Vitamin B1 (Tiamin) diğer suda eriyen sekiz B vitamininden ilk keşfedilenidir. Hücrelerimizin tamamına yakınında olup, besinlerin enerjiye çevrilmesinde rol alır.
Vitamin B1 (Tiamin),
Hücrelerin büyümesinde, gelişmesinde ve fonksiyonunda
Sinir sisteminin sağlığında
Enerji metabolizmasında
Zihinsel sağlıkta
Önemli rol oynar.
Vücutta Vitamin B1 (Tiamin) depolanması sınırlıdır. Bu sebeple besinler (Tam buğday ürünlerinde, bezelye, fasulye, balık, et ve süt ürünleri, meyve ve yumurta) yolu ile düzenli Vitamin B1 (Tiamin) alımı gereklidir.
Magnezyum,Vitamin B1 (Tiamin)‘ in aktif formuna dönüşümü için gereklidir.
Vitamin B1 (Tiamin) Ne İşe Yarar?
Tiamin Pirofosfataz Enzimi, enerji üretimi, karbonhidrat metabolizması, sinir hücrelerinin işlevleri için gereklidir. Tiamin Pirofosfataz Enziminin kofaktörü de Vitamin B1 (Tiamin)dir.
Vitamin B1 (Tiamin)
Esansiyel aminoasitlerin (Lösin, izolösin ve valin gibi) metabolizmasında rol oynar.
Sinir hücrelerinin membranlarından sodyum iyonlarının geçişini sağlar.
Asetilkolin sentezi için gereklidir.
Beyinde enerji üretimi için mutlak gereklidir.
Fetinoin alan epileptik hastalarda da kullanılır.
Leigh hastalığı, MSUD (akçaağaç şurubu idrar hastalığı) gibi genetik hastalıklara bağlı metabolik bozuklukların giderilmesine yardımcı olur.
Vitamin B1 (Tiamin), hafızada görevli nörotransimitterleri (asetilkolin gibi) taklit eder.
Alzheimer hastalarında, beynin çeşitli bölgelerinde asetilkolin aktivitesinde ciddi azalma ortaya çıkar. Vitamin B1 (Tiamin), beyinde asetilkolinin etkisini hem arttırır hem de taklit eder.
Klinik çalışmalarda 3-8 g/gün dozunda Vitamin B1 (Tiamin), Alzheimer hastalarına ve yaşa bağlı mental fonksiyonları bozulanlara verildiğinde bu hastalarda mental fonksiyonların düzeldiği görülmüştür.
Fenitoin alan epilepsi hastalarında da tiamin desteği ile mental fonksiyonlarda düzelme görülmektedir.
Yapılan bir saha çalışmasında; Dört yıldan uzun süredir fenitoin alan 72 epilepsi hastası dört gruba ayrılmıştır. Altı ay boyunca;
Birinci gruba sadece plasebo
İkinci gruba 5 mg folik asit
Üçüncü gruba 50 mg Vitamin B1 (Tiamin)
Dördüncü gruba 5 mg folik asit + 50 mg Vitamin B1 (Tiamin)
Verilmiş ve vakalar takip edilmiştir.
Altı ay süren çalışmanın sonucuna göre; Vitamin B1 (Tiamin) IQ testlerinde mental fonksiyonları düzeltirken, folik asit etkisiz bulunmuştur.
Vitamin B1 (Tiamin) Eksikliği
B1 vitamini eksikliği gelişmiş ülkelerde oldukça nadirdir. Beslenme ile yakından ilişkilidir.
Diyabet
Crohn hastalığı
Multipl Skleroz da eksilir. Takviyesi gerekir.
Mental fonksiyonlarda bozulma ve ciddi eksiklikte ise psikoz gelişir.
Wernicke-Korsakov Sendromu (WKS), görme değişiklikleri, ataksi ve bozulmuş bir hafıza kaybı ile seyreden, birbiriyle yakından ilişkili olan Wernicke ensefalopatisi ile alkolizme bağlı Korsakov Sendromu’nun (AKS) birlikte görüldüğü bir durumdur.
Wernicke-Korsakov Sendromu (WKS) nedeni, Vitamin B1 (Tiamin) eksikliği olup, Wernicke ensefalopatisinde, birlikte veya yalnız başlarına ortaya çıkan yeme bozuklukları, malnütrisyon ve uzun süreli alkol suistimaline bağlı ikincil bir durum olarak gelişebilir.
Alkoliklerin% 30 ila% 80’inin Vitamin B1 (Tiamin) eksikliği görülmektedir.
Diyette Vitamin B1 (Tiamin) alımının yüksek olması, katarakt gelişme riskinin azaltmaktadır.
Diyabetli kişilerde idrardaki albümin, böbrek hasarının bir göstergesidir.
Yapılan araştırmalarda, 3 ay boyunca yüksek doz Vitamin B1 (Tiamin) (günde üç kez 100 mg) alan tip 2 diyabetli kişilerin idrarlarında albümin miktarını azaldığı görülmüştür.
12-21 yaş arası kızların 90 gün boyunca düzenli olarak Vitamin B1 (Tiamin) takviyesi almaları durumunda ağrılı adet görmenin azaldığı veya kesildiği görülmüştür.
Tabloda Vitamin B1 (Tiamin)‘in çeşitli besin kaynakları listelenmiştir.
*DV = Günlük Değer.
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), tüketicilerin toplam diyet bağlamında gıdaların ve diyet takviyelerinin besin içeriklerini karşılaştırmalarına yardımcı olmak için DV’leri geliştirdi.
Tiamin için DV, yetişkinler ve 4 yaş ve üzeri çocuklar için 1,2 mg’dır.
FDA, gıdaya tiamin eklenmediği sürece gıda etiketlerinde tiamin içeriğinin listelenmesini gerektirmez. DV’nin %20 veya daha fazlasını sağlayan gıdalar, bir besin maddesinin yüksek kaynakları olarak kabul edilir, ancak DV’nin daha düşük yüzdelerini sağlayan gıdalar da sağlıklı bir diyete katkıda bulunur.
⭐️⭐️ Yüksek doz tiamin takviyesi hiperglisemik bireylerde glikoz toleransını iyileştirir: randomize, çift kör çapraz geçişli bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23715873/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
A vitamini tek bir besin maddesi değildir. β-karoten ve diğer karotenoidlerden sentezlenen, retinol,retinal veretinil esterleri (retinil palmitat vb gibi) gibi yağda çözünen çeşitli molekülleri kapsayan genel bir terimdir.
A vitamini, yiyeceklerde iki farklı türde bulunur.
Önceden oluşturulmuş A vitamini – Retinol ve Retinil Esterler – (Süt ürünleri, Karaciğer, Et, Balık, Tavuk, yumurta ve Balık gibi hayvansal ürünlerde bulunur)
Provitamin A – Karotenoidler – (Renki meyve, sebze ve yağlar gibi bitkisel gıdalarda bol miktarda bulunur.)
Vücudumuz her iki formu da direk kullanamaz.
Aktif formları olan Retinal ve Retinoik Aside dönüştürmesi gerekir.
Retinol ciltte ilk adımda Retinal‘ dönüşür. Retinal sonra Retinoik Aside dönüşür.
Bu sebeple Retinal, Retinol‘den daha hızlı etkilidir.
Vücut, Retinolün %75 ila %100’ünü ve çoğu durumda β-karotenin %10 ila %30’unu gıdalardan emebilir. Pişirme ve ısıl işlem, gıdalardanβ-karoten‘in biyoyararlanımını artırabilir.
1 İU A vitamini = 0.3 mikrogram Retinol » ~ 0.344 mikrogram Vitamin A asetattır.
1 IU A vitamini = 0.3 mikrogram Retinol » = 0.6 mikrogram beta karoten » = 1.2 mikrogram diğer karotenoidler’e eşittir.
A Vitamini Ne İşe Yarar?
Antioksidandır. Yaşlanmaya ve kanserli hücrelere karşı savaşır.
A vitamini olmadan proteinler kullanılamaz.
Metabolizmamızın sorunsuz çalışmasında
Embriyo gelişiminde
Büyümede, üremede
Çocuklarda boy uzamasında çok önemlidir.
Koku duyusu reseptörlerinde çok fazla miktarda vardır.
Kan yapımında
Bağışıklık sisteminde
Doku hücre büyümesinde
Dokuların ve hücrelerin yenilenmesinde görev alır, kemik ve diş yapısına katılır.
Bağırsak ve deri epitel doku yapımı, gelişimi ve korunmasında
Görmede gerekli olup, göz sinir yapısında yüksek miktarda bulunur.
Eksikliğinde ilk belirti göz kuruluğu, göz yaşı eksikliğidir. Korneada bozulmaya sebep olur.
Eksikliği Sperm ve Kalitesiz yumurtaya neden olur. Doğurganlık düşer, düşüklere sebep olur.
Demirin emilimine ve salınımında dolayısıyla hem vücudun oksijen (satürasyon) dengesinde, hemde demir eksikliği tedavisinde önemlidir.
Cilt sorunlarında *sivilce, iltihaplı sivilce, siyah noktalar, gözenekli yüz yapısı* çinko ile birlikte tedavi edicidir.
Ağız, mide ve ince bağırsakların ve idrar yollarındaki deri ve dokuların sağlıklı bir şekilde devamlılığını sağlayarak, enfeksiyonlara karşı koruyan karbon içerikli bir moleküldür.
Vücuda giren virüs, bakteri, mantar gibi patojenlerle ilk karşılasan ve savaşan mukoza yapıda, normal bağışıklık hücrelerinde bulunur. Eksikliğinde vücut enfeksiyona açık hale gelir.
Yeri gelmişken bir yanlışı düzeltelim: ”Havuç A vitamini deposudur” sözü sanıldığı gibi doğru degildir. Havuca o turuncu rengi veren β-karoten‘in yaklaşık %12 si A vitaminine dönüştürülür. Yediğimiz zaman da direkt A vitamini içermez.
Vitamin A eksikliği sağlığı olumsuz yönde etkileyebildiği gibi, fazlalığı da tehlikeli olabilir.
1. Potansiyel Antioksidandır
Provitamin A – Karotenoidler; β-karoten (güçlü bir antioksidandır), alfa-karoten ve β-kriptoksantin (Renki meyve, sebze ve yağlar gibi bitkisel gıdalarda bol miktarda bulunurlar.) Bu karotenoidler, vitamin A öncülleri olup oksidasyonu (en iyi O2 temizleyicidir) önlemede görev alırlar.
Karotenoidler, oksidatif stres meydana getirerek, DNA’ya zarar veren ve kanserin başlangıç aşamasında etkili olan serbest radikallerin etkisini yok ederler ve vücut dışına atılmasında etkili rol oynarlar.
Oksidatif stres; vücuda alınan oksijenin kullanımı ve metabolizması sırasında serbest radikal adı verilen hücre ve dokulara zararlı moleküllerin meydana getirdiği ortam zararına denir. Oksidatif stres diyabet, kanser, kalp hastalığı ve bilişsel gerileme gibi çeşitli kronik hastalıklarla ilişkilidir. Bu sebeple karotenoidlerden zengin beslenme kalp hastalığı, akciğer kanseri ve diyabet gibi hastalıkların oluşma riskini azaltmaktadır.
Serbest radikal; dış etkenlerle nedeniyle ortaya çıkarak hücre ve dokularla reaksiyona girip hasara neden olabilen ve vücutta doğal olarak üretilen moleküllerdir.
Sigara ve alkol kullanımı, β- karoten’in kandaki oranını % 20 civarında düşürmektedir.
2. Gözün temel besinidir
β-karoten retinada retinol‘e dönüşür ve karanlıkta görüş için gereklidir.
Aktif formu olan retinal, renk görme ve az ışıklı görme için gerekli bir molekül olan, Rodopsin oluşturmak için opsin proteini ile birleşir.
Kornea (gözün en dış tabakası) ve konjonktiva (gözün yüzeyini ve göz kapaklarının içini kaplayan ince zar) korunmasında ve beslenmesinde önemli rol oynar.
A vitamininin vücutta yeterli düzeyde olması “sarı nokta hastalığı” olarak bilinen yaşa bağlı makula dejenerasyonu (AMD) gibi bazı göz hastalıkları oluşumunu önler.
Yüksek β-karoten, alfa-karoten ve beta-kriptoksantin düzeylerinin oksidatif stres seviyelerini düşürerek maküler dokuyu koruması nedeniyle “sarı nokta hastalığı” olarak bilinen yaşa bağlı makula dejenerasyonu (AMD) riskini % 25’e kadar azaltabilmektedir.
Klinik çalışmalarda sentetik Vitamin A göz damlası, kuru göz tedavisinde etkili sonuç vermiştir. Diğer tedavilerin aksine, kuru gözün altta yatan nedeni olan, hücresel değişikleri tersine çevirmektedir.
3. Antikanserojendir
Vitamin A, antioksidan özellikleri nedeniyle, karotenoid bakımından zengin meyve ve sebzeler belirli kanser türlerine karşı koruma sağlayabilir.
Yapılan bir çalışmada, 10.000’den fazla erişkinin içinde;
1.grup Sigara içen ve kanında yüksek alfa-karoten ve beta-kriptoksantin olanlar
2.grup Sigara içmeyen ve kanında düşük alfa-karoten ve beta-kriptoksantin olanlar
1. gruptakilerin akciğer kanserinden ölüm riskinin % 46 – % 61 oranında daha düşük olduğu görülmüştür.
Deneysel test tüpü çalışmalarında; retinoidlerin mesane, meme ve yumurtalık kanseri gibi bazı kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebildiği gözlenmiştir.
Yapılan çalışmalarda, pek çok besinde bulunan alfa karoten, β- karoten, likopen, lutein, kriptoksantin ve zeaksantin gibi belli başlı karotenoidlerin oluşumunu tamamlayıp depolandığı organlarda antikarsinojen olarak etki gösterdiği saptanmıştır.
β- karotenin başlangıçta bildirilen antikarsinojenik potansiyeli, tekli oksijeni söndürme, oksi-radikalleri temizleme ve serbest radikal reaksiyonlarını sonlandırma konusundaki özgül kapasitesine dayanıyordu. Ancak, yüksek oksijen basıncında ve oksidatif stres altında pro-oksidanlar olarak hareket ederek belirli diyet koşulları altında UV karsinogenezini şiddetlendirdikleri bildirilmiştir.
Bu yüzden β- karoten gibi provitamin A aktivitesi gösteren karotenoidlerin yanında kantaksantin, likopen lutein gibi provitamin A aktivitesi olmayan karotenoidler de antioksidan özelliklere sahiptir ve kanser oluşumunu bu şekilde engeller.
4. Doğurganlık ve Bebeğin Gelişiminde Etkilidir
Dişilerde, A vitamini eksikliğinin üreme sonuçları üzerindeki etkisi, eksikliğin ortaya çıktığı zamana ve şiddetine bağlıdır. Çiftleşmeden önce şiddetli A vitamini eksikliği ortaya çıktığında, vajinal yaymalarda sürekli olarak kornifiye hücreler bulunur ve üreme implantasyondan önce başarısız olur.
Gebe kişilerin fetal büyüme ve doku bakımı ve kendi metabolizmalarını desteklemek için ekstra A vitaminine ihtiyaçları vardır.
Tüm – trans retinoik asidin (RA) hem erkek hem de dişi üremeyi ve embriyonik gelişimi destekleyen A vitamini formudur.
A vitamini hem erkek hem de dişi üreme için esastır, çünkü sperm ve yumurta gelişiminde rol oynar.
A vitamini eksikliğinde epididim, prostat ve seminal vezikülün epitelinin tabakalı skuamöz keratinize epitel ile yer değiştirdiğini ve spermatogenezin durduğunu göstermiştir.
Yeterli A vitamini alımı olan emziren kişilerin anne sütü, bebeklerin yaşamlarının ilk 6 ayındaki ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli miktarda A vitamini içerir. Lakin, A vitamini eksikliği olan kişilerde, anne sütündeki A vitamini içeriği, yalnızca anne sütüyle beslenen bebeklerde yeterli A vitamini depolarını korumak için yeterli değildir.
Plasenta sağlığı, fetal doku gelişimi ve büyümesi için de kritik olması sebebiyle anne ve cenin sağlığının ve de gebe kalmaya çalışanların çok önemli ihtiyacıdır.
5. Bağışıklığı Güçlendirir
A Vitamini, vücudunuzu hastalıklardan ve enfeksiyonlardan koruyan tepkileri uyararak bağışıklık sağlığını etkiler.
Retinoid asit, doğuştan gelen bağışıklık sisteminin hücrelerinin farklılaşması, olgunlaşması ve işlevlerinin düzenlenmesinde önemli roller oynar.
Doğuştan gelen bağışıklık hücreleri, fagositoz ve sitotoksik aktivite yoluyla immün düzenleyici işlevler gerçekleştiren doğal öldürücü T hücrelerinin aktivasyonu yoluyla patojen istilasına anında yanıtlar başlatan makrofajlar ve nötrofillerden oluşur.
Hastalıklara karşı korunan immün yanıtlarda merkezi rol oynayan B ve T hücreleri de dahil olmak üzere belirli hücrelerin oluşturulmasında rol oynar.
Eksikliği, bağışıklık sisteminin tepkisini ve işlevini azaltan pro-inflamatuar moleküllerin seviyesinin yükselmesine neden olur.
HIV enfeksiyonlu hastalarda vitamin A eksikliğine sık rastlanır. Araştırmalarda HIV enfeksiyonlu kişilerin %15 den fazlasında vitamin A eksikliği saptanmıştır. Vitamin A eksikliği olan HIV’li hastalarda, olmayanlara göre yardımcı T hücre sayısı daha düşük saptanır. Vitamin A eksikliği HIV enfeksiyonu olanlarda ölüm oranlarının daha fazla olmasıyla da ilişkilidir. (34)
Vitamin A, oksidatif stresi kontrol altında tutarak, bağışıklık sisteminizi güçlendirerek ve bazı hastalıklara karşı koruyarak sağlığı olumlu yönde etkiler.
6.Kistik Fibroziz ve A Vitamini
Kistik fibrozlu kişilerin %90’ına kadarında pankreas yetersizliği vardır ve bu durum yağ emilimindeki zorluk nedeniyle A vitamini eksikliği riskini artırır. Sonuç olarak, kistik fibroz için standart bakım, A vitamini, diğer yağda çözünen vitaminler ve pankreas enzimleriyle ömür boyu tedaviyi içerir.
7. Gastrointestinal Rahatsızlıklar ve A Vitamini
Crohn hastalığı ve ülseratif kolitli çocukların yaklaşık dörtte birinde A vitamini eksikliği vardır; bu rahatsızlıklara sahip yetişkinlerde, özellikle de bu rahatsızlığa birkaç yıldır sahip olanlarda, A vitamini eksikliği riski daha yüksektir.
Yeni teşhis konmuş çölyak hastalığı olan bazı çocuklarda ve yetişkinlerde de A vitamini eksikliği vardır; glütensiz diyet bu eksikliği ortadan kaldırabilir, ancak her zaman ortadan kaldırmaz.
A Vitamini Eksikliğinde Neler Olur?
Kronik A vitamini eksikliğinin önemli etkisi enfeksiyonların (özellikle kızamık ve enfeksiyonla seyreden ishal) şiddetinin ve ölüm riskinin artmasıdır.
Çocuklarda önlenebilir körlüğün önde gelen nedeni Vitamin A eksikliğidir.
A vitamini seviyesi düşük çocuklarda solunum sistemi hastalıklarının en sık rastlanan virüslerden biri Respiratuar Sinsisyal Virüstür (RSV).
Vitamin A eksikliği, hamile kadınlarda anemi ve ölüm riskini arttırmakta, büyüme ve gelişmeyi yavaşlatarak fetüsü olumsuz yönde etkilemektedir.
Hiperkaratoz
Hiperkeratoz:epidermisin en dış kısmı olan stratum corneum’un kalınlaşmasıdır. Bu seviyede hücreler, kuru ve çok sert olmalarına yol açan bir protein olan keratinde yüksek oranda yüklüdür. Keratin derideki gözenekleri tıkayarak kaz derisi etkisi yapan bir proteindir. Bazı durumlarda, küçük veya büyük kuru ve pürüzlü cilt lekeleri oluşturan anormal bir keratin birikimi vardır.
Vitamin A eksikliğinin daha az ciddi belirtileri arasında hiperkeratoz ve akne gibi cilt sorunları bulunur.
Sivilce, sedef hastalığı, iktiozis, liken planus, Darrier Hastalığı, palmoplantar keratoderma, pitriazis rubra, pilaris Hiperkeratoz ile ilgili cilt sorunlarından bazılarıdır.
Bu hastalıkların tedavisi yüksek doz vitamin A dır. Vitamin A etkinliği retinol seviyesi, serum retinol bağlayıcı proteinin kapasitesini aşarak zarların düzgün yapısını bozup keratin üreten hücrelerde parçalanmaya yol açmasıyla oluşmaktadır. Bu durum hücresel bozulma ile oluşan yan etkilerini azaltmak için karotenlerin kulanımı da denenmektedir.
Vitamin A eksikliği derinleştikçe etkilenen solunum, gastrointestinal ve üriner sistem, mukozal bariyerler ile sorunlar artar.
Kseroftalmi
Kuru göz veya tıbbi adıyla kseroftalmi, gözyaşı üretiminin yetersiz olması veya gözyaşlarının hızla buharlaşması sonucu meydana gelir.
Vitamin A eksikliğine bağlı göz ile ilgili bütün bulgular için kseroftalmi terimi kullanılır.
Enfeksiyonlara uygun bir ortam oluşarak keratit, konjuktivit görülebilir.
Körlük vitamin A eksikliğinin en önemli komplikasyonlarından biridir.
A Vitamini Fazlalığında Neler Olur?
A vitamini yağda çözünen bir vitamin olup, fazlası karaciğerde depolanır ve birikir.
Akut A vitamini toksisitesi, Günlük Alınması Gereken Değer (RDA)’in 100 katından fazla aldıktan sonra günler ila haftalar içinde şiddetli baş ağrısı, bulanık görme, eklem ve kemik ağrısı, iştahsızlık, mide bulantısı ve kusma, baş dönmesi, kurumuş cilt, karaciğer hasarı, sarılık, gecikmiş büyüme, ciltte kırışıklık, kaşıntı, kas ağrıları ve koordinasyon sorunları ortaya çıkar.
Kronik toksisite, Günlük Alınması Gereken Değer (RDA)’in 10 katından daha fazla dozlar uzun süre boyunca alındığında karaciğer hasarı, artmış kranial basınç – beyin omurilik sıvısı basıncı artabilir, uyuşukluğa ve sonunda komaya ve hatta ölüme yol açabilir
Vitamin A toksisitesi annenin ve fetüs’ün sağlığını olumsuz etkile ve doğum kusurlarına neden olur
Besinlerle yüksek oranda karotenoid alımı toksisite ile ilişkili değildir, lakin araştırmalarda β-karoten takviyelerinin sigara içenlerde akciğer kanseri ve kalp hastalığı riskini artırdığı görülmüştür.
Kaza ile Vitamin A nın 100.000-300.000 IU (yüksek doz) alınması çocuklarda çok hızlı toksititeye yol açıp, kafa içi basınç artışına yol açar. Buna bağlı olarak baş ağrısı, kusma, eklem ağrısı, papil ödemi görülür. Vitamin dozu azaltıldığında şikayetler hızlıca geriler, tam iyileşme görülür.
Günlük A Vitamini Dozu
Önerilen günlük alım miktarı (RDA),’na uygun bir beslenme düzeni ile kolayca ulaşılabilir.
⭐️ * Erkekler için günde 900 mcg Vitamin A alımı önerilir.
⭐️ * Kadınlar için günde 700 mcg Vitamin A alımı önerilir.
Yetişkinlerde toksisite sınırı 10.000 IU (3.000 mcg) olarak kabul edilir.
Karaciğer gibi hayvansal kaynaklarla önceden oluşturulmuş A vitaminini tüketilmesi toksisiteye götürebilir lakin nadir bir süreçtir.
Toksisite en yaygın olarak aşırı takviye alımı ve Isotretinoin tedavisinde görülür.
A vitamini aktivitesi I.U (İnternasyonel Ünite) olarak ölçülür.
Bir IU, 3 mikrogram retinol ya da 6 mikrogram β-karoten eşittir.
A vitamini içeriğini azaltmamak için besinlerin aşırı pişirilmemesi gerekir,
Ultraviyole ışık da gıdanın A vitamini içeriğini azaltabilir. (Mango gibi meyvelerin kurutulması doğrudan güneş ışığı altında yapılmamalıdır.)
Önceden oluşturulmuş A vitamini (retinol, retinil esterler) bakımından zengin çok fazla besin kaynağı vardır. Yumurta sarısı, Sığır eti karaciğeri, Ciğer, Tereyağı, Morina karaciğeri yağı, Tavuk ciğeri, Somon, Çedar peyniri, Karaciğer, Uskumru, Alabalık.
Provitamin A Karotenoidler (β-karoten gibi) bakımından zengin çok fazla besin kaynağı vardır. Tatlı patates, Kabak, Havuç, Lahana, Ispanak, Karahindiba, Kırmızı Biber, Balkabağı
Önceden oluşturulmuş Vitamin A, bitki kaynaklı provitamin A karotenoid kaynaklarına göre vücudunuz tarafından daha kolay emilir ve kullanılır.
Vücudunuzun β-karoten gibi karotenoidleri aktif A vitaminine etkili bir şekilde dönüştürme yeteneği, genetik, beslenme, genel sağlık durumu ve ilaçlar gibi birçok faktöre bağlıdır.
Çeşitli yiyecekler ve porsiyon başına A vitamini içerikleri aşağıda listelenmiştir.
Tablodaki hayvansal kaynaklı yiyecekler öncelikli olarak önceden oluşturulmuş A vitamini içerir, bitki bazlı yiyecekler provitamin A içerir ve hayvan ve bitkilerden gelen bileşenlerin bir karışımı olan yiyecekler hem önceden oluşturulmuş A vitamini hem de provitamin A içerir.
DV = Günlük Değer. Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), tüketicilerin toplam diyet bağlamında gıdaların ve diyet takviyelerinin besin içeriklerini karşılaştırmalarına yardımcı olmak için DV’leri geliştirmiştir.
A vitamini için DV, yetişkinler ve 4 yaş ve üzeri çocuklar için 900 mcg RAE’dir.
Burada 1 mcg RAE = 1 mcg retinol, takviyelerden 2 mcg beta-karoten, gıdalardan 12 mcg beta-karoten, 24 mcg alfa-karoten veya 24 mcg beta-kriptoksantindir.
DV’nin %20 veya daha fazlasını sağlayan gıdalar yüksek besin kaynağı olarak kabul edilir, ancak DV’nin daha düşük yüzdelerini sağlayan gıdalar da sağlıklı bir diyete katkıda bulunur.
⭐️⭐️ WHO Kılavuzu: Gebe kadınlarda A vitamini takviyesi. Cenevre: WHO, 2011; WHO Kılavuzu: Doğum sonrası kadınlarda A vitamini takviyesi. Cenevre: WHO, 2011 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22516730/V
⭐️⭐️ A Vitamini, K Vitamini, Arsenik, Bor, Krom, Bakır, İyot, Demir, Manganez, Molibden, Nikel, Silisyum, Vanadyum ve Çinko için Diyet Referans Alımları https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25057538/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
İlk olarak merak edilen zeytin yaprağı çayının tarifini veriyorum.
Zeytin Yaprağı Çayı
Önceden kaynatılan suya 1 yemek kaşığı kuru toz zeytin yaprağını / 5-6 adet kuru zeytin yaprağı ve 1 dilim limon koyun 10 dk demlenmesi için bekleyin, yaprakları süzgeçten geçirin. Bu demlenme sırasında çay demlemedeki gibi altta su kaynarsa sıcaklığını muhafaza etmiş olur. Tercihen sadece demlenmiş kısmı içebileceğiniz gibi çay benzeri kaynaya su ilave ederek de içebilirsiniz.
Zeytin yaprağını toplayıp yıkadıktan sonra oda sıcaklığında bir hafta kurutabilirsiniz. Kuru yapraklarla hazırlama bir çeşit alışkanlık olup yaş yapraklarla da yapılamayacağı yolunda bir bilgi yoktur. Damak tadınıza göre tercih sizindir.
Zeytin Yaprağı Çayı Günlük Ne Kadar İçmelisiniz?
Ekstrelerinin günlük 1 gr tüketilmesi ile karaciğer ve böbrek fonksiyonları üzerinde olumsuz etkisi olmadığı bilinmektedir. Kişiden kişiye etki ve yan etkiler değişeceği için temkinli olmak gerekir. Bu sebeple günlük 3 fincan normal sınır olarak düşünülmelidir.
Hastalıklarınızı ve durumunuzu bilen hekiminize danışmanız en doğrusudur.
Zeytin Yaprağı Çayı Neden içmeliyim?Yararı nedir?
Merak edenler devamını okuyabilir.
Zeytin Yaprağı
İçeriğinde; oleuropein ve fenolik bileşikleri bulunur.
Antioksidan (Vücut içinde meydana gelen atık ve yan ürünlerin zararlı etkilerini önleyen)
Antimikrobiyal (Bakteri, virüs, mantar ve parazitlere bağlı oluşan enfeksiyonu önleyen)
Anti-inflamatuar (İltihap ve ödem giderici)
Antiaterojenik (Deride oluşan şişlikleri ve kızarıklıkları giderici)
25 cins ve 600 türden oluşan Oleaceae familyasına ait yaprak dökmeyen bir bitkidir.
Sonuç olarak,
Doğa gerçek ve içinde insanoğlu dahil tüm sorunlarla birlikte çözümlerini de barındırıyor.. Biz bu gerçeklerin halen küçük bir kısmını biliyor, sorunları yaşıyor maalesef de bildiklerimizi gereğince kullanmayarak çözümlerden uzak yaşıyoruz.
Keyfe giderek artan düşkünlüğü, kutulanmış gıdalara tablet veya sıvı katkılara olan artan tercihi insanoğlunun sonunu getirir mi? Düşünülmesi gereken önemli bir soru bence.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Zeytin Yaprağı Konulu Bilimsel Araştırmalar Okumayı Sevenler Devam Edebilirler
İkizlerden oluşan bir grup insana 8 hafta boyunca günde iki kez olmak üzere 500 mg veya 1000 mg Zeytin Yaprağı Ekstratı takviyesi uygulamışlardır.
Araştırma sonucunda; 1000 mg Zeytin Yaprağı Ekstratı takviyesinin kan basıncını düşürdüğü, her iki konsantrasyon Zeytin Yaprağı Ekstratı takviyesinin lipit profili üzerinde yararlı etkiler göstererek, Plazma LDL, toplam-kolesterol ve trigliserit düzeylerini düşürdüğü tespit edilmiştir.
Böylece yapılan araştırma, insanlarda Zeytin Yaprağı Ekstratı’nin antihipertansif ve kolesterol düşürücü etkilerini doğrulamıştır.
Evre-1 hipertansiyonlu hastalara 8 hafta boyunca günde iki kez 500 mg Zeytin Yaprağı Ekstratı ile 12.5 mg (ilk iki hafta) ve 25 mg (son altı hafta) kaptopril ağızdan verilmiştir.
Araştırma sonucunda
Günde iki kez 500 mg (toplamda 1000 mg) Zeytin Yaprağı Ekstratı verildiğinde; Evre-1 hipertansiyonlu hastalarda sistolik (büyük tansiyon) ve diyastolik (küçük tansiyon) kan basınçları ile kan trigliserit düzeyini etkili bir şekilde düşürdüğü tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, Zeytin Yaprağı Ekstratı ‘nin kan basıncını düşürme etkisi kaptopril ile benzer bulunmuş olup, günde 1000 mg Zeytin Yaprağı Ekstratı ‘nin karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını etkilemeden ağızdan alınmasının güvenli ve tolere edilebilir olduğu görülmüştür.
Oleuropein’nin, prostat kanseri hücrelerinin çoğalmasını önlediğini ve DXR’nin sitotoksik (hücreyi öldüren ya da fonksiyonunu durduran) dozunu önemli ölçüde azalttığını tespit etmişlerdir.
Başka bir araştırmada ise ZYE’nin Bacillus cereus, Bacillus subtilis, S. aureus (Gram +), Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Klebsiella pneumoniae (Gram –) bakterileri ile Candida albicans ve Cryptococcus neoformans mantar türlerine karşı antimikrobiyal etki gösterdiği saptanmıştır.
⭐️⭐️ Olea europaea Yaprak Ekstraktının Ana Polifenolü Oleuropein, İnsan BRAF Melanom Hücreleri Üzerinde Kanser Önleyici Etkiye Sahiptir ve Mevcut Kemoterapilerin Sitotoksisitesini Güçlendirir https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6316801/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin s
Meyve‘nin içindeki şeker Fruktoz‘dur. Meyve tüketimi arttıkça kan serum Ürik asit değeri artar.
Yapılan bir çalışmada; Ağızdan 75 g glikoz alan bir grup insan ile yine ağızdan 75 g fruktoz alan bir grup insanın üçüncü saatte Fruktoz alan grubun sistolik kan basıncındaki artışın daha yüksek olduğu ayrıca alınan kanlarının sonuçlarında Serum;
Ürik asit
Aldoz redüktaz
Laktat dehidrojenaz değerlerinin daha fazla yükseldiği
– Endotel nitrik oksitin azaldığını bildirmiştir.
Fruktoz ürik asidi yükseltir ve ikincisi nitrik oksit biyoyararlanımını engeller.
Serum ürik asit dört önemli sürecin etkileşimlerini yansıtır
Diyetle purin alımı (Beyin ve karaciğer gibi sakatatlar, geyik, tavşan, sincap, ördek ve kaz etleri, yağlı balıklar ve deniz ürünleri, ton balığı, ringa balığı, hamsi, morino, alabalık, mezgit, tarak, karides, ıstakoz ve balık yumurtası tamamen çıkarılır. Bu gıdalarda pürin içeriği çok yüksektir)
Endojen purin metabolizması (Vücut içerisinde pürin’in parçalanarak ürik asit e çevrilmesi süreci)
İdrarla ürat atılımı (Ürik asitin idrarla atılımı)(Böbrek, ürik asidin atılması için ana yerdir ve günlük kayıpların üçte ikisi ila dörtte üçünden sorumludur)
Bağırsakta ürikolizis (Bağırsakta ürik asitin parçalanması)(Ürik asidin yaklaşık dörtte biri ila üçte biri normalde bağırsak bakteri florasının enzimleri tarafından gerçekleştirilen bağırsak ürikolizi ile atılır)
Bu dört önemli sürecin dengesinin bozulma yönüne göre serumda ürik asit artar veya azalır.
Ürik asit (ÜA)
Pürin metabolizmasının son ürünüdür ve birçok çalışmaya göre hiperürisemi (Ürik asit yüksekliği);
Sistemik inflamasyon (vücudun, enfeksiyonla savaşmak veya hasarlı dokuyu iyileştirmek için bağışıklık tepkisini tetikleyen kimyasalları salgılaması)
Endotel disfonksiyonu (Damarlar iç yüzey dokusuna (endotele) bağlı damar genişlemesinin (vazodilatasyonun) bozulması)
Hipertansiyon
Bozulmuş açlık glukozu
Kardiyovasküler hastalık (KVH) için önemli bir risk faktörüdür.
Sonuç:Serum Ürik Asit değeriniz yüksek ise meyve yemekten sakınmalısınız.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Alüminyum yeryüzünde en çok bulunan 3 elementten biridir.
Alüminyum son derece nörotoksik (Sinir sistemine zararlı) ve potansiyel kanserojen etkili bir madde olup Alzheimer ve Parkinson hastalığına yol açabilir.
Zehirlenme oldukça sessiz ve yavaş yavaş olur. Maalesef gıda – yemek sanayinde kullanımı da çok yaygın.
Günümüzde alüminyum, alüminyum içeren gıda ambalajları, alüminyum folyolar, pişirme kapları, fırın tepsileri gibi malzeme ve eşyalar, kozmetik ürünler (terleme önleyiciler, kremler, diş macunu), ilaçlar ve gıda katkı maddelerinde kullanılmaktadır.
Alüminyum kaplarda özellikle asidik gıdaların pişirilmesi, diyetle alınan alüminyum düzeyini artırabilmekte ya da metal kutulu asidik meyve suları (portakal suyu, greyfurt vb) alüminyum kaynağı olabilmektedir.
Yapılan araştırmalarda insan vücuduna besinlerle alınan günlük yaklaşık 10 mg alüminyumunun büyük kısmını gıdalardan yalnızca 1-2 mg’ının da alüminyum kaplar ve tavalardan alındığı bulunmuş.
Uzun vadeli değerler olacak şekilde tasarlanmıştır ve 1 mg/kg vücut ağırlığı olarak belirlenmiştir.
Sürekli dışarıda yemek yiyorsanız alüminyum toksisitesine maruz kalma olasılığınız çok yüksek. Restoranlarda kızartma tavaları genellikle alüminyum yapılıdır. Fırın ve pastanelerde pasta börek pişirmede alüminyum tava ve tepsiler sıklıkla kullanırlar. Alüminyum ısı ile temas ederse yemeklere daha kolay nüfus eder.
Konsantrasyon, öğrenme ve hafıza ile ilgili olarak yapılan Nöropsikolojik testlerde değişiklikler gözlemlenen çalışanlarda yapılan ölçümlerde alüminyum seviyeleri 100 µg/g kreatinin ve yaklaşık 13 µg/L plazma olarak belirlenmiştir.
Nöropsikolojik değişikliklerin sebebinin alüminyumun nörotoksik etkisi olduğu kabul edilmektedir
Bu bilgiler ışığında evinize alüminyum temelli mutfak malzemesi alma riskine girecek misiniz?
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Gözlerimiz cildimizle birlikte gün (güneş) ışığına direk ve dolaylı (yansıyan) maruz kalan organlarımızdır.
Güneş ışınları: %50 kızılötesi ışık, %40 görünür ışık ve %10 morötesi ışıktan oluşur.
Yeryüzüne ulaşan güneş ışınların sadece %5 ini ultraviyole (morötesi) ışınları (Kısaca UV ışınları) oluşturmaktadır. %95 UVA, %5 UVB ışınlarından oluşmaktadır.
Güneşin Ultraviyale Işınları
Güneşin Ultraviyale ışınları 3 çeşittir:
UV A Cildin derinlerine işler ve cilde zarar verebilir.
UV B nın büyük bölümü ozon tabakası, su buharı, oksijen ve karbondioksit tarafından emilir. Güneş yanığının sebebidir. Cilt kanserine yol açabilir.
UV C nin tamamı ozon tabakası, su buharı, oksijen ve karbondioksit tarafından emilir
Gözlerin, yapay, non-ionize ve elektromanyetik radyasyona verdiği cevaba foto-sensitivite (ışık duyarlılığı) diyoruz.
Göz, 280-1400 nm arasındaki ve çevremizde normal olarak bulunan non-ionize radyasyona karşı özellikle duyarlıdır.
Normalde göz merceği, kornea, vitreus (göz boşluğunu dolduran jel) görünen spektrumdaki ışığı tümüyle geçirdiğinden, bunlarda ışık hasarı olmaz. Fakat gözün bu bölümleri ışığı absorbe ederler ve esas hasar bu dokularda özellikle toplanan, kısa dalga boylu ve yüksek enerjili UVB (290-320 nm) ışınlarından olur.
UV ışınlarının karsinojenik etkisi 290-400 nm dalga boylarında ortaya çıkmaktadır.
Edinburg Üniversitesinden Dermatolog Dr. Richard Weller güneş gözlüklerinin gündüz saatlerinde beynin gece algısına neden olduğunu vücudumuzun melatonin ve seratonin salgısını azalttığını gözlemlemiştir.
Melanin, dokuların içindeki yarı iletken proteinleri çalıştırmak ve elektronlar oluşturmak için ışığın tüm frekanslarını emen bir pigmenttir. Hücreler, ışık üretir ve melanin emiliminin nerede olduğunu gösterir.
Gün aydınlandığında güneşten yayılan belirli dalga boylarındaki ışık huzmeleri göz kapaklarının açılması le birlikte gözün içine girer.
Gün şığı epifizi besler ve beyne havanın güneşli olduğunu bildirir.
Epifiz bezi, insan beyninin ortasında yer alan ve pineal bez olarak da adlandırılan küçük bir endokrin bezidir. Melatonin, seratonin başta olmak üzere bir çok hormon salgılar.
Güneşli bir günde Melatonin bir çok canlıda örneğin kurbağalar, bazı balıklarda hızlı renk değişikliği için çok gereklidir.
İnsanda Melatonin etkisi bu kadar kuvvetli olmasa da melanogenesis’te (pigment oluşumu) rol aldığı düşünülmektedir.
Pro-opiomelanokortin (POMc) proteini aktivasyonu gün ışığı ile ilişkili olup merkezi melanokortin sisteminin bir parçasıdır.
Melanokortin sistemi, hem beslenme davranışlarında hem de enerji harcamasında ayrıca cilt ve saç gibi çevresel dokularda enerji dengesinin kritik bir düzenleyicisidir.
Güneşi gereğince almamaktan (Güneş gözlüğü kullanımı) kaynaklı mavi ışığa maruziyet, gözde oksijen azalmasına yol açar. Bu da mitokondriyi etkileyen faktörlerden biri olur.
Retina üzerinde olağandışı derecede kan damarlarının üremesi (retinal proliferasyon), retinal incelme ve katarakt da ortaya çıkabilecek durumlar arasındadır.
Zira, göz dokularında daha fazla çözünmüş oksijen ihtiyacı oluşur ve bu da görme bozukluklarını beraberinde getirir.
Güneş ışığı (UV ışığı) eksikliğine bağlı dokularda melanin azalır. Bu da retina proteinlerine zarar verdiği kalıcı fotoreseptör hasarına neden olur.
Sabah güneşin doğması ile arada cam olmadan (Güneş gözlüğü) retinaya gelen doğal gün ışığı, gözlerin arkasındaki hipofiz bezini aktivite eder. Aşağıda Hipofiz bezinin arka lobunun ve ön lobunun kontrol ettiği hormon salgılayan organ ve bezler görülmektedir.
Gün ışığı Tiroid bezinin uyarılmasını sağlayan hormonlara etki eder. Kadınlarda yumurtalığa, erkeklerde folikül uyarıcı hormonunu uyararak sperm üretimini sağlar. Yine gün ışığı etkisi ile Prolaktin hormonu kadınlarda meme bezlerini süt salınımı için uyarır.
Östrojen steroid hormonu
Dopamin
Adrenalin
Serotonin (mutluluk hormonu)
Melatonin
Doğal gün ışığından etkilenen diğer hormonlardır.
Güneşli bir günde neden çoğumuz mutlu oluruz?
Seratonin yüzünden!!
Güneş ışığı (UV ışığı) eksikliğine (Güneş gözlüğü kullanımı) bağlı dokularda melanin azalır. Bu da retina proteinlerine zarar verdiği kalıcı fotoreseptör hasarına neden olur.
Güneş gözlüğü takmak epifiz bezini aç bırakır ve beynin havanın bulutlu olduğunu düşünmesini sağlar, bu da cildin güneşe maruz kalmaya hazırlanmasını engeller. Dr. Weller’in teorisi ispatlanamadı lakin çürütülemedi de.
Sonuç olarak; Cildimizin olduğu gibi gözlerimizin de güneş ışığı vasıtası ile hormonal sistemimizin dengesinde etkin bir rol oynadığını ve güneş gözlüğü ie bu dengenin bozulabileceğini düşünmemiz gerekiyor.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli
Sertifika e-devlette kayıtlıdır.
Sertifika Karekodlur.
Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.
Hijyen eğitimini nerede alabilirsiniz?
Çalışanlarınızı İzmir – Karabağlarda merkezimize eğitim için yollayabilirsiniz.
Firmanızda toplu eğitimlere katılabilirsiniz.
Uzaktan eğitimlerimize katılım sağlayabilirsiniz.
Türkiyenin her yerinden Başvurabilirsiniz.
Hijyen eğitimi Nedir?
Yönetmelik ile belirlenmiş iş kollarında çalışanların, yaptıkları iş ile ilgili uymaları gereken hijyen kurallarını ve bu kuralları nasıl uygulayacaklarını öğrenmelerini sağlayan 8 saatlik bir eğitimdir.
İşyeri hekiminiz işe giriş ve/veya periyodik muayenelerinde çalışanlarınız için eski alışılagelmiş adı ile portör tahlillerinin yapılmasını gerekli görebilir. Ki yasal olarak işyeri hekimi olarak ilgili firmada hangi tahlil ve tetkiklerin yapılacağına karar verme yetki ve sorumluluğundadır.
Lakin İşyeri hekimi raporu/muayenesi ve eski alışılagelmiş adı ile portör tahlillerinin yapılması hijyen belgesi zorunluluğunun yerine geçemez.
Biz arayın 0 530 568 42 75 Çalışanlarınız en kısa zamanda hijyen eğitim belgesine sahip olsunlar.
Merkez Adres: Yeşillik Cad. No:230 Kat:4/424, Selgeçen Modeko İş Merkezi – Karabağlar/İZMİR
Merkez Telefon: +90 232 265 20 65
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Göbekteki beyaz yağ dokusu soğuk havada, kahverengi yağ dokusuna dönüşür. Eveeeeett…
Nedenini ve etkilerini inceleyelim birlikte…
İnsanlarda beyaz yağ dokusu ve kahverengi yağ dokusu olmak üzere farklı işlevlere sahip iki çeşit yağ dokusu vardır.
Kalori yakan kahverengi yağ dokusudur.
Kahverengi yağ dokusu
Yetişkinlerde
Vücutta miktarı daha azdır. Boyun (servikal), köprücük kemiğinin üstünde (supraklavikular), Koltuk altı (axillar), Omurganın iki yanı (paravertebral), Göğüs – karın (mediastinal abdominal) bölgenin üst kısmında bulunur.
Kahverengi yağ dokusu özellikle memelilerde ve yeni doğanlarda termoregülasyonu sağlamaktadır.
Kahverengi yağ dokusu yetişkin insanlarda da mevcuttur ve yüksek miktarı ile düşük vücut ağırlığı ilişkilidir.
Yağ dokuları çeşitli hormonal mekanizmalar aracılığıyla enerji harcamasında rol alır.
Yağ dokusu mitokondriyasının işlev bozukluğu obezite gelişiminden sorumludur.
Beyaz yağ dokusu
Yetişkinlerde
Beyaz yağ dokusu vücutta İç organlar (visseral) beyaz yağ dokusu ve deri altı (subkutan) beyaz yağ dokusu olmak üzere 2 ana bölgede depolanır.
Visseral; iç organlar ve onları tutan bağlar, damarlar, lenfatik sistem ve sinirleri kapsar.
Subkütan (deri altı) doku, dermis ve kas tabakası arasında yer almaktadır.
Beyaz yağ dokusu, vücutta çok miktarda bulunan, fazla enerjinin depolandığı ve enerji homeostazına katkıda bulunan endokrin bir organ olarak nitelendirilmektedir.
Beyaz yağ dokusu, kahverengi (bej) yağ dokusuna hormonal etkileşimler, kronik soğuk maruziyeti ve egzersiz gibi birçok çevresel faktör ile dönüşebilir.
Yağ dokuları çeşitli hormonal mekanizmalar aracılığıyla enerji harcamasında rol alır.
Yağ dokusu mitokondriyasının işlev bozukluğu obezite gelişiminden sorumludur.
Bu kadar genel bilgiden sonra gelelim başta yazdığım ilk cümlemize
”Göbekteki beyaz yağ dokusu soğuk havada, kahverengi yağ dokusuna dönüşür.’‘
Çünkü;
Soğuk maruziyeti ve besin alımına cevap olarak sempatik sinir sistemi aktivitasyonu, kahverengi yağ dokusunun uyarılmasına neden olur. Aynı zamanda beyaz yağ dokusunda kahverengi (bej) yağ hücreleri gelişir
Kahverengi yağ dokusu merkezli bu durum soğuk kaynaklı termogenezis ve besinlerin termik etkisi olarak tanımlanır ve toplam enerji harcamasını artırmaktadır.
Kahverengi yağ doku fonksiyonu yaşın artmasıyla birlikte azalmaktadır. Soğuk kaynaklı kahverengi yağ dokusunun aktivitesi 20’li yaşlarda %50’den fazla oranda iken, 50-60’lı yaşlarda daha düşük düzeylerdedir.
Vücut sıcaklığı dengeleme mekanizmasının (Termoregülasyonun) düşmesi genellikle soğuğu tolere etmede azalma ve vücut ağırlığı kontrolünde bozulma ile sonuçlanır.
İleri yaşlarda termoregülasyonda azalmanın nedeni kahverengi yağ dokusu aktivasyonundaki düşüşten daha fazla, kahverengi yağ dokusu’nda ki atrofi ve miktarındaki yaşa bağlı azalma ile ilgili olduğu söylenebilir
Yani göbekteki yağın kahverengi yağ dokusuna dönüşmesi demek, terlemeden, yorulmadan, egzersiz yapmak, kalori yakmak manasına gelir.
Kilo vermek isteyenlere veya kilo almak istemeyenlere duyurulur
Gün içinde mevsim şartlarına göre 2 saat soğuğa maruz kalmalısınız.
Her banyo bitiminde soğuk su ile duş almalısınız.
Özellikle spor – egzersiz sonrası 2 şer dk süreli 3 veya 4 tekrar sıcak ve soğuk duş uygulamalısınız.
İdeal yatak odası sıcaklığınız 15-16 derece arasında olmalı.
Genel yaşam odalarınızın sıcaklığı 20 – 23 derece arası olmalı.
Ağır bir yorgan altında yatmalısınız (Bu tavsiye uyku kalitesinin artması için)
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
İnsan vücudu aşırı soğuğa maruz kaldığında ürettiğinden daha hızlı ısı kaybetmeye başlar ki bu tehlikeli hatta ölümcül olabilen bir durum olan hipotermidir.
Ancak vücut sıcaklığında dengeli bir düşüş sağlığımız ve yaşam süremiz üzerinde olumlu etkiler yapar.
Soğuğun canlılar üzerindeki etkileri genel gözlemlerin yanısıra yapılan araştırmalarla da ortaya konmuştur.
Kısa ömürlü bir balık olan Cynolebias‘ın vücut sıcaklığındaki 5 °C’lik düşüşün ömrünü %43 artırdığını ve 6 °C’lik düşüşün ise ömrünü %75 oranında artırdığını keşfettiler.
ortalama bir Amerikalının vücut sıcaklığının Sanayi Devrimi’nden bu yana düştüğünü tespit ettiler. Parsonnet’in açıkladığı gibi , bu dönemden bu yana geçen 160 yılda bireyler “daha uzun, daha şişman, daha üşümüş ve daha uzun yaşıyorlar.”
Yaşlanma, Alzheimer, Parkinson ve Huntington hastalığı ve Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) gibi nörolojik bozuklukların öncelikli risk faktörü patolojik protein agregasyonu ‘dur.
Protein agregasyonu,yanlış katlanmış proteinlerin hücre içinde veya dışında toplandığı biyolojik bir fenomendir. Bu protein agregatları genellikle hastalıklar ile ilişkilidir. Aslında, protein agregatları, ALS, Alzheimer, Parkinson ve prion hastalıkları dahil olmak çok çeşitli hastalıklarda rol oynamaktadır.
Vilchez ve meslektaşları, vücut sıcaklığının proteoliz yoluyla hasarlı veya ihtiyaç duyulmayan proteinleri parçalayan protein kompleksleri olan proteazomların etkinliğini nasıl etkilediğini araştırmak için C. elegans ve Huntington ve Parkinson hastalığının insan hücre modellerine yöneldi. Araştırma ekibi, insan hücrelerindeki proteozom aktivatörü PA28γ/PSME3’e ve C. elegans’taki solucan ortoloğu PSME-3’e özel olarak odaklandı.
Yazarlar, “Soğuk sıcaklığın (15 °C) PSME-3 aracılığıyla C. elegans’taki proteazomun tripsin benzeri aktivitesini seçici olarak indüklediğini bulduk ,” diye yazıyor .
SONUÇ: “Önemli bir şekilde, insan hücrelerinin orta soğuk sıcaklığa (36 °C) maruz bırakılması, PA28γ / PSME3 aracılığıyla tripsin benzeri aktiviteyi de aktive ederek hastalıkla ilişkili protein agregasyonunu ve nörodejenerasyonu azaltır.”
Veriler, soğuk sıcaklıkların proteozom aktivitesini artırdığını ve zararlı protein kümelerinin temizlenmesini sağladığını gösteriyor. Vilchez, “Bu sonuçlar bir arada ele alındığında, evrim süreci boyunca soğuğun proteozom düzenlemesi üzerindeki etkisini nasıl koruduğunu gösteriyor – yaşlanma ve yaşlanmayla ilişkili hastalıklar için terapötik çıkarımlarla birlikte,” diyor .
Sıcaklık koşullarından bağımsız olarak, Vilchez ve meslektaşları proteozom aktivatörünün genetik olarak aşırı ifade edilmesiyle proteozom aktivitesinin daha da artırılabileceğini buldular. Araştırma ekibi, bunun normal vücut sıcaklığı olan 37 °C’de yaşlanma ve yaşlanmayla ilişkili hastalıklar için yeni terapötik hedefler sağlayabileceğini öne sürüyor. Vilchez, “Bu sonuçların diğer yaşa bağlı nörodejeneratif hastalıklara ve diğer hayvan türlerine de uygulanabileceğine inanıyoruz” sonucuna varıyor .
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Kalp/tansiyon için Kalsiyum Kanal Blokerleri ilaç kullanırken Sarı Kantaronkullanılmamalıdır.
Kolesterol yüksekliğiniz için Statin grubu kolesterol ilacı kullanırken Karabiber – Ginko Biloba kullanılmamalıdır.
Antidepresan olarak Sertralin, Mirtazapin kullanırken Karabiber – Ginko Biloba kullanılmamalıdır.
Aklınıza hangi ilaç gelirse gelsin ilaç kullanırken asla Greyfurt tüketmeyin.
Aklınıza hangi ilaç gelirse gelsin ilaç kullanırken asla Yeşil Çay bir fincandan fazla içmeyin. (İlacı yazan Hekiminize muhakkak danışın)
Bu sık kulanılan ilaçlar ve yanında olası kullanılabilecek bitkilerden örneklerle dikkatinizi çektikten sonra bütün ilaç ve bitkileri buraya yazabilmem de mümkün olmadığı için ilaç – ilaç ve ilaç – bitki kullanımının ana mantığını anlatayım. Bu mor renk ile olan yazılar maalesef fazlaca bilimsel kalmaktadır.
Vücut içine giren her maddeyi az veya çok bir işleme tabi tutar. Süresi geldiğinde de vücut dışına atar. Ve bu sürece pek çok metabolik yol – işlem dahil olur.
Özellikle Sitokrom P450 enzimi içlerinde oldukça önemlidir.
Neden?
Sitokrom P450 3A4 (kısaltılmış hali CYP3A4), vücutta esas olarak karaciğerde ve bağırsakta bulunan; vücuda alınan ilaçları, kimyasal maddeleri, pestisitleri (tarım ilaçlarını), petrol ürünleri (mikroplastikleri), toksinleri vs.. metabolize edip parcalayan enzimdir.
İlaçların %50’si CPY3A4 ile metabolize olur. Antiaritmikler, Antihistaminikler, Antidepresanlar, Statinler, Benzodiazepinler, Cinsiyet hormon ilaçları ve daha bir çok ilaç.
CYP3A4 aktivitesi yenidoğanlarda yoktur ancak yaklaşık bir yaş civarında erişkin düzeyine ulaşır.
CYP3A4 aktivitesinin en yüksek olduğu organlar karaciğer ve ince bağırsaklardır.
Bazı önemli CYP3A4 etkileşimleri hepatik enzim inhibisyonundan ziyade intestinal enzim inhibisyonundan kaynaklanmaktadır (örn. greyfurt).
Popülasyonda CYP3A4 aktivitesinde önemli farklılıklar vardır.
Kadınlarda CYP3A4 aktivitesi erkeklerden daha yüksektir.
CYP3A4’ün güçlü inhibitörleri arasında klaritromisin, eritromisin, diltiazem, itrakonazol, ketokonazol, ritonavir, verapamil, altınmühür ve greyfurt bulunur.
CYP3A4 indükleyicileri arasında fenobarbital, fenitoin, rifampisin, sarı kantaron ve glukokortikoidler bulunur.
Sitokrom P450 3A4 (kısaltılmış hali CYP3A4) 1992 yılında canlılarda üretilen gen sayısı 221 olarrak biliniyordu. Sadece üç yıl sonra 1995 te tanımlanan gen sayısı 481 oldu. 2022 yılına geldiğimizde gen sayısı 300.000’den fazla oldu. Ve halen yenileri bulunum tasnifleniyor. Aslında biz çoğu geni şu anda bille bilmiyoruz.
Lakin kimileri aklına gelen ilacı keyfine göre içip bir de yanına bitkiler ekleyerek mucize karışımlar yaparak sihirbazlık peşindeler. Ne yazık ki tutturma ihtimali ne kadar düşükse de er yada geç zarar görme ihtimali %100 e çok yakın.
Sitokrom P450 3A4 CYP Enzimleri Nasıl Çalışır?
Öncelikle substrat CYP enzimine bağlanarak hem demirinin konformasyonel değişimini ve spin durum değişimini başlatır.
İkinci aşama hem grubunun (Fe3+) ilk indirgeme reaksiyonudur. NAD(P)H, elektron transfer zinciri aracılığıyla heme bir elektron aktarır ve Fe2+ oluşturur.
Daha sonra oksijen, Fe2+ hem grubuna bağlanarak Fe2+O2 oluşturur. Sonunda daha kararlı bir form olan Fe3+O2 olur.
Dördüncü aşama, Fe3+O22-‘nin oluştuğu ikinci indirgeme reaksiyonudur.
Daha sonra O22- iki protonla reaksiyona girerek iki oksijen molekülü arasındaki bağı koparır ve (FeO)3+ oluşur.
Daha sonra heme bağlı oksijen atomu substrata aktarılır.
Son olarak ürün enzimden serbest bırakılır ve başlangıçtaki enzimatik duruma geri dönülür.
Örnek 50 yaşının üzerinde erkek hasta
Hastamız erektil disfonksiyon için 100 mg sidenafil kullanıyor. İlacını aldı atar damarlar genişledi, ereksiyon oldu. Bu süreçte bir fincan da ALTINOTU (Altın mühür) çayı içti. Buraya kadar hayatının seyri normal işliyor.
Lakin ALTINOTU (Altın mühür) çayı içtiğinde CPY3A4 enzimini %88 oranında çalışmasını engeller. (inhibe eder) Sidenafil etken maddeli ilaç CPY3A4 enzimi ile metabolize olarak vücuttan atılır.
Sidenafil etken maddeli ilacı parcalayacak CPY3A4 altın mühür çayı tarafından inhibe edildi. Hasta ertesi gün Sidenafil etken maddeli ilaç daha aldı. Bir gün önceki ilaç vücuttan atılmadığı için halen etkisi sürüyorken yenisi de kana geldiğinde damarlar daha da genişliyor. İşte burada kardiyovasküler sorunlar başlıyor. Ki hastanın önceden varsa sorunları katlanarak artıyor.
Örnek 30 lu Yaşlarda Kadın Hasta
Hastamız vajinit (Klamidyal enfeksiyonu) sebebi ile Azitromisin dihidrat etken maddeli antibiyotik günde tek doz olarak verildi. Hastamız da kulanmaya başladı. Bu arada hastamız saakinleşmek için günde iki büyük fincan Sarı Kantaron içiyor.
Sarı kantaronhiperforin içerir ve CPY3A4 ‘ün aktivitesini arttır.(indükler) Aktivitenin artması demek ilacın daha hızlı metabolize edilerek vücuttan atılması demek… Süprizzzzz…
Hastamız iyileşmek için aldığı 500 mg Azitromisin dihidrat etken maddeli antibiyotiğin büyük bir kısmını hızla vücuttan dışarı atacak bellkide etken madde 100 mg a düşecek.. Kutuda 3 tablet var..
Hasta 10 gün sonraki kontrolde hekime ” Doktorum verdiğiniz ilaç hiç bir işe yaramadı” dediğini duyarız.
Enfeksiyonları geç de olsa bir şekilde iyileştirebiliriz de daha vahim durumlara ne yapacağız..!!
Örnek Erkek Hastamız 70 Yaşında;
Kalp sorunu için eski ilacı kesilip, dihidropiridin kalsiyum kanal blokeri (20 mg Lercanidipine) / Benidipin hidroklorür (8mg Benipin) kardiyoloji/dahiliye hekimi tarafından başlanıyor.
Lakin ilacı ilk gün sabah içmesine rağmen akşam hastamızın tansiyonu yine yükselir. Bunaltısı olur.
Ertesi gün hastamızın karısı komşularına bunaltıları anlatınca ”sarı kantaron çayını bol bol içirmesi tavsiyesi alır” Durur mu soluğu aktarda alır ve eve gelir gelmez de önce akşam üzeri sonrada akşam yemekten sonra sarı kantaron çayını büyük bardakla hastamıza içirir. Ve her gün sabah öğle akşam birer büyük bardak içirir.
Hekim hastamızın kalp yükü azalsın diye dihidropiridin kalsiyum kanal blokeri (20 mg Lercanidipine) / Benidipin hidroklorür (8mg Benipin) verdi. Lakin tansiyon bir türlü düşmediği gibi aksine daha da eskisine göre daha da faza fenalaşıyor hastamız.
Sarı kantaronhiperforin içerir ve CPY3A4 ‘ün aktivitesini arttır.(indükler) Aktivitenin artması demek ilacın daha hızlı metabolize edilerek vücuttan atılması demek… Süprizzzzz…
8mg Benipin belki 1 -2 mg a düşüyor yada 20 mg Lercanidipine belki de 4 – 5 mg a düşüyor. Başka komşu tavsiyelerini de yazmadım.. Varın gerisini siz düşünün.
Bir gece yine tansiyonu yükselen ve fenalaşan hastamız acile kaldırılır….
Gelelim neticeye bitkiler ve ilaçları beraber kullanmak ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübe ister.
İlaç yazılacaksa veya tavsiyede bulunulacaksa en azından hastanın;
Yaşı
Boyu
Kilosu
Haftalık beslenmesi
Kullandığı tüm ilaç
Kullandığı tüm takviyeler
Tavsiye ile kullandıkları
Haftalık yürüyüşü, hareketi, egzersizi
Geçirdiği hastalıkları
Ailevi hastalıkları
Dokunan veya allerji yapan gıda – ilaçlar bilinmelidir.
Eğer hekim iyi bir öykü (anamnez) alabilir / hasta yi bir öykü (anamnez) verebilir ise zayıflamak için günde 3 fincan yeşil çay içtiğini öğrenebilirsiniz. O kadar çok karşılaşıyorum ki…
Muayene sonrası, yeşil çayı kesmelisin dediğim de ”ilaç yazsaydınız, en iyisinden olsun” da iyileşeyim hemen cevabı hemen hemen hiç değişmiyor..
Yeşil Çayın İçeriğinde kateşinler, polifenoller ve epigallokateşin-3-gallat mevcut.
Kateşinler, folat alımını olumsuz etkileyen DHFR’nin rekabetçi inhibitörleridir.
DHFR, folatın bağırsak emiliminden sorumludur.
Folat bağırsaktan kana geçmeden önce tetrahidrofolata indirgenir. Sonra da 5-metiltetrahidrofolata metillenir.
Yeşil çay emilimden sorumlu DHFR ile rekabete girip folat emilimini %58 oranında engeller!
⛔ ⛔⛔ Yeşil çay B9 içerir yazan metinlere yada reklamlara rastlayabilirsiniz. Lakin unutmayın vücudumuz her içeriği her şartta içine almıyor. O yüzden internetten doktorculuk oynamayın.. 🤓🤓🤓
Evet siz de heman teşhisi koydunuz değil mi?
Günlük 3 bardak yeşil çay içen ve saç dökülmesi, konsantrasyon bozukluğu, nefes darlığı, çarpıntı – ritm bozukluğu şikayeti olan kadın hastamızın B9 (folat eksikliği) var.
Sözümü dinlerse!!
Tedavisi aslında çok basit. Bir süre yeşil çayı kesmesini ve öğünlerine brokoli, bezelye, kavun, muz, domates, yumurta, mantar eklemesini söylüyorum…
Genellikle ilaç yazmadığım için ya çevresine ya da amirlerine hekimden şikayetçi..
Devamında da zayıflamak için yeşil çaya devam ederken hastane hastane dolaşıp ritm bozukluğu için kardiyoloji, konsantrasyon bozukluğu için psikiyatri, saç dökülmesi için dermatoloji kapılarında geçecek uzun bir süreç…
Bitirirken Bitkilerden Örnekler
Altın mühür
Altınmühür (Hydrastis Canadensis) genellikle soğuk algınlığı ve üst solunum yolu enfeksiyonlarını önlemeye çalışmak için alınır. CYP3A aracılı aktiviteyi %88 oranında azalmaktadır, bu da klaritromisin ile görülenle aynıdır.
Karabiber
Karabiber (Piper nigrum) tatlandırıcı ve ilaç olarak kullanılmıştır. Yiyecekleri tatlandırmak için kullanıldığında çoğu ilacın metabolizmasını etkilemesi olası değildir. Lakin aşırı kullanım veya diyet takviyelerinde kullanım (piperin veya 10 mg’dan fazla piperamitler) CYP3A4 inhibisyonu dahil olmak üzere klinik olarak önemli etkileşimlere neden olabilir.
Şizandra
Schisandra türlerinin odunsu asmalarından elde edilen meyve preparatları, geleneksel Çin, Japon ve Rus tıbbında sıklıkla hepatoprotektif ajanlar olarak kullanılır. Şu anda mevcut klinik veriler, Schisandra özütlerinin CYP3A substratları olan ilaçların kan seviyelerini yükseltme açısından önemli bir risk oluşturduğunu güçlü bir şekilde öne sürmektedir.
Bu, antidepresan aktivitesi için kullanılır. Etkin madde, PXR’ nin bilinen en güçlü aktivatörü olan hiperforindir. Klinik çalışmalar, %1’den az hiperforin içeren ürünlerin etkileşim üretme olasılığının daha düşük olduğunu göstermiştir. Ancak, çoğu ürün %3 hiperforin içerir.
Greyfurt
Greyfurt (tüm kaynaklar) bağırsaktaki CYP3A4’ün güçlü bir inhibitörüdür ve 44’ten fazla ilaçla etkileşime girdiği ve ciddi yan etkilere yol açtığı bilinmektedir.
UNUTMAYIN
⭐️⭐️⭐️
🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸 TEK BAŞINA KULLANIM İLE OLAN ETKİ, KARIŞIMLARDA DEĞİŞEBİLİR 🩸🩸🩸🩸🩸🩸
Sitokrom P450 (CYP) ile metabolize olan ilaçların etken maddeleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Dalıcının sağlık durumunun dalışa uygunluğu değerlendirebilmek için; sualtının yoğun ve viskoz bir ortam olduğunu, derinliğin artışı ile birlikte dalıcının basınca maruziyetindeki değişimi, ortam (özellikle düşen) sıcaklıklığının insanlar üzerindeki etkisi bilmek gerekir.
Bilinmelidir ki dalıcının bazı tıbbi ve psikolojik durumları tüplü dalışa kesin veya geçici süreyle engel teşkü etse de sportif – keyif amaçlı dalışların kuralları, ticari veya askeri amaçlı dalışın katı kurallarından daha esnektir.
Scuba (Su altı tüplü dalış) dalışlarda gerekli tüm şartlar yerine getirildiğinde amatör dalıcılar için de profesyonel dalgıçlar için de riskler düşüktür.
Risklerin düşürülmesi için gereken şartların başında kişinin sağlık durumu gelir.
Bu sebeple dalış yapacak amatörlere de ve profesyonellere de sağlık durumlarının su altındaki şartlara uygun olup olmadığı açısından doğru bir değerlendirme – muayeneye yapımalıdır.
Dalış öncesi muayenenin amacı, dalış yapacak kişinin sualtı dalışını sağlığı açısından tehlikeye düşürecek bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmaktır.
Ayrıca dalıcıların su altına adaptasyonu için disiplinli olması ve uygun ekipmanla dalış yapması gerekir.
Her ne maksatla olursa olsun dalıcılar su altına ilk kez dalışın öncesinde ve sonra da yıllık periyodik olarak scuba dalışı konusunda hekimlik tecrübesi olan;
KBB
Göğüs Hastalıkları
Kalp Damar, Psikiyatri
Nöroloji
Dahilliye (Endokrin-Kan-Sindirim Sistemi açısından değerlendirecek)
Göz uzmanları değerlendirmelidir.
Dalıcını sorunu varsa ayrıca;
Ortopedi
Plastik Cerrahi
Cerrahi vb gibi bölümler değerlendirmelidir.
Tüm hekimlerin raporları ile birlikte Su Altı Uzmanı Hekim tarafından son değerlendirme yapılmalıdır.
Plastik ve rekonstrüktif cerrahi, genel anlamıyla vücudun her tarafındaki deri, deri altı, kas ve kemik dokuları içeren defektlerin onarımı, eksik doku ve organların tamamlanması, fonksiyon kazandırılması, bunun yanında tümörler ve diğer nedenlerle oluşan, fonksiyon ve görünüm bozukluğuna yol açan istenmeyen fazla dokuların vücuttan uzaklaştırılması ve rekonstrüksiyonu ile uğraşır.
Bunların arasında baş boyun bölgesi, yüz yumuşak doku ve kemik yapıları, çene eklemi, ağız, dil ve boğaz önemli bir yer tutar.
Baş boyun bölgesindeki doğumsal anomaliler, dudak damak yarıkları (Tavşan dudak, Kurt ağzı), yüz kemik kırıkları en sık karşılaşılan sorunlardır.
El, önkol, kol, ayak ve bacak travmaları, yaralanma, burkulma ve kırıklar, gövde ön ve arka yüzü, meme sorunları da bu branşın alanına girmektedir.
Plastik cerrahi ameliyatlarında onarım amacıyla genellikle kişinin kendi dokularından yararlanılır, gereğinde suni maddeler (silikon gibi) kullanılır.
Ayrıca vücudun çeşitli bölümlerinin kişinin keyfiyeti ve genel normlara göre güzelleştirilmesi olarak yapıllan estetik cerrahi de plastik cerrahinin kapsamındadır.
Cerrahinin aslında temelinde yara iyileşmesi vardır. Bu sebeple su altı dalış ile ilgili cerrahi husulardan önce genel yara iyileşmesi ile ilgili temel bilgileri tazeleyelim.
Genel Yara İyileşmesi Prensipleri ve Dalış
Vücutta, özellikle ciltte meydana gelen herhangi bir hasardan sonra, savunma ve tamir sistemlerimiz harekete geçer.
Yara iyileşmesinin temel şartları
Yaralı bölgeye yeterli kan akımı olmalıdır.
Yaralı bölgeye yeterli oksijen taşınmalıdır.
Kanın içerisinde yara tamiri için kullanılan molekülleri yeterli düzeyde olmalıdır.
Vücudun genel olarak sağlıklı çalışan bir tamir sistemi olmalıdır.
Ciltte meydana gelen bir kesi iki şekilde iyileşir.
Primer (Birincil) yara iyileşmesi nde yara cerrahi olarak dikilerek kapatılır. Bu sayede vücudun tamir edeceği alan küçülür. İyi bir cerrahi dikiş ile oluşacak iz azaltılır iyileşme hızlanır.
Ciltte meydana gelen kesi, vücudun duyarlı iç ortamını dış ortamdan izole etmek için ilk olarak pıhtılaşan kan ile tamir iskelesi oluşturulur.
Deri hücreleri bu iskelenin üzerinde ilerleyerek 48 saat içinde yaranın üzerini örter ve su geçirmez hale gelir. Banyo yapmak ya da denize girmekte sakınca yoktur. Ancak yarayı kapatan bu zar çok ince olduğundan hemen yırtılma ihtimali vardır.
Yaralanmanın birinci haftasında dokuyu sağlamlaştırıcı kollajen proteini üretilmeye başlarken cildin üst katmanı normal kalınlığa erişmiş olur.
Yaralanmalar başımızdan uzaklaştıkça, kan dolaşımı, dolayısı ile yara iyileşmesi bozulur.
Örneğin yüzdeki bir kesi 1 haftada iyileşirken bacaktaki iyileşme 2-3 haftaya uzar.
Cerrahiyi/tedaviyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapmamalıdır.
Seconder (ikincil) yara iyileşmesi nde yaraya cerrahi kapatma uygulanmaz yaranın kendi kendine iyileşmesi için pansuman ile takip edilir. Vücut kanın içerisinde bulunan moleküller ile yara alanını büzer daraltır ve yavaş yavaş yaranın üzerini örter. Bu tür yara iyileşmesi yüzeyel yanık yaralarında ve geniş cilt sıyrılmalarında olur. Tedaviyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapmamalıdır.
Sualtının Yara İyileşmesine Etkisi
Doğal yaşam ortamımız olmayan sualtı şartları yara iyileşmesi farklı etkilenir
Akciğerler ile solunabilecek havanın bulunmaması – SCUBA dalış sistemi ile çözülmüştür.
Derinlik ile doğru orantılı artan basınç – Vücuda bölgesel – kısmen basınç uygulandığınnda kan dolaşımı bozulur ve yara iyileşmesini kötü etkiler. Lakin sualtında vücudun geneli bütün olarak aynı basınca maruz kaldığı için sorun yaşannmaz.
Sudan oluşan bir ortam içinde bulunmamız – Yara bakımında en çok kullanılan pansuman malzemesi tuzlu sudur. Genel olarak yara yüzeyinin epitelizasyonu (su geçirmezliği) 48 – 72 saattir. Sonrasında dalış serbesttir.
Suda yaşayan mikro ve makro canlılar olması – Yara yüzeyinin epitelizasyonu suda yaşayan mikrorganizmalara bağlı enfeksiyon riski için de geçerlidir. Yara iyileşmesinin tam gerçekleşmediği durumlarda deniz patojenleri enfeksiyonlara sebep olabilir.
Baş Boyun Bölgesi Problemleri ve Dalış
Baş Boyun Bölgesi Travması – Yüz kırıkları ve Dalış
Kemik kırıklarında dalış için kesinlikle kemiklerin kaynaması beklenmelidir.
Özelliği olan bu durumda, dalıcı cerrahiyi/tedaviyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapmamalıdır.
Beyin travmasında risk yaralanmanın ciddiyeti ile doğru orantılıdır. Özellikle beyine ulaşan delici yaralanmalarda geç dönemde epilepsi riski olduğundan uzmanların onayı olmadan dalış yapılmamalıdır. Kısa süreli bilinç kaybı ile seyreden kafa travmalarında epilepsi riski aradan geçen zamana bağlı olarak hızla azalır.
Dudak Damak Yarıkları ve Dalış
Doğumsal anomaliler olup tedavileri bebeklik döneminde cerrahi olarak yapılmış dahi olsa, bu kişilerde yutak ve östaki fonksiyonları bozuk olabilir. Dalışa başlanmadan önce uzman hekim muayenesi ve onayı alınmalıdır.
Yüz Felci ve Dalış
Yüzün yarısının kaslarını kontrol eden sinirin felci sonucu bir taraf kasları hareketsiz kaldığı bu hastalıkta regülatörün mapsının ağızda tutulmasını zorlaştıracağından göreceli bir dalış kontrendikasyonudur.
Temporomandibüler Eklem Disfonksiyonu ve Dalış
Genellikle çene ekleminde özellikle ağız açıp kapatmakta ağrı, sesli kapanma ve ağız açıklığının kısıtlanması şikayetleri ile seyreden; oklüzyon, yani dişlerin ısırma fonksiyonunun bozuk olmasına bağlı çene eklemi enflamasyonuna Temporomandibüler eklem disfonksiyonu ya da sendromu denir.
Regülatörün mapsı dalış sırasında sıkıca ağızda tutulması gerekir. Dalışlar genel olarak 30 – 60 dk sürer, sağlıklı dalıcılar bile dalış sonrası çene, hatta baş ağrısı çekmektedir.
Temporomandibüler eklem disfonksiyonu sebebi ile çene eklemleri zaten deformasyona uğramış, ağız hareketleri ağrılı olan kişilerde ciddi sorundur. Dalış sırasında akut bir ağrı krizi ciddi bir risktir. Dalış için kontrendikasyon teşkil eden bu hastalığın uzun döneminde anti-enflamatuar ilaçlar ve özel ortodontik ısırma plakları ile dalış mümkün olabilir.
Dişler ve Dalış
Boyle kanunu nedeni ile dişler içinde hava dolu boşluklar ile dalış yapmak sakıncalıdır. Diş içinde kapalı kalan havanın sebep olduğu ağrı “Barodontalji” olarak tanımlanmaktadır. Bunun engellenmesi için dalıştan önce dişlerin içine hava girmesine sebep olabilecek periodontal abse, defektif mine kenarları, pulpal lezyonlar gibi durumlar ortadan kaldırılmalıdır.
Diş ve çene yaralanmalarında, regülatörü tutabilecek diş yapısı sağlanıncaya kadar dalış yapılmamalıdır. Eğer bu sağlanamayacaksa özel regülatörler ile dalış yapılabilir.
Özellikle heliox (Helyum ve oksijenin bu karışımı) ile yapılan dalışlarda diş patlaması (odontocrexis) riski mevcuttur. Total porselen kaplamalar iyi sabitlenmiş olmalıdır. Porselen kaplamalar basınç etkisi ile gevşeyebilir ya da atabilir.
Yüzeyel Estetik Uygulamalar ve Dalış
Botoks Uygulamaları ve Dalış
İnvaziv olmayan plastik cerrahileri uygulamaları arasındadır. Uygulamayı yapan hekimin onayı olmadan dalış yapılmamalıdır.
Uygulamaya bağlı nadir de olsa gelişen komplikasyonlar varlığında dalış yapılmamalıdır.
Dudak çizgileri tedavi edilenler, dalıştan önce nefes alıp verme kontrolünü yapmalıdır (Ağzın regülatörü kavrayabildiğinden ve rahatça nefes alabildiğinden emin olmalıdır)
Kimyasal Peeling ve Dalış
Genellikle hastalar peelingden sonraki gün normal aktivitelerine dönebilirler. Fakat dalış yapıp yapamayacağını incelediğimizde deniz suyu içeriği, mikrocanlılar, ilgili bölgeye temas edebilecek deniz canlıları vb gbi faktörler sebebi ile allerjik reaksiyonlar enfeksiyonlar ve benzeri sorunlar göz ardı edilmemelidir. Bu sebeple;
Hafif bir peeling için, bir haftalık iyileşme süresi tanınmalıdır.
Hem orta peeling hem de fenol peeling için, en az üç aylık iyileşme süresi gerekir.
Bu sebeplerden uygulamayı yapan hekimin onayı ile dalış yapılmalıdır.
Kolajen Enjeksiyonları ve Dalış
Kolajen, bir kişinin vücudundaki cilde, eklemlere, kemiklere ve bağlara destek sağlayan doğal olarak oluşan bir proteindir. Çoğu hasta tedaviden hemen sonra normal aktivitelerine döner. Hafif bir rahatsızlık hissi oluşur. Bazı hastalar enjeksiyon bölgesinde kızarıklık ve geçici şişlik yaşar. Kızarıklık genellikle bir günde, şişlik ise birkaç gün içinde kaybolur.
Çok nadirdir ancak apse, açık yaralar, deri soyulması, yara izi ve tedavi edilen bölgede yumru oluşumu gibi komplikasyonlar görülebilir.
Komplikasyon yok ise uygulamayı yapan hekiminin onayı ile işlemden 24 – 48 saat sonra dalış yapılabilir.
Lazer Epilasyon ve Dalış
Lazer Epilasyon aşırı vücut kıllarını ve kıl üretimini kalıcı olarak ortadan kaldırmak için yapılan ve metabolizma, hormonal seviye, kıl kalitesi ve kıl foliküllerinin sayısındaki farklılıkların süreci ve sonucu etkilediği bir uygulamadır.
Dalış veya diğer aktivitelerde herhangi bir kısıtlama yoktur, ancak tedavi edilen bölge güneşten korunmalıdır.
Lazer Cilt Yenileme ve Dalış
Lazer cilt yenileme, özellikle ağız ve göz çevresindeki ince çizgiler oluşmaya başladığında onları en aza indirmeye ve ayrıca yüz yaraları gibi diğer cilt sorunlarını gidermeye yardımcı olur.
Göz çevresinde yapılan cilt yenileme için hasta güneş gözlüğü takmalıdır. Diğer cilt yüzeyleri de güneşten korunmalıdır.
Lazerle cilt yenileme işlemi uygulanan hastalar dalış yapmadan önce en az üç ay beklemelidir.
Dudak Dolgusu ve Dalış
Dudak büyütmenin iki ana yöntemi enjeksiyonlar ve greftlemedir. Enjeksiyonlar, daha dolgun bir görünüm yaratmak için dudağın yumuşak bir maddeyle (genellikle ineklerde bulunan saflaştırılmış kolajen veya kişinin vücudunun çoğunlukla karın veya uyluklarından alınan yağ) doldurulmasını içeren küçük iğneleri içerir.
Ağız içinde bir kesi yapılarak, bazen greftleme ile birlikte, ağız içindeki dokuyu yukarı ve dışarı doğru dudağa itme işlem de yapılır.
Enjeksiyonlar için, dalışa geri dönmeden önce yaklaşık bir hafta beklenmesi önerilir. Greftler için, üç haftalık bir bekleme önerilir.
Mikrodermabrazyon ve Dalış
Mikrodermabrazyon, cilt hücrelerinin ve kolajen üretiminin uyarılması (cildin yüzeyine minik kristaller püskürtür ve kristalleri ve gevşemiş cildi tekrar makine ile vakumlanması) ile eksfoliasyon ve hafif bir aşındırma veya “cilalama” işlemidir.
Dalış için herhangi bir kısıtlama yoktur. Lakin olası cilt reaksyonları ve benzeri süreçlerde işlem yapan hekimin onayının alınmasında fayda vardır.
Mikropigmentasyon (Kalıcı Makyaj, Kozmetik Dövme) ve Dalış
Bir bobin makinesine (dövmede kullanılana benzer) veya döner bir makineye bağlı ince iğneler pigmente batırılır ve ardından derinin derin bir katmanına enjekte edilir. İğne cilde nüfuz ederken az miktarda kanama meydana gelebilir.
İyileşme süreci boyunca hastalar güneş ışığından kaçınmalıdır
Dalıcı, dalışa başlamadan önce yara iyileşmesine bağlı olarak 7 ila 10 gün beklemelidir.
Skleroterapi (Kılcal Damar Varis Tedavisi)
Derinin hemen altında bulunan kırmızı, mavi veya mor renkli iplik görünümlü yüzeyel kılcak damarların içine ince iğne ile sklerozan sıvı veya köpüğün verilmesi ve sonrasında kompresyon sargısı ile damarların içerisiinden yapışarak içine kan giremediği için zamanla vücut tarafından eritilmesini sağlayan bir tedavidir.
Birkaç gün boyunca bir kompresyon sargısı takılması ve enjeksiyon bölgesini kuru tutulması, ağır kaldırma veya koşma gibi tedavi edilen bölgeye baskı uygulayan aktivitelerden kaçınılması gerektiği gibi dalış yapmasına da kesin engeldir.
Lazer Dövme Silme ve Dalış
Dövmeler cildin oldukça derinlerine yerleştirildiğinden, dermabrazyon gibi çıkarma yöntemleri önemli yara izlerine neden olur.
Lazerlerin farklı dalga boyları ve darbe süreleri vardır. Dövmenin derinliği ve rengi(leri) için lazer kombinasyonu uygulaması yapılır.
Herhangi bir komplikasyon olmazsa, dalıcı uygulamadan sonraki gün güneşten korunarak dalış yapabilir.
El Cerrahisi, Ortopedik Problemler ve Dalış
Kemik Kırıkları, Kas Yaralanmaları, Burkulmalar ve Dalış
Kırık kemik bölgesinde meydana gelen ödem ve dolaşım bozukluğu nedeni ile inert gaz eliminasyonu bozulduğundan, kabarcık oluşum riski yüksek olduğu için dekompresyon hastalığı riski artar. Dalış su üstünde ve su altında vücut hareketleri gerektirir. Bu hareketlerin kısıtlanması dalışı engelleyici ciddi bir sebeptir.
İskelet ve kas sistemi problemleri (Kırık, çatlak, çıkık, tendon enflamasyonu ya da burkulma gibi) olan dalıcıların, problemli bölge tamamen fonksiyon ve hareketlerine kavuşmadan, ağrı ve şişlikleri kontrol altına alınmadan ve cerrahiyi/tedaviyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapmamalıdır.
Uzuv Kayıpları ve Dalış
Uzuv kaybı olan kişiler yara iyileşme süreçleri tamamlandıktan (cerrahiyi/tedaviyi gerçekleştiren hekimin onayı aldıktan) ve uygun bir eğitim aldıktan sonra başarı ile dalabilir.
Uzuv kaybı olan kişiler yeni fiziki durumlarına özel dizayn edilmiş dalışa uygun protezler ya da özel ekipman (Palet, BC vb gibi) yaptırabilir.
Çift taraflı uzuv kaybı olan dalıcılar da dalabilmektedir. Lakin bu dalıcılar çok yakın dalış eşi (budy) takibi altında olmalıdır.
Yapay Eklem ve Plaklar ve Dalış
Yapay diz, kalça eklemleri ya da kemiklerin tamirinde kullanılmış olan, halk arasında platin olarak geçen plak ve vidalar, eğer yaralar tam olarak iyileşmiş, uygun ve tam sabitlenmiş, hasarlı organın hareket ve fonksiyonları kabul edilebilir düzeyde geri dönmüş ise hasta dalışa geri dönebilir.
Aseptik Kemik Nekrozu ve Dalış
Disbarik osteonekroz, (daha önceki dalışlara bağlı gelişmiş) yada çeşitli sebeplere bağlı meydana gelmiş aseptik kemik nekrozu, olan dalıcıların dalışa devam hastalıklarının ilerlemesine sebep olabileceğinden dalışları uygun değildir.
Bazı hekimler Disbarik osteonekroz geçiren dalıcılara, dalışa devam etmenin riskleri anlatmak kaydı ile kararın kendilerine bırakılması gerektiği görüşündedirler.
Puberte Öncesi Gelişme Dönemi ve Dalış
Büyüme çağında (14-16 yaş alt sınırda olgunluk) ekipman uyumu ve fiziksel güç gibi kriterler yerine getirildiğinde dalış yapmalarının büyümelerine (epifiz kıkırdaklarına) ve gelişmelerine negatif bir etkisi olduğu yolunda bir bulgu yoktur.
Kozmetik (Estetik) Cerrahi ve Dalış
Rutinde kozmetik – estetik cerrahi ameliyatları sonrası dikişlerin alınması dalışa dönme süresi olarak kabul edilse de her zaman için cerrahiyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapılmamalıdır.
Bazı örnekleri inceleyelim.
Estetik Burun Ameliyatları ve Dalış
Estetik amaçlı yapılan burun ameliyatlarında kemiklerin de ameliyata dahil olması nedeni ile iyileşme süresi 3 haftaya kadar uzar. Normal şartlarda burun üzerindeki alçının çıkarılması 1 hafta sürer, sonrasında bir hafta flaster ile takip edilse de burun iç mukozasında meydana gelen ödem nedeni ile sinüs ve östaki borusu fonksiyonlarının normale dönmesi bir buçuk ayı bulabilir. Bu nedenle dalış en az bir buçuk ay ertelenmelidir. Lakin cerrahiyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapılmamalıdır.
Yüz Germe ve Göz kapağı Ameliyatları ve Dalış
Bu ameliyatlar sonrası yara iyileşmesinin erken dönemi tamamlanınca dalış için sakınca yoktur. Yüz germe ameliyatlarından sonra dikişler normal koşullarda 2 hafta içinde, Göz kapağı ameliyatlarından sonra bu süre 1 haftada alınır. Muayene ile ödemin çözülmesi takip edilir. Her iki ameliyat sonrasında da 3 hafta içinde dalışa dönülebilir. Lakin cerrahiyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapılmamalıdır.
Silikon ile Meme Büyütme Ameliyatları ve Dalış
Kullanılan silikon balon, sıvı ile hatta çoğunlukla su ile dolu olduğundan dalışı etkileyici bir rolü yoktur. Kas altına konulan silikonlar kaslarda gerginliğe neden olduğundan kas hareketlerinde bir süre kısıtlılık olabilir.
Bu ameliyatlarda kullanılan teknik, içi silikon ya da tuzlu su ile dolu silikon bir balonun göğüs dokusu altına, ya da daha derine, göğüs kası altına farklı tekniklerle (üç giriş yeri) yerleştirilmesi şeklindedir. Slikonun yerleştirilmesinde tekniklerden hangisi kullanıldığı fark etmeden yara iyileşmesi süresi 2 haftayı geçmese de dalışa başlamak için 3 hafta gibi bir süre gereklidir. Basınç, implantları etkileyebilir ve iyileşme sürecinde olası deri altı havanın yer değiştirmesine sebep olabilir. Bazı hekimler 3 ay bazıları 6 ay dalışı uygun görmemektedir.
Her halükarda cerrahiyi gerçekleştiren hekimin onayı olmadan dalış yapılmamalıdır.
Aşağıdaki Tablolarda cerrahi açısından dalışa kesin, göreceli ve geçici olarak engel durum ve hastalıklar özetlenmiştir.
DALIŞA KESİN ENGEL DURUMLAR
BAŞ BOYUN BÖLGESİ
Ağızlık tutmayı engelleyen her türlü yaralanma ya da deformite
Sekel bırakmış baş boyun travması
Opere edilmemiş beyin tümörleri
İntrakranial cerrahi hikayesi
EL CERRAHİSİ VE ORTOPEDİ
Spinal travma
DİĞER
Tedavi aşamasındaki kanser olguları
DALIŞA GÖRECELİ ENGEL DURUMLAR
BAŞ BOYUN BÖLGESİ
Yüz felci
Dudak damak yarıkları
Ağır temporomandibuler eklem disfonksiyonu
EL CERRAHİSİ VE ORTOPEDİ
Aseptik kemik nekrozu
Uzuv kayıpları
DALIŞA GEÇİCİ ENGEL DURUMLAR
Epitelize olmamış yaralar
Epitelize olmamış yanıklar
Dikişi alınmamış cerrahi yaralar
Yüz yaralanmaları ve fraktürleri
Kemik kırıkları, çatlaklar
Kas yaralanmaları ve burkulmalar
Her türlü ameliyat
Profesyonel Sualtı Adamları
Tüm ekstremiteleri tam ve ekstremite hareketleri normal sınırları içinde bulunmalıdır.
İlk ve kontrol muayenelerinde disbarik asteonekroz (DO) dalgıçlarda ve yüksek basınçlı ortamlarda çalışan Caisson (basınçlı tünel) işçilerinde görülen, genellikle uzun kemikleri tutan aseptik bir kemik nekrozu yönünden radyolojik tetkiklerin yapılması zorunludur.
⭐️⭐️⭐️⭐️ Aston S., Grabb and Smith’s Plastic Surgery, fifth ed. Lippincott Raven Pub., 1997
⭐️⭐️⭐️⭐️ Cotran R., Kumar V., Robbins Pathologic Basis of Disease,WB Saunders Company, 1994
⭐️⭐️⭐️⭐️ Dovenbarger J., Fittness and Diving, Alert Diver, Jan-Feb. 1998
⭐️⭐️⭐️⭐️ Cohen M., Mastery of Plastic and Reconstructive Surgery, Little and Brown Company, Boston, New York, 1994
⭐️⭐️⭐️⭐️ Hobson R.S., Temporomandibular Dysfunction Syndrome Assosiated with Scuba Diving Mouthpieces, British Jour. of Sports Medicine, 25(1):49-51, 1991
⭐️⭐️⭐️⭐️ Edmonds C., Mc Kenzie B., Diving Medicine for Scuba Divers, J.L. Publications, Melbourne, 1992
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.
Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.
Sağlıklı dalışlar dilerim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.