Alfa-Gal Sendromu

Daha çok tarım ve hayvancılık sektöründe çalışanlar olmak üzere tarla, bağ, bahçe, orman vb gibi kene bulunma ihtimali olan açık alanlarda çalışan veya kısa süreli de olsa bulunan tüm çalışanlar için potansiyel risk teşkil eden bir hastalık olan Alfa-gal sendromu (AGS) nedir?

Alfa-gal sendromu (AGS), daha önce et ve et ürünlerine karşı allerjik bir duyarlılığı olmayan kişilerin kene ısırmasından sonra et ve et ürünlerini tükettiklerinde gelişen allerjik reaksiyonlara denir. Bu nedenle AGS, kırmızı et alerjisi veya kene ısırığı et alerjisi olarak da bilinir.

Kene, ısırdığı kişiye alfa-gal olarak da adlandırılan bir tür şeker molekülü (galaktoz-alfa-1,3-galaktoz) zerk eder ve bu da antikor oluşumuna yol açar.

Erken tip Alfa-gal sendromunda (AGS); Kene ısırması sonrası bir zamanda setuksimabın ilk infüzyonunda dakikalar içinde kaşıntı, deride kızarıklık, dudakta şişme ile başlayan ölümcül olabilen sistemik aşırı duyarlılık reaksiyonudur.

BİLGİ: Setuksimab, metastatik kolorektal kanser ve baş-boyun kanserinin tedavisinde kullanılan epidermal büyüme faktörü reseptör inhibitörü ilaçtır. Setuksimab intravenöz infüzyonla verilen kimerik bir monoklonal antikordur.

Geç tip Alfa-gal sendromunda (AGS);Kene ısırması sonrasında (15 – 30 gün sonrasında) et ve et ürünü tükettiğinde 2 – 5 saat sonra kurdeşen; dudaklarda, dilde, boğazda veya göz kapaklarında şişme; öksürük; nefes almada zorluk; hırıltılı solunum; mide ekşimesi; bulantı veya kusma; karın ağrısı; ishal veya kan basıncında azalma yer alabilir.

Alfa-gal sendromu (AGS), ciddi, potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir alerjik rahatsızlıktır.

Bu hastalık, çoğu memeli hayvanın etinde bulunan alfa gal (galaktoz-α−1,3-galaktoz oligosakkaridi) isimli molekülden adını almıştır.

BİLGİ: Amerika Birleşik Devletleri’nde bildirilen AGS vakalarının çoğu Güney, Doğu ve Orta eyaletlerde meydana gelir. Bunlar, en çok yalnız yıldız kenesinin (Amblyomma americanum) bulunduğu alanlardır. Avustralya’da (felç kenesi olarak bilinir) Ixodes holocylus ve Avrupa’da Ixodes ricinus türü keneler AGS ile ilişkilendirilmiştir.

Ülkemizde: Hastalık taşıyan keneler hem yumuşak (Argasidea- örn; Ornithodorus) hem de sert kene (Ixodidae- örn; Ixodes, Hyalomma, Dermacantor) cinsinden olabilmektedir. Bu keneler ile sadece protozoa değil (Babesiosis), ayrıca riketsiya (Erlichiosis, Kene ilişkili tifüs, Akdeniz benekli ateşi), non-riketsiyal bakteriler (Lyme Hastalığı, Kene ilişkili tekrarlayan ateş, Tularemi, Bartonellozis) ve virüsler de (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Kene ilişkili ensefalit) taşınmakta ve insanlarda hastalığa neden olmaktadırlar.

Nasıl Tanı Konur?

İşyeri hekimi Alfa-gal sendromunu (AGS) teşhis edebilmesi için;

  • Çalışanların Sağlık Kayıtları Takibi; İş saatlerinde veya sosyal saatlerinde sağlıkları ile ilgili başlarına gelen her ayrıntıyı işyeri hekimlerine bildirmesi sağlanır ve sağlık kayıtlarına işlenmesi bu ve benzeri hastalıkların tanısını kolaylaştırır.
  • Ayrıntılı hasta geçmişi (Anammnez): Çalışanın yaptığı işe göre kene ısırığına maruz kalma ihtimalini değerlendirip özellikle sorgulamalıdır.
  • Fiziksel muayene: Genel muayenenin yanı sıra çalışanın şikayetlerine göre işyeri hekimi gerek gördüğü şekilde ayrıntılı muayeneye geçmelidir.

İşyeri Hekiminin sevk ettiği hastane şartlarında yapılacaklar;

  • Tahlil ve Tetkikler: Çalışanın başvurusu sırasındaki sağlık durumuna (şikayetlerine) yönelik hekimin gerekli göreceği tetkikler yapılır.
  • Antikor Testi: İşyeri hekiminin sevk ettiği sağlık kuruluşundaki hekim tarafından istenmesi halinde Alpha gal spesifik IgE tayini yapılır.
  • Deri testi: Setuksimab ile yapılan deri delme testi, İntradermal test yapılır.

Alfa-gal sendromunu (AGS) İle Nasıl Yaşanır?

Alfa-gal sendromu (AGS), tanısı kesinleşmiş olan çalışanlar öncelikle düzenli olarak alerji uzmanı bir hekim kontrolünde olmalıdır. İşyeri hekimi ile daha sık görüşme ve iletişim imkanı olacaktır. Sağlık durumundaki her türlü değişikliği işyeri hekimi ile paylaşmalı ve kayıt altına alınmasını sağlamalıdır.

Kan inceltici (heparin), yılan panzehiri ve bazı kanser ilaçları (cetuximab gibi) gibi bazı ilaçlar ve memeli bazlı organ replasmanları (kalp kapakçıkları gibi) alfa-gal sendromlu hastalarda alerjik reaksiyonlara sebep olabileceği için bunlardan kaçınılmalıdır.

Alfa-gal sendromu (AGS) olan çalışanlar hem işyerinde hem özel hayatlarında beslenmeleri konusunda çok titiz olmalıdırlar. Aşağıda verilmiş olan alfa – gal içeren gıda ve diğer bileşenleri beslenmelerinden çıkarmalıdırlar.

Alfa-gal İçerebilecek Besinler

Yüksek miktarda alfa-gal bulunabilir:

  • Sığır eti, domuz eti, kuzu eti, geyik eti, tavşan veya memelilerden elde edilen diğer etler
  • Karaciğer, böbrek, bağırsak veya dana eti gibi memeli organ etleri
  • Kayalık dağ veya çayır istiridyeleri

Süt ve süt ürünleri içeren gıda ürünleri de alfa-gal içerebilir. Ancak Alfa – Gal Sendrom’lu birçok hasta süt ürünlerini tolere edebilir.

İnek sütü, önemli bir gıda alerjeni olarak sınıflandırılan tek alfa-gal içeren bileşendir.

Alfa – Gal Sendrom’lu bazı kişiler ayrıca aşağıda verilen gıdalarda bulunan alfa-gal’e karşı da hassas olabilir :

  • Sığır veya domuz etinden yapılan jelatin
  • Domuz yağı, don yağı veya iç yağı gibi memeli yağıyla yapılan veya pişirilen ürünler
  • Et suyu, bulyon, et suyu ve sos

Not: Alfa – Gal Sendrom’lu hastaların hepsinde alfa-gal içeren her ürüne karşı reaksiyon görülmez.

Alfa-gal İçermeyen Besinler

  • Tavuk, hindi, ördek veya bıldırcın gibi kümes hayvanları
  • Balık ve karides gibi deniz ürünleri
  • Yumurtalar
  • Meyve ve sebzeler

Alfa-gal İçeren Gıda Dışı Ürünler

Bazı ilaçlar ve aşılar az miktarda alfa-gal içeren katkı maddeleri, dengeleyiciler veya kaplamalar içerebilir. Ancak Alfa – Gal Sendrom’lu hastaların hepsi bu bileşenlere tepki göstermez.

Alfa-gal içerebilen maddeler şunları içerir, ancak bunlarla sınırlı değildir:

  • Jelatin
  • Gliserin
  • Magnezyum stearat
  • Sığır özütü

Domuz veya ineklerden elde edilen kalp kapakçıkları, monoklonal antikorlar, heparin ve bazı antivenomlar gibi hayvansal kaynaklı tıbbi ürünler alfa-gal içerebilir.

Herhangi bir şiddetli alerjide olduğunda, Alfa – Gal Sendrom’lu hastaları, belirli aşılar ve ilaçlardan kaynaklanan bireysel risk ve faydalar hakkında karar almak için işyeri hekimleri ile birlikte çalışmalıdır.

Alfa-gal Sendromu – Allerjisi Tedavisi

Alfa-gal sendromunun spesifik bir tedavisi henüz yok.

Çalışanların yalnızken acil allerjik süreçlerinde kullanmaları için adrenalin oto enjektörü reçete edilebilir ve kullanımı öğretilebilir.

Acil durumlarda bilinç kaybı da olabileceği düşünülerek çalışanların acil durum künyeleri taşımaları sağlanabilir.

Çalışanların sağlık kayıtlarının düzenli tutulması ve acil başvuru anında ilgili sağlık kuruluşundaki hekimlerin ulaşabilmesi sağlanması da önemlidir.

Hafif alfa-gal alerjik semptomlar genellikle bir antihistaminik ilaçla tedavi edilir.

Daha şiddetli reaksiyonlar kas içi adrenalin enjeksiyonu ile tedavi edilir ve acil serviste ek tedaviler gerektirebilir.

Sonuç olarak gelişen allerjik bir reaksiyon olduğu için acil şartlarda diğer allerjik reaksiyonlarda olduğu gibi çalışanın anlık şikayetleri ve sağlık durumuna göre tedavi edilir.

EK KAYNAKhttps://jamanetwork.com/journals/jama/fullarticle/2812935

Kişisel Yorumum

Bu hastalıkta temel tıbbi bilgilerimizle çelişen hususlar var;

İlk olarak, IgE’ nin aracı olduğu diğer alerjik tepkiler, antijenle karşılaştıktan sonra dakikalar içinde gelişirken Alfa-gal sendromunda belirtiler et yendikten 4-6 saat sonra ortaya çıkmaktadır.

Diğer önemli durum da antijenin protein değil bir karbonhidrat olması ve duyarlılığın kene ısırığı ile oluşması da bir tuhaf iştir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

İleri Düzey Tıbbi Bilgi Okumak İsteyenler İçin

Dikkat – Aşağıda yer alan bilgiler

Esra Yücel1(İD), Zeynep Tamay1(İD)

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk İmmünolojisi ve Allerji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.tr.cocukenfeksiyondergisi.org/upload/documents/2020-01/2020-14-1-001-004.pdf

Kene Isırığı ile İlişkili Yeni Bir Hastalık: Alpha-Gal Allerjisi” Makalesinden alıntılanmıştır.

Anti-gal antikoru, spesifik olarak Gal(alfa)1-3Gal(beta)1-4GlcNAc-R molekülü (kısaca “alfa-galaktosil epitopu”) ile etkileşir.

Yapılan çalışmalar, kene ısırığı sonrası vücuda kan yoluyla giren alfa-gal şekerinin, anti-gal isimli bir antikorun üretimini tetiklemesi sonucu alerjik reaksiyonun geliştiğini göstermektedir.

Alfa-gal oligosakkaridine karşı üretilen IgM, IgG ve IgE antikorları farklı reaksiyonlara neden olur. Alfa-gal sendromu reaksiyonlarını IgE oluşturur. Kenenin ısırığında alınan Th2-tetikleyici reaksiyonu IgE reaksiyonunu değiştirdiği ve Alfa-Gal Sendromu’nu neden olduğu düşünümektedir.

Alfa-gal sendromu oluşumu sadece memeli eti tüketmek ile olmaz, kene tarafından ısırılma şarttır.

Sonrasındaki reaksiyon IgM antikorunun, bir diğer memeli hayvandan gelen eti “yabancı madde” olarak algılayıp reddetme reaksiyonudur. Bu sebeple sorun sadece sadece alerjik reaksiyon değildir. Hayvandan insana doku, organ nakillerinde de (ksenotransplantasyon) zorluk çıkarır.

ALPHA GAL-ALLERJİSİNDE KLİNİK BULGULAR ve TANI

Alpha-Gal allerjisi iki ayrı klinik bulguya yol açmaktadır.

Bunlardan birincisi setuksimabın ilk infüzyonunda dakikalar içinde görülen fatal olabilecek erken tipte IgE aracılı sistemik aşırı duyarlılık reaksiyonudur.

Diğeri ise kırmızı et tüketimini takip eden 2-5 saat içinde başlayan, daha çok bulantı gibi gastrointestinal semptomlar, özellikle palmar bölgede ya da yaygın kaşıntı, ürtiker ve anafilaksi şeklinde ortaya çıkan geç tipte IgE aracılı sistemik reaksiyonlardır.

Hastaların çoğunda belirtilerin ortaya çıkışından yaklaşık 15 gün-1 ay öncesinde kene ısırığı öyküsü mevcuttur. Egzersiz gibi bazı kofaktörler, tüketilen etin pişirme şekli, tüketilen miktar, böbrek, dalak gibi sakatat ürünlerinin tüketilmesi de semptomların ortaya çıkış zamanını etkileyebilmektedir.

Bu hastalarda genellikle tüm kırmızı etler ile belirti olması beklenmekte olup, tavuk ve balık gibi diğer etler ile reaksiyon gelişmemektedir.

Bazı hastalarda tüketilen etin hayvanın hangi kısmına ait olduğuna bağlı olarak antijen miktarının daha fazla ya da az olması ile ilişkili sadece kaşıntı ve ürtiker gibi hafif semptomlar da olabilmektedir.

Kırmızı etin sindirimi, Alpha gal’in sistemik dolaşımda şilomikronlar ve VLDL ile taşınması için bir süre geçmesinin gerekmesi ve önceden kene ısırığı ile duyarlılık gelişmiş bireylerde VLDL üzerinde taşınan Alpha gal’in mast hücrelerini aktive ederek IgE aracılı geç reaksiyonu başlatması kırmızı et tüketimi sonrası neden geç reaksiyon geliştiğini açıklamaktadır.

Tanı için koyun, dana, domuz eti gibi kırmızı etlerin kendisi ya da ticari ekstratları ile yapılan deri delme testlerinde ya negatiflik saptanmakta ya da küçük (2-4 mm) kabarıklık gözlenmektedir.

Bu alerjenlere karşı bakılan spesifik IgE değerleri de çoğunlukla negatiftir ve tanısal değildir.

Tanı için setuksimab ile yapılan deri delme testi, intradermal test ve kandan Alpha gal spesifik IgE tayini daha spesifik testlerdir.

Yapılan bir çalışmada Alpha gal Spesifik IgE’nin 5.5 kU/L üzerinde saptanması Alpha gal allerjisini %95’in üzerinde bir oranda öngörmektedir.

Alpha gal allerjisini doğrulamak için yapılacak kırmızı et ile besin yükleme testi için standart bir protokol olmamakla birlikte özellikle geç reaksiyon beklendiğinden hastanın uzun süreli gözlenmesi önerilmektedir.

Aşılar

Özellikle Alpha gal allerjisi olan kişilerde sığır jelatini içeren aşılar ile aşılama sonrası reaksiyon bildirilmiştir. Bu reaksiyonların çoğu hidrolize jelatin içeren Varicella Zoster aşısı (Zostavax) sonrası olmuştur.

Prostetik Kalp Kapakları

Sığır ya da domuz kaynaklı biyoprostetik kapak implantasyonu sonrası akut allerjik reaksiyon ile komplike olan olgular bildirildiği gibi erken dönemde kapak yetersizliği ve kapak deformasyonu gelişen Alpha gal allerjisi olan olgular da bildirilmiştir. Bu nedenle Alpha gal içermeyen biyoprostetik kapak geliştirmek için çalışmalar yapılmaktadır.

İdiyopatik Anafilaksi

Yapılan bir çalışmada idiyopatik anafilaksili olguların %9’unda Alpha gal allerjisi saptanmıştır. Kırmızı et tüketimi sonrası semptomların geç başlaması ve hastanın gelişen semptomlarını bununla ilişkilendirmemesi, kene ısırığı öyküsünün sorgulanmaması ya da hastanın bu ayrıntıyı hatırlamaması bu hastaların idyopatik anafilaksi olarak değerlendirilmelerinin en önemli sebeplerindendir. Bu nedenle idiyopatik anafilaksi ayrıcı tanısında Alpha Gal allerjisi de mutlaka düşünülmelidir.

TARİHÇE

Alpha gal allerjisinin tanımlanması bazı epidemiyolojik gözlemlerin sayesinde gerçekleşmiştir.

İlk kez 2004 yılında metastatik kolorektal kanser tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiş Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü (EGFR)’ne karşı monoklonal antikor olan Cetuximab araştırmaları sırasında ilacın ilk infüzyonundan dakikalar sonra gelişen anafilaksi vakalarının özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin güneydoğu eyaletlerinde sık olduğu gözlendi.

Bunun üzerine yapılan araştırmalarda bu vakalarda ilaç infüzyonu öncesinde de ilaca karşı spesifik IgE antikorlarının mevcut olduğu gösterildi ve ileriki yıllarda Cetuximab’ın glikolizasyon mekanizması, ilacın α1,3-galaktozil rezidüleri içerdiği ve Cetuximab’a karşı oluşan bu spesifik IgE’nin aslında Cetuximab’ın ağır zincirindeki Fab bölgesindeki α1,3 galaktoz oligosakkarit rezidülerine karşı geliştiği keşfedildi.

Aynı tarihlerde ABD’nin yine güneydoğu eyaletlerinde özellikle açık hava etkinliği yapan kişilerde tekrarlayan yaygın ürtiker, anjiyoödem ve anafilaksi görüldüğü ve bu kişilerin ortak özellik olarak reaksiyonlardan 3-5 saat öncesinde kırmızı et tükettikleri gözlendi.

Bu hastaların ilginç olarak hem ticari alerjen ekstratları, hem de pişmiş ve çiğ dana, koyun ve domuz eti ile yapılan deri delme testleri ile aynı zamanda spesifik IgE düzeyleri negatif saptamıştı.

Karl Landsteiner 1936’da insanlarda non-primat hayvanların kan grubu antijenlerinde bulunan ‘B-Like’ oligosakkaritlere karşı antikor olduğunu göstermişti.

Bu antijenin Alpha gal ile eş yapıda olduğunun bulunması ve Alpha gal’in non-primat memelilerin et ve dokularında bulunduğunun gösterilmesi, bu nedeni açıklanamayan aşırı duyarlılık reaksiyonlarının tanımlanması için gerekli ipuçlarından en önemlisini sağlamış oldu.

Yukarıda bahsedilen iki farklı klinik bulgunun benzer coğrafik bölgede gerçekleşmesi nedeniyle araştırıcılar bu hastaların serumlarında Alpha gal duyarlılığını incelediler. Hastaların Alpha gal spesifik IgE değerlerinin anlamlı olarak yüksek olduğunu ve aynı zamanda kırmızı ette bulunan 7 tip Alpha gal spesifik epitoptan 4’ünün pişirilme ile kaybolmadığını gösterdiler.

İlk kez 2009’da Avustralya’dan yayınlanan bir makalede kırmızı et allerjisi ile kene ısırığının ilişkili olabileceği bildirildi.

Bunun üzerine araştırmacılar ABD’de özellikle Rocky Dağları Benekli Ateşi’nin en sık görüldüğü bölgedeki Amblyomma americanum (Lone Star Tick) kenesinin dağılım bölgesi ile kırmızı et ve Cetuximab’a karşı reaksiyonların görüldüğü bölgelerin de aynı olduğunu gözlemlediler. Bu cins keneler ile ısırılan kişilerde Alpha gal spesifik IgE artışının saptanması kene ısırığı ile kırmızı et allerjisi ilişkisini ortaya koydu.

ABD’dekinden farklı cins keneler ile; Avustralya’dan Ixodes holocyclus, Avrupa’dan Ixodes ricinus, Panama’dan Ambylomma cajennense kenelerinin ısırması sonrası gelişen kırmızı et allerjisi olan olgular bildirildi.

Yapılan bir çalışmada Ixodes ricinus cinsi kenenin gastrointestinal sisteminden Apha gal alerjeni izole edildi.

ABD’de Lyme hastalığının başlıca vektörü olan Ixodes scapularis kenelerinin Alpha gal’e karşı spesifik IgE oluşturmadığı gösterildi.

Ülkemizden de Alpha gal allerjisi olan vakalar bildirildi.

Bu vakaların özellikle Ixodes ricinus’un baskın kene türü olduğu Orta Karadeniz bölgesi illerinden Ordu ve Giresun’da kene ile sokulma öyküsü mevcuttu.

Yakın zamanda yapılan bir çalışmada ‘Apha gal knock out’ fare modelinde kene tükürüğünün subkutan uygulanmasının Alpha gal spesifik IgE oluşumu için yeterli antijenik uyarıyı sağladığı gösterildi ve bu sayede Alpha gal allerjisinde duyarlılığın gelişmesi için kene ısırığının en önemli yol olduğu kanıtlanmış oldu.

Son yıllarda kene dışı parazitlerin (örn. helmintler) yol açtığı Alpha gal duyarlılığının immünomodülatuar etkisi olduğu ve regülatuar T (T reg) hücre artışı ile allerjik yanıtın azalmasını sağladığı gösterilerek bu durumun ‘hijyen hipotezi’ ile örtüşebileceği ifade edildi.

İnsan kan grubu antijenleri ile Alpha gal’in benzer homolog yapısı olması nedeniyle yapılan bir çalışmada Alpha gal allerjisinin özellikle Anti B antikoru mevcut olan O ve A kan grubu kişilerde daha sık görüldüğü bildirildi.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İşyerinde Tükenmişlik Hissediyor musunuz? İşiniz Sağlığınızı Etkiliyorsa Ne Yapabileceğinizi Öğrenin.

İş Tükenmişliği “Burnout”, işe bağlı bir stres türüdür.

Çalışanın fiziksel veya duygusal olarak eksilmeyi yıpranmayı ifade eder. Çalışanların tükenmişliği aynı zamanda işe yaramadığı duygusunu, kendini güçsüz ve boş hissetmesini de kapsamaktadır.

Çalışanların tükenmişlik yaşaması kendisinin ve ailesinin yıkımı ile sonlanabilecek ciddi bir süreçtir. Dolayısı ile iş ortamı ve iş verimliliği bakımından da olumsuz sonuçlara neden olacaktır.

BİLGİ: Bilinen tükenmişlik kavramı, 1974’te ilk olarak psikolog Herbert Freundenberger tarafından kullanılmış. Freudenberger tükenmişliği, insanların aşırı çalışmaları sonucu işlerinin gereklerini yerine getiremediklerinde hissettikleri duygusal tükenme olarak tanımlamış. Daha sonraki yıllarda tanımı daha da detaylandırarak tükenmişliğin etmenlerini duygusal tükenme, duyarsızlaşma, kişisel başarı ve beceride azalma olarak sıralamış.

Tükenmişlik bugün için tıbbi bir teşhis değildir.

Tükenmişliğin arka planında depresyon ve benzeri durumların olduğu görüşünde olanlar da vardır. Çalışanlarda tükenmişlik depresyon gelişimi riskini artırabilir. Buna rağmen depresyon ve tükenmişlik birbirlerinden farklı olup ve pek tabi ki farklı tedavilere ihtiyaç duyarlar.

BİLGİ: Stres tepkilerinin üç anahtar boyutu; aşırı yorgunluk, alaycılık hisleri, işten kopma ile etkisizlik ve başarısızlık hisleridir. Bu üç boyuttaki varyasyonların birleşimleri farklı iş deneyim modelleri ve tükenmişlik riskiyle sonuçlanabilir. (Maslach, 2003; Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001).

Belirli kişilik özellikleri tükenmişlik riskini etkileyebilir. Geçmiş iş deneyimleri gibi diğer faktörler de tükenmişlik riskini etkileyebilir. Bu, iki kişi aynı iş sorunlarıyla uğraşıyorsa birinin iş tükenmişliği yaşarken diğerinin yaşamamasının nedenini açıklamaya yardımcı olur.

Sebebi ne olursa olsun, iş tükenmişliği fiziksel ve ruhsal sağlığınızı etkileyebilir. İşte iş tükenmişliğinizin olup olmadığını nasıl anlayacağınıza ve bu konuda neler yapabileceğinize dair bazı ipuçları.

BİLGİ: Freudenberger kendini işe adamış kişiyi şöyle tanımlar: Çok fazla iş yüklenen, haddinden fazla çalışan, iş dışındaki yaşamı tatmin edici olmayan, aynı zamanda işini başka hiçbir kimsenin onun kadar etkili yapamayacağını düşünen ve kuralcı bir çalışan kişidir. (Iacovides, vd., 2003). Tanıdık 🙂 geldi mi?

Değerli Çalışanlar İş tükenmişliği yaşayıp yaşamadığınızı öğrenmek için şu soruları yanıtlayın:

  • Yaptığınız işin değerini sorguluyor musunuz?
  • Kendinizi işe sürüklüyor ve başlamakta zorluk mu çekiyorsunuz?
  • Kendinizi işinizden ve birlikte çalıştığınız insanlardan uzak mı hissediyorsunuz?
  • İş arkadaşlarınıza, müşterilerinize veya danışanlarınıza karşı sabrınız mı tükendi?
  • İşinizi iyi yapacak enerjiye sahip değil misiniz?
  • İşinize odaklanmakta zorluk mu çekiyorsunuz?
  • Yaptığınız işlerden pek tatmin olmuyor musunuz?
  • İşinizin sizi hayal kırıklığına uğrattığını mı hissediyorsunuz?
  • Yeteneklerinizden ve becerilerinizden şüphe mi ediyorsunuz?
  • Kendinizi daha iyi hissetmek veya hislerinizi uyuşturmak için yiyecek, uyuşturucu veya alkol kullanıyor musunuz?
  • Uyku alışkanlıklarınız değişti mi?
  • Baş ağrınız, mide veya bağırsak problemleriniz veya bilinen bir nedeni olmayan başka fiziksel şikayetleriniz mi var?

Değerli çalışanlar bu sorulardan herhangi birine evet cevabı verdiyseniz, iş tükenmişliği yaşıyor olabilirsiniz. Evet cevabı sayınız arttıkça iş tükenmişliği olma olasılığınız yükselmektedir. Öncelikle İş yeri hekiminizle görüşmeli gerek görmesi durumunda Psikiyatri uzmanına başvurmalısınız. Vereceğiniz evet cevapları aynı zamanda depresyon ve benzeri bir sağlık sorununuz da olabileceğini göstermektedir.

İş tükenmişliğinin farklı nedenlerini sıraladığımızda:

  • Kontrol Eksikliği: Çalışanın yaptığı iş konusunda söz sahibi olmaması yada çok kısıtlanmasıdır. Örneğin çalışma programını, iş yükünün zamana yayılmasının planlaması vb gibi kararlarda söz hakkı olmaması yada çok kısıtlı olması iş tükenmişliğine yol açabilir. Bunun yanında çalışanın işin gereğini yerine getirebilmek için ihtiyacı olan desteğe, bilgi akışına, ekipmana vb gibi şeylere sahip olmaması da tükenmişliğe katkıda bulunmaktadır.
  • Çalışandan Beklenenler Konusunda Netlik Eksikliği: Çalışan, işvereninin, üst yöneticilerinin talepleri konusunda, hedefleri konusunda emin değilse, tamamladıklarının (yaptıklarının) yeterli olup olmadığından başarılı olup olmadığından emin olamaz. Başarı hissini yaşayamaz. Bu durum zaman içerisinde iş tükenmişliğine yol açar.
  • Başkalarıyla Çatışmalar: Çalışanlar bazı işyerlerinde zorba yöneticilerle çalışma durumunda kalırlar. İşyerindeki çalışma arkadaşlarınız farklı sebeplerle aralarına almıyor hatta karşı duruş sergiliyor olabilirler. İşveren yada üst yöneticiler çalışanın işi ile fazlaca ilgileniyor ve stresini arttırıyor olabilirler. Bu durum zaman içinde iş tükenmişliğine yol açar.
  • Çok Fazla veya Çok Az Olan Talepler: Çalışanın beceri ve yeteneklerinin çok altında bir iş yaptığı durumlarda odaklanmak için gereğinden fazla enerji harcamaya başlar ya da taleplerin beceri ve yeteneklerini çok aştığı durumlarda enerjisi kısa zamanda biter. Bu iki durum da çalışanın yorgunluğuna ve iş tükenmişliğine yol açabilir.
  • Destek Eksikliği: Çalışanlar hem işyerlerinde hem de kişisel yaşamlarında yalnız hissedebilirler. Çalışmaları sırasında gerektiğinde danışma veya onaylanma ihtiyacı duyarlar. ihtiyaç duyduklarında bu desteği bulamamaları durumunda çalışanın stresi artar. Bu durum iş tükenmişliğine yol açar.
  • İş-Yaşam Dengesi Sorunları: Çalışanın iş yerinde geçirdiği sürenin uzaması sebebiyle özel hayatından özellikle de ailesiyle geçireceği zamanın daralması yada işyerinde enerjisini tüketmesi sebebiyle zamanı olsa da özel yaşamına ve ailesine enerjisi kalmaması hayatının dengesini bozar. Bu dengenin bozulması iş tükenmişliğine yol açar.
  • Duygusal Baskı, Empati ile Gelen Baskı: Çalışan sosyal hizmetler, sağlık vb gibi insanlara destek olmayı gerektiren işlerde çalıştığında acze düşen insanların durumları ile kendini, duygu durumunu eşleştirmesi ve gücünün ötesinde olan maduriyetler karşısında aciz kalması strese yol açar. Bu durum da iş tükenmişliğine yol açar.

İş tükenmişliği durumlarında her hangi bir şey yapmamak kişinin durumunu daha da kötüleştirir.

  • Bitkin hissetmek.
  • Başa çıkabilecek durumda değilim.
  • Uyuyamamak.
  • Üzgün, öfkeli, sinirli olun ya da umursamayın.
  • Daha fazla alkol veya diğer maddeleri kullanın.
  • Kalp hastalığı, yüksek tansiyon veya tip 2 diyabet hastası olabilirsiniz.
  • Hastalanma olasılığınız daha yüksek olur.

Çalışanın tükenmişlik sendromu genellikle iş yerinde kontrol edemediği durumları içerir.

Değerli Çalışanlar, stresle nasıl başa çıkacağınızı kontrol etmenin yollarını değerlendirelim.

  • Doğru ve Etkili İletişim İle Kendinizi İfade Edin: Sizi endişelendiren hususlar hakkında öncelikle işvereninizle, yetkililerinizle konuşmalısınız. Farkında olmadıkları kasıtlı yapmadıkları hususlarda doğru iletişim ile farkındalık yaratabilir, Hedeflerde ulaşılabilir gerçekçi küçük adımlar belirleyin. Sıraya koyun. Pek tabi ki iş yerinde sizin için sorun olan hususların değişmesi olası değilse, sizin için daha uygun olabilecek bir iş arayabilirsiniz. Eisenhower Matrisini öğrenin iş ve özel hayatınızda uygulayın.
  • Destek Arayın:  İş arkadaşlarınızdan, arkadaşlarınızdan veya sevdiklerinizden destek isteyin. Başkalarıyla konuşmak başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Ait olduğunuzu hissetmek tükenmişliğe karşı koruma sağlar. İşiniz bir çalışan yardım programı sunuyorsa, sunulan hizmetlere bakın.
  • Beyninizi Dinlendirin: Stresle başa çıkmanıza yardımcı olabilecek aktiviteler arayın. Örnekler hayvan beslemek, çiçek yetiştirmek belki bahçe işleri vb gibi sizi zihnen mutlu edecek ve dinlendirecek ile ilgil alanları bulun. Bunların yanı sıra yoga, meditasyon veya tai chi gibi farklı zihin faaliyetlerini de seçebilirsiniz. Nefes egzersizi öğrenin. Günde birkaç kez derin nefes almak kadar basit bir şey bile gerginliği azaltmaya yardımcı olabilir.
  • Bedeninizi Çalıştırın: Düzenli beden egzersizleri stresle başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Ayrıca zihninizi işten uzaklaştırabilir. Örnek olarak Halı saha maçı, yürüyüş, bisiklet vb gibi faaliyetlere katılabilirsiniz.
  • Uyku Düzeninize Dikkat Edin: Uyku, bedenin ve zihnin refahı geri kazandırır ve sağlığınızı korumanıza yardımcı olur.
  • Farkındalığınızı Arttırın: Farkındalık, yargılamadan veya tepki vermeden içinizde ve çevrenizde olup bitenlerin farkında olmaktır. Bu uygulama, işte olanlarla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.

Her zaman aklınıza gelmemiş bir seçeneğiniz daha olabileceğini düşünün ve o seçeneği araştırın. Yardım isteyin. Unutmayın, tükenmişlik çağımızın önemli sorunudur. İş tükenmişliğinizin çözümü sizin elinizde.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Hijyen Eğitimi Yönetmeliği Çerçevesinde İşyeri Hekimleri Neler Yapmalıdır?

İşyeri Hekimlerimiz,

Resmî Gazete Tarihi: 05.07.2013 Sayısı: 28698 Hijyen Eğitimi Yönetmeliği (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18552&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) kapsamındaki iş yerlerinde çalışanların muayenelerini yaptıkları sırada, Yönetmeliğin 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının:

(a) bendindeki “Gıda ile taşınabilen bir hastalığı olan veya bu hastalığın taşıyıcısı durumundaki kişiler ile ishali bulunanlar.

hükmü ve

(b) bendindeki “Vücudun görünür kısımlarında açık/enfekte yara, deri enfeksiyonu ve benzeri halkta tiksintiye yol açabilecek deri lezyonları bulunanlar; cüzzam, frengi ve verem hastalığına yakalananlar.

hükmü ile

(c) bendindeki “30/5/2007 tarihli ve 26537 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliğinde (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=11347&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) genel hatları ile yer alan, hijyen ilkelerine uyulmadığı durumlarda halk sağlığı açısından problem oluşturabilecek hastalığı bulunanlar.

hükmünü dikkate almalıdırlar.

Ayrıca

İşyeri Hekimleri Hijyen Yönetmeliğine konu olan sektör ve işlerde faaliyet gösteren firmalara yaptıkları ziyaretlerde 29.12.2012 tarih ve 28512 sayılı Resmî Gazete de yayınlanan İş Sağlığı Ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği’nin (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=16924&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) 4. Maddesinin ( e ) bendi konusu olan ve 20.07.2013 tarih ve 28713 sayılı Resmî Gazete de yayınlanan İşyeri Hekimi Ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliği’ nin (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18615&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5.) 11. Maddesinin (4) bendi gereği de yükümlülüğü olan Onaylı Defter‘ e ” Hijyen Eğitimi Yönetmeliği’ne göre iş yerinde doğrudan hizmetin içinde olan tüm çalışanların hijyen eğitimi belgelerinin olması gerektiğini ve yükümlülükleri yerine getirmeyen işletmelerin hakkında 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesine göre işlem yapılacağını, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, durumu bu maddelere uygun bulunmayan çalışanların her biri ayrı ayrı aykırılıklar olarak değerlendirileceğini ve her birisi için cezai işlemler de ayrı ayrı uygulanacağını ” işveren ve/veya vekiline bildirimi özetle yazmalıdır.

NOT: ( 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Madde 282. — Bu kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlar hakkında, kanunda ayrıca bir ceza hükmü gösterilmediği ve fiilleri Türk Ceza Kanu nunda daha ağır cezayı gerektirmediği takdirde 2 aya kadar hafif hapis ve 2024 yılı için 100 liradan 500 liraya kadar hafif para cezası verilir.)

Bu yazı görev, yetki ve sorumluluğa vakıf sayın meslektaşlarıma hatırlatma maksadı ile hazırlanmış olup, son kararın kendilerine ait olduğunun bilinciyle saygılarımızı sunarız.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı. ve Eğitim Koordinatörü

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıtlıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kan Şekeri

Kan şekeri, kanda taşınan glukoz miktarının ölçüldüğü değerdir.

Glukoz, vücudun ana enerji kaynağı olan ve metabolik süreçlerde kullanılan, tüketilen yiyecek ve içeceklerden elde edilerek kan dolaşımında yer alan bir karbonhidrat türüdür. 

Açlık Kan Şekeri

Günümüzde sağlıklı kişilerde genel kabul gören;

8 – 12 saat açlık sonrası kan şekerinin olması gereken değeri, ölçüldüğünde 70-100 mg/dl’dir ve Normal Açlık Kan Şekeri olarak adlandırılır.

**** 8 – 12 saat açlık sonrası ölçüldüğünde kan şekeri 60 mg/dl ve altında olduğu durum hipoglisemi (Düşük kan şekeri) olarak adlandırılır. Hipoglisemi kişinin hayatını tehlikeye düşüren ve acil müdahale edilmmesi gereken bir durumdur.

**** 8 – 12 saat açlık sonrası ölçüldüğünde kan şekeri 125 mg/dl’in üzerinde olduğu durum hiperglisemi (Yüksek şeker) olarak adlandırılır.

Kan Şekerinin miktarını belirtmek için kullanılan ölçü birimi : mg/dl = miligram/desilitre

Miligram (mg) : Bir gramın binde birine eşit ağırlık ölçüsü birimidir.

Desilitre (dl) : Bir litrenin onda birine eşit olan sıvı ölçü birimidir.

Tokluk Kan Şekeri

İdeal Tokluk Kan Şekeri değerinin tespit edilebilmesi için yemeğe başladıktan sonra 2 saat geçmesi gerekir. Yemekten sonra 2-3 saat aralığında yapılan tokluk kan şekeri ölçümü de geçerli sonuç verir.

Fakat yemekten 4 saat geçtikten sonra yapılan kan şekeri ölçümlerinde çıkan sonuçlar ile kişinin tokluk kan şekerini değerlendirilemez.

Günümüzde sağlıklı kişilerde genel kabul gören;

Yemekten 2 saat sonra ölçüldüğünde kan şekeri 70-140 mg/dl olması Normal Tokluk Kan Şekeri olarak kabul edilir.

**** Yemekten 2 saat sonra ölçüldüğünde kan şekeri 60 mg/dl ve altında olduğu durum hipoglisemi (Düşük kan şekeri) olarak adlandırılır.

**** Yemekten 2 saat sonra ölçüldüğünde kan şekeri 200 mg/dl’in üzerinde olduğu durum hiperglisemi (Yüksek şeker) olarak adlandırılır.

Sağlık kuruluşlarında şeker ölçümleri Biyokimya laboratuvarlarında çok daha hassas ve doğruluğu çok daha yüksek olarak ölçülmekte ise de günlük pratik uygulamalar için Glukometri aletleri kullanılır. Bu aletler de güvenilir öçümler yapmaktadır. Farklı firmalar tarafından üretilmiş çok sayıda çeşit mevcuttur.

Glukometre Cihazları İle Kan Şekeri Ölçümünde Dikkat Edilecek Hususlar

1. Kan Şekeri Ölçüm Zamanlaması Doğru Yapılmalıdır.

Kan şekeri birçok faktörden etkilenir. Bunlar;

A. Stres,

B. Egzersiz,

C. Beslenme durumu,

D. Seyahat,

E. Gece-gündüz gibi birçok çevresel ve fizyolojik faktörlerdir.

Bu sebeple gün boyunca farklı zamanlarda test yapmak idealdir. Testin yapıldığı saat ve saptanan değer birlikte kaydedilmelidir. Tedavi düzenlenmesi için gün içinde en az 4 değere ihtiyaç vardır.

2. Doğru Parmak Tercihi Yapılmalıdır.

İhmal edilen lakin kişinin sağlığı için çok önemli olan husus, kan şekeri ölçümünde her gün veya gün içerisinde tekrar eden ölçümlerde aynı parmak kullanılmamalıdır. Bu hata tekrar tekrar iğne batırılan parmakta ağrıya, yara oluşumuna hatta enfeksiyona neden olabilir. Diyabet (Şeker) hastası olanlarda yara iyileşmesi gecikebilir. Bu nedenle, kan şekeri testi için her iki elin farklı parmaklarını değiştirerek kullanmak en doğrusudur.

3. Her Test İçin Ayrı İğne Kullanılmalıdır

Kan şekerinin ölçümünde aynı iğneyi değiştirmeden tekrar kullanmak özellikle Diyabet (Şeker) hastalarında olmak üzere herkeste enfeksiyon olasılığını arttırır. Her ölçüm için ayrı iğne kullanmak ve her delme işleminden sonra atmak idealdir.

4. İğne Parmak Ucunda Yeterli Derinliğe Girmelidir.

Parmak ucundan ölçüm için gerekli ve yeterli miktar kan çıkmasını sağlamak için;

Lanset / Parmak delme iğnesi; kan şekeri ölçüm cihazları ile kan örneği almak için kullanılan ince, sivri bir iğneler veya ucu değiştirilebilir / iğne batma derinliği ayarlanabilir parmak delme kalemleri kullanılmaktadır.

Rutin uygulamalar için 2 mm iğne uçları yeterli olup farklı uzunlukta uçlar mevcuttur.

5. Ölçüm Öncesi Dezenfeksiyon Yapılmalıdır.

Ölçüm yapacak olan kişi de ölçümü yapılacak olan kişi de önce ellerini sabunla yıkamalıdır. Daha sonra ölçümü yapılacak kişinin iğne batırılacak olan parmağının enfeksiyonu olmadığına emin olduktan sonra parmak ucu dezenfekte (Kolonya, alkol, deri dezenfektanı vb gibi ile) edilir. Uygulanan dezenfektan sıvının buharlaşması için kısa bir süre beklenmelidir. (Üflenmemeli, silinmemelidir)

6. Kan Şekeri Seviyeleri Arasında Farklılıklar Olabilir

Evde veya sağlık kuruluşunda Glukometre ile ölçülen kan şekeri düzeyleri, sağlık kuruluşlarının laboratuvarlarında ölçülenlerden farklı olabilir. Bu durumu not alarak muhakkak hekiminize danışmalısınız.

7. Tokluk kan şekeri ölçümü

Tokluk kan şekeri testi, yemekten iki saat sonrası şeker seviyesini test ederken, sayım süresi yemeğin başlangıcından itibaren, ilk lokmanın alınması ile başlamalıdır. Yoksa çıkan değer hekiminiz için yanıltıcı olur.

Kan Şekeri Sonucun Değerlendirilmesi

Süreç içerisinde kişiler sınırlı ölçüllerde kan şekerlerinin takibini ve yorumunu yapabilir düzeye gelebilseler de kişi için değerlendirmenin kendisini takip eden hekim tarafından yapılması en doğrusudur.

Hekimin, kişinin diğer tahlil sonuçlarına, kişi ile yaptığı görüşme ile geçmişini ve soy geçmişini değerlendirmesini (anamnez), kişiyi görmesi – gözlemlemesi (İnspeksiyon), gerekli durumlarda fiziksel muayenesini yapması sonrası kan şekeri sonucunu yeterli yorumlayacağı da dikkate alınmalıdır.

İnsülin direncini şu şekilde şematize edilebilir

Daha çok karbonhidrat

Daha çok insülin

Daha çok insülin daha çok hipoglisemi

Daha çok hipoglisemi daha çok karbonhidrat

Daha çok karbonhidrat daha çok kilo

Daha çok kilo daha çok insülin

Daha çok insülin daha çok hipoglisemi atağı

Daha çok karbonhidrat daha çok

Yıllar sonra (5-10 yıl)

Diyabet

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.


Daha Fazla

İşyerlerinde Gıda güvenliği

Gıda güvenliği, gıdanın kalitesini koruyan koşullar ve uygulamalar anlamına gelir. Bu uygulamalar kontaminasyonu ve gıda kaynaklı hastalıkları önler.

Çalıştıkları firmalarda gıda ile ilgili işler (Ahçı, çaycı, yemek servisi yapanlar, çay kahve vb gibi gıda servisi yapanlar) Hijyen Eğitimi Yönetmeliği gereğince Hijyen eğitimi alması ve aldığı eğitimi resmi olarak belgelendirmesi zorunludur. Hijyen Eğitim Yönetmeliğini okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130705-3.htm)

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıylıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Hijyen Eğitimi ile ilgili yazımızı linke tıklayarak okuyabilirsiniz. (https://tetkik.com.tr/2024/08/19/hijyen-egitimi-zorunlulugu/)

Gıda güvenliği Neden Gerekli

Yiyecekler birçok farklı şekilde kirlenebilir. Bazı yiyecek ürünleri zaten bakteri veya parazit içerebilir. Bu mikroplar, yiyecek ürünleri düzgün bir şekilde işlenmezse paketleme işlemi sırasında yayılabilir. İşyerlerimizde yiyeceklerin uygunsuz şekilde pişirilmesi, hazırlanması veya saklanması da kirlenmeye neden olabilir.

Gıdaların doğru şekilde işlenmesi, depolanması ve hazırlanması gıda kaynaklı hastalık riskini büyük ölçüde azaltır. Bu sebeple öncelikli olarak işyerlerine gıda maddeleri satın alırken güvenli kaynaklardan satın alınmalı ve gıdanın gerektirdiği şekilde işyerine taşınması, depolanması sağlanmalıdır.

İşyerlerine Tüketilmek Üzere Alınan Gıda Kaynakları

Gıda maddelerinin hepsi kirlenebilir. Lakin bazı gıdalar yüksek risklidir. İlk sırralarda kırmızı etler, kümes hayvanları, yumurtalar, peynir, süt ürünleri, çiğ sebzeler ve çiğ balık veya kabuklu deniz ürünleri bulunur.

Gıda Güvenliğine Uyulmamasını Durumunda Oluşacak Durumlar

Gıda güvenliğine uyulmaması hastalıklara yol açabilir. Gıda kaynaklı oluşacak hastalıklar çok farklı belirtiler verir. İlk olarak mide sorunları veya mide rahatsızlığı, mide bulantısı, kusma ve/veya ishal gibi sorunlar oluşur. Gıda kaynaklı hastalıklar duruma gör şiddetli ve ölümcül olabilir. Özellikle yaşlı yetişkin çalışanlar, hamile çalışanlar ve bağışıklık sistemi zayıflamış çalışanlar risk altındadır.

Gıda Güvenliği Önerileri

Firmanızda gıda/yemek bölümünde çalışanların ellerinde kesik veya yara varsa, yiyecekleri tutmak için uygun eldivenler giymeli veya yiyecek hazırlamaktan kaçınmalıdırlar. Bu bölümden sorumlu yöneticilerin devamlı kontrol altında tutmaları geereken önemli bir husustur. Gıda Güvenliğini sağllamak ve gıda kaynaklı hastalık riskini azaltmak için çalışanların ellerini doğru zamanda ve doğru şekilde yıkamaları sağlanmalıdır.

  • Herhangi bir gıdayı ellemeden önce ve sonra
  • Tuvaleti kullandıktan veya bez değiştirdikten sonra
  • Hayvanlara dokunduktan sonra tekrar gıdalara dokunmadan önce eller yıkanmalıdır.

Gıda maddelerinde çapraz bulaşma konusu sıklıkla gözden kaçırılır. Bu tür kirlenmeleri – bulaşmaları önlemek için yapılması gerekenler;

  • Tüm kesme tahtaları ve mutfak aletleri her gıda maddesi ile yapılan işlem sonrası sıcak su ve sabunla yıkanmalıdır.
  • Hazırlama sırasında et, kümes hayvanları ve deniz ürünleri diğer yiyeceklerden ayrılmalıdır.

Gıda güvenliğini sağlamak, bulaşma ve zehirlenme riskini azaltmak için yapılması gerekenler:

  • Yemek hazırlamadan veya servis etmeden önce ilgili kişi ellerini dikkatlice ve doğru şekilde yıkamalıdır.
  • Mutfak çalışanlarınız ellerini sık sık yıkamalı ve kullandıkları bezleri dikkatli bir şekilde atmalı, böylece bakteriler yiyecek hazırlanan yüzeylere yayılmaz.
  • Sadece temiz tabak ve çatal bıçak kullanılmalıdır.
  • Her yiyecek için farklı olan doğru sıcaklığı öğrenip yeteri kadar pişirilmelidir. Pişirilen gıdanın sıcaklığı en kalın noktadan bir iç termometre ile kontrol edilmeli, asla yüzeyden kontrol edilmemelidir.
  • Kümes hayvanları, tüm kıymalar ve tüm doldurulmuş etler 73,8°C iç sıcaklığa kadar pişirilmelidir.
  • Deniz ürünleri ve biftekler veya pirzolalar veya kırmızı et kızartmaları 62,7°C iç sıcaklığa kadar pişirilmelidir.
  • Artanları en az 73,8°C iç sıcaklığa kadar tekrar ısıtılmalıdır.
  • Çiğ kıyma, tavuk, yumurta ve balık servis edilmemeli ve yenmemeli.
  • Yumurtaları beyazı ve sarısı katılaşana kadar pişirilmelidir.
  • Balık opak görünmeli ve kolayca pul pul dökülmelidir.
  • Yiyecekler hemen buzdolabına koyulmalı veya dondurulmalıdır.
  • Yiyecekleri satın alındıktan sonra mümkün olan en kısa sürede doğru sıcaklıkta saklanmalıdır.
  • Alışveriş işleri bitirdikten sonra değil, işin başında yapılmalıdır.
  • Artanlar servis edildikten sonra 2 saat içinde buzdolabına konmalıdır.
  • Sıcak yiyecekler daha hızlı soğuyabilmeleri için geniş, düz kaplara koyulmalıdır.
  • Dondurulmuş yiyecekler çözülüp pişirilmeye hazır olana kadar dondurucuda tutulmalıdır.
  • Yiyecekleri buzdolabında veya soğuk akan suyun altında (ya da yiyecekler çözüldükten hemen sonra pişirilecekse mikrodalgada) çözülmelidir; yiyecekler asla oda sıcaklığında tezgahta çözülmemelidir. (Bu konu mikrodalganın gıdalar üzerindeki olumsuz etkileri olduğu görüşleri sebebi ile yaygın olarak uygulansa da şimdilik kesin bir uygulama olarak söylenemez)
  • Artan yemeklerin üzerine, hazırlandıkları ve saklandıkları tarihleri ​​açıkça belirten bir etiket yapıştırılmalıdır.
  • Alışılmadık bir kokusu veya tadı olan gıdaları kullanılmamalıdır.
  • Pişmiş et veya balığı, çiğ etin konulduğu tabağa veya kaba, iyice yıkamadan tekrar konmamalıdır.
  • Hiçbir yiyecekten küf kesilmemeli ve “güvenli” görünen kısımları yemeye veya servis edilemeye çalışılmamalıdır. (Küf, görebileceğinizden daha uzağa, yiyeceğe yayılabilir.)
  • Yiyecekler satın alınmadan önce de kirlenmiş olabilir. Bu sebeple satın alırken veya sipariş teslim alınırken kontrol edilmelidir.
  • Son kullanma tarihi geçmiş yiyeceklere, mühürleri bozulmuş paketlenmiş yiyeceklere veya şişkin veya çukurlu kutulara dikkat edin ve bunları satın alınmamalı veya KULLANILMAMALIDIR.
  • Olağandışı bir koku veya görünüme sahip veya bozulmuş bir tada sahip yiyecekleri KULLANILMAMALIDIR.
  • Evde hazıranmış konserve edilmiş yiyeceklerin temiz koşullarda hazırlandığından emin olmadan KULLANILMAMALIDIR. (Evde konserve edilmiş yiyecekler , ciddi bir gıda kaynaklı hastalık olan botulizmin en yaygın nedenidir)
  • Buzdolabının sıcaklığı 4,4°C’ye, dondurucunun sıcaklığı ise -17,7°C’ye ayarlanmalıdır.
  • Yenmeyecek yiyecekler hemen buzdolabına kaldırılmalıdır.

Firmanızda yemek sonrası hastalanan olduğunda aynı yemeği yemiş kişiler sorgulanmalı benzer şikayetleri olanlar var ise ilgili öğün veya yemeğe ait saklanmış numuneler derhal usulüne uygun olarak analize gönderilmelidir.

17 Aralık 2011 tarihinde 28145 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan Gıda Ve Yemin Resmi Kontrollerine Dair Yönetmeliğin 41. maddesinde ”Gıda zehirlenmelerinde ya da zehirlenme şüphesi bulunan durumlarda zehirlenmeye neden olabilecek gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerden alınan numunelere ait her türlü muayene ve analiz ücretleri dahil tüm masraflar ilgili faaliyetten sorumlu gerçek veya tüzel kişilerce ödenir” hükmü yer almaktadır. İlgili yönetmelik linki aşağıdadır. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/12/20111217-7.htm

5113 sayılı “Gıdanın Resmi Kontrolü ve İdari Yaptırımlar Prosedürü ile Gıda Zehirlenmesi veya şüpheli durumlarda gıdalarla ilgili uygulanacak usul ve esaslar İl Valilikleri koordinasyonunda İl Tarım Müdürlüklerinin yönetimindedir.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Gastroenterit (Akut Barsak Enfeksiyonları)

Öncelikle izahat için akut yani ani gelişen, kronik yani zaman içinde gelişen tanımlarını bilmeliyiz.

Kronik Gastroentritler genel olarak sindirim sistemi başta olmak üzere diğer sistem hastalıklarına eşlik eden çokdaha nadir bir durum olduğu için aşağıda bahsedilmeyecektir.

Konumuz Akut (Ani gelişen) gastroenteritler, mide ve bağırsakların enfeksiyon veya iltihaplanmasıyla (enflamasyonuyla) tetiklenen kısa süreli bir hastalıktır.

Gastroenterit asıl olarak ishal (diyare) ile seyrederken, ishale bulantı, kusma, ateş ve karın ağrısı eşlik edebilir.

İshal, bağırsak hareketlerinin artması, dışkı miktarının fazlalaşması ile günlük dışkı sayısının artması ve dışkı kıvamının bozularak yumuşak, sulu bir görünüm alması olarak tanımlanır.

Gastroenteritin birçok farklı nedeni olabilir:

  • Virüsler
  • Bakteriler
  • Parazitler
  • Kimyasallar
  • Belirli tepkiler ilaçlar ve yemek

Bulaşma ile Meydana gelen Gastroenteritler?

Akut gastroenteritler genellikle bir virus veya bakteri, daha nadir olarak da bir parazit içeren dışkı ile bulaşmış olan yiyeceklerin yenilmesiyle, su veya diğer içeceklerin içilmesiyle, etkenle temas etmiş kirli ellerin ağıza götürülmesi ile ortaya çıkar.

  1. Kişisel hijyenine dikkat etmeyenlerde hastalık kişiden kişiye de bulaşabilir.
  2. Hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış veya saklanmış yiyeceklerin tüketilmesi ile bulaşabilir.
  3. Kirli su, yıkama sırasında yiyeceklere hastalık etkenlerinin bulaşmasına neden olabilir.
  4. Kirli sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de akut gastroenteritler için kaynak olabilirler.

Gastroenterit Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Hastalığın etkeni ne olursa olsun tüm gastroenteritlerde ishal görülür.

Virüsler ile gelişen ishalde dışkıda kan görülmez iken bazı bakteriler kanlı, sümüksü bir ishale neden olur. Bazıları bakteriyel ishaller kansız, sulu veya su gibi dışkıya da yol açar. Akut gastroenteritlerde bulantı, kusma, karın ağrısı ve ateş sık olarak gelişir.

İshal, kusma ve yüksek ateşe bağlı olarak dehidratasyon (vücudun aldığından daha fazla su kaybetmesi durumu) tablosu gelişebilir. Bazen bağırsakta gaz toplanması, baş ağrısı, halsizlik de görülür.

Dehidratasyon, bebekler ve küçük çocuklarda daha sık görülür. İshal, kusma ve ateş sonucu gelişen sıvı kaybı vücudun elektrolit (tuz ve mineral) dengesini de bozabilir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda birkaç saat içerisinde vücuttan aşırı sıvı kaybı olabilir.

Hafif dehidratasyon geliştiğini gösteren belirti hastanın susamış olmasıdır.

Vücuttan su kaybı arttıkça susuzluğa ek olarak dudak ve ağız kuruluğu, uykuya meyil, gözyaşında azalma veya gözyaşının gelmeyişi, göz kürelerinde çökme, nabızda hızlanma, el ve ayaklarda soğukluk, derin veya hızlı solunum, idrar miktarında azalma olabilir.

Ağır dehidratasyonda bunlara ek olarak dalgınlık, kan basıncında düşme, hiç idrar çıkarmama ve şok görülebilir.

Gastroenteritin Teşhisi Nasıl Konur?

Şikayetleri olan kişinin hastalık öyküsü (anamnezi) ve fizik muayene bulguları genellikle akut gastroenterit tanısı için yeterlidir. Kişinin şikayetlerinin ağırlığı ve fizik muayenesindeki bulgulara göre hekimler gerek gördükleri tetkikleri

Kişinin şikayetlerinin ağırlığı ve fizik muayenesindeki bulgulara göre hekimler gerek gördükleri (bazı bakteri ve parazitlerin oluşturduğu ishallerin tedavisinde antimikrobiyal ilaçların kullanılması gerektiğinden, hastalık etkeninin bu mikroplardan biri olabileceği düşünüldüğünde bunlara yönelik) dışkı tetkikleri ve diğer tetkikler yaptırabilir. Kanda tuz ve minerallerin düzeyine de bakılması gerekebilir.

En yaygın olarak yapılan tetkik direk gaita incelemesi ve gaita kültürüdür. Ayrıca serolojik testler, PCR, patolojik incelemeler, vb tetkikler de akut barsak enfeksiyonlarında tanı koymak amacıyla kullanılır.

Hasta numunesinde (gaita, idrar, kan, BOS, balgam, kusmuk, vb.) uygun laboratuvar yöntemleri ile yapılan inceleme sonucunda Akut barsak enfeksiyonuna neden olan etkenin (virüs, bakteri veya parazitin) saptanması ile tanı konur.

Gastroenteritin Tedavisi Nasıldır?

Akut gastroenteritlerin çoğu kendiliğinden düzelir. Tedavi genellikle belirtilere yönelik uygulanmaktadır.

Doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde ve doktorun önerdiği şekilde ilaç kullanılmalıdır.

İshal kesici ilaçlar kullanılmamalıdır.

İshal düzelene kadar yağsız ve posasız gıdalarla ishal diyeti uygulanmalıdır ve hastanın ağızdan bol sıvı alması sağlanmalıdır. İshale bağlı gelişen sıvı ve tuz kaybı oldukça önem taşımaktadır.

İshal süresinde iştahsızlık sıktır. İshal belirtileri olan çocuklara sık aralıklarla besinler verilmelidir. İshalin erken döneminde çocuğun aç ve susuz bırakılmaması, alışık olduğu sıvı besinlerin alabildiği miktarlarda verilmesine devam edilmesi,  sıvı ve tuz kaybının gelişmesini önlemeye yeterlidir. Anne sütü alan bebeklerde emzirme devam ettirilmelidir. Büyük çocuklar ise alışık olduğu sıvı besinler ile beslemeye devam edilmelidir. Yoğurt, ayran gibi besinler besin değeri yüksek olan yağsız et, katı yumurta gibi besinler tercih edilmelidir. İshal durana kadar liften zengin besinler (fazla posa bırakan çiğ sebze ve meyveler) bağırsak hareketlerini arttırdığı için önerilmemektedir. Yağ emilimi bozulmamış olmasına karşın çok yağlı besinler bağırsaklardan geçişi hızlandırdığı için birkaç gün verilmemelidir.

Gastroenteritten Korunma Yolları Nelerdir?

El yıkama; akut gastroenterite yol açan mikropların bulaşmasını önleyen en önemli yöntemdir.

Kişisel korunma önlemi olarak;

Ellerinizi;

  1. Yemeklerden önce ve sonra,
  2. Yemeklerinizi hazırlamadan önce ve sonra
  3. Tuvaletten önce ve sonra,
  4. Bebeğinizin beslemeden önce, altını temizledikten önce ve sonra,daima sabunla, bol ve temiz su kullanarak yıkayınız.

Ellerinizi yıkarken her tarafını (ön ve arka parmak aralarını, tırnak içlerini ) iyice temizlediğine emin olana kadar yıkamaya özen gösteriniz.

Su Güvenliğiniz İçin;

  1. Mutlaka temiz su tüketiniz.
  2. Mümkünse resmi izinli ambalajlı su kullanınız.
  3. Bulunduğunuz bölgede kuyu suyu yada depo suyu kullanılıyorsa, klor kullanma talimatına uygun şekilde mutlaka suyunuzu  klorlayınız.
  4. Kaynağını bildiğiniz ve temizliğinden emin olduğunuz suları kullanınız.
  5. Zorunlu hallerde suyunuzu en az 10 dakika kaynatarak kullanınız.

Gıda Güvenliğiniz İçin;

  1. Tüm meyve ve sebzeleri tüketmeden hemen önce bol ve temiz su ile yıkayınız.
  2. İyice piştiğinden emin olduğunuz gıdaları tüketiniz.
  3. Pişirilmiş dahi olsa uygun şekilde saklanmayan gıdalarda mikrop üreyebileceğini unutmayınız, bu nedenle uygun şekilde saklanan gıdaları tüketiniz
  4. Açıkta satılan gıda maddelerini kesinlikle tüketmeyiniz.
  5. Kümes hayvanları, kasaplık hayvan etleri ve ürünleri tam olarak pişirdikten sonra tüketiniz.
  6. Pastörize edilmiş süt ve süt ürünleri kullanınız.

Unutulmamalıdır ki hasta kişiler, ishali düzeldikten sonra birkaç gün içinde de bulaştırıcı olabilir. Aile içinde hastalığın yayılımını önlenmek için hastanın kullandığı tabak, çatal, kaşık, bıçak temizlenmeden başkalarınca kullanılmamalı, hastanın özellikle dışkı ile temas etmiş kirli kıyafetleri sıcak su ile yıkanmalı, tuvalet klor içeren temizleyicilerle ya da çamaşır suyuyla temizlenmelidir.

Gastroenteritte Kimler Riskli Gruptadır?

Hastalıktan en çok kişisel temizlik kurallarına dikkat etmeyen, el yıkama alışkanlığı olmayan, yiyecekleri tüketmeden önce iyi yıkamayan ve yeterince pişirmeden yiyen, güvenli içme ve kullanma suyuna ulaşımın olmadığı toplum/kişiler ve çocuklar etkilenmektedir.

Akut ishal belirtileri göstermeleri durumunda hastaların; özellikle çocuk, yaşlı ve hamilelerin sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir.

Gastoenteritte İleri Düzey Bilgiler

Öyküde sorulması gerekenler

  1. Hastanın yaşı
  2. İshalin başlangıç zamanı ve süresi
  3. Dışkının özelliği (sulu, yumuşak veya kanlı)
  4. Dışkılama sıklığı ve miktarı
  5. Kusma olup olmadığı: Kusmanın sayısı ve süresi
  6. Ateş varlığı: Ateşe eşlik eden belirtiler (konvülziyon, yeni geçirilmiş sistemik infeksiyon)
  7. Karın ağrısı (kramp veya tenezm) varlığı: Karın ağrısının yeri, özelliği,
  8. İshalden önceki beslenme durumu (Özellikle çocuklar için) Yakın zamandaki gıda alımı (etken mikroorganizma kaynağı)
  9. Seyahat öyküsü
  10. İçme suyu kaynağı
  11. Hastalığın ortaya çıktığı yer (bakımevi, hastane)
  12. Meslek (çocuk veya yaşlı bakımevi çalışanı, çocuk servisi hemşiresi vb.)
  13. Ev hayvanı besleme
  14. Altta yatan hastalık varlığı: Diyabet, kalp, kronik akciğer hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, HIV
  15. Kullanılan ilaç: Laksatif, antasit, proton pompa inhibitörü, kolşisin, antibiyotik, alkol, steroid
  16. Son idrar çıkarılan zaman (Dehidratasyon varsa)

Teşhis Algoritması

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Hijyen Eğitimi Zorunluluğu

Hijyen eğitimi; Yönetmelik ile belirlenmiş iş kollarında çalışanların, yaptıkları iş ile ilgili uymaları gereken hijyen kurallarını ve bu kuralları nasıl uygulayacaklarını öğrenmelerini sağlayan 8 saatlik bir eğitimdir.

Hijyen eğitimi alma zorunluluğu olan çalışanlar aşağıda ilgili maddesi verilen Hijyen Eğitimi Yönetmeliği ile belirlenmiştir.

MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik aşağıda belirtilen iş kollarında çalışanları kapsar:

  1. Gıda üretim ve perakende iş yerlerinde çalışanlar,
  2. İnsani tüketim amaçlı sular ile doğal mineralli suların üretimini yapan iş yerlerinde çalışanlar,
  3. Kaplıca, hamam, sauna, berber, kuaför, dövme ve pirsing yapılan yerler, masaj ve güzellik salonları ve benzeri yerlerde çalışanlar,
  4. Otel, motel, pansiyon ve misafirhane gibi yerlerde çalışanlar,
  5. Komisyon tarafından hijyen eğitimi verilmesi uygun görülen diğer iş kollarında çalışanlar.

Hijyen eğitimini firmamızdan alabilirsiniz.

Başvuru Mail: [email protected] Başvuru Tel: 0 530 568 42 75

Eğitim 8 saatliktir. Eğitim sonrasında verilen sertifika ömür boyu geçerli olup e-devlette kayıtlıdır. Sertifikanın kaybedilmesi halinde e-devletten yenisini kendiniz de çıkartılabilirsiniz.

Resmî Gazete Tarihi: 05.07.2013 Sayısı: 28698 Hijyen Eğitimi Yönetmeliği linkte görebilirsiniz. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18552&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

Hijyen Yönetmeliği gereği eğitim alma zorunluluğu olan çalışanlar 11.10.2011 tarihine kadar Portör Yönetmeliğine göre belirlenmiş zaman aralıklarında tahlillerini yaptırarak varsa işyeri hekimlerine yoksa ilgili bir hekime muayene olup tahlillerinin sonucuna göre çalışabilir onayı almaları zorunluluğu mevcuttu.

İş sağlığı ve Güvenliği – Halk Sağlığı kapsamında oldukça önemli olan bulaşıcı hastalıklar ve hastalıkların bulaşması hususunda en çok bilinen yasal düzenleme Portör Yönetmeliğidir. Maalesef az bilinen ise PORTÖR YÖNETMELİĞİ 11.10.2011. TARİHİNDE İPTAL edildiğidir. İptal edilen Portör Yönetmeliği hakkındaki yazımızı yandaki linkten okuyabilirsiniz. https://tetkik.com.tr/2024/08/15/things-you-can-do-to-refresh-your-home-this-weekend/

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.


Daha Fazla

Çalışanlara Tetanoz Aşılaması

TETANOZ TETANOS

Bir bakterinin ürettiği toksinlerin insan vücuduna girdikten sonra sinir sistemini tutarak, kas kasılmaları ile seyreden ve ölüme sebebiyet verebilen bir enfeksiyon hastalığıdır.

Dünya Sağllık Örgütü (WHO) verilerine göre bugün için tetanoz aşısında uygulanması gereken protokol şu şekildedir.

  1. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
  2. Doz – ilk dozdan 1 ay sonra yapılır. 1-3 yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  3. Doz – 2. Dozdan 6 (Altı) ay sonra yapılır. 5 (Beş) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  4. Doz – 3. Dozdan 12 (On İki) ay sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  5. Doz – 4. Dozdan 10(On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.

Firmamız Tetkik Ortak Sağlık Güvenlik Birimi’nde (TETKİK OSGB) hizmet verdiğimiz firmalarımızı çalışanlarına tetanoz aşılaması ve takibinde kullandığımız Tetanoz Aşı Kartı aşağıdadır.

TETANOZ HAKKINDA İLERİ BİLGİLENDİRME

Tetanoz, Yunanca tetanos yani kasılma kelimesinden adını alır. Genel olarak toprakta yaşayan Clostridium tetani denen bir bakterinin insanın vücudu içerisinde ürettiği metalloproteaz tetanospazmin adı verilen toksinler tarafından ortaya çıkan kas kasılmaları ile karakterize olup enfeksiyonla seyreden bir sinir sistemi rahatsızlığıdır. (Bu toksin omurilik ve beyin köküne ulaştığında buradaki sinir hücrelerinin iletimini bozar. Bozulan iletim sonrasında kişide istemsiz kasılmalar gözlenir.)

Clostridium tetani bakterisinin inkübasyon süresi ortalama 8 gün olarak belirlenmiştir. Bu süre 3-21 gün arasında değişebilir.

Kasılma genellikle çene ve boyunda veya tüm bedende ortaya çıkabilir. Tetanoz aşılama vasıtasıyla önlenebilir. Fakat aşılama yapılmadığında ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir hastalıktır.

Tetanoz Türleri Nelerdir?

Tetanozun sınıflandırıldığı ana türler arasında genelize ve lokalize tetanoz, neonatal tetanoz ve ksenobiyotik tetanoz bulunmaktadır.

  • Jeneralize (yaygınlaşmış) tetanoz: En sık gözlenen formdur ve hipertansiyon, taşikardi, terleme, çene kilitlenmesi gibi semptomlarla birlikte gözlenir.
  • Neonatal tetanoz: Yenidoğanlarda, özellikle göbek bağına steril olmayan uygulamalar yapılan kültürlerde, gözlenir. Yenidoğanlarda sinir hücreleri daha kısa olduğu için hastalığın inkübasyon süresi daha kısadır.
  • Sefalik tetanoz: Özellikle kafa travmalarından sonra gözlenen cinsidir. Kraniyal sinirleri tutabilir.
  • Lokal tetanoz: En az gözlenen tetanoz formudur. Sadece tek kas grubunda gözlenebilir. Daha sonra jeneralize tipe ilerleyebilir.

Tetanoz Nasıl Bulaşır?

Halk arasında tetanozun  sadece topraktan ve paslı demirden bulaştığı zannedilse de Clostridium tetani denen bir bakterinin insana bulaşma yolları genel olarak aşağıdaki gibidir;

  1. Kirli yaralanmalar (Tozlu – topraklı) genellikle kazalar, ateşli silah vs. ile meydana gelir
  2. Hayvan ısırıkları
  3. Vücudun geneline yayılmış yanıklar (donma/soğuk yanığı)
  4. Vücut bütünlüğünü bozan parçalı kırıklar, cerrahi yaralar
  5. Tetanoz bakterisi ille enfekte olmuş hayvan, haşare ısırığı
  6. Vücudun çeşitli yerlerine temas edip cildin bütünlüğünü bozan yabancı cisim batığı, yaralamaları
  7. Damardan madde kullanımı, dövme, piercing
  8. Enfeksiyon kapmış göbek kordonu
  9. İyileşmeyen yada bakımı kötü olan yaralar
  10. Ağız içinde meydana gelen özellikle diş enfeksiyonları

Yaralanmadan sonra veya diğer risk faktörleri ile karşı karşıya kalındıktan sonra tetanoz aşısı 72 saat içinde yaptırılmalıdır.

Tetanozun Belirtileri Nelerdir?

Tetanozun belirtileri arasında çiğneme kaslarında sertlik, boyun ve çene kaslarında kasılmalar, yutma güçlüğü ve genel kas spazmları bulunmaktadır.

  • Çene kaslarında sertlik ve sık kasılmalar hastaların ağzını açıp kapamada zorlanmasına ve yutmada zorluk yaşamasına neden olabilir.
  • Yutma güçlüğü yaşayan hastalar katı besinler alırken boğulma hissi yaşayabilir.
  • Boyun, ense, sırt kaslarında katılaşma-sertlik hissedilebilir.
  • Hastalar kas ağrılarından ve kasılmalarından şikayet eder. Bu ağrılar hareketi kısıtlar.
  • Kasılmalar esnasında hastalar istemsiz hareketler sergileyebilir.
  • Vücut sıcaklığında artışla ateş yükselebilir.
  • Hastalar aşırı terleme yaşayabilirler.
  • Tetanoz toksininin sinir sistemi tutulumu ile hastalarda huzursuzluk, irritabilite, endişe ve anksiyete gibi negatif psikolojik belirtiler gözlenebilir.

Tetanoz Tanısı Konulur?

Tanısal laboratuvar testleri yoktur. Hekim tarafından yapılan fiziki muayenede kaslardaki sertlik, spazm durumu ve ağrı değerlendirilir. Kişinin aşı olup olmadığı yakın zamanlı yaralanmaları sorgulanır. Takip edilmesi gerekir.

Tetanoz Aşısı Nedir? Tetanos Aşı

Tetanoz bakterisinin zararlı toksininin inaktive edilmiş halini içerir. Toksinlerin inaktif formuna toksoid denilir. Diğer bir deyişle tetanoz aşısı, tetanoz toksoidi içerir.

Yetişkinlerde Tetanoz Aşısı Nasıl Yapılır?

Daha önce aşılanıp aşılanmadığı bilinmeyen yetişkinlerde tetanoz aşılaması ise Td (erişkin tip difteri-tetanoz) aşısı şeklinde uygulanmaktadır. Aşı olmamış bireylerde aşılama şeması zamanlara bölünmüş 4 doz şeklindedir. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.

  1. Doz – koruyuculuğu olmadığı kabul edilir.
  2. Doz – ilk dozdan 1 ay sonra yapılır. 1-3 yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  3. Doz – 2. Dozdan 6 (Altı) ay sonra yapılır. 5 (Beş) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  4. Doz – 3. Dozdan 12 (On İki) ay sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir.
  5. Doz – 4. Dozdan 10 (On) Yıl sonra yapılır. 10 (On) yıl koruyuculuğu olduğu kabul edilmektedir. Devamında 10 (On) yılda bir tekrarlanır.

Hamilelikte Tetanoz Aşısı

Hamileliğin herhangi bir aşamasında her dönemde yapılabilir fakat genel tercih 3.ayın bitiminden sonradır. Eğer anne adayının tetanoz aşıları aşı takvimine uygun olarak tam yapılmış ise ve son aşılanmanın üzerinden 10 yıldan az süre geçmişse gebelik sırasında tetanoz aşısı yapılması zaruri değildir.

Çocukluk Çağında Tetanoz Aşısı Nasıl Yapılır?

Tetanoz aşısı 6’lı kür şeklinde yıllara yayılarak yapılır.  İlk önce karma aşı olarak (DaBT-İPA-Hib) beşli şekilde 2,4,6. aylarda ve 18. ayda yapılmaktadır. Daha sonra aşı takviminde  48. ay ile 72. ay arasında (4-6 yaş arası) dörtlü karma aşı (DaBT-İPA) şeklinde bulunan bir devam dozu uygulanmaktadır. 13. yaşta da erişkin tip difteri-tetanoz (Td) aşısı olarak ayrı bir pekiştirme dozu uygulamada yer almaktadır.

Hamilelikte Tetanoz Aşısı Nasıl Uygulanır?

Daha önce hiç aşılanmamış veya son aşısının üzerinden 10 yılı aşkın zaman geçen hamilelerin gebelik döneminde en az iki doz tetanoz aşısı olmaları gerekmektedir. Gebelikte 1 ay arayla toplam 2 doz aşılama yapılır. Çoğunlukla 5 ve 6. aylar tercih edilmektedir. 2. doz doğum gerçekleşmeden 2 hafta önce mutlaka tamamlanmış olmalıdır. Eğer tamamlanamamış ise anne ve bebeğin tetanoz açısından risk altında olduğu bilinmeli doğum esnasında enfeksiyon riskine karşı ekstra hassas bir yaklaşımla temiz doğum şartları sağlanmalıdır. 2’li aşılamada son aşının yapılışından 6 ay sonra anne 1 doz daha aşılanır. Bu aşılama sürecinden sonra 1’er yıl arayla 1’er doz daha aşılama yapılarak toplam 5 doza tamamlanır.

Hamilelikte Tetanoz Aşısının Yan Etkileri Nelerdir?

Hamilelik esnasında anne adayı kirli bir metal ile kesilme veya diğer tetanoz bulaşma risklerinden biriyle karşı karşıya kalmış ise aşı ile beraber tetanoz immunglobulin uygulaması da tercih edilebilir.

Hamilelikte yapılan tetanoz aşısının yan etkileri normal zamanda yapılmış olan aşıların yan etkilerine benzerlik gösterir. Sadece anne adayının daha hassas olmasından kaynaklı yan etkiler normalden biraz daha yoğun gözlemlenebilir.

Tetanoz Aşısı Yan Etkileri

Tetanoz aşısı uygulandıktan sonra genellikle ciddi belirtiler gözlemlenmez.

Nadiren;

  • Hafif ateş
  • Eklem ve kas ağrıları
  • Bulantı
  • Yorgunluk
  • Genel hastalık hissiyatı, halsizlik hali
  • Enjeksiyon yerinde hassasiyet (kızarıklık, şişlik ya da kaşıntı)
  • Nadiren abartılı lokal deri reaksiyonları Bu reaksiyonlar genellikle omuzdan el bileğine dek yayılan ağrılı bir şişme şeklindedir.

Genellikle aşı yapıldıktan 2- 8 saat sonra başlar ve sıklıkla yetişkin insanlarda rastlanır.

Tetanoz Tedavisi

Tetanozun direkt bir tedavisi yoktur. Tetanoz olduğundan şüphelenilen. kişi en kısa zamanda sağlık kuruluşuna (Hastane vb gib) yatırılır. Hasta dış çevreden mümkün olduğunca izole şekilde sessiz ve karanlık bir odada izole edilir. Hastanın odası ses, ışık, hava akımı gibi hastanın kasılmalarını ve huzursuzluğunu tetikleyecek unsurların olmaması sağlanır. Solunum sıkıntısı oluşabileceği için hava yolu ve damar yolu desteği sağlanır. Ağızdan beslenme sonlandırılır damar yolu ile beslenir. Tetanoz kaynaklı kasılmaların (spazmların) vereceği zararı önlemek için hasta sedatize edilir.(yatıştırıcı – sakinleştirici verilir)

Tetanoz Tedavisinde İlaç 

Tetanoz tedavisi hastane şartlarında yapılır. Tetanoz bağışıklık globulin gibi tetanoz toksinine karşı antitoksin verilebilir. Antitoksin henüz sinir uçlarına bağlanmamış serbest toksinleri etkisiz hale getireceği için artık semptomlara sebep olan sinir dokusuna ulaşmış toksinlere etki edemez. Ayrıca tetanoz etkeni  bakterilerle savaşmak ve üremelerini yavaşlatmak için oral veya enjeksiyon vasıtasıyla antibiyotik verilebilir. Bununla beraber tetanoz tanısı almış  bütün bireylere, durum teşhis edilir edilmez tetanoz aşısı ivedilikle yapılır.

T. C. Sağlık Bakanlığı Yetişkin Aşılama Bilgilendirme https://asi.saglik.gov.tr/asi/asi-kimlere-yapilir/liste/30-yeti%C5%9Fkin-a%C5%9F%C4%B1lama.html

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Tetanoz Aşılama Bilgilendirme https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/tetanus#:~:text=To%20be%20protected%20throughout%20life,3%20booster%20doses)%20of%20TTCV.

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla