Dalış Öncesi Endokrin Sistem Muayenesi ve Seçim Kriterleri

Dalış Muayenesi

Dalıcının sağlık durumunun dalışa uygunluğu değerlendirebilmek için; sualtının yoğun ve viskoz bir ortam olduğunu, derinliğin artışı ile birlikte dalıcının basınca maruziyetindeki değişimi, ortam (özellikle düşen) sıcaklıklığının insanlar üzerindeki etkisi bilmek gerekir.

Bilinmelidir ki dalıcının bazı tıbbi ve psikolojik durumları tüplü dalışa kesin veya geçici süreyle engel teşkü etse de sportif – keyif amaçlı dalışların kuralları, ticari veya askeri amaçlı dalışın katı kurallarından daha esnektir.

Scuba (Su altı tüplü dalış) dalışlarda gerekli tüm şartlar yerine getirildiğinde amatör dalıcılar için de profesyonel dalgıçlar için de riskler düşüktür.

Risklerin düşürülmesi için gereken şartların başında kişinin sağlık durumu gelir.

Bu sebeple dalış yapacak amatörlere de ve profesyonellere de sağlık durumlarının su altındaki şartlara uygun olup olmadığı açısından doğru bir değerlendirme – muayeneye yapımalıdır.

Dalış öncesi muayenenin amacı, dalış yapacak kişinin sualtı dalışını sağlığı açısından tehlikeye düşürecek bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmaktır.

Ayrıca dalıcıların su altına adaptasyonu için disiplinli olması ve uygun ekipmanla dalış yapması gerekir.

Her ne maksatla olursa olsun dalıcılar su altına ilk kez dalışın öncesinde ve sonra da yıllık periyodik olarak scuba dalışı konusunda hekimlik tecrübesi olan;

  • KBB
  • Göğüs Hastalıkları
  • Kalp Damar, Psikiyatri
  • Nöroloji
  • Dahilliye (Endokrin-Kan-Sindirim Sistemi açısından değerlendirecek)
  • Göz uzmanları değerlendirmelidir.

Dalıcını sorunu varsa ayrıca;

  • Ortopedi
  • Plastik Cerrahi
  • Cerrahi vb gibi bölümler değerlendirmelidir.

Tüm hekimlerin raporları ile birlikte Su Altı Uzmanı Hekim tarafından son değerlendirme yapılmalıdır.

Dalıcı adayının dalışa uygunluğu söz konusu olduğunda, en başta dikkat edilmesi gereken temel faktörler şunlardır; egzersiz toleransı, ortam basıncı değişiklikleri, sensoriyal bozulma ve soğuk.

ENDOKRİN SİSTEM

Diabetes Mellitus (DM) Şeker Hastalığı

Diyabet, sebebe yönelik yaşam ve beslenme tarzı uygulanmadığı taktirde kronikleşen ve aynı zamanda yaşam süresini kısaltan tüm organlarda farklı farklı komplikasyonlar görülebilen metabolik bir hastalıktır.

Sualtı hekimlerinin geneli insüline bağımlı diyabeti (IDDM) olanların veya ağız yolu ile şeker ilacı (oral antidiyabetik) kullananların dalmamaları düşüncesindedirler. Lakin bir kısım dalış hekimi de sadece diyetine uyması ve kilo kontrolü olması şartıyla şeeker hastaların (diyabetlilerin) dalış yapmasını uygun bulmaktadır.

Hekimler arasında yaygın kanaat, insüline bağımlı diyabeti (IDDM) olanlarda ve hipoglisemi atağı hikayesi olan insüline bağımlı olmayan diyabetlilerde (non IDDM) dalışa izni verilmemesidir.

Diyabeti olan ve geçmişinde düzensiz şeker düzeyi olan dalıcıların özgeçmişleri ayrıntılı sorgulanmalıdır

  • Geçmişte insülin kullanım ihtiyacında değişiklik var mı ?
  • Hastalığı nedeniyle hastaneye yatırılma hikayesi var mı?
  • İdrar yolu infeksionu ve irritasyonu sıklığı var mı?
  • Kan şekerinin kontrollü regülasyonu var mı?
  • Geçirilmiş hipoglisemi atağı var mı?
  • Görmede bulanıklık var mı?
  • Poliüri, polidipsi var mı?

Muayeneyi yapan hekim tecrübesinin yanı sıra kararı verirken anlık kan şekeri düzeyi sınırların içerisinde olan, idrarında şeker olmayan (glikozüri yok), diet ile diyabeti kontrol altında olan diyabetli dalıcılara dalış izni verilebilir.

Diyabeti olan dalıcıların taşıdığı riskler

  1. İnsülin reaksiyonu: İnsülin dozu, uygulama şekli ve saatleri, kulandığı insülinin markası vb gibi değişimlere hem dalıcının hem de vücudunun adaptasyon süresi kişiye göre değişse de riskli bir süreçtir. Bu süreçte meydana gelebilecek bir İnsülin reaksiyonu gelişmesi, kişinin muhakeme gücünü bozar. Bu durumda da sualtında hem dalıcı hem de yanındakilerin hayatını riske atar.
  2. Dekompresyon hastalığının değerlendirilmesi güçleşir: Dekompresyon hastalığı riski açısından diyabetik nöropati ayırıcı tanıyı güçleştirir.
  3. Dekompresyon hastalığı riski: Diyabetik hastalarda yaygın küçük damar hastalığı mevvcuttur. Bu da dokuları, organları ve uzuvları besleyen uç damarlara gelen kan akışını ve miktarını (periferik perfüzyonu) bozar. Beslenemeyen – oksijenlenemeyen dokularda da dekompresyon hastalığı riski artar.
  4. Elektrolit dengesizliği: Böbreklerden sekresyonun azalmasından dolayı diyabetiklerde potasyumun kanda yükselmesine (hiperkalemi) sebep olur.
  5. Ani ölüm; Damar sertliği (Ateroskleroz) erken yaşta başlar.
  6. Hipo/hiperglisemi riski: Kan şekerinin dalışlarda farklı sebeplerle sınırları içerisinde düşmesi ve yükselmesi olağandır. Lakin şeker hastalarında dengeleme mekanizmaları zayıfladığı için bu düşme ve yükselme değerleri çok olabilir. Dalıcının şuurunu etkileyebilir.

Örneğin:

British Sub Aqua Club’e göre, diyabetik dalıcılar dalış öncesi kan şekerinin ölçülmesi, dalış eşinin ve eğitmenlerinin diyabetten haberdar olmaları koşuluyla, hastalık kontrol altındayken, dalış yapabilirler.

Farklı ülkelerin kendi iç düzenlemeleri de mevcuttur. Örneğin:

Amerika’da mevcut standartlarda insüline bağımlı diyabetik adayın dalış izni onaylanmamaktadır.

NOAA (National Oceanic Atmospheric Association) kriterlerine göre medikal tedavi gerektiren diyabet ve diğer endokrin hastalıklar dalıştan men edilir.

Buradaki gerekçe: egzersiz esnasında insülin ihtiyacı azalır. Uniform doz insülin kullananlarda egzersizle kan şekerinde bariz azalma ortaya çıkabilir. Bunun sonucunda şuur kaybı, konvülsiyon ve boğulmaya yol açabilecek sorunlar ortaya çıkabilir.

Gene olarak dalış konusunda çalışma yapan tecrübeli endokrin hekimlerinin görüşleri, insüline bağımlı diyabeti (IDDM) olanların herhangi bir tipi için ve insüline bağımlı olmayan diyabeti (non IDDM) olanların da hipoglisemi geçmişi varsa dalış izni verilmemesi şeklindedir.

Diyabet / Hipoglisemi Tanı Yöntemleri

                                       Açlık kan şekeri (En az 8 saatlik açlığı takiben > 126 mg/dL)

                                       Oral glikoz tolerans testi

                                       (75 gr glikozu takiben 2. saatte plazma glikozun > 200 mg/dL

Glikozüri tetkiki             Tam idrar tetkiki

                                       Diyabet semptomları ile birlikte (poliüri, polidipsi, kilo kaybı) günün herhangi bir saatinde plazma glikozunun > 200 mg/dL olması

                                       Hb A1c

Obezite

Obeziteye bağlı egzersiz toleransı azalabilir.

Dekompresyonlu dalışlarda obezite problemdir. Eldeki kanıtlar çok kuvvetli olmasa da dekompresyon hastalığı insidansı ile obezite arasında korelasyon olduğuna dair veriler vardır.

Boy-kilo çizelgelerine göre vücut ağırlığının % 20’nin üstünde olduğu, kolun triseps ve sırtta skapula altındaki bölgeden yapılan cilt-ciltaltı dokusu katlantısındaki yağ dokusu arttığında risklidir.

(National Oceanic Atmospheric Association) NOAA’ ya göre
Cinsiyet Ve Yaşa Göre Kabul Edilebilen Maksimum Yağ Oranı Tablosu
ERKEK
YaşKabul Edilebilir Maksimum Vücut Yağ Oranı (%)
< 30 %23
< 40 %25
40 ve üstü %27
KADIN
Yaş  Kabul Edilebilir Maksimum Vücut Yağ Oranı (%)
< 30 %33
< 40< 40%35
40 ve üstü40 ve üstü%37

DAN (Divers Alert Network) obeziteyi tek başına dalışa engel saymamaktadır. Beraberindeki egzersiz toleransının azalmasını ve bunun getireceği acil durumlardaki yetersizliği vurgular. Aşırı kilolularda görülen ani ölümlere dikkat edilmesini önerir.

Obezite Tanı Yöntemleri                                                                                     

                                       Boy-kilo çizelgelerine göre vücut ağırlığının ölçümü ve maksimum normalin   

                                       %20 üstünde olması

                                       Kolun triseps ve sırtta skapula altındaki bölgeden yapılan cilt- ciltaltı dokusu katlantısındaki yağ dokusu oranı

                                       Total lipid, kolesterol, HDL, LDL, VLDL Egzersiz testi

                                       Tansiyon arteriyal kontrolü

                                       Solunum testi

Tiroid bezi hastalıkları

Tiroid bezi hastalıkları: genellikle geç teşhis edilir. Dalış muayenesi öncesi fark edilmemiş tiroid hastalığı varsa tedavi görmediği için dolaşım ve sinir sistemi üzerine etkilerinden dolayı önemlidir.

Tiroid fonksiyon testleri ile doğrulanarak iyi kontrollü ve tedaviyle hipo veya hipertiroidi’de rekreasyonel dalış yapılabilir. Solunum yoluna bası yapma riski nedeniyle büyük ve belirgin guatr var ise, tedavi edilene kadar dalıcı adayının dalıştan muaf tutulması gereklidir.

Tiroid Hastalıkları Tanı Yöntemleri

Hiper/hipotiroidi        T3, T4, TSH (en geç dalıştan 3 ay öncesi)

                                    Tiroid bezi ultrasonografisi

                                    Tiroid bezi sintigrafisi

                                    Ayrıntılı kardiyolojik muayene

                                    Tansiyon arteriyal ve nabız kontrolü

Hipofiz Bezi Hastalıkları

Tedavi gören hipopituitarizmde stabil olduktan sonra dalış yapılabilir. ACTH yetersizliğinde kortizon kullananlarda ise dikkat edilmesi gereken husus şudur; Bu hastalar yaralanmalardan sonra, bulantı ve kusmayla eşlik eden durumlarda kortizon absorbe edilemeyeceğinden bayılabilirler. Bu kişilerin mutlaka yanlarında kortizon taşımaları önerilmektedir.

Hipofizin aşırı çalışmasıyla ortaya çıkan akromegalide ise, tümör dokusu çıkartıldığında kardiyak ve diyabet açısından komplikasyon taşımadığında dalış izni verilebilir. Aşırı prolaktinemide ise bromokriptin tedavisiyle yan etki gözlenmediği takdirde dalışa uygundur. Cushing sendromu cerrahi olarak tedavi edildikten sonra ve sekonder adrenal yetersizlik olmadıkça dalış yapılabilir.

Gonadlar

Östrojen veya androjen içeren hormon replasman tedavisi dalışa engel oluşturmaz. Menapoz, Andropoz ilk akla gelen örneklerdir.

Böbrek Üstü Bezi

Addison, Feokromositoma genellikle adrenal medulladan kaynaklanan patolojilerdir. Aktif dönemde (hipertansiyon v.s.) riskleri açısından dalışa uygun değildir. Tümörün çıkartılmasından sonra ve katekolamin seviyeleri normal düzeylerindeyse dalışa izin verilebilir.

Paratiroid Bezi

Hipoparatiroidizmde tetani riski bulunmaktadır. Asid-baz dengesinde bozukluk riski taşıdığından uzun sürel, dalışlardan muaf tutulmalıdır. Asemptomatik minor hiperkalsemide ise nefrokalsinozis de yoksa dalış yapılabilir. Bu hastalıkta uygulanması gerekli testler Ca fonksiyon testleri, renal fonksiyon testleri, renal direkt grafi ve ultrosonografidir. Bu tip ciddi sistemik hastalıkların varlığında unutulmaması gereken en önemli husus, dalış kazalarının yanlış teşhis edilebilirliğidir. Ayrıca uygunsuz çevre koşullarında gerekli ilk yardım ve medikal desteğin dalgıca ulaşması mümkün olmaz.

Paratiroid Hastalıkları Tanı Yöntemleri

Kalsiyum fonksiyon testleri

Böbrek fonksiyon testleri

Renal direkt grafi ve ultrosonografi

DALIŞA KESİN ENGEL ENDOKRİN HASTALIKLAR

  1. Diyetle veya oral antidiyabetik ilaçlarla kontrol edilen ancak hipoglisemi riski taşıyan diyabet (non İDDM)
  2. Cushing sendromu (tedavi edilmemiş)
  3. Addison hastalığı (tedavi edilmemiş)
  4. İnsüline bağlı diyabet (İDDM)
  5. Hiperparotiroidizm

DALIŞA GÖRECELİ ENGEL ENDOKRİN HASTALIKLAR

  1. Obesite
  2. Renal yetersizlik
  3. Hiper/hipotiroidizm
  4. Endokrin sistemle ilgili diğer hormonal yetersizlikler ve fazlalıklar

Profesyonel Sualtı adamları

  • Kronik sindirim sistemi hastalıkları
  • Crohn hastalığı
  • Ülseratif kalit gibi enteropailer
  • Aktif peptik Ülser
  • Kardia disfonksiyonu bulunanlar profesyonel sualtı adamlığı yapamazlar.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Spor dalışının tıbbi yönleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9148089/

⭐️⭐️ Tüplü dalış: Sizin ve hastalarınızın bilmesi gerekenler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16913196/

⭐️⭐️ Dalış tıbbı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/378050/

⭐️⭐️ Çevresel Fizyoloji ve Dalış Tıbbı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29456518/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.

Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.

Sağlıklı dalışlar dilerim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

LÜPEN

LüpenLupin (Lupinus albus L.) acı bakla, delice bakla, gavur baklası, kurt baklası, mısır baklası, yahudi baklası, yaygın olarak da termiye gibi değişik isimlerle bilinen, Leguminosae familyasının önemli cinslerinden birini oluşturan bir baklagil bitkisidir.

Yüksek protein oranına ve diğer baklagillerin yetişmediği daha zorlu alanlarda (soya, bakla, nohut, mercimek ve diğer baklagil tohumlarının yetişmediği alanlarda) yetişebilme kabiliyetine sahiptir. Tohumları birkaç bin yıldır insan beslenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır.

Proteinleri benzersiz özellikler taşır. Lüpen tohumunun protein içeriği (%33-47) diğer baklagillerden daha yüksektir ve soya proteini içeriğine yakındır. Diğer baklagiller %50’ye kadar nişasta içerirken lüpenin nişasta içeriği (%0-5) oldukça düşüktür.

İdeal oranlarda omega-6 / omega-3’e sahip yağ asitleri, oligosakkaritler, antioksidanlar ve karbonhidratlar gibi lif ve bu bitkiye has diğer bileşenler ile lüpen çok değerli bir gıdadır.

Lüpen bileşenlerinin etkileri, diyabet, hipertansiyon, obezite, kardiyovasküler hastalıklar, lipit konsantrasyonu, glisemi, iştah, insülin direnci ve kolorektal kanser dahil olmak üzere insan vücudunun fizyolojik durumu ile ilgilidir.

Lüpenin her ne kadar farklı türleri olsa da ülkemizde yetiştiriciliği yapılan L. albus türüdür. Dünyada ise en çok yetiştirilen türü L. angustifolius olup bunu L. albus türü takip etmektedir.

Ülkemizde lüpen genellikle Konya, Isparta Burdur ve Antalya civarlarında geleneksel yöntemlerle acılığı giderilerek çerezlik olarak tüketilir.

Yüksek protein oranına sahip olması nedeniyle gıda sektöründe soya yerine tercih edilmeye başlanmıştır.

Bünyesinde bulunan lupanin, spartein ve anagyrine gibi alkaloitler aynı zamanda ilaç sanayinde de önemli bir yere sahiptir

Günümüzde üretilen lüpen çeşitlerinin alkaloit içeriği %0.01’in altında olacak şekilde ıslah edilerek azaltılmış ve tatlı lüpen olarak adlandırılmıştır

Lüpen tohumu (L. angustifolius)’nun yaklaşık %38’i nişasta olmayan polisakkaritlerden (NSP), bunun da yaklaşık %89’u suda çözünemeyen moleküllerden oluşur.

Lüpen tohumları çok az miktarda da nişasta (%0.4) içermektedir.

Tek yıllık otsu gövdesinden yeşil gübre ve yem bitkisi, tohumlarından da insan ve hayvan beslenmesinde yararlanılmaktadır.

Tatlı lüpen çeşitlerinin tohumları kuru maddede yaklaşık %28-45 ham protein ile %5-11 arasında ham yağ içermektedir. Amino asit profile ise nispeten dengelidir. Ancak lisin (%3.73-6.41) ve metiyonin (0.391.43) amino asit bakımından diğer baklagil tohumlarında olduğu gibi fakirdir.

Lüpen tohumlarında depolanan ana karbonhidrat selüloz, hemiselüloz ve β-galaktanlardır.

Dünyada ekmek, bisküvi, kek, makarna, şekerleme, soya sosu gibi ürünlerde soya alternatifi hammadde olarak, antioksidan içeriği yüksek kaliteli bitkisel yağ, glutensiz un, süte alternatif ürünlerin yapımında kullanılmasına rağmen Türkiye’de genellikle çerezlik olarak faydalanılmaktadır

Lüpen tohumu bünyesinde %5-20 oranında yağ içermekte olup, bu yağ oleik ve linoleik asitlerce zengindir

Bunun yanı sıra gıda sektöründe yeni ürünlerde alternatif kullanım imkânlarının bulunduğu ifade edilebilir. Lüpen ve lüpenden elde edilecek yan ürünlerin gıda sanayinde kullanılması ile pek çok gıda maddesinin besinsel ve fonksiyonel özelliklerinin geliştirilmesinde önemli katkı sağlanacaktır.

Lüpen bitkisinin tatlı formlarına ait, bulgur üretimi üzerine yapılan çalışmada, tatlı lüpenin bulgurun çölyak hastalarının tüketimine sunulması sağlık açısından önemli bir konudur.

Glutensiz kek üretiminde lüpen ununun kullanılması, kekin toplam protein, yağ, Ca, Fe, Mn, P ve Zn içeriğini önemli miktarda arttırdığını belirlemiştir.

⭐️⭐️ Glutensiz ekmek üretimi üzerine yapılan araştırmalarda farklı oranlarda lüpen unu (%0, 10, 20 ve 30) kullanmıştır. Glutensiz ekmek formülasyonunda lüpen unu oranının artması ile ekmeklerin ağırlık, hacim, ekmek içi ve kabuk rengi sarılık değerleriyle birlikte su, protein, selüloz, yağ, mineral madde (Ca, Cu, Mn, P, Fe ve Zn) ve esansiyel amino asit miktarlarının arttığını belirlemiştir.

⭐️ Yüksek protein ve düşük karbonhidrat içeriğine sahip olan lüpenin, bu bağlamda sporcu diyetlerinde proteinli bar olarak kullanım potansiyeli bulunmaktadır. ⭐️

Tahıllardan 2-3 kat daha fazla proteine sahip olan lüpen aynı zamanda zengin bir vitamin, mineral, kalsiyum ve demir deposudur.

Sağlık Sektöründe Kullanımı Lüpen tohumları, önemli miktarda polifenoller, karotenoidler, fitosteroller, tokoferoller, alkaloidler ve antioksidan, antimikrobiyal, anti-kanserojen ve antienflamatuar aktivitelere sahip peptitler içerir.

Polifenoller arasında genistein ve türevleri (izoflavonlar) steroidal olmayan fitoöstrojenik potansiyelleri nedeniyle büyük önem taşımaktadır.

Lüpen tohumları alkaloit olarak lupinin, lupanin, spartein, hidroksilupanin ile angustifolin ve glikozit olarak da lupinil ve vernin ihtiva ederler. İçerdiği bu fonksiyonel bileşikler sayesinde lüpen, hem sağlık açısından hem de farmakolojik olarak değer taşımaktadır. Lüpen öğütülmüş tahıllara oranla dört kat daha fazla protein içermektedir. Bu yüksek orandaki protein içeriği ve amino asit kompozisyonu, yaralanmış dokuların iyileşmesine yardımcı olması yönüyle önem taşımaktadır. Proteinlerin yapı taşı olan amino asitler vücuttaki hücrelerin, kasların ve kemiklerin oluşumunda rol oynamaktadır.

Lüpen tohumundan elde edilen ekstraktın; kolajen, jelatin, fibronektin, laminin ve proteoglikan gibi hücre dışı matris bileşenlerinin bozulmasına neden olan enzimleri inhibe ederek aktivitesini önlediği, kollajen ve elastinin parçalanmasını azaltmasının yanı sıra üretimini de teşvik etmektedir.

Yüksek oranda içerdiği arginin amino asidi sayesinde kandaki şeker ve kolesterol seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olmaktadır.

Lüpen güçlü bir protein kaynağı olduğu kadar, iyi bir antioksidan olma özelliği de taşımaktadır.

Antioksidanlarca zengin lüpenin gıda maddesi olarak tüketimi kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır.

Lüpen tohumları oldukça güçlü lif kaynağı olarak kabul edilmektedir. 100 gram lüpen yaklaşık olarak 19 gram kadar lif içermektedir.

Yüksek protein ve lif içeriği nedeniyle lüpenin diyetlerde kullanımı iştahı azaltarak tokluk hissinin uzun sürmesini sağlayıcı etkisi olacağı ifade edilmiştir

Kilo almaya neden olan sağlıksız atıştırmalık yerine tüketildiğinde iştahı bastıramaya destek olmaktadır.

Obesiteyi kontrol etmedeki rolünün yanı sıra lif ve protein içeriğinin yüksek oluşu aynı zamanda vücut kitle indeksindeki artışla ilişkili olan diyabeti de kontrol etmeye yardımcı olduğu belirtilmektedir.

Lüpen, kan glikoz seviyesini kontrol etmek ve böylece tip II diyabet gelişme riskini azaltmak için bir nutrasötik olarak vaat eden eşsiz protein gamma-konglutin nedeniyle dikkat çekmektedir.

Lüpende bulunan hidrolizatlar ile uyarılan insülin sekresyonu için yeni bir mekanizma ortaya koymuşlardır.

Bu nedenle, lupin hidrolizatların tip 2 diyabette nutrasötik tedavi potansiyeli olabileceğini belirtmişlerdir. Lüpenin yüksek tansiyon, insülin direnci ve yüksek kan kolesterolü gibi metabolik sorunların aşılmasında olumlu etkileri gözlenmiştir.

Lif sadece sindirim sistemine destek olmakla kalmamakta, aynı zamanda kandaki kötü kolesterol yağlarının oluşumunu engellemekte ve böylece de kolesterol seviyesinin düşmesine yardımcı olmaktadır

Bu durum, kalp krizi ve felç riskini azaltmak için etkili bir durumdur.

Mineral açısından zengin bir içeriğe sahiptir.

Haşlanmış 100 g kabuksuz lüpen tohumlarının kuru ağırlıkça;

  • 561 mg fosfor,
  • 23 mg potasyum,
  • 379 mg kalsiyum,
  • 82 mg magnezyum,
  • 67 mg sodyum,
  • 3.7 mg bor,
  • 0.8 mg bakır,
  • 4.5 mg demir,
  • 111 mg mangan,
  • 6 mg çinko içerdiği belirlenmiştir.

Magnezyum ve potasyum içeriği sayesinde kalp damar sağlığını teşvik etmektedir. Magnezyum vücuttaki oksijenin taşınmasına yardımcı olur ve kan damarlarını kan akışı için genişletir.

Potasyum ise kan basıncının düzenlenmesine destek olarak, kalp atışını kontrol altında tutmaktadır. Tüm bunlar bir araya gelince, lüpenin kalp-damar sağlığı korumak için yarar sağlamaktadır (

Lüpen çinko açısından zengin bir baklagil olarak kabul edilmektedir. Çinko ise bilindiği gibi güçlü bir bağışıklık sistemi için olmazsa olmazdır. Bu durumda, vücut enfeksiyonlarla rahatlıkla savaşabilmekte ve hastalıklara karşı koyabilmektedir. Çinkonun bilinen bir diğer faydası ise tırnaklarda meydana gelen beyaz lekeleri önleyebilme yeteneğidir. İrritabl bağırsak sendromu ve kabızlık gibi bağırsak komplikasyonlarına yardımcı olmaktadır. Bunun yanı sıra lüpen bağırsak hareketliliğine destek olabilmektedir. Lüpen probiyotik olduğundan çoğu zaman, bağırsak sağlığını geliştirmek için faydalı olarak bilinmektedir. Böylece, bağırsak problemlerini azaltmak için etkili hale gelmektedir.

Bununla birlikte; lüpen, fıstık alerjisi olan kişilerde çapraz reaktivite ile ortaya çıkabilecek veya daha önce gıda alerjisi olmayan kişilerde de novo ortaya çıkabilen anafilaksiye neden olma potansiyeline sahip olabileceği ifade edilmiştir. Bu nedenle etiketleme sırasında ürün içeriğinde belirtilmesinin ve etiketlenmeyen ekmek gibi bazı ürünlerde de uyarı yapılmasının yararlı olabileceği önerilmiştir.

Lüpen tohumları lupinin, lupanin, spartein, hidroksilupanin ile angustifolin ve glikozit olarak da lupinil ve vernin ihtiva ederler. Söz konusu bu maddelerin meme, prostat, deri, karaciğer ve kolon kanseri gibi birçok kanser hücrelerinde sitotoksisite gösterdiği, bu etkiden dolayı antikarsinogenik olarak potansiyel taşıdığı ifade edilmiştir.

Bununla birlikte alkaloitlerin hayvanlarda fazla tüketildiklerinde lupinose denilen bir hastalığa sebep olduğu da tespit edilmiştir.

Lüpenin içeriğinde bulunan fitokimyasallar ve bunların sağlıkla ilişkisi hakkında önemli düzeyde literatür bilgisi olsa da, bu fitokimyasalların biyoyarayışlılığı, metabolizma içindeki değişimleri ve ekstrakt standardizasyonu gibi konularla ile ilgili hala yoğun klinik çalışmalar gerekmektedir.

İçerdiği arginin sayesinde kandaki şeker ve kolesterol seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olmaktadır. Antioksidanlarca zengin gıda maddesi olarak tüketimi kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır.

Yüksek protein ve lif içeriği nedeniyle diyetlerde iştah azaltıcı ve tokluk hissi sağlayıcı etkisi olacağı ifade edilmiştir. Vücut kitle indeksindeki artışla ilişkili olan diyabeti de kontrol etmeye yardımcı olduğu belirtilmektedir. Yüksek tansiyon, insülin direnci ve yüksek kan kolesterolü gibi metabolik sorunların aşılmasında olumlu etkileri gözlenmiştir. Kabızlık gibi bağırsak komplikasyonlarına yardımcı olmaktadır. Tohumlarında bulunan alkaloit ve glikozitlerin meme, prostat, deri, karaciğer ve kolon kanseri gibi birçok kanser hücrelerinde sitotoksisite gösterdiği, bu etkiden dolayı antikarsinogenik olarak potansiyel taşıdığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak lüpenin alternatif kullanım alanlarının geliştirilmesi açısından ilgi çalışmalar genişletilerek devam etmelidir. Lüpenin içeriğinde bulunan fitokimyasallar ve bunların sağlıkla ilişkisi hakkında önemli düzeyde literatür bilgisi olsa da, bu fitokimyasalların biyo yarayışlılığı, metabolizma içindeki değişimleri ve ekstrakt standardizasyonu gibi konularla ile ilgili hala yoğun klinik çalışmalar gerekmektedir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Fonksiyonel Bir Gıda: Lüpen (Termiye) http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1178488

⭐️⭐️ ACILIĞI GİDERİLMİŞ TERMİYE TOHUMLARININ (Lüpen= Lupinus albus L.) MİNERAL İÇERİĞİ. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3115715

⭐️⭐️ Acı Bakla (Lupinus angustifolius L.) Bitkisinin Kullanım Olanakları http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2750192

⭐️⭐️ Lupinler ve Sağlık Sonuçları: Sistematik Bir Literatür İncelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35057507/

⭐️⭐️ Lupin Türevi Biyoaktif Peptitler: Bağırsak Taşımacılığı, Biyoyararlanım ve Sağlık FaydalarıLupin Türevi Biyoaktif Peptitler: Bağırsak Taşımacılığı, Biyoyararlanım ve Sağlık Faydaları https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34579144/

⭐️⭐️ Lupin proteiniyle zenginleştirilmiş karma bir diyet tüketmek, hiperkolesterolemik deneklerde plazma lipitlerini olumlu yönde etkiler: randomize kontrollü bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24746974/

⭐️⭐️ Lupinus albus γ-Konglutin: Bağırsak Bariyerindeki Etkisi Hakkında Yeni Bulgular ve Yemek Sonrası Glisemik Düzenleyici Aktivitesi Konusundaki Son Durumun Kritik Analizi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36079925/

⭐️⭐️ Lupin proteini, dört haftalık takviyeden sonra hiperkolesterolemik yetişkinlerde plazma LDL kolesterolü ve LDL:HDL kolesterol oranını olumlu yönde etkiler: randomize, kontrollü çapraz geçişli bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23902673/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HESPERİDİN (P vitamini)

Vücudumuzda stokinler bulunur. bunları bağışıklık hücrelerine haber veren haberciler olarak görebiliriz.

🩸 Sitokinler, hücre işaretlemesinde önem taşıyan geniş ve gevşek küçük protein kategorileridir. Hücreler tarafından serbest bırakılır ve diğer hücrelerin davranışını etkiler ve bazen hücrenin kendisini serbest bırakır. Kemokinler, interferonlar, interlökinler, lenfokinler, tümör nekroz faktörü, ancak genellikle hormonlar veya büyüme faktörleri (bazı terminolojik örtüşmelere rağmen) olmayan pek çok Sitokin türü vardır. Tüm bu tip sitokinler, makrofajlar, B lenfositleri, T lenfositleri ve mast hücreleri gibi bağışıklık hücrelerinin yanı sıra endotel hücreleri, fibroblastlar ve çeşitli stromal hücreler de dahil olmak üzere geniş bir hücre yelpazesi tarafından üretilir; Verilen bir sitokin birden fazla hücre türü tarafından üretilebilir.

Eğer sitokinler çok fazla/hızlı çalışırsa inflamasyona, dolayısıyla hasara neden olur. Yani her şeyde olduğu gibi sitokinlerin de fazlası zararlıdır.

HESPERİDİN: NF-κB, IL-1B, TNF-a, Beclin-1, LC3A ve LC3B düzeylerini azaltarak anti-inflamatuar etkiyi sağlar.

HESPERİDİN: Anti-otofajik bir flavonoidtir. Nörotoksisitede de, endometrioziste de, damarlarda ki endotel hasarda da apoptozun mRNA transkript seviyelerini ve kaspaz-3, Bax, Bcl-2, PERK, IRE1, ATF6 ve GRP78 seviyelerini düşürür.

Hücreler belirli zamanlama çerçevesinde ölür, parçalanır, apoptoza, otofajiye uğrar. Fakat inflamasyon ve toksisite sağlam hücrelerin de ölmesine neden olur.

Bazı hastalıklar üzerine yapı araştırmalarda Hesperidin (P vitamini) kullanarak alınan sonuçlar eşliğinde vücudumuza nasıl katkıları var inceleyelim.

1 – Metotreksat’a Bağlı Bağırsak Geçirgenliği

Yüzyılımızın en büyük tıbbi sorunlarından birisi aşırı geçirgen bağırsak sendromudur.

Maalesef, yaşanan bir çok sağlık sorununun arka planında sebep olmasına rağmen kişinin yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları sebebi ile düzeltilmesi çok zordur. Parkinson, Diyabet, Haşimato, Egzama, Ürtiker, Sedef, MS gibi bir çok hastalıkta kök nedenlerden biridir.

Bağırsak geçirgenliği: En basit tarifi ille bağırsaktan kana geçmemesi gereken maddelerin, bağırsak duvarındaki hasar nedeni ile kana geçmesi ve bu yabancı maddelerin;

  • İnflamasyon
  • Otoimmun tepki ve buna bağlı hastalıklar
  • Organ hasarları
  • Nöroinflamasyon gibi sorunlara yol açmasıdır.

Aşırı geçirgen bağırsak sendromunda bu geçirgenliğe;

  • Beslenme bozuklukları
  • Tarım ilaçları, ağır metaller
  • Stres, radyasyon
  • Paketli gıdalar – İşlenmiş Gıdalar
  • Gluten, lektin, histamin, laktoz
  • Ve bazı AŞILAR ve İLAÇLAR neden olur.

İlaçlara en tipik örnek, Kanser, Romatoid artrit, Ankilozan Spondolit, ürtiker, Egzama, Sedef, gibi hastalıklarda sık kullanılan METOTREKSAT‘ dır. (Bu ilacı özellikle seçme nedenim yapıllan çalışmada tipik bir örnek olması sebebiyledir.)

Metoteraksat, bağırsak duvarında hasara neden olur. Bu hasar ile bağırsak duvarında inflamasyon başlar. Ve dolaylı olarak toksinlerin, bakteri parçalarının kana geçmesine neden oluyor.

Yapılan çalışmada metotreksat sonrası kullanılan hesperidin, hem bakterilerin büyüme hızını düşürmüş hemde kana geçişini durdurmuştur. Bunu bağırsak duvarında ki hasarı önleyerek yapmıştır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

2 Testis Hasarı (iskemi/kan akışı zayıflığı nedeniyle)

Kan akışı zayıflığı nedeniyle dokularında yeterli beslenme olmayınca hasar almaya başlayan testislerde hesperidin verilmesi sonucu hasarIn azaldığı görülüyor. Doza bağlı olarak hasar daha çabuk onarılıyor.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://plu.mx/plum/a/?doi=10.5114/aoms.2015.47697

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

3 – Endometriozis

Endometrisis, rahim içini döşeyen endometrium dokusunun rahmin dışındaki başka bir bölgede büyümesi sonucu gelişen ve ağrılı seyreden bir hastalıktır.

Endometriozis en sık olarak yumurtalıklar, fallop tüpleri ve pelvisi örten dokuda görülür.

Yapılan çalışmada:

Yine 3 grup oluşturulmuş.

1- Sadece Endometriozis oluşturulan fareler,

2- Endometriozis + Ayva jeli kullanılanlar,

3- Endometriozis + Ayva jeli + hesperidin verilen fareler.

🩸 AYVA JELİ: 10 adet ayva çekirdeği 10 cc su da bir gece bekletilip elde edilen jel kıvamında ki sıvı kullanılıyor. Ayva tatlısı yapanlar dikkat etmiştir. Ayva tatlısına kırmızı rengi vermesi için kaynarken tencereye ayva çekirdeğide atılır. Bu sırada elinizde tuttuğunuzda çekirdeğin üzerinin kaygan jel gibi olduğunu hissedersiniz. Bu çalışmada işe yarayan o jel kıvam. Hesperidinle birlikte kullanmışlar.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

🔸Sadece Endometriozis oluşturulan farelerde hastalığın aşamaları kaydedilmiş. Tedavi verilmedi için iyileşme görülmemiş.

🔸Endometriozis + Ayva jeli kullanılanlarda hastalığın seyrinde dikkate alınır bir değişiklik olmamış.

🔸Endometriozis + Ayva jeli + hesperidin verilen farelerde, endometriosise bağlı doku değişiminin az olduğunu ve gelişen hasarın da önlendiği görülmüş.

Ayrıca hücre içerisinde Mitokondriyal hasarı da önlediği tespit edilmiş.

İltihaplanmayı önleyip uterus (Rahim) mukozasını onardığı görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://mdpi.com/1420-3049/28/16/5945

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

4 – Pestisit – Tarım ilacı “ABAMECTIN”

Bu ilaç tarımsal üretimde çok sık kullanılan böcek ilacıdır. Aklınıza gelecek bir çok bitkide kullanılır.

Maalesef bitkilerden arındırılması zordur ve öyle ya sa böyle bunu vucuda alırız

Pestisitler: Mide, bağırsak ve damarlarda hasara neden olur .

Yapılan çalışmada:

Birinci grup fareye sadece Abamectin veriliyor,

İkinci gruba Abamectin + 100 mg /kg oral yoldan hesperidin verilmiş.

Üçüncü gruba Abamectin + 200 mg /kg oral yoldan hesperidin verilmiş.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

🔸Sadece Abamectin verilen birinci grupta aşırı oksidasyon ve hasar var. Ayrıca TNF-a (tümör nekroz), interlökin 1B (IL-1B), inflamasyon ilişkili NF-kB artmış.

🔸Abamectin + 100mg hesperidin verilen ikinci grupta (ilk grupta yükseldiği tespit edilen) inflamatuarların bir miktar azaldığı gibi antioksidan seviyesinde artış olduğu görülmüş.

🔸Abamectin + 200mg hesperidin verilen üçüncü grupta ise(ilk grupta yükseldiği tespit edilen) oldukça inflamatuarların azaldığı gibi antioksidan seviyesinde ciddi artış görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2889200

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

5 – MULTİPLE SKLEROZ (MS)

MS Hastalığı: CD4 + T helper (Th1) ve Th17 (Vücutta yabancı maddeleri bulup saldıran askerler – Antikor ve T Hücresi) hücrelerinin nöronların uzun kısmını kaplayan miyelin kılıflarını yabancı olarak algılaması ve sonrasında yaptığı saldırı ile meydana gelen hasar sonucu oluşur.

🩸 Nöronlar bir birine (elektrik kablolarının elektriği iletmesi gibi) bilgi iletir.

🩸 Miyelin kılıfları elektrik kablolarını izolasyon amacı ile çepeçevre kaplayan plastik gibi düşünebilirsiniz. Eğer bu plastik aksam olmazsa bilgiler çok geç iletilir, elektriksel bozulma olur. Th17 gidip bu plastiği parçalıyor.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

Hesperidin verilen deneklerde Th1 (IL-17 ) ve IL-6 önemli ölçüde azalıyor dolayısı ile nöro inflamasyon azalıyor ve MS’in semptomları geriliyor.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27912911/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

6 – Florür Toksisitesi

FLÖRÜR’ün fazlası özellikle EPİFİX Bezi başta olmak üzere beyinde toksisiteye neden olabilen bir moleküldür. Bu sebeple diş macunları dahil çok az miktarda kullanılır. İçme sularına ve daha bir çok yere ve her zaman kabul edilen aralıkta ilave edilir. Lakin hesaba katılmayan ve insanların dikkat etmediği husus; bir çok yerden yasal sağlık sınırında aldıklarını düşünürler de vücuda alınan toplam miktarı hiç hesaba katmazlar. (Bu hususu sağlığınız için siz araştırın yada ileride yayınlayacağımız yazılarda okuyabilirsiniz)

Florür, beyinde lipid peroksidasyonunu artırır ve SOD, CAT ve GPx aktivitelerini ve GSH seviyelerini ise azaltır. Bu süreç berrak düşünme, odaklanma ve hafızayı zayıflatacak oksidasyon, inflamasyon demektir.

🩸 Peroksidasyon, yağların bileşimlerindeki doymamış moleküllerin yükseltgenmesi ile bozulmasına denir.

🩸 Süperoksit dismutaz (SOD)ROS ve süperoksit anyon radikallerine karşı en önemli antioksidan savunma sistemidir. SOD bir süperoksit radikalini O2 molekülüne yükseltgeyip, diğer bir süperoksit radikalini ise daha az reaktif bir molekül olan hidrojen perokside (H2O2) indirgenmesini katalize eder.

🩸 Katalaz (CAT), Mitokondriden sitozole geçen H2 O2 ’in detoksifikasyonu peroksizomlar tarafından sentezlenen CAT enzimi tarafından gerçekleştirilir. PMitokondriden sitozole geçen H2 O2 ’in detoksifikasyonu peroksizomlar tarafından sentezlenen CAT enzimi tarafından gerçekleştirilir.

🩸 Glutatyon (GSH), hücrelerde serbest radikal temizleyici ve detoksifiye edici bir ajan olarak görev yapan bir antioksidandır. Hücresel proliferasyonda, hücre bölünmesinde ve farklılaşmasında görevleri vardır ve aynı zamanda oksidatif stres sırasında saptanan en yaygın metabolittir.

🩸 Glutatyon Peroksidaz (GPx), Mitokondri ve bazen de sitozolde hidrojen peroksidi suya parçalayan önemli bir antioksidandır. Çoğu zaman aktivitesi selenyuma bağlıdır. Bu nedenle selenyuma bağlı olan – GPx ve selenyuma bağlı olmayan – GPx olarak ayrılabilir.

🩸 Glutatyon sentaz (GSS),  Glutatyon oluşumunda ikinci önemi enzimdir. Gama-glutaminsistein ve glisin glutatyon oluşturmak üzere yoğunlaşmasını katalize eder . Glutatyon sentaz aynı zamanda güçlü bir antioksidandır.

Yapılan çalışmada oral olarak (ağızdan) kullanılan hesperidin lipid peroksidasyonu azaltıp, SOD, CAT, GPx ve GSS seviyelerini artırmış, inflamasyonu önlemiştir.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://acikerisim.aksaray.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12451/9294

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

7 – Egzersiz Sonrası Oksidasyon

Egzersiz esnasında daha fazla oksijen ihtiyacı oluşur ve sebeple daha fazla kan/oksijen akımı olur. Bu esnada serbest oksijen radikalleri meydana gelir ve oksidasyona sebep olur. Yapılan çalışmada hesperidinin bu serbest radikalleri engellediği görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35889917

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

8 – Diyabet, Hipertansiyon, Kolesterol, Trigliserit

Diyabet, Hipertansiyon, Kolesterol, Trigliserit ve benzeri metabolik hastalıklar üzerine yapılan hesperidin çalışmasında kontrol grubuna göre Hesperidin verilenlerde;

  • Açlık glikoz,
  • İnsülin,
  • Total kolesterol,
  • Trigliserit,
  • Düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol,
  • CRP
  • TNF-a düştüğü görülmüştür.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31844967

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SONUÇ

Sağlığı korunması ve tedavi amacı ile bitkiler yüzyıllardır hastalıkların tedavisinde kullanılır. Hesperidin narenciyelerin kabukları ile etli bölgeleri arasındaki beyaz kısımdan elde edilir. Bir de kurutulmuş nanede bulunur.

Tedavi amaçlı günlük 1000 mg kadar HESPERİDİN almak gerekir. Elbette bunu narenciye (Mandalin, limon vb gibi) almak mümkün değil. (1000 mg Hesperidin için 10 kg portakal kabuğu gerekli) bu sebeple saflaştırılmış kapsüller şeklinde bulunur.

Yukarıda verilmiş olan araştırma sonuçlarını değerlendirdiğimizde, Hesperidin vücudumuz için oldukça önemli. Kuru Nane, narenciye yanı sırra hekiminizin onayı ile ek destek almanızda fayda var.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla