalnızca olumsuz değildir. Kimi zaman bastırılan yaratıcılık, tutkular, spontane dürtüler ya da güçlü sezgiler de gölgeye sürülür. Dolayısıyla gölge, hem korkutucu hem de potansiyel açıdan zengin bir alandır.

Gölgenin Psikodinamiği: Bastırma ve Yansıtma

Psikanalitik kuramda “bastırma” (repression) en temel savunma mekanizmalarından biridir. Kişi, toplumsal ya da kişisel açıdan kabul edilemez gördüğü dürtüleri bilinçten uzaklaştırır. Jung’a göre işte bu bastırılmış dürtüler gölgeyi besler. Ancak gölge hiçbir zaman yok olmaz; bastırıldıkça daha güçlü ve daha karanlık bir şekilde geri döner.

Gölgenin bilinçte görünür olma biçimlerinden en yaygın olanı “yansıtma”dır (projection). Birey, kendinde kabul edemediği yönleri başkalarında görür ve onlara yükler. Örneğin, kendi içindeki saldırganlık eğilimini kabul edemeyen bir kişi, çevresindeki insanları sürekli “kaba”, “düşmanca” ya da “tehditkâr” olarak algılayabilir. Benzer şekilde, kıskançlık duygusunu tanımayan biri, diğerlerinin kendisine haset beslediğini düşünebilir. Jung’un ünlü ifadesiyle: “Kendini tanımak isteyen insan, gölgesiyle yüzleşmek zorundadır.”

Gölgeyle Yüzleşmenin Kaçınılmazlığı

Jung’a göre bireysel gelişim süreci, yani bireyleşme (individuation), gölgeyle yüzleşmeden tamamlanamaz. Çünkü gölge, bilincin eksiklerini tamamlayan bir aynadır. Bir insanın kim olduğunu anlaması için sadece ideallerine ve güçlü yanlarına değil, aynı zamanda karanlık dürtülerine, korkularına ve eksikliklerine de bakması gerekir.

Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir: Gölgeyle yüzleşmek, onun kontrolsüzce davranışları yönetmesine izin vermek demek değildir. Aksine, gölgenin bilince taşınarak tanınması, onunla bir diyalog kurulması ve enerjisinin yapıcı bir şekilde dönüştürülmesi gerekir. Jung bunu “gölgenin entegrasyonu” olarak adlandırır. Entegrasyon, gölgeyi bastırmak ya da yok etmek değil, onunla bilinçli bir ilişki kurmaktır.

Gölgenin Kişisel Yaşamda Görünümleri

Her insan gölgesini farklı biçimlerde deneyimler. İşte birkaç örnek:

Aile ilişkilerinde: Çocuğuna öfkesini kontrol edemeyen bir ebeveyn, aslında kendi çocukluk travmalarının gölgesini tekrar sahneye koyuyor olabilir.

İş yaşamında: Patronunun otoritesini sürekli eleştiren bir çalışan, aslında kendi güç arzularını gölgeye atmış olabilir.

Yakın ilişkilerde: Partnerini “fazla kıskanç” olmakla suçlayan biri, belki de kendi kıskançlığını inkâr etmektedir.

Bu örnekler, gölgenin sadece bireysel ruhsal yapı değil, aynı zamanda kişilerarası ilişkilerde de belirleyici olduğunu gösterir.

Gölge ve Toplumsal Dinamikler

Gölge sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de işler. Jung, toplumsal gölge kavramını özellikle savaş dönemlerinde gözlemlemiştir. Bir ulus kendi şiddet ve açgözlülük eğilimlerini reddettiğinde, bunları “öteki” uluslara yansıtır. Bu durum toplumsal düşmanlıkları, ötekileştirmeyi ve hatta soykırımları besleyebilir. Günümüzde de benzer mekanizmaları göçmen karşıtlığında, politik kutuplaşmada ya da farklı kültürel gruplara yönelik önyargılarda görmek mümkündür.

Gölgeyle Çalışmanın Zorluğu

İnsan doğası gereği olumlu yanlarını görmeyi, olumsuz yanlarını ise reddetmeyi tercih eder. Bu nedenle gölgeyle yüzleşmek sancılıdır. Jung’un danışanlarıyla yaptığı klinik çalışmalarda, gölgenin kabulü çoğu zaman yoğun dirençle karşılaşmıştır. Danışanlar, gölgenin yüzeye çıkmasıyla utanç, suçluluk ya da korku hissetmişlerdir. Ancak uzun vadede bu yüzleşme, daha sağlam bir benlik yapısının gelişmesine, daha sağlıklı ilişkiler kurulmasına ve içsel bütünlüğün hissedilmesine yol açar.

Gölge ve Yaratıcılık

İlginç bir şekilde gölge, yalnızca karanlık bir tehdit değil, aynı zamanda yaratıcılığın da kaynağıdır. Sanatçılar, yazarlar ve düşünürler, gölgeyle temas kurabildiklerinde en güçlü eserlerini ortaya çıkarabilirler. Örneğin, Dostoyevski’nin romanlarında insan ruhunun karanlık yönlerini işlemesi, gölgeyle derin temasın edebî bir örneğidir. Benzer şekilde modern sanatın pek çok eseri, toplumun görmek istemediği gölge temalarını gün yüzüne çıkarır.

Gölgeyi Bedende Hissetmek

Jung’un gölge kavramı daha çok psikolojik düzeyde ele alınsa da, modern psikoloji bedenin de bu sürece dâhil olduğunu göstermektedir. Bastırılmış duygular sadece zihinde değil, bedende de iz bırakır. Kimi zaman gölgeyle ilgili içerikler kronik kas gerginlikleri, mide sorunları ya da nefes darlıkları olarak kendini gösterebilir. İşte bu noktada propriyoseptif egzersizler devreye girer: Beden farkındalığı çalışmaları, gölgenin bedensel tezahürlerini tanımayı kolaylaştırır.

Örneğin, kişinin bir tartışmada omuzlarının otomatik olarak kasılması, aslında öfke duygusunun bastırıldığını gösteriyor olabilir. Yine sosyal ortamlarda nefesin daralması, gölgeye itilmiş “kendini ifade etme” ihtiyacını işaret edebilir. Bu beden işaretlerini okumak, gölgenin dilini anlamanın başka bir yoludur.

Jung’un Gölge Kavramını Geliştirme Süreci ve Klinik Deneyimleri

Jung’un gölge kavramını anlamak için, onun Freud ile olan ilişkisine bakmak gerekir. Freud, psikanalizin kurucusu olarak insan ruhunu “id, ego, süperego” üçlemesi üzerinden açıklamıştı. Bastırılmış dürtülerin bilinç dışına itilmesi, Freud’un kuramının temel taşıydı. Ancak Jung, bu bakış açısını yeterli bulmadı. Ona göre bilinçdışı sadece bireysel deneyimlerin bir deposu değildi; insanlığın ortak tarihinden gelen simgeler ve eğilimler de burada yaşıyordu.

İşte gölge kavramı, bu ayrışmanın en net göstergelerinden biridir. Freud bastırılmış cinsel ve saldırgan dürtülere odaklanırken, Jung daha geniş bir bakış açısıyla “kişinin bilinçli kimliğinin reddettiği her şey”i gölge olarak tanımladı. Yani gölge yalnızca patolojik dürtüler değil, aynı zamanda kabul edilmemiş potansiyeller, yaratıcılıklar ve derin sezgiler de olabilirdi.

Jung’un gölge kavramını geliştirmesinde kişisel yaşamı büyük rol oynamıştır. Özellikle Freud’dan ayrıldıktan sonra yaşadığı kriz dönemi, onun kendi gölgesiyle yüzleşmesine vesile oldu. Bu süreçte Jung yoğun içsel çalkantılar yaşamış, halüsinasyona benzeyen vizyonlar görmüş ve “Kırmızı Kitap” (Liber Novus) olarak bilinen eserinde bunları ayrıntılı olarak kaydetmiştir.

“Kırmızı Kitap”ta Jung, kendi iç dünyasında karşılaştığı figürlerle diyaloglar kurar. Bu figürlerin çoğu onun gölgesini temsil eden karanlık, korkutucu ve aynı zamanda büyüleyici karakterlerdir. Jung, bu deneyimlerin yalnızca kendi ruhuna ait olmadığını, aynı zamanda kolektif bilinçdışının evrensel temsilleri olduğunu fark etti. İşte bu farkındalık, gölge arketipinin kuramsal temelini oluşturdu.

Jung’un danışanlarıyla çalışmaları da gölge kavramının şekillenmesinde kritik rol oynamıştır. Klinik gözlemleri, insanların kendilerini en çok zorlayan şeyin “kendi reddettikleri yönlerle karşılaşmak” olduğunu gösterdi.

  • Örnek 1: Katı ahlak kurallarıyla yaşayan bir danışan, rüyalarında sürekli cinsel içerikli, şiddet dolu imgeler görüyordu. Jung’a göre bu, bastırılmış arzuların gölge formunda geri dönüşüydü.
  • Örnek 2: Başkalarına sürekli yardım eden, kendini fedakâr gösteren bir danışan, gizli bir öfke ve kontrol arzusunu inkâr ediyordu. Bu gölge eğilimleri yüzeye çıkmadıkça, danışanın ilişkileri hep manipülasyon ve suçluluk döngüsüne giriyordu.
  • Örnek 3: Dışarıdan çok neşeli görünen bir hasta, rüyalarında sürekli karanlık mağaralarda kayboluyordu. Jung, bunun kişinin bastırdığı melankoli ve korkuların gölge sembolleri olduğunu açıkladı.

Bu klinik deneyimler, gölgenin bireysel hayatlarda nasıl tezahür ettiğini ve bastırıldığında nasıl semptomlara yol açtığını açıkça ortaya koydu.

Rüyalarda Gölge Figürleri

Jung, gölgeyle en sık karşılaşılan alanın rüyalar olduğunu söyler. Rüyalarda beliren karanlık figürler, düşman karakterler, korkutucu hayvanlar ya da tehditkâr yabancılar, genellikle kişinin gölge yönlerini sembolize eder. İlginç olan şudur: Rüyadaki gölge figürü çoğu zaman cinsiyet, yaş ya da kültür bakımından danışandan farklıdır. Örneğin genç bir kadın rüyasında yaşlı bir erkekle, sakin bir erkek saldırgan bir hayvanla yüzleşebilir. Bu sembolik farklılık, gölgenin evrensel boyutunu gösterir.

Jung’un klinik uygulamalarında rüyalar üzerinden gölgeyle çalışmak, danışanların kendi reddettikleri yönleri kabul etmeleri için güçlü bir araç olmuştur.

Yansıtma Mekanizmasının Klinik Önemi

Jung’un en sık vurguladığı şeylerden biri, gölgenin yansıtma yoluyla ilişkileri nasıl etkilediğidir.

Klinik vakalarda şu örnekler dikkat çekicidir:

  • Bir danışan sürekli komşusunun bencil olduğunu söylerken, kendi yaşamında başkalarının ihtiyaçlarını görmezden geldiğini fark etmiyordu.
  • Başka bir danışan, iş yerinde otoriter yöneticisinden şikâyet ederken, aslında kendi kontrol etme arzusunu reddediyordu.
  • Çocuklarını “tembel” olmakla suçlayan bir ebeveyn, aslında kendi içindeki dinlenme ve boş bırakma ihtiyacını gölgeye itmişti.

Bu örnekler, gölgenin kişisel farkındalığı nasıl çarpıttığını ve insanları kendi içsel gerçekliklerinden uzaklaştırdığını gösterir.

Gölge ve Psikoterapi Süreci

Jung’un psikoterapi anlayışında gölgeyle yüzleşmek kaçınılmazdır. Ancak bu süreç, danışan için kolay değildir. Çünkü gölgeyle temas genellikle yoğun kaygı, utanç ya da dirençle birlikte gelir. Terapistin görevi, danışana gölgenin varlığını yargılamadan göstermek ve bu yönleriyle güvenli bir ortamda yüzleşmesini sağlamaktır.

Jung’a göre terapide gölgeyle çalışmak, sadece semptomları hafifletmek için değil, aynı zamanda bireyin bütünlüğe ulaşması için gereklidir. Çünkü gölge kabul edilmediğinde dışarıya düşmanlık, kıskançlık ya da öfke olarak yansır; ama kabul edildiğinde yaratıcılık, özgünlük ve derinlik kazandırır.

Jung’un gölgeyi anlatan meşhur sözlerinden biri şudur:
“Kendini tanımak isteyen bir insan, gölgesiyle yüzleşmek zorundadır. Kişinin gölgesi ne kadar yoğun ve karanlık olursa, ışığı da o kadar parlaktır.”

Bu ifade, gölgenin sadece bir tehdit değil, aynı zamanda potansiyel bir kaynak olduğunu ortaya koyar. Gölgeyi tanımak, kişinin karanlığıyla birlikte ışığını da sahiplenmesi anlamına gelir.

Gölgenin Modern Psikolojiye Etkisi

Jung’un gölge kavramı, sadece analitik psikolojide değil, modern psikoterapi yaklaşımlarında da karşılık bulmuştur. Bilişsel-davranışçı terapide “otomatik düşüncelerin fark edilmesi”, şema terapide “karanlık yanların kabulü”, Gestalt terapide “bütünlük” arayışı hep gölgeyle ilişkili süreçlerdir.

Ayrıca günümüzde iş yaşamında liderlik eğitimlerinde, ilişkilerde empati geliştirme programlarında ve hatta mindfulness pratiklerinde gölgeyle çalışmanın önemi giderek artmaktadır.

Gölge Arketipinin Bireysel ve Toplumsal Yaşamda Etkileri – Modern Örnekler ve Bedensel Yansımalar
Bireysel Psikolojide Gölgenin Etkileri

Gölge arketipi, bireyin psikolojik dünyasında çoğu zaman farkında olmadan yön verdiği süreçlerde ortaya çıkar. İnsanlar genellikle kendilerini “iyi, başarılı, uyumlu” olarak görmek isterler. Bu nedenle öfke, kıskançlık, bencillik, kırılganlık gibi yönlerini bilinç dışında saklarlar. Ancak bu bastırılan nitelikler yok olmaz, aksine hayatın başka alanlarından geri döner.

  • Kendine Yabancılaşma: İnsan gölgesini inkâr ettikçe kendi doğasından uzaklaşır. Örneğin sürekli “güçlü görünmek zorundayım” diyen bir kişi, aslında içindeki kırılganlığı reddettiği için gerçek bağlar kurmakta zorlanır.
  • Kendi Potansiyelini Kullanamama: Gölge yalnızca olumsuz nitelikler değil, bastırılmış yaratıcı enerjiler de içerir. “Sanatla uğraşmak bana yakışmaz” diyerek resim yeteneğini gölgeye iten bir kişi, yaratıcılığını da kısıtlamış olur.
  • Ruhsal Gerilim: Bastırılan gölge bilinç dışından baskı yapmaya devam ettiği için kişinin hayatında kaygı, öfke patlamaları ya da depresif dalgalanmalar ortaya çıkabilir.

Jung’a göre bütünlük, gölgeyi inkâr etmek değil, onunla yüzleşmekle mümkündür. Çünkü gölge aslında kişinin bütünlüğünü tamamlayan kayıp parçadır.

İlişkilerde Gölge Dinamikleri

Gölge arketipi ilişkilerde çok güçlü bir şekilde belirir. En çok görülen mekanizma yansıtmadır (projeksiyon).

  • Bir kişi, kendi içinde kabul etmediği öfkesini eşinde bulur: “O çok sinirli!” der, ama aslında kendi bastırdığı öfke tetiklenmektedir.
  • Bir çalışan, kendi rekabet arzusunu kabul etmediği için meslektaşını “hırslı ve bencil” olarak etiketler.
  • Arkadaş gruplarında bazen bir kişi sürekli “günah keçisi” olur. Aslında grubun bütün üyeleri kendi gölge yönlerini ona yüklemiştir.

İlişkilerde gölgeyle yüzleşmek, empati ve anlayışı artırır. İnsan şunu fark ettiğinde ilişkiler derinleşir: “Karşımdakinde gördüğüm şey aslında bende de var.”

İş Yaşamında ve Örgütsel Kültürde Gölge

Modern iş dünyasında gölge dinamikleri sıkça karşımıza çıkar.

  • Liderlikte Gölge: Güçlü liderler bazen “ben zayıflık gösteremem” diyerek kendi kırılganlıklarını gölgeye iterler. Sonuçta aşırı otoriter, duygusuz ya da baskıcı bir yönetim tarzı gelişebilir.
  • Kurum Kültürü: Şirketler de tıpkı bireyler gibi gölgeye sahiptir. Örneğin “biz çok yenilikçiyiz” diyen bir firma, aslında çalışanların risk almaktan korktuğu bir yapıya sahip olabilir. Bu fark edilmediğinde inovasyon gerçek anlamda gerçekleşmez.
  • Takım İlişkileri: İş arkadaşları arasında çıkan çatışmaların çoğu, gölge yansıtmasının ürünüdür. Biri “tembel” diye suçlanıyorsa, belki de diğerleri kendi dinlenme ihtiyacını inkâr ediyordur.

İş yaşamında gölgeyle çalışmak, sağlıklı liderlik, adil iletişim ve sürdürülebilir motivasyon için kritik önemdedir.

Toplumsal Ölçekte Gölge

Jung, gölgenin yalnızca bireysel değil, toplumsal düzeyde de işlediğini savunmuştur. Tarihte birçok savaş, katliam ve ötekileştirme, toplumların kendi gölgelerini düşman uluslara, etnik gruplara ya da ideolojilere yansıtmasının sonucu olmuştur.

Örneğin:

  • Bir toplum kendi içindeki şiddeti inkâr edip başka ulusları “vahşi” ilan edebilir.
  • Bir millet, kendi içindeki yolsuzluğu görmeyip başka bir ülkeyi “ahlaksız” diye suçlayabilir.

Jung’a göre bu nedenle gölgeyle bireysel düzeyde yüzleşmek sadece kişisel bir terapi işi değil, aynı zamanda barışın ve toplumsal sağlığın temelidir.

Bedensel Yansımalar – Propriyoseptif Boyut

Şimdi gelelim gölgenin bedenle bağlantısına. İnsan gölgesini yalnızca zihinsel olarak değil, bedensel duyumlar üzerinden de deneyimler. Burada propriyosepsiyon devreye girer: Vücudun uzaydaki konumunu, kas gerginliğini ve hareketini algılama kapasitesi.

  • Bastırılan Öfke → Omuz ve çene gerginliği: Kendi öfkesini inkâr eden kişiler, çoğu zaman omuzlarında ağırlık ve çenelerinde sıkışma hissederler.
  • Bastırılan Korku → Karın bölgesinde düğüm: “Ben korkmam” diyen biri, aslında sürekli mide ağrısı ya da bağırsak problemleri yaşayabilir.
  • Bastırılan Hüzün → Göğüs daralması: Ağlamayı zayıflık sayan kişiler, göğüslerinde basınç ya da nefes darlığı hissedebilirler.

Propriyoseptif egzersizler bu noktada gölgenin bedensel yansımalarını fark etmek için çok güçlü bir araçtır. Bedenin nerede sıkıştığını görmek, kişinin hangi duygularını gölgeye ittiğini anlamasına yardım eder.

Günlük Hayattan Örnekler

Örnek 1: Bir yönetici, iş yerinde sürekli çalışanlarını eleştiriyor. Propriyoseptif farkındalık çalışmasında fark ediyor ki, kendi göğsünde daralma hissi var. Aslında “yetersiz olma korkusu”nu bastırıyor ve eleştirilerini bu yüzden artırıyor.

Örnek 2: Bir anne, çocuğunun “utangaç” olduğundan şikâyet ediyor. Ancak bedensel egzersizde kendi diz kapaklarında titreme fark ediyor. Çocukta gördüğü şey aslında kendi bastırdığı sosyal kaygısı.

Örnek 3: Genç bir çalışan, sürekli başkalarının başarısını kıskanıyor. Propriyoseptif egzersizde yumruklarını sıkı sıkı kapattığını fark ediyor. Bu, kendi bastırdığı hırsının bedensel yansıması.

Gölgeyi Bedende Fark Etmenin Önemi

Jung’un zamanında propriyoseptif kavram bu kadar yaygın kullanılmasa da, “beden ve ruh aynı madalyonun iki yüzüdür” diyordu. Bugün somatik psikoterapiler (ör. beden odaklı travma terapileri) Jung’un bu sezgisini doğrulamaktadır.

Beden gölgeyi her zaman “saklanamayan” bir alan olarak açığa çıkarır. Yani kişi sözleriyle inkâr edebilir ama bedeni yalan söylemez. Bu yüzden gölgeyle çalışırken beden farkındalığını katmak, zihinsel içgörüyü çok daha somut ve kalıcı hâle getirir.

Gölge arketipi, bireysel psikolojiden iş yaşamına, toplumsal dinamiklerden bedenin en küçük kas tepkilerine kadar her alanda kendini gösterir. Onu inkâr etmek, gerilimi artırır; kabul etmekse hem ruhsal hem bedensel bütünlüğün kapısını aralar.

📘 📘 📘
2. Bölüm – Gölgenin Günlük Hayatta Tanınması ve Propriyoseptif Egzersizlerle İlk Çalışmalar

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, insanın bilinç dışına ittiği, kabul etmek istemediği ya da “kendisine yakıştıramadığı” yönlerini temsil eder. Ancak gölge yalnızca kişisel değil, toplumsal ve kolektif düzeyde de işler. İnsan ilişkilerinde, iş yaşamında, aile ortamında, hatta toplumsal olaylarda bile gölge etkisini hissettirir.

Bir kişi iş yerinde sürekli “ben çok sakinim” diyorsa ama küçük bir eleştiride öfkeden parlıyorsa, gölge oradadır. Bir başkası “ben kimseyi kıskanmam” diyorsa ama meslektaşının terfi haberine içten içe rahatsız oluyorsa, gölge yine oradadır.

Bastırılan her şey bir şekilde geri döner. Jung’un deyimiyle:

“Bilinçsiz kalan şey kader olarak yaşanır.”

Günlük Hayatta Gölgeyi Tanımak
Duygusal Tetiklenmeler

Gölgenin en belirgin işaretleri ani duygusal tepkilerdir.

  • Trafikte öfke: Normalde sabırlı biri olduğunuzu düşünürsünüz ama birinin sizi sollamasıyla öfke patlaması yaşarsınız. Burada aslında “saygı görmeme” yarası tetiklenmiştir.
  • İlişkide kıskançlık: Partnerinizin arkadaş grubunda gülerek sohbet etmesine karşı içinizde istemsiz bir huzursuzluk oluşur. Bu, gölgenin “terk edilme korkusu” ya da “değer kaybetme” kaygısı olabilir.

Aşırı Yargı ve Eleştiri

Ne kadar çok eleştiriyorsak, o kadar çok gölgemizi yansıtıyoruz.

  • Birini sürekli “kibirli” buluyorsak, belki de biz de görünür olma arzusunu içimizde taşıyor ama bastırıyoruzdur.
  • Birini “tembel” diye etiketliyorsak, kendi içimizdeki “dinlenmeye izin verme ihtiyacını” bastırıyor olabiliriz.

Tekrarlayan İlişki Kalıpları

Aynı tip sorunları farklı kişilerle yaşıyor musunuz?

  • Örneğin: Hep sizi değersiz hissettiren partnerleri hayatınıza çekmek.
  • Bu tekrarlar tesadüf değildir; gölge kendini ilişki sahnesinde defalarca yeniden üretir.

Bağımlılıklar ve Kaçış Yolları

Aşırı yemek, sosyal medyada kaybolmak, alışveriş bağımlılığı… Bunlar çoğu zaman gölgeyle yüzleşmekten kaçmanın yollarıdır. Görmek istemediğimiz duyguların yerine “anlık haz” ikame edilir.

İş Yaşamında Gölge

Kurumsal hayatta gölge çok daha organize biçimde görünür. Çünkü iş ortamı, insanların ego ve gölge taraflarını aynı anda tetikler.

  • Yönetici Gölgesi:
    • Aşırı kontrolcü, mikro-yönetim yapan bir yönetici, aslında kendi içindeki “yetersizlik” hissini bastırıyordur.
    • Bu yüzden çalışanları üzerinde baskı kurarak kendi gölgesini yönetmeye çalışır.
  • Çalışan Gölgesi:
    • Sürekli başkalarının başarısını küçümseyen bir çalışan, aslında kendi yeteneklerine güvenmiyordur.
    • Toplantılarda söz almakta zorlanan biri, kendi “görülme arzusunu” bastırıyordur.
  • Kurum Kültüründe Gölge:
    • “Biz bir aileyiz” sloganı olan bir şirket, aslında çalışanları üzerinde duygusal manipülasyon kuruyor olabilir.
    • “Bizde hata olmaz” diyen kurumlarda ise gölge, görünmeyen hatalarla doludur.

İlişkilerde Gölge

Romantik ilişkiler, gölgenin en çok açığa çıktığı alanlardan biridir.

  • Bir partner diğerini sürekli “duygusuz” olmakla suçluyorsa, aslında kendi gölgesindeki “duygularını ifade etme korkusu”nu dışsallaştırıyor olabilir.
  • Bir diğeri “bana çok bağlanıyorsun” diye şikayet ediyorsa, aslında kendi bağlanma ihtiyacından kaçıyordur.

Jung’un ifadesiyle: “İnsan, gölgesini en çok yakın ilişkilerinde görür.”

Psikoterapi Odağında Gölge

Terapi sürecinde gölge çoğu zaman yansıtma (projeksiyon) yoluyla ortaya çıkar.

  • Danışan terapisti “otoriter” bulabilir, oysa aslında kendi içindeki otorite korkusuyla yüzleşmektedir.
  • Terapist sabırla bu projeksiyonları fark ettirir ve danışan gölgesini yavaş yavaş kabullenmeye başlar.

Aynı şey iş yaşamında da olur. Bir çalışan yöneticisini “zorba” olarak görüyorsa, bu bir ölçüde gerçek olabilir; ama aynı zamanda kendi içindeki “güçle ilişki kurma biçimi”ni de işaret ediyor olabilir.

Propriyoseptif Egzersizlerle Gölgeye İlk Adımlar

Gölgeyi fark etmenin en güçlü yollarından biri, duyguların bedensel izlerini bulmaktır. Çünkü gölge yalnızca zihinsel değil, bedensel düzeyde de saklanır. Kas gerginlikleri, duruş bozuklukları, nefes darlıkları gölgenin izlerini taşır.

Beden Tarama ve Gölge Günlüğü
  • Gün içinde tetiklendiğinizde (öfke, kıskançlık, üzüntü), 2 dakika boyunca bedeninizi tarayın.
  • Nerede gerilim var? Omuz, çene, mide?
  • Sonra defterinize şu üç soruyu yazın:
    • “Ne oldu?”
    • “Ne hissettim?”
    • “Bedenim bana ne söyledi?”

Denge Egzersizi (Gölgeyle Salınım)
  • Ayaklarınızı omuz genişliğinde açın.
  • Yavaşça sağa-sola salının, gövdenizi bırakın.
  • Her salınımda içinizden şu cümleyi tekrarlayın:
    • “Gölge de bende, ışık da bende.”
  • Bu, bilinçli olanla bilinçsiz olanın bir arada var olabileceğini beden üzerinden deneyimletir.

Ayna Çalışması
  • Aynanın karşısına geçin, gözlerinize bakın.
  • Yüksek sesle şunu söyleyin:
    • “Kendi gölgemi kabul ediyorum. Onu görmeye hazırım.”
  • Gözlerinizden kaçmadan bu cümleyi birkaç kez tekrarlayın.

Nefes ile Gölge Teması
  • Burnunuzdan derin nefes alın, ağzınızdan yavaşça verin.
  • Nefesi verirken göğsünüzdeki ya da karnınızdaki sıkışıklığı bırakmaya çalışın.
  • İçten içe şu cümleyi söyleyin:
    • “Şu anda olan her şeyi kabul ediyorum.”

Örnek Vakalarla Gölge – Egzersiz İlişkisi
Vaka 1: İş Yerinde Öfke Patlaması

Ayşe, iş yerinde ekip arkadaşının küçük bir hatasına büyük tepki veriyor. Aslında kendi içindeki “hata yapma korkusu” tetikleniyor.

  • Egzersiz: Ayşe’ye önerilen “beden tarama” çalışmasıyla, öfke anında midesinin sıkıştığını fark ediyor. Bu farkındalık sayesinde artık öfke gelmeden önce beden sinyalini yakalayabiliyor.

Vaka 2: İlişkide Kıskançlık

Mehmet, partnerinin sosyal çevresindeki sohbetlerinden rahatsızlık duyuyor. Aslında kendi gölgesindeki “yetersizlik” duygusu tetikleniyor.

  • Egzersiz: Mehmet “ayna çalışması” ile kendine bakıp kıskançlık duygusunu kabul etmeyi öğreniyor. Bu duyguya alan açtıkça ilişkide daha açık konuşabiliyor.

Vaka 3: Yönetici ve Kontrol Takıntısı

Bir yönetici, ekibini sürekli denetliyor. İçten içe “başarısız olma” korkusunu bastırıyor.

  • Egzersiz: Ona “denge egzersizi” yaptırıldığında, kontrolü bırakmanın bedensel bir deneyim olduğunu fark ediyor. Bu deneyim iş yaşamına da yansıyor.

Gölgeyi günlük yaşamda tanımak, aslında insanın kendi bütünlüğüne adım atmasıdır. Propriyoseptif egzersizler bu süreçte bedeni bir pusula gibi kullanmamıza yardım eder. Çünkü beden yalan söylemez; gölgenin izlerini açıkça taşır.

İş yaşamında gölgeyi tanımak, daha sağlıklı liderlik ve ekip ilişkileri doğurur. İlişkilerde gölgeyi görmek, daha gerçek ve samimi bağlara kapı açar. Psikoterapi sürecinde gölgeyle yüzleşmek, dönüşümün anahtarıdır.

Ve nihayet, birey gölgesini kabul ettiğinde, artık gölge bir tehdit değil; yaşamın derinliğini artıran bir rehber haline gelir.

📘 📘 📘
3. Bölüm – Gölgenin İlişkilerde Yansımaları ve Duygusal Regülasyon
Gölgenin İlişkilerde Gizlenen Yüzü

Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, bireysel psikolojinin en derin ve karmaşık alanlarından biridir. Ancak gölgenin gücü yalnızca bireysel iç dünyamızla sınırlı kalmaz. Gölge, özellikle ilişkilerde kendini en yoğun şekilde dışa vurur. Çünkü insanlar arasındaki her temas, bilinçli olduğu kadar bilinçdışı bir enerji alışverişi de içerir. Dostluklarda, romantik ilişkilerde, aile bağlarında ya da iş ortamında gölge; çoğunlukla yansıtma (projection) mekanizması üzerinden kendini gösterir.

Jung’un ifadesiyle:

“Kendi gölgemizle yüzleşmediğimiz sürece onu başkalarının üzerine yansıtırız ve o zaman hayatımızı şeytanlarla doldururuz.”

İşte bu bölümde, gölgenin ilişkilerde nasıl göründüğünü, duygusal regülasyonun (duyguları yönetme ve dengeleme becerisinin) gölgeyle çalışmadaki önemini ve propriyoseptif egzersizlerle bu sürecin nasıl desteklenebileceğini ayrıntılı biçimde ele alacağız.

İlişkilerde Gölgenin Rolü
Romantik İlişkilerde Yansıtma

Romantik ilişkiler, gölgenin en görünür hale geldiği alanlardan biridir. Partnerimize duyduğumuz yoğun sevgi ve bağlılık, aslında bilinçdışımızdaki hem olumlu hem olumsuz yönleri harekete geçirir.

  • İdealizasyon: İlişkinin başlarında gölgemizin bastırdığı “ihtiyaç duyduğumuz özellikleri” partnerimize yansıtırız. Örneğin cesareti eksik olan biri, cesur bir partnere tutulabilir.
  • Hayal kırıklığı: Zamanla partner, bizim yansıttığımız imajı sürdüremez. Bu noktada “sen değiştin” cümlesi aslında bizim gölgemizle yüzleşemememizin bir işaretidir.
  • Çatışmalar: Bastırılmış öfke, kıskançlık, kontrol etme ihtiyacı ya da bağımlılık duyguları ortaya çıkar.

Örnek: Özgürlüğüne çok düşkün bir adam, aslında kendi bağımlılık korkusunu partnerine yansıtır. Kadın “fazla yapışkan” olmakla suçlanır, ama aslında erkeğin gölgesi bağımlılıktan korkan kendi yönüdür.

Dostluk ve Aile İlişkilerinde Gölge

Aile ve yakın dostluk bağları, gölgenin en derin köklerinin ortaya çıktığı ilişkiler ağını oluşturur.

  • Anne-baba çatışmaları: Çocuklukta bastırdığımız duygular, yetişkinlikte anne-baba ile yeniden temas ettiğimizde tetiklenir.
  • Kardeş kıskançlığı: Çoğu zaman çocukken bastırılan rekabet, yetişkinlikte kardeşler arasında tekrar açığa çıkar.
  • Dostluklar: Kendi gölgemizi en çok yakın dostlarımızda görürüz. Onların davranışları bize ayna olur.

Örnek: Başarısızlık korkusu olan biri, başarılı arkadaşına karşı küçümseyici tavırlar sergileyebilir. Burada gölge, kişinin kendi bastırdığı değersizlik hissidir.

İş İlişkilerinde Gölge

İş ortamı, gölgenin toplumsal maskeler (persona) ile en yoğun çatıştığı alandır. Profesyonel kimliğimizi sürdürmeye çalışırken gölgemiz sık sık kendini belli eder.

  • Otorite figürleriyle çatışma: Patron ya da yöneticiyle yaşanan sorunlar, çoğunlukla çocuklukta ebeveynlerle yaşanan gölge dinamiklerinin tekrar sahnelenmesidir.
  • Ekip içi gerilimler: Bastırılmış rekabet, kıskançlık veya güç arzusu ekip çalışmasında açığa çıkar.
  • İşkoliklik: Değersizlik hissini bastırmak için aşırı çalışma, gölgenin dolaylı bir ifadesidir.

Örnek: Bir çalışanın sürekli patronundan onay beklemesi, aslında kendi içsel değersizlik gölgesinin iş ortamında görünmesidir.

Duygusal Regülasyonun Önemi

Gölge tetiklendiğinde duygular yoğun bir şekilde açığa çıkar. Öfke, kıskançlık, suçluluk, utanç, korku… Bu duyguların kendisi gölge değildir; ancak gölgenin bilinçli benliğimizle çatışması sonucu ortaya çıkan bedensel ve zihinsel tepkilerdir.

Gölge Tetiklendiğinde Ne Olur?
  • Bedensel düzeyde: Kalp çarpıntısı, kas gerginliği, terleme, mide sıkışması.
  • Duygusal düzeyde: Yoğun öfke, kırgınlık, kıskançlık, hayal kırıklığı.
  • Bilişsel düzeyde: Katı düşünceler, suçlayıcı ifadeler, “hep senin yüzünden” söylemleri.

Regülasyon Eksikliği

Duygularını regüle edemeyen birey:

  • Ani öfke patlamaları yaşayabilir.
  • İlişkilerde aşırı kıskançlık krizlerine girer.
  • Geri çekilerek tamamen iletişimi keser.

Bu durum ilişkilerin kırılmasına ve gölgenin daha da güçlenmesine yol açar.

Regülasyon Becerisi

Duygusal regülasyon, gölgeyle çalışmada en kritik becerilerden biridir. Bu, duyguyu yok saymak değil; onu kabul edip yönetmek anlamına gelir.

  • Fark etme: “Şu an öfkeliyim.”
  • Kaynağını anlama: “Bu öfke bana neyi gösteriyor?”
  • Bedenle çalışmak: Nefes egzersizleri, propriyoseptif denge çalışmaları.
  • İfade etme: Duyguyu kırıcı olmadan dile getirebilmek.

Propriyoseptif Egzersizlerle İlişkisel Gölge Çalışması

Propriyoseptif egzersizler, gölgeyle çalışmada özellikle ilişkisel bağlamda etkili araçlardır. Çünkü bu egzersizler bedensel farkındalığı artırır, duygusal regülasyona doğrudan katkı sağlar ve bireyin “bedeninde saklanan gölgesini” fark etmesine imkan verir.

Çiftler İçin Egzersiz: Denge Ağı
  • İki kişi karşılıklı ayakta durur.
  • Avuç içleri birbirine yaslanır.
  • Gözler kapatılır, ağırlık hafifçe birbirine aktarılır.
  • Burada güven, sınır ve destek temaları açığa çıkar.
  • Eğer biri çok fazla yükleniyorsa, ilişkideki baskınlık gölgesi görülebilir.

Aile İlişkilerinde Egzersiz: Nefes Senkronizasyonu
  • Anne-baba ve çocuk birlikte oturur.
  • Gözler kapatılır, herkes nefesine odaklanır.
  • Nefeslerin ritmi zamanla uyumlanmaya başlar.
  • Bu çalışma, aile içi gerilimlerde duygusal regülasyonu destekler.

İş Ortamında Egzersiz: Mikro Regülasyon
  • Bir toplantı öncesi 2 dakikalık kısa beden farkındalığı egzersizi yapılır.
  • Sandalyede dik oturulur, ayaklar yere basar.
  • Omuzlar gevşetilir, nefese odaklanılır.
  • Böylece gölge tetiklense bile kişi daha merkezden tepki verebilir.

Örnek Vakalar
Vaka 1: Partner Çatışması

Ayşe, eşine sürekli “beni dinlemiyorsun” der. Aslında eşinin ilgisizliği değil; Ayşe’nin kendi görülme ihtiyacının bastırılmış gölgesi tetiklenmektedir. Propriyoseptif “denge ağı” egzersizinde Ayşe sürekli eşini itmeye çalışır. Çalışma sonrası fark eder ki, ilişkide kendini gerçekten duyulmamış hissediyor.

Vaka 2: Kardeş Rekabeti

Ali, abisinin başarısını küçümser. Propriyoseptif denge çalışmasında Ali sürekli dengesini kaybeder. Fark eder ki, aslında kendi başarısızlık korkusu onu gölgesine hapsetmiştir.

Vaka 3: İş Ortamında Yönetici-Çalışan Gerilimi

Bir çalışan, patronunun sürekli onu eleştirmesinden şikayetçidir. Aslında kendi gölgesi olan “yetersizlik hissi” patron üzerinden görünür hale gelir. Mikro regülasyon egzersizleriyle toplantılara daha merkezli katılmaya başlar ve eleştirileri daha yapıcı şekilde alabilir.

Uygulama Alanı: Günlük Pratikler
Sabah
  • 5 dakika nefes farkındalığı.
  • Günlük niyet sorusu: “Bugün ilişkilerimde hangi gölgemi fark edebilirim?”
Öğlen
  • İş ortamında veya ilişkide gerildiğinde 2 dakikalık mikro regülasyon.
  • Kendine şu soruyu sor: “Bu tepki aslında bana neyi gösteriyor?”
Akşam
  • Çiftler veya aileyle 10 dakikalık nefes senkronizasyonu.
  • Günlük yazım: “Bugün gölgem bana ilişkilerimde ne öğretti?”

Gölgeyle yüzleşmek, yalnızca bireysel bir içsel yolculuk değildir; ilişkilerdeki en derin dönüşüm alanlarından biridir. Duygusal regülasyon ve propriyoseptif egzersizler, bu yolculuğu destekleyen güçlü araçlardır. Çünkü beden, gölgenin saklandığı en derin alanlardan biridir ve onunla çalışmak, ilişkilerde daha otantik, dengeli ve şefkatli bağlar kurmamızı sağlar.

İş Yaşamında Gölgenin Rolü

Modern çalışma hayatı çoğu zaman rekabet, hız, başarı baskısı ve görünür performans üzerinden şekillenir. İnsanların yalnızca güçlü yanlarını, üretkenliğini ve parlak taraflarını sergilemeleri beklenir. Ancak gölgemiz de iş yaşamının görünmez ama aktif bir parçasıdır.

Örnek 1 – Rekabetçi Gölge:
Bir beyaz yaka çalışanı, toplantılarda sürekli öne çıkmak ister. Fikirleri beğenilmeyince aşırı öfkelenir. Bu öfke, aslında gölgesinde saklı **“yetersizlik hissi”**nin açığa çıkmasıdır. Kendisini değersiz hissetmemek için agresifleşir.

Örnek 2 – Pasif Gölge:
Başka bir çalışan ise, yöneticisinden gelen haksız eleştirileri sineye çeker. İçten içe öfkelense de bu duygusunu bastırır. Gölgesi burada “kendi hakkını savunma” kapasitesidir; bastırdığı için öfke mide ağrıları, omuzlarda gerginlik gibi bedensel belirtilerle ortaya çıkar.

💡 Propriyoseptif Egzersiz Önerisi (İş Yaşamı için):

  • Gün içinde 5 dakikalık “dik duruş farkındalığı” çalışması yapın.
  • Masada otururken omuzlarınızı geriye alın, ayaklarınızı yere tam basın, gözlerinizi kapatıp 1 dakika boyunca “şu anda gölgem hangi duyguyla kendini gösteriyor?” diye sorun.
  • Bu basit farkındalık, iş hayatındaki gölge patlamalarını daha erken yakalamanızı sağlar.

İlişkilerde Gölgenin Rolü

İkili ilişkilerde gölge çoğu zaman yansıtma yoluyla çalışır. Yani partnerde bizi en çok rahatsız eden şeyler aslında kendi gölgemizin aynasıdır.

Örnek 3 – İlişkilerde Kıskançlık:
Bir kişi eşinin sosyal hayatta özgüvenli davranışlarına tahammül edemez. Aslında kendi gölgesinde bastırılmış olan “özgür ve kendine güvenen tarafı” eşinde görünür olmuştur.

Örnek 4 – Fazla Kontrol:
Partnerine sürekli “şunu yapma, bunu etme” diyen biri, gölgesinde “kontrol kaybı korkusu” taşır. Bastırdığı bu kaygı, ilişkide boğucu bir denetime dönüşür.

💡 Propriyoseptif Egzersiz Önerisi (İlişkiler için):

  • Partnerinizle konuşurken gözlerinizi kapatın, ayakta hafif salınım hareketleri yapın (sanki rüzgarda sallanan bir ağaç gibi).
  • İçinizden şu soruyu sorun: “Benim öfkemi veya kıskançlığımı tetikleyen bu davranış bana hangi gizli yönümü gösteriyor?”
  • Cevabı bedensel hisler üzerinden dinleyin (göğüste sıkışma, karında huzursuzluk, omuzda ağırlık gibi).

Toplumsal Rollerde Gölgenin Rolü

Toplumun bizden beklediği roller, gölgenin gizlenmesinde önemli bir etkendir.

  • Anne/baba olmak, yönetici olmak, “saygın” bir çalışan olmak gibi roller, gölgenin daha da derinlere itilmesine yol açar.
  • Örneğin, “ideal anne” olmak isteyen bir kadın, öfkesini göstermemek için bastırır. Oysa gölgesinde çok güçlü bir “bağımsızlık arzusu” vardır.
  • Bir yönetici, otoritesini korumak için kırılganlığını saklar. Ancak gölgesinde “yardım istemek ve kırılabilir olmak” vardır.

💡 Propriyoseptif Egzersiz Önerisi (Toplumsal Roller için):

  • 3 dakika boyunca aynanın karşısında farklı rollerle (anne, baba, yönetici, çalışan, dost) yüzünüzü ve bedeninizi canlandırın.
  • Sonra gözlerinizi kapatıp sorun: “Bu rollerin arkasında sakladığım gölge kim?”
  • Bedeninizin verdiği işaretlere (kalbin hızlanması, dizlerin titremesi, omuzların düşmesi) dikkat edin.

Psikoterapi Odaklı Çalışmalar ve Gölge

Psikoterapi süreçlerinde gölgeyle çalışmak çoğu zaman dirençle başlar. Çünkü gölgenin farkına varmak, kişinin kendi “karanlık” yönleriyle yüzleşmesini gerektirir.

  • Terapide sık karşılaşılan bir durum, kişinin sürekli başkalarını suçlamasıdır. Burada gölge “kendi sorumluluğunu kabul etmeme” halinde gizlidir.
  • Bir başka örnekte, kişi “ben çok fedakarım, hiç bencil değilim” diyebilir. Terapi ilerledikçe aslında bastırdığı “bencil olma ihtiyacı” ortaya çıkar.

Propriyoseptif egzersizler, psikoterapiyi destekleyen bir araç olabilir. Çünkü kişi bedeniyle temas ettiğinde, gölge duygularını daha kolay fark eder. Örneğin:

  • Terapide konuşulan bir konuya dair bedensel farkındalık yapmak (örneğin, “bu konu açıldığında göğsümde bir ağırlık hissediyorum”) gölgeye giden yolu açar.

Gölgeyle Entegrasyonun Bütünsel Kazanımları

Gölgeyi reddetmek yerine kabul etmek:

  • İş hayatında daha sakin kararlar,
  • İlişkilerde daha derin anlayış,
  • Bedende daha az gerginlik,
  • Ruhsal dünyada daha bütünlük sağlar.

Jung’un dediği gibi, “insan ışığını görmek için önce kendi karanlığıyla yüzleşmek zorundadır.”

💡 Kapanış Egzersizi (Bütünsel):

  • 5 dakika boyunca gözlerinizi kapatın.
  • “Bugün gölgem bana ne öğretti?” sorusunu sorun.
  • Bedeninizden gelen hislere dikkat edin ve bir deftere yazın.

4. Bölüm – Gölgeyle Çatışmadan Dostluğa – Bütünleşme Süreci
Gölgeye Düşman Gibi Bakmanın Sorunu

Çoğu insan gölgesini ilk fark ettiğinde onu bir “düşman” gibi algılar.

  • Kıskançlık, öfke, kırılganlık ya da açgözlülük gibi duygular ortaya çıktığında kişi bunları “benden uzak durmalı” diye iter.
  • Ancak Jung’a göre bu tavır, gölgeyi daha da güçlendirir. Bastırılan şey bilinçdışında daha büyük bir enerji kazanır.

Örneğin:

  • “Ben asla öfkeli bir insan değilim” diyen biri, bastırdığı öfkesini günün birinde patlayarak şiddetli bir şekilde gösterebilir.
  • “Ben hep sakinim” diyen biri, gölgesindeki kaotik yönle hiç yüzleşmediği için stresli bir olayda darmadağın olabilir.

➡️ Gölgeyle kavga etmek yerine ona bir yol arkadaşı gibi yaklaşmak gerekir.

Bütünleşmenin İlk Adımı: Tanıma

Bütünleşmenin temelinde “görmek” yatar. Gölgeyi tanımak, onu dönüştürmenin ilk basamağıdır.

Pratik Sorular (Kendi Kendine Çalışma İçin):

  • “Beni en çok kimler sinirlendiriyor? Onlarda hangi özellikler var?”
  • “Kendi hayatımda tekrar eden krizlerim neler?”
  • “Hangi duyguları hissetmekten en çok utanıyorum?”

Bu sorular, gölgenin ilk işaretlerini verir.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Ayna Çalışması

  • Bir aynanın karşısına geçin, dik durun.
  • Nefesinizi sakinleştirin, gözlerinize bakın.
  • İçinizden “Şu anda yüzümde görmek istemediğim hangi ifade var?” diye sorun.
  • Çenenizde, kaşlarınızda veya omuzlarınızda beliren gerilimi fark edin. İşte gölgenizin bir izi…

Gölgeyle Konuşmak

Jung’un aktif imajinasyon yöntemi, gölgeyle diyaloğu teşvik eder.

Örneğin:

  • İçinizdeki öfkeli tarafla konuşabilirsiniz:
    • “Sen neden buradasın?”
    • “Bana neyi hatırlatmaya çalışıyorsun?”
  • Çoğu zaman gölge, bir uyarıcı veya koruyucu mesaj taşır.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Sandalye Tekniği

  • İki sandalye koyun. Birine siz oturun, diğerine gölgenizi temsil eden “boş” sandalye.
  • Önce kendi sandalyenizden gölgenize konuşun.
  • Sonra yer değiştirin, gölgenizin yerine oturup yanıt verin.
  • Bu süreçte bedeninizin nasıl tepki verdiğini gözlemleyin (örneğin gölgenizin sandalyesinde otururken nefesiniz hızlanıyorsa, bu bastırdığınız enerjiye işaret eder).

İş Yaşamında Gölgeyi Dost Kılmak

Bütünleşme, iş dünyasında daha yaratıcı ve güçlü bir performans getirir.

  • Bastırılmış öfke, liderlik enerjisine dönüşebilir.
  • Bastırılmış kaygı, detaylara dikkat ve titizlik kazandırabilir.
  • Bastırılmış bencillik, sağlıklı sınır koyma becerisine dönüşebilir.

Örnek:
Bir yönetici, yıllarca “hassas” yönünü bastırmıştır. Bir gün ekip arkadaşının duygusal sorununu görmezden gelince ekip motivasyonu düşer. Gölgesindeki hassasiyeti kabul edip ekibine empati göstermeye başladığında hem yönetim gücü hem de saygınlığı artar.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Rol Duruşu Çalışması

  • Ayakta durun, omuzlarınızı geriye alın, lider gibi nefes alıp verin.
  • Sonra vücudunuzu küçültün, dizlerinizi hafif bükün, daha kırılgan bir bedensel duruşa geçin.
  • İki hal arasındaki geçişi birkaç kez yapın.
  • Sorun: “Hangi durumda gölgemi gizliyorum, hangi durumda onu kabul ediyorum?”

İlişkilerde Gölgeyi Dost Kılmak

Bir ilişkide gölge kabul edildiğinde bağ daha gerçek ve derin olur.

Örnek:

  • Partnerine “ben kıskanç değilim” diyen bir kişi, kıskançlığını bastırır. Bu, ilişkide gizli gerginlik yaratır.
  • Bir gün açıkça “evet kıskanıyorum çünkü seni kaybetmekten korkuyorum” dediğinde, ilişki daha dürüst bir zemine oturur.

💡 Propriyoseptif Uygulama – Kalp Alanı Farkındalığı

  • Partnerinizle karşılıklı oturun.
  • Elinizi kalbinizin üzerine koyun.
  • İçinizden “Sana söylemekten en çok korktuğum şey ne?” diye sorun.
  • Bu sırada kalp atışınızı ve göğsünüzdeki basıncı fark edin.

Bütünleşmenin Son Adımı: Dostluk

Gölgeyle çatışmadan dostluğa geçmek, insanın ruhsal olgunluğunun göstergesidir.

  • Artık gölgeyi bastırmaya gerek yoktur.
  • Onun bir öğretmen ve tamamlayıcı olduğunu görürüz.
  • Öfke bize “sınır koymayı”, kıskançlık “bağ kurma ihtiyacını”, kırılganlık “gerçek samimiyeti” öğretir.

💡 Kapanış Propriyoseptif Egzersizi – Gölgeyle Barış Dansı

  • 3 dakika boyunca gözlerinizi kapatıp serbest hareket edin.
  • İçinizden gelen her harekete izin verin (elleri sıkmak, ayakları yere vurmak, kolları açmak).
  • Sonra yavaşça durun ve fısıldayın: “Gölge, seninle barışıyorum.”
Kazanımlar
  • Psikolojik: Daha az iç çatışma, daha çok huzur.
  • Beden: Daha az kas gerginliği, daha serbest nefes.
  • İlişkiler: Daha açık iletişim, daha derin bağlar.
  • İş: Daha yaratıcı, daha bütünsel liderlik.

5. Bölüm – Bedenin Hafızası – Gölgenin Somatik İfadesi
Beden, Bilinçdışının Taşıyıcısıdır

Carl Gustav Jung, bilinçdışıyla çalışırken rüyalar, semboller ve arketipler üzerinden ilerledi. Ancak günümüzde psikoloji ve nörobilim, bilinçdışının sadece zihinsel imgelerde değil, bedende de saklı olduğunu ortaya koyuyor.

  • Bastırılmış öfke genellikle çene sıkmada, yumrukların kasılmasında görülür.
  • Bastırılmış korku omuzların içe kapanmasına, göğsün daralmasına yol açar.
  • Bastırılmış üzüntü nefesin yüzeyselleşmesine, göz kaslarında donukluğa sebep olur.
  • Bastırılmış canlılık ve neşe bacaklarda hareketsizlik, kalçada sertlik olarak kendini gösterebilir.

➡️ Yani gölge yalnızca “psikolojik bir kavram” değil; aynı zamanda somatik bir deneyimdir.

Bedenin Gölge Dili: Örnekler

Örnek 1 – İş Hayatı:
Bir yönetici toplantılarda sürekli omuzlarını dik tutar, yüzünü donuklaştırır. İçinde bastırdığı kaygıyı sert bir bedensel zırh ile saklar. Sonuç: kronik boyun ağrıları.

Örnek 2 – İlişkiler:
Bir kişi partnerine “ben iyiyim” dese de elleri sürekli kenetlenmiştir, nefesi hızlıdır. Bastırılmış öfke, bedende alarm vermektedir.

Örnek 3 – Günlük Yaşam:
Çocukken “çok ağlama” denilen biri, yetişkinlikte üzüntüyü bastırır. Bedeni bunu omuzlarını öne çekerek ve akciğer kapasitesini küçülterek gösterir.

💡 Buradan çıkarım: Beden gölgenin günlüğünü tutar.

Propriyoseptif Egzersizlerle Bedenin Hafızasına Ulaşmak

Propriyoseptif sistem, kasların, eklemlerin ve tendonların konum bilgisiyle ilgilidir. Bu sistem aracılığıyla kişi bedenini daha iyi hisseder ve bastırdığı duyguların bedensel izlerini fark edebilir.

Egzersiz 1 – “Kaslarda Gölge”
  • Sessiz bir ortamda ayağa kalkın.
  • Gözlerinizi kapatın, nefesinizi izleyin.
  • Yumruklarınızı sıkın, sonra bırakın. Çenenizi kasın, sonra bırakın. Omuzlarınızı gerin, sonra bırakın.
  • Her kasılma ve gevşeme arasında şunu sorun: “Bedenim bana hangi duyguyu gösteriyor?”
  • Çoğu kişi çenede öfke, omuzda yük, midede korku fark eder.
Egzersiz 2 – “Gölge Duruşu”
  • Normal ayakta duruşunuzu alın.
  • Sonra bilinçli olarak “güvensiz bir duruşa” geçin: omuzlar öne, baş hafif aşağı, göğüs dar.
  • Bu sırada hangi duyguların yükseldiğini fark edin (örneğin değersizlik, korku).
  • Ardından “güçlü bir duruşa” geçin: ayaklar sağlam basıyor, omuzlar geride, nefes açık.
  • Fark edin: gölge hangi bedensel durumda kendini daha fazla gizliyor, hangisinde daha çok açığa çıkıyor?

Psikoterapi Perspektifi: Somatik İzler

Modern psikoterapi, özellikle beden odaklı yaklaşımlar (Somatik Deneyimleme, Bioenergetik, Gestalt terapide beden farkındalığı) gölgenin bedensel izlerini çalışır.

  • Bir danışan öfkesini anlatırken çenesini sıkıyorsa, terapist “o çene neyi tutuyor?” diye sorar.
  • Bir danışan korkusunu anlatırken bacakları titriyorsa, terapist “kaçmak isteyen o bacaklara izin ver” diyebilir.

Bu yaklaşım, gölgeyi yalnızca “düşünce” düzeyinde değil, hareket ve his düzeyinde açığa çıkarır.

İş Yaşamında Somatik Gölge

İş hayatı, bastırılmış gölge davranışlarının en yoğun göründüğü alanlardan biridir.

  • Toplantıda sürekli öne eğilen çalışan = bastırılmış çekingenlik.
  • Hiç gülümsemeyen yönetici = bastırılmış kırılganlık.
  • Söz alırken nefesi hızlanan kişi = bastırılmış kaygı.

💡 Propriyoseptif Egzersiz – “Ofis İçinde Sessiz Tarama”

  • Masada otururken gözlerinizi kapatın.
  • Omuzlarınız, beliniz, çeneniz nerede kasılıyor fark edin.
  • Bedeninizdeki bu kasılma size hangi bastırılmış duyguyu hatırlatıyor?

İlişkilerde Somatik Gölge

İkili ilişkilerde beden, sözcüklerden çok daha hızlı konuşur.

  • “Seni seviyorum” derken kollar çaprazsa, gölge güven eksikliğini gösterir.
  • “Sorun yok” derken nefes hızlanıyorsa, gölge öfkeyi işaret eder.

💡 Propriyoseptif Egzersiz – “Kalp ve Karın Diyaloğu”

  • Partnerinizle karşılıklı oturun.
  • Elinizi kalbinize ve karnınıza koyun.
  • Kalbiniz hızlı mı? Karnınız sıkı mı?
  • Bastırılmış duyguların ilişkide nasıl bir “bedensel dil” kurduğunu fark edin.

Bütünleştirici Bakış
  • Gölgeyi yalnızca zihinde görmek eksiktir.
  • Onu bedende hissetmek, gerçek dönüşümün anahtarıdır.
  • Propriyoseptif egzersizler, bireyin “bedensel günlüğünü” okumasını sağlar.

➡️ Böylece gölgeyle yüzleşme yalnızca bir zihinsel cesaret değil, aynı zamanda somatik bir farkındalık yolculuğu olur.

PRATİK UYGULAMA BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
Psikolojik Eşlik Çalışması
“Hangi Korkularım Dengeyi Kaybettiriyor?”
1. Amaç
  • Gölgenin ilk yüzü genellikle korkulardır.
  • Korkular, bilinçdışında bastırılmış yönlerin yüzeye çıkmasına aracılık eder.
  • Bu çalışma, kişinin bedensel farkındalık (denge), zihinsel gözlem (günlük yazım) ve duygusal kabulle korkularını keşfetmesini amaçlar.

2. Hazırlık
  • Sessiz bir ortam bulun. (Mümkünse loş ışık veya doğal gün ışığı.)
  • Yanınızda bir defter ve kalem olsun.
  • Rahat kıyafetler giyin, çıplak ayakla ya da çorapla sert olmayan bir zeminde durabilirsiniz.

3. Uygulama Aşamaları
A. Bedensel Farkındalık – Denge Deneyi (5–10 dk)
  1. Dik bir şekilde ayakta durun.
  2. Gözlerinizi kapatın.
  3. Önce doğal nefesinizi izleyin, müdahale etmeyin.
  4. Ardından fark edin:
    • Ayak tabanlarınız yerle nasıl temas ediyor?
    • Bir taraf daha ağır mı hissediliyor?
    • Küçük salınımlarınız (öne–arkaya, sağa–sola) var mı?
  5. Dengenizin bozulmaya başladığı anda aklınızdan şu soruyu geçirin:
    👉 “Şu an hangi korkum beni yerimden oynatıyor olabilir?”
  6. Cevap gelmese de sorun; beden sadece farkındalık için sinyal veriyor.

B. Duygusal Temas – Korkuyu Yakalama (10 dk)
  • Denge deneyinden sonra yere oturun.
  • Kendinize şu soruları sorun ve gelen duyguları gözlemleyin:
    1. “Ya başarısız olursam?”
    2. “Ya insanlar beni reddederse?”
    3. “Ya kontrolü kaybedersem?”
    4. “Ya güvende olmazsam?”
  • Hangi soru sizde en çok duygu uyandırdıysa, o noktada biraz kalın.
  • O korkunun bedendeki karşılığını bulun: boğazda düğüm, midede sıkışma, ellerde titreme, nefeste daralma olabilir.

C. Yazı Çalışması – Günlük Tutma (15–20 dk)

Defterinize şu başlıkları yazın ve serbestçe doldurun:

  1. Korkumun Adı: (örn. başarısızlık korkusu, reddedilme korkusu…)
  2. Bedenimdeki Yansıması: (örn. ayaklarım sabitlenemedi, göğsüm sıkıştı…)
  3. İç Sesim Bana Ne Söylüyor?: (örn. “Sen yeterli değilsin”, “Hata yaparsan herkes güler.”)
  4. Korkunun Gölgesi: Bu korkunun ardında hangi bastırılmış yönüm olabilir? (örn. daha cesur, daha yaratıcı bir yanım ama engellenmiş olabilir.)
  5. Dengeyi Kaybettiğim Anlar: Günlük yaşamdan örnek verin. (örn. toplantıda fikir söylerken tereddüt etmem, partnerime hayır diyememem…)
  6. Dengeyi Geri Kazanma İmkanım: Korkum bana ne öğretmek istiyor? (örn. daha fazla güven geliştirmek, sınırlar koymak, kendi sesimi duymak.)

D. Kapanış – Farkındalık Cümlesi

Çalışmayı şu cümleyle bitirebilirsiniz:

“Korkularım beni dengesizleştirmiyor; aslında bana nereden güçlenmem gerektiğini gösteriyor.”

4. Çalışmanın Derin Anlamı
  • Beden = ilk öğretmen: Korku zihinde başlasa da, bedende kendini ele verir.
  • Denge = yaşamın metaforu: Fiziksel dengemiz sarsıldığında, psikolojik dengemizin de kırılgan noktaları açığa çıkar.
  • Günlük yazım = köprü: Bedenin verdiği sinyallerle zihinsel anlam arasında bir köprü kurar.
  • Korkuların gölgesi = potansiyel: Örneğin, reddedilme korkusu, aslında sevgiye duyulan güçlü arzuyu; başarısızlık korkusu, başarıya olan yeteneği içinde taşır.

5. Günlük Hayata Aktarım
  • İş yerinde sunum yaparken kaygılandığınızda, ayak tabanlarınızı yere basarak “Şu an hangi korkum devrede?” diye sorun.
  • İlişkilerde tartışma sırasında nefesiniz sıkıştığında, “Bedenim bana ne söylüyor?” diye hatırlayın.
  • Her akşam defterinize, gün içinde dengenizi kaybettiren en az bir olayı ve arkasındaki korkuyu yazın.

🌑 Bu çalışma, gölgenin ilk yüzünü yani “korkularımızı” tanımamızı sağlar. Çünkü çoğu zaman gölgemiz, korku maskesi altında yaşar.
🌕 Ve her fark edilen korku, aslında içimizde gizlenen ışığın habercisidir.

🌀 🌀 🌀
Propriyoseptif Egzersizlerin Uygulanışı
1. Ortam Hazırlığı
  • Sessiz, dikkat dağıtıcı unsurlardan arındırılmış bir alan seçin.
  • Zemin düz olmalı (halı olabilir, çok kaygan olmamalı).
  • Çıplak ayak veya kaymayan çorap tercih edin.
  • Yanınızda küçük bir sandalye veya duvar desteği bulunsun (düşme riskine karşı güvenlik için).
  • Süre: 20–30 dakika.

2. Isınma – “Bedenle Tanışma” (5 dk)

Amaç: Vücuda güvenli bir farkındalık alanı açmak.

  1. Dik durun, ayaklar omuz genişliğinde açık.
  2. Derin nefes alıp verin, omuzlarınızı yukarı kaldırıp bırakın.
  3. Ellerinizi göğsünüzün üzerinde birleştirin, sonra yavaşça açın.
  4. Dizlerinizi hafifçe büküp açarak bedeni gevşetin.

👉 Isınmada bedeninize “Şimdi buradayım, seni dinliyorum” mesajı verin.

3. Egzersiz 1 – Ayak Tabanı Farkındalığı (5 dk)

Amaç: Propriyoseptif duyunun temelini açmak.

  1. Dik durun, gözler açık.
  2. Dikkatinizi ayak tabanlarınıza verin.
    • Parmak uçlarınızdan topuğunuza doğru basıncı hissedin.
    • Sağ–sol ağırlık değişimlerini gözlemleyin.
  3. Yavaşça öne doğru hafif eğilin (ama düşmeyecek kadar).
    • Hangi kaslar devreye giriyor?
    • Hangi korku veya kaygı belirdi? (örneğin düşme korkusu)
  4. Aynı hareketi arkaya, sağa, sola yapın.
  5. Hareketi çok küçük aralıklarla tekrarlayın.

🖊 Not edin: “Bedenim en çok hangi yönde dengesiz hissediyor? Bunun bana anlattığı psikolojik durum nedir?”

4. Egzersiz 2 – Gözler Kapalı Denge (5–7 dk)

Amaç: Görsel destek olmadan bedenin gölgeyle tanışması.

  1. Dik durun, ayaklar omuz genişliğinde.
  2. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerinizi kapatın.
  3. Bedendeki mikro hareketleri izleyin:
    • Salınıyor musunuz?
    • Kalça, diz, omuz nasıl tepki veriyor?
  4. 1–2 dakika gözlemleyin.
  5. Daha sonra ağırlığınızı bilinçli olarak sağ ayağa kaydırın, sonra sola.

⚠️ Güvenlik: Yanınızda bir sandalye veya duvar olsun.

🖊 Günlük: “Gözlerimi kapattığımda hangi korkularım ortaya çıktı? Kontrolü kaybetmek bana ne hissettirdi?”

5. Egzersiz 3 – Tek Ayak Üzerinde Denge (3–5 dk)

Amaç: Zorlayıcı bir denge çalışmasıyla gölgeyi harekete geçirmek.

  1. Önce sağ ayağınızın üzerinde durun, sol ayağı hafifçe kaldırın.
  2. 20–30 saniye bekleyin.
  3. Düşecek gibi olduğunuzda bırakın, zorlamayın.
  4. Aynı çalışmayı diğer ayakla yapın.
  5. İlerleyen aşamada gözleri kapatarak deneyin (çok kısa süreli).

👉 Çalışma sırasında zihninizde beliren cümlelere kulak verin:

  • “Yapamıyorum.”
  • “Ya düşersem?”
  • “Ben güçsüzüm.”

🖊 Günlük: “Tek ayak üstünde dururken zihnim bana ne söyledi? Bu gölge sesi bana nereden tanıdık geliyor?”

6. Egzersiz 4 – Hareketli Denge (Dinamik Propriyosepsiyon) (5–7 dk)

Amaç: Dengenin akışkanlığını keşfetmek.

  1. Yavaş adımlarla ileriye yürüyün.
    • Her adımda topuğu yere koyup parmak ucuna doğru kayın.
    • Ayağın tüm yüzeyini hissedin.
  2. Sonra geri geri yürüyün.
  3. Daha sonra çapraz adımlar atın (sağa–sola).
  4. Denge kaybı olduğunda, durun ve bedendeki hissi fark edin.

👉 Bu egzersiz, günlük yaşamda “kontrolü kaybettiğim anları” simgeler.

🖊 Günlük: “Denge kaybettiğimde ilk refleksim neydi? Sertleşmek mi, gevşemek mi? Bu bana ilişkilerimdeki ya da iş yaşamımdaki tepkilerimi hatırlattı mı?”

7. Egzersiz 5 – Dengeyi Toparlama & Nefesle Merkezleme (Kapanış – 5 dk)

Amaç: Çalışmayı güvenli bir merkezlenmeyle bitirmek.

  1. Ayakta dik durun, eller kalbin üzerinde.
  2. Derin nefes alın, verirken ayak tabanlarınıza odaklanın.
  3. 3 kez şu cümleyi tekrarlayın:
    👉 “Bedenimde dengeyi buldukça, içimdeki korkularla barışıyorum.”
  4. Gözlerinizi açın, birkaç dakika sessizlikte kalın.

8. Çalışmanın Anlamı
  • Bedenin salınımı = bilinçdışındaki korkuların hareketi.
  • Tek ayak üstü denge = gölgenin “yetersizlik” hissini ortaya çıkarma yolu.
  • Dinamik adımlar = hayatın belirsizlikleri ve kontrol kaybı.
  • Nefesle toparlama = gölgeyle karşılaşıp ışığa dönme.

9. Günlükle Birleştirme

Egzersiz sonrası defterinize şu cümleleri yazın:

  1. “Bugün bedenim bana şunu öğretti: …”
  2. “Dengeyi kaybettiğimde fark ettiğim en güçlü korkum: …”
  3. “Bu korkumun bana hatırlattığı gizli potansiyelim: …”

🌑 Propriyoseptif Egzersiz pratiği, hem bedensel hem psikolojik düzeyde gölgeyle tanışmayı somut hale getirir.

GÜNLÜK – ÖDEV BÖLÜMÜ
🌀 🌀 🌀
📝 1. Yazma Ödevleri (Gölge Defteri)

Amaç: Bilinçaltında kalan gölge içeriklerini kelimelerle görünür kılmak.

Uygulama:

  • Kendinize özel bir “Gölge Defteri” edinin. Bu defter yalnızca gölge çalışmasına ayrılmalıdır.
  • Her gün 15-20 dakika, şu sorulara cevap yazın:
    1. Bugün beni en çok rahatsız eden şey neydi? (Bir insan, olay, söz ya da kendi davranışım olabilir.)
    2. Bu durum bende hangi duyguyu uyandırdı? (Öfke, kıskançlık, yetersizlik, utanç…)
    3. Bu duygu bedende nerede hissedildi? (Örneğin: “göğsümde sıkışma”, “boğazımda düğüm”)
    4. Bu durum bana hangi gölge tarafımı gösteriyor olabilir? (Örn: “Bende de baskıcı bir taraf var.”, “Ben de zaman zaman görmezden geliniyorum korkusu yaşıyorum.”)
    5. Bu gölge parçam bana hangi mesajı veriyor?

Ek görev:

  • Haftanın sonunda, yazdığınız tüm notları okuyun ve bir sayfada şu cümleyi tamamlayın: “Benim gölgem bana aslında şunu öğretmeye çalışıyor: …”

👉 Bu yazma egzersiziyle bilinçaltındaki bastırılmış içerik giderek görünür olur, kendinizi daha net tanımaya başlarsınız.

🧘 2. Meditasyon Ödevleri (Farkındalıkla Gölgede Kalmak)

Amaç: Gölgeyle yüzleşmeyi yalnızca zihinsel değil, bedensel düzeyde de deneyimlemek.

Haftalık Uygulama Planı:

  • Her akşam 10-15 dakikalık bir meditasyon.
  • Uygulama basamakları:
    1. Rahat bir oturuş pozisyonu alın.
    2. Gözleri kapatın, nefesi yavaşlatın.
    3. Gün içinde yaşadığınız zor bir anı çağırın (öfke, kırgınlık, utanç…).
    4. Bu duyguyu bastırmadan, değiştirmeye çalışmadan bedende nerede hissettiğinizi gözlemleyin.
    5. O duyguya “Gölge” deyin. İçtenlikle şunu fısıldayın: “Seni görüyorum. Sen de bana aitsin.”
    6. 1-2 dakika sadece nefesinize ve o duygunun bedeninizdeki hareketine tanık olun.

Ek görev:

  • Haftada en az iki gün bu meditasyonu bedensel hareketle birleştirin:
    • Duygunun bedendeki yerine odaklanın (örneğin göğüs).
    • Oradan küçük bir hareket üretin (örneğin göğsü hafifçe öne-arkaya sallamak).
    • Bu hareketi birkaç dakika boyunca nefesle uyumlu olarak tekrar edin.

👉 Bu meditasyon, gölge duyguların “kaçınılacak düşmanlar” değil, “dönüşüm öğretmenleri” olduğunu içselleştirmeyi sağlar.

👁️ 👁️ 👁️
3. Gözlem Ödevleri (Gündelik Hayatta Gölge Takibi)

Amaç: Gölgeyi yalnızca oturumlarda değil, gündelik yaşamda fark etmek.

Uygulama:

  • Katılımcı bir hafta boyunca şu gözlem defterini doldurur: GünTetikleyici OlayHangi Duyguyu Uyandırdı?Bedende Nerede Hissedildi?Bunun Bana Gösterdiği Gölge Ne?1X kişisi beni görmezden geldiÖfkeKarın bölgesiGörülmeme korkum2…………
  • Ek görev: Gün sonunda kısa bir içsel cümle yazılır: “Bugün gölgem bana şunu hatırlattı: …”

Haftanın sonunda: Katılımcı gözlem defterini okur ve en çok tekrar eden duygu/tema üzerine düşünür. (Örn: “Benim gölgem en çok değersizlik korkusu üzerinden kendini gösteriyor.”)

📌 📌 📌
Bir Haftalık Özet Çalışma Planı
  • Her sabah: Deftere gölge soruları yazın.
  • Gün içinde: Tetikleyici olayları fark edin, deftere not düşün.
  • Her akşam: 10-15 dakikalık gölge meditasyonu + kısa değerlendirme yapın.
  • Hafta sonu: Yazılanları gözden geçirin, tekrar eden temaları çıkarın.

👉 Bu sistematik ödevlerle, gölge çalışması soyut bir kavram olmaktan çıkıp beden, duygu ve düşünce üçgeninde somut bir keşfe dönüşür.

📌 📌 📌

Bedenin Gölgesiyle Tanışma” günlük ödevlerinin bir beyaz yaka çalışanın iş yaşamına nasıl entegre edilebileceğine dair örnek senaryolu bir uygulama görelim:

Beyaz Yaka Çalışanın 1 Haftalık Gölgeyle Çalışma Rutinine Uyum
👤 Karakterimiz:
  • Adı: Elif
  • Yaş: 34
  • Görevi: İnsan Kaynakları uzmanı
  • Gündelik yaşamı: Masa başı yoğun iş temposu, sık toplantılar, bazen çalışanlarla gerilimli görüşmeler, akşamları yorgunluk.

Elif, bu haftadan itibaren “Bedenin Gölgesiyle Tanışma” ödevlerini uygulamaya karar veriyor.

🗓 Günlük Uygulama Akışı
🖊 Sabah (15 dk) – Yazma Ödevi
  • Elif işe gitmeden önce kahvesini içerken gölge defterini açıyor.
  • Bugünkü sorularını yanıtlıyor:
    • “Dün beni en çok ne zorladı?” → Bir yöneticinin, yaptığı öneriyi küçümseyici tavırla reddetmesi.
    • “Bu olay hangi duyguyu uyandırdı?” → Utanç ve öfke.
    • “Bedenimde nerede hissettim?” → Midemde sıkışma.
    • “Bu bende hangi gölgeyi gösteriyor?” → Onaylanma ihtiyacım ve otorite karşısında kendimi küçültebilmem.
    • “Bu gölge bana ne öğretiyor?” → Daha fazla özsaygı geliştirmem gerektiğini.

👉 Elif, böylece işe başlamadan önce kendi duygularını tanımlıyor ve gün içinde tetiklenirse hazırlıklı oluyor.

☕ Öğle (5-10 dk) – Gözlem Ödevi
  • Öğlen bir toplantı sırasında, bir meslektaşının gereksiz bir eleştirisi onu sinirlendiriyor.
  • Hemen defterine küçük bir not düşüyor:
    • Tetikleyici olay: Arkadaşım “bu raporu yanlış hazırlamışsın” dedi.
    • Duygu: Öfke.
    • Beden: Boğazda düğüm.
    • Gölge: Hatalı görünmekten korkuyorum.

👉 Bu hızlı gözlem, Elif’in duyguyu bastırmak yerine fark etmesine yardımcı oluyor.

🌙 Akşam (15 dk) – Meditasyon
  • İşten eve döndüğünde 15 dakika kendine zaman ayırıyor.
  • Rahat bir koltuğa oturup gözlerini kapatıyor.
  • Gün içinde hissettiği “boğazda düğüm” hissini çağırıyor.
  • Sessizce şunu söylüyor: “Seni görüyorum. Sen de bana aitsin.”
  • Birkaç dakika boyunca sadece o hissi izliyor, nefesiyle yumuşatıyor.

👉 Bu pratik, onun gölge duygularıyla savaşmadan kalabilme becerisini güçlendiriyor.

📓 Gün Sonu (5 dk) – Kısa Yazı
  • Defterine şu cümleyi tamamlıyor: “Bugün gölgem bana hatalı görünmekten korktuğumu öğretti. Bu korkunun altında daha güçlü olma isteği var.”

📅 Hafta Sonu Değerlendirmesi
  • Elif, haftalık defterini gözden geçiriyor.
  • En çok tekrar eden tema: “Onaylanma ihtiyacı ve hata yapma korkusu.”
  • Not ediyor: “Benim gölgem, özsaygımı başkalarının onayına göre inşa ettiğimi gösteriyor.”

İş Yaşamına Katkısı

Bu haftalık çalışmadan sonra Elif şunları fark ediyor:

  1. Toplantılarda daha bilinçli: Eleştirildiğinde duygusunu daha çabuk fark ediyor.
  2. Kendini daha iyi tanıyor: “Onaylanma ihtiyacı”nın gölge tarafını kabul ettikçe daha özgüvenli oluyor.
  3. Duygusal denge kazanıyor: Öfkesini bastırmak yerine nefes ve farkındalıkla gözlemleyebiliyor.
  4. İlişkilere olumlu yansıma: Arkadaşlarına daha az savunmacı, daha yapıcı yaklaşabiliyor.
📌 📌 📌
Beyaz Yaka Çalışanlara Uygunlaştırılmış Pratik Ödevler
  • Sabah işe başlamadan 10 dk yazma çalışması
  • Öğle arası ya da kahve molasında gözlem defterine kısa not
  • Akşam eve döndükten sonra 10-15 dk meditasyon
  • Gün sonunda tek cümlelik özet

👉 Bu ritim, yoğun iş temposuna uyumlu, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir yapı oluşturur.

🌿 🌿 🌿

Her birimizin içinde, gün ışığında saklı duran bir “gece yüzü” vardır. Gölge, sandığımız kadar korkutucu bir düşman değil; aksine bize daha bütün, daha gerçek, daha güçlü olabilmemiz için el uzatan görünmez bir rehberdir. “Bedenin Gölgesiyle Tanışma” çalışmaları, gölgenin sadece zihinde değil, aynı zamanda bedende de yaşadığını bize hatırlatır. Midemizdeki sıkışma, boğazımızdaki düğüm, omuzlarımızdaki ağırlık… Hepsi gölgenin beden diliyle konuşma biçimidir.

Gölgeyle ilk kez bu şekilde karşılaştığımızda fark ederiz ki, biz sandığımızdan çok daha fazlasıyız. Utancımız, öfkemiz, kırılganlığımız ve korkularımız bize düşman değil; kendi içimizdeki derin bir öğretmenin sesleridir. Onları bastırmak yerine görmeyi, dinlemeyi, anlamayı seçtiğimizde hem zihnimiz hem bedenimiz daha dengeli bir akışa kavuşur.

Bu yolculuk sadece bugüne ait değildir; önümüzdeki günlerde gölgeyle her karşılaşmamız, bizi biraz daha özgür, biraz daha farkında ve biraz daha sahici kılacaktır. İşte bu yüzden gölgeyle tanışmak, aslında kendimizle yeniden tanışmaktır.

Unutma: Gölgeni görmezden gelmek seni yarım bırakır, gölgenle barışmak ise seni bütüne dönüştürür.

Bugün ilk adımı attın. Bundan sonra her adım, seni daha güçlü bir iç dengeye, daha olgun bir benliğe taşıyacak.

Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür” yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Alıç Sirkesi Kolesterole Karşı

Hiçbir ses çıkarmaz, reklamlarda görünmez, market raflarında popüler ürünlerin arkasında saklanır…
Ama damarlarınızda neler yaptığını öğrendiğinizde “Neden bugüne kadar bilmiyordum?” diyeceksiniz.

Alıç Sirkesi

Ana görev: Kolesterolü dengelemek, kalp sağlığını desteklemek.

🌿 🌿 🌿
Alıç Nedir?

Latince adı Crataegus olan Alıç, gülgiller familyasından, doğada serbestçe yetişen dikenli bir ağaçtır.
Kırmızı veya sarı meyveleri vardır. Anadolu’nun dağlarında, taşların kenarında, sanki kalplerimizi korumak için büyür gibi…

🍷 🍷 🍷
Alıç Sirkesi Nedir?

Alıç meyvesinin doğal fermantasyonla sirkeye dönüşmesiyle elde edilir.
Ama sıradan bir sirke değildir; her damlasında doğanın bilimle buluşmuş hali vardır.

🍷 🍷 🍷

İçeriğinde neler mi var?

  • C Vitamini (Askorbik Asit)
  • Antioksidanlar (Antosiyanin, Flavonoid)
  • Pektin (çözünür lif)
  • Potasyum, Magnezyum, Demir, Çinko ve Kalsiyum gibi mineraller

❤️ ❤️ ❤️
Kolesterol Düşmanı Nasıl Olur?

İşte alıç sirkesini özel kılan biyolojik süreci anlaşılır bir dille anlatalım:

🍷 🍷 🍷
🧪 1. HDL’yi Yükseltir, LDL’yi Dizginler
  • Alıç sirkesi, VLDL adı verilen kolesterol tipini parçalamaya yardımcı olur.
  • Bu sayede HDL (kolesterol) aşırı çalışmak zorunda kalmaz ve kandaki seviyesi artmaya başlar.
🍷 🍷 🍷
🍽️ 2. Bağırsakta Kolesterolü Tutmaz
  • İçerdiği pektin adlı lif, kolesterol yapıcı moleküllerin bağırsaktan dengeli olarak emilimini engeller.
  • Yani kolesterol sindirim sisteminden dışarı atılır, vücutta birikmez.
🍷 🍷 🍷
🔥 3. Enflamasyonu Azaltır
  • Vücutta gizli gizli süren kronik iltihaplar, damar sertliğine (ateroskleroz) neden olabilir.
  • Alıç sirkesindeki antiinflamatuar maddeler bu iltihapları yatıştırır.
🧫 🧫 🧫
Bilim Ne Diyor?

Bir klinik çalışmada, karotis arter (boyun damarı) daralması olan 64 hastaya 6 ay boyunca alıç ekstresi verilmiş.

🍷 🍷 🍷

Sonuç mu?

“LDL kolesterol seviyelerinde anlamlı düşüş ve damar plaklarının stabil hale geldiği gözlemlenmiş.”
Kaynak: [Polygoni cuspidati rhizoma et radix ve crataegi fructus’un ekstraksiyonu ile karotis aterosklerozunun tedavisine ilişkin klinik çalışma]

🥄 🥄 🥄
Peki Nasıl Tüketmeli?

Çok basit:

  1. 1 bardak içme suyuna, 1-2 yemek kaşığı organik alıç sirkesi ekleyin.
  2. Tok karnına, tercihen kahvaltıdan 2 saat sonra için.

⚠️ Hekiminiz Önermedikçe Kolesterol Düşürücü Etki İçin Aç karnına içmeyin..

🧬 🧬 🧬
Ne Zaman Etki Eder?

Sabırlı olun.
3 ay boyunca her gün düzenli kullanın.
Başlamadan önce ve sonra kan lipidlerinizi ölçtürün. Farkı kendiniz görün.

⚠️ ⚠️ ⚠️
Dikkat! – Her Sirke Değil

Market raflarındaki endüstriyel sirkeler değil, ev yapımı veya güvenilir üreticilerden alınan organik sirke kullanılmalı.

🧠 🧠 🧠
Ekstra Bilgi – Alıç Sirkesi ve Beyin-Damar Sağlığı
  • Alıç sirkesi, yalnızca kolesterol değil; hipertansiyon, anksiyete ve beyin damar sağlığı için de fayda sağlayabilir.
  • Dolaşımı rahatlatarak zihinsel berraklık sağlar.
  • Bu yüzden “kalbe dost, zihne ferahlık” veren doğal bir yardımcıdır.

Her gün yediğimiz şeyler, damarlarımızda iz bırakır.
Ve kalp sağlığı, yalnızca ilaca değil; doğanın şefkatine de kulak vermek ister.

Alıç sirkesi, modern yaşamın hızında unuttuğumuz sade ama güçlü bir destektir.
Ama unutmayın:
🩺 Her bünyenin yanıtı farklıdır.
Bu nedenle düzenli tahlil yaptırarak, uzman önerisiyle kullanmak en doğrusudur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Bağışıklık Tepkilerine Odaklanarak Sağlıkta Alıç Sirkesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38931223/

⭐️⭐️ Yeni Bir Alternatif Besin Kaynağı Alıç Sirkesi: Protein, Glikoz ve GLP-1 ile Nasıl Etkileşime Girer https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC11243100/

⭐️⭐️ Bağışıklık Tepkilerine Odaklanarak Sağlıkta Alıç Sirkesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC11206889/

⭐️⭐️ Alıç ve Ekstraktlarının Ateroskleroz Üzerindeki Rolü ve Mekanizmaları: Bir İnceleme https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7047282/

⭐️⭐️ ALIÇ SİRKESİNİN BİYOAKTİF ÖZELLİKLERİNİN VE METABOLİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİ ZEHRA KADAŞ http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/583045/yokAcikBilim_447216.pdf?sequence=1&isAllowed=y

⭐️⭐️ Bağışıklık Tepkilerine Odaklanarak Sağlıkta Alıç Sirkesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38931223/

⭐️⭐️ Kalp ve Damar Hastalıklarının Önlenmesi ve Tedavisi İçin Meyveler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28608832/

⭐️⭐️ Seçilmiş Beslenmeyle Aterosklerozla Mücadele https://www.mdpi.com/1422-0067/23/15/8233

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Sadece Bir Baş Ağrısı Sanmıştı… — Bir Solvent Hikâyesi

Ali, 42 yaşında, iki çocuk babası bir oto boya ustasıydı. 17 yaşından beri bu işi yapıyordu. Elinde fırça, kafasında maske… Ama o maske çoğu zaman ya çenesindeydi ya da cebindeydi. “Usta, kokuya alıştım ben artık,” derdi, gururla.

Boya atölyesinde günlük işleyiş rutin gibiydi. Araba gelir, sökülür, zımparalanır, boyanır. Atölye dar, kapalıydı. Duvarda eski bir vantilatör döner ama pek işe yaramazdı. Herkes solvent kokusuna alışmıştı zaten. Gözler yanar, biraz baş döner, ama kimse aldırmazdı.Ali de öyleydi. Sanayide öksüren de çoktu o da öksürüyordu. Anlayacağınız ”Turp gibiydi”…

İlk sinyal 6 ay önce geldi. Akşamları eve gittiğinde sürekli başı ağrıyordu. Eşi, “Yine mi migren?” derdi. Oysa Ali’nin migreni yoktu. Lakin yine de farklı farklı ağrı kesicilerden çağre bulmaya çalışırdı. Zamanla midesi de bulanır oldu. “Herhalde akşam yemeğinden,” deyip geçiştirirdi. Ara sıra da bulantı için hap eklemeye başladı ağrı kesicilerin yanına..

Arada sağlık ocağına giderdi. Hekim sorduğunda şikayetlerini söylemez ”sadece ilaç yazdıracağım” diyerek geçiştirirdi.. Nede olsa arkadaşları hangi ilaçları kullanması gerektiğini söylüyorlardı. Gerçi her kafadan farklı ilaç adı geliyor ve hiç birinin de faydası olmuyordu da… Kimin umurunda… ilaç kullanmak yetiyordu ona.

Derken bir gün…

Boya kabininden çıktığında ayakta duramadı. Dizlerinin bağı çözüldü. Sedyeyle hastaneye götürüldü. Acilde oksijen verdiler. Doktor muayene ettikten sonra can alıcı soruyu sordu:

“İşyerinde hangi kimyasallarla çalışıyorsunuz?”

Cevap netti: Tiner, selülozik boya, asetat, çözücü maddeler…

Kan testinde solvent metabolitleri tespit edildi. Beyninde bazı sinir yolları hasar görmüştü. Karaciğer fonksiyon testleri normalin dışına taşmıştı.

Ali, taburcu olurken doktor şunu dedi:

“Bu kimyasallarla yıllarca önlem almadan çalışmak, vücudunu içeriden kemirmiş. Geri dönüşü olmayan bir sinir sistemi hasarın olabilir. Bundan sonra dikkatli olman yetmez, ortamın da düzelmesi şart.”

Atölyeye döndüğünde ilk iş maske takmak oldu lakin artık geç kalmıştı. Hafızasında boşluklar artmaya başladı. Öksürük desen geldi mi nefesini kesiyordu Cümle kurarken kelimeleri unutuyordu. Ayakta uzun süre duramıyor, sürekli halsiz hissediyordu.

Ali, sonunda işi bıraktı. Şimdi evde, düşük ışıklı bir odada günlerini geçiriyor. Çocukları büyürken onlarla oynamak istiyor ama bazen basit şeyleri bile hatırlayamıyor. Boyadığı arabaları hatırlıyor, ama oğlunun öğretmeninin adını unutuyor.

Ders Aldık mı?
  • Ali’nin işyerinde hiç ortam ölçümü yapılmamıştı.
  • Doğru havalandırma yoktu.
  • Maske takması teşvik edilmemişti.
  • Yıllık sağlık kontrolleri yapılmamıştı.

Bu çalışanı – Ali’yi yavaş yavaş, yıllar içinde sağlığından eden şey… Ne büyük bir kaza, ne bir patlama, ne de büyük bir ihmaldi.

Sadece… görünmeyen, sessiz bir düşman: Solvent buharı.

Ali gibi nice emekçi, solventlerle her gün burun buruna çalışıyor. Bu hikâye, bir kişinin değil, binlerce çalışanın ortak sessiz çığlığı olabilir. İşte bu yüzden önlem almak, ölçüm yapmak, eğitmek ve korumak lüks değil, bir insan hakkıdır.

İşyerinde görünmeyeni görmek, geleceği korumaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan insanlarımızı – çalışanlarımızı bilgilendirmek, sağlıklı ve bilinçli olarak ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Denizde ve Gemide Güvenli Çalışma Eğitimi – I ”Deniz Ortamında Çalışmanın Temel Riskleri”

Deniz Ortamında Çalışmanın Temel Riskleri

Orkinos Çiftliğinde Denizde ve Gemide Güvenli Çalışma Eğitimimizin Ana Başlıklarından ilki olan Deniz Ortamında Çalışmanın Temel Riskleri konusunda verdiğimiz eğitimde değindiğimiz hususların genelini bu yazımızda okuyacaksınız.

Denizde çalışma, karasal iş ortamlarına göre kendine özgü fiziksel, kimyasal, biyolojik ve organizasyonel riskleri barındırır. Bu ortamlarda çalışan dalgıçlar, gemi personeli, yemciler ve teknik destek ekipleri; suyun, rüzgarın, makine ve ekipmanın oluşturduğu çok boyutlu risklerle karşı karşıyadır. Orkinos çiftlikleri gibi açık deniz tesislerinde bu risklerin bazıları doğrudan doğa koşullarından, bazıları ise gemi gibi hareketli platformlardan kaynaklanır. Bu bölümde deniz ortamına özgü temel riskleri inceleyeceğiz.

Açık Deniz – Hava Koşulları Riski – Fırtına, Ani Rüzgar ve Görüş Düşüklüğü

Açık denizlerde çalışmanın en belirgin riski, hızla değişen ve çoğu zaman öngörülemeyen hava koşullarıdır. Kuvvetli fırtınalar, ani çıkan rüzgarlar ve yoğun sis gibi durumlar hem operasyonların güvenliğini tehlikeye atar hem de kurtarma/kaçış planlarının uygulanmasını zorlaştırır. Görüş mesafesinin düşmesi, iskeleye yanaşma ve personel transferi gibi hassas işlemlerde kaza riskini artırır.

Önlemler:

  • Güncel meteorolojik verilerin anlık takibi,
  • Belirli rüzgar/sürat limitlerinin üzerine çıkıldığında operasyonların durdurulması,
  • Sisli havalarda sesli/ışıklı ikaz sistemlerinin aktif kullanımı,
  • Acil durum barınak noktalarının önceden belirlenmesi.

Deniz Taşıtlarının Hareketli Zemin Olması – Kayma, Düşme ve Çarpma Tehlikeleri
Düşme ve Kayma Tehlikeleri

Gemi güvertesi ve kafes sistemlerinin üzeri sürekli ıslaktır. Deniz suyu, yosun, balık artıkları ve yağlı yüzeyler kayganlığı artırır. Ayrıca halatların yerde dağınık bırakılması, kapakların açık kalması gibi düzensizlikler de düşme riskini artırır. Yüksekten düşmeler ise özellikle kafes kenarlarında, platformlarda ya da iskelelerde çalışanlar için hayati risk taşır.

Gemiler, şamandıralar ve kafes platformları; deniz dalgalarının etkisiyle sürekli hareket halindedir. Bu hareketlilik, çalışanların denge kaybı yaşamasına, savrulmasına ya da kayarak düşmesine neden olabilir. Ayrıca deniz araçlarının birbirine temas ettiği anlarda ya da gemi yanaşırken yaşanan sarsıntılar, sıkışma ve çarpma riskini doğurur.

Önlemler:

  • Kaymaz tabanlı deniz tipi güvenlik ayakkabılarının kullanımı,
  • Güverte temizlik planlarının takibi,
  • Geçiş köprülerinde ve güvertelerde sağlam korkuluk sistemleri,
  • Üç temas kuralı (iki el bir ayak veya iki ayak bir el temaslı) ile hareket etme eğitimi,
  • Kişisel düşüş önleyici sistemler (emniyet kemeri, halat sistemleri),
  • Personel transferi sırasında gemi sabitleme prosedürlerinin uygulanması.

Serbest Düşen ve Savrulan Cisimler

Halat tamburları, vinç kolları, kreyn sapanları veya dengesizce istiflenmiş konteynerler; ani hareketlerle savrularak ciddi yaralanmalara neden olabilir. Özellikle yükleme ve boşaltma sırasında geminin yalpa yapması bu riski artırır.

Çözüm Önerileri:

  • Kask kullanımı,
  • Vinç operatörlerinin yeterlilik belgesi alması,
  • Yük altından geçmeme kuralına kesin uyum,
  • Halatların gerginlik durumlarının sürekli izlenmesi.

Yük Operasyonları ve Ekipman Kullanımı

Yem torbaları, kafes panelleri ve motorlu taşıma sistemleriyle yapılan işlemler sırasında sıkışma, ezilme ve ezilme riski yüksektir.

Çözüm Önerileri:

  • Yük kaldırma teknik eğitimi,
  • El sıkışmalarını önleyen güvenlik mesafeleri,
  • İşaretçi (flagman) personel görevlendirilmesi.

Tuzlu Suyun Metal Ekipman Üzerindeki Aşındırıcı Etkisi

Tuzlu suyun sürekli teması, metal yüzeylerde oksidasyon ve korozyona yol açar. Bu durum halat makaraları, iskele bağlantı noktaları, vinç bileşenleri ve merdiven bağlantıları gibi kritik yapısal parçalarda zamanla zayıflamalara ve kırılmalara neden olabilir.

Önlemler:

  • Deniz suyuna dayanıklı paslanmaz alaşımların kullanımı,
  • Ekipmanların belirli periyotlarla korozyon kontrolünden geçirilmesi,
  • Koruyucu boya ve galvaniz kaplama uygulamaları,
  • Kritik taşıyıcı bağlantılarda tork kontrol ve yedekli sabitleme uygulamaları.

Islak Yüzeylerde Elektrikli Ekipman Kullanımı Riskleri

Deniz ortamında nem, yoğun yoğuşma ve doğrudan su teması nedeniyle elektrikli sistemler, yalıtım zayıflığı ve kısa devre riskine daha açıktır. Bu durum, sadece cihazların bozulmasına değil, çalışanların elektrik çarpmasına maruz kalmasına da neden olabilir.

Önlemler:

  • IP65 ve üzeri koruma sınıfına sahip ekipmanların tercih edilmesi,
  • Elektrikli sistemlerin düzenli izolasyon testi ile kontrolü,
  • Priz, fiş ve pano gibi bileşenlerin su sızdırmaz muhafazalarda tutulması,
  • Çalışanlara temel elektrik güvenliği eğitimi verilmesi.

Biyo-tehlikeler – Deniz Canlılarıyla Temas, Deniz Suyu Yutulması ve Enfeksiyon Riski

Deniz ortamı, çeşitli mikroorganizmalara ve toksik organizmalara ev sahipliği yapar. Özellikle orkinos gibi büyük balıklarla çalışan personel; iğne gibi keskin yüzgeç darbelerine, balık dışkısına ya da parazit içeren sıvılara maruz kalabilir. Ayrıca dalgıçların ya da yemcilerin istemsiz olarak deniz suyu yutması, midede enfeksiyona veya kulak-burun-boğaz enfeksiyonlarına yol açabilir.

Önlemler:

  • Suya doğrudan temas eden personelin eldiven ve gözlük kullanması,
  • Açık yara ile çalışmanın yasaklanması ve su geçirmez bandaj kullanımı,
  • Temizlik ve hijyen protokollerinin sıkı tutulması,
  • Enfeksiyon durumlarına karşı sağlık birimiyle iş birliği içinde izleme yapılması.

Bu alt başlıklar, deniz ortamında çalışmanın neden yüksek düzeyde kontrol, planlama ve eğitim gerektirdiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Orkinos çiftliklerinde güvenli çalışma kültürü, yalnızca fiziksel ekipman güvenliğiyle değil; doğayı anlamak, öngörmek ve saygıyla çalışmakla da yakından ilişkilidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ BALIKÇI GEMİLERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALARDA SAĞLIK VE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18741&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

⭐️⭐️ BALIKÇI GEMİLERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.csgb.gov.tr/Media/wxtnvm2v/gururtantoglu.pdf

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Bilgisayar Oyunları Bizi Nasıl Trol’lüyor? – Küçük Gençlere

Sınıfta sessizlik vardı. Hatice öğretmen masasında gelecek dersin hazırlığını yapıyordu. Teneffüs bitmek üzereydi. Aziz ve Tibet, sıralarında heyecanla bir şeyler konuşuyorlardı. Sesleri biraz yükselince Hatice öğretmen başını kaldırdı.

“Aziz, Tibet… Bu kadar hararetle ne konuşuyorsunuz bakalım?” dedi gülümseyerek.

İkili birbirlerinin yüzüne baktı, sonra hafifçe başlarını öne eğdiler. Ardından bir ağızdan:

“Hatice öğretmenim… Bilgisayar oyunları beynimiz için neden zararlı?”

Tam o sırada zil çaldı. Teneffüste dışarıda olan öğrenciler sınıfa girmeye başladı. Hatice öğretmen ayağa kalktı, sınıfa döndü ve gülümsedi.

“Bu sorunun cevabını birlikte bulalım,” dedi. Sonra ellerini üç kez birbirine vurdu: şap! şap! şap!

Birden sınıf tahtasının önünde bir ışık parladı. Ardından sanki bir bulut gibi bir sis kapladı ortalığı. Öğrenciler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sis hızla dağılırken, kahkahalar atan bir adam belirdi. Üzerinde rengârenk bir cübbe, başında parlayan bir gözlük vardı. Elinde bir baston tutuyordu. Bastonun ucundan minik yıldızlar çıkıyordu.

“Merhaba çocuklar!” dedi neşeyle. “Ben Profesör Deha! Beyin bilimcisi, hayal gezgini ve oyun dedektifi!”

Sınıf bir anda neşeyle doldu. Öğrenciler hem şaşkın hem meraklıydı.

“Profesör Deha!” dedi Hatice öğretmen. “Aziz ve Tibet’in çok güzel bir sorusu var. Bilgisayar oyunları beynimize zarar verir mi?”

Profesör bastonunu yere vurdu. “Harika bir soru! Ama cevabı anlatmak yetmez… Göstermek gerek!”

Sonra bastonunu havaya kaldırdı. “Hazır mısınız çocuklar? Beynin içine sihirli bir yolculuğa çıkıyoruz!”

Sınıf bir anda alkışlarla doldu. Öğrenciler sırayla ayağa kalktı. Profesör bastonunu salladı ve bir ışık hüzmesi tüm sınıfı sardı. Gözlerini açtıklarında kendilerini dev bir beyin odasında buldular. Her yer kıvrımlı, yumuşak ve hafifçe parlıyordu. Küçük elektrik kıvılcımları oradan oraya zıplıyordu.

“Vay canına!” dedi Tibet. “Burası… beynin içi mi?”

“Evet!” dedi Profesör. “Şu anda beynin içinde dolaşıyoruz. Burası düşünme, öğrenme, karar verme ve hayal kurma merkeziniz!”

Dikkat Merkezi – Prefrontal Korteks

Profesör bastonunu salladı. Bir anda sınıf, parlak bir bölgeye ışınlandı. Burada minik kıvılcımlar zıplıyor, renkli ışıklar yanıp sönüyordu.

“Burası prefrontal korteks,” dedi Profesör. “Yani beynin dikkat, karar verme ve plan yapma merkezi.”

Aziz parmağıyla bir bölgeyi gösterdi. “Orada bir şeyler zıplıyor!”

“Harika gözlem!” dedi Profesör. “Bu bölge, ders dinlerken, matematik problemi çözerken ya da bir arkadaşımızı dinlerken çalışır. Ama bilgisayar oyunları bu bölgeyi çok farklı şekilde etkiler.”

“Nasıl yani?” dedi Defne, merakla.

Profesör bastonunu salladı. Bir ekran belirdi. Ekranda bir çocuk bilgisayar başında oyun oynuyordu. Yanında bir saat vardı. Saatin ibresi hızla dönüyordu.

“Bakın,” dedi Profesör. “Bu çocuk günde 4 saat oyun oynuyor. Beyni sürekli hızlı kararlar vermeye, ani tepkiler göstermeye alışıyor. Ama okulda dikkatli dinlemesi, sabırlı olması gerekiyor. İşte bu yüzden oyunlar dikkat merkezini yorabiliyor.”

“Yani oyun oynayınca dikkatimiz azalıyor mu?” dedi Tibet.

“Eğer uzun süre oynarsanız evet,” dedi Profesör. “Ama kısa süreli, aralarda oynanan oyunlar zararlı değil. Sorun, beynin dinlenmeye ve farklı şeyler öğrenmeye zaman bulamaması.”

Aziz düşündü. “Yani oyun oynarken beynimiz bazı bölgeleri çok çalıştırıyor ama diğerleri dinlenemiyor mu?”

“Bravo!” dedi Profesör. “İşte tam olarak bu. Beyin bir orkestra gibidir. Her bölge birlikte çalışmalı. Ama bazı oyunlar sadece birkaç bölgeyi aşırı çalıştırır. Bu da dengeyi bozar.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Defne parmağını kaldırdı. “Oyunlar dikkatimizi azaltabilir.”

Tibet ekledi: “Beynimizin bazı bölgelerini çok çalıştırır, bazılarını ihmal eder.”

Aziz: “Ama oyunlar tamamen kötü değil. Dengeli olursa sorun olmaz!”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika özet! Şimdi bir sonraki durağımıza gidiyoruz: Hafıza merkezi!”

Hafıza Merkezi – Hipokampus

Profesör bastonunu yere vurdu. Bir anda sınıf, kıvrımlı ve spiral gibi dönen bir bölgeye ışınlandı. Duvarlar kitap sayfaları gibi kıvrılıyor, havada minik bilgi parçacıkları uçuşuyordu.

“Burası hipokampus,” dedi Profesör Deha. “Beynin öğrenme ve hafıza merkezi. Yeni bilgileri burada saklarız, eski bilgileri buradan hatırlarız.”

Zehra şaşkınlıkla etrafa baktı. “Burası sanki bir kütüphane gibi!”

“Çok doğru,” dedi Profesör. “Ama bu kütüphane sessizliğe ve düzene ihtiyaç duyar. Eğer çok fazla gürültü, çok fazla uyarı olursa, kitaplar karışır, bilgiler unutulur.”

Tibet elini kaldırdı. “Ben bazen ders çalıştıktan sonra hemen oyun oynuyorum. Sonra öğrendiklerimi unutuyorum.”

“İşte bu tam da burada olan bir şey,” dedi Profesör. “Oyunlar çok hızlı, çok renkli ve çok uyarıcıdır. Beyin, yeni bilgileri saklamaya çalışırken birden oyun bombardımanına uğrar.

Sonuç: bilgiler kaybolur.”

Aziz düşündü. “Yani oyunlar hafızamızı silmiyor ama saklamamızı zorlaştırıyor mu?”

“Bravo!” dedi Profesör. “Aynen öyle. Özellikle uzun süreli oyunlar, beynin bilgi depolama sistemini yorar. Bu yüzden ders çalıştıktan sonra biraz dinlenmek, yürümek ya da kitap okumak hafızayı güçlendirir.”

Defne parmağını kaldırdı. “Peki oyun oynarken hiç öğrenemiyor muyuz?”

“Bazı oyunlar öğretici olabilir,” dedi Profesör. “Ama dikkatli seçilmeli. Zeka geliştirici, strateji içeren oyunlar hafızayı destekleyebilir. Ama aşırı hızlı, şiddetli ve sürekli tekrar eden oyunlar hafızayı zayıflatabilir.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Zehra: “Hafıza sessizliği sever.”

Tibet: “Oyunlar çok uyarıcı olursa bilgiler karışır.”

Aziz: “Ders sonrası oyun yerine dinlenmek daha iyi.”

Defne: “Bazı oyunlar faydalı olabilir ama dikkatli seçilmeli.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi sırada duyguların merkezi var: Amigdala!”

Duyguların Merkezi – Amigdala

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda sınıf, sıcak ve kıpır kıpır bir bölgeye ışınlandı. Burası daha karanlık, daha yoğun bir alandı. Duvarlar hafifçe titreşiyor, havada renkli dalgalar dolaşıyordu.

“Burası amigdala,” dedi Profesör. “Beynin duygularla ilgilenen bölgesi. Korktuğumuzda, sinirlendiğimizde, heyecanlandığımızda burası çalışır.”

Tibet etrafa bakındı. “Burası biraz gergin gibi…”

“Çünkü burası duyguların kalbi,” dedi Profesör. “Bilgisayar oyunları özellikle bu bölgeyi çok etkiler. Özellikle şiddet içeren, hızlı ve rekabetçi oyunlar.”

Aziz merakla sordu: “Nasıl etkiliyor peki?”

Profesör bastonunu salladı. Bir ekran belirdi. Ekranda bir çocuk, korku dolu bir oyun oynuyordu. Oyunda canavarlar, patlamalar, karanlık tüneller vardı. Çocuğun kalbi hızlı atıyor, gözleri büyümüş, nefesi hızlanmıştı.

“Bu çocuk şu anda çok heyecanlı,” dedi Profesör. “Ama aynı zamanda gergin. Amigdala aşırı çalışıyor. Bu durum sık sık olursa, çocuk gerçek hayatta da daha sinirli, daha sabırsız olabilir.”

Zehra düşündü. “Ben bazen oyun oynadıktan sonra kardeşime bağırıyorum. Sonra neden sinirlendiğimi bile bilmiyorum.”

“İşte bu tam da amigdalanın etkisi,” dedi Profesör. “Oyun sırasında yaşanan duygular, oyun bittikten sonra da devam edebilir. Beyin, gerçek ile sanalı ayırt etmekte zorlanabilir.”

Defne elini kaldırdı. “Ama bazı oyunlar çok eğlenceli. Gülüyoruz, eğleniyoruz. O zaman ne oluyor?”

“Eğlenceli oyunlar da amigdalayı çalıştırır,” dedi Profesör. “Ama olumlu duygularla. Yani korku yerine neşe, öfke yerine kahkaha. Bu yüzden oyun seçimi çok önemli.”

Aziz sordu: “Peki ne kadar oynamalıyız ki amigdala yorulmasın?”

Profesör gülümsedi. “Günde yarım saatten fazla oynarsanız, amigdala çok fazla uyarılır. Özellikle yatmadan önce oyun oynamak, duyguların sakinleşmesini zorlaştırır.”

Hatice öğretmen araya girdi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Tibet: “Oyunlar duygularımızı etkiler.”

Zehra: “Korku ve öfke oyunlardan sonra da kalabilir.”

Defne: “Eğlenceli oyunlar daha iyi ama yine de dikkatli olmalıyız.”

Aziz: “Yatmadan önce oyun oynamak iyi değil.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi sırada hareket merkezi var: Motor korteks!”

Hareket Merkezi – Motor Korteks

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda sınıf, geniş ve kıpır kıpır bir alana ışınlandı. Duvarlar sanki kas lifleri gibi dalgalanıyor, yerden minik titreşimler yükseliyordu. Her yerde hareket vardı: zıplayan sinyaller, koşan ışıklar, dönen daireler…

“Burası motor korteks,” dedi Profesör. “Yani beynin hareketleri yöneten bölgesi. Koşmak, yazmak, zıplamak, hatta gülmek bile buradan yönetilir.”

Tibet şaşkınlıkla etrafa baktı. “Burası çok canlı!”

“Çünkü bedenimiz sürekli hareket ediyor,” dedi Profesör. “Ama bilgisayar oyunları sırasında bedenimiz genellikle hareketsiz kalır. Beyin hareket sinyalleri göndermez çünkü kaslar kullanılmaz.”

Aziz düşündü. “Ama parmaklarımızla tuşlara basıyoruz. Bu da hareket değil mi?”

“Evet,” dedi Profesör. “Ama çok sınırlı bir hareket. Motor korteks, büyük kas gruplarını çalıştırmayı sever. Koşmak, zıplamak, yazmak gibi. Sadece parmaklarla oynamak, bu bölgeyi tembelleştirebilir.”

Zehra elini kaldırdı. “Ben bazen uzun süre oyun oynadıktan sonra kalkınca bacaklarım uyuşmuş oluyor.”

“İşte bu tam da burada yaşanan bir şey,” dedi Profesör. “Motor korteks yeterince sinyal göndermezse, kaslar zayıflar, koordinasyon bozulur. Uzun süre oturmak, bedenin doğal hareket ritmini bozar.”

Defne sordu: “Peki oyun oynarken hareket eden oyunlar var. Dans oyunları mesela. Onlar iyi mi?”

“Harika bir örnek!” dedi Profesör. “Dans, spor ve hareket gerektiren oyunlar motor korteksi çalıştırır. Bu tür oyunlar faydalı olabilir. Ama yine de denge önemli. Gerçek hareket, oyun hareketinden farklıdır.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Tibet: “Motor korteks hareketleri yönetir.”

Aziz: “Oyun oynarken bedenimiz çok az hareket eder.”

Zehra: “Uzun süre oturmak kasları tembelleştirir.”

Defne: “Hareketli oyunlar daha iyi ama gerçek hareket daha önemlidir.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi sırada beynin en gizemli bölgesi var: Ödül sistemi!”

Ödül Sistemi – Nucleus Accumbens

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda sınıf, rengârenk ışıklarla dolu bir bölgeye ışınlandı. Her yerde parlayan yıldızlar, zıplayan baloncuklar ve neşeyle dönen çarklar vardı. Ortam sanki bir lunapark gibiydi.

“Vay canına!” dedi Defne. “Burası çok eğlenceli!”

“Burası nucleus accumbens,” dedi Profesör. “Beynin ödül merkezi. Mutlu olduğumuzda, bir şeyi başardığımızda, bir sürprizle karşılaştığımızda burası çalışır.”

Tibet şaşkınlıkla etrafa baktı. “Ama burası oyun gibi!”

“Çünkü oyunlar tam da bu bölgeyi hedef alır,” dedi Profesör. “Her seviye geçildiğinde, her puan kazanıldığında, her ödül alındığında nucleus accumbens dopamin salgılar. Dopamin, ‘mutluluk kimyasalı’ olarak bilinir.”

Aziz merakla sordu: “Yani oyun oynarken mutlu oluyoruz çünkü dopamin salgılanıyor mu?”

“Kesinlikle!” dedi Profesör. “Ama dikkat! Eğer bu bölge çok sık uyarılırsa, beyin gerçek hayattaki ödülleri sıkıcı bulmaya başlar. Ödev bitirmek, kitap okumak, arkadaşla sohbet etmek… bunlar artık yeterince ‘eğlenceli’ gelmez.”

Zehra düşündü. “Ben bazen oyun oynamadığımda hiçbir şey yapmak istemiyorum. Her şey sıkıcı geliyor.”

“İşte bu nucleus accumbens’in aşırı uyarılmasıdır,” dedi Profesör. “Beyin sürekli yüksek dopamin ister. Bu da ‘bir tur daha oynayayım’ isteğini doğurur. Zamanla bağımlılık gelişebilir.”

Defne sordu: “Peki hiç mi oyun oynamamalıyız?”

“Hayır,” dedi Profesör. “Oyunlar eğlencelidir. Ama dengeli olmalı. Beyin, farklı ödülleri de tanımalı. Bir problemi çözmek, bir arkadaşına yardım etmek, bir hikâye yazmak… bunlar da dopamin salgılar. Ama daha doğal ve kalıcı şekilde.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Tibet: “Oyunlar dopamin salgılar, bu da bizi mutlu eder.”

Aziz: “Ama çok fazla olursa gerçek hayat sıkıcı gelir.”

Zehra: “Oyun bağımlılığı nucleus accumbens’le ilgilidir.”

Defne: “Farklı ödüller de mutluluk verir, sadece oyun değil.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi sırada görsel dikkat merkezi var: Oksipital lob!”

Görsel Dikkat Merkezi – Oksipital Lob

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda sınıf, ışıklarla dolu bir tünelin içine ışınlandı. Duvarlar ekran gibi parlıyordu. Renkler sürekli değişiyor, şekiller dönüyor, bazıları hızla kayboluyordu.

“Burası oksipital lob,” dedi Profesör. “Beynin görsel dikkat merkezi. Gördüğümüz her şey burada işlenir: renkler, şekiller, hareketler, yazılar…”

Aziz gözlerini kısarak etrafa baktı. “Burası biraz yorucu gibi…”

“Çünkü çok fazla görsel uyarı var,” dedi Profesör. “Bilgisayar oyunları özellikle bu bölgeyi çok çalıştırır. Sürekli değişen sahneler, parlayan efektler, hızlı geçişler… Oksipital lob hiç durmadan çalışır.”

Tibet sordu: “Bu kötü mü peki?”

“Fazlası zararlı olabilir,” dedi Profesör. “Bu bölge çok yorulursa, dikkat süresi kısalır. Gözler çabuk yorulur. Gerçek hayattaki daha yavaş görüntüler sıkıcı gelmeye başlar.”

Zehra düşündü. “Ben bazen ders kitabına bakarken hemen sıkılıyorum. Ama oyunda saatlerce ekrana bakabiliyorum.”

“İşte bu tam da burada yaşanan bir durum,” dedi Profesör. “Oyunlar çok hızlı ve parlak olduğu için beyin buna alışır. Sonra kitap sayfası ona ‘yavaş’ gelir. Bu da odaklanmayı zorlaştırır.”

Defne elini kaldırdı. “Peki gözlerimiz zarar görür mü?”

“Evet,” dedi Profesör. “Uzun süre ekrana bakmak göz kuruluğuna, baş ağrısına ve görsel yorgunluğa neden olabilir. Özellikle karanlıkta oyun oynamak daha da zararlıdır.”

Aziz sordu: “Ne yapmalıyız peki?”

“Her 30 dakikada bir 5 dakika ara vermek iyi bir başlangıç,” dedi Profesör. “Gözleri dinlendirmek, uzağa bakmak, biraz yürümek… Oksipital lobun nefes almasını sağlar.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Tibet: “Oyunlar görsel dikkat merkezini çok çalıştırır.”

Zehra: “Kitaplar sıkıcı gelmeye başlayabilir.”

Defne: “Gözlerimiz yorulabilir, başımız ağrıyabilir.”

Aziz: “Ara vermek ve uzağa bakmak iyi gelir.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi son durağımıza gidiyoruz: Uyku düzeni merkezi – Pineal bez!”

Uyku Düzeni – Pineal Bez

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. Bir anda sınıf, loş ve huzurlu bir ortama ışınlandı. Duvarlar yumuşak mor ışıklarla parlıyor, havada minik yıldızlar süzülüyordu. Ortam sessizdi, sanki herkes uyuyormuş gibi…

“Burası pineal bez,” dedi Profesör. “Beynin uyku düzenini kontrol eden bölgesi. Melatonin adlı bir hormon salgılar. Bu hormon, gece geldiğinde bizi uykulu yapar.”

Zehra gözlerini ovuşturdu. “Burası beni uykulu yaptı bile…”

“Çünkü burası geceyi sever,” dedi Profesör. “Ama bilgisayar oyunları, özellikle gece oynandığında bu bölgeyi şaşırtır.”

Tibet sordu: “Nasıl yani?”

Profesör bastonunu salladı. Bir ekran belirdi. Ekranda bir çocuk gece yatağında, elinde tabletle oyun oynuyordu. Ekran çok parlaktı. Çocuğun gözleri açık, ama vücudu yorgundu.

“Bakın,” dedi Profesör. “Ekran ışığı pineal beze ‘gündüz’ sinyali gönderir. Melatonin salgılanmaz. Sonuç: uykuya geç kalma, sabah yorgun kalkma, gün boyu dikkat eksikliği.”

Aziz düşündü. “Ben bazen gece oyun oynuyorum. Sonra sabah kalkmak çok zor oluyor.”

“İşte bu tam da burada yaşanan bir şey,” dedi Profesör. “Pineal bez karanlık ister. Ekran ışığı onu kandırır. Bu yüzden yatmadan en az 1 saat önce ekranlardan uzak durmak gerekir.”

Defne sordu: “Peki oyun oynarsak hiç mi melatonin salgılanmaz?”

“Hayır,” dedi Profesör. “Ama gecikmeli olur. Uykuya geç kalırsınız, uyku kalitesi düşer. Beyin tam dinlenemez. Bu da hafıza, dikkat ve duygular üzerinde olumsuz etki yapar.”

Hatice öğretmen gülümsedi. “Çocuklar, şimdi ne öğrendik?”

Zehra: “Melatonin gece salgılanır, ekran ışığı bunu engeller.”

Aziz: “Gece oyun oynarsak sabah yorgun kalkarız.”

Defne: “Yatmadan önce ekranlardan uzak durmalıyız.”

Tibet: “Pineal bez uyku düzenini kontrol eder.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Harika! Şimdi son durağımıza gidiyoruz: Sınıfa dönüş ve öğrendiklerimizi paylaşma zamanı!”

Profesör Deha bastonunu havaya kaldırdı. “Hazırsanız, son durağımıza dönüyoruz: sınıfınıza!”

Bir ışık hüzmesi çocukları sardı. Gözlerini açtıklarında kendilerini yine Hatice öğretmen’in sınıfında buldular. Her şey yerli yerindeydi ama çocukların gözlerinde bir şey değişmişti: merak yerini farkındalığa bırakmıştı.

Aziz sırasına oturdu, Tibet yanına geçti. Defne ve Zehra birbirlerine baktılar, sonra gülümsediler.

Hatice öğretmen ayağa kalktı. “Peki çocuklar… Bu sihirli yolculukta neler öğrendik?”

Aziz parmağını kaldırdı. “Prefrontal korteks dikkatimizi yönetiyor. Çok oyun oynarsak dikkatimiz dağılabilir.”

Tibet ekledi: “Hipokampus hafızamızı saklıyor. Ders çalıştıktan hemen sonra oyun oynarsak bilgiler karışabilir.”

Zehra: “Amigdala duygularımızı kontrol ediyor. Şiddetli oyunlar bizi sinirli yapabilir.”

Defne: “Motor korteks hareketlerimizi yönetiyor. Uzun süre oturmak kaslarımızı tembelleştirir.”

Aziz: “Nucleus accumbens bizi mutlu eder ama çok fazla oyun oynarsak gerçek hayat sıkıcı gelebilir.”

Tibet: “Oksipital lob görsel dikkatimizi sağlar. Ekranlar gözümüzü yorabilir.”

Zehra: “Pineal bez uyku düzenimizi kontrol eder. Gece oyun oynamak bizi uykusuz yapar.”

Hatice öğretmen gözleri dolu dolu gülümsedi. “Harika özetlediniz. Peki şimdi ne yapmalıyız?”

Profesör Deha bastonunu yere vurdu. “İşte şimdi sıra sizde! Bilgisayar oyunları kötü değildir. Ama onları nasıl, ne zaman ve ne kadar oynadığınız çok önemlidir.”

Defne düşündü. “Ben artık yatmadan önce oyun oynamayacağım.”

Aziz: “Ben oyun oynadıktan sonra biraz yürüyüş yapacağım.”

Tibet: “Ben oyun süremi yarım saatle sınırlayacağım.”

Zehra: “Ben oyunlardan sonra kitap okuyacağım ki beynim dengeyi bulsun.”

Profesör Deha gülümsedi. “İşte şimdi ışığınız büyüyor. Çünkü gölgeleri tanıdınız. Beyninizin içini keşfettiniz. Artık oyunları bilinçli oynayacaksınız.”

Hatice öğretmen alkışladı. “Teşekkür ederiz Profesör Deha. Bu sınıf artık sadece bilgili değil, bilinçli bir sınıf.”

Profesör bastonunu havaya kaldırdı. “Benim görevim tamamlandı. Ama unutmayın: her kararınızda, her oyun saatinde, beyniniz sizinle konuşur. Onu dinleyin.”

Bir ışık parladı. Profesör Deha kahkahalarla kayboldu. Sınıf sessizleşti. Ama bu sessizlik, düşünceli bir sessizlikti.

Aziz, Tibet, Defne, Zehra ve diğer sınıf arkadaşları birbirlerine baktılar. Artık sadece oyun oynayan çocuklar değil; beynini tanıyan, kararlarını bilinçle veren küçük bilim insanlarıydılar.

Ve o gün, sınıfın tahtasında şu cümle yazılıydı:

“Beynimizi tanıdıkça, oyunlarımız da bize iyi gelir.”

Dr. Mustafa KEBAT

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Gizli Yorgunluğun Sessiz Sinyali Düşük Ferritin

Demirin deposu boşsa, enerjin neden tükendiğini sorgulamak gerekir.

🚨 🚨 🚨

“Her Şey Normal Ama Yine de Halsizim” Diyorsanız Dikkat!

Sabahları yataktan zor kalkıyorsun…
Merdiven çıkmak mini bir dağa tırmanmak gibi…
Saçların tarakta bir avuç kalıyor, tırnakların kırılıyor, konsantre olmakta zorlanıyorsun…
Kan testine bakılıyor, hemoglobin iyi… Ama doktor bir satıra dikkatle eğiliyor: Ferritin düşüklüğü!

Ve işte asıl mesele burada başlıyor.

🧠 🧠 🧠

Ferritin Nedir, Ne İşe Yarar?

Ferritin, vücudumuzun demir deposudur.
Yani kanınızdaki demir değil; o demirin dolapta saklanan hali gibidir.
Ferritin düştüğünde, vücut alarm verir ama bu alarm bazen sessiz çalar:

  • Halsizlik
  • Çarpıntı
  • Saç dökülmesi
  • Soğuk eller/ayaklar
  • Sürekli uyuma isteği
  • Hafıza bulanıklığı
  • Egzersiz yaparken aşırı yorulma

Bu semptomlar gelip geçici değilse, büyük ihtimalle enerji bataryanız boşalmış demektir.

🍽️ 🍽️ 🍽️

Ferritin Düşüklüğü ile Savaş Sofradan Başlar

İyi haber şu: Ferritin düşüklüğü, genellikle doğru beslenmeyle düzelebilir.
Ama iş sadece “demir ye geçer” demek kadar basit değil.

Kırmızı Et Sofranızda Olmalı

En kolay emilen demir, hayvansal kaynaklı olandır.

Özellikle:

  • Kuzu ciğeri
  • Dana ciğeri
  • Kırmızı et (ızgara, haşlama tercih edilmeli)
  • Tavuk göğsü ve balık (özellikle sardalya ve uskumru)

👉 Haftada 2–3 kez kırmızı et tüketmek, demir depolarınızı hızla doldurur.

🥬 🥬 🥬

Bitkisel Demir Kaynaklarını Bilin, Ama Tek Başına Yetmez

  • Ispanak
  • Pazı
  • Nohut
  • Mercimek
  • Kuru üzüm
  • Pekmez (özellikle keçiboynuzu ve dut pekmezi)

Ama dikkat! Bitkisel demir kaynakları, vücut tarafından daha zor emilir.
Bu yüzden…

🍋 🍋 🍋

Demir + C Vitamini = Mükemmel İkili!

Demiri etkili kullanmak istiyorsanız, her demir öğününüzle C vitamini alın.
Bu emilimi kat kat artırır.

Örneğin:

  • Mercimek çorbası + limon
  • Izgara et + roka + bol limon
  • Pekmez + portakal suyu
  • Nohut yemeği + domatesli salata (Salatalık turşusu yerine)

👉 Turşu, yoğurt gibi kalsiyum ağırlıklı yiyecekleri demirle aynı öğünde tüketmeyin.
Çünkü kalsiyum, demir emilimini baskılar.

🚫 🚫 🚫

Ferritin Düşmanı Alışkanlıklar

Aşırı Çay ve Kahve Tüketimi

  • Çayın içindeki tanen maddesi, demir emilimini engeller.
  • Kahvedeki polifenoller de benzer şekilde etkiler.

👉 Demir içeren öğünlerden en az 1 saat sonra çay/kahve içmelisiniz.

Sık Adet Görmek

Kadınlarda ferritin düşüklüğünün en yaygın nedeni aşırı kan kaybıdır.
Bu nedenle adet dönemi uzun ve yoğun geçen kadınların ekstra demire ihtiyacı vardır.

Gereksiz Diyetler

“Detoks yapıyorum”, “ekmek yemiyorum”, “et yemem” diyenler…
Vücut, gerekli demiri bulamazsa yavaş yavaş depoları boşaltır.
Kilo verirken enerji de gidiyorsa, suçlu ferritin olabilir!

💊 💊 💊

Takviye Gerekir mi?

Eğer beslenmeyle toparlanamayan bir ferritin düşüklüğünüz varsa, doktorunuz demir takviyesi önerebilir.
Ama bu haplar herkes için aynı değildir:

  • Boş mideye içilmesi önerilir, ancak mide bulantısı yapabilir.
  • Kabızlık, mide ağrısı gibi yan etkiler olabilir.
  • Çay, süt, kalsiyum içeren takviyelerle birlikte alınmamalıdır.

Takviye alırken doktor kontrolü şarttır. Rastgele ilaç kullanmak tehlikeli olabilir!

🔁 🔁 🔁

Kaç Günde Toparlanırsınız?

Ferritin seviyesini yükseltmek zaman ister.

  • Haftalık değil, aylık bir süreçtir.
  • Uygun beslenme ve takviyeyle birlikte, 3–6 ayda normale dönmesi beklenir.
👩‍⚕️ 👩‍⚕️ 👩‍⚕️

Gerçek Hayattan Örnek “Yorgunlukla Mücadele”

Ayşe Hanım, 35 yaşında bir öğretmen. Sabahları zor uyanıyor, öğlen başı dönüyor, saçları dökülüyor. Kan testi: Hemoglobin 12.7 – normal. Ama ferritin? Sadece 8!

Doktoru şöyle dedi:
“Enerjin yok çünkü benzin depon boş! Hadi, kırmızı et, limonlu yeşillik ve pekmezle başlayalım.”

4 ay sonra Ayşe Hanım, sabahları koşar adım uyanıyor, saç dökülmesi durdu, derse girmesi keyifli hale geldi. Ferritin artık 40!

💬 💬 💬

Vücudunuz Daima Fısıldar – Kulak Verin

Ferritin düşüklüğü, “kanım normal” diyerek geçiştirilecek bir şey değildir.
Enerjiniz düşükse, saçınız dökülüyorsa, dikkatiniz dağınıksa — belki de sadece vücudunuzun “yardım et, depom boş” demesidir.

✅ Doğru beslenin
✅ C vitaminiyle destekleyin
✅ Takviye gerekiyorsa bilinçli kullanın
✅ Ve asla ama asla bu sessiz sinyalleri küçümsemeyin.

Çünkü sağlıklı bir hayat, dolu bir enerji deposuyla başlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Sıfır İnsan Hatası Hedefinin Çalışanlar Üzerindeki Psikolojik Etkileri

Modern iş dünyasında verimliliği artırma ve hata oranlarını azaltma amacıyla benimsenen “sıfır insan hatası” hedefi, başlangıçta oldukça cazip ve mantıklı görünmektedir. Ancak bu hedefin insan psikolojisi üzerindeki etkileri çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Çalışanların, hata yapma ihtimali tamamen yok sayılarak yönetildiği sistemlerde; baskı, stres ve kaygı kronikleşebilir, üretkenlik yerini duygusal tükenmişliğe bırakabilir.

Bu yazıda, “sıfır hata” anlayışının çalışanlar üzerindeki psikolojik baskılarını detaylı bir şekilde inceleyerek, her başlık altında gerçek hayatla örtüşen örneklerle durumu görünür kılmayı amaçlıyorum.

Amaç; hatasızlık değil, sağlıklı ve sürdürülebilir çalışma ortamlarının nasıl inşa edileceğini birlikte düşünmek olmalıdır.

“Sıfır insan hatası” hedefinin çalışanlar üzerindeki potansiyel psikolojik etkileri şunlardır:

Artan Stres ve Kaygı

Mükemmeliyetçi bir yaklaşım, çalışanlar üzerinde sürekli hata yapma korkusu yaratarak stres ve kaygı düzeylerini yükseltebilir. Gerçekçi olmayan beklentiler ve yoğun iş temposu stresi artırabilir.

Örnek: Bir kalite kontrol teknisyeni, bir ürünün paketlemesinde ufak bir sapma tespit ettiğinde amirinden aldığı sert uyarı sonrası, her vardiya öncesi mide bulantısı yaşamaya başlamış ve iş öncesi ilaç kullanmak zorunda kalmıştır.

Tükenmişlik Sendromu

Sürekli baskı altında çalışmak, enerji tükenmesine, motivasyon kaybına ve işe yabancılaşmaya yol açabilir.

Örnek:Bir banka çağrı merkezi çalışanı, ay boyunca tek bir işlem hatası yapmamak adına tüm öğle tatillerinde dahi masa başında kalmış, sonunda hem sesi kısılmış hem de işten ayrılma isteği duymaya başlamıştır.

Performans Kaygısı

Çalışanlar, hata yapmaktan kaçınmak için aşırı çaba gösterebilirler, bu da verimliliklerini düşürebilir ve iş kalitesini olumsuz etkileyebilir.

Örnek: Bir mühendis, “yanlış hesaplama yaparsam iş güvenliği riske girer” kaygısıyla basit bir çizimi dahi birkaç kez kontrol etmek zorunda kaldı, bu da proje teslim süresini aşmasına neden oldu.

Duygusal Tükenme

Yüksek beklentiler ve sürekli tetikte olma hali, duygusal kaynakların tükenmesine ve çalışanların kendilerini yorgun, bitkin hissetmelerine neden olabilir.

Örnek: Bir hemşire, hastaya ilaç dozu verirken hata yapmaktan öylesine korkuyordu ki, vardiya sonlarında sıklıkla ağlamaya başlamış ve kendi duygularını yönetemediğini fark ederek psikolojik destek almak zorunda kalmıştır.

İş-Aile Çatışması

İş hayatındaki stres ve baskı, aile yaşamına yansıyarak iş-aile çatışmasına yol açabilir. Bu durum, hem iş hem de özel yaşamda memnuniyetsizliğe neden olabilir.

Örnek: Bir üretim sorumlusu, vardiya sonrası eşinin anlattıklarına odaklanamayacak kadar zihinsel yorgunluk yaşıyor ve çocuklarının okul etkinliklerine katılamadığı için evde huzursuzluk oluşuyordu.

Azalan Motivasyon ve Yaratıcılık 

Sürekli hata yapma korkusu, çalışanların yeni fikirler üretme ve risk alma konusunda çekingen davranmalarına neden olabilir.

Örnek: Bir tasarımcı, yeni bir ürün fikrini sunmak üzereyken “ya eleştirilirsem?” endişesiyle kendini geri çekti. Proje sonunda benzer bir fikrin dışarıdan bir danışmanla hayata geçirilmesi onu daha da demotive etti.

Sağlık Sorunları

Kronik stres, bağışıklık sistemini zayıflatarak baş ağrısı, mide problemleri, kas ağrıları ve hipertansiyon gibi fiziksel sağlık sorunlarını tetikleyebilir.

Örnek: Bir depo çalışanı, hata yapmamak adına fiziksel gücünün üstünde performans sergilediği için bel fıtığı geçirdi ve üç ay rapor almak zorunda kaldı. Doktoru, stresin kas gerginliğini artırdığını özellikle vurguladı.

Özgüven Eksikliği

Sürekli hata yapma korkusu ve yetersizlik hissi, çalışanların özgüvenini zedeleyebilir ve kendilerini değersiz hissetmelerine neden olabilir.

Örnek: Yeni işe başlayan bir yazılımcı, kodlama sırasında bir satırlık küçük bir hata yaptığı için ekip liderinden uyarı aldı. Bu olaydan sonra hiçbir toplantıda fikir sunmamaya başladı ve zamanla “Ben bu işi yapamıyorum” demeye başladı.

İletişim Problemleri

Hata yapmaktan çekinen çalışanlar, sorunları gizlemeye veya başkalarını suçlamaya yönelebilirler, bu da iş yerinde iletişimin bozulmasına ve güvensizlik ortamının oluşmasına neden olabilir.

Örnek: Bir bakım teknisyeni, yaptığı küçük bir uygulama hatasını bildirmek yerine sessiz kaldı. Günler sonra bu hata daha büyük bir arızaya neden oldu ve herkes birbirini suçlamaya başladı.

Çalışma Ortamında Güvensizlik

Belirsizlik veya rol çatışması ve yetersiz iletişim gibi durumlar, çalışanların kendilerini değersiz hissetmesine neden olabilir.

Örnek:

Bir çağrı merkezi çalışanı, her ay değişen performans kriterleri nedeniyle neye göre değerlendirildiğini anlayamıyor ve “Her şey patronun keyfine bağlı” diyerek kendisini kurumdan kopuk hissetmeye başlıyordu.

Unutulmamalıdır ki, insanın olduğu her sistemde hata potansiyeli doğal bir gerçektir. Ancak bu hatalar doğru yönetildiğinde öğrenme fırsatlarına dönüşebilir. “Sıfır insan hatası” gibi mutlak hedefler, çalışanların gelişimini desteklemek yerine psikolojik bir baskıya dönüşürse, sistemlerin kendisi zarar görmeye başlar.

Bu nedenle kurumların, hataları bastırmak yerine anlamaya, cezalandırmak yerine geliştirmeye yönelmesi elzemdir. Sağlıklı bir iş ortamı, sadece başarıların değil, öğrenilen hataların da paylaşılabildiği ortamlarda mümkündür. Gerçek başarı, sıfır hataya ulaşmakta değil, hata yapıldığında bile insana değer veren sistemler kurabilmektedir.

Bu etkileri azaltmak için, işverenlerin gerçekçi hedefler belirlemesi, çalışanlara destekleyici bir ortam sunması, hatalardan öğrenmeyi teşvik etmesi ve psikososyal riskleri yönetmeye yönelik önlemler alması önemlidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ İnsan hatası https://oshwiki.osha.europa.eu/tr/themes/human-error

⭐️⭐️ İnsan hatası https://www.sciencedirect.com/topics/social-sciences/human-error

⭐️⭐️ Sağlık hizmetlerinde insan hataları ve önlenmesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC8562433/

⭐️⭐️ İnsan Hatası ve Hasta Güvenliği https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK585626/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür

Kendini Tanımanın Derinliği, Gölgenin Gücü ve Işığın Dönüştürücü Potansiyeli

İnsan kendini tanıdıkça büyür. Lakin bu büyüme yalnızca güçlü yanlarını keşfetmekle değil; bastırılmış, inkâr edilmiş ya da karanlıkta bırakılmış yönleriyle yüzleşmekle mümkündür. Jung’un “gölge” arketipi, insanın bu içsel karanlık tarafını tanımlamak için kullandığı en çarpıcı metaforlardan biridir. Gölge, yalnızca toplumun kabul etmediği dürtülerden ibaret değildir; aynı zamanda kişinin bastırdığı yaratıcılığı, cesareti, tutkusu ve canlılığını da içinde barındırır. Kısacası gölge, görmezden gelinen bir yük olduğu kadar, henüz fark edilmemiş bir hazine de olabilir.

Gölgeyi tanımadan aydınlanma mümkün değildir. Jung’un söylediği gibi: “Aydınlanma, ışıklı imgeler hayal etmekle değil, karanlığı bilinçli hale getirmekle olur.” İşte bu yüzden, gölgeyle yüzleşmek hem kişisel gelişimin hem de psikoterapinin en temel yapı taşlarından biridir.

İşte tam da burada propriyoseptif egzersizler devreye girer. Bu egzersizler, kişinin bedeninin hareketlerini ve konumunu fark etmesini sağlayarak gölgenin bedendeki izlerini açığa çıkarır. Böylece gölgeyle yalnızca zihinsel değil, bedensel düzeyde de temas kurmak mümkün olur.

Bireyin gölgesi çocuklukta, aile normları, toplumsal kurallar ve kişisel deneyimler aracılığıyla şekillenir. Ağlayan bir çocuğa “güçlü ol” denildiğinde üzüntü gömülür. Neşesi fazla görülen bir çocuğa “abartma” denildiğinde coşku saklanır. Yine çocuğun öfkesini ifade etmesine izin verilmezse, öfke gölgeye itilir. Yaratıcılığı küçümsenirse, hayal gücü gölgede kalır. Hırsı ayıplanırsa, başarı arzusu karanlığa gömülür. Ancak bu bastırılan yönler kaybolmaz; bilinç dışında birikir ve yaşamın ilerleyen dönemlerinde beklenmedik anlarda yüzeye çıkar. Bir iş toplantısında aniden öfke patlaması yaşamak, ilişkide aşırı kıskançlık göstermek ya da bir başkasının başarısını küçümsemek—bunların tümü gölgenin davranışlarımızı dolaylı biçimde yönettiğinin işaretleridir.

Psikoterapide görülen birçok beden sinyali aslında gölgenin ipuçlarıdır:

  • Çene sıkmak, dile getirilmeyen öfkeyi işaret eder.
  • Omuz ve sırt ağrıları, taşınan sorumlulukları ya da bastırılmış yükleri anlatır.
  • Yüzeysel nefes, duygularla temastan kaçınmayı gösterir.
  • Denge bozukluğu, içsel kararsızlığın bedendeki izdüşümüdür.

İşte bu noktada propriyoseptif farkındalık, gölgenin bedensel izlerini görünür kılar. Bu denge egzersizinde gözler kapandığında, kişi yalnızca ayakta durmaya çalışmaz; aynı zamanda içsel güvensizlikleriyle de yüzleşir. Bir uzanma hareketinde yalnızca kaslar açılmaz; aynı zamanda “ulaşmaktan korkulan arzular” bedensel düzeyde hissedilir.

Psikoterapide gölgeyle yüzleşmeyi güvenli bir alanda mümkün kılıp, bireyin savunma mekanizmalarının ardında sakladığı duygulara ayna tutarken, propriyoseptif egzersizler, bireye “şimdi ve burada” kalma imkânı verir.

Propriyoseptif Egzersizlerde:

Gözler kapalı yürüme çalışmaları, bilinmeyene güvenmeyi ve gölgeyle adım adım ilerlemeyi sembolize eder.

Nefes ve postür çalışmaları, kişinin gölgeden gelen ani tepkilerini yumuşatır.

Yavaş denge egzersizleri, tetikleyici anlarda bedeni sakinleştirerek bilinçli tepki vermeyi kolaylaştırır.

Mesela iş yerinde sürekli kontrolcü davranan bir kişi, terapide aslında kontrolü kaybetmekten duyduğu derin korkusunu fark eder. Yine, ilişkilerinde kıskançlık krizleri yaşayan bir başka kişi, bu duygunun ardında yatan değersizlik inancıyla yüzleşir.

Terapide gölgeyle kurulan bu temas, yalnızca bireyin kendisini daha iyi tanımasını değil, aynı zamanda iş yaşamında ve ilişkilerinde daha olgun, daha otantik bir duruş sergilemesini sağlar.

Mitoloji ve edebiyat da gölgenin bu kaçınılmaz yüzleşmesini dramatik biçimlerde anlatır. Perseus’un Medusa’yla yüzleşmesi, Dr. Jekyll’in Mr. Hyde’a dönüşmesi ya da Frodo’nun Gollum’la karşılaşması hep aynı gerçeği dile getirir: insan kendi gölgesini tanımadan bütüne ulaşamaz. Bu anlatıların iş yaşamı ve ilişkiler bağlamında da karşılıkları vardır. Bir yönetici, ekip arkadaşının eleştirilerini sürekli reddediyorsa, aslında kendi yetersizlik korkusuyla yüzleşmekten kaçıyordur. Bir eş, partnerinin özgür ruhundan rahatsızlık duyuyorsa, bu çoğu zaman kendi bastırılmış özgürlük arzusunun yansımasıdır. Dolayısıyla gölge yalnızca bireysel bir mesele değil, kolektif ilişkilerin görünmeyen aktörüdür.

İş yaşamında gölge özellikle güç ilişkilerinde belirginleşir. Bir çalışan sürekli başkalarının hatalarını vurguluyorsa, bu onun kendi hatalarını kabul edemediğinin işaretidir. Bir yönetici, astlarının başarılarını küçümsüyorsa, aslında kendi değersizlik duygusuyla mücadele ediyordur. Psikoterapi sürecinde bu farkındalık geliştirildiğinde, iş dünyasında daha adil, daha empatik ve daha işbirlikçi ilişkiler kurulabilir. Aynı şekilde, yakın ilişkilerde gölgeyle yüzleşmek, tarafların birbirini suçlamak yerine kendi bastırılmış yönlerini görmesini sağlar. “Partnerim çok bencil” diyen bir kişi, belki de kendi ihtiyaçlarını ifade etmeyi öğrenmemiştir; bencillik diye gördüğü şey, kendi içsel yoksunluğunun bir yansımasıdır.

Psikoterapide bu farkındalık kazandırıldığında birey, iş ilişkilerinde daha gerçekçi olur.

Buna beden de eşlik eder:

  • Propriyoseptif egzersizlerle yapılan grup çalışmaları, ekip üyelerinin güven duygusunu artırır.
  • Eşli denge çalışmaları, liderlerin kontrolü bırakma pratiği yapmalarını sağlar.
  • Beden farkındalığıyla stres regülasyonu, gölge kaynaklı öfke patlamalarını azaltır.

Sonuç olarak, iş yaşamında gölgeyi tanıyan birey daha adil bir lider, daha işbirlikçi bir çalışan olur. Beden üzerinden yapılan çalışmalar da bu dönüşümü somutlaştırır.

Gölgeyle çalışmanın yollarından biri, günlük yaşamda tetikleyicilere dikkat etmektir. İnsan en çok kimden rahatsız oluyorsa, gölgesini en çok onda görür. Bu rahatsızlık, gölgenin varlığını haber verir. Bir başka yöntem ise gölge günlüğüdür: her gün bireyin kendisini utandıran, öfkelendiren ya da reddetmek istediği bir duyguyu yazması, onun bilinçle temas etmesini sağlar. Bedensel farkındalık çalışmaları da gölgeyle yüzleşmeyi destekler.

Propriyoseptif egzersizler—örneğin gözler kapalı yapılan basit denge hareketleri—kişinin bedeninde taşıdığı bastırılmış duyguları açığa çıkarabilir.

Propriyoseptif egzersizler burada ilişkilere destek sunar:

  • Eşli nefes uyumlama çalışmaları, gölge kaynaklı mesafeyi azaltır.
  • Temas ve mesafe egzersizleri, çiftlerin kendi sınırlarını ve bastırılmış ihtiyaçlarını fark etmesine yardım eder.
  • Duruş farkındalığı, “geride duran” ya da “fazla öne çıkan” rollerin bilinçlenmesini sağlar.

Zihin neyi unutmaya çalışırsa çalışsın, beden onu hafızasında taşır. Bu nedenle gölgeyle yüzleşmek yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda bedensel bir deneyimdir.

Gölgeyi tanımak cesaret ister. Çünkü karşımıza yalnızca öfkemiz, kıskançlığımız ya da korkularımız çıkmaz; aynı zamanda uzun yıllar bastırdığımız yaratıcılığımız, tutkularımız ve potansiyelimiz de belirir. Bu yüzden gölgeyle yüzleşmek, aynı anda hem korkutucu hem de özgürleştirici bir yolculuktur.

Gölgeyle yüzleşmek soyut bir fikir olmaktan çıkarılıp günlük yaşama entegre edilebilir:

Gölge Günlüğü: Gün içinde en çok rahatsız olduğun anı yaz. Ardından kısa bir beden taraması yap: O sırada bedeninde nerede kasılma vardı? Göğsünde mi, boğazında mı, midende mi?

Yansıtma Farkındalığı: Seni en çok tetikleyen kişiyi düşün. Onun hangi davranışı sende yankı uyandırıyor? Bu sırada bedeninde ne oluyor? Ellerin terliyor mu, omuzların geriliyor mu?

Propriyoseptif Gölge Çalışması: Gözlerin kapalı şekilde 2 dakika tek ayak üzerinde durmayı dene. Düşme korkusu, dengesizlik ve içsel huzursuzluk… İşte bunlar gölgenin bedensel temsilleri. Bu sırada aklına hangi düşünceler geliyor?

Eşli Denge Egzersizleri: Bir partnerle sırt sırta verip birbirinizi dengeleyin. Kontrolü kaybetme korkusu, başkasına yaslanabilme yetisi, bağımlılık ve özerklik gölge temaları burada açığa çıkar.

İş yaşamında gölgesini tanıyan bir yönetici, daha adil ve yapıcı bir lider olabilir. İlişkilerinde gölgesini gören bir birey, partnerine daha açık ve şefkatli yaklaşabilir. Ve en önemlisi, gölgesiyle barışan bir insan, kendine daha dürüst, daha bütün ve daha gerçekçi hale gelir.

Gölgemizi tanıdıkça ışığımız gerçekten büyür. Çünkü artık ışığımızı karanlığı bastırmak için değil, onunla birlikte var olmak için kullanırız. Gölgeyle barışmak, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün de kapısını aralar. İş yerinde, evde, dostluklarda… her yerde daha açık, daha empatik, daha anlayışlı ilişkiler kurmamızı sağlar.

Sonuçta, gölge kaçılacak bir düşman değil; içimizde saklanan bir rehberdir. Onu tanıdıkça, yalnızca kim olduğumuzu değil, kim olabileceğimizi de keşfederiz.

Dr. Mustafa KEBAT
⭐️⭐️⭐️⭐️

Eğitim Almak İçin Bizi Arayın

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü Dr Mustafa KEBAT yönetiminde deneyimli ekibimizle, firmanız yöneticilerine Gölge İle Barışma – Propriyoseptif Egzersizler Eğitimini Türkiyenin her yerinde planlayalım.

Eğitim Başvurusu

Dr Mustafa KEBAT – 0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

  • Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
  • +90 232 265 20 65
  • [email protected]
⭐️⭐️⭐️⭐️

BİLGİ NOTU: Carl Gustav Jung, gölge arketipini Almanca yazdığı eserlerinde genellikle “der Schatten” kelimesiyle ifade etmiştir. Bu kelime doğrudan “gölge” anlamına gelir ve Jung’un analitik psikolojisinde bireyin bilinçdışı yönlerini, bastırılmış dürtülerini ve kabul görmeyen kişilik parçalarını temsil eder.

Jung’un özellikle Aion: Researches into the Phenomenology of the Self adlı eserinde “Schatten” terimi sıkça geçer. Burada gölge, benliğin (das Ich) karşıtı olarak konumlandırılır ve bireyleşme sürecinde (Individuation) yüzleşilmesi gereken temel bir arketip olarak ele alınır.

Kısaca:

  • Almanca: der Schatten
  • İngilizce: the Shadow
  • Türkçe: gölge

Bu terim, Jung’un kolektif bilinçdışı kuramı içinde yer alan en güçlü arketiplerden biridir ve hem kişisel hem kültürel düzeyde dönüşümün kapısını aralar.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Önümüzdeki yedi hafta pazar günleri; Jung’un gölge arketipiyle yüzleşme ve beden farkındalığını artıran propriyoseptif (yani zihin–beden bütünlüğünüz üzerinden gölgenizle çalışmanızı sağlayacak) egzersizleri yazılarımı okuyabilirsiniz.

Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür yazı dizisinin devamında yer alan Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışmanın konu başlıkları ve yayın tarihlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

7 Haftalık Propriyoseptif Egzersiz Programı – Gölgeyle Çalışma

Amaç: Bireyin hem zihinsel hem de bedensel farkındalığını artırarak gölge arketipiyle yüzleşmesini, iş yaşamı ve ilişkilerde gölgenin etkilerini dönüştürmesini sağlamak.

🗓 07 Eylül 2025 – Gölgemizi Tanıdıkça Işığımız Büyür
🗓 14 Eylül 2025 – “Bedenin Gölgesiyle Tanışma”
  • Jung’un gölge kavramı: Psikoterapik açıklama.
  • Propriyosepsiyon nedir? Bedende saklanan bilinçdışı ipuçları.
  • Egzersiz: Gözler kapalı ayakta durma – dengeyi kaybetmeden kendini gözlemleme.
  • Psikolojik eşlik: “Hangi korkularım dengeyi kaybettiriyor?” günlük çalışması.
🗓 21 Eylül 2025 – “Tetikleyici Anlar”
  • İş ve ilişkilerde gölgenin nasıl tetiklendiği.
  • Egzersiz: Yavaş yürüyüş (mindful walking) – her adımı sayarak yürümek.
  • Farkındalık sorusu: “Her adımda hangi duygu tetikleniyor?”
  • Günlük: Gün içinde öfkelendiğin 3 anı yaz, beden duyumlarıyla eşleştir.
🗓 28 Eylül 2025 – “Bedenin Aynası”
  • Gölgede bastırılan duyguların kaslarda ve postürde yansıması.
  • Egzersiz: Duvarda denge testi – sırtı duvara yaslayıp ayakları kapatarak 2 dk kalmak.
  • Derinleştirme: “Hangi kaslarım daha fazla direnç gösteriyor?”
  • Günlük: Çocuklukta bu gerginliği hangi durumda yaşamıştım?
🗓 5 Ekim 2025 – “İş Yaşamında Gölgeyle Dans”
  • Patron, ekip, iş arkadaşlarıyla ilişkilerde gölge projeksiyonları.
  • Egzersiz: Eller kapalı nesne tanıma – duyuları zorlamak, belirsizlikle yüzleşmek.
  • Psikolojik bağlantı: Kontrol ihtiyacı ve gölge.
  • Günlük: İş hayatında en çok zorlandığım kişi bana ne öğretiyor?
🗓 12. Ekim 2025 – “İlişkilerde Gölge”
  • Romantik ve aile ilişkilerinde gölge.
  • Egzersiz: Partner/prova eş ile gözler kapalı yürüyüş – güven testi.
  • Psikolojik bağlantı: Güven–kontrol–teslimiyet ilişkisi.
  • Günlük: “Yakın ilişkide en çok sakladığım gölge özelliğim nedir?”
🗓 19 Ekim 2025 – “Gölgede Cesaret”
  • Bastırılan korkularla yüzleşme.
  • Egzersiz: Kapalı gözle engel parkuru (odada küçük objeler) – riskle temas.
  • Psikolojik bağlantı: Belirsizliğe tahammül.
  • Günlük: Hangi riskten kaçıyorum, aslında bana neyi öğretiyor?
🗓 26 Ekim 2025 – “Gölgeyle Bütünleşme
  • Jung’un gölgenin entegrasyonu fikri.
  • Egzersiz: Tüm haftanın propriyoseptif egzersizlerinden kişisel bir akış oluşturmak.
  • Psikolojik bağlantı: Zihin–beden–gölge uyumu.
  • Günlük: “Artık gölgem bana nasıl güç veriyor?”

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla