Mısırözü Yağı – Mısır Şurubu Akciğer Kanseri ile İlişkili

Endüstriyel gıdalar ile ilişkili kanserlerden sıkça bahsedilirken akciğer kanseri ile ilişkilendirilmesi (çok önemli bir etken olabileceği) yeni bir araştırma sayesinde ortaya kondu.

Kentucky Üniversitesi’ nde yapılan yeni çalışmada, glikojenin (depolanmış bir glikoz formu) özellikle akciğer adenokarsinomunun (agresif bir akciğer kanseri türü) ilerlemesinde önemli bir faktör olduğu tespit edildi.

Nature Metabolism da yayınlanan araştırmada; glikojenin fareler ve insanlar üzerindeki etkilerini test edildi.

Farelerdeki glikojen seviyeleri, diyet değişiklikleri ve gen modifikasyonu yoluyla artırıldı.

Bu ikili yaklaşım ile glikojenin etkileri farklı açılardan incelemeye alındı.

Farelere vücutlarını nasıl etkilediklerini görmek için farklı diyet türleri verildi. Aynı zamanda diyet modellerine paralel olarak akciğerlerde glikojen biriktirmeye yatkın genetik fare modelleri de kullanıldı.

Diyetler;

Su (kontrol olarak),

Yüksek fruktozlu mısır şurubu,

Mısırözü yağı ve yüksek fruktozlu mısır şurubu ve mısır yağı karışımı.

İki hafta sonra;

Hem mısırözü yağı hem de yüksek fruktozlu mısır şurubu verilen gruptaki farelerin akciğerlerdeki glikojen seviyelerini artırdı.

Karma diyet (yüksek fruktozlu mısır şurubu + mısır yağı) alan gruptaki farelerin akciğerlerinde çok daha yüksek glikojen seviyeleri ve daha uzun glikojen zincirleri tespit edildi.

Her iki gruptaki fareler akciğer adenokarsinomu hastalığına yakalandığında daha agresif akciğer tümörleriyle bağlantılı olduğu görüldü.

Araştırmacıların yorumu; “daha yüksek glikojenin tümör ilerlemesini artırdığı” oldu.

Glikojen seviyeleri yüksekliğinin akciğer adenokarsinom tümör agresifliğini artırdığını ve daha düşük sağkalım oranlarıyla bağlantılı olduğunu gösterdi.

Glikojen üretiminden sorumlu enzim hedef alındığında (çalışması önlendiğinde) akciğer adenokarsinomunun çok daha küçük ve daha az agresif olduğu görüldü. Bu tespite göre glikojen üretiminin azaltılması – durdurulması akciğer adenokarsinomunu tedavi etmek için bir yol olarak denenebilir.

Çalışma; 276 hastadan (akciğer adenokarsinomu olan) oluşan kapsamlı bir kohortu da kapsıyordu. Yapılan mekânsal analizde, özellikle tümör bölgelerinde ve çevresindeki sağlıklı dokuda olan glikojen birikiminin diğer akciğer kanseri türlerine kıyasla önemli oranda fazla olduğunu ortaya koydu.

Mısır özü Yağı ve Sağlık Etkileri

Mısır özü yağı, mısır tanelerinden elde edilen ve polinya doymamış yağ asitleri (özellikle omega-6 yağ asitleri) bakımından zengin bir yağdır.

Mısır özü yağı, gıda endüstrisinde özellikle de fasfoodlara yaygın olarak kullanılan bir yağdır. Özellikle fritöz yağı olarak kızartmalarda ve diğer işlenmiş gıdaların pişirilmesinde öncelikli olarak tercih edilmektedir.

  1. Aşırı Omega-6 Yağ Asitleri Tüketimi: Mısır özü yağı, yüksek miktarda omega-6 yağ asitleri içerir. Omega-6 yağ asitlerinin aşırı alımı, omega-3 yağ asitleri ile dengesiz bir şekilde tüketildiğinde iltihaplanma seviyelerinin artmasına neden olur. Kronik inflamasyon kanser türleri de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıkların gelişiminde rol oynar.
  2. İşlenmiş Yağlar ve Kanser Riski: Mısır özü yağı gibi işlenmiş bitkisel yağlar, trans yağlar içerir Trans yağlar, başta kanser olmak üzere birçok kronik hastalığa yol açmaktadır. Trans yağlar, serbest radikallerin üretimini artırarak DNA hasarına ve dolayısı ile kanser riskini artırır.

Mısır Şurubu (Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu – HFCS) ve Kanser Riski

Mısır şurubu, yüksek fruktozlu mısır şurubu (HFCS) olarak bilinen bir tatlandırıcıdır. HFCS, özellikle şekerli içecekler, tatlılar, cipsler ve işlenmiş gıda ürünlerinde yaygın olarak kullanılır.

  1. Metabolik Bozukluklar: HFCS, yüksek fruktoz içeriği nedeniyle insülin direncine ve obeziteye yol açar. Obezite, birçok kanser türünün (özellikle akciğer, meme ve kolon kanseri gibi) gelişiminde önemli bir risk faktörüdür.
  2. İltihaplanma ve Kanser: HFCS’in aşırı tüketimi, kronik inflamasyonu tetikler. İltihaplanma, kanser dahil birçok hastalığın temel mekanizmasından biridir. Ayrıca, HFCS’in içerdiği fruktoz, doğrudan kanser hücrelerinin büyümesini tetikleyebilecek metabolik yollarla ilişkilidir.
  3. Karaciğer Yağlanması ve Kanser Riski: HFCS, karaciğer yağlanması (non-alkolik steatohepatit) gibi durumlardaki artışı tetikler. Karaciğer hastalıkları, uzun vadede kanser gelişimi için bir risk faktörü oluşturur.

Karbonhidratlar ve İşlenmiş Gıdalar Zararlıdır

Sadece Mısır şurubu, yüksek fruktozlu mısır şurubu (HFCS) değil diğer tüm şekerli yiyecek ve içecekler, beyaz ekmek, işlenmiş gıdalar gibi yüksek glisemik indeksli gıdaların düzenli olarak tüketilmesi, kan şekeri dalgalanmaları oksidatif strese sebep olarak serbest radikaller olarak da bilinen zararlı kimyasalların hücre içinde ve hücre aralığında geliştiği ve sağlıklı hücrelere saldırdığı, kansere yol açan mutasyonları tetiklemesine neden olur.

Glikoz ve insülin seviyelerinde keskin artışlara sebep olan gıdalar insülin veya insülin benzeri büyüme faktörlerini arttırır, anormal hücre büyümesine neden olduğu gibi zaman içerisinde hormonal düzensizliklere ve kronik inflamasyona (iltihaplanmaya) yol açacaktır.

Kronik inflamasyon (iltihaplanma) süreç içerisinde DNA hasarına sebep olur. Bu hasar hücre büyümesini ve bölünmesini teşvik eder. Bu da tümör oluşumu ve büyümesini ve dolayısı ile metastaza neden olan bir ortam yaratarak kanser gelişimine sebep olur.

Mısırözü Yağı ve Mısır Şurubu Akciğer Kanseri ile Nasıl İlişkili Olabilir?

Mısırözü yağı ve mısır şurubunun doğrudan akciğer kanserine neden olup olmadığı konusunda belirgin bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Ancak, yukarıdaki araştırmada belirgin olarak akciğer kanserinin ilerlemesi ile ilişkili olduğu bulunmuştur.

Şimdilik elimizdeki bulgular, akciğer kanseri olan kişilerin kanserin ilerleme süreci üzerine mısır şurubu ve mısırözü yağının olumsuz etkisi (ilişkili) olduğudur.

  1. Obezite ve Kanser Riski: Yüksek miktarda mısır şurubu ve mısırözü yağı tüketimi, obeziteye ve dolayısıyla kanser riskinin artmasına yol açabilir. Obezite, akciğer kanseri de dahil olmak üzere birçok kanser türünün gelişimine katkıda bulunabilir.
  2. İltihaplanma ve Kanser: Mısırözü yağı ve mısır şurubu, vücutta kronik inflamasyona yol açabilir. Kronik inflamasyon, akciğer kanseri gibi kanser türlerinin gelişiminde önemli bir rol oynayan bir faktördür.
  3. DNA Hasarı ve Serbest Radikaller: Mısırözü yağı gibi işlenmiş yağlar, vücutta serbest radikallerin artmasına neden olabilir. Serbest radikaller, DNA hasarına yol açarak kanserin gelişimini tetikleyebilir. Bu, akciğer kanseri dahil birçok kanser türünün ortaya çıkmasında etkili olabilir.

Mısır özü Yağının – Mısır Şurubunun İnsan Sağlığına Zararlı Etkileri Mevcuttur

Mısırözü Yağı – Mısır Şurubu, fazlaya dair lezzet algısı meydana getirerek içine kondukları ürünlerin tercih edilmesini sağlayan lakin sağlık için zararları olan maddelerdir.

Hem fiyatlarının çok ucuz olması hem de işlenmeye uygun olmaları sebebiyle işlenmiş gıdaların ve paketli ürünlerin vazgeçilmezleridirler.

Mısırözü Yağı – Mısır Şurubu içeren ürünleri bünyenizden uzak tutun.

Şekeri azaltmak, hatta tamamen sıfırlamak, kanser riskini azaltmanın etkili bir yoludur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Glikojen, akciğer adenokarsinomunda tümör başlangıcını ve ilerlemesini yönlendirir https://www.nature.com/articles/s42255-025-01243-8

⭐️⭐️ Akciğer Kanserinin Metabolik Manzarası: Bozulmuş Glikoz Metabolizmasında Yeni Bakış Açıları https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6873590/

⭐️⭐️ Yeni strateji, tümörlerin glikoz eksikliğine karşı agresif tepkisini durdurabilir https://www.uclahealth.org/news/release/new-strategy-may-halt-tumors-aggressive-response-glucose

⭐️⭐️ Akciğer skuamöz hücreli karsinomunun belirgin metabolik fenotipi, glikolitik inhibisyona karşı seçici duyarlılığı tanımlar https://www.nature.com/articles/ncomms15503

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Kalbinize Nasıl Zarar Veriyorsunuz?

Vazgeçilmez olan kalbinizden, vazgeçmiş gibi yaşadığınızın farkında mısınız?

En beteri de çoğunuz çok geç olana kadar bunun farkına bile varamayacaksınız…!!

Belki bugün bir adım atma ve kalbinizin sağlığına dikkat ederek yaşama zamanınız..!!

Belki de keyfiniz sağlığınızdan daha önemli..!!

Tercih sizin… Hayat sizin olduğu gibi.

Karbonhidrat Tüketimi

Çoğunlukla aklınıza ilk gelen ekmek, makarna, pilav olsa da belki de bilmediğiniz karbonhidratlar hem vücut hem de damarlarınızda yağlanmaya sebep olur.

Vitamin olsun diye yediğiniz meyvelerin özellikle tatlı olanlarında fruktoz (Glukoz + Glukoz) bulunduğunu bilmelisiniz. Bu ise yüksek şeker oranı sebebi ile (portakal, mandalin, karpuz vb gibi) tatlı meyveler tüketildiğinde vücudunuzda kaslarınızda yağ olarak depo edilirken kanda da trigliseride dönüştürülerek damarlarınızın ve dolayısı ile kalp damarlarınızın tıkanma riskini arttırır.

Hareketsiz Yaşam

Uzun süre hareketsiz kalmak (oturmak – yatmak vb. gibi) kan dolaşımınızı yavaşlatır ve zamanla damarlarınızın sertleşmesine neden olur. Bu durum da kan basıncınızı yükseltebilir. İster işte olun, ister televizyon izleyin, ister telefonunuzda gezinin, her saat ayağa kalkmaya, esnemeye veya kısa yürüyüşler yapmaya çalışın.

Yetersiz Su Tüketimi

Su tüketiminizin yeterli olmaması kan damarlarınızın daralmasına neden olur ve kanın düzgün bir şekilde akmasını zorlaştırır. Aynı zamanda vücut sıvılarının ve dolayısı ile kanın hacminin azalmasına ve yoğunlaşmasına da sebep olur. Bu, daha yüksek kan basıncına yol açar. Yeterli su içmek kan hacminizin dengede kalmasına ve kalbinizin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur.

Uykusuzluk

Devamlı aktif bir şekilde çalışan organlarınızın özellikle kalbiniz ve kan damarlarınız başta olmak üzere kendini onarması için dinlenmeye (yavaş çalıştığı periyoda) ihtiyacı vardır.

Her ne sebeple olursa olsun yetersiz uyku, kan basıncınızın yüksek kalmasına neden olabilir.

Her gece 7-9 saat kaliteli (Bölünmeyen, tam karanlık ve sessiz bir ortamda, tercihen 19 derece oda sıcaklığında) uykuyu hedeflemelisiniz.

Kafein – Enerji İçeceği – Gazlı İçecekler

Fazladan içtiğiniz kahve (Katkısız Türk kahvesi çeşitleri ve filtre kahve hariç) veya enerji içeceği kan basıncınızı yükseltebilir. Yavaş yavaş gelişen bu durumun farkına varmakta da gecikebilirsiniz.Kafein, kan damarlarınızı daraltarak kan basıncınızı geçici olarak yükseltebilir. Kafeine karşı hassasiyetiniz varsa, yardımcı olup olmadığını görmek için azaltmayı deneyin.

Kahve ve enerji içeceklerinin içeriğini kutularının üzerindeki içerikten yada internetten incelemenizi tavsiye ederim. Vücudunuza zararlı madde listesinin ne kadar kabarık olduğunu görünce sanırım sağlığınız için doğru tercihi yapacaksınız.

Stres

Stres diğer bir deyişle gerilim, vücudunuzun dış kaynaklı yada iç kaynaklı farklı farklı etkilere verdiği refleks tepkidir. Kökeni latinceden gelen ”germek” anlamına gelen “stringere” sözcüğünden gelir. Fizyolojik stres ve ruhsal stres olarak ayırabiliriz.

Akut (Kısa süreli) stres “savaş ya da kaç” tepkisine zorlayarak yaşam mücadelesinin devamını sağlamaya neden olurken, kronik stres ise vücudunuzun devamlı olarak “savaş ya da kaç” modunda tutması ile kan basıncını yükselten hormonların da devamlı salgılanmasına neden olur. Bu durumda kalbin yükünü arttırarak hipoksi (Oksijensiz kalmaya) neden olur.

Sürekli kaygılı veya bunalmış hissediyorsanız kalbiniz ekstra baskı altındadır. Derin nefes almak, egzersiz yapmak ve mola vermek stresi yönetmenize yardımcı olabilir.

Alkol Tüketimi

Azı, kararı gibi miktarları normalleştirilemez. Alkol, vücut için zararlıdır. Kaslarınızı ve dolayısı ile kalbinizi zayıflatır ve vücudunuzun kan basıncını kontrol etmesini zorlaştırır. Zamanla kan basıncınızın yükselmesine ve dolayısı ile tansiyon hastalığı gelişmesi ile birlikte kalbinizin yükünü arttırarak hipoksi (Oksijensiz kalmaya) neden olur.

Tuz Tüketimi Dengesizliği

Tuz (Na) vücudunuz için vazgeçilmez bir mineraldir. Lakin tuz vücudunuzun suyu tutmasına neden olduğu için sürekli olarak ihtiyacınızdan fazla aldığınız takdirde kan basıncınızı artırır. Bu durum kalbinize ve atardamarlarınıza daha fazla yük bindirir. Tabi ki sorunu sadece sofrada tükettiğiniz tuza bağlamamalısınız. İşlenmiş gıdalarda, fast food gıdalarında, konserve ürünlerinde ve hatta bazı ekmeklerde fazla miktarda bulunan tuz sağlığınıza – kalbinize risk oluşturur. Tuzu yeterli miktarda kullanmanız kan basıncınızı kontrol altında tutmanıza da destek olacaktır.

Kalp sağlığınızı korumak için yapmanız ve yapmamanız gerekenlerin listesi uzayıp gider. Bu yazı ile bildiğiniz belki göz ardı ettiğiniz konuların bir kısmını hatırlattım.

Unutmak veya Unutmamak

Uygulamak yada Uygulamamak

Karar Sizin

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Fizyoloji, Kalp Kası https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK572070/

⭐️⭐️ Kalp Sağlığı ve Yaşlanma https://www.nia.nih.gov/health/heart-health/heart-health-and-aging

⭐️⭐️ Kardiyovasküler Sağlık Çalışmasında Yaşlı Yetişkinlerde Kalp Yetmezliği Gelişiminden Sonra Alkol Tüketimi ile Yaşam Süresi Arasındaki İlişki https://jamanetwork.com/journals/jamanetworkopen/fullarticle/2719576

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Ağır Egzersiz Yaparken Ketojenik Diyet mi?

Ağır işlerde çalışanlarda olduğu gibi sporcu beslenmesi ve spor yaparken uyulması gereken beslenme kaideleri de maalesef oldukça az bilinen bir konudur.

Genel olarak ortak görüş, ağır işlerde çalışanların öğünlerinde, sporcuların antrenman programının yüklenme döneminde veya yarışma öncesi karbonhidrat yüklemesi yapmaktır.

Ağır işlerde çalışanların, sporcuların, yarış – antrenman öncesi beslenmesine ilginç bir olayla göz atalım:

Western States ® 100 Mil Dayanıklılık Koşusu, dünyanın en eski 100 mil parkur yarışı.

1974’teki başlayan çeşitli nedenlerle yapılamadığı yıllar olsa da halen devam eden Western States dünyadaki en büyük dayanıklılık testlerinden birini temsil eder. Zorlu doğa şartlarında iniş ve çıkışların olduğu ortalama 360 sporcunun kabul edildiği zorlu bir performans yarışıdır.

Timothy Olson, 2012 yılında beslenmesindeki farklılıkla dikkat çekmesinin asıl nedeni Western State 100 mil (161 km) ultra maraton koşusunu 14 saat 46 dk 44 sn ile bitirerek parkur rekorunu 21 dakikayla geçmiş olmasıydı. Düşük karbonhidrat/keto beslenmeyle bu başarıyı elde edince tabuları da kırmış oldu.

Western State 100 mil (161 km) ultra maraton koşusunu

Timothy Olson, 2013 yılında 15 saat 17 dk 27 sn 1. sırada tamamladı.

Timothy Olson, 2012 yılında 14 saat 46 dk 44 sn 1. sırada tamamladı.

Timothy Olson, 2011 yılında 16 saat 18 dk 42 sn 6. sırada tamamladı.

Dünyaca ünlü düşük karbonhidrat / keto uzmanları Dr. Jeff Volek ve Steve Phinney de yarış öncesi ve yarış sırasında Timothy Olson‘ u da gözlemlediler.

İlgili röportaj 👇

Western States 100 – Düşük Karbonhidratlı Kişi Ultramaratonu Kazandı – Steve Phinney ve Jeff Volek Çalışması https://www.meandmydiabetes.com/2012/08/11/western-states-100-low-carber-wins-ultramarathon-steve-phinney-and-jeff-volek-study/

Bu gözlem ve incelemeler sonucu elde ettikleri verilerin ışığında sonuçlarını paylaştılar.

Herhangi bir anda, sağlıklı bir kişinin kanında, kan şekeri desilitre başına belki 75 ila 95 miligram arasındadır. (Bu rakamlar ölçtüğünüz kan şekeri değerileridir.) Yani kanda bulunan şeker toplam olarak sadece 40 kaloriye tekabül eder.

100 mil (161 km) yarışını tamamlamak için bir kişinin yakacağı enerji miktarı 10.000 kalori civarıdır.

Bu durumda kan şekerinden elde edilecek 40 kalori ne kadar çaresiz bir rakam görmüş oluyoruz. Peki geriye kalan kaloriler nereden temin edilmeli ki yarış tamamlanabilsin.

Vücudun uzun süreli kalori ihtiyacına karşılama yollarından biri de glikojen depolamaktır. Glikojen bir tür nişasta granülüdür ve un gibidir.

Karaciğerde ve kaslarda depolanan ve gerektiğinde salınan glikojen, vücutta fazla depolanamaz. Çünkü enerji açısından verimli bir depolama şekli değildir. Glikojen yanında su olması gerekir. Yani glikojen olarak depolanan her gram karbonhidrat için 3 g su depolanması gerekir, Glikojen depolamak ve taşımak için fazlasıyla depolanması gerken su ağırlık yapar. Buna karşılık, yağ çok verimli bir yakıttır. Gram başına 9 kalori taşır ve depolanması için suya ihtiyaç duymaz.

100 millik (161 km) bu koşuda yüksek karbonhidratlı diyet ile yüksek yağlı diyet arasındaki önemli ayrım da: Yüksek karbonhidratlı yakıt stratejisini kullanan koşucular her 5 mil (8km) ile 10 millik (16 km) süreçlerde kurulmuş ara istasyonlardan gıda ve sıvı almak durumundadırlar. Bu takviyeler sebebi ile genelikle 50. mil (80 km) ile 75. mil (120 km) aralığında dışkılama ve idrar yapma ihtiyacı duymaktadırlar.

STEVE PHINNEY: ”Bu yarışta çok sayıda yaşlı koşucu var ve bazıları 10 yıl yaşlanmış olmalarına rağmen, düşük karbonhidratlı, yüksek yağlı metabolik yakıt stratejisine geçtikten sonra daha iyi performans gösterdiklerini düşünerek yarışı bıraktıktan sonra geri döndüler.” açıklamasını yaptı.

Düşük karbonhidratlı diyetler, glukagon salınımını desteklerken insülin salınımını en aza indirmeyi amaçlar. Farklılıkları karbonhidratların kısıtlanma derecesi ve diyetlerde izin verilen protein ve yağ miktarındadır. 

Düşük karbonhidratlı diyetlerde ketozis’in rolü önemli bir tartışma odağıdır. Kilo kaybında ketozis “sihirli” bir formül değildir.

Ketojenik diyetler genellikle diğer diyetlerle karşılaştırıldığında daha yüksek kilo kaybı oranlarıyla sonuçlanır.

Lakin ister ağır işlerde çalışanlar, ister antrenman ister yarışma olsun ağır egzersiz öncesi beslenme çok iyi planlanmalıdır.

Çünkü kilo verme öncelik olduğunda ketojenik diyet ile beslenme süreci doğru ve yeterli iken sağlıklı ve hedeflenen kiloya ulaşıldıktan sonra diyetin yapılacak spor aktivitesinine bağlı olarak diyete yeterli miktarda karbonhidrat eklenmelidir.

Tabi ki hedeflenen kas kütlesinde artış olması durumunda protein yağ ve karbonhidrat oranları yeniden belirlenmelidir.

Genel olarak ketojenik durumdayken yağ kaybının daha hızlı olduğuna inanılır.

Havuz probleminde olduğu gibi giren su çıkan su’‘, örneği verilse de ve termodinamiğin birinci yasası açısından geçerli gibi görünse de, aslında her zaman doğru değildir.

(Termodinamiğin birinci yasası “enerjinin korunumu” olarak da bilinir. Enerji, yoktan var edilemez; var olan enerji de yok edilemez; sadece bir şekilden diğerine dönüşür.)

Çünkü;

Metabolik süreçlerin verimliliklerinin çok farklı sebeplerle değişebileceği bilinmelidir.

Sonuç olarak limitlerinizin sınırında yapacağınız egzersizlerde hekiminizden – diyetisyeninizden destek almanız gerektiğini gördünüz.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Dayanıklılık Sporcularında Ketojenik Düşük Karbonhidratlı, Yüksek Yağlı Diyetin Aerobik Kapasite ve Egzersiz Performansı Üzerindeki Etkisi: Sistematik Bir İnceleme ve Meta-Analiz https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC8400555/

⭐️⭐️ Sporcuların beslenme ihtiyaçları: beslenme gereksinimlerinin anlatımlı bir incelemesi https://www.frontiersin.org/journals/nutrition/articles/10.3389/fnut.2023.1331854/fullhttps://www.frontiersin.org/journals/nutrition/articles/10.3389/fnut.2023.1331854/full

⭐️⭐️ Uluslararası spor beslenme topluluğunun pozisyonu: ketojenik diyetler https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/15502783.2024.2368167

⭐️⭐️ Düşük karbonhidratlı diyetlerin metabolik etkileri ve biyokimya dersine dahil edilmesi https://iubmb.onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/bmb.2005.494033022445

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Ketojenik Diyet de Nedir?

Ketojenik diyet, diyet karbonhidratlarının çok düşük tutulması ve protein ve yağ seviyelerinin değişken olmasıdır.

Klasik ketojenik diyet, vücut ağırlığının kilogramı başına bir gram protein, günde 10-15 g karbonhidrat ve kalan kalorilerin yağdan geldiği bir diyet olarak tanımlanır.

Ne “Sadece et ye” diyeti.. Ne de “Sadece yağ ye” diyeti değildir.

Diyetin amacı ketozis oluşturmaktır.

Ketozis Nedir?

İnsan vücudu enerji üretimi için öncelikle karbonhidratları kullanır.

İnsülin, glikozdan türetilen enerjiyi çıkarmak ve depolamak için işlev görür.

Vücutta karbonhidrat azladığında, insülin salınımı da azalır.

Karbonhidratın azalması ile, ilk olarak glikojen formunda depolanmış glikoz yakıt olarak kullanılır.

Glikojen, kişinin vücudundaki depo durumuna göre üç ila dört günde tükenir.

Glikojen de tükenince sıra vücutta depolanmış yağlara gelir.

Yağların serbest yağ asitlerine parçalanması karaciğerde keton üretimi için ham maddeleri sağlar.

Keton üretimi öncelikle açlık ve uzun süreli egzersiz zamanlarında görülür, ancak aynı zamanda çok düşük karbonhidratlı bir diyete uymanın da bir işlevidir.

Doğal ketoziste, kan pH’ında bir değişiklik olmaz. Lakin hastalıklarla (patolojik) oluşan ketoziste kan pH’ının düşer. Ki bu sağlık için çok tehlikeli bir sürece neden olur.

İnsülin Salınımını Azaltma

Ketojenik diyet insülini en az salgılatacak şekilde çok düşük dereceli karbonhidratlı beslenmedir.

Vücut yağlarını depoda durmaya “zorlayan” insülindir. İnsülin ortamda olmayınca adeta “baraj kapıları açılır” ve yağlar erimeye başlar.

Düşük karbonhidratlı diyetler, insülin salınımını azaltarak lipoliz (yağın parçalanması) oranını artırır.
Başka bir deyişle, insülin lipolizi engeller ve düşük karbonhidratlı diyetlerde insülin azalınca yağın parçalanması artar. (Kilo verme diyetlerinde denge dışı termodinamik ve enerji verimliliği makalesi)

Keto Diyet Araştırmaları – Çalışmaları

Yapılan bir araştırmada;

15 denek, 12 hafta boyunca diyete alındı.

İlk altı hafta düşük karbonhidratlı bir diyet yediler ve sonraki altı hafta düşük yağlı bir diyet yediler.

Düşük karbonhidratlı diyetten sonraki kan sonuçları, düşük yağlı diyete kıyasla dolaşımdaki triasilgliserol seviyelerinin azaldığını gösterdi.

Elde edilen sonuç; Düşük karbonhidrat alımı yağ yıkımını arttırıyor.

Başka bir araştırmada;

17 obez erkek denek, iki hafta yüksek karbonhidratlı ve iki hafta orta karbonhidratlı alım içeren yüksek proteinli bir diyet verildi.

Düşük karbonhidratlı, ketojenik diyet aşamasında, katılımcılar açlık hissinin önemli ölçüde azaldığını bildirdiler.

Elde edilen sonuç: Yazarlar, ketozis’in kendisinin açlığı bastırabileceği hipotezini ortaya attılar.

Başka bir çalışmada,

20 obez denek dört ay boyunca ketojenik diyetle takip edildi.

Araştırmacılar vücut kompozisyonu değerlendirmelerini kullanarak çalışmanın başlarında serbest su kaybından dolayı önemli bir kilo kaybı olduğunu tespit ettiler.

Elde edilen sonuç: Ketojenik diyet çalışmalarında süre uzunluğuna bakmak önemlidir çünkü erken dönemdeki belirgin kilo kaybı diürezden kaynaklanıyor olabilir.

Mansoor ve arkadaşları tarafından yapılan bir meta-analiz çalışmada;

Altı ay boyunca toplam 1.369 katılımcıyla gerçekleştirilen çalışmada ortalama kilo kaybı incelendi.

Katılımcılar düşük karbonhidratlı ve düşük yağlı diyet uygulandı.

Elde edilen sonuç: Düşük karbonhidratlı diyet yapanların, düşük yağlı diyet yapanlara göre 2,17 kg daha fazla kilo verdiğini buldu. 

Daha uzun süreli çalışmalara bakıldığında, kilo kaybı daha az üstün olduğu görülüyor. 

Bueno ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada,

En az 12 ay boyunca takip edilen toplam 1.415 katılımcıyla yapılan çalışma analiz edildi.

Yine, çok düşük karbonhidratlı ketojenik diyet düşük yağlı bir diyetle karşılaştırıldı.

Elde edilen sonuç: On iki ay sonra, ketojenik diyete uyan denekler düşük yağlı diyet koluna kıyasla 0,91 kg kaybettiği görüldü. Bu durum diyet süresi arttıkça verilen kilo miktarının çok farklı olmadığını gösterdi.

Yapılan başka bir çalışmada,

12 ay boyunca takip edilen 89 obez denek üzerinde yapılan analizde ilginç bir bakış açısı görüldü.

Denekler, daha kısa ketojenik Akdeniz diyeti dönemleri ile daha uzun geleneksel Akdeniz diyeti dönemleri arasında geçiş yapan bir diyet planı izlediler.

Deneklerin çoğunluğunda (%88,25) önemli kilo (16,54 ile 9,71 kg arası) kaybı olmuştur

Elde edilen sonuç: Ketojenik diyetin kısa vadeli etkilerinin faydalarını, daha az kısıtlayıcı olan bir bakım diyetiyle birleştirmenin çok daha iyi sonuçlandığı görüldü.

Günlük Karbonhidrat Tüketimine Göre Keto Diyetler

  1. Carnoviore diyet 0 gr/gün Karbonhidrat
  2. Ketoviore diyet 10 gr/gün altı Karbonhidrat
  3. Ketojenik diyet 20 gr/gün altı Karbonhidrat
  4. Low carb diyet 130gr/gün altı Karbonhidrat

Ketojenik Diyet ve Ürik Asit

Ketojenik diyet yapanlarda Ürik Asit seviyelerinde 1-2 puanlık artışlar olabilir.

Ketojenik diyet yapanların kanında belirgin seviyede yükselen Beta-hidroksibütürat (BHB) güçlü bir anti inflamatuar olup ürik asidin etkisini bir nevi nötralize etmektedir.

BMB (Beta-Hydroxy Beta-Methylbutyrate), vücutta doğal olarak meydana gelen ve özellikle kaslarda bulunan bir metabolit (yan ürün) maddesidir. BMB, lösin adı verilen bir esansiyel amino asidin metabolizması sırasında ortaya çıkar.

Ketojenik Diyet ve LDL

Ketojenik diyet yapanların % 30-40’ında gelişen LDL yüksekliği (Kötü kolesterol korkuları) endişe etmeye gerek olmayan doğal bir süreçtir.

Aralık 2023 de yayınlanan California Üniversitesinde yapılan bir çalışmanın ”Çok yüksek LDL’nin plak ilerlemesi üzerinde etkisi yoktur” adlı makalesinde;

LDL yüksekliğinin kalp damarı kireçlenmesinde hiç bir olumsuz etkisinin olmadığı desteklendi.

Tomografi anjio ile LDL değeri 600 mg/dl gibi aşırı derecede yüksek bile olsa keto beslenmenin koroner kalsiyum skorunda hiç bir olumsuz etkisi olmadığı gösterildi.

Yine aynı konuda..

Kasım 2022 de yayınlanan çalışmanın ”Düşük karbonhidratlı bir diyet uygulayan ve yüksek LDL kolesterolü olan bir kişi için statin tedavisi gerekli değildir” adlı makalesinde;

Düşük karbonhidratlı ve de özellikle Ketojenik diyet yapanların bir kısmında LDL kolesterol yükselmektedir. Bu yükselme düşük Trigliserid ve yüksek HDL ile birlikteyse kolesterol düşürücü ilaç gerekmediği gösterilmiştir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Kronik böbrek hastalıklarına karşı ketojenik diyetin potansiyelleri: farmakolojik bakış açıları ve terapötik beklentiler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35441940/https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35441940/

⭐️⭐️ Ketojenik Diyetle Diyabetik Nefropatinin Tersine Çevrilmesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3080383/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Düşük Glisemik İndeksli Diyet

Kan şekeri seviyesinin metabolik dengede olması sağlandığında insülin direnci oluşmaz veya varsa geriler, hormonlar düzenlenir ve kilo ideal hale gelir.

Kan şekerini dengelemede düşük glisemik diyet öneemli bir rol oynar.

1. Karbonhidrat Miktarı ve Kalitesi

Kan şekerini dengede tutmak için öğünde tüketilen karbonhidratın hem miktarı (porsiyonu) hem de kalitesi önemlidir. Öncelikle yüksek Glisemik İndeks’li gıdaların az tüketilmesi kan şekeri artışlarını ve dalgalanmalarını en aza indirir.

Diyetlerde karbonhidratları sıfıra düşürmek gerekmez. Düşük glisemik diyet yine de yüksek kaliteli karbonhidratlar içerebilir.

Örneğin; Bir elma’nın glisemik indeksi 35 iken elma suyunun glisemik indeksi 41’dir.

Elma da elma suyu da karbonhidrat içerdiğinden her ikisi de kan şekerini artıracaktır, ancak elmanın kabuğundaki çözünebilir lif glikoz tepkisini azaltır.

Ayrıca; çilek, mercimek ve avokado gibi diğer lifli gıdalar insülin direncini tersine çevirir, kan şekerini dengeler ve hücrelerin insüline duyarlılığını iyileştirir.

2. Protein ve Yağ

Karbonhidratlar, yağlarla veya proteinlerle birlikte alındığında; glikozun emilimi yavaşlar, ani kan şekeri yükselmeleri olmaz ve tokluk hissi artar.

Öğünlerde karbonhidratlar olsa bile, lif, yağ ve protein kombinasyonu daha yavaş bir glikoz tepkisi üretecektir. 

3. İşlenmiş Gıdalar

İşlenmiş gıdalar genel olarak yoğun tuz, şeker ve yağ içerirler. Raf ömrünün uzatılması için ayrıca kimyasal maddeler de bulunmaktadır. Bu içerikler insan metabolizmasını zorladığı gibi sindirimi ve emilimi de zorlaştırır. Dolayısı ile glisemik tepki de çok yükselir.

Öğünlerde işlenmemiş gıdaları tercih etmek, glisemik tepkiyi en aza indirmenin bir başka yoludur. Renkli nişastasız sebzeler, yağsız proteinler ve sağlıklı yağlar gibi minimum işlenmiş gıdaları tercih etmek, kan şekeri ve metabolizma için daha iyidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Glisemik Yük https://www.diabetes.co.uk/diet/glycemic-load.html#google_vignette

⭐️⭐️ 60+ gıda için glisemik indeks https://www.health.harvard.edu/diseases-and-conditions/glycemic-index-and-glycemic-load-for-100-foods

⭐️⭐️ Düşük glisemik indeksli diyetlerin metabolik etkileri https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2654909/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Glisemik Yük Nedir? Glisemik İndeks Nedir?

Glisemik İndeks nedir?

Glisemik indeks, karbonhidrat içeren bir gıdanın parçalanıp kan dolaşımına karışması – emilmesi için geçen sürenin 0 ila 100 arasında ölçülendirilmesidir.

Glikoz en saf haliyle bir karbonhidrattır ve en hızlı emilir; bu nedenle ona en yüksek değer olan 100 verilir. 

Yüksek Glisemik indeks‘li yiyecekler kan şekerinin hızla yükselmesine ve hızlı insülin tepkisine neden olur.

Düşük Glisemik indeks‘li yiyecekler çok az karbonhidrat içerir ve daha yavaş sindirilir.

Zeytinyağı ve bitkisel yağlar gibi saf yağlar ve proteinler (hayvansal et gibi) karbonhidrat içermez — kan şekerini etkilemedikleri için 0 Glisemik indeks değerlerine sahiptirler.

Glisemik yük nedir?

Glisemik yük, Glisemik indeks ile aynıdır ancak karbonhidrat miktarını hesaba katar. Başka bir deyişle, Glisemik indeks‘dir. Farkı; yediğiniz karbonhidratların boyutunu veya porsiyonunu hesaba katar. 

Glisemik yük, Glisemik indeks değerinin bir porsiyon gıdadaki karbonhidrat miktarıyla çarpılması ve ardından bu sayının 100’e bölünmesiyle hesaplanır. Yani bir denklem olarak:

GL = GI x gram karbonhidrat / 100

Gıdalar düşük Glisemik yük (0-10), orta Glisemik yük(11-19) veya yüksek Glisemik yük (>20) olarak kategorize edilebilir.

Hangisi daha iyi?

Glisemik yük, bir gıdanın kan şekeri ve insülin tepkisi üzerindeki etkisini ölçmek için glisemik indeksten daha iyi bir araçtır. Çünkü aynı zamanda bir porsiyondaki karbonhidrat miktarını da dikkate alır.

Örneğin,

Karpuzun Glisemik indeks değeri 76’dır. 100 üzerinden değerlendirlen puanlamaya göre yüksek Glisemik İndeks’e sahiptir. Dolayısı ile bu yüksek Glisemik İndeks sebebi ille endişelenilmektedir.

Lakin bir porsiyon (yaklaşık 200 gr) karpuzun sadece 11 gramı karbonhidrat gerisi ise su dur.

Dikkat etmeniz gereken yüksek Glisemik indeks‘ e sahip olduğu için hızla emilip kan kan dolaşımına geçer. Fakat içerisinde fazla karbonhidrat olmadığı için Glisemik yük‘ü düşüktür.

Bir porsiyon (yaklaşık 200 gr) karpuzun Glisemik yük‘ünü hesaplayalım.

Glisemik yük = (76 x 11 gram karbonhidrat) / 100) = 8

Bu elde ettiğimiz değer ile bir porsiyon (yaklaşık 200 gr) karpuz düşük Glisemik yük‘lü bir yiyecektir.

Sonuç olarak bir porsiyon karpuz yiyen bir kişinin kan glikoz seviyesinde büyük bir artış olmayacaktır.

Farklı bir yönden baktığımızda Glisemik indeks‘ i düşük bir gıdayı fazla miktarda tükettiğimizde kan şekerini çok yüksetebilir.

Sonuç olarak;

Karbonhidratın hem niteliğini hem de niceliğini göz önünde bulundurduğumuzda, Glisemik Yük, kan glikozunda meydana gen değişiklikleri anlamada ve hesaplamada Glisemik Yük, Glisemik İndeks‘ten biraz daha iyi bir göstergedir. 

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Glisemik Yük https://www.diabetes.co.uk/diet/glycemic-load.html#google_vignette

⭐️⭐️ 60+ gıda için glisemik indeks https://www.health.harvard.edu/diseases-and-conditions/glycemic-index-and-glycemic-load-for-100-foods

⭐️⭐️ Düşük glisemik indeksli diyetlerin metabolik etkileri https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2654909/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kolesterol Yüksekliğinden Karaciğerde Yağlanmaya Oradan Kalp Krizine Giden Yol

Çalışanımız evinde akşam yemeğinden iki saat sonra (saat 22.00 gibi) kanepede uzanırken, çocuklarının yaptığı patates kızarmasından canı çekti ve büyük bir tabak yedi.(Tokluk halinde karbonhidrat aldı.) Zaten toktu ve karnı iyice şişti. Ardından tekrar kanepeye uzandı. Maalesef bunu sık sık yapıyordu.

Gece saat 23.50 civarı göğsünde ve sol koluna vuran ağrı sonrası fenalaştı. Ambulansla hastaneye götürülürken yolda kalbi durdu. Yapılan müdahale ile hastaneye sağ olarak ulaştırıldı. Kalp krizi geçirdiği için yatışı yapıldı. Hastanede üç gün yattıktan sonra taburcu edildi.

Şimdi…

Çalışanımızda gelişen bu durumu baştan inceleyelim..

Çalışanımız karbonhidrattan zengin beslenmesi sonucunda karaciğerinde bir lipid (yağ) paketi olan VLDL oluştu.

Çünkü..

Tokluk durumunda karbonhidrat alımı ya da sürekli ağır karbonhidrat tüketimi VLDL üretimini artırır. (obezite, damar sertliği, damar tıkanıklığı)

VLDLVery Low Density LipoproteinÇok Düşük Yoğunluklu Lipoprotein: Karaciğerde bulunan lipid gruplarının yağ dokusuna ve kaslara taşınmasında görev alır.

Karaciğerde VLDL üzerine bir tane plaka takılır. Buna Apolipoprotein B100 (Apo B100) denir.

Apolipoprotein B vücudunuzda yağ ve kolesterolü taşımaya yardımcı olan bir proteindir. İki tür Apolipoprotein B vardır. Bağırsaklarınızda üretilen apo B-48 ve karaciğerinizde üretilen apo B-100. Apo B-48, yağ  ve kolesterolü karaciğerinize taşır, burada yeniden paketlenir ve apo B-100 ile birleştirilir. Buradan vücudunuzun her yerine yayılır.

Aynı zamanda yine karaciğerde mikrozomal TAG transfer proteini (MTP) ile bu VLDL ye Trigliserit katılır. TAG ve Apo B100 takılı VLDL’yi kana salınır.

Kanda HDL ile karşılaşır.(Halk arasında iyi kolesterol adı ile bilinir) HDL de Apo E ve Apo C2 isimli iki tane plakayı VLDL‘ye takar.

Damar duvarında endotel hücrelerinde lipopretein lipaz ve heparan sülfat iki enzim var. Bu enzimler HDL’nin taktığı Apo C2 ile aktif olur ve VLDL’yi tutarak sindirirler. VLDL küçülür.

Damar duvarındaki endotelde meydana gelen hasarlarda VLDL sindirimi bozulur ve VLDL kanda kalır. Endotelde hasar oluşumunu önlemek önemlidir. Bu hasarı önlemek için Hesperidin ve Resveratrol kullanımı çok önemlidir.

Küçülen VLDL’den Apo C2 tekrar HDL’ye geri gider.

Apo E ve ilk takılan Apo B100 ortada kaldı mı?

Tabi ki hayır...

Karaciğer küçülen VLDL’nin bir kısmını Apo E kısmından tutarak geri çeker ve hayatını sonlandırır.

VLDL’nin bir kısmını karaciğer çekti, kalan kısmı ise ilerler. Önce IDL sonra ise LDL oluşur.

Oooo halk arasından kötü kolesterol olarak bilinenlerden biri daha ortaya çıktı. LDL

LDL üzerinde ilk başlarda karaciğerde takılan Apo B100 plakası takılı kalmış durumdadır. Hem karaciğerde, hem periferik dokularda Apo B100 reseptörü (giriş kapıları) var.

Apo B100 reseptörü ile eşleşen LDL üzerindeki Apo B100 plakası ile LDL’ yi hücreye alır.

Eğer Apo B100 reseptörleri azalırsa veya oksitlenirler. ve bozulurlarsa LDL kanda yükselir. Karaciğerde ve perifer dokularda hücreye giremez kanda serbestçe dolaşır.

Bazı insanlarda bu Apo B100 reseptörleri doğuştan (genetik olarak) bozuktur. Bunlara tip-2 hiperlipidemi hastası diyoruz. Bu hastalığın görülme olasılığı oldukça düşüktür.

Fakat Apo B100 reseptörleri doğuştan sağlıklı olduğu halde biz insanların hataları ile bozulması çok sık görülmektedir.

Mesela; sürekli ağır karbonhidrat ile beslenmemiz, tok olduğumuz halde karbonhidrat almamız LDL miktarını artırır.

Sürekli LDL yüksekliği Apo B100 reseptörlerini duyarsız hale getirir ve bir sür sonra LDL üzerindeki Apo B100 plakasını tanımamazlıktan gelmeye başlar.

Antioksidan (glutatyon) eksikliğinde, Omega-3, selenyum eksikliğinde reseptörlerin sayısı azalır ve oksitlenir. Yine LDL kanda kalır ve kan seviyesi yükselir.

PCSK9 isimli enzimimiz Apo B100 reseptörlerini yıkar – parçalar.

Bu Apo B100 reseptörleri olmazsa LDL kana giremez ve kanda yüksek seviyede kalır.

Eğer bu PCSK9 enzimimizi bir miktar engellersek Apo B100 reseptörleri sayısı fazla olur ve kandaki LDL gidip ona yapışır hücreye girer.

PCSK9’u durdurmak için Evolocumab, Alirocumab gibi monoklonal antikor ilaçları var. Lakin henüz yeni ve herkese de reçete edilmiyorlar.

FAKAT

BENFOTİAMIN ilacı PCSK9 enzimini inhibe ederek hücrelerdeki giriş kapısını (Apo B100 reseptörü) yakmasını engeller.

Çoban Çantası Bitkisi Kökü ekstresi PCSK9 enzimini bir miktar inhibe eder ve kandaki LDL hücrelere daha rahat girer.

Altınmühür bitkisi kökleri ekstreside Benfotiamin kadar olmasa da PCSK9’u inhibe eder.

Eveeeet….PCSK9 ‘u inhibe ettik. Hücre üzerindeki Apo B100 reseptörleri de sağlam. Döndük yine LDL üzerinde karaciğerde takılan Apo B100 plakasına. Apo B100 reseptörleri görüp LDL’yi kana çeker.

FAKAT

Ya plaka okunmuyorsa, küflenmişse, oksitlenmişse ?

Mümkün mü?

Malesef yine biz insanlardan kaynaklı mümkün. Eğer;

  • Beslenme şeklimiz kötü, fast-food, kızartma ve ağır karbonhidrat ağırlıklı ise
  • Sigara ve alkol kullanıyorsak
  • Aşırı geçirgen bağırsak sendromu varsa
  • Ülseratif kolit, crohn, diyebet, SİBO varsa
  • Stresli bir hayatımız varsa
  • Gece tok yatıyorsak
  • Ağır meyal, tarım ilacı, kirli havaya maruz kalıyorsak,

LDL oksitlenir. Oksidasyon oluşur.

Oksidasyonu önlemenin yolu var mı?

Tabi ki var.

Öncelikle hayat tarzımızı (doğruları yapmaya başlayarak) değiştirmek.

Yukarda listelediğim yanlışlardan yaptıklarınız var ise önce onları düzeltmekle başlamalısınız.

Antioksidan içerikli beslenmelisiniz. Hatta bellki antioksidan takviye kullanmalısınız.

LDL oksidasyonunu önlemek için;

  • Glutatyon
  • Resveratrol
  • Omega-3
  • Vitamin C çok önemlidir.

Eğer bu oksidayon önlenmezse okside LDL damar duvarına yapışır ve damar tıkanıklığına neden olur.

Bu okside LDL‘yi yok etmek için damar içinde makrofajlar harekete geçer. SR-A reseptörü ile okside LDL’yi yakalar ve fagosite eder, yer, eritir.

Lakin bu durum köpük hücreye neden olur.

İşte köpük hücre nedenli kalp krizinin en büyük sebebi budur.

Çalışanımızın kalp krizi geçirmesinin bir nedenini okudunuz.. Bu nedene eşlik eden pek çoğunu da ileriki yazılarda okuyabilirsiniz.

Sonuç Olarak Çalışanlarımıza Tavsiyeler

  • Özellikle tok iken karbonhidrat alınmamalı.
  • Açken beslenme ve öğünlerde karbonhidrat miktarı azaltılmalıdır.
  • Damarlarda endotel hasarı ve oksidasyon olursa, VLDL sindirilip LDL ‘ye dönüşemez. Bu sıkıntıdır, endotel hasar için flavonoidlerden Hesperidin ve Resveratrol kullanımı önemlidir.
  • PCSK9 hücrelerdeki LDL’nin gireceği kapıyı bozar. Bu PCSK9 ‘u önlemek için; Benfotiamin, Çoban Çantası kökü ekstresi, Altın mühür kökü ekstresi kullanılabilir.
  • LDL oksidasyonu makrofajları harekete geçirir. Makrofajlar bunları yok ederken köpük hücre oluşur ve kalp krizine neden olur. Ayrıca okside LDL damarları tıkar, bunu önlemek için; Aşırı geçirgen bağırsak önlenmeli. Gece asla tok uyunmamalıdır. Glutatyon, Resveratrol, Omega-3, Vitamin C, LDL oksidasyonunu önlemede önemlidir.
  • HDL…okside LDL yi temizlemede gorevlidir. Bu gorevi Paraoksonaz enzimi ile yapar. Bu enzimin aktivitesi ve sentezi için Kalsiyum, Benfotiamin, N-asetil sistein, Alfa lipoik asit, Glutatyon, melatonin kullanımı önemlidir.

Bilim insanlarının Hepatit C virüsünün karaciğerde yağlanma yapmasından ilham alarak kolesterol ilacı yaptıklarını biliyor muydunuz?

Hepatit C virüsü TAG transfer proteini (MTP) bozar. Dolayısı ile TAG karaciğerde kalır, Trigliserit içine giremediği için VLDL tamamlanıp kana salınamaz ve kanda LDL düşer. Bu durumda yağlar organda kaldığı için karaciğerde yağlanma oluşur. (Hepatit C de karaciğer yağlanma yapar)

Yani anlayacağınız bulunan bu ilacı (Lomitapid)ve benzer etki mekanizmalı kolesterol düşürücüleri kullananların aralıklarla karaciğerlerini kontrol ettirmeleri gerekir.

Bunun harici yöne kolesterol ilacı olan STATİNLER ise Karaciğerde “Koenzim Q10 ” sentezini bloke ederek mitokondride enerji üretimini düşürür.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kolay Kilo Vermenin Yolu

Sumo güreşçileri, güreş müsabakaları sezonu başladığında ne kadar kilolu olurlarsa o kadar çok yüksek bir avantajla güreşe başlamış olurlar.

Bu yüzden genellikle yarış zamanı 200 kilo ya da daha fazla olmaya çalışırlar. Ancak yıl boyu bu kiloyla antrenman yapmaları imkansızdır. Antrenmanlarını nisbeten düşük (150-160) kilolarda yaparlar. Yarıştan bir kaç ay önce de hızla 40-50 kg almaya çalışırlar.

Peki çok kısa sürede bu kadar kilo nasıl alınır?

Japonlar yüzyıllardır bu işi güreşçilerine “sıfır yağ” ve bol karbonhidrat vererek çözmüşler. Sıfır yağ ile sonsuz bir iştaha ulaşılmaktadır. Sporcu durmaksızın yemek yer.

Yağın iştahımız üzerine kuvvetli bir baskılayıcı etkisi vardır.

Kilo sorunu olanların sumo güreşçilerinin tam tersini yapmaları yeterlidir.

Vücudumuz aynen şu şekilde programlıdır. Eğer;

1. Yağ alımını keser, karbonhidrat alımını arttırırsanız = Yağı depolarsınız.

2. Karbonhidratı keser, yağı arttırırsanız = yağ yakarsınız.

Yağ olarak tercihleriniz aşağıdaki şekilde olmalıdır.

  • Kuyruk yağı – iç yağ
  • Tereyağı
  • Zeytinyağı

”Yağ alımını arttırmak ve Karbonhidratı kesmek” bu süreci diyette nasıl mı uygulayacaksınız?

Ketojenik Diyet bu konuda idealdir. Tabi ki bu diyeti yapmadan önce hekiminize danışmalısınız. Sağlıklı bir erişkin için vereceğim tavsiyeler, farklı hastalıkları olan bireyler için uygun olmayabilir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HbA1c (ÜÇ AYLIK ŞEKER)

HbA1c, halk arasında üç aylık şeker olarak bilinir, diyabet takibinde, obezite, aşırı yorgunluk, halsizlikte gibi sağlık sorunlarının teşhisi ve takibinde oldukça önemlidir.

HbA1c normal değer aralığı % 4,7 ila % 5,6 dir.

Bağırsaklardan emilen glikoz kana geçer. Kandaki glikozu hücre içine alırız ve mitokondride enerjiye (ATP) çevirip kullanırız.

Damarlarımızda dolaşan glikozun miktarı 4 ila 4.5 gramı geçmez. Damarlarımızda pek çok molekül dolaşır.

Eritrosit (RBC) içerisinde bulunan Hemoglobin

Kan tetkiklerinde HGB olarak gördüğümüz bu “hem-o-globin” karbondioksiti dışarıya, oksijeni hücrelere taşımakla görevlidir.

Kalp, karbondioksit yüklü kirli kanı akciğere pompalar, oksijeni yine hemoglobin yüklenir ve kalp vücuda pompalar. Düzenli temiz bir döngü.

Hemoglobin çok düşerse kansızlık (anemi) düşünürüz ki oksijen az taşıyacağı için vucutta yorgunluk, halsizlik renkte solgunluk görülür

Demir eksikliğinde anemi görülür, çünkü HEM = demir zaten. Yani hemoglobinler yoğun demir içerir.

B12, B9, B6 eksikliğinde de anemi görülür. Çünkü bu kez de hemoglobinin icinde bulunduğu kırmızı kan hücresi (RBC), eritrosit üretimi düşer. RBC üretimi için bu üç vitamin şarttır. RBC yoksa hemoglobinde olmaz.

İşte kanda dolaşan şeker (glikoz) %4.5 ila 5.5 oranında HEMOGLOBİN’e bağlanır.

Eritrositlerin ömrü 120 gündür. Lakin yeni oluşanı olduğu gibi 119. gününde olanı da var. Hepsinde glikoz bağlı. Biz bunun ortalaması olan 60 günlük ortalamayı alıp bağlanma oranına bakarız.

Örneğin: “HbA1c oranı 5.5” deriz..

Üç aylık olarak isimlendirsek de aslında 60 – 62 günlük şeker ortalamasıdır.

Kan glikoz oranınız günlük hatta saatlik olarak bile değişir.

FAKAT HbA1c değişmez. Daima son 60 günü verir.

HbA1c 5.6 üzeri sıkıntılıdır ve tip-2 diyabet sinyali verir.

Şimdi; oksijen taşıması gereken hemoglobine fazla şeker bağlanırsa. Mesela HbA1c 7,5 olsun. Bu oksijen bağlayacak yerin azalması, hemoglobinin sağlıksız olması demektir.

Oksijen en çok neresi için lazım?

Beyin için tabi ki.. Beyine, nöronlara oksijen az gider. Buradan itibaren

  • Hafıza sorunu
  • Odaklanma sorunu
  • Berrak düşüneneme
  • Amiloid plakların artması ve Alzheimer’a öncülü durum
  • Kronik yorgunluk ve halsizlik başlar

Bu nedenle HbA1c değeri aslında sadece diyabet – obezite için değil her durum için önemli bir parametredir.

HbA1c Nasıl kontrol altında tutulur?

Öncelikle kandaki glikoz seviyesini yüksek tutmamak. Bunun için ise o glikozun hücreye girmesi ve enerjiye dönüşmesi lazım

Harcadığın enerji, kalori kadar beslenme. Eğer harcadığınızdan fazlası vücuda giriyorsa bu önceleri yağ olarak depolansa da sonra yine glikoza çevrilip kana salınacaktır.

Az ye sık ye şeklinde beslenme ASLA YAPILMA – MA – LIDIR.

Ağzımıza attığımız her lokmada ki bağırsaktan emilip kana karışan glikoza karşı pankreas insülin üretir.

İnsülin gidip hücrede reseptöre dokunacak, reseptöre dokununca kas hücresinde GLUT-4 kapısı açılacak ve glikoz kandan hücreye girip enerjiye çevrilecek. Bu durum ilk bakışta gayet güzel

Lakin AZ YE-SIK YE ile sürekli salgılanan İnsüline karşı reseptör duyarsızlaşır ve GLUT-4 kapısı açılmaz, glikoz hücreye giremez ve kanda kalır. Bu glikoz hemoglobine bağlanır

Ayrıca İnsülinin dokunduğu reseptör krom elementi ile çalışır, vücutta krom eksik bırakılmayacak, gerekirse takviye alınmamalıdır.

Eğer hücre zarları oksitlenirse yine insülin respetörleri düzenli çalışmaz. Aşırı geçirgen bağırsak, kana geçen toksinler, pestisitler hücre zarlarını oksitler. Bunun önlemenin yolu gerekirse ANTİOKSİDAN (Glutatyon, Resveratrol, Hesperidin) kullanmaktır.

En önemli konu ise beslenmedir.

Karbonhidrat az, protein ve sağlıklı yağ ağırlıklı beslenme doğru olanıdır.

kesinlikle sıfır karbonhidrat şeklinde beslenme olmamalıdır. %20-25 civarı karbonhidrat alımı gerekir.

Öğle yemeği tamamen kalkmalıdır.

Bir diğer konu ise akşam yemeğidir. Aksam yemeği olabildiğince erken yenmeli ve gece mutlaka aç yatılmalı. Bunun üzerine günlük 30 dakika kadar tempolu yürüyüş (egzersiz) yapılmalıdır.

HbA1c değeri oldukça önemli olup arada kontrol edilmeli ve kesinlikle 5.5 üzerine çıkartılmamalıdır. Norolojik semptomlar dahil bir çok şeyi önlemek için önemlidir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla