Ağrı / Kesici / Bitki

Ağrı, insanların hayatlarına rahatsızlık vermekle beraber aslında vücudun verdiği korumaya yönelik bir sinyaldir. Sebebi aynı olsa da kişiler ağrıyı aynı şekilde hissetmezler. Ağrı eşiği kişinin hissettiği ağrı şiddeti ile ilgilidir ve herkesin farklı bir ağrı eşiği vardır.

Ağrı oldukça kişisel bir deneyimdir ve bir kişinin kendi ağrısına dair raporu en iyi ölçüttür. Ağrı hafif veya şiddetli hissedilebilir.

Ağrı;

  • Batma
  • Yanma
  • Sızlama
  • Karıncalanma
  • Elektriklenme hislerini içerebilir.

Acı, vücudumuzun hayatta kalmamıza yardımcı olmak için verdiği en önemli sinyallerden biridir.

Ağrı, vücudumuza daha fazla zarar vermemizi önleyen bir uyarıcıdır. Bize bedensel hasardan veya zarar verme potansiyeli bulunan durumlardan uzak durmamızı öğretir ve iyileşme döneminde sakatlanan vücut bölümünü korur. 

Diğer durumlarda, ağrı bilinen bir neden veya fayda olmadan var olur veya devam eder. Üç aydan uzun süren ağrıya kronik ağrı denir. Kronik ağrı bilinen bir neden olmadan ortaya çıkabilir ve bir yaralanma veya bilinen bir neden çözüldükten sonra da devam edebilir. Bir kişinin ruh halini, ilişkilerini, hareketini ve günlük hayatının tüm yönlerini etkileyebilir. Ağrı gerekli görevleri yapmayı, çalışmayı ve aktivitelerden zevk almayı zorlaştırabilir.

Ağrının Türleri

Ağrının üç temel şekli vardır ve bunlar ağrının ne kadar sürdüğüne ve sıklığına göre adlandırılır.

  1. Akut ağrı  aniden başlar ve nedeni tedavi edildiğinde veya iyileştirildiğinde sona erer. Akut ağrı hissi genellikle keskindir çünkü yaralanma, hastalık, aşırı bedensel kullanım veya diğer çevresel streslerden kaynaklanan vücut için bir tehdit hakkında uyarı sinyali görevi görme eğilimindedir. Akut ağrının yaygın nedenleri kas zorlanması, kemik kırılması, diş tedavisi, ameliyat, doğum, enfeksiyonlar ve/veya yanıklardır.
  2. Epizodik ağrı zaman zaman meydana gelir ve düzensiz aralıklarla olabilir. Orak hücre hastalığı gibi uzun süreli bir tıbbi durumla ilişkili olabilir. Ağrılı adet dönemleri ve kronik migren epizodik ağrının örnekleridir. Hiçbir yerden kaynaklanmayabilir veya bilinen tetikleyicilerden kaynaklanabilir.
  3. Kronik ağrı  üç aydan veya beklenen iyileşme süresinden daha uzun sürer. Bazı durumlarda, akut bir ağrı durumu devam edebilir ve kronik ağrıya dönüşebilir. Diğer durumlarda, kronik ağrı bilinen bir neden olmadan gerçekleşir. İnsanlar aynı anda bir veya daha fazla kronik ağrı durumu veya kronik ve akut ağrı yaşayabilir.

Ağrı, en olası kaynağına göre de kategorilere ayrılabilir. Çoğu durumda, ağrı bu kategorilerden birden fazlasına uyar:

  1. Nosiseptif ağrı, İltihabi reaksiyon ve/veya doku hasarı sebebi ile oluşan ağrılardır. Hasara veya iltihaplanmaya neyin sebep olan nedene bağlı keskin, batıcı, donuk veya ağrılı bir his olabilir. Örneğin; Kemik kırılması, enfeksiyon, osteoartrit hatta kağıt kesiği ağrısı tipiktir. 
  2. Nöropatik ağrı,  hastalık veya yaralanma sebebi ile gelişen sinir hasarı ağrısıdır. Genellikle yanma, karıncalanma, ateşlenme veya elektrik şoku şeklinde hissedilir. Örneğin; diyabetik nöropati, zona ve siyatik ağrısı tipiktir. 
  3. Nosiplastik ağrı,  sinir sisteminin ağrıyı işleme biçimindeki değişikliklerden kaynaklanan ağrıyı tanımlar. Nosiplastik ağrıya neden olan değişiklikler, belirgin bir yaralanma, doku hasarı, iltihaplanma veya hastalıkla bağlantılı değildir. Bu tür ağrıyla ilişkili duyumlar oldukça çeşitlidir. Örneğin; fibromiyalji, irritabl bağırsak sendromu ve kronik bel ağrısı tipiktir. 

Ağrı Kesici Etkili Bitkiler

At kestanesi (Aesculus hippocastanum L.)

Antiödematöz, antienflamatuar, venotonik, laksatif, hemostatik, antipiretik, antieksudatif, venotonik, venoprotektif etkileri bulunmaktadır.

Önemli bileşenleri; triterpen saponinler (essin), flavonoidler (kersetin, kemferol, rutin, epikateşin, proantosiyanidin A), polifenoller, taninler, fraksin, kumarinler (eskulin, eskuletin), karbonhidratlar, linoleik asit, oleik asit ve purin (adenin ve guanine) bazlarıdır.

Bu etkileriyle özellikle kas ağrılarında, romatizmal ağrılarda, hasar ve zedelenme ile oluşan ağrılı durumlarda, tendinit ve eklem iltihabı rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Kullanılan kısımları, kurutulmuş gövde ve dal kabukları, çiçekleri, yaprakları ve tohumları olup tedavide tercih tohumlarıdır. Yetişkin dozu: oral, 275 mg, günde 3 veya 6 kez kullanılır.

Melek otu (Angelica archangelica L.)

Antiromatizmal etkilidir.

Önemli bileşenleri; valerik asit, angelik asit, uçucu yağı, kumarinler ve flavonoidlerdir.

Kumarin içeren preparatların sistemik olarak günlük 1,5 mg’dan fazla kullanımı fotogenotoksik ve fotokarsinojenik olması nedeniyle önerilmemektedir.

Tıbben sadece kurutulmuş kökleri kabul görmekte ise de geleneksel olarak tüm bitki kullanılmaktadır.

Öküz Otu Çiçeği (Arnica montana L.)

Antimikrobiyal ve antienflamatuar etki gösterir.

Önemli bileşenleri; uçucu yağ, fenolik asitler, seskiterpen laktonlar, kumarinler, terpenler, alkaloitler, tanen, flavonoid glikozitleri ile nitritli bileşenler yer almaktadır.

Kullanılan kısmı tıbbi arnica yağı olup kurutulmuş veya taze çiçeklerinden ekstraksiyonla elde edilir.

Topikal arnika, seskiterpen laktonlara bağlı olarak analjezik, antiflogistik, ve antiseptik etkilidir.

Arnica oleum (%5) subakut ya da kronik artralji, ağır spora bağlı gelişen myalji ve adale güçsüzlüğünde, ağrı ve inflamasyonda topikal uygulanarak kullanılır.

Huş Ağacı (Betula pendula Roth)

Antienflamatuar, antifungal, antibakteriyal, antipiretik ve antioksidan etkileri bulunmaktadır.

Fitokimyasal içeriğini; uçucu yağ, kateşinler, p-kumarik asit, mirsetin, kersetin ve kamferol gibi flavonoidler, triterpen saponinler ve fenil karboksilik asit oluşturmaktadır.

Bitkinin yağından ve taze ya da kurutulmuş yapraklarından yararlanılmaktadır.

Huş ağacının yapraklarının triterpen alkolleri ve flavonoid bileşenlerinin antienflamatuar etkileri nedeniyle kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarında kullanılmaktadır.

Oral kullanıma uygundur.

18 yaş üzeri kişilerde

  • 150 mL sıcak su içerisinde 2-3 gr substansla infüzyon şeklinde hazırlanan çaydan 1 – 4 x 1/gün,
  • Toz halde 650 mg 2 x 1 / gün,
  • Kuru ekstre halde 0,25-1 gr 4 x 1 / gün,
  • Sıvı halde 15 mL 2 – 3 x 1 / gün kullanılması önerilmektedir.

Ak Günlük (Boswellia serrata L.)

Antiartritik, antienflamatuar, antiromatizmal, antihiperlipidemik, antiaterosklerotik, analjezik ve hepatoprotektif etkileri bulunmaktadır.

Ağaçların gövdelerinin çizilmesiyle elde edilen zamkı kullanılır.

İçeriğinde, organik asitler, uçucu yağ, polisakkaritler, monoterpenler, diterpenler, triterpenler, tetrasiklik triterpenik asitler ve proinflamatuar enzimlerin inhibisyonundan sorumlu olan β boswellik asit, asetil β boswellik asit, 11 keto β boswellik asit ve asetil 11 keto β boswellik asitten oluşan dört ana pentasiklik triterpenik asit bulunmaktadır.

Kırmızı Biber (Capsicum annuum L.)

Antiromatizmal, antimikrobial, antiviral, antifungal etkilidir,

İçeriğinde; kapsaisinoidler (kapsaisin, %2), nordihidrokapsaisin, dihidrokapsaisin, karotinoidler (β-karoten, kapsorubin, anteraksantin, β-kriptoksantin), seskiterpenler, flavonlar, fenoller, flavonoidler, flavan-3-oller (kateşin), pigmentler (klorofil, antosiyaninler, lutein ve karotenoidler) ve A, B, C, E vitaminler bulunmaktadır.

Tedavide kurutulmuş ve olgun taze meyveleri kullanılır.

Topikal kullanım için

  • 4,8 mg kapsaisin içeren 12 x 18 cm lik
  • 11 mg kapsaisin içeren 22 x 14 cm’lik 2 tip flasteri
  • 100 gr’da 40-53 mg kapsaisin içeren preparatı mevcut olup flasteri maximum 3-4 x 1 /gün kullanılır.

Kafur (Cinnamomum camphora L.)

Antimiyaljik, analjezik, antienflamatuar, antiromatizmal etkilidir.

Terpen yapısında bir ketondur. Ana madde safroldür, ayrıca linalool (%26,6), ökaliptol (%16,8), α-terpineol (%8,7), izoborneol (%8,1), β-fellandren (%5,1) ve kafur (%5,0) önemli bileşenlerindendir

Organik hidrosolü kullanılır. Kafur odunundan su buharının damıtılması tekniği ile elde edilir (kafur yağı, kafur eterik yağı).

Tedavide dilüe edilmiş esansiyel yağları oral olarak 50-200 mg/gün şeklinde günde 2-3 kez kullanılır.

Ökaliptus (Eucalyptus globulus L.)

Antibakteriyal, antifungal, analjezik, antioksidan ve anti-enflamatuar etkilidir.

Ana bileşeni, 1,8-sineoldür (%5495), ayrıca α-pinen (%2,6), p-simen (%2,7), 39 aromadendren, kuminaldehit, globulol ve pinokarveol de içerir.

Taze yapraklarından ya da dal uçlarından su buharı distilasyonu ile elde edilen uçucu yağı kullanılır.

  • Oral kullanımda günlük güvenli doz miktarı 4,5-12 gr,
  • İnhaler olarak günlük güvenli doz miktarı 4,5-12 gr’dır.

Meyan Kökü (Glycyrrhiza glabra L.)

Glisirizinin, Antiromatizmal, antiartraljik, antimiyaljik, antipiretik, antienflamatuar ve vasküler permeabilite azaltıcı etkisi de bulunur

Bitkinin kökleri kullanılır.

Önemli bileşenleri; uçucu yağlar, steroller, saponinler (glisirizik asit, glisirizin), flavonoidler (likiritigenin) ve isoflavonoidlerdir.

Günlük 160 mg’dan fazla kullanımı önerilmemektedir.

Diüretikler, kalp glikozitleri, kortikosteroidler ve stimulan etkili laksatiflerle etkileşimi olduğundan birlikte kullanımı önerilmemektedir. Hipertansiyon ve diğer kardiyovasküler hastalıklar, böbrek hastalığı, karaciğer hastalığı, elektrolit imbalansı ya da bu duruma sebebiyet verecek durumların varlığında oral kullanımı önerilmez.

Şeytan pençesi (Harpagophytum procumbens L.)

Antienflamatuar, analjezik, antiartritik etkilidir.

Osteoartritte, sırt ağrısında, analjezik ve antipiretik olarak kullanılır.

Başlıca fitokimyasalları; iridoidler (%0,5-3), iridoid glikozitler (harpagozit (%0,5–0,6), harpagit, prokumbit) ve feniletanol türevlerinden (akteozit, verbaskozit) oluşmaktadır.

Sarı kantaron, Binbirdelik otu (Hypericum perforatum L. )

Antienflamatuar, antioksidan ve nöroprotektiftir

Önemli bileşenleri; flavonoidler, uçucu yağlar, aminoasitler, diantronlar, fluroglusinol türevleri, organik asitler, tanenler, ksantonlar, prosiyanidinlerden oluşmaktadır.

Uçucu yağlar, flavonoidler, bir flurugonol derivesi olan hiperporfirin ve özellikle hiperisin ve psedohiperisin olmak üzere diantronlardan oluşmaktadır.

Ardıç (Juniperus communis L.)

Kullanılan kısımları; kurutulmuş ya da olgun ve taze meyveleridir.

Majör komponentleri; polifenoller, polifenol esterleri, monoterpen hidrokarbonları, glikoz, sakkoroz, organik asitler, reçineli bileşikler, acı madde ve uçucu yağıdır. Uçucu yağı yüksek konsantrasyonlarda α-pinen, p-simen, β-pinen içerir.

Uçucu yağı romatizmal hastalıklarda ağrıyı gidermek için kullanılır. Sırt ağrısında topikal kullanımı mevcuttur.

Lavanta (Lavandula angustifolia L.)

Antiromatizmal ve antinevraljik olarak birçok inflamatuar hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.

Kullanılan kısmı uçucu yağı olup kurutulmuş çiçeklerinden elde edilir.

Başlıca bileşenleri; uçucu yağı, özellikle linalol (%20-50), linalil asetat, kafur, 1,8-sineol, β-osimen ve karyofil oksittir.

Tıbbi nane, Bahçe nanesi, İngiliz nanesi (Mentha piperitae L.)

Antioksidan, anestezik, antimiyaljik, antinevraljik etkilidir.

Uçucu yağı miyalji ve nevraljilerin masaj tedavisinde kullanılır. Serinletici ve hafif lokal anestezik etkisinden dolayı siyatalji, eklem ağrısı, kas ağrısı ve kas travmalarında ilgili alana topikal olarak da uygulanabilir.

Uçucu yağı ve içeriğindeki mentol, nazal cold reseptörlerini uyarıp, rahat nefes almayı sağlar.

Bitkinin yaprakları ve toprak üstü kısımlarının su buharı distilasyonu ile elde edilen uçucu yağı kullanılmaktadır.

Fitokimyasal içeriğini flavonidler (%53), fenolik asitler (%42), rosmarinik asit, lignanlar, klorojenik asit, stilbenler (%2,5), tanen, rezin ve uçucu yağ (%0,5-1) oluşturur. Uçucu yağı %40-60 mentol, %8-10 menton ve mentofuran içerir.

Çam ağacı (Pinus türleri)

Antiinflamatuar, antiromatizmal, analjezik etkilidir.

Distilasyon ile elde edilen uçucu yağı kullanılır. Uçucu yağın ana bileşeni %90 oranı ile pinendir (%60 α-pinen, %30 β-pinen)

Farklı çam türlerinin kabuklarında açılan yaralardan sızan reçineden terebentin elde edilir. Oleum terebinthinae (terebentinden damıtılarak temin edilen uçucu yağı) ve Oleum Pini (yapraklı dal uçlarından temin edilen uçucu yağı) romatizmada topikal analjezik olarak kullanılır.

Biberiye (Rosmarinus officinalis L.)

Antimiyaljiik, antiartraljik, antiromatizmal etkilidir.

Kullanılan kısmı uçucu yağı olup yaprak ve çiçekli dallarından distilasyon ile elde edilir.

Uçucu yağın önemli bileşenleri 1,8-sineol, α-pinen ve kafurdur.

İçerdiği fitokimyasallar; flavonoidler, diterpenler, tri-terpenler, polifenoller, kafeik asit türevleri (rosmarinik asit) ve tanenlerdir.

Yaprağı romatizmal hastalıklarda ve vasküler şikayetlerde haricen kullanılır.

Yüzeyel kullanımda dolaşımı artırır ve cildi tahriş eder.

Biberiye yağının (%10) soğuk duyarlı romatolojik rahatsızlıklarda ağrı kesici olarak kullanımı mevcuttur. Rosmarinik asit içeriği COX ve LOX inhibisyonu ile analjezik ve antiinflamatuar etki gösterir, romatoid artritte önemli yer tutan Tlenfositlerin etkinleştirilmesinin programlı hücre ölümünü (apoptozis) indükleyerek, semptomları azaltır.

Gutta topikal kullanımı vardır. Myalji, artralji tedavisinde kullanılan pomad ve kremlerin içeriğinde yer alır.

Aksöğüt (Salix alba L.)

Antiromatizmal, antipiretik, antienflamatuar, antinevraljik ve analjezik etkiye sahiptir

Dal kabukları kullanılır.

Önemli bileşenleri; fenolik asidler, flavanoller, prosiyanidinler, tanen, salisin ve türevleridir.

Romatizma ağrılarında ağrı kesici İçeriğindeki salisin hücre içinde salisilik aside dönüşerek, sindirim sisteminde yan etkilere sebep olmadan, enflamasyonlu dokuda siklooksijenazı azaltarak prostaglandin konsantrasyonunu düşürür, dolayısıyla antipiretik, antienflamatuar ve analjezik etkiye sahiptir, romatizmal şikayetlerde kullanılır.

Sırt ağrısı ve osteoartrit yaygın endikasyonlarıdır. Kabuğu ve yaprakları kaynatılarak suyu kompres şeklinde haricen ağrılı ekleme uygulanabilir. Antinevraljiktir.

Beyaz hardal (Sinapis alba L.)

Antienflamatuvar etkilidir.

Kullanılan kısımları olgun ve kurutulmuş tohumlarıdır.

Majör bileşenleri; yağ asitleri, hidroksibenzil hardal yağı, linoleik, linolenik, palmitik, oleik, eikosenoik, erusik, nervonik asitler, sinapin, fenol, fitin, erusik asit izotiosiyanat prekürsörleri, sinalbin gibi glukosinolatlar ve propan türevleridir.

Hardal yağı bakteriostatik, kollateralleri açmak suretiyle ağrıyı azaltan, anti-inflamatuar etkilidir. Antiinflamatuar etkisi nedeniyle siyatik ağrıda ve romatizmada merhem olarak kullanılır

Yaban yasemini, Tilki üzümü (Solanum dulcamara L.)

Hemolitik, sitotoksik, antikolinerjik, lokal anestezik ve antiviral etkinlik gösterirler.

Gövde ve dalları kullanılır.

Önemli bileşenleri; flavonoidler, steroidal alkaloid glikozitleri (solamarin, solasonin, solamargin), steroidal saponinler (aglikonsiyamogenin, tigogenin, diosgenin) ve polihidroksi-nortropan alkoloidlerdir.

Steroidal alkaloidler fagositozu uyararak hemolitik, sitotoksik, antikolinerjik, lokal anestezik ve antiviral etkinlik gösterirler. İçeriğindeki solasodin bileşeni romatoid artritte ve poliartritli hastalarda kortizon benzeri etki gösterir ve inflamasyonu azaltır. Romatizma ve gutta haricen ve kroton yağı eldesinde kullanılır.

Karahindiba (Taraxacum officinale Weber.)

Antioksidan, antiinflamatuar, Immünmodulatör, hepatoprotektif ve trombosit agregasyonunu önleyici etkileri vardır

Kök ve toprak üstü kısımları kullanılır

Önemli bileşenleri; alkaloidler, terpenoidler, tanenler, sterol, flavonoidler, fenolik bileşikler, potasyum, kalsiyum, vitaminler A, B ve C’dir.

Bazı fitokimyasallarından dolayı antioksidan ve antiinflamatuar etkiye sahiptir. Yapraklarından elde edilen dekoksiyonu romatizma tedavisinde kullanılır.

Isırgan Otu (Urtica dioica L.)

Antiromatizmal, antiartritik, tentürü analjezik ve lokal anestezik etkilidir

Kullanılan kısımları toprak üstü kısımları ve yağıdır.

Majör fitokimyasalları; flavonoidler, steroller, kumarinler, terpenoidler, lignanlar, fenilpropanlar, potasyum tuzları, vitamin C, polisakkaritler ve çeşitli enzimlerdir. Kökleri UDA (Urtica dioica aglütinin) içermektedir

Eklem ağrısında, travmaya bağlı ağrılarda, tendinit tedavisinde topikal kompres, krem ya da pomad biçiminde kullanılabilir.

Suda kaynatılıp lapası yapılarak bel ve sırt ağrılarının tedavisinde kullanılabilir.

Zencefil Kökü (Zingiber officinale Roscoe)

Antioksidan, antiinflamatuar ve antimikrobiyal etkilere sahiptirler

Özellikle kökleri kullanılır

Önemli bileşenleri; nişasta, reçine ve uçucu yağlardır. Oksalik ve tartarik asitler, gingerol, şogaol ve kurkumin aktif bileşenleridir.

Antiinflamatuar olarak kas ve romatizma şikayetlerinde kullanılır. Zencefilden hazırlanmış bezler romatizmada kompres olarak kullanılabilir. Zencefil sargısı tüm vücut ısısını arttırır, mukolitik etki gösterir, eklem mobilitesini arttırır ve ağrıyı azaltır. Bu yüzden uzun süreli eklem ağrılarında, omuz, sırt ağrılarında, donuk omuz sendromunda ve gutta kullanılır. Osteoartritteki etkisi sınırlıdır

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Nöroanatomi, Otonom Sinir Sistemi Visseral Afferent Lifler ve Ağrı https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK560843/https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK560843/

⭐️⭐️ Ağrı https://www.ninds.nih.gov/health-information/disorders/painhttps://www.ninds.nih.gov/health-information/disorders/pain

⭐️⭐️ Fizyoloji, Ağrı https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK539789/

⭐️⭐️ Yansıyan Ağrı https://my.clevelandclinic.org/health/symptoms/25238-referred-painhttps://my.clevelandclinic.org/health/symptoms/25238-referred-pain

⭐️⭐️ Kas-İskelet Sistemi Rahatsızlıklarında Kullanılan Bitkisel Droglar http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1795260

Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Kullanım Alanları http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/746104

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

İşveren – Alt işveren (Taşeron)

Tarihi gelişimi

1776 Yılında “Fincancılar sözleşmesi” imzalandı.  Kütahya’da imzalanan bu sözleşme devlet hakemliğinde yapılan dünyada  ilk toplu sözleşme olarak tarihe geçmiştir.

Ülkemizdeki İş Sağlığı ve Güvenliği konusu 3 ayrı tarih dönemine ayırabiliriz.

  1. Tanzimat öncesi dönem. Lonca ( Orta Sandığı – Teavün Sandığı )
  2. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi.

1865 Dilaver paşa Nizannamesi (Havza-i Fahmiye Teamülnamesi) Ereğli ve Zonguldak havzası işçilerinin dinlenme ve tatil zamanlarını, barınma yerlerini, çalışma saatleri ve sağlıkla ilgili çeşitli konuları ele alınıştır)

1869 Maadin Nizannamesi (Bütün madenlerde çalışanların güvenliği ile ilgili çeşitli hükümleri düzenleyen mevzuat.)

1871 Ameleperver Cemiyeti

1895 Osmanlı Amele Yardımlaşma Cemiyeti

3. Cumhuriyet Dönemi.

Cumhuriyetin Kuruluşundan sonraki dönemden itibaren İşveren – Alt işveren ilişkilerini incelemeye başlarsak;

 Kurtuluş savaşı sırasında çıkarılan;

  • 151 Sayılı Hafta Tatili Kanunu,
  • 1921 Yılında 114 Sayılı ve 151 Sayılı  Zonguldak ve Ereğli Kömür havzalarında çalışanlar ile ilgili kanunlar,
  • 1932 yılında çıkarılan Türkiye’de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında Kanun da daha çok bireysel İş Hukuku alanındadır.

Bu dönemde toplu iş hukuku yönündeki düzenlemeler dolaylı yoldan yapılmıştır.

  • 1926 Tarihli Borçlar Kanunu,
  • 1926 Tarihli Medeni Kanun ve
  • 1930 Tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanunlarında toplu iş hukukuna yönelik atıflar ve düzenlemeler vardır.
  • 1925 Tarihli ve 578 Sayılı Takrir-i Sukun  Kanunu da dolaylı da olsa çalışma ilişkilerini düzenlemesi açısından önemlidir.

Türkiye’de taşeron ilişkisinin iş hukuku alanına girmesi, 3008 sayılı İş Kanununun yürürlüğe girdiği 1936 yılında  “üçüncü bir şahsın aracılığı” biçiminde düzenlenmesi ile başlamıştır.

3008 sayılı Kanunda 1950 yılında 5518 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle birlikte, “aynı iş veya teferruatında iş alan” bu kişiler “aracı” olarak tanımlanmıştır. 1967 Yılında 931 sayılı İş Kanununun gerekçesinde de “aracı” kavramının yer aldığı görülmektedir.

İşveren – Alt işveren (Taşeron) Tanımı

Endüstriyel gelişim içinde oldukça önemli bir yer tutan taşeron meselesi sayısız hukuki ihtilafa neden olmuştur.

1475 sayılı İş Kanununda “diğer işveren” kavramı yer almış ve 1970’li yılların sanayi düzeni ve hukuk perspektifi ile düzenlenmiş hükümlerinin elverdiği ölçüde, bağımsız yargı organları bu yeni, dinamik ve gittikçe büyüyen meseleye çözüm aramak zorunda kalmışlardır.

Endüstride taşeron, tali işveren, alt ısmarlanan, alt işletici, alt işveren kavramları ile birlikte uygulamaların yaygınlaşması 1980’li yıllardan sonra olmuştur.

Yüksek Mahkeme kararları, 4857 sayılı yeni İş Kanununun oluşumu sürecinde de önemli bir yol gösterici olmuştur.

Borçlar Kanununun “istisna akdi” başlıklı On Birinci kısmında düzenlenmekte ve müteahhit kavramı olarak karşımıza çıkmaktadır. Borçlar Kanununun 355. maddesine göre; “iş sahibine ücret karşılığında bir iş (eser) yapmayı taahhüt eden kişi” müteahhittir, denmektedir.

Borçlar Kanununun 356. Maddesi uyarınca, müteahhit “işi bizzat yapmak veya kendi idaresi altında yaptırmak” zorundadır. Ancak işin niteliği açısından “şahsi maharetinin ehemmiyeti yok ise” işi bir başkasına da devredebilir. İşin devredildiği bu kişi ya da kuruluş taşerondur.

İşveren – Alt işveren (Taşeron) Hukuku

Yasal düzenlemeler işverenlere çalıştırdıkları işçi sayıları nispetinde yükümlülükler getirir. (Özürlü ve hükümlü istihdamı, İşyeri hekimi ve İş Güvenliği Uzmanı ile çalışma vb)

İşyerlerinin büyüklüklerine göre (sermaye, çalışan işçi sayısı vb) istihdam yükümlülükleri olduğu gibi işçi hakları açısından da  işverenlere işçi sayısına göre ek yükümlülükler getirmektedir. (işçi sayısının artması beraberinde sendikalaşma ve toplu iş sözleşmelerini de gündeme getirmektedir.)

Günlük uygulamada sıklıkla karşılaştığımız bir durum, işverenler işçi sayısıyla orantılı olarak artan yükümlülüklerinde kurtulmak ve sendikalaşmanın önüne geçmek için alt işverenlik sözleşmeleri yapmaktadır. Alt işverenlik sözleşmesi ile işverenler kendi şirketlerinde yasal olarak çalıştırdıkları işçi sayısını azaltmaktadırlar.  

 4857 Sayılı İş Kanununun 2. maddesi uyarınca bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Yine aynı maddeye göre işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.

Alt iş verrenlik yönetmeliğinde  “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren iş”, mal veya hizmet üretiminin zorunlu unsurlarından olan, işin niteliği gereği işletmenin kendi uzmanlığı dışında ayrı bir uzmanlık gerektiren iş şeklinde tanımlanmıştır.  Bu tanımlama da göstermektedir ki alt işverenin alabileceği asıl işler oldukça sınırlıdır.

4857 Sayılı İş Kanunu ve Alt İşverenlik Yönetmeliği incelendiğinde asıl işveren-alt işveren çalışma şekli:

  • Yardımcı işlerde herhangi bir koşul olmaksızın alt işverene iş verilebilir.
  • Alt işverene asıl işin bir bölümünde yalnızca işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş verilebilir.

İlgili Kanun ve Yönetmelikler dikkate alındığında asıl iş, yasalara uygun  herhangi bir gerekçe olmadan alt işverene verilemez. Makinanın başında aynı işi yapan iki işçiden biri alt işverenin işçisi olamaz.

Örnek bir olayda Yargıtay’ın verdiği karara bakarsak  “Temizlik ve çöp nakil işi belediyelerin asıl işlerindendir. Belediyelerin asli işlerinden olan temizlik hizmeti işini 4857 Sayılı İş Kanununun 2/VI-VII maddesi uyarınca taşeronlara devretmesi mümkün olmadığından bu tür taşeronluk sözleşmeleri geçerli sayılamayacağından davalı belediyenin işe iade ve sonuçları yönünden sorumlu tutulması gerekir.” şeklinde karar vermiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E:2005/14421).

İlgili Kanun ve Yönetmelikler dikkate alındığında Metal sektöründeki bir fabrikanın yemekhanesinde, güvenlik bölümünde, bilgi işlem bölümünde, fabrika dışına nakliye işlerinde vb gibi  alt işveren vasıtasıyla (muvazaa olmaması şartıyla) işlerini yürütmesi mümkündür.

İşveren – Alt işveren (Taşeron) – Muvazaa

4857 no lu kanununun “İşyerini bildirme” başlıklı 3 üncü maddesinin 5763 sayılı Kanunla değiştirilen ikinci fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür.

Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı (hileli) olduğunun, yani asıl işverenin işçilere karşı bazı sorumluluklarından kurtulmak veya işçilerin bazı haklarını ellerinden almak için bu yola başvurduğunun tespiti halinde , bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir.

Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren altı işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir.

İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Rapora altı iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.

Ayrıca hem asıl işverene hem de alt işverene (taşerona) bu muvazaalı (hileli) işlemden dolayı  2013 yılı için ayrı ayrı 14.651 TL idari para cezası uygulanmaktadır”  İş mahkemesinin  kararı bu konuda kesin olup bu karara karşı temyiz yoluna gidilememektedir.

İş Mahkemesinin 4857 Sayılı kanunun ilgili fıkrasına uygun kararına temyiz yolunu kapalı tutan “İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.” biçimindeki beşinci cümlenin, Anayasa’nın 2., 36. ve  49. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemiyle Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından Anayasa Mahkemesi’nde açılmış olan davaya ilişkin gerekçeli karar, 12/05/2013 tarihli ve 28645 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır..

Anayasa Mahkemesi, söz konusu “İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.” cümlesinin Anayasaya aykırı olmadığına karar vererek iptal başvurusunu oybirliğiyle reddetmiştir.. Mahkeme red gerekçesinde özetle;

4857 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ikinci fıkrası, sosyal hukuk devleti ilkesinin bir gereği         olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kötüye kullanılmasına fırsat yaratmamak, diğer bir ifadeyle, asıl işveren ile alt işverenin işçiler aleyhine muvazaalı işlem yapmalarına engel olmak ve muvazaalı işlem yapılmışsa, işçilerin bu işlemle yoksun bırakılan haklarını koruma altına almak amacıyla kabul edilmiştir. Bu kapsamda itiraz konusu kuralın da, bir yandan iş müfettişlerinin muvazaalı işlem tespit etmeleri üzerine düzenledikleri rapora karşı açılan itiraz davasının en kısa zamanda sonuçlandırılarak, uzayan yargılama nedeniyle işçilerin mağdur olmalarına engel olmak, diğer yandan da Yargıtay’ın iş yükünü azaltmak amacıyla kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Alt İşverenlik Yönetmeliği uyarınca aşağıdaki durumlar muvazaa olarak tanımlanmıştır. 

1) İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesi,  

2) Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisi,  

3) Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesi, 

4) Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemler.

4857 sayılı Kanun’un2. maddesinde asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanamaz. İşverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurması muvazaa açısından incelenmesi gerekir. Asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı tespit edilirse alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılır.

Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3521/14038 ve Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3529/14032.; “Alt işverenin işçisinin asıl işverenin taraf olduğu sözleşmeden yararlanma isteği konusunda, olayda öncelikle asıl işveren ve alt işveren arasındaki ilişkinin çözümlenmesi, özellikle alt işverenler değişmesine rağmen işçinin iş ilişkisinin devam edip etmediği dikkate alınarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı belirlenmelidir.”

Yargıtay 9. HD. 18.06.1997, 8568/12193.; “Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlılık kazanmış uygulamasına göre, uzun süreden beri aynı işyerinde çalışan işçiler müteahhitler değiştiği halde çalışmalarına devam ediyorlarsa işçilerin işe alınmaları, sözleşmelerinin feshi, ücretlerinin tespiti gibi konularda yetkiler işyerinin sahibi durumunda olan kişi ya da şirkette toplanıyorsa, her türlü araç ve gereç onun tarafından sağlanıyorsa, işin bir bölümü başkasına verilmiş olsa dahi, muvaaza söz konusu olacağından işyerinin sahibi gerçek işveren kabul edilmektedir.”

Muvazaanın incelenmesinde özellikle;

a) Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı,

b) Alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı,

c) Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı,

ç) Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı,

d) İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı,

e) Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,

f) Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı,

g) Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı, 

hususları göz önünde bulundurulacaktır.

Muvazaa iddiası ispatlanması halinde taşeron işçi, asıl işverene işe başlama iradesini gerçekleştirecektir. Burada asıl işveren, işçiyi işe almak zorunda olmayıp işe başlatmama tazminatları ve boşta geçen ücret kısmını işçiye ödeyerek Mahkemenin kararını yerine getirebilir.

Taşeron işçilerin açmış olduğu, konusu  kadroya atanma  ilgili davalar idari işlem olup bu uyuşmazlıkların çözüm yeri  İdare Mahkemeleridir.

İşçi alacakları (kıdem, ihbar, fazla çalışma ücreti, yıllık izin ve diğer alacaklar) konusunda alt işveren ile birlikte asıl işverenin de  sorumlu olduğunu bilinmelidir.

Taşeron işçi, alt işveren tarafından  işten çıkarıldığı takdirde fesih ihbar önelinin tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içinde İş Mahkemesine muvazaa iddiası ile husumeti asıl işverene karşı işe iade davası açması gerekmektedir.

Bir İşyerinde Alt İşverenin Değişmesi ve Alt İşverenin İşçisinin Hakları

İşyerlerinde, bazı işlerin  işin mahiyetine göre kanunda yazılı şartlar var ise alt işveren tarafından yapılması mümkündür.  

Beklenen durum alt işverene verilen işin sona ermesi sonucunda alt işverenin işçileri ile birlikte asıl işverene ait işyerinden ayrılması ve başka bir işyerinde çalışmaya başlamasıdır. Ancak bazı hallerde alt işverenlerin işçileri  asıl işverenin yeni alt işvereninde çalışmaya devam etmektedir. Bu gibi durumlarda tazminat vs. konularda pek çok soru akla gelmektedir.

Yargıtay  22. Hukuk Dairesinin ,E. 2013/4371, K. 2013/4461 ,T. 5.3.2012  sayılı kararı bu konuda ki yeni emsal kararlardandır.

Yargıtay’ın söz konusu kararında davacı işçi , asıl işverenin alt işvereninde çalışırken  haksız olarak işten çıkarıldığına, kıdem ve ihbar tazminatı alacağı olduğuna dair dava açmıştır.

Mahkeme ise asıl işverenin alt işvereninde çalışırken  ihale süresinin sone ermesi, bu tarih itibari ile çalışanın işten çıkışının SGK ‘ya bildirilmesi , davacıya yeni iş göstermeyerek ve işçiyi feshe zorlayarak iş sözleşmesini feshettiği gerekçeleri ile   kıdem tazminatına  hak kazandığına karar vermiştir.

Alt işveren ise davayı temyiz etmiştir.

Yargıtay ise kararında, alt işveren değişiminde  olması gerekenin,  alt işverenin asıl işverenin yanında işçinin sona ermesi halinde, işçileri ile birlikte işyerinden ayrılması ve işçilerini de başka işyerlerinde çalışmaya götürmesi veya iş akdine son vermesi olduğunu belirtmiştir.

Ancak işyerinde yeni alt işverenin yanında eski alt işverenin işçilerinin işe devam etmesini ise 4857 sayılı iş kanunu madde 6 kapsamında işyeri devri olarak yorumlamıştır.

4857 sayılı iş kanunu madde 120 ve madde 6’ ya göre ise  asıl işveren ile  ilişkisinin sona ermesinden   sonra işyerinden ayrılan alt işveren ile aynı işi alan yeni alt  işveren arasında  hukuki veya fiili bağı olsun veya olmasın işçinin   kıdem tazminatı açısından  önceki alt işveren  işçinin devir tarihindeki ücretinden ve kendi dönemi ile sorumlu olduğunun, son alt işverenin ise tüm dönemden sorumlu olduğunu  kabul edilmesine karar vermiştir.

Yargıtay sonuç olarak  tarafların fesih konusunda  işlemleri olmadığı sürece, işçinin asıl işverenden alınan iş kapsamında ve değişen alt işverenlere ait işyerinde  ara vermeden çalışması halinde işyeri devri kurallarına göre çözüme gidilmesinin yerinde olduğu, bu durumda değişen alt işveren işçinin iş sözleşmesini ve doğmuş bulunan işçilik alacaklarını devralmış olduğu, işyerinde çalışması devam eden işçinin feshe bağlı   haklar olan ihbar ve kıdem tazminatı ile izin ücreti koşullarının gerçekleşmiş sayılmayacağını belirtmiştir.

Somut uyuşmazlıkta  davacı ihalenin sona erdiğini, yeni çalışma işyerinin gösterilmesini,    aksi halde iş sözleşmesinin haklı nedenle sona erdireceğini belirtmiş, davalı alt işveren  ise bu tarihte iş akdine son vermiş ancak ertesi gün ise genel merkez işyeri üzerinden işe giriş kaydı yapmıştır.

Yargıtay ise  davalı alt işverenin davacı işçinin ara vermeden yeni ihaleyi alan şirket işçisi olarak aynı işyerinde işe devam ettiği,  sgk kayıtları ve yeni ihale sözleşmesi ile ilgili belgeler ve davacının  aralıksız çalışmasına devam edip etmediği belirlenmeden  feshin kim tarafından yapıldığı ve haklı nedene dayanıp dayanmadığı araştırılmadan yerel mahkemenin   kıdem tazminatına hükmetmesi nedeni ile   kararını bozmuştur.

O halde aynı işyerinde aynı   işi yapan  alt işverenin işçisi yeni alt  işverenin işçisi olarak aralıksız çalışmaya devam ederse  yeni  alt işveren işçi alacaklarından sorumlu olacaktır.

Konu ile ilgili  dikkat edilmesi gereken diğer hususlar ise feshin haklı fesih olup olmadığı kimin tarafından yapıldığıdır.

İşveren – Alt işveren (Taşeron) Arasında Örnek Bir Dava ve Yargıtay kararı

ÇOMÜ’de taşeron şirkette çalışan işçiler Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra sendikanın ÇOMÜ’deki taşeron ilişkisinin muvazaalı olduğunun tespit edilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvuruda bulundular. “Bakanlık tarafından görevlendirilen iş müfettişleri, yaptıkları inceleme neticesinde muvazaayı bir raporla tespit etti”

ÇOMÜ Rektörlüğü’nün müfettiş raporuna yaptığı itiraz nedeniyle, itiraz davası Çanakkale İş Mahkemesi’nde görüldü, Çanakkale İş Mahkemesi’nde ÇOMÜ Rektörlüğü’nün yaptığı itirazı reddederek, müfettiş raporunu onadı.

Böylece dava sendika ve üyelerinin lehine sonuçlanmış oldu. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 13. maddesi gereği, itiraz üzerine iş mahkemesi tarafından verilen karar kesin olduğu için iş müfettişlerinin “muvazaa” raporu kesinleşmiş oldu.

Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 13. Maddesi gereği, mahkeme kararının doğurduğu, hukuki sonuçlar şu şekildedir :

“-Taşeron şirketin, tescili, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü tarafından iptal edilir. Dolayısıyla taşeronun Asıl işveren ile ilişiği kesilir.

-Taşeron şirketin işçileri, başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılır.

-Taşeron şirkete ve asıl işverene idari para cezası uygulanır.”

YARGITAY 9. Hukuk Dairesi 2010/11733 E.N , 2010/11997 K.N


İçtihat Metni

Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, bozma üzerine yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm, süresi içinde duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; işin mahiyeti itibarıyla duruşma isteminin reddine, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, davacının davalı üniversiteye ait tıp fakültesi işyerinde kayıt üzerinde taşeron işçisi olarak gösterildiğini, işyerinde talimatları davalı üniversite yönetiminde aldığını, son 3-4 aydır ücretlerinin davalı işveren tarafından ödendiğini, halen çalışan taşeron işçileri olduğunu ve davalı işveren tarafından yeni işe alınmalar yapıldığını, taşeron işçisi görünen bazı işçilerin 4/b kapsamında hastane bünyesinde çalışmaya başlatıldığını, davacı ve diğer işçilerin temizlik işi dışında hastanenin sekreterlik, hasta bakıcı, röntgen teknisyeni veya ameliyathane görevlisi olarak çalıştırıldıklarını, davalı üniversite ile şirket arasındaki hizmet alımının muvazaalı bulunması nedeni ile davacının davalı üniversite işçisi olduğunu, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan ve işe gittiğinde işe alınmayarak feshedildiğini belirterek, feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı işveren vekili, davacının hastanede hizmet alımı kapsamında yüklenici dava dışı Ö…-E… Ltd. Şirketi işçisi olarak çalıştığını, davalı üniversitenin ihale makamı olduğunu, davacının işvereni olmadığını, dava dışı şirket ile davalı üniversite arasında alt-asıl işveren ilişkisi olmadığını, yasal mevzuata uygun olarak hizmetin ihale edildiğini ve anahtar teslimi verildiğini, 01.01.2008 tarihinde temizlik hizmeti ihalesini başka bir şirketin kazandığını ve bu şirket işçilerinin çalışmaya başladığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece bozma üzerine yapılan yargılama sonunda emsal davalarda keşif sonrası alınan bilirkişi heyet raporuna ve BÇM iş müfettişi raporuna gerekçe gösterilerek, davacının çalışmış olduğu E… Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde taşeronlar değiştiği halde davacının aynı işi, aynı üniversiteye ait işyerinde ve onun gözetimi altında çalıştığı, davacı ve davacı ile birlikte diğer taşeron şirket elemanlarından destek hizmetleri personelinin fiilen hasta bakıcılık, servis elemanlarının fiilen hemşirelik, teknik elemanlarının fiilen sağlık teknisyenliği ve teknikerliği, veri kayıt elemanlarının fiilen büro memurluğu gibi işlerde çalıştırıldıkları, buna göre davalı Üniversite ile taşeron firmalar arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu, yasadaki şartları taşımadığı, davacının iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğinin ispat yükümlüsü olan işverenin bu geçerli nedenle fesih olgusunu ispat edemediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Asıl-alt işveren ilişkisinde ilişkinin muvazaalı veya yasadaki unsurları taşıyıp taşımadığının belirlenmesinde,

Biri asıl diğer hukuksal ve ekonomik bağımsızlık ile ayrı bir iş organizasyonuna sahip iki ayrı işverenin bulunup bulunmadığı,

Alt işveren işçilerinin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılıp çalıştırılmadıkları,

Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı, alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı;

Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı;

Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı;

İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı;

Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı;

Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı;

Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığının araştırılması ve irdelenmesi gerekir. Alt işveren işçilerinin bir kısmının, üstlenilen hizmet dışında asıl veya yardımcı başka işte çalıştırılmaları, asıl-alt işveren arasındaki sözleşmeyi muvazaalı hale getirmez. Sadece başka işte çalıştırılan işçi açısından asıl-alt işveren ilişkisinin unsurlarının bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bozma sonrası mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu ile iş müfettiş raporunda,  davalı üniversite tarafından temizlik hizmeti, destek hizmeti ve çamaşırhane hizmetinde çalışmak üzere eleman alımı sözleşmesi yapıldığı, destek elemanlarının fiilen hasta bakıcılık yaptıkları, 4/C kapsamındaki çalışanlarla birlikte nöbetleşe çalıştıkları, 4/C ve 4/B kadrosunda çalışanlardan farklı bir teknoloji kullanmadıkları, temizlik işinde sadece alt işveren işçilerinin çalıştırıldığı, çamaşırhanede bir 4/C kapsamında çalışan dışında asıl işveren işçisi veya çalışanı bulunmadığı, hastabakıcılık, hemşirelik, sağlık teknisyenliği, büro ve bakım onarım işlerinin asıl işin bir parçası, temizlik ve çamaşırhane hizmetinin ise yardımcı iş olduğu, hem temizlik hem de veri hizmet alımı hizmet sözleşmesi ile çalışanların sadece E… Üniversitesinde çalıştıkları, istihdam edilenlerin bir kısmının E… Üniversitesi yöneticileri tarafından sınavla işe alındıkları, temizlik ve çamaşırhane hizmeti dışında kalan işçilerin yapmaları gereken işle ilgili E… Üniversitesi yöneticilerinden emir ve talimat aldıkları, puantaj kayıtlarının da tutulduğu, temizlik işini alan alt işverenler ile davalı E… Üniversitesi Rektörlüğü arasında organik bir bağ bulunmadığı, taraflar arasında 4857 sayılı İş Yasası’nın 2/6. maddesinde tanımı yapılan alt işveren-asıl işveren hukuki ilişkisinin muvazaaya dayanmadığı, alt işverenler değiştiği halde davacının davalı rektörlüğe bağlı E… Üniversitesinde çalışmaya devam etmiş olması böyle bir çalışma şekline hareketle muvazaalı olduğu sonucuna varılamayacağı” tespiti yapılmıştır. Tanık anlatımlarına göre davacı, temizlik hizmetini üstlenen alt işveren işçisi olarak sadece temizlik işinde çalıştırılmıştır. Davacının yardımcı iş kabul edilen temizlik hizmeti dışında çalıştırıldığı kanıtlanmamıştır. Temizlik işi yardımcı iştir. Davalı üniversite ile davacının işvereni olan dava dışı alt işverenler arasındaki ilişki yasal unsurlarını taşımaktadır. Davalı E… Üniversitesi Rektörlüğü’nün, feshin geçersizliği davasında pasif husumetinin bulunmadığı, davacının işe iade davasının iş sözleşmesini fesheden son işvereni olan alt işveren aleyhine açması gerekirken, muvazaa iddia ederek davalı aleyhine açmasının hukuka uygun olmadığı, davalının feshin geçersizliği isteminde taraf sıfatı bulunmadığı anlaşıldığından, davanın reddi gerekir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulü hatalıdır.

4857 sayılı İş Yasası’nın 20/3. maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

Hüküm: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

1- Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 51.50 yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.000 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kesin olarak 03.05.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.

Asıl-alt işveren ilişkisinde ilişkinin muvazaalı veya yasadaki unsurları taşıyıp taşımadığının belirlenmesinde Yargıtay, aşağı belirtilen kriterleri belirlemiştir.

**Biri asıl diğer hukuksal ve ekonomik bağımsızlık ile ayrı bir iş organizasyonuna sahip iki ayrı işverenin bulunup bulunmadığı,

**Alt işveren(taşeron) işçilerinin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırıp çalıştırmadıkları,

**Alt işverene (taşerona) verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerden olup olmadığı, alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı;

**Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan kişi olup olmadığı,

**Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı,

**İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı,

**Alt işverene (taşerona) verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,

**Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin İş Hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı,

**Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi veya mevzuattan kaynaklanan bireysel ve kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığının araştırılması gereklidir

İşveren – Alt işveren (Taşeron)Davalarında Örnek Yargıtay İçtihatları

Yargıtay HGK. 04.11.1987, 9-166/815.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında; alt işverenin işçilerinin, asıl işverenin işyerinde yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmeleri, genel olarak, sendikalar ve toplu pazarlık hukukunun temel kurallarına bağlanmıştır.

Yargıtay 10. HD. 17.01.1975, 6502/272. kararında, “işin tamamının devredilip devredilmediği” ya da “işin anahtar teslimi verilip verilmediği” bu ayrım açısından başlıca kriter olarak vurgulanmaktadır. Yüksek Mahkeme, taşeron ilişkisinden söz edebilmek için, işi veren kişinin kendisinin de işin asıl bölümünde işçi çalıştırmasını zorunlu görmektedir.

 Buna göre, taşeron ilişkisinden söz edebilmek için işin bir kısmının ihale edilmiş olması ve ihale edenin de aynı işte işçi çalıştıran işveren niteliğinde olması gerekmektedir. İşin tamamı ihale ediliyorsa bu durumda ihaleyi alan kişi müteahhit kabul edilmelidir.

Yargıtay HGK, 24.05.1995, E.1995/9-273, K.1995/548. İş Kanunu uyarınca sorumluluktan söz edilebilmesi için, o işte kendisi de işçi çalıştıran asıl işverenin varlığının şart olduğunu vurgulamaktadır. “ Özetle; belirli işin bir bölümünü başkasına verip, diğer bölümünü kendi çalıştırdığı işçilerle bizzat yapan bir kişi asıl işveren durumundadır. Kendisi işin bir bölümünde bizzat işçi çalıştırmayıp işi bölerek ihale suretiyle muhtelif kişilere veren iş sahibi “ihale makamı” İş Kanununun 1/son maddesi anlamında bir asıl işveren değildir.”

Yargıtay 9. HD. 04.11.1993, 5757/15708. ‘bina inşaatın üstüne alan bir işverenin (asıl işveren), binanın çatısının yapılmasını başka bir işverene (alt işveren) vermesini’ kanunun ilgili maddesinin kapsamında görmüş; çatıyı yapan 2 alt işverenin işçisinin kazaya uğraması halinde her iki işverenin müteselsil sorumlu olacağını kararlaştırmıştır.”

Yargıtay 9. HD. 23.02.1998, 21408/2275. Asıl işveren ve alt işveren borcun tamamından tek tek ve aynı derecede sorumludurlar. İşçi dilediği takdirde kendisini doğrudan doğruya çalıştıran alt işverene, dilediği takdirde her iki işverene ya da doğrudan asıl işverene karşı talepte bulunma hakkına sahiptir. İşçinin asıl işverene karşı açtığı dava yoluyla talepte bulunması durumunda, Yüksek Mahkeme, alt işverenin davaya dahil edilmesini dahi zorunlu görmemiştir.

Asıl işverenin sorumluluğu, işin alt işverene verildiği tarihten başlar. Yargıtay 9. HD. 22.02.2001, 19790/3150 de asıl işverenin alt işveren işçisine karşı, her iki işveren arasında “bağlantı bulunmayan” önceki süreye ilişkin olarak sorumlu tutulamayacağını karar altına almıştır.  “Daha önce her iki şirket arasında bağlantı bulunmadığından bu şirketi tüm hizmet süresi için sorumlu tutmak mümkün değildir.” Demiştir.

İş Kanununda düzenlenen “asıl işveren-alt işveren” ilişkisinin özünün ve taraflara yüklediği temel yükümlülüklerin değiştirilmesi sözkonusu olamaz. Bu tür sözleşmelere konulabilecek, “birlikte sorumluluğu ortadan kaldıran” hükümler geçerli sayılamaz.

Yargıtay 9. HD. 18.03.1988, 517/3080; asıl işveren ile alt işveren arasında imzalanmış bulunan  “teknik şartnamede her türlü sorumluluğun işi yapan taşeron (alt işveren) firmaya ait olacağının” kararlaştırılmış olmasına rağmen, “bu hükmün işçiyi bağlamayacağı”, Kanun hükmünün “kamu düzenine” ilişkin olduğu ve “işçinin aleyhine değiştirilmesinin de mümkün olmadığı” gerekçesiyle, alt işverenin işçisinin uğradığı iş kazası nedeniyle asıl işverenin de söz konusu kazadan “birlikte sorumlu” tutulacağını hükme bağlamıştır.

İşin “anahtar teslimi” biçiminde “ihale edilmesi” durumunda asıl işveren-alt işveren ilişkisinden ve asıl işverenin alt işverenin işçilerine karşı sorumluluğundan söz edilememektedir. Bu doğaldır, çünkü işi ihale eden iş sahibi, ihale edilen işte kendisi de işçi çalıştırmadığından “işveren” niteliğini taşımamaktadır. Yargıtay HGK, 24.05.1995, E.1995/9-273, K.1995/548.  “işi bölerek ihale suretiyle muhtelif kişilere işveren iş sahibinin İş Kanunu anlamında asıl işveren olmadığını” karara bağlamıştır.

Asıl işveren-alt işveren ilişkisinden sözedebilmek için, alınan işin asıl işe “bağımlı” ve asıl iş sürdüğü müddetçe devam eden “sürekli” bir iş olması gerekmektedir. Yargıtay 21. HD, 04.07.1995, 2660/3844;   Aynı yönde: Yargıtay 9. HD. 13.09.2001, 4151/3844, asıl işverenin işi ile alt işverenin işinin birbirinden “ayrı” ve “bağımsız” olmasının birlikte sorumluluğu ortadan kaldıracağına hükmetmiştir.

Yargıtay 9. HD. 18.10.1988, 12301/14511., toplu iş sözleşmesinin yürürlüğe gireceği tarihten kısa bir süre önce işten çıkarılan işçilerin daha sonra taşeron yanında çalıştırılmaya başlanmasını “muvazaalı” kabul etmiş ve bu durumu “kanuna karşı hile” olarak değerlendirmiştir.

Bu noktada, muvaazanın belirlenmesine ilişkin başlıca kriterlerin Gerekçedeki deyimle ölçütlerin ortaya konulabilmesi açısından, Yüksek Mahkeme kararları daha da önem kazanmaktadır. Bu kararlarla belirlenen başlıca kriterler, satırbaşlarıyla aşağıda saptanmıştır.

1. İşyerinde sürekli işlerde uzun süre çalıştırılan işçinin, asgari ücretle çalıştırılabilmesi amacıyla bir taşeronun işçisi olarak gösterilmesi, Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3521/14038.;  Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3529/14032.

2. İşverenin toplu iş sözleşmesi yükümlülüğünden kurtulmak için görünürde müteahhit olarak adlandırdığı kişi ile sözleşme yaparak işçileri bu kişi ya da kuruluşun işçisi gibi göstermesi,  Yargıtay 9. HD. 05.07.1999, 10575/12064.

3. Şeklen ihale yoluyla üçüncü kişiler yanında çalıştırılan işçilerin aynı işyerinde çalışmalarında bir kesintinin olmaması ve asıl işveren ile taşeron arasında yapılan kısa süreli sözleşmelerde kaç işçinin işe alınacağının, niteliklerinin ve öğle yemeklerinin asıl işveren tarafından verileceğinin yer alması,    Yargıtay 9. HD. 26.02.1998, 324/2818;

  “İşçisini alırken bir başka kişinin iznine ihtiyaç duyan, işçisini istediği görevlerde, iş ve hizmetlerde çalıştıramayan, tüm denetimlerin bir başka kişiye ait olması, o kişinin vereceği direktiflere uyma ve günlük çalışmaları onaylatma zorunluluğu, kendisine ait malzeme ve ekipman üzerinde dahi herhangi bir hakkının bulunmaması, sözleşmenin feshi halinde bu ekipman ve malzemelerin (işi verence) karşılıksız kullanılması durumu ki, bu durum tüm ekipman ve malzemenin (işi verene) ait olduğunun göstergesi olup tüm bu olgular anlaşmanın tarafı olan kişileri gerçek ve alt işveren durumundan çıkarmaktadır.” Yargıtay 9. HD. 05.07.1999, 10575/12064.

4. İş sözleşmelerinin taşeronlarla yapılmış olmasına rağmen işçinin işe alınması, nitelikleri, işten çıkartılması ve ücretlerinin belirlenmesi konularında tüm yetkilerin işi veren işverene tanınması,  Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3521/14038.; Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3529/14032.;

 “Davalı anonim şirket ile taşeron limited şirket arasında bir istisna sözleşmesi bulunmakla ve ücret bordrolarında davacı işçinin işvereni olarak limited şirket gösterilmekle beraber; yazılı ve sözlü kanıtlar göstermelik bir taşeronluk bağlantısını ortaya koyduğu dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı ve bir sonuca varılmalıdır. Bu arada istisna sözleşmesine göre limited şirketin işçi alma ve işten çıkarma işlemlerinde anonim şirketin tasvibinin aranması ve sigorta giriş bildirgelerinde işveren olarak anonim şirketin gösterilmesi gerçek anlamda bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunmadığını belirleyen bulgular olduğundan davacı işçinin doğrudan anonim şirketin işçisi sayılarak toplu iş sözleşmesinden yararlanma imkanı araştırılmalı ve buna göre fark ihbar ve kıdem tazminatları hakkında karar verilmelidir. ” Yargıtay 9. HD 09.02.1999, 17926/1750.

5. Kısa sürelerle taşeron olarak gösterilen kişi değiştiği halde taşerona bağlı olarak gösterilen işçilerin işlerini aynen ve aralıksız sürdürmekte olmaları, Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3521/14038.; Yargıtay 9. HD. 25.04.1995, 3529/14032.;

“Alt işverenin işçisinin asıl işverenin taraf olduğu sözleşmeden yararlanma isteği konusunda, olayda öncelikle asıl işveren ve alt işveren arasındaki ilişkinin çözümlenmesi, özellikle alt işverenler değişmesine rağmen işçinin iş ilişkisinin devam edip etmediği dikkate alınarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı belirlenmelidir.” Yargıtay 9. HD. 18.06.1997, 8568/12193.; 9. Hukuk Dairesi aynı yöndeki bir başka kararında şu tespitler yapılmaktadır: “Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlılık kazanmış uygulamasına göre, uzun süreden beri aynı işyerinde çalışan işçiler müteahhitler değiştiği halde çalışmalarına devam ediyorlarsa işçilerin işe alınmaları, sözleşmelerinin feshi, ücretlerinin tespiti gibi konularda yetkiler işyerinin sahibi durumunda olan kişi ya da şirkette toplanıyorsa, her türlü araç ve gereç onun tarafından sağlanıyorsa, işin bir bölümü başkasına verilmiş olsa dahi, muvaaza söz konusu olacağından işyerinin sahibi gerçek işveren kabul edilmektedir.” Yargıtay 9. HD. 18.11.1997, 16673/19164.

Bu makale;

Tanzimat sonrası dönemden, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yayınlanmasına kadar geçen zaman aralığı içerisinde özellikle 1970 – 2012 yılları arası hukuki süreçlerden örneklerle işveren – alt işveren ilişkilerine bir bakıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kuşburnu ile Zayıflama

Kuşburnu ile yapılan çalışmalarda; kuşburnunda bulunan “trans-tilirozit” isimli bir maddenin PPARPeroksizom Proliferatör-Aktive olmuş Reseptöralfa mRNA ekspresyonunu artırması ile yağ yakımını hızlandırdığı bulunmuş.

PPAR Peroksizom Proliferatör-Aktive olmuş Reseptör” yolu zayıflama ilacı çalışmalarında çok sık tercih edilir.

⭐️ Çift kör, Randomize yapılan (https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25834460/) çalışmada;

Pre-obez (obez olmaya yakın), beden kitle endeksi 25-30 arasında 32 kişi (denek) seçilmiş.

Denekler iki gruba ayrılmış,

Plasebo – kontrol grubuna ilaç görünümlü etkisiz madde verilmiş.

Diğer gruba; Günlük 100 mg çekirdeği ile birlikte öğütülmüş kuşburnu özütü etanolde çözdürülüp tablet yapılarak verilmiş.

Günlük 100 mg öğütülmüş kuşburnu özütü olan tabletlerden verilen kişilerin

  • Abdominal (karın – göbek) bölgelerinde yağ,
  • Abdominal organların çevresinde toplam yağ,
  • Vücut ağırlıkları ve vücut kitlelerinin başlangıçta, 8. ve 12. haftalarda yapılan ölçümlerinde;

Deneklerin başlangıçtaki kendi değerleri ve plasebo verilen gruba göre belirgin bir şekilde azaldığı bulunmuş.

Kuşburnu (çekirdeği ile beraber), trigliserit yapıda olan adipoz dokuyu, enerjiye çevirmede orlistat içeren ilaç kadar etkili bir bitki.

Adipoz doku %95 oranında yağ damlacığı içeren, gerektiğinde enerjiye çevrilen ve göbek, bacak çevresinde yoğun olan yağlar. Kısaca bizi kilolu,obez gösteren yerler.

Kuşburnu (çekirdeği ile beraber), galaktolipidler ile polifenoller açısından oldukça zengindir. Bu sayede Romatoid artrit hastalarının eklem ağrılarını dindirmede etkilidir.

Kuşburnu (çekirdeği ile beraber), yüksek oranda, bir karotenoid türü olan astaksantin içerir. Bu molekül kolajenin parçalanmasını önleyerek yaşlanmaya bağlı cilt kırışıklıkları, kaz ayağı çizgilerini önler.

Karotenoid, bitkilerde bulunan, açık sarı ve kırmızı arası renkleri oluşturan vücudumuzda antioksidan görevi yapan pigmentlerdir. 

Astaksantin, genellikle suda yaşayan organizmalarda bulunan ve besinlere pembe-kırmızı rengini veren ve terpenler olarak bilinen bir grup kimyasala ait karotenoid adı verilen kırmızı bir pigmenttir.

⭐️ Japon araştırıcılar tarafından yürütülen klinik bir çalışmada kuşburnu meyvesi özütünün abdominal (karın içerisinde yer alan) organların etrafını çevreleyen yağın azaltılmasında yararlı olabileceği gösterilmiş.

Bu konuda ilk bilimsel bulgular 2007 yılında yine Japon araştırıcılar tarafından yürütülen deneysel (in vitro) ve deney hayvanı (in vivo) çalışmalarda elde edilmişti.

Bu çalışmalarda meyvelerin yüzde 80 sulu aseton özütünün obez olmayan farelerde herhangi bir beslenme değişikliğine yol açmadan organların etrafındaki yağların artışını ve dolayısıyla ağırlık artışını önlediği gözlemlenmişti. Yani “herhangi bir diyet yapmadan kilo vermek” şeklinde yorumlanabilecek önemli bir bulgu. 

Meyvenin tümü toz edilerek uygulandığında bu etki zayıflarken, meyvenin sadece etli kısmı uygulandığında herhangi bir etki gözlenememiş.

Araştırıcılar etkinin tohumlarda bulunan fenolik yapıdaki “trans-tilirozit” ile bağlantılı olduğunu düşünüyorlar.

Yapılan çalışmada, bu bileşiğin etkisinin piyasada bulunan bir zayıflama ilacı olan orlistat‘dan bile daha kuvvetli olduğu görülüyor.

Orlistat gibi sentetik zayıflama ilaçlarının risklerini göz önüne alırsak önemli bir bulgu. Tohumda bulunan tilirozitin zayıflatıcı ilaç araştırmalarında son yıllarda önemli hedeflerden biri olan peroksizom proliferatör-aktive olmuş reseptör alfa mesajcı RNA ekspresyonunu artırması sonucu etkili olabileceği ileri sürülmektedir.

Orlistat etken maddeli bir ilaç var. Bu ilaç yemekten hemen önce alınır (en geç yemekten 1 saat sonra)

Orlistat, yağları sindirmekle görevli Lipaz enzimine bağlanarak işlevini engeller. Böyece yemekle alınan yağların emilimini %30 oranında engeller ve yağ bağırsaktan emilemez dışkı ile atılır.

Bu ilaç kullanıldığında

  • Yağda eriyip emilen A,D,E,K vitamini eksikliğine neden olur. (İlacı kullananlar mutlaka bu vitaminleri kullanmalıdır)
  • Yağlar az emildiği için dışkı yağlı olur
  • İshal olur

⭐️ Bir başka Japon araştırıcı grubu tarafından diyetle obez kılınmış farelerde ve 3T3-L1 hücreleri üzerinde yürütülen çalışmalarda kuşburnunun sulu alkollü özütünün adipozitlerde (Yağ dokusu hücreleri) lipit birikmesini baskıladığı tespit edilmiş.

Diğer taraftan kuşburnu meyve suyunun obez bireylerde kan basıncını (sistolik) ve plazma kolesterol seviyelerini düşürdüğü gözlemlenmiş.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Dikkat ettiyseniz yukarıda hep Kuşburnu (çekirdeği ile beraber) olarak yazdım.

Çünkü;

Bu çalışmalarda araştırıcıların tohum diye tanımladıkları kısım aslında bitkinin meyveleri. Çünkü kuşburnu meyvelerinin dışındaki kırmızı etli kısım meyve değil yalancı meyve (hipantiyum), yani bitki çanağı. 

Bütün bu özelliklerin çoğu kuşburnunun çekirdeğinde bulunuyor

Kuşburnu’ nun kırmızı etli kısmı “hipantiyum” yani yalancı meyve, bitki çanağıdır.

Lakin çalışmalar tohum denilen çekirdeklerle yapılıyor.

Hipantiyum, orta durumlu yumurtalığı olan bir çiçekte yayık veya çukur şeklindeki çiçek tablası.

Göbek yağları ile ilgili çalışmada sadece hipantiyum (etli kısım) kullanılınca yukarıdaki etkiler sıfıra düşüyor.

⭐️⭐️⭐️

Yapılan Araştırmaların Ortak Sonuçları

  • Kuşburnu yüksek oranda C vitamini içerir. Lakin sıcak çayını içerek C vitamini almak mümkün değildir. çünkü çayın yapılışı sıcaklığında C vitamini işlevini yitirir.
  • Kuşburnu yemeklerden önce 1 çay kaşığı toz halinde alındığında insülin duyarlılığını artırır, tip-2 diyabette etkilidir.
  • Yüksek rakımlı yerlerde yetişen kuşburnu, rakımı düşük yerde yetişenlere göre daha etkilidir.
  • Kuşburnu çekirdeği ile birlikte toz haline getirilip günlük 1 tatlı kaşığı kullanılmalıdır.
  • Kuşburnu meyvesinin kurusu, yaşından daha çok etkilidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Kuşburnu özütünün günlük alımı, obez öncesi bireylerde karın içi yağını azaltır: randomize, çift kör, plasebo kontrollü klinik çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25834460/

⭐️⭐️ Kuşburnu takviyesi enerji harcamasını artırır ve beyaz yağ dokusunun kahverengileşmesine neden olur https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27980600/

⭐️⭐️ Kuşburnu tüketiminin tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık risk belirteçleri üzerindeki etkileri: obez kişilerde randomize, çift kör, çapraz geçişli bir araştırma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22166897/

⭐️⭐️ Farklı Rosa Türlerinden Elde Edilen Kuşburnu Meyvelerinin Terapötik Uygulamaları https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5485961/

⭐️⭐️ Kuşburnu – iltihap ve artrit için kanıta dayalı bir bitkisel ilaç https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22762068/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Biberiye

Biberiye, kuşdili, hasalbal ve akpüren gibi farklı isimlerle anılan biberiye (Rosmarinus officinalis L.) Lamiaceae familyasından önemli bir tıbbi ve aromatik bitkidir.

Biberiye, yüksek oranda E, D, C, B ve K vitaminleri içeren biberiye hem fosfor hem de demirden zengindir.

Biberiye‘nin Antikanser, insektisit, antimikrobiyal ve antioksidan etkileri bilinmektedir.

Biberiyenin antioksidan aktivitesi üzerine yapılan in vitro ve in vivo çalışma sonuçları, bitkinin yetiştiği bölgeye, hasat zamanına, kullanılan bitki kısmına, fenolik yapıya ve konsantrasyona, ekstraksiyon yöntemine, ürün ve oksidasyon koşullarına, analitik yönteme ve hayvan türüne göre farklılık göstermektedir.

Biberiye üç dönemde yani sonbahar döneminde, çiçeklenme başlangıcı döneminde ve tam çiçeklenme döneminde herba, yaprak, sap ve çiçek kısımları incelendiğinde en yüksek uçucu yağ oranı sonbahar döneminde hasat edilen yapraklardan elde edilmiştir.

Biberiye‘ nin en yüksek antioksidan içeriği 25,29 mmol.Fe+2/kg ile sonbahar döneminde hasat edilen yapraklardan elde edilmiştir.

Biberiye (Rosmarinus officinalis) ‘de Rosmarinik asit, Karnozol ve Karnosik asit içeriği ile çok önemli ve doğal bir antioksidandır.

Rosmarinik asit, 50-200 mg arası alındığında alerji semptomlarını baskılamada, burun tıkanıklığını önlemede oldukça etkilidir.

Rosmarinik asit ve karnozik asit içeriği sayesinde biberiye, enfeksiyon etkenleri ile savaşır, diyabet, kalp hastalığı, kanser riskini azaltır.

Biberiye içeriğindeki fenolik asitler ve flavonoidler sayesinde kas spazmı ve ağrı giderici özellikleri de mevcuttur.

Sinir fonksiyonlarına iyi gelir ve güçlü antioksidan içeriği sayesinde kalp damar sağlığını iyileştirir.

Araştırma ve yayın sayısı sınırlı olsa da elde edilen bulgular eşliğinde çıkan sonuçlara göre;

Günlük 1000 mg (yüksek doz) biberiye kullanımı ile kaygı bozukluğu ve depresyon bulgularını azaltır. Bunun yanısıra uyku kalitesini iyileştirir.

Biberiye yağının solunması uyarıcı etkili olup, beyin dalga aktivitesine, otonom sinir sistemi aktivitesine ve ruh hali durumlarına pozitif yönde etkili olmaktadır.

Biberiyenin Seceresi

  • Alem : Plantae
  • Alt alem : Tracheobionta
  • Süper bölüm : Spermatophyta
  • Bölüm : Magnoliophyta
  • Sınıf : Magnoliopsida
  • Alt sınıf : Asteridae
  • Takım : Lamiales
  • Familya : Lamiaceae
  • Cins : Rosmarinus L
  • Tür : 25 adet türü vardır, sadece officinalis türü kullanılmaktadır.
  • Binom isimlendirme : Rosmarinus officinalis L.

Biberiyenin dünyada yayılış alanları. (Kaynak: www.cabi.org/isc)

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Biberiye (Rosmarinus officinalis L.) Tarımı ve Endüstrisi FİZİBİLİTE RAPORU http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://baka.gov.tr/assets/upload/dosyalar/tab-biberiye_opt.pdf

⭐️⭐️ Biberiye (Rosmarinus officinalis L.) Bitkisinin Uçucu Yağ Oranı, Uçucu Yağ Bileşenleri ve Antioksidan İçeriğinde Morfogenetik ve Ontogenetik Varyabilite http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/226504

⭐️⭐️ Yüzey Yanıt Metodolojisi ile Biberiye Yapraklarından Rosmarinik Asit Ekstraksiyonunun Optimizasyonu http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/329676

⭐️⭐️ Solunan biberiye yağının öznel hisler ve sinir sistemi aktiviteleri üzerindeki etkileri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23833718/

⭐️⭐️ Biberiye etanol özütünün antioksidan aktivite değerlendirmesi ve HeLa hücrelerine yönelik hücresel antioksidan aktiviteleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31353697/

⭐️⭐️ BİBERİYE BİTKİSİNİN (ROSMARINUS OFFICINALIS L.) AROMATERAPÖTİK VE TERAPÖTİK ETKİLERİ https://www.researchgate.net/publication/371985726_BIBERIYE_BITKISININ_ROSMARINUS_OFFICINALIS_L_AROMATERAPOTIK_VE_TERAPOTIK_ETKILERI

⭐️⭐️ Rastgele Desenli Deri Fleplerinin Sağkalımını Artırmak İçin Sistemik 
Rosmarinus Officinalis Kullanımı https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5156446/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Trigeminal Nevralji

Trigeminal nevralji ani, şiddetli yüz ağrısıdır. Genellikle keskin, vurucu bir ağrı veya çene, diş veya diş etlerinde elektrik çarpması gibi bir şey olarak tanımlanır.

Trigeminal nevralji, kafa içinde bulunan 12 kraniyal sinir arasından 5. ve en büyük olanı Trigeminal sinirin tek ya da çift taraflı etkilenmesiyle karakterize hafif dokunma, konuşma, diş fırçalama, tıraş olma ya da makyaj yapma veya çiğneme ile oluşan çok ufak bir uyarımın meydana getirdiği nöropatik (sinirle alakalı) ağrı ile karakterize bozukluktur. Bu ağrı sürecinde kişinin güçten düşmesine yol açabilir. Ağrı, başlangıçta çoğunlukla tek taraflı olsa da ara sıra ortaya çıkabilir.

15000′ kişide 1 kişide görülür. Teşhisi çok karışan bir hastalık olması sebebi ile muhtemelen bu istatistikten daha sık yaşanmaktadır.

50 yaş üstü bireylerde daha fazla olup, kadınlarda erkeklere oranla 3 kat daha fazla görülür.

Trigeminal nevralji ilk defa M.S. 1. yüzyılda ilk kez tanımlandı. ilk defa 1773 yılında Fotbergilli tarafından Trigeminal nevralji adı verilmiştir.

Trigeminal sinir, yüzdeki duyuyu algılamayı, ısırma ve çiğneme gibi hareketlerin motor fonksiyonunu sağlar. Oftalmik, maksiller ve mandibular sinir olarak üçe ayrılır.

Trigeminal nevraljide sinirin dallarından herhangi biri, ikisi ya da üçü birden tutulabilir. Yüzün sağ tarafı daha çok etkilenir. Ağrı tipi genellikle keskin, vurucu ağrı veya çene, diş, diş etlerine elektrik şoku verilmesinde hissedilen ağrı olarak tanımlanır. Genellikle kısa, tahmin edilemeyecek zamanlarda gelir, iki veya birkaç dakika sürer ve başladığı gibi aniden biter.

Muayene ve tetkikler sonrasında trigeminal nevraljinin kökeni bulunamadığında “idiyopatik” kabul edilir.

Patofizyolojisi kesin olarak netleşmemiş olsa da genel kabul edilen sebepler şu şekilde sıralanabilir.

  • Trigeminal kökte ya da yakınlarında plak oluşumuna neden olan demiyelinizasyon
  • Damarsal bozukluktan dolayı sinir üzerine oluşan basınç
  • Komşu kraniyal sinirlerden gelen basınç
  • Beyinciğe uğrayan ipliklerin fonksiyonunda bozukluk
  • Trigeminal gangliyonun kökünde bir lezyon varlığı
  • Trigeminal sistemin değişik bölümlerinde iskemi
  • Dental (diş ile ilişkili) ve gingival (diş eti ile ilişkili)
  • Santral beyin lezyonları
  • Viral lezyonlar

Trigeminal Nevralji Nedenleri

  • Trigeminal sinire baskı yapan tümör
  • Miyelin kılıfının zarar görmesi
  • Felç veya yüz travması
  • Yüksek Tansiyon
  • Sigara tüketimi
  • Genetik faktör
  • MS hastalığı
  • Yaşlılık

Trigeminal Nevralji

  • Ağrı atakları, yıldırım çarpması veya elektrik şoku gibi olup birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar sürer
  • Ağrıların başlaması diş fırçalama, yutkunma, çiğneme, tıraş olma ya da makyaj yapma, dokunma, hava akımı, konuşma, esneme gibi sebepler olabilir.
  • Ağrı, sadece trigeminal sinirin dallandığı alandadır.
  • Ağrı genellikle tek taraflı ve yine genellikle sağ tarafta gelişir.
  • Az sayıda da olsa çift taraflı trigeminal nevralji gelişen hastalarda ağrı krizleri genel olarak sıra ile birbirini izler yani bir tarafta önce olur, biterken diğer tarafta da olur.
  • Ağrı krizleri sırasında trigeminal sinire ait diğer duyu ve motor fonksiyonlarında değişiklik olmaz.

Trigeminal nevralji, yaşam kalitesini düşüren nörolojik kökenli ağrıya ne kadar erken müdahale edilirse o derece azalır. Diş kaynaklı ağrılarla karıştırıldığı için genellikle diş hekimlerine başvuran hastalara zaman zaman diş çekimi veya kanal tedavisi gibi uygulamalar yapılmaktadır.

Trigeminal Nevralji Tedavisi

Epilepsi tedavisinde kullanılan bir antikonvülzan ilaç olan karbamazepin trigeminal nevraljiyi ilk tercih olup ilaçların yan etkilerine tahammül edemeyen yada ilaçlardan fayda görmeyen kişilerde cerrahi yöntemler de uygulanmaktadır.

Karbamazepin, voltaj kapılı sodyum kanallarının açılıp aksiyon potansiyelinin oluşmasını engelleyerek beyin hücrelerinin daha az cevap vermesini sağlayarak ağrıyı da azaltır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Trigeminal nevralji – tanı ve tedavi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28076964/

⭐️⭐️ Trigeminal Nevralji Tanısında Uyum https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29120554/

⭐️⭐️ Trigeminal nevralji https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38816415/

⭐️⭐️ Trigeminal nevralji: pratik bir rehber https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34108244/

⭐️⭐️ Avrupa Nöroloji Akademisi’nin trigeminal nevralji kılavuzu https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30860637/

⭐️⭐️ Uygulama parametresi: trigeminal nevraljinin tanısal değerlendirmesi ve tedavisi (kanıta dayalı bir inceleme): Amerikan Nöroloji Akademisi ve Avrupa Nörolojik Topluluklar Federasyonu Kalite Standartları Alt Komitesi raporu https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/18716236/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kanı Sulandıran / Pıhtılaştıran Gıdalar

KANI PIHTILAŞTIRAN GIDALAR

  • Brokoli
  • Yeşil lahana
  • Bezelye
  • Ispanak
  • Marul
  • Yumurta sarısı
  • Yeşil pırasa
  • Maydonoz
  • karnabahar
  • Fesleğen
  • Taze fasulye
  • Kereviz
  • Soya
  • Kuşkonmaz
  • İncir 
  • Böğürtlen
  • Pancar/Şalgam yaprağı (kendisi değil)
  • Domates
  • Buğday, yulaf gibi tahıllar
  • Süt ve süt ürünleri
  • Ada çayı
  • Karaciğer, böbrek gibi sakatat türleri
  • Fındık, ceviz, kaju gibi kuruyemişler

K1 vitamini değeri yüksek olan bu besinler pıhtılaşmayı tetikler. Özelikle coumadin ve türevi ilaçları kullanırken ilaç etkisini azaltır.

Kanın sulanması kanın akışkanlığını artırması demektir.

Kan sulandırıcılar; vücudun pıhtılaşma faktörleri adı verilen proteinleri yapmak için ihtiyaç duyduğu K vitamininin işleyişinine karşı gelerek yada trombositlerin birbirine ve kan damarlarının duvarlarına yapışmasını ve pıhtı oluşturmasını sağlayan proteinleri engelleyerek etki ederler.

KANI SULANDIRAN GIDALAR

  • Limon
  • Kiraz
  • Vişne
  • Nar
  • Üzüm
  • Üzüm Çekirdeği
  • Maydanoz
  • Ispanak
  • Tarçın (coumarin içerir)
  • Zencefil (coumarin içerir)
  • Zerdeçal (courcumin içerir)
  • Ihlamur
  • Papatya
  • Kırmızı biber (salisilik asit içerir)
  • Sarımsak (ajoen içerir)
  • Kabak çekirdeği (vitamin E)
  • Balık (omega ve vitamin E)
  • Avakado (vitamin E)
  • Badem (vitamin E)
  • Ay çekirdeği (vitamin E)
  • Fıstık ezmesi (vitamin E)
  • Zeytinyağı
  • Turunçgiller

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Kardiyovasküler Hastalıklarda Diyet Posasının Rolü http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1202181

⭐️⭐️ Doğal olarak elde edilen ürünlerin pıhtılaşma ve trombosit fonksiyonu üzerindeki antitrombotik etkileri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20617421/#:~:text=These%20include%20anise%20and%20dong,anticoagulant%20bioavailability)%3B%20and%20St.

⭐️⭐️ Eski ve yeni oral antikoagülanlar: Gıda, bitkisel ilaçlar ve ilaç etkileşimleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28196633/

⭐️⭐️ Seçilmiş diyet takviyelerinin antikoagülan aktivitesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22300597/

⭐️⭐️ Warfarin ve gıda, bitkisel veya diyet takviyesi etkileşimleri: Sistematik bir inceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32478963/

⭐️⭐️ Normal yetişkin erkeklerde somon diyetinin kan pıhtılaşması, trombosit agregasyonu ve yağ asitleri üzerindeki etkisi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/1904973/

⭐️⭐️ Çileklerin antitrombotik etkisi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16175010/

⭐️⭐️ Brüksel lahanası açısından zengin bir diyetin varfarin farmakokinetiği üzerindeki etkisi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/3203715/

⭐️⭐️ Sağlıklı insanlarda diyetin kan viskozitesi üzerindeki etkisi: sistematik bir inceleme https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5942579/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktad

Daha Fazla

Sarmısağın Siyahı

Siyah sarımsak (Allium sativum) 45-90°C sıcaklık, %50-90 (Kim kaynakta 65-80 °C ‘de %70-80) bağıl nemdeki kontrollü ortamlarda beyaz sarımsağın siyah renk alana kadar yaklaşık 30-90 gün bekletilmesi ile üretilir.

İlk olarak hepimizin bildiği beyaz sarımsaktan biraz bahsedeyim.

Sarımsak (Allium sativum L.), içeriğindeki allisin, alliin ve ajoen sülfür bileşenlerinden ötürü antimikrobiyel, antifungal, anti-inflamatuar vb özelliklere sahip sağlık üzerine birçok faydaları olan soğansı bitkiler grubunda yer alan bir bitkidir. En iyi kalitede sarımsak selenyum ve germanyum açısından zengin topraklarda yetişmektedir

Sarımsağın içeriğinde bulunan allicin, yalnızca sarımsağın hücre duvarları hasar gördüğünde (rendelendiğinde veya kesildiğinde) kükürtlü bir amino asit olan alliin’in alliinaz enzimi ile parçalanması ile oluşur.

SİYAH SARIMSAK

Sarımsaktaki Allinaz enzimi sıcakta inhibe olur (etkisiz hale gelir) ve alliin’in allicin’e dönüşmez… Bu “istenmeyen koku ve tadı” engeller.

Fermantasyon süresince alliin, allicin’e dönüşemeyince “SAC’’a dönüşür.

SAC – Suda çözünebilen sülfür bileşiğidir, çok güçlü antioksidandır.

γ-glutamyl-S-L-cysteine’in γ -glutamyl enzim ile SAC’a dönüşümü sırasında oluşur ve siyah sarımsakta çok yoğun olarak bulunmaktadır.

SAC‘ ın özellikle karaciğer rahatsızlıklarını ve kolon kanserini engellemede, Hipertansiyon, tip-2 diyabette etkili olduğunu biliyoruz.

B Vitaminleri, Folik Asit ve L-Arginin ile Desteklenen Eskitilmiş Sarımsak Özütü, Yağ Dokusu ve Koroner Arter Kalsiyumunun İlerlemesini Azaltır ” başlıklı çalışmayı birlikte inceleyelim. https://www.ahajournals.org/doi/10.1161/circ.122.suppl_21.A20824

49 çift kör çalışmada 9901 kişi üzerinde yapılan bu çalışmada;

Kolesterol ilaçları – statinler, B12, B6, Folik asit, vitamin K vb gibi kan sulandırıcılar ile karşılaştırılmış ve bunların içinde ateroskleroza karşı en etkili olanın siyah sarımsak olduğu görülmüş.

Ateroskleroz, kalsiyum birikimi nedeniyle damar kireçlenmesi ve yüksek kolesterol ile çeperin daralması sonucu sertleşme ve tıkanma.

Yapılan çalışmalar siyah sarımsağın aterosklerozu tedavi etmede oldukça etkili olduuunu gösteriyor

Ateroskleroz tüm damarlarımızda olabilir. En kritik olduğu yer kalbi ve beyni besleyen damarlarda olmasıdır.

Sonuç Olarak

Damar sertleşmesi (ateroskleroz) riskiniz varsa, kireçlenmeniz varsa günlük dört (4) diş siyah sarımsak mutlaka tüketin. Yutmayın. Ezdikten sonra tüketin.

B12, B6, B9, L-arjinin ile beraber kullanıldığında etkisi daha çok artmaktadır.

Bidiğiniz gibi ayrıca antibiyotik ve antiviral etkileri de mevcut.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ B Vitaminleri, Folik Asit ve L-Arginin ile Desteklenen Eskitilmiş Sarımsak Özütü, Yağ Dokusu ve Koroner Arter Kalsiyumunun İlerlemesini Azaltır https://www.ahajournals.org/doi/10.1161/circ.122.suppl_21.A20824

⭐️⭐️ Siyah Sarımsak (Allium sativum) Üretimi: Üretim Sırasında Gerçekleşen Fiziksel ve Kimyasal Değişimler. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2852893

⭐️⭐️ SARIMSAK: GASTRONOMİ VE SAĞLIK AÇISINDAN DEĞERLENDİRMELER http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2718134

⭐️⭐️ Erkek Sıçanlarda Yüksek Yağ/Sakaroz Diyetiyle Oluşan Metabolik ve Vasküler Değişikliklerde Eskitilmiş Siyah Sarımsak Özütünün Faydalı Etkileri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30642033/

⭐️⭐️Taşköprü’deki (Kastamonu-Türkiye) şifalı bitkiler üzerine etnobotanik bir çalışma https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC9630845/

⭐️⭐️ Sarımsağın Beslenme ve Sağlık Açısından Değerlendirilmesi (Sarımsağın Besinsel Yönden ve Sağlık Açısından Değerlendirilmesi) https://www.researchgate.net/publication/321126374_Assesstment_of_Garlic_in_Terms_of_Dietary_and_Health_Sarimsagin_Besinsel_Yonden_ve_Saglik_Acisindan_Degerlendirilmesi

⭐️⭐️ Sarımsağın Sağlıklı Kullanımları https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33549282/

⭐️⭐️ Sarımsağın (Allium sativum L) kardiyovasküler faydaları https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12597261/

⭐️⭐️ Sarımsak (Allium sativum L.): İnsanlarda yan etkiler ve ilaç etkileşimleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/17918162/

⭐️⭐️ Sarımsak: Kardiyovasküler hastalıklar üzerindeki etkilerine dair sistematik bir inceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35193446/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Dalış Öncesi Solunum Sistemi Muayenesi

Dalış Muayenesi

Dalıcının sağlık durumunun dalışa uygunluğu değerlendirebilmek için; sualtının yoğun ve viskoz bir ortam olduğunu, derinliğin artışı ile birlikte dalıcının basınca maruziyetindeki değişimi, ortam (özellikle düşen) sıcaklıklığının insanlar üzerindeki etkisi bilmek gerekir.

Bilinmelidir ki dalıcının bazı tıbbi ve psikolojik durumları tüplü dalışa kesin veya geçici süreyle engel teşkü etse de sportif – keyif amaçlı dalışların kuralları, ticari veya askeri amaçlı dalışın katı kurallarından daha esnektir.

Scuba (Su altı tüplü dalış) dalışlarda gerekli tüm şartlar yerine getirildiğinde amatör dalıcılar için de profesyonel dalgıçlar için de riskler düşüktür.

Risklerin düşürülmesi için gereken şartların başında kişinin sağlık durumu gelir.

Bu sebeple dalış yapacak amatörlere de ve profesyonellere de sağlık durumlarının su altındaki şartlara uygun olup olmadığı açısından doğru bir değerlendirme – muayeneye yapımalıdır.

Dalış öncesi muayenenin amacı, dalış yapacak kişinin sualtı dalışını sağlığı açısından tehlikeye düşürecek bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmaktır.

Ayrıca dalıcıların su altına adaptasyonu için disiplinli olması ve uygun ekipmanla dalış yapması gerekir.

Her ne maksatla olursa olsun dalıcılar su altına ilk kez dalışın öncesinde ve sonra da yıllık periyodik olarak scuba dalışı konusunda hekimlik tecrübesi olan;

  • KBB
  • Göğüs Hastalıkları
  • Kalp Damar, Psikiyatri
  • Nöroloji
  • Dahilliye (Endokrin-Kan-Sindirim Sistemi açısından değerlendirecek)
  • Göz uzmanları değerlendirmelidir.

Dalıcının sorunu varsa ayrıca;

  • Ortopedi
  • Plastik Cerrahi
  • Cerrahi vb gibi bölümler değerlendirmelidir.

Tüm hekimlerin raporları ile birlikte Su Altı Uzmanı Hekim tarafından son değerlendirme yapılmalıdır.

Boğulma dalıcılar arasında en sık ölüm nedenidir.

Arteriyal Gaz Embolisi (AGE) (Akciğer barotravması sebepli) ölümlerin kabaca %30 ile ikinci sıradadır.

Solunum sistemi açısından bakıldığında dalış için en önemli iki faktör yeterli solunum kapasitesine sahip olmak ve akciğerde hava hapsinin olmamasıdır.

Normal koşullarda dalış esnasında harcanan efor çok fazla değildir. Ancak bazı durumlarda dalıcı çok fazla efor harcamak zorunda kalabilir. Efor esnasında solunum işi artacağından dalıcının solunum kapasitesinin artan solunum yükünü karşılayacak düzeyde olması gerekir.

Dalış yapacak kişinin sedanter yaşamı içerisinde farkında olmadığı lakin dalış sırasında zorlanma ile anlaşılacak sınırda hatta düşük solunum kapasitesi ciddi bir sorundur. Bu hususun dalış sırasında yaşayarak değil önceden muayene ve Solunum Fonksiyon Testi (Solunum kapasitesinin ölçülmesi) ile tespit edilmesi yaşamsal önemdedir.

Egzersiz kapasitesini engellemeyen ve dalıcının rutin yaşamında şikayet yaratmayan akciğer hastalıkları da dalış için risklidir. Hava hapsine neden olan herhangi bir akciğer hastalığı çıkışta pulmoner barotravmaya neden olabilir (çıkış hızı 10-15m/dakika’ dan az olsa bile).

Dalış Öncesi Akciğer Muayenesi

Akciğere Yönelik Detaylı Anamnez

Kişinin tıbbi durumu değerlendirmenin en iyi yolu her zaman için hikayesinin (anamnezin) doğru ve yeterli alınması ile başlar. Bu sebeple dalıcının sağlığı ile ilgili özgeçmişi ve ailevi geçmişleri çok iyi sorgulanmalı ve cevapları dinlenmelidir. Örneğin; Pnömotoraks, Göğüs Cerrahisi, KOAH, Astım, Tüberküloz, Sarkodoz, Kistik Fibrozis, Bronşektaz, Pulmoner enfeksiyon, fibrozis, vs hikayesi var mı_

Akciğer Grafisi

Anamnezinde ve fizik muayenesinde herhangi bir sorun bulunmayan sağlıklı dalıcılarda düz akciğer grafisi yeterlidir. Lakin hekimin inceleme gereği gördüğü durumlarda ek grafiler gerekebilir.

Daha önce ciddi akciğer hastalığı geçirmiş olan dalıcıların düz akciğer grafi ve lateral akciğer grafi (kalbin arkasında kalan bölgeyi görmek için) ile değerlendirilmesi daha doğrudur.

Dalıcının geçmişinde tüberküloz hikayesi varsa akciğer grafisi normal değerlendirilse bile muhakkak akciğer tomografisi ile hava hapsine yol açan skar doku veya kaviter lezyonlar açısından değerlendirilmelidir.

Anamnezinde akciğerle ilişkili bir hastalık veya cerrahi girişim olan dalıcıların akciğer grafisi normal olsa bile özellikle yüksek rezolüsyonlu akciğer tomografisi (HRCT) ile değerlendirilmelidirler.

Solunum Fonksiyon Testi

Anamnezinde akciğer hastalığı olmayanlar dalıcılarda;

  • FVC (Zorlu Vital Kapasite) – Alabildiğiniz kadar nefes aldıktan sonra kuvvetli ve hızlı bir şekilde dışarı verilen hava miktarıdır. Sağlıklı kişiler normal olarak akciğer hacimlerinin %80’ini 6 saniye ya da daha kısa sürede ekshale edebilir.
  • FEV1 (1. Saniye Zorlu Ekspirasyon Hacmi ) – FVC testinin birinci saniyesinde verilen hava miktarıdır. Sağlıklı kişilerde birinci saniyede vital kapasitenin %70–80’i dışarı atılır.
  • FEV1/FVC (Obstrüksiyon varlığını saptamada kullanılan bir parametredir) – Sağlıklı bir bireyde normal değeri %70–80‘dir ancak yaşla birlikte FEV1‘in, FVC’ye göre daha hızlı düşmesine bağlı olarak oran azalır.

değerlerinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi yeterlidir.

Dalıcının solunum kapasitesi dalış esnasında gerekebilecek ağır eforu karşılayacak düzeyde olmalıdır. Dalış izni verilebilmesi için dalıcının solunum fonksiyon testinin normal sınırlarda olması gerekir.

Tüplü dalış sırasında soğuk-kuru havanın irritasyonuyla hava yolu darlığı gelişebilir.

Bu sebeple; Astımlı ve Astım şüphesi olan dalıcıların Solunum Fonksiyon Testi normal sınırlarda değerlendirilmesi yeterli değildir. Subklinik hava yolu duyarlılığı göz ardı edilmemelidir. Astımın tetiklenebileceği şartlarla (Soğuk-kuru havayla, hipertonik solüsyonla, Egzersizle vb gibi) hava yolu provokasyonu yapılmalıdır. Ventilasyon kapasitesi normalin altında olan astım hastası dalıcılar Göğüs Hastalıkları uzmanı tarafından daha ayrıntılı değerlendirilmeli ve onayı olmadan dalış izni verilmemelidir.

Akım-volüm eğrisi, özellikle ekspirasyon eğrisi (FEF25-75, FEF50 ve FEF25) uç hava yolları hakkında detaylı bilgi verdiği için değerlendirmede önemlidir.

Akciğer barotravması geçirenlerde, VC ve FEV1 ölçümlerinin korunduğu, ancak soluk verme sonundaki akımların bozuk olduğu görülmüştür.

Solunum Fonksiyon Testinde Normal Kabul Edilen Değerler
TestNormal değer (beklenen değere göre % değer)
Vital kapasite (VK) Ronksiyonel rezidüel volüm (FRV)> %75 > %70 veya < %130
Rezidüel volüm (RV)> %65 veya <%120
Total akciğer kapasitesi (TAK)> %80 veya <%120
Zorlu vital kapasite (FVC)> %80
1. saniyede zorlu ekspirasyon volümü (FEV1)> %80
FEV1/FVC> %80
FEF25-75%> %65-70

Vital kapasite (VC), bir kişinin maksimum inhalasyondan sonra akciğerlerinden dışarı atabileceği maksimum hava miktarıdır.

50 yaşın üstündeki sigara içen dalıcı adaylarında, hava yollarının uç kısımları hakkında bilgi veren değer FEF25-75 ölçülmelidir.

FEF25-75 (Zorlu vital kapasite manevrasının %50’sindeki ortalama akım hızıdır)

FEF25-75 Orta ve küçük çaplı bronşlardaki obstrüksiyon hakkında bilgi verir. Obstrüktif hastalığın erken dönemlerinde azalmaya başlar.

FEV1 /FVC oranının sınırda olduğu bir dönemde FEF25-75 hava yolu obstrüksiyonunu göstermede yardımcı olur.

Restriktif hastalıkların derecesi arttıkça FEF25-75 değerinde de dolaylı azalmalar izlenebilir.

Sigara sadece dalıcılar için değil tüm insanlar için akciğer hastalıkları gelişimi için ciddi bir risk faktörüdür. Bu sebeple burada bir kez de biz sigarayı bırakmalarını kendi sağlıkları için isteyelim.

………………………………..DALIŞA YÖNELİK SOLUNUM SİSTEMİ MUAYENESİ…………………………………….
Anamnezinde Akciğer Hastalığı Hikayesi Olmayan Dalıcılarda Yapılacak işlemlerAçıklama
Hikaye ve fizik muayene——————-
Akciğer grafisi          Akciğer hastalığı hikayesi olmayanlar için PA Akciğer grafisi yeterlidir
Solunum fonksiyon testi   Sağlıklı kişilerde FVC, FEV1 ve FEV1/FVC ölçümü yeterlidir
Özel durumlar için ek tetkikler——————-
Uç hava yollarını gösteren SFT parametresi
(FEF25-75, FEF50
Sigara içenlerde ve astımda
Hava yolu duyarlılığına yönelik testler (Metakolinle veya Hipertonik Solüsyonla Havayolu Provakasyonu, Egzersiz testi)Astımlı dalıcı adayları için
(Özellikle egzersize bağlı astım düşünülüyorsa veya hafif astımda)  
Karbonmonoksit difüzyon kapasitesi
(DLCO)
İntestisyel akciğer hastalıklarında (solunum fonksiyon testi normalse ve radyolojik tutulum yoksa)  
Ağız içi basınçları
(Pİ max ve PE max). 
Solunum kaslarını etkileyen durumlarda
(obezite, kortizon kullanımı, nöromusküler hastalıklar)
Hava yolu direnci (vücut pletismografisiyle)Astımda provokasyon testi sonrası ölçülebilir
Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarlı Akciğer TomografisiHikayede hava hapsine neden olabilecek durumlar varsa veya SFT değeleri düşük ise
(Torakotomi, Pnömotoraks, Geçirilmiş Tüberküloz gibi)

Akciğer Barotravması

Dalışın iniş bölümünde basıncın artışı ve hacmin daralmasına bağlı akciğerde gelişen hasara – tabloya iniş barotravması veya akciğer sıkışması (squeeze) ve dalışın yüzeye çıkış bölümünde basınç azalmasına ve hacim genişlemesine bağlı akciğerde gelişen hasara – tabloya çıkış barotravması veya genleşme-patlama denir.

Bu ayrıtılandırdığımız basınç/hacim değişikliklerine bağlı olarak akciğerlerde meydana gelen hasara – tabloya genel olarak da Akciğer Barotravması denir.

Barotravmanın fiziksel temeli Boyle yasası ile açıklanır. Bu kanuna göre sabit sıcaklık altında gazların hacimleri ile basınçları ters orantılıdır.

Boyle Yasası matematiksel olarak şu şekilde ifade edilebilir;

{\displaystyle P\propto {\frac {1}{V}}}

Basınç hacimle ters orantılıdır.

Veya PV = k Basınç ve hacmin çarpımı sabit bir sayıdır (burada k olarak gösterilir)

Burada 
P – gazın basıncı 
V – gazın hacmi ve 
k – belirli bir sıcaklık ve gaz miktarı için sabittir.

Boyle yasası, belirli bir gaz kütlesinin sıcaklığı sabit olduğunda, basıncı ve hacminin çarpımının da sabit olduğunu belirtir. Aynı maddeyi iki farklı koşul kümesi altında karşılaştırırken, yasa şu şekilde ifade edilebilir:

{\displaystyle P_{1}V_{1}=P_{2}V_{2}.}

Bir gazın hacmi arttıkça basıncının orantılı olarak azaldığını ve bunun tersinin de geçerli olduğunu göstermektedir.

Dalışın her 10 metresinde basınç 1 atmosfer artar.

Bu hesaba göre su yüzeyindeki herhangi bir hava boşluğunun hacmi 10. metresinde yarıya, 20 m de üçte birine, 30 m de dörtte birine iner. Dalıcının vücudunun gaz içeren boşluklarının hacmi de aynı şekilde küçülür ve yüzeye çıkış esnasında da basınç azaldığından gaz boşlukları genişler.

Sıvılar ve katılar basınç değişikliklerinden gazlar gibi etkilenmezler. Bu sebeple dalıcı vücudundaki katı ve sıvı kısımlarda hacim değişim olmaz. Yani dalış sırasında basınç artışı ile vücudun küçülmesi sadece çizgi filimlerde olur, gerçek hayatta olmaz.

Genellikle derinlikler endişe verici görülse de aslında ilk 10 m de en büyük hacim değişikliği olur ve hava boşluğunun hacmi 10. metresinde yarıya iner. Bu sebeple sığ dalışlar bile oldukça tehlikelidir.

Akciğerin İniş Barotravması (Akciğer Sıkışması)

Serbest dalışlarda (maske ve şnorkelle yapılan dalış) görülür ve nadirdir.

Serbest dalışlarda yukarıda da belirtildiği gibi ilk 10 metrede en büyük hava değişimi olur ve bu sırasında akciğerdeki hava, dalınan derinlikteki basınca orantılı biçimde küçülür (10. metresinde yarıya iner).

Akciğerlerdeki hava rezidüel volüme (Rezidüel volüm (RV) insanda elde edilebilen en düşük akciğer volümü olup, derin ekspirasyonun (hava vermenin) bitiminde akciğer- lerde kalan hava volümü olarak tanımlanır. “RV= FRC – ERV veya RV= TLC – IVC” formüllerinden hesaplanır.) kadar küçüldüğünde ise dalış sınırına gelinmiş olur. Bu kritik bir eşiktir. Vücut dalıcının bu durumu anlayabileceği anlık bir bulgu vermez.

Daha derine dalma girişimi yani akciğerin rezidüel volümün altına sıkıştırılması, akciğer dokusunda hasara, ödeme ve alveol içi kanamaya yol açabilir. Kabaca her insan için soluk tutarak dalış yapabileceği derinlik sınırı total akciğer kapasitesi / rezidüel volüm (TAK/RV) oranı ile belirlenir.

Serbest dalış yapanlar için kişiye özel hesaplanacak olan bu orana göre soluk tutarak kendi derinlik sınırlarına ulaşmaları çok nadir bir durum olsa da rekor amacı ile yapılan dalışlar derinlik sınırı total akciğer kapasitesi / rezidüel volüm (TAK/RV) oranı açıklanamaz.

Örneğin; 2007 yılında ağırlık kullanarak iniş yapılan ve yüzeye balon yardımıyla çıkılan ‘limitsiz’ yarış dalında Avustralyalı serbest dalıcı Herbert Nitsch 253.2 metreye ulaşmayı başardı. 2024 yılında halen bu rekor kırılamamıştır.

Memeli Dalış Refleksi

Serbest dalışta vücudun artan basınca karşı oluşturduğu en önemli adaptif cevap memeli dalış refleksidir.

⭐️ Bradikardi, memeli dalış refleksinin ilk tepkisidir. Bradikardi: Kalp hızının normalin altına düşmesidir.

Yüzün suyla teması, basıncın artması ve çevre sıcaklığının azalması gibi dalışa başlama sinyalleri alan beyin (Beşinci (V) kranial sinir (trigeminal sinir) tarafından sağlanan burun boşluğu ve yüzün diğer bölgelerindeki ıslaklığa duyarlı duyusal reseptörler bilgiyi beyne iletir. Onuncu (X) kranial sinir ( Vagus siniri) – otonom sinir sisteminin bir parçasıdır – daha sonra bradikardi üretir) kalp atım hızını yavaşlatır. Bu yavaşlama, %10-25 arasında değişmektedir.

Kalp kası sürekli olarak aktif olması nedeniyle daha fazla enerji ve oksijen tüketmekte olup, dakikada kalp atım sayısının düşmesiyle oksijen tasarrufu sağlanabilmektedir.

Su altında geçen süre uzadıkça ve daha derine gidildikçe kalp daha da yavaş atmaya başlar ve vücut bu olağan dışı şartlara adapte olmaya başlar.

⭐️ Periferik Vazokonstriksiyon, memeli dalış refleksinin ikinci tepkisidir.

Periferik Vazokonstriksiyon: Kalpten uzak – kol ve bacaklardaki kan damarlarının daralması – büzülmesi.

Serbest dalışa bağlı (periferik vazokonstriksiyon ile) uç organlardaki damarların büzüşmesiyle kanın önce ayak ve el parmaklarında, daha sonra el ve ayaklarda, sonra da kol ve bacaklardaki kan dolaşımının kısıtlanmasıyla bu bölgelerdeki dolaşım azaltılır, böylece vücutta daha fazla oksijene ihtiyaç duyan beyin gibi önemli organların dolaşımı artırılmış olur.

⭐️ Toraks içine kan göllenmesi, memeli dalış refleksinin üçüncü tepkisidir.

Toraks içine kan göllenmesi: Periferdeki kanın önemli bir bölümünün göğüs boşluğu ve akciğerlere toplanmasıdır.

Memeli dalış refleksi ile gelen önemli adaptasyonlardan birisidir.

Periferdeki kanın önemli bir bölümünün göğüs boşluğu ve akciğerlere kayması, akciğer içindeki damarların genişleyerek bir hacim oluşturması, böylece rezidüel akciğer hacminin (uzun bir soluk verme sonrası akciğerde kalan hava miktarı) düşmesidir.

Böylece serbest dalışta derinlere inildikçe artan çevre basıncı ile akciğerlerin rezidüel hacme kadar hacimce küçülmesi daha derinlerde oluşur, (derinlik sınırı total akciğer kapasitesi / rezidüel volüm (TAK/RV) oranı arttığı için) akciğer içinde negatif basınç oluşması daha geç ortaya çıkar, serbest dalışlarda görülebilen kapillerlerden alveol içine plazma sızması ya da alveol içi kanama daha geç görülmektedir. Bu sayede serbest dalgıcın akciğerler ile çevre basıncını eşitleyerek akciğer dokusunda hasar görülmeksizin daha derinlere ulaşabilmesi mümkün olur.

Merkeze doğru oluşan kan transferi, suya girildiği an değil derinlik belirli bir seviyenin üzerine çıkınca gerçekleşmektedir.

1950’li yıllara kadar memeli dalış refleksinin sadece balinalar gibi deniz canlılarında olduğu sanılıyordu ki bu fizyolojik adaptasyonun insanda da mümkün olduğunun keşfinden sonra, serbest dalışla su altındaki ulaşılması güç derinliklerin keşfi de gecikmemiştir.

Teorik olarak; derinlik sınırına ulaşmadan da akciğer hasarı oluşabilir.

Bu durum çıkışa yakın veya çıkış sırasında dipteyken ağız kapalı zorlu nefes alma ve diyafram kasılması (Müller manevrası) yapanlarda görülür. Bu hareketler sırasında toraks içine göllenen kan vasküler basıncı arttırarak alveol içine kanamaya neden olabilir.

Akciğerin Çıkış Barotravması (Genleşme-Patlama)

Tüplü dalışlarda dipte alınan basınçlı havanın dışarıya verilmeden çıkılması sonucu oluşur. Dipte alınan hava çıkış sırasında genleşir ve dışarı verilmediği taktirde büyük hacimlere ulaşır. Hava hacmindeki artış akciğer dokusunu yırtarak çıkış baro travmasına (genleşme – patlamaya) neden olur.

Genelikle paniğe kapılan dalıcının yüzeye kontrolsüz çıkışı sırasında soluk vermemesi yada yeterli soluk verememesi sebebi ile akciğerdeki havanın basıncın azalması ile genleşmesi sonucu çıkış baro travması meydana gelir.

Akciğer çıkış barotravması dört değişik klinik formda görülebilir

  1. Alveoler yırtılma
  2. Arteriyal (atardamar) Gaz Embolisi (AGE)
  3. Mediyastinal Amfizem
  4. Pnömotoraks

Aslında ilk olarak gerçekleşen Alveol Yırtılmasını takiben hava bronkovasküler alanda ilerleyerek Arteriyel Gaz Embolisine sebep olur ardından gelişen Mediyastinal Amfizeme veya Pnömotoraksa neden olabilir. Mediyastende ilerleyen hava ek olarak cilt altı amfizem‘ine veya pnömoperikardiyum‘a yol açabilir.

DALIŞ İÇİN AKCİĞERE AİT RİSK FAKTÖRLERİ

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH)

Kronik bronşit ve amfizeme bağlı olarak hava yolu tıkanıklığı ile seyreden bir hastalıktır. Hava yolu tıkanıklığı genellikle ilerleyici ve geriye dönüşümsüzdür (irreversibl). Ancak KOAH hava yolu duyarlılığıyla birlikte olabilir ve kısmen reversibl olabilir. Kronik bronşitin tanımı öksürüğe ait başka bir neden olmaksızın birbirini izleyen iki yıl boyunca ve her yıl en az üç ay süre ile devam eden ve balgamla beraber olabilen kronik öksürüktür. Amfizem ise terminal bronşiyollerin gerisinde kalan hava yollarının ve hava keseciklerinin (alveol) duvar harabiyeti ile birlikte kalıcı genişlemesidir.

KOAH’da bilinen en önemli risk faktörü sigaradır. Sigaraya göre diğer risk faktörlerinin (alfa 1 antitripsin eksikliği, toz-duman ve gazlarla temas, hava kirliliği, çocukluk çağı solunum enfeksiyonları gibi) katkısı çok daha azdır.

KOAH’da oluşan patolojik değişiklikler hem hava yollarını ve hem de akciğer dokusunu etkiler. Düz kas kütlesinde artış, enflamasyon, ödeme ve sekresyon (mukus) artışı büyük ve küçük hava yollarında daralmaya neden olur.

Akciğer dokusunda meydana gelen değişikliler ise bronşiyolleri ve alveolleri içine alan kalıcı genişlemelerin neden olduğu hava kesecikleridir (bül, bleb). Bu yapısal değişiklikler çoğunlukla irreversibl ve kısmen reversibl hava yolu tıkanıklığına neden olmaktadır. Bu değişiklikler ve akciğer esnekliğindeki azalma nedeniyle soluk verme esnasında küçük hava yolları erkenden kapanır ve akciğerdeki hava tam boşalamaz. Böylece soluk verme sonunda akciğerde normaldekinden daha fazla hava kalır (rezidüel volüm artar).

Solunum fonksiyon testinde küçük hava yollarındaki tıkanıklık (maksimum ekspirasyon ortası akım hızında yani FEF 25-75% de azalma) en erken bulgudur. Bu nedenle değerlendirmede sadece zorlu vital kapasite (FVC) veya birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar volümün (FEV1) ölçümü yetersizdir.

Tanıda anamnez, fizik muayene, solunum fonksiyon testi ve akciğer grafi bulguları önemlidir. Düz akciğer grafisi hafif KOAH olgularında genellikle normaldir. Akciğer tomografisi amfizemi, akciğer dokusundaki ince cidarlı havayla dolu boşlukları (bül) ve plevra yaprakları arasındaki küçük havalı alanları (bleb) göstermek açısından önemlidir.

KOAH’da astımdan farklı olarak her zaman için hava yolu darlığı vardır. Havalanma artışı, akciğer elastik yapısındaki azalmaya bağlı soluk verme esnasında meydana gelen bronşiyal kollapsın neden olduğu tıkanıklık ve büllöz akciğer dokusu nedeniyle bu kişiler için dalış kesin yasaktır.

Pnömotoraks

Pnömotoraks plevra boşluğunda hava toplanmasıdır. Daha önceden pnömotoraks (PT) geçirmiş kişiler için dalış kararı verirken pnömotoraksın meydana geliş şekli önemlidir. Pnömotoraks meydana geliş şekline göre başlıca üçe ayrılır.

  1. Spontan Pnömotoraks: Travma veya başka bir nedenden kaynaklanmayan, kendiliğinden gelişen pnömotoraksa denir. En sık neden konjenital apikal bleblerdir. Genç, uzun boylu, zayıf kişilerde ve sigara içenlerde sık görülür. Kendi içinde ikiye ayrılır.
    1. Primer spontan pnömotoraks: Herhangi bir akciğer hastalığı olmayan sağlıklı kişilerde kendiliğinden gelişir.
    1. Sekonder spontan pnömotoraks: Altta yatan bir akciğer hastalığına bağlı gelişir. KOAH, astım, bronşektazi ve interstisyel akciğer hastalıklarında pnömotoraks riski yüksektir.
  2. Travmatik Pnömotoraks: Göğüs duvarına yönelik delici veya künt travmalara bağlı pnömotoraksa denir.
  3. İyatrojenik Pnömotoraks: İnvaziv girişimlere (transtorasik iğne aspirasyonu, torasentez, mekanik ventilasyon, torakotomi gibi) bağlı gelişen pnömotoraks.

***Pnömotorak her üç şekli de tansiyon pnömotoraksa dönüşebilir. Bu durumda plevra boşluğuna giren hava dışarı çıkamaz ve giderek artan hava hacmi kalbi ve madiyasteni karşı tarafa iterek hayatı tehdit eden tabloyu oluşturur. Su altında gelişen bir pnömotoraks yukarı çıkış esnasında çevre basıncı azalacağından tansiyon pnömotoraksına dönebilir.

Spontan pnömotoraksda olay tekrarlayabilir.

Bu nedenle Spontan Pnömotoraks geçirenlerde dalış kesinlikle yasaktır.

Primer spontan pnömotoraks geçiren kişilerde neden bilinmez ve tekrarlama riski yüksektir. İkinci atak sıklıkla ilk 6 ay ile 2 yıl içinde görülür ve tekrarlama ihtimali %30 (%16-50 arasında) dur. İkinci ataktan sonra tekrarlama riski daha da artar (%75’lere ulaşır). Sekonder spontan pnömotoraksda neden altta yatan bir akciğer hastalığıdır ve bu kişilerde de tekrarlama ihtimali yüksektir. (%39-47)

Travmatik veya iyatrojenik pnömotoraksda neden bellidir ve iyileşme tam olduysa tekrarlama ihtimali yoktur. Tedavi sonrasında akciğer dokusunda hasar yoksa veya hava hapsine neden olan yapışıklıklar oluşmadıysa bu kişiler dalabilirler. Bu kararın verilebilmesi için detaylı akciğer muayenesi, solunum fonksiyonları ve radyolojik değerlendirme yapılmalıdır. Akciğer grafisi normal olabilir ancak bu yeterli değildir. Bu nedenle akciğer dokusunun yapışıklıklar veya hava hapsi lezyonları açısından daha iyi değerlendirilmesi için akciğer tomografisiyle (özellikle yüksek rezolüsyonlu tomografi: HRCT) karar vermek daha doğrudur.

Astım

Astım hava yollarının kronik enflamatuar bir hastalığıdır. Bu enflamasyon çeşitli uyaranlara (allerjenler, egzersiz, soğuk, enfeksiyon, ilaç gibi) karşı hava yolu duyarlılığına neden olur. Mevcut hava yolu duyarlılığı da kendiliğinden veya ilaçlarla geri dönüşümlü (reversibl) yaygın hava yolu daralmasına yol açar. Bu özelliği ile KOAH’dan ayrılır. Nefes darlığı, hırıltı, göğüste daralma hissi, öksürük ve az miktarda balgam çıkarma şeklindeki yakınmalar tekrarlayıcı özelliktedir. Bu yakınmaların çeşitli uyaranlarla ortaya çıkması astım için tipiktir. Ancak astım her zaman tipik hikaye ve klinik bulgularla seyretmez. Astım sadece öksürükle seyredebileceği gibi yalnızca egzersizle, soğuk ve kuru havayla ortaya çıkabilir.

Astımda hava yollarındaki düz kasların kasılması, ödem ve artan sekresyon hava yollarında daralmaya neden olur. Bu durumda daralan hava yollarının gerisinde kalan hava dışarı çıkamaz ve hava hapsi oluşur. Su altında yukarı çıkış esnasında Boyle kanununa göre tıkanıklığın gerisindeki hava genişleyeceği ve çıkış yolu bulamayacağı için akciğer çıkış baro travmasına neden olabilir. Astımda akciğer dokusunun elastik yapısı bozulduğu için çok düşük basıçlarda bile yırtılarak arteryal gaz embolisine neden olabilir.

Astımlı dalıcıda egzersiz kapasitesinin düşük olması, ventilasyonun eşit dağılmaması, hava yolu tıkanıklığına ve mukus tıkaça bağlı hava hapsinin olması çıkış sırasında barotravma riskini arttırır.

Egzersizle oluşan astım

SCUBA dalışı veya serbest dalış için ayrı bir önem taşır. Egzersiz sırasında hava yollarındaki ısı ve sıvı kaybı hava yollarını daraltarak öksürük, nefes darlığı ve hırıltıya neden olur. Isınmadan yapılan ağır egzersiz sırasında hiperventilasyonla birlikte ağızdan soluk alınıp verilir. Bu nedenle içeri giren soğuk hava bronşları kurutarak daralmaya neden olur. Halbuki, ısınma hareketinden sonra burun yoluyla solunduğunda, soğuk hava burundan geçerken nemlendirilmiş ve ısıtılmış olur. Egzersiz esnasında soğuk ve kuru hava soluyan kişilerde hava yolu daralması daha kısa sürede gelişmektedir. Genellikle 10 derece eğimli ve saatte 3-3.5 mil hızla çalışan treadmill aletinde 6-8 dakikalık yürüyüş veya bisiklet ergometresini 6 dakika kullanmak egzersiz astımını ortaya çıkartır.

Treadmill veya bisiklet ergometrisi hava yolunda daralmaya yol açmazsa soğuk/kuru hava kullanarak egzersiz testi yapılır. Egzersizle veya soğuk-kuru havayla ortaya çıkan astım dalış için kesin olarak yasaktır.

Astımlılarda muayene bulguları ve solunum fonksiyon testi (SFT) tamamen normal olabilir fakat subklinik hava yolu darlığı ve duyarlılığı bulunabilir. Bu kişiler çeşitli uyaranlarla karşılaştıklarında mevcut hava yolu duyarlılığı nedeniyle yakınmalar ortaya çıkabilir ve solunum fonksiyonları bozulabilir. Bu nedenle solunum muayenesi ve solunum fonksiyonları tamamen normal olan astımlı dalıcılarda hava yolu duyarlılığının derecesi ve kişinin hangi uyaranlarla tetiklendiği önemlidir.

Hava yolu duyarlılığını değerlendirmek için çeşitli ajanlarla hava yolu uyarılarak daralma olup olmadığı test edilir. Bu amaçla farmakolojik ajanlar (Histamin ve metakolin), allerjenler, hipertonik solüsyonlar ve fiziksel uyaranlar (egzersiz ve soğuk/kuru hava) kullanılır. Bu testler öncesinde bazal FEV1 değeri ölçülür ve testten sonra belli aralıklarla FEV1 ölçümleri tekrarlanır. FEV1’de belli bir değerin üzerinde azalma varsa test pozitif kabul edilirek sonlandırılır.

Hipertonik solüsyon inhalasyonu

Özellikle %4.5’lik serum fizyolojikle yapılan teste yanıt verenlerde egzersize bağlı astım vardır. Bu ozmolarite deniz suyunun biraz üzerindedir ve SCUBA dalış yapan astımlılar için sıklıkla kullanılır.

Bazal FEV1 değeri saptandıktan sonra ultrasonik nebülizatörle %4.5’lik serum fizyolojik inhalasyonu yapılır. İnhalasyondan 60 ve 90 saniye sonra FEV1 ölçümü tekrarlanır. FEV1 de bazal değere göre %15 (ideali %20) ve üzeri düşüş varsa test pozitif kabul edilir.

Soğuk/kuru hava inhalasyonu

Test için en uygun olanı kuru komprese havadır. Bazal FEV1 değeri ölçüldükten sonra 3 dakika süren periyodlarla ve her seferinde artan dakika ventilasyonla kuru hava solutulur. Her periyod sonrası oda havasında FEV1 30., 90. saniyelerde, 3. ve 5. dakikalarda tekrarlanır. FEV1’de %20 ve üzeri azalma varsa test pozitif kabul edilerek sonlandırılır.

Egzersiz

Astım tanısında egzersiz testi çok duyarlı değil fakat oldukça özgündür. Sıklıkla treadmill veya bisiklet ergometrisiyle yapılır ve egzersiz süresi 6-8 dakika kadardır. Test esnasında oda sıcaklığında komprese hava solutulur. Test öncesi ve sonrası 1, 3, 5, 10, ve 15. dakikalarda FEV1 ölçülür. FEV1 de en az %15lik düşük anormal kabul edilir.

Astımlı dalıcılarda dalış neden daha risklidir?

Astımda hava yolları aşırı duyarlıdır ve çeşitli uyaranlarla astım ortaya çıkabilir veya şiddetlenebilir. SCUBA dalışında kullanılan kuru-soğuk hava astımı tetikleyebilir. Diğer taraftan dalış sırasında yapılan ağır egzersiz hava yollarında daralmaya neden olabilir. Kazayla akciğere kaçan tuzlu su veya tatlı su da hava yollarını irrite ederek daralmaya neden olabilir. Dalıcının su altındaki emosyonel durumu (stres ve panik) da astım atağını başlatabilir veya hızlı çıkışa neden olarak sorun yaratabilir. Bu nedenle astımlı dalcılar hastalıkları ve bunun neden olabileceği dalış problemleri konusunda detaylı olarak bilgilendirilmelidir.

Astımlılar dalabilir mi?

Astımı olan kişi uyaran faktörlerle karşılaştığında sorun yaşayabilir. Dalıcıların su altında egzersiz yaptıklarını ve soğuk-kuru hava soluduklarını düşünürsek, astım dalış için bir risk faktörüdür ve dalış izni verilirken çok dikkatli değerlendirme yapılması gerekir.

Yakın zamana kadar astım dalış için kesin engel kabul ediliyordu. Astımda hava hapsinin ve buna bağlı atardamar gaz embolisi riskinin çok daha fazla olduğu ileri sürülüyordu. Bu nedenle çocukluk döneminde astım hikayesi olan ve sonrasında hiçbir sorun yaşamamış erişkinlere bile dalış izni verilmiyordu. Ancak astımla ilgili bilgilerin artması ve tedavide çok etkili ilaçların kullanıma girmesiyle bu karar çok tartışılır hale gelmiştir. Astımlılarda dalışa bağlı travma riskinin yüksek olduğu daha çok teorik bilgiler doğrultusunda söylenmektedir. Bu konuda mevcut veriler çok yetersizdir. Daha net konuşabilmek için dalış yapanlarda astımlıların yüzdesini bilmek gerekir. Astımlı dalıcıların birçoğu dalış yasağı nedeniyle hastalıklarını gizleme eğiliminde olduklarından astımlı dalıcı yüzdesini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Diğer taraftan astıma bağlı dalış riskini belirlemek için ileriye yönelik kontrol grubu içeren çalışmalar yapmanın etik olmadığını da unutmamak gerekir.

Bazı ülkelerde hafif astımı olanlar dalabilirken, diğer birçok ülkede astımlılara hiçbir şekilde dalış izni verilmemektedir. Ancak bu ülkelerde sigara içenler dalabilmektedir. Hiç sigara içmemiş hafif astımı olan dalıcıyla karşılaştırıldığında, sigara içen ve uç hava yolu hastalığı bulunan dalıcıda pulmoner barotravma riskinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Amerikada aktif dalanların %4-7’sinin astımlı olduğu tahmin edilmektedir. DAN (Divers Alert Network) tarafından oluşturulan verilere bakıldığında dalış kazalarının astımlı dalıcılarda bir artış gösterdiği ancak istatistik olarak anlamlılık yaratmadığı görülmektedir. Diğer taraftan solunum fonksiyon testleri normal olan ve egzersiz veya soğuk hava inhalasyonu ile hava yolu duyarlılık yanıtı hafif olan astımlılarda akciğer barotravma riski astımı olmayan dalıcılardakine benzer bulunmuştur. Son olarak Sualtı ve Hiperbarik Tıp Topluluğunun (Undersea and Hyperbaric Medical Society) 1995 yılında astım ve dalışla ilgili toplantısında bazı astımlıların dalabileceği belirtilmiştir.

Çocukluk çağında astım tanısı konan ancak sonraki yıllarda hiçbir yakınması olmayan ve tedavi gerekmeyen kişiler dalış öncesi muayeneleri (fizik muayene ve solunum fonksiyon testleri) normalse dalabilirler. Bununla beraber bu kişilerin bir daha astımla ilgili hiçbir sorun yaşamayacaklarını söylemek mümkün değildir. Bu nedenle dalış izni verirken mutlaka astımdan kaynaklanan dalış riskleri anlatılmalı ve dalıcının bu konuda bilgilendirildiğini gösteren yazılı onam (informed consent) alınmalıdır. Böylece hastalığına bağlı dalış risklerini iyi bilen astımlı dalıcı çok daha dikkatli dalacağından dalış travmaları azalacaktır.

Astım açısından problemsiz seyreden ve dalış izni verilen dalıcıda herhangi bir nedenden dolayı astım atağı gelişirse bu kişi atak geçtikten sonra ve solunum fonksiyon testi normale döndüyse dalabilir.

Dalışa bağlı akciğer kaynaklı travmalar nasıl önlenebilir?

Dalıcı adayının sualtı fizyolojisini ve dalışa bağlı riskleri bilen tecrübeli bir hekim tarafından değerlendirilmesi son derece önemlidir. Detaylı bir sorgulama, fizik muayene, solunum fonksiyon testi ve akciğer grafisi ile akciğerden kaynaklanabilecek dalış kazalarını minimuma indirmek mümkündür. Akciğere yönelik özel durumlar söz konusuysa aday mutlaka Göğüs Hastalıkları bölümüyle konsülte edilmelidir. Dalış izni verildikten sonra periyodik olarak akciğer muayenesi tekrarlanmalıdır. Unutulmaması gereken diğer önemli bir nokta da dalıcının sigara içmemesinin sağlanması veya içiyorsa bıraktırılmasıdır.

DALIŞA KESİN ENGEL DURUMLAR

  1. Spontan pnömotoraks hikayesi                                     
  2. KOAH (Kronik ve kalıcı morfolojik değişiklikler ve irreversibl hava yolu tıkanıklığı)
  3. Akciğer barotravmasına bağlı hava embolisi hikayesi
  4. Aktif astım (Düzenli ilaç kullanımına rağmen yakınması olanlar)
  5. Lokal hava hapsi (bül, bleb, kavite, hava kisti)             
  6. Egzersiz veya soğuk-kuru havayla tetiklenen astım
  7. İnterstisyel akciğer hastalıkları (akciğer tutulumu yapan kollajen doku hastalıkları, sarkoidoz, pnömokoniyoz)
  8. Hipoksi ve/veya hiperkapniyle seyreden hadiseler (kas hastalıkları, restriktif akciğer hastalıkları, kifoskolyoz, uyku-apne sendromu, vs)
  9. Fiziksel kapasiteyi etkileyen hastalıklar. (Kas hastalıkları, Plevra hastalıkları, İnterstisyel Fibrazis vb gibi)

DALIŞA GÖRECELİ ENGEL DURUMLAR

  1. Hafif astım / tedavi altında stabil seyreden astım (Solunum fonksiyon testi normal sınırlarda olmalı)
  2. İyatrojenik veya travmatik pnömotoraks (Hava hapsine yol açan radyolojik sekel olmamalı)
  3. Fibrotik doku veya yapışıklılklarla iyileşmiş akciğer enfeksiyonları veya travması (Fibrotik doku veya yapışıklıklar hava hapsine yol açmamalı)
  4. Sigara kullanımı (Solunum fonksiyon testinde uç hava yollarında tıkanıklık olmamalı ve bu kişiler KOAH açısından değerlendirilmeli)

DALIŞA GEÇİCİ ENGEL DURUMLAR

  1. Akut bronşit (viral veya bakteriyal) (Tedavi sonlandırıldıktan ve şikayetler kaybolduktan sonra dalabilir)
  2. Pnömoni (Klinik ve radyolojik tam iyileşmeden sonra dalabilir)
  3. Tüberküloz (Tedavi sonlandırıldıktan sonra hava hapsine neden olabilecek sekeller için radyolojik inceleme yapılmalı)
  4. Astım atağı (hafif astımı olan veya stabil seyreden kişilerde) (Klinik olarak kontrol altına alındıktan ve solunum fonksiyon testi normale döndükten sonra dalabilir)

Profesyonel sualtıadamlarının solunum sistemlerinde restriktif ve obstriktif bir kısıtlılık, hava hapsine yol açacak bir lezyon (kist, kavern, kavite v.b.) bulunmamalıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️⭐️ Spor dalışının tıbbi yönleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9148089/

⭐️⭐️ Tüplü dalış: Sizin ve hastalarınızın bilmesi gerekenler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16913196/

⭐️⭐️ Dalış tıbbı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/378050/

⭐️⭐️ Çevresel Fizyoloji ve Dalış Tıbbı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29456518/

⭐️⭐️ Refleks dalış tepkisinin karmaşık profili https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22125213/

⭐️⭐️ İnsanlarda nefes tutarak dalışa karşı kardiyovasküler ve pulmoner tepkiler https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/7942044/

⭐️⭐️ İnsan nefes tutma dalışının bilgisayar simülasyonu: kardiyovasküler ayarlamalar https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/17323072/

⭐️⭐️ DAN Yıllık Dalış Raporu 2019 Sürümü https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK562527/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.

Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.

Sağlıklı dalışlar dilerim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Yumurta – Kolesterol – Lesitin

Yumurta az yemelisiniz kolesterolünüz yükselir” Çok duydunuz değil mi?

Doğru mu gelin inceleyelim..

Yumurta içerdiği besin maddeleri ile biyolojik değeri yüksek bir besindir.

Yaklaşık 60 g ağırlıktaki bir yumurta 250-300 mg kolesterol ve 1470 mg lesitin içerir.

Yumurta (Bir adet)normal bir bireyin günlük yağ ihtiyacının %7.5’ni, doymuş yağ ihtiyacının %8’ni ve günlük kolesterol alım ihtiyacının %7’sini karşılamaktadır.

Yumurta Sarısı A, D, E, B2, B9 ve K vitaminleri yanı sıra yumurta Sarısı Antikorları/Livetin (IgY), Fosvitin, Lipoproteinler – LDL, Lipoproteinler – HDL, Sialik Asit, Sialyloligosakkaritler, Trigliserid, Fosfolipid, Kolesterol, Ksantofil ve Karotenoid bulunmaktadır.

Yumurta Akında B1, B2, B9 ve B12 vitaminleri yanısıra fonksiyonel bileşen olarak Ovalbumin, Ovotransferrin (Konalbumin), Ovomukoid, Ovomusin, Lizozim, Globulin, Ovoinhibitor, Ovoglikoprotein, Ovoflavoprotein, Ovomakroglobulin, Sistatin, Avidin proteinlerl bulunmaktadır.

Yumurtada bulunan; Vit A, E, B1, B2, B6, B12 ve folat, kalp hastalığı için bir risk faktörü olan homosistein kan seviyesini düşürmektedir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Kolestrol Kanda serbest ve ester halde bulunan mumsu yapıya sahip bir lipid yani yağ türüdür.

Yumurtada yüksek düzeyde bulunan Lesitin kolesterol metabolizmasını düzenleyici rol oynar.

– Kolesterol emilimini önemli derecede düşürür,

Kolesterolün karaciğere taşınmasını ve HDL’lere dahil olmasını (LCAT ile) ve karaciğerde ileriye doğru metabolizmasını hızlandırır, safra asitleri sentezi ve safra ile bağırsağa atılır.

Yumurta alımı ile diyet kolesterol artışının plazma kolesterol düzeylerine etkisi düşüktür, esas diyet doymuş yağdan fakir ise artış zayıftır.

Kolesterol yapısı gereği suda çözünemez, bu sebeple kana geçemez ve vücuda dağılamaz. Karaciğer, kolesterolün taşınmasına yardımcı olmak için lipoproteinler üretir. Adlarını çok duyduğunuz düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) ve yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) farklı görevlere sahip kolesterol taşıyıcılarıdır.

Kolesterol vücutta şu görevleri yerine getirir:

– Hücre membran yapısına katılır

– Lipoprotein yapısına girer

– Safra asitleri için öncül madde

– Steroid hormonlar ve Vit D için öncül maddedir

  • Diyet kolesterolunda azalma çoğu toplumlarda plazma kolesterol düzeyini çok az etkiler.
  • Diyetle doymuş yağ asidi ve çok doymamış yağ asidi alımında değişiklikler serum toplam kolesterol düzeyinde önemli değişikliklere neden olur.
  • Diyetle temel düzeyde kolesterol alımı serum kolesterol düzeylerinde değişiklikleri az etkiler.
  • Diyet kolesterol miktarları artırılırsa serum kolesterol değerlerinde hafif artış gözlenir.

Besinsel kolesterol alımı endojen kolesterol sentezini inhibe (üretimini engeller) eder.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Lesitin diğer adı fosfatidilkolin

En doğal Lesitin kaynağı yumurta sarısı, mısır yağı ve soya fasulyesidir.

Yumurta sarısı ve mısır yağındaki lesitin doymuş; soya fasulyesindeki lesitin ise doymamıştır.

Bu nedenle en doğal kaynağı soya fasulyesidir. Çünkü doymamış yağ arterlerdeki kolesterolü temizlemede daha etkilidir.

Yumurta sarısı lesitini, antioksidan, antibakteriyel, anti-inflamatuar ve nörolojik, kardiyovasküler ve serebrovasküler koruyucu olarak fizyolojik aktivitelere sahiptir. 

Lesitin hem doymamış yağ asitlerinin hem de esansiyel vitaminler olan kolin ve inozitolün kaynağını oluşturur.

• Lesitinin vücuttaki temel rollerinden biri de, hücreler arası kimyasal mesajların taşınmasını sağlamaktır. • Lesitinin bu görevi hücrelerin tek başlarına değil, bir grup halinde hareket etmelerini sağlamaktadır.

Lesitinin, hücreler arası iletişim dışındaki diğer fonksiyonları ise başta kolesterol metabolizması olmak üzere çeşitli metabolik faaliyetlerde rol alması ve yağların taşınmasındaki görevleridir.

Lesitin, kolesterol metabolizmasındaki ve kolesterolün kan dolaşımı boyunca taşınmasındaki rolleri dolayısıyla kalp-damar hastalıkları riskinin düşürülmesinde önemli bir faktördür.

Lesitinin çoklu doymamış yağ asitlerini destekleyerek, kolesterolün bağırsaklardan emilimini azaltarak, kolesterolün ve safra asitlerinin atılımını arttırarak ve diğer biyokimyasal etkilerinin yanında lipoproteinler üzerine etkilerinden dolayı kalp-dolaşım sistemi üzerinde koruma sağladığını açıkça göstermektedir.

Lesitinin yağ depolarına bağlı damar hasarından koruma sağladığını ve kan damarlarının elastikiyetinin devam ettirilmesinde faydalıdır.

Lesitin vücudun fazla kolesterolden kurtulmasını iki şekilde sağlar. Birincisi kolesterolün birikmesine fırsat vermeden karaciğere taşınmasını sağlar. İkinci olarak biriktikten sonra kolesterolü esterleştiren LCAT enziminin üretilmesini uyarır ve kolesterolün daha rahat şekilde karaciğere taşınmasını sağlar. Böylece ateroskleroz gibi kolesterole bağlı hastalıkların oluşmasını engeller.

Lesitinin desteği hem HDL seviyesinin artmasında hem de LDL seviyesinin düşürülmesinde son derece önemlidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Sonuç olarak kan kolesterol seviyesini yükseltecek korkusu ile yumurta gibi mucize bir besinden mahrum kalmak doğru değildir.

Ayrıca lesitin içeriği sayesinde yumurtanın kan kolesterol seviyesinin kontrolünü sağlamada önemli bir rolü olduğunun göz ardı edildiğini de okudunuz.

Tüm sağlıklı bireyler / çalışanlar ve kalp damar hastaları da (her gıdada olduğu gibi) aşırıya kaçmamak şartı ile yumurta tüketmelerinin yararlı olacağı aşikardır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Yumurtalar Kolesterol Emilimini Azaltan Bir Lipide Sahiptir, Kansas Eyalet Üniversitesi Beslenme Araştırması https://www.sciencedaily.com/releases/2001/10/011029073601.htm

⭐️⭐️ Kolesterol yan zincirinin yumurta lesitini ile etkileşimleri. Bir spin etiket çalışması https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/179595/

⭐️⭐️ Yumurta sarısından lesitin elde edilmesine ilişkin bakış açıları: Ekstraksiyon, fizikokimyasal özellikler, modifikasyon ve uygulamalar https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36687715/

⭐️⭐️ Yumurtalar: Sağlıklı mı Riskli mi? Tavuk Yumurtaları Üzerine Yüksek Kaliteli Çalışmalardan Elde Edilen Kanıtların İncelenmesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC10304460/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kolesterol Yüksekliğinden Karaciğerde Yağlanmaya Oradan Kalp Krizine Giden Yol

Çalışanımız evinde akşam yemeğinden iki saat sonra (saat 22.00 gibi) kanepede uzanırken, çocuklarının yaptığı patates kızarmasından canı çekti ve büyük bir tabak yedi.(Tokluk halinde karbonhidrat aldı.) Zaten toktu ve karnı iyice şişti. Ardından tekrar kanepeye uzandı. Maalesef bunu sık sık yapıyordu.

Gece saat 23.50 civarı göğsünde ve sol koluna vuran ağrı sonrası fenalaştı. Ambulansla hastaneye götürülürken yolda kalbi durdu. Yapılan müdahale ile hastaneye sağ olarak ulaştırıldı. Kalp krizi geçirdiği için yatışı yapıldı. Hastanede üç gün yattıktan sonra taburcu edildi.

Şimdi…

Çalışanımızda gelişen bu durumu baştan inceleyelim..

Çalışanımız karbonhidrattan zengin beslenmesi sonucunda karaciğerinde bir lipid (yağ) paketi olan VLDL oluştu.

Çünkü..

Tokluk durumunda karbonhidrat alımı ya da sürekli ağır karbonhidrat tüketimi VLDL üretimini artırır. (obezite, damar sertliği, damar tıkanıklığı)

VLDLVery Low Density LipoproteinÇok Düşük Yoğunluklu Lipoprotein: Karaciğerde bulunan lipid gruplarının yağ dokusuna ve kaslara taşınmasında görev alır.

Karaciğerde VLDL üzerine bir tane plaka takılır. Buna Apolipoprotein B100 (Apo B100) denir.

Apolipoprotein B vücudunuzda yağ ve kolesterolü taşımaya yardımcı olan bir proteindir. İki tür Apolipoprotein B vardır. Bağırsaklarınızda üretilen apo B-48 ve karaciğerinizde üretilen apo B-100. Apo B-48, yağ  ve kolesterolü karaciğerinize taşır, burada yeniden paketlenir ve apo B-100 ile birleştirilir. Buradan vücudunuzun her yerine yayılır.

Aynı zamanda yine karaciğerde mikrozomal TAG transfer proteini (MTP) ile bu VLDL ye Trigliserit katılır. TAG ve Apo B100 takılı VLDL’yi kana salınır.

Kanda HDL ile karşılaşır.(Halk arasında iyi kolesterol adı ile bilinir) HDL de Apo E ve Apo C2 isimli iki tane plakayı VLDL‘ye takar.

Damar duvarında endotel hücrelerinde lipopretein lipaz ve heparan sülfat iki enzim var. Bu enzimler HDL’nin taktığı Apo C2 ile aktif olur ve VLDL’yi tutarak sindirirler. VLDL küçülür.

Damar duvarındaki endotelde meydana gelen hasarlarda VLDL sindirimi bozulur ve VLDL kanda kalır. Endotelde hasar oluşumunu önlemek önemlidir. Bu hasarı önlemek için Hesperidin ve Resveratrol kullanımı çok önemlidir.

Küçülen VLDL’den Apo C2 tekrar HDL’ye geri gider.

Apo E ve ilk takılan Apo B100 ortada kaldı mı?

Tabi ki hayır...

Karaciğer küçülen VLDL’nin bir kısmını Apo E kısmından tutarak geri çeker ve hayatını sonlandırır.

VLDL’nin bir kısmını karaciğer çekti, kalan kısmı ise ilerler. Önce IDL sonra ise LDL oluşur.

Oooo halk arasından kötü kolesterol olarak bilinenlerden biri daha ortaya çıktı. LDL

LDL üzerinde ilk başlarda karaciğerde takılan Apo B100 plakası takılı kalmış durumdadır. Hem karaciğerde, hem periferik dokularda Apo B100 reseptörü (giriş kapıları) var.

Apo B100 reseptörü ile eşleşen LDL üzerindeki Apo B100 plakası ile LDL’ yi hücreye alır.

Eğer Apo B100 reseptörleri azalırsa veya oksitlenirler. ve bozulurlarsa LDL kanda yükselir. Karaciğerde ve perifer dokularda hücreye giremez kanda serbestçe dolaşır.

Bazı insanlarda bu Apo B100 reseptörleri doğuştan (genetik olarak) bozuktur. Bunlara tip-2 hiperlipidemi hastası diyoruz. Bu hastalığın görülme olasılığı oldukça düşüktür.

Fakat Apo B100 reseptörleri doğuştan sağlıklı olduğu halde biz insanların hataları ile bozulması çok sık görülmektedir.

Mesela; sürekli ağır karbonhidrat ile beslenmemiz, tok olduğumuz halde karbonhidrat almamız LDL miktarını artırır.

Sürekli LDL yüksekliği Apo B100 reseptörlerini duyarsız hale getirir ve bir sür sonra LDL üzerindeki Apo B100 plakasını tanımamazlıktan gelmeye başlar.

Antioksidan (glutatyon) eksikliğinde, Omega-3, selenyum eksikliğinde reseptörlerin sayısı azalır ve oksitlenir. Yine LDL kanda kalır ve kan seviyesi yükselir.

PCSK9 isimli enzimimiz Apo B100 reseptörlerini yıkar – parçalar.

Bu Apo B100 reseptörleri olmazsa LDL kana giremez ve kanda yüksek seviyede kalır.

Eğer bu PCSK9 enzimimizi bir miktar engellersek Apo B100 reseptörleri sayısı fazla olur ve kandaki LDL gidip ona yapışır hücreye girer.

PCSK9’u durdurmak için Evolocumab, Alirocumab gibi monoklonal antikor ilaçları var. Lakin henüz yeni ve herkese de reçete edilmiyorlar.

FAKAT

BENFOTİAMIN ilacı PCSK9 enzimini inhibe ederek hücrelerdeki giriş kapısını (Apo B100 reseptörü) yakmasını engeller.

Çoban Çantası Bitkisi Kökü ekstresi PCSK9 enzimini bir miktar inhibe eder ve kandaki LDL hücrelere daha rahat girer.

Altınmühür bitkisi kökleri ekstreside Benfotiamin kadar olmasa da PCSK9’u inhibe eder.

Eveeeet….PCSK9 ‘u inhibe ettik. Hücre üzerindeki Apo B100 reseptörleri de sağlam. Döndük yine LDL üzerinde karaciğerde takılan Apo B100 plakasına. Apo B100 reseptörleri görüp LDL’yi kana çeker.

FAKAT

Ya plaka okunmuyorsa, küflenmişse, oksitlenmişse ?

Mümkün mü?

Malesef yine biz insanlardan kaynaklı mümkün. Eğer;

  • Beslenme şeklimiz kötü, fast-food, kızartma ve ağır karbonhidrat ağırlıklı ise
  • Sigara ve alkol kullanıyorsak
  • Aşırı geçirgen bağırsak sendromu varsa
  • Ülseratif kolit, crohn, diyebet, SİBO varsa
  • Stresli bir hayatımız varsa
  • Gece tok yatıyorsak
  • Ağır meyal, tarım ilacı, kirli havaya maruz kalıyorsak,

LDL oksitlenir. Oksidasyon oluşur.

Oksidasyonu önlemenin yolu var mı?

Tabi ki var.

Öncelikle hayat tarzımızı (doğruları yapmaya başlayarak) değiştirmek.

Yukarda listelediğim yanlışlardan yaptıklarınız var ise önce onları düzeltmekle başlamalısınız.

Antioksidan içerikli beslenmelisiniz. Hatta bellki antioksidan takviye kullanmalısınız.

LDL oksidasyonunu önlemek için;

  • Glutatyon
  • Resveratrol
  • Omega-3
  • Vitamin C çok önemlidir.

Eğer bu oksidayon önlenmezse okside LDL damar duvarına yapışır ve damar tıkanıklığına neden olur.

Bu okside LDL‘yi yok etmek için damar içinde makrofajlar harekete geçer. SR-A reseptörü ile okside LDL’yi yakalar ve fagosite eder, yer, eritir.

Lakin bu durum köpük hücreye neden olur.

İşte köpük hücre nedenli kalp krizinin en büyük sebebi budur.

Çalışanımızın kalp krizi geçirmesinin bir nedenini okudunuz.. Bu nedene eşlik eden pek çoğunu da ileriki yazılarda okuyabilirsiniz.

Sonuç Olarak Çalışanlarımıza Tavsiyeler

  • Özellikle tok iken karbonhidrat alınmamalı.
  • Açken beslenme ve öğünlerde karbonhidrat miktarı azaltılmalıdır.
  • Damarlarda endotel hasarı ve oksidasyon olursa, VLDL sindirilip LDL ‘ye dönüşemez. Bu sıkıntıdır, endotel hasar için flavonoidlerden Hesperidin ve Resveratrol kullanımı önemlidir.
  • PCSK9 hücrelerdeki LDL’nin gireceği kapıyı bozar. Bu PCSK9 ‘u önlemek için; Benfotiamin, Çoban Çantası kökü ekstresi, Altın mühür kökü ekstresi kullanılabilir.
  • LDL oksidasyonu makrofajları harekete geçirir. Makrofajlar bunları yok ederken köpük hücre oluşur ve kalp krizine neden olur. Ayrıca okside LDL damarları tıkar, bunu önlemek için; Aşırı geçirgen bağırsak önlenmeli. Gece asla tok uyunmamalıdır. Glutatyon, Resveratrol, Omega-3, Vitamin C, LDL oksidasyonunu önlemede önemlidir.
  • HDL…okside LDL yi temizlemede gorevlidir. Bu gorevi Paraoksonaz enzimi ile yapar. Bu enzimin aktivitesi ve sentezi için Kalsiyum, Benfotiamin, N-asetil sistein, Alfa lipoik asit, Glutatyon, melatonin kullanımı önemlidir.

Bilim insanlarının Hepatit C virüsünün karaciğerde yağlanma yapmasından ilham alarak kolesterol ilacı yaptıklarını biliyor muydunuz?

Hepatit C virüsü TAG transfer proteini (MTP) bozar. Dolayısı ile TAG karaciğerde kalır, Trigliserit içine giremediği için VLDL tamamlanıp kana salınamaz ve kanda LDL düşer. Bu durumda yağlar organda kaldığı için karaciğerde yağlanma oluşur. (Hepatit C de karaciğer yağlanma yapar)

Yani anlayacağınız bulunan bu ilacı (Lomitapid)ve benzer etki mekanizmalı kolesterol düşürücüleri kullananların aralıklarla karaciğerlerini kontrol ettirmeleri gerekir.

Bunun harici yöne kolesterol ilacı olan STATİNLER ise Karaciğerde “Koenzim Q10 ” sentezini bloke ederek mitokondride enerji üretimini düşürür.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla