Neden Yediklerim Bana Enerji Vermiyor?

Kimi insanlar diyet yapar ama kilo veremez.

Kimi de kendini halsiz, yorgun hisseder ama kan testlerinde çok da anlamlı bir bulgu çıkmaz.

Belki de sorun sandığınız kadar karmaşık değil…

Belki de çözüm kanda eksilen minik bir mineraldedir: KROM!

🔹 Krom Nedir ve Ne İşe Yarar?

Krom, vücudunuzdaki glikoz metabolizmasını yöneten, insülin hormonunun etkisini artıran kritik bir mineraldir.

Bu da demek oluyor ki;

  • Glikoz (yani şeker) kana geçtiğinde,
  • Kas ve yağ hücrelerinin bu glikozu kullanabilmesi için,
  • İnsülin hormonu göreve çağrılır.

Ancak… İnsülin hücre kapısına geldiğinde o kapının açılması, reseptörlerin KROM ile çalışmasına bağlıdır. Yani krom eksikse, kapı açılmaz. Glikoz hücreye giremez, kanda kalır. İşte insülin direnci dedikleri şeyin temeli budur.

⚠️ ⚠️ ⚠️
Krom Eksikliğinin Vücudunuza Etkileri:
  1. İnsülin Direnci Gelişir: Glikoz hücreye giremez, bu da pankreası daha çok insülin salmaya zorlar.
  2. HbA1c Yükselir: Kan şekeri kalıcı yükselir, hemoglobine yapışarak şekerlendiğinde, HbA1c değeri artar.
  3. Enerji Düşer: Hücre içine glikoz giremeyince ATP üretilemez.
  4. Yorgunluk, beyin sisi, ciltte hızlı yaşlanma, depresyon gibi belirtiler artar.
💼 💼 💼
Kromun Beta Hücresi Üzerindeki Etkisi:

Pankreasta yer alan beta hücreleri, glikozu algıladığında insülin salgılar. Bu mekanizmada kalsiyum, potasyum ve çinko kadar krom da hayati rol oynar.

Krom eksikse:

  • İnsülin salgısı az olur
  • Salgılansa bile hücreye etkili ulaşamaz
💊 💊 💊
Krom Eksikse Ne Olur?
  • Açlık krizleri artar
  • Karın bölgesinden kilo alınır
  • Tip-2 Diyabet gelişme riski artar
  • Kaslar güçsüz kalır
  • Yağ depolama hızlanır
🌍 🌍 🌍
Kromu Nereden Alabilirim?

Besinler:

  • Tam tahıllar (arpa, yulaf)
  • Yumurta
  • Brokoli
  • Elma
  • Fıstık ezmesi
  • İçme suyu (kaynağa göre değişken)

Takviye Olarak:

  • Krom pikolinat en yaygın formdur
  • Diyetisyen veya hekim kontrolü olmadan uzun süreli kullanılmamalıdır
✅ ✅ ✅

Günde 3 öğün yemek, sürekli atıştırmak, gece tok yatmak gibi alışkanlıklarınız varsa, vücudunuzu glikozla dolduruyorsunuz demektir. Krom yetersizse bu glikozlar sadece kanınızda dolaşır.

Yorgunsanız, kilo veremiyorsanız, tip-2 diyabet kapıdaysa; belki de vücudunuz sadece biraz KROM diye haykırıyordur!

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Krom https://ods.od.nih.gov/factsheets/Chromium-HealthProfessional/

⭐️⭐️ Krom pikolinat https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8849977/

⭐️⭐️ Vücut ağırlığını azaltmak için krom pikolinat: randomize denemelerin meta-analizi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12664086/

⭐️⭐️ Krom Pikolinat’ın Gıda Alımı ve Tokluk Üzerindeki Etkileri https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2753428/

⭐️⭐️ Tip 2 Diyabet Mellituslu Hastalarda Krom Pikolinat Takviyesinin Kardiyometabolik Biyobelirteçler Üzerindeki Etkileri: Randomize Klinik Çalışma https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7192664/https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7192664/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Teknik Doğruluk mu, Gerçek Etki mi? Eğitimin Görmezden Gelinen Gerçeği

Sahada Anlaşılan Dilin Gücü

Bilgilendirme, eğitim ve rehberlik gibi amaçlarla yazılan metinleri değerlendirirken dikkat edilmesi gereken en temel unsur; kullanılan kelimelerden önce verilmek istenen ana mesajın ne olduğu ve hedef kitlenin bu mesajdan ne anladığıdır. Ancak günümüzde, özellikle mesleki alanlarda, ne yazık ki bunun tam tersi bir yaklaşım yaygınlaşmaktadır: İçeriğin özü, amacı ve olası toplumsal ya da mesleki katkısı yerine; kullanılan bazı kelimelere, teknik adlandırmalara ve terminolojik ayrıntılara takılıp kalınmaktadır.

Bu durum, çoğu zaman gerçek bir “bilimsel hassasiyetten” değil, bir tür üstten bakma refleksinden ve kolay eleştiri alışkanlığından kaynaklanmaktadır.

Bir metinde kullanılan bir terimin, sahadaki karşılığı bilinçli olarak daha yaygın ve anlaşılır bir ifadeyle verilmesi; bilgi eksikliği değil, tam tersine iletişim bilincinin ve eğitimsel farkındalığın bir göstergesidir. Çünkü eğitimin amacı, kelimeleri değil, davranışları değiştirmektir. Davranışı değiştirmeyen hiçbir bilgi, teknik olarak ne kadar doğru olursa olsun, pratikte işlevsizdir.

Buna rağmen, bazı kişiler; “Neden tam teknik adı kullanılmadı?” sorusunu sorarken, şu soruları sormayı ihmal etmektedir:

  • Bu ifade, hedef kitle tarafından daha hızlı mı anlaşılıyor?
  • Anlaşılabilirlik güvenli davranışı artırıyor mu?
  • Bu metin, sahadaki insanın işine yarıyor mu?

Ne yazık ki, bu soruların cevabını merak edenlerden çok, yalnızca “yanlış yakalamaya” çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Bu noktada şu sorunun sorulması gerekir:
Gerçek sorumluluk, kelime düzeltmek midir, yoksa hayatlara dokunacak bilgi üretmek mi?

Bir inşaat çalışanının, bir fabrika işçisinin, bir ustanın kullandığı dili yok sayarak yapılan her anlatım; kâğıt üzerinde mükemmel, sahada ise tamamen etkisiz bir metne dönüşür. Oysa gerçek uzmanlık, en üst düzey bilgiyi en sade, en anlaşılır ve en etkili şekilde aktarabilme becerisidir.

Toplumu, çalışanı, sahayı küçümseyerek değil; onların dünyasına girerek bilinç oluşturulur.

Bu nedenle; kullanıcıların, çalışanların, ustaların, operatörlerin günlük hayatta kullandığı terimlere yer vermek bir hata değil, iletişimde ustalıktır. Bu yaklaşım, akademik yetersizlik değil, sahaya saygıdır. Ve asla bir “kolaycılık” değil, aksine daha fazla gözlem, empati ve sorumluluk gerektiren bir tercihtir.

Gerçek bilgi, sadece bilenin değil, anlayanın ve uygulayanın gücüdür.

Bu yüzden;

  • Kelimeleri değil, etkiyi tartışalım.
  • Terimleri değil, davranışları önemseyelim.
  • Yazım biçimini değil, insan hayatına katkıyı esas alalım.

Çünkü nihayetinde kazanan; en doğru terimi kullanan değil,
en çok insanın hayatına dokunan olacaktır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT
0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Bu sitede yer alan içerikler yalnızca genel bilgilendirme amacı taşır. Paylaşılan bilgiler, bir hekim muayenesinin, tedavisinin veya profesyonel danışmanlığın yerini tutmaz. Buradaki bilgiler esas alınarak herhangi bir ilaç tedavisine başlanması, mevcut tedavinin değiştirilmesi ya da bırakılması uygun değildir.

Aynı şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili içerikler, bir iş güvenliği uzmanı, mühendis veya teknik ekip tarafından yapılması gereken değerlendirme ve kararların yerine geçemez. Bu bilgiler temel alınarak saha risk değerlendirmesi yapılması ya da mevcut sistemin değiştirilmesi önerilmez.

Sitede herhangi bir yasa dışı ilan ya da yönlendirme yapılması amacı bulunmamaktadır. İçerikler, sadece farkındalık yaratmak ve bilinçlendirme sağlamak amacıyla sunulmuştur.

⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Hayvansal ve Bitkisel Proteinler Ne Kadar Tüketilmeli?

Protein dediğiniz sadece et mi?

Günümüzde sağlıklı beslenme deyince akla ilk gelen kelimelerden biri “protein”. Kimi sadece kırmızı eti protein zanneder, kimi bitkisel gıdalardan alınan proteinin yeterli olup olmadığını sorgular. Sosyal medyada sporcular protein tozlarını överken, diyetisyenler ısrarla baklagillerin değerini anlatır.

Peki hayvansal protein mi daha faydalı, yoksa bitkisel olan mı? Ne kadar tüketmeliyiz?

Vücut hangisini daha kolay sindirir?

Kalp, karaciğer, böbrek gibi organlar bu proteinlerle nasıl etkilenir?

Birlikte işin özüne inelim. Yumurta, süt, kırmızı et, tavuk, balık, peynir gibi hayvansal kaynaklarla, mercimek, nohut, fasulye, soya, kinoa, fındık, badem gibi bitkisel kaynakları karşılaştıralım, günlük ideal protein ihtiyacınızı ve her iki grubun avantajlarını ve sınırlarını birlikte okuyalım.

Okudukça şaşıracak, öğrendikçe tabağınıza bir kez daha bakacaksınız.

Düz bir yazı ile anlatım yerine sizlere; Hayvansal ve bitkisel proteinlerin ne kadar tüketilmesi gerektiğini, yalnızca biri tüketildiğinde oluşabilecek yarar ve zararları karşılaştırmalı tablolar halinde sunuyorum.

🧮 🧮 🧮
1. Günlük Protein İhtiyacı ve Dağılım Önerisi
Kişi TürüGünlük Protein İhtiyacı (g/kg)Toplam Protein İhtiyacı (Ortalama 70 kg)Hayvansal Protein Oranı (%)Bitkisel Protein Oranı (%)
Sedanter yetişkin0.8 – 1.056 – 70 g50 – 60 %40 – 50 %
Orta düzeyde aktif kişi1.2 – 1.684 – 112 g50 %50 %
Ağır işte çalışan işçi1.6 – 2.0112 – 140 g60 %40 %
Sporcu (dayanıklılık sporu)1.4 – 1.898 – 126 g50 – 60 %40 – 50 %
Yaşlı birey
(>65 yaş)
1.0 – 1.270 – 84 g60 %40 %

⚠️ Not: Protein ihtiyacı yaşa, cinsiyete, kas kütlesine ve fiziksel aktiviteye göre değişir. Denge en önemli faktördür.

🥩 🥩 🥩
2. Sadece Hayvansal Protein Alındığında Görülebilecek Etkiler
YararlarOlası Zararlar
Yüksek biyoyararlanım: Vücut proteini hızlı kullanır.Doymuş yağ ve kolesterol alımı fazladır → kalp hastalığı riski.
Kas sentezinde daha etkili amino asit profili sağlar.Lif alımı çok düşük kalır → kabızlık ve bağırsak sorunları.
B12 vitamini, demir (heme formu), çinko gibi mikrobesinlerce zengindir.Asidik yük artar → böbrek fonksiyonları zorlanabilir.
İyileşme ve bağışıklık tepkileri hızlı olur.Antioksidan ve fitokimyasal eksikliği → hücresel stres artar.
Tokluk hissi güçlüdür.Uzun vadede gut, safra problemleri görülebilir.
🌱 🌱 🌱
3. Sadece Bitkisel Protein Alındığında Görülebilecek Etkiler
YararlarOlası Zararlar
Lif bakımından zengindir → sindirim kolaylığı sağlar.B12 vitamini eksikliği → kansızlık, sinir sistemi bozuklukları.
Fitokimyasal ve antioksidan içerik → hücre koruması sağlar.Düşük biyoyararlanım → kas kaybı riski artabilir.
Kolesterol içermez → kalp sağlığına olumlu etkiler.Eksik amino asit dengesi → özellikle lisin, metiyonin düşüklüğü.
Bitkisel gıdalarla alkali yük artar → böbrek sağlığı korunur.Fazla fitat ve oksalat → mineral emilimi düşebilir.
Vegan diyetlerde kilo kontrolü kolaydır.Bazı protein kaynakları gaz/şişkinlik yapabilir (ör. baklagiller).
⚖️ ⚖️ ⚖️
4. Hayvansal – Bitkisel Protein Kaynaklarının Dengeli Tüketilmesi Durumu
Yararlar
Amino asit profili tamamlanır: Eksik olanlar birbirini tamamlar.
Lif ve antioksidan yönünden zenginleşir, kalp ve sindirim sağlığı korunur.
Yeterli B12, demir ve çinko alınır.
Kas onarımı ve bağışıklık dengesi sağlanır.
Uzun vadede sürdürülebilir beslenme modeli oluşturur.
🍽️ 🍽️ 🍽️
5. Protein Dağılımı İçin Örnek Günlük Menü
ÖğünBesin KaynağıProtein TürüYaklaşık Protein (g)
Kahvaltı1 haşlanmış yumurta + 1 dilim tam buğday ekmeği + domates
1 avuç badem + 1 meyve
Hayvansal + Bitkisel18 g
ÖğleTavuk göğüs + mercimek çorbası + bulgur pilavı
Yoğurt + keten tohumu
Hayvansal + Bitkisel40 g
AkşamIzgara balık + roka salatası + tam buğday makarnaHayvansal + Bitkisel25 g
Toplam83 g
📌 📌 📌
Sonuç & Öneriler
DurumÖneri
Sadece hayvansal protein tüketiyorsanızLif, antioksidan ve fitokimyasallar için daha çok sebze-meyve ekleyin.
Sadece bitkisel protein tüketiyorsanızB12 desteği alın, çeşitliliği artırarak tam protein dengesi kurun.
Yoğun fiziksel çalışıyorsanızHayvansal protein oranı %60’a kadar çıkarılabilir ama denge korunmalı.
Vegan veya vejetaryensenizBaklagil + tahıl kombinasyonlarına dikkat edin (ör: mercimek + pirinç).

“Tabağınızda denge varsa, sağlığınız da dengede olur.”

Hayvansal ve bitkisel proteinler birbirlerinin rakibi değil, doğru kullanıldığında güçlü destekçisidir. Her birinin vücutta üstlendiği roller, sindirim kolaylığı, vitamin desteği, sindirim sistemine etkileri ve ekonomik erişilebilirliği farklıdır.

🔹 Hayvansal proteinler, amino asit bakımından zengindir; ancak dozuna dikkat edilmezse kalp-damar sistemi zorlanabilir.
🔹 Bitkisel proteinler, lif ve antioksidanlarla doludur, ancak bazı amino asitleri daha az içerdiğinden çeşitlilik şarttır.

Unutmayın, mesele sadece “ne yediğiniz” değil, ne kadar ve neyle birlikte yediğinizdir.
Proteinler; sebzelerle, tahıllarla, sağlıklı yağlarla (kuyruk yağı, iç yağ, tereyağı, zeytinyağı gibi) ve bol suyla buluştuğunda sindirim de, bağışıklık da, enerji seviyesi de ideal hale gelir.

Bu yazı, tabaklarımıza sadece kalori değil, bilinç katmak için yazıldı.
Beslenmek bir zorunluluk değil, vücudunuza duyduğunuz saygının ifadesidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Toplam, hayvansal ve bitkisel proteinlerin diyetle alımı ve her türlü nedene bağlı, kardiyovasküler ve kanser kaynaklı ölüm riski: sistematik inceleme ve prospektif kohort çalışmalarının doz-cevap meta-analizi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32699048/

⭐️⭐️ Yetişkinlerde hayvansal ve bitkisel proteinin kas kütlesi, kas gücü, fiziksel performans ve sarkopeni üzerindeki etkisi: Sistematik bir inceleme protokolü https://systematicreviewsjournal.biomedcentral.com/articles/10.1186/s13643-022-01951-2https://systematicreviewsjournal.biomedcentral.com/articles/10.1186/s13643-022-01951-2

⭐️⭐️ Bitkisel Proteinler: Besinsel Kalitelerinin ve Sağlık ve Fiziksel İşlev Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi. https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7760812/https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7760812/

⭐️⭐️ Vegan, Vejetaryen, Peskovejetaryen ve Yarı Vejetaryen Diyetlerde Tüketilen Protein Yeterliliği, Bitkisel Protein Oranı ve Ana Bitkisel Protein Kaynakları: Sistematik Bir İnceleme https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0022316624004504

⭐️⭐️ Vejetaryen Diyetlerde Diyet Proteini ve Amino Asitler – Bir İnceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31690027/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Bakmadan Görmek, Hissetmeden Bilmek

Vücudun Sessiz Algı Ağı

İçinde, farkında bile olmadan çalışan bir radar sistemi var: Ne zaman yürüdüğünü, ne zaman yorulduğunu, tehlike yaklaşınca neden gerginleştiğini düşünmeden anlarsın.
Bunun sebebi beş duyudan fazlasıdır.

Beynin, vücutla kurduğu bu gizli iletişim ağı üç temel duyuyla işler:
Propriyosepsiyon, interosepsiyon ve nörosepsiyon.

Ama bu kavramların bazı az bilinen yüzleri var ki, öğrendiğinizde vücudunuza bambaşka bir gözle bakmaya başlayacaksınız.

Propriyosepsiyon – Beynin İç GPS Sistemi

Daha önce duyduklarımızdan farklı olarak, propriyosepsiyon sadece kas-iskelet sistemiyle ilgili değil.

🔍 Gizli Bilgi 1: İç kulakla bağlantısı
Propriyosepsiyon, vestibüler sistemle (denge duyusu) yakından çalışır. İç kulaktaki “yarım daire kanalları”, başın hızını ve yönünü takip ederken, propriyoseptif geri bildirimle birlikte vücut koordinasyonu sağlar. Bu sistemler uyumlu çalışmazsa sersemlik ve denge bozuklukları ortaya çıkar.

🔍 Gizli Bilgi 2: Kör insanlar da “görerek” yürür
Doğuştan görme engelli bireyler, propriyosepsiyon sayesinde mekânda yönlerini bulabilirler. Beyin, kaslardan gelen verilerle çevre hakkında içsel haritalar çizer. Bu da onların çevreyle gözsüz ama vücut hafızasıyla etkileşmesini sağlar.

Interosepsiyon – Duyguların Doğduğu Yer

İç organlardan gelen sinyaller, düşündüğümüzden çok daha fazla şeyi etkiler.

🔍 Gizli Bilgi 1: “İç ses” aslında bir sinyal sistemidir
Karar verirken “içimde kötü bir his var” dememiz tesadüf değil. Kalp atışı, mide gerilimi, solunum hızı gibi interoseptif sinyaller, beyin tarafından “his”e çevrilir. Yani sezgisel kararlar aslında bedensel verilerin sessiz yankısıdır.

🔍 Gizli Bilgi 2: Interoseptik zekâ diye bir kavram var
Bazı insanlar iç sinyalleri daha net algılar. Bu kişilere yüksek interoseptik farkındalığa sahip bireyler denir. Bu yetenek, duygu düzenleme, stresle başa çıkma ve empati gibi sosyal becerilerle de doğrudan ilişkilidir.

🔍 Gizli Bilgi 3: Kalp ritmi + beyin senkronizasyonu
Kalp ritmi, beyin dalgalarıyla senkronize olabilir. Yani kalp daha yavaş attığında beyin daha sakin çalışır. Meditasyon ve derin nefes alma tekniklerinin etkisi işte bu interoseptif beyin-kalp senkronuna dayanır.

Nörosepsiyon – Bilinçsiz Güvenlik Tarayıcısı

Nörosepsiyon, çevresel ve sosyal ipuçlarını analiz ederek tehlikeyi sezen ama bunu bilincimize çıkarmadan bedenimizi savunmaya hazırlayan sistemdir.

🔍 Gizli Bilgi 1: Tehlikeyi sadece fiziksel olarak değil, sosyal olarak da algılar
Biri size bağırdığında, yüzünü buruşturduğunda ya da ses tonu tehditkâr olduğunda nörosepsiyon devreye girer. Bu durumda sempatik sinir sistemi (kaç-savaş) aktive olur ama siz “neden gerildim bilmiyorum” diyebilirsiniz.

🔍 Gizli Bilgi 2: Sessiz ortamlar güven sinyali verir
Nörosepsiyon, sadece tehdit değil, “güven” sinyalleri de algılar. Güvenli bir ses tonu, yavaş göz hareketleri, yumuşak yüz mimikleri—tüm bunlar parasempatik (rahatlatıcı) sinyaller üretir. O yüzden terapi odaları, yoga salonları veya rahatlatıcı müzikler işe yarar.

🔍 Gizli Bilgi 3: Travma sonrası nörosepsiyon bozulabilir
Geçmişte tehdit yaşamış biri, nöroseptif sistemini “hiperaktif” hale getirmiş olabilir. Bu kişiler için normal bir ses tonu bile tehdit algısı yaratabilir. PTSD (travma sonrası stres bozukluğu) olan kişilerde nörosepsiyon sürekli alarmdadır.

Bu Sistemler Birbirine Nasıl Yardımcı Olur?
  • Propriyosepsiyon → “Bedenim nerede?”
  • Interosepsiyon → “Bedenim ne durumda?”
  • Nörosepsiyon → “Bedenim güvende mi?”

Bu üç sistem, bir orkestranın farklı enstrümanları gibi çalışır. Biri bozulduğunda tüm beden algısı sarsılır.
Örneğin travma yaşamış biri (nörosepsiyon bozulmuş) hem bedenini hissedemez (propriyosepsiyon azalır) hem de iç sinyallerini doğru yorumlayamaz (interosepsiyon zayıflar).

Duyuların Ötesinde Bir Dünya

Vücudumuz, beyinle kurduğu bu üç gizli kanal sayesinde sadece yaşamaz — anlamlandırır, tepki verir, karar alır, iyileşir.
Görünmeyen ama yöneten bu sistemleri ne kadar iyi tanırsak, ruhsal ve fiziksel sağlığımıza o kadar sahip çıkarız.

Yani…
Bazen bedenin “sessiz dili”, sözlerden daha çok şey anlatır.
Dinlemeye değer.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Proprioseptif ve Vestibüler Duyu Sistemlerinin Harekete Göreli Katkısı: Moleküler Bilim Çağında Keşif Fırsatları https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC7867206/

⭐️⭐️ Propriosepsiyonun değerlendirilmesi: Yöntemlerin eleştirel bir incelemesi https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2095254615000058

⭐️⭐️ Mekanoreseptör https://www.sciencedirect.com/topics/immunology-and-microbiology/mechanoreceptor

⭐️⭐️ Sensörimotor Sistemi, Bölüm I: Fonksiyonel Eklem Stabilitesinin Fizyolojik Temeli. https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC164311/

⭐️⭐️ Propriosepsiyonun değerlendirilmesi: Yöntemlerin eleştirel bir incelemesi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6191985/

⭐️⭐️ PNF Kavramının Temel Unsurları, Bir Eğitim Anlatısı https://www.scientificarchives.com/article/the-essential-elements-of-the-pnf-concept-an-educational-narrative

⭐️⭐️ Motor fonksiyonu iyileştirmede proprioseptif eğitimin etkinliği: sistematik bir inceleme https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC4309156/

⭐️⭐️ Yaşlı yetişkinlerde denge ve gücün geliştirilmesinde geleneksel ve güncel yaklaşımların karşılaştırılması https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21510715/

⭐️⭐️ Yapı İşlerinde Yüksekte Çalışmalarda İSG Uygulama Rehberi. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.csgb.gov.tr/Media/0b3hcam2/yapiisleriyuksektecalismauygrehberi-in%C5%9Ft%C5%9Fb_revize.pdf

⭐️⭐️ Yaşlılarda Denge, Fonksiyonel Performans ve Düşme Önleme İçin Gövde Kas Gücünün Önemi: Sistematik Bir İnceleme https://www.researchgate.net/publication/236139834_The_Importance_of_Trunk_Muscle_Strength_for_Balance_Functional_Performance_and_Fall_Prevention_in_Seniors_A_Systematic_Review

⭐️⭐️ Dengesiz yüzeyler ve rehabilitasyon cihazları kullanılarak yapılan direnç antrenmanının etkinliği https://www.researchgate.net/publication/224822339_The_effectiveness_of_resistance_training_using_unstable_surfaces_and_devices_for_rehabilitation

⭐️⭐️ Futbolda duruş kontrolüne uzmanlık ve görsel katkının etkisi https://onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1111/j.1600-0838.2005.00502.x

⭐️⭐️ Spor veya günlük yaşamdaki fiziksel aktiviteler ile dik duruştaki duruş bozukluğu arasındaki ilişkinin sistematik bir incelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23955562/

⭐️⭐️ NSC Çalışma İstatistikleri Bürosu’nun 2021 Raporu Hakkındaki Açıklaması https://www.nsc.org/newsroom/nsc-statement-bls-report-2021#:~:text=In%202020%2C%20there%20were%204%2C764,highest%20annual%20rate%20since%202016.

⭐️⭐️ Hall, C. M., & Brody, L. T. (2005). Therapeutic Exercise: Moving Toward Function. Lippincott Williams & Wilkins. http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://students.aiu.edu/submissions/profiles/resources/onlineBook/Q4X4S2_Therapeutic_Exercise_Moving_Toward_Function_3.pdf

⭐️⭐️ Motor Kontrolü: Araştırmayı Klinik Uygulamaya Dönüştürmek https://www.researchgate.net/publication/228118305_Motor_Control_Translating_Research_Into_Clinical_Practice

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Ayrıca;
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Kişisel Koruyucu Donanım Dışındaki Günlük Giysi Veya İç Çamaşırı Sebepli İş Kazaları

İş sağlığı ve güvenliği alanında odak noktası çoğunlukla kişisel koruyucu donanımlar (KKD), tehlikeli ekipmanlar ya da proses kaynaklı maruziyetler üzerine kuruludur. Ancak iş kazalarının nedenlerini incelerken gözden kaçırılan kritik bir unsur vardır: çalışanların günlük giyim tercihleri.

İş giysileri, KKD kapsamına girmeyen, çalışan tarafından bireysel tercih doğrultusunda belirlenen giysiler olsa da, iş ortamında ciddi risk unsurlarına dönüşebilir. Dar, gevşek, yanıcı ya da sentetik kumaşlardan yapılmış iç çamaşırları ve elbiseler; ergonomiyi bozarak, statik elektrik oluşturarak veya fiziksel takılmalar yoluyla kazaları tetikleyebilir.

Doğrudan KKD sınıfına girmeyen lakin çalışma ortamında iş kazalarına neden olmuş ya da olma potansiyeli taşıyan giysi tercihlerinin değerlendirmesi iş güvenliği uzmanları için risk analizinin kapsamını genişletme ve çalışan eğitimlerinde bu konuya yer verme gerekliliğini gözler önüne sermektedir.

⚠️ 1. Gevşek Giysi – Döner Parçaya Dolanma (Torna Tezgâhı Kazası)
  • Sektör: Metal işleme / Atölye
  • Giysi Etkeni: Geniş kollu gömlek
  • Kaza Açıklaması: Operatör, torna tezgâhında çalışırken gevşek gömleğinin kolu dönen milden dışa doğru uzanan parça tarafından yakalandı. Kol kumaşı mil etrafında sarılarak çekildi ve çalışanın kolu ciddi şekilde kırıldı.
  • Önlenebilirdi: Bilekten lastikli iş giysisi veya kısa kollu üniforma tercih edilseydi.

⚠️ 2. Sentetik İçlik – Kaynak İşinde Yanık Riski
  • Sektör: Gemi inşa / Ağır sanayi
  • Giysi Etkeni: Naylon-poliester iç çamaşırı
  • Kaza Açıklaması: Kaynak yapan çalışanın kıvılcım sıçraması sonucu tişörtünün altındaki sentetik içlik alev aldı. Sentetik malzeme eriyerek deriye yapıştı, 2. derece yanık oluştu.
  • Önlenebilirdi: Pamuk esaslı, yanmaz iç çamaşırı kullanılsaydı.

⚠️ 3. Topuklu Ayakkabı – Yük Düşmesi Sonucu Ayak Bileği Kırığı
  • Sektör: Depo / Lojistik
  • Giysi Etkeni: Modaya uygun, 4 cm topuklu ayakkabı
  • Kaza Açıklaması: Kadın çalışan palet çekmek üzere adım attığında, dengesini kaybedip devrildi. Ayağına yük binmesi sonucu bileği kırıldı.
  • Önlenebilirdi: Düz taban, kaymaz iş ayakkabısı tercih edilmeliydi (KKD tanımına girebilir ancak genelde dış kıyafet etkisi olarak göz ardı edilir).

⚠️ 4. Polyester Gömlek – Statik Elektrik Kaynaklı Patlama
  • Sektör: Kimya üretimi
  • Giysi Etkeni: Tamamen polyester karışımlı gömlek
  • Kaza Açıklaması: Yanıcı buhar ortamında çalışan işçi, statik elektrik yüklü sentetik gömlek nedeniyle kıvılcım oluşturdu. Yakındaki solvent tankının üstünde parlamaya neden oldu.
  • Önlenebilirdi: Antistatik pamuk esaslı iş kıyafeti kullanılsaydı.

⚠️ 5. Uzun Etek – Merdivende Takılma
  • Sektör: Ofis destek / Kat hizmetleri
  • Giysi Etkeni: Moda amaçlı uzun etek
  • Kaza Açıklaması: Merdivenlerden çıkan çalışan, eteğine basarak dengesini kaybetti ve başını merdiven demirine çarptı. Kafa travması oluştu.
  • Önlenebilirdi: Diz hizasında, dar kesimli ve hareketi kısıtlamayan bir kıyafet tercih edilseydi.

⚠️ 6. Kemerli Giysi – Konveyör Hat Üzerinde Sürüklenme
  • Sektör: Gıda üretimi
  • Giysi Etkeni: Belinde metal tokalı ve sarkan uzun kemer
  • Kaza Açıklaması: Temizlik görevlisinin kemeri, konveyör bandın çıkıntılı parçasına takıldı. İşçi 1.5 metre sürüklendi ve belinden yaralandı.
  • Önlenebilirdi: Sarkan aksesuar ve kemerler yasaklanmış olmalıydı.

⚠️ 7. Kapüşonlu Sweatshirt – Forklift Görüş Alanı Kısıtlaması
  • Sektör: Lojistik / Soğuk depo
  • Giysi Etkeni: Baş kısmı kapalı kapüşonlu üst giyim
  • Kaza Açıklaması: Kapüşonun görüşü engellemesi nedeniyle operatör, geri manevra sırasında diğer işçiyi fark edemedi ve çarpışma meydana geldi. Hafif yaralanmayla sonuçlandı.
  • Önlenebilirdi: Görüş alanını engellemeyen başlık veya bere kullanılmalıydı.

⚠️ 8. Bol Pantolon – Merdiven Basamağına Takılma
  • Sektör: İnşaat
  • Giysi Etkeni: Aşırı bol paçalı pantolon
  • Kaza Açıklaması: Kalıp ustası merdivenden inerken pantolon paçası basamağa takıldı. Düşerek bileğini burktu ve 2 hafta iş göremezlik yaşadı.
  • Önlenebilirdi: İş pantolonu dar paçalı veya bilekten lastikli olmalıydı.

⚠️ 9. Dar İç Çamaşırı – Dolaşım Bozukluğu & Dikkat Dağınıklığı
  • Sektör: Otomotiv montaj hattı
  • Giysi Etkeni: Aşırı sıkı iç çamaşırı
  • Kaza Açıklaması: Çalışan, bacak bölgesindeki baskı nedeniyle sürekli huzursuzluk yaşadı. Konsantrasyon kaybı sonucu montaj sırasında elini kıstırdı.
  • Önlenebilirdi: İş esnasında konfor sağlayan, terletmeyen ve kan dolaşımını engellemeyen çamaşır kullanılmalıydı.

⚠️ 10. Parlak Renkli Kıyafet – Gece Şantiye Alanında Görünmezlik
  • Sektör: Yol bakım-onarım
  • Giysi Etkeni: Reflektörsüz, modaya yönelik günlük kıyafet
  • Kaza Açıklaması: Gece vardiyasında çalışan işçinin kıyafeti diğer ekipmanlar arasında ayırt edilemedi. Operatör gece görüşünde fark edemedi ve makinayla temasa sebep oldu.
  • Önlenebilirdi: Yüksek görünürlüklü reflektif kumaşlı iş tişörtleri kullanılmalıydı (KKD değil, personelin kendi tişörtüydü).

📌 Genel Değerlendirme:

Bu örnekler şunu açıkça ortaya koyar:

“Kişisel Koruyucu Donanım kadar, KKD harici günlük giysi tercihleri de iş kazalarının doğrudan veya dolaylı nedenidir.”

  • Giysi Materyali: Yanmazlık, antistatik özellik, nefes alabilirlik
  • Giysi Kesimi: Dar – bol, sarkan aksesuarlar, hareket kabiliyeti
  • Renk ve Görünürlük: Gece çalışmaları ve açık alanlar
  • Konfor ve Fonksiyonellik: Konsantrasyon ve fizyolojik konfor

Günlük kıyafetler sıradan seçimler gibi görünse de, bir iş kazasının tetikleyici unsuru haline gelebilir. Gevşek bir gömlek, yanıcı bir içlik, statik yüklü bir kazak ya da reflektörsüz bir tişört; çoğu zaman ihmal edilen ama hayati sonuçlar doğuran risklerdir. Bu yazıda örnekleriyle gösterilen kazalar, iş sağlığı ve güvenliği yaklaşımımızın yalnızca KKD ile sınırlı kalamayacağını ortaya koymaktadır.

İşverenler, iş güvenliği uzmanları ve çalışanlar olarak, giyimin de bir risk parametresi olduğunu kabul etmek, çalışanlara iş giysisi kültürünü kazandırmak ve üretim ortamına uygun giyim kodları oluşturmak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Çünkü bazen bir kıyafet tercihi, sadece stil değil, hayati bir fark yaratabilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Asafetida Şeytanın Tersi mi, Tanrıların Baharatı mı?

Orta Asya’nın Sert Topraklarından Doğan Baharat

Asafetida, bilimsel adıyla Ferula assa-foetida, maydanozgiller (Apiaceae) ailesine ait, çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Özellikle Afganistan, İran, Türkmenistan gibi kurak ve dağlık bölgelerde yetişir. Bu toprakların zorlu iklimi, bitkinin köklerinden alınan reçinenin keskin ve dayanıklı olmasını sağlar.

Asafetida ismi, Latince ve Farsça kökenlidir:

  • “Assa”: Farsça kökenli, “reçine
  • “Foetida”: Latince, “kötü kokulu” anlamına gelir

Birleştirildiğinde: “Kötü kokulu reçine

Kokuya Dair Bir Paradoks

Asafetida, Latince adıyla Ferula assa-foetida, keskin ve rahatsız edici kokusuyla tanınan bir baharattır. Lakin bu koku, onun sadece yüzeydeki özelliğidir. Derinlere indiğimizde, asafetida‘nın tarih boyunca mistik, tıbbi ve kültürel birçok yönü olduğunu keşfederiz.

🌍 🌍 🌍

Antik Dünyada Asafetida

Asafetida’nın kullanımı, antik çağlara kadar uzanır. M.Ö. 2500 yıllarına ait Mısır mezarlarında bu baharata rastlanmıştır . Hindistan’a ise M.Ö. 600 civarında Afganistan üzerinden gelmiş ve Hindu ile Budist metinlerinde yer almıştır. Mahabharata destanında bile asafetida‘dan bahsedilir .

🏺 🏺 🏺

Mezopotamya ve Eski İran

M.Ö. 6. yüzyılda, Asya’nın ticaret yollarında yer alan Horasan ve Belh bölgelerinde yetiştirilen asafetida, Persler tarafından ilaç olarak kullanılmaktaydı. Zerdüşt rahiplerinin kötü ruhları kovmak için tütsülediği maddelerden biri olduğuna inanılır.

Antik Mısır

Firavun mezarlarında bulunan bazı reçineler, kimyasal çözümlemelerde asafetida benzeri bileşikler taşımaktadır. Özellikle mumyalama işlemlerinde kötü kokuları bastırmak ve mikropları engellemek için kullanıldığı öne sürülür.

Antik Roma ve Yunan

Hipokrat ve Dioskorides, asafetida’yı mide rahatsızlıklarında kullanılan bir “karın ağrısı ilacı” olarak tanımlar. Romalılar, özellikle Libya’da yetişen “silphium” bitkisinin yok olmasından sonra, onun yerine asafetida‘yı tercih etmişlerdir.

İlginç Not: Silphium’un nesli tükendiğinde, Roma pazarı asafetida ile dolmuş ve halk arasında buna “silphium’un fakir kuzeni” denmiştir.

🌍 🌍 🌍

Hint Alt Kıtasında Yolculuk – Ruhlar ve Mutfaklar

Hindistan’a Girişi:

Asafetida, muhtemelen Büyük İskender’in seferleri sonrasında, Afganistan üzerinden Hindistan’a girmiştir. Ancak yaygınlaşması, özellikle M.S. 1. yüzyıldan sonra olmuştur. Kuzey Hindistan’da soğan ve sarımsak gibi kök sebzeleri ahlaki ve ruhani saflık açısından tüketmeyen Brahmin toplulukları, lezzet takviyesi olarak asafetida’yı kullanmaya başlamıştır.

Ayurvedik Tıpta Yeri:

Asafetida, “Hing” adıyla bilinerek Ayurvedik metinlerde:

  • Gaz giderici (carminative)
  • Antiparazitik
  • İştah açıcı
    özellikleriyle tanımlanmıştır.
🕯️ 🕯️ 🕯️

Orta Çağ Avrupa’sında – Büyü, Tılsım ve Korku

Avrupa’da asafetida, kokusundan dolayı şeytani kabul edilmiş ama aynı zamanda şeytanı kovucu olarak da kullanılmıştır.

Orta Çağ’daki halk hekimleri:

  • Boyna asılan asafetida keseleriyle veba ve kötü ruhlardan korunmayı öğütlemiş,
  • Cadıların etkisine karşı çocukların yastıklarının altına asfetida serpilmiştir.

İngiltere’de 17. yüzyılda, asafetida’nın bir “şeytan kovucu tılsım” olduğuna inanılmıştır.

⚗️ ⚗️ ⚗️

Modern Döneme Geçiş ve Tıbbi Kayıtlar

19. Yüzyılda Batı Tıbbında Asafetida

Amerika’da ve Avrupa’da, özellikle çocuk hastalıklarında kullanılmıştır. Boğmaca, astım ve histeri gibi durumlarda asafetida tentürü” reçetelere girmiştir.

  • ABD’de 1910’larda birçok çocuk, boynunda asafetida kesesi” taşıyarak okula gitmişti.
  • Tıp literatüründe anti-epileptik olarak da denenmiştir.

20. Yüzyılda Gerileme

Sanayi üretimi, laboratuvar sentezleri ve koku hassasiyetinin artması nedeniyle asafetida’nın tıbbi ve günlük kullanımı azalmıştır. Ancak Hindistan, Nepal ve Sri Lanka gibi ülkelerde mutfak ve geleneksel tıp açısından önemini korumuştur.

🌍 🌍 🌍

Asafetida Günümüzde Nerelerde Kullanılıyor?

  • Hindistan: Vejetaryen mutfağın vazgeçilmezi. Özellikle nohut, mercimek, fasulye gibi gaz yapan baklagillerin pişirilmesinde
  • İran ve Afganistan: Et yemeklerinde aroma artırıcı
  • Arap Yarımadası ve Yemen: Ruh kovucu tütsülerde
  • Batı Alternatif Tıbbı: Bağırsak parazitlerine karşı doğal destek olarak önerilmekte
🧿 🧿 🧿

Asafetida Mistik ve Spiritüel Kullanımları

Asafetida, sadece mutfakta değil, aynı zamanda mistik uygulamalarda da kullanılmıştır:

  • Afrika-Amerikan Hoodoo Gelenekleri: Asafetida, kötü ruhları uzaklaştırmak için sarımsak, biber ve cıva ile karıştırılarak kullanılmıştır .
  • Jamaika İnançları: Bebeklerin alnına asafetida sürülerek kötü ruhların girmesi engellenmeye çalışılmıştır .
  • Polonya Büyü Uygulamaları: Asafetida, büyü etkilerini ortadan kaldırmak için kullanılmıştır .
🌍 🌍 🌍

Asafetida Tıbbi Kullanımları

Asafetida, geleneksel tıpta da önemli bir yer tutar:

  • Solunum Yolu Hastalıkları: Boğmaca, bronşit ve grip gibi hastalıklarda önleyici olarak kullanılmıştır. Özellikle Amerika’da, asafetida turpentine batırılarak boyna asılmıştır .
  • Sindirim Sorunları: Antik metinlerde, asafetida‘nın sindirimi kolaylaştırıcı etkilerinden bahsedilmiştir.
🧿 🧿 🧿

Asafetida Kültürel ve Dini Bağlamda Kullanımı

Asafetida, özellikle Hindistan’da dini ve kültürel uygulamalarda önemli bir rol oynamıştır:

  • Jainizm ve Brahmin Toplulukları: Soğan ve sarımsak gibi kök sebzelerin tüketimi yasak olduğundan, asafetida bu malzemelerin yerine kullanılmıştır .
  • Hindu Ritüelleri: Asafetida, kötü ruhları uzaklaştırmak ve hastalıklardan korunmak amacıyla dini törenlerde kullanılmıştır .
🌍 🌍 🌍

Asafetida Efsaneler ve Halk Hikâyeleri

Asafetida hakkında çeşitli efsaneler ve halk hikâyeleri de mevcuttur:

  • Hint Mitolojisi: Bir efsaneye göre, asafetida, doğurganlık tanrısının toprağa düşen menisinden türemiştir .
  • Avrupa Orta Çağ Uygulamaları: Rönesans döneminde, asafetida, şeytan çıkarma ritüellerinde kullanılmıştır .
🧿 🧿 🧿

Modern Kullanımı ve Önemi

Günümüzde asafetida, özellikle vejetaryen mutfağında soğan ve sarımsak yerine kullanılmaktadır. Ayrıca, sindirimi kolaylaştırıcı etkileri nedeniyle tercih edilmektedir. Ancak, güçlü kokusu nedeniyle dikkatli kullanılması gerekmektedir.

🌍 🌍 🌍

Kokuya Değil, Köke Kulak Verin

Asafetida, yüzeydeki keskin kokusunun ötesinde, derin bir tarih ve kültürel zenginliğe sahiptir. Antik uygarlıklardan günümüze kadar uzanan bu baharat, hem mutfakta hem de mistik uygulamalarda kendine yer bulmuştur. Onun hikâyesi, sadece bir baharatın değil, aynı zamanda insanlığın inançlarının, korkularının ve umutlarının da bir yansımasıdır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Ferula assa-foetida oleo-sakız reçinesinin normal Wistar sıçanlarında böbrek fonksiyonu üzerindeki 
etkisi https://indianjnephrol.org/effect-of-ferula-assa-foetida-oleo-gum-resin-on-renal-function-in-normal-wistar-rats/

⭐️⭐️ Ferula assa-foetida L., Orta ve Güney Asya’nın önemli bir geleneksel baharatı ve tıbbi bitkisi: Kapsamlı bir inceleme https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S2214786124000214

⭐️⭐️ Kanser tedavisinde güçlü bir bitki olan Ferula assa-foetida ve bileşenlerinin antikanser potansiyeli https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC10080545/

⭐️⭐️ Ferula asafoetida: Geleneksel kullanımlar ve farmakolojik aktivite https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23055640/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Glukozun Karaciğerde Muhakemesi – Küçük Gençlere

İzmir’in serin bir akşamıydı. Rüzgârın çiseleyen yağmurla karışan sesi, evin penceresinden içeri hafifçe süzülüyor, odadaki masa lambasının ışığı kitap sayfalarında titrek gölgeler oluşturuyordu. Defnenin birkaç ay sonra üniversite sınavı vardı ve hedefi belliydi: Tıp Fakültesi.
Ama o akşam kitap başında sadece ezber yapmakla yetinmiyor, konuları anlamaya çalışıyordu — çünkü Defne’nin bir huyu vardı: Bir şeyin nasıl çalıştığını bilmeden içi rahat etmezdi.

Masasının üzerinde kalemler, post-it’ler, biyoloji kitabı ve yarısı içilmiş bir kupa süt vardı. Kitabın sayfasında büyük harflerle şu başlık yazıyordu:

“HbA1c – Glikozillenmiş Hemoglobin”

Defne kaşlarını çatıp mırıldandı:
— HbA1c… Şekerle kaplanmış hemoglobin… Peki bu ne demek oluyor?

Kalemini alıp defterine yazdı:
“Eritrosit + Glukoz = HbA1c (şekerli hemoglobin)”

Ama sonra durdu.
— Tamam da, şeker neden hemoglobine yapışıyor ki? Ve bu olunca neden kötü bir şey oluyor?

Kitabın altında küçük bir paragraf vardı:

“HbA1c, kandaki glukozun hemoglobine bağlanma oranını gösterir. Yüksek olması, uzun süreli yüksek kan şekeri seviyesini yansıtır. Hemoglobin, oksijen taşır. Glukoz ile kaplandığında, oksijen taşıma kapasitesi azalır.”

Defne bu satırları bir kez, sonra bir kez daha okudu.
Bir an için gözlerinin önünde bir sahne canlandı:
Küçük kırmızı toplar — eritrositler — bir nehirde yüzüyor, sırtlarında mavi oksijen balonları taşıyordu. Ama bazıları yapış yapış, sanki üstlerine bal dökülmüş gibiydi. O bal tabakası o kadar yoğundu ki, mavi oksijen balonlarını taşımakta zorlanıyorlardı.

— Şeker… oksijeni engelliyor, diye fısıldadı Defne.
Ve o anda garip bir şey oldu.

Masadaki sayfalar titredi. Kalemi yere düştü. Lambanın ışığı bir anlık parladı, sonra sanki içinden bir kıvılcım çıktı.
Defne geri çekilmek istedi ama başaramadı.
Kupa sütün içinden minik baloncuklar yükseliyor, her biri parladıkça havaya “glukoz kristalleri” saçıyordu.
Bir tanesi Defne’nin burnuna dokundu — ve o anda dünya ters döndü.

Gözlerini açtığında etrafı kırmızı bir parıltı kaplamıştı.
Etrafında her şey akıyordu — ama su değil, daha yoğun bir şeydi bu.
Renkler dalgalanıyor, uzaklarda garip sesler yankılanıyordu:
“Puf puf puf…”
“Taşıyoruz, taşıyoruz! Oksijen dolu balonlar, kaslara teslim edilecek!”

Defne şaşkınlıkla etrafına baktı.
Ayaklarının altı yoktu, ama bir akışın içindeydi.
Bir nehirde süzülüyordu… kırmızı bir nehirde.
Birden yanında bir şey belirdi. Küçük, yuvarlak, parlak kırmızı bir canlı! Sanki bir çizgi film karakteri gibi neşeliydi.

— Merhaba! diye seslendi o canlı.
— Ben Eritra! Bir eritrositim. Yani kırmızı kan hücresi! Sen de kimsin, neden burada yüzüyorsun?

Defne şaşkınlıkla etrafına baktı.
— Ben… Peri Defne’yim. İnsanım. Ama sanırım… yanlışlıkla senin dünyana geldim.

Eritra kahkaha attı.
— İnsan! Hadi canım. İnsanlar buraya ancak mikroskobun içinden bakabilir. Ama sen… gerçek bir boyuttasın! Hem de içimizdesin.
Sonra merakla Defne’ye yaklaştı.
— Yoksa… bir bilim perisi misin?

Defne gülümsedi.
— Öyle denebilir, dedi utangaç bir tavırla. Sanırım biyoloji çalışırken biraz fazla odaklandım.

Eritra başını salladı.
— O zaman hoş geldin, Peri Defne. Şu anda “Damar Nehri”ndesin. Burası, vücudun kan akışının ana caddesi. Biz eritrositler, bu nehri kullanarak oksijen taşıyoruz.
Sonra göğsünü kabarttı.
— Biz olmasak, kaslar, beyin, kalp… hepsi birkaç dakika içinde ölür!

Defne dikkatle baktı. Eritra’nın yüzeyine tutunmuş mavi bir baloncuk vardı.
— O da ne? diye sordu.

— O mu? Oksijen tabii! Akciğerlerden yükleniriz, sonra tüm organlara, dokulara, hücrelere teslim ederiz. Bu bizim işimiz.
Ama… — Eritra bir an durdu.
— Şu son zamanlarda işler pek iyi gitmiyor. Bazı arkadaşlarımın yüzeyi yapış yapış oldu. Şeker bulaşmış onlara.

Defne’nin gözleri büyüdü.
— HbA1c!

— Ne?
— Yani, glukoz hemoglobine yapışınca senin oksijen taşıma gücün azalıyor.
Eritra’nın gözleri yuvarlandı.
— Evet, tam da öyle! Ama bu kadarını bilebilmen… sen gerçekten farklısın.

Defne düşünceli bir şekilde başını salladı.
— Peki neden oluyor bu?
— Şeker yüzünden! — diye araya girdi başka bir ses.

Yan taraftan bir grup küçük, kristal gibi parlayan molekül yaklaşıyordu. Her biri boncuk boncuk, parlak, sanki pamuk şekerden yapılmış gibiydi.
— Biz glukozuz! diye bağırdılar koro halinde.
— Enerjinin kaynağıyız! Hayatın tatlı kısmı biziz!

Defne bir adım geri çekildi.
— Enerji… ama siz fazla olunca ne oluyor?

Glukoz moleküllerinden biri, parıltılı bir gülümsemeyle yaklaştı.
— Fazla olunca? Eh, o zaman biz de biraz fazla eğleniyoruz! Her yere yapışıyoruz. Hücrelerin duvarlarına, hemoglobine, damarların iç yüzeyine…
Birden sesi karardı.
— Bizim için oyun, ama onlar için felaket.

Eritra içini çekti.
— İşte böyle Defne. Eğer vücuttaki glukoz seviyesi uzun süre yüksek kalırsa, biz eritrositlerin yüzeyi şekerle kaplanır. O zaman oksijeni sıkıca tutamayız.
Bir zamanlar pürüzsüzdük, ama şimdi… yapış yapışız.

Defne dikkatle baktı. Eritra’nın yüzeyinde minik kristal noktalar vardı.
Sanki toz şeker serpilmiş gibiydi.
— Bu… HbA1c’nin yüksek olduğu bir durum, değil mi?

— Aynen öyle, dedi Eritra.
— Aslında bu, vücudun şeker geçmişini gösteren bir kayıt. Ne kadar uzun süre şeker yüksek kalırsa, o kadar çok hemoglobin glukozla kaplanır. HbA1c yükselir.

Defne yavaşça düşündü.
— Yani, biri bugün çok şeker yese bile HbA1c hemen yükselmez, çünkü bu değer son üç ayın ortalamasını gösterir.
Eritra gülümsedi.
— Aferin! Demek sen de bizden birisin artık.

O sırada Damar Nehri bir anda titreşti.
Kırmızı akışta dalgalar oluştu.
Uzakta bir gürültü duyuldu: “Şşşlopp… Şşşllooopp…”

Eritra hemen ciddi bir yüz ifadesi takındı.
— Geliyorlar!

Defne endişeyle sordu:
— Kim geliyor?

Eritra fısıldadı:
— Şeker fırtınası…

Bir anda nehrin yukarısından devasa bir dalga gibi beyaz köpükler geldi. Köpüklerin içinde şekil değiştiren yaratıklar vardı: Gofretler, şerbetli tatlılar, gazoz kabarcıkları, patates cipsi yağları…
Her biri bağırıyordu:
— Tatlı enerji geliyor!
— Bizi durduramazsınız!

Defne’nin gözleri büyüdü.
— Bunlar… zararlı karbonhidratlar!

Eritra bağırdı:
— Evet! Onlar sindirim sisteminden buraya yeni geldi. Şimdi kana karışıyorlar.

Tatlı yaratıklar nehrin yüzeyini kapladı. Glukoz molekülleri etrafa saçıldı. Eritrositlerin üzerine yapıştılar, oksijen balonları patladı.
Eritra öksürür gibi oldu.
— Görüyor musun Defne? Şeker fazlası damarları böyle boğuyor. Oksijen balonları elimizden kayıyor. Kaslara yeterince oksijen ulaşamıyor.
— Peki vücut ne yapıyor bu durumda?

Eritra başını eğdi.
— Kalp daha hızlı atmaya başlar, çünkü oksijen azaldığını hisseder. Ama bu sadece geçici bir çözüm. Uzun vadede kalp yorulur. Kaslar laktik asitle dolar, kişi kendini halsiz hisseder…
Bir an durdu.
— Ve bazen… fark etmeden kendi gücünü tüketir.

Defne’nin kalbi sıkıştı.
— Yani şeker sadece tatlı bir tehlike değil, değil mi?
— Aynen öyle, dedi Eritra.
— O bir illüzyon. Vücudu kısa süreli “enerji patlamasıyla” kandırır ama aslında hücreleri yavaş yavaş oksijensiz bırakır.

O sırada nehrin derinliklerinden bir ses yankılandı:
— Hemen Pankreasa haber verin! Glukoz seviyesi yükseliyor!
Bir grup beyaz, parlak asker gibi hücre göründü.
— Biz Beta Hücreleriyiz! diye bağırdılar.
— Hemen insülin gönderin!

Defne onların hızla yukarıya, pankreasa doğru yüzdüğünü gördü.
Eritra açıkladı:
— Onlar pankreasın içindeki hücreler. Bizim gibi kanla dolaşmazlar ama sinyalleri gönderirler. Glukoz yükselince insülin salarlar, o da hücrelerin kapılarını açar. Böylece glukoz hücre içine girer.

Defne heyecanla sordu:
— Peki şimdi glukoz normale dönecek mi?
— Eğer dengeli bir yemek yendiyse, evet. Ama bu kadar tatlı saldırısından sonra…
Eritra’nın sesi kayboldu.
— Sanırım işimiz zor.

Birden etraflarındaki glukoz molekülleri birbirine tutundu, büyük bir “şeker ağı” oluşturdu.
Nehrin akışı yavaşladı.
Oksijen baloncukları dağıldı.
Defne sanki yoğun bir balın içine düşmüş gibiydi.

Küçük bir ses kulağına fısıldadı:
— Peri Defne… Oksijen beni duyamıyor… Yardım et…

Defne döndü.
Mavi renkte, narin bir yaratık ona bakıyordu. Parlak, titreşen, şeffaf… Oksijenin ta kendisiydi.
— Sen… nefesin kaynağısın, değil mi?
— Evet, diye inledi Oksijen.
— Ama artık kaslara ulaşamıyorum. Eritrositlerin yüzeyi çok kalınlaştı. Şeker zırhı bizi tutamıyor, kayıp gidiyoruz…

Defne’nin gözleri doldu.
— Buna bir çare olmalı!

Oksijen zayıfça gülümsedi.
— Belki sen bulursun. İnsanların dünyasında, dengeli beslenmeyi unuttular. Ama belki bir gün biri onları tekrar hatırlatır.

Defne kararlı bir şekilde başını salladı.
— Ben bulacağım. HbA1c’yi düşürmenin, vücudu yeniden dengelemenin bir yolunu bulacağım!

Eritra gülümsedi.
— O zaman seni bir yere götürmeliyim. “Sindirim Ülkesi”ne. Her şey oradan başlıyor. Ne kadar şeker alındığını, hangi gıdaların nasıl dönüştüğünü orada göreceksin.

Defne etrafa baktı. Damar Nehri yavaş yavaş sönüyordu. Uzakta bir ışık halkası belirdi.
Eritra elini uzattı.
— Hazır mısın, Peri Defne?

— Hazırım, dedi Defne.
— Sadece… bir soru daha.

— Nedir?

— Gerçek dünyada insanlar bu kadar zararlı karbonhidratı neden hâlâ bu kadar çok yiyorlar?

Eritra acı bir tebessümle yanıtladı:
— Çünkü onlar, tatlıyla mutlu olduklarını sanıyorlar.
Ama unuttukları bir şey var:
Tatlı mutluluk, çoğu zaman oksijeni sessizce boğan bir illüzyondur.

Defne ışık halkasının içine girdiğinde, etrafındaki kırmızı dünya yavaş yavaş çözülmeye başladı.
Yerini turuncu-sarı bir parlaklık aldı.
Uzaklardan karamel kokusu, çıtır sesler, fırından yeni çıkmış hamur kokuları geliyordu.
Birden gökyüzünden yağmur gibi düşen şeyleri fark etti:
— Gofret parçaları, beyaz ekmek kırıntıları, mısır gevreği tozları…

Eritra fısıldadı:
— Hoş geldin Sindirim Ülkesi’ne…
— Ve sakın unutma: Her yediğin şey, kanının içindekileri ve nefesini değiştirir.

Defne başını kaldırdı.
Uzakta koca bir kapı vardı; üzerinde parlayan harflerle yazıyordu:
“KARBONHİDRAT SARAYI”

Defne derin bir nefes aldı.
— Hazırım, diye fısıldadı.
— Şimdi gerçek öğrenme zamanı.

Ve o anda kapı açıldı.

Peri Defne, ışığın içinden süzülürken etrafında dönen renkli spiral tünelleri gördü. Her bir spiral, şeker kristalleri gibi parlıyordu. “Burası neresi?” diye düşündü kendi kendine.
Bir ses yankılandı:
— Sindirimin başlangıç tüneline hoş geldin, Peri Defne.

Etrafında dönen kristaller aniden biçim değiştirdi; küçük küreler hâline geldi. Üzerlerinde minik yazılar vardı: Sükroz, fruktoz, glikoz, maltoz…
“Bunlar… karbonhidratlar!” dedi Defne heyecanla.
Sanki biyoloji kitabının içindeydi ama sayfalar canlıydı, sindirim sistemi bir laboratuvar gibi çalışıyordu.

Defne kendini dev bir mağaranın içinde buldu. Duvarlardan tükürük damlaları sızıyor, her biri minik cam kabarcıklar gibi patlıyordu. Mağaranın merkezinde bir grup küçük yaratık hummalı şekilde çalışıyordu.
Üzerlerinde “Amilaz Ekibi” yazan minik rozetler taşıyorlardı.
Bir tanesi Defne’ye döndü:
— Biz tükürük amilazlarıyız! Görevimiz, büyük karbonhidrat zincirlerini daha küçük parçalara ayırmak. Başka bir deyişle, nişastayı “tatlı”ya dönüştürmek!

Defne hayranlıkla izledi.
Bir anda mağaranın tabanında devasa zincirler belirdi. Üzerlerinde “Patates Nişastası”, “Ekmek Gluteni”, “Mısır Gevreği” gibi yazılar vardı.
Amilazlar zincirlere saldırdı; her biri “şeker halkalarını” koparıp küçük moleküllere dönüştürüyordu.
Bir amilaz, Defne’ye yaklaşıp elindeki parçayı gösterdi:
— Bu maltaz. Yani iki glikoz birimi. Birkaç saniye sonra mideye gönderileceğiz, orada işler daha karışık olur.

Defne’nin zihninde bir tablo belirdi:

Zararlı Karbonhidrat KaynağıKarakteristik ÖzellikVücutta İlk Etki AlanıOlası Sonuç
Gazlı içecekler (glukoz-fruktoz şurubu)Hızla kana karışırAğız–ince bağırsakAni glikoz yükselmesi
Beyaz ekmekBasit nişastaAğız (amilaz etkisi)Doygunluk hissi azalır
Patates cipsiKompleks nişasta + yağİnce bağırsakYağ depolanması artar
Mısır gevreğiRafine şekerle kaplıAğız–mideSabah insülin fırlaması
Kurabiye & kekŞeker + yağ kombinasyonuTüm sindirimGlikoz ve lipid yüklenmesi
Tatlı içeceklerFruktoz oranı yüksekKaraciğerYağlanma riski
Pizza hamuruRafine unAğız–mideGlikoz pikleri
Karamel & şekerlemeSaf sakkarozAğızDiş çürüğü başlangıcı
Makarna (rafine)Nişastaİnce bağırsakYavaş ama uzun glikoz artışı
Enerji içecekleriGlukoz + kafeinKanKalp ritm bozukluğu riski

Defne zihninde oluşturduğu tabloyu düşünürken kendi kendine mırıldandı:
“Yani aslında her şey ağızda başlıyor. Ama çoğu kişi orada ne kadar çok kimyasal reaksiyon olduğunu bilmiyor.”

Bir anda yer sallandı; Defne bir sıvı dalgasıyla mideye sürüklendi. Koyu kırmızı renkte, köpüren bir deniz gibiydi. Asit dalgaları çevresinde kabarcıklar oluşturuyor, sindirilmiş besinler dev bir kazan gibi karışıyordu.

Burada farklı bir ekip çalışıyordu: Gastrik asitler ve pepsin ordusu.

Bir mide asidi, Defne’ye yaklaşıp dedi ki:
— Biz karbonhidratlara doğrudan saldırmayız, kızım. Bizim işimiz proteinlerle. Ama biz ortamı asitleştirerek amilazın işini durdururuz.
— Yani tükürük amilazı burada çalışmayı bırakıyor mu?
— Aynen öyle! O yüzden midede karbonhidrat sindirimi neredeyse durur. Gerçek savaş birazdan, ince bağırsakta başlar.

Defne başını salladı. Mide duvarında asit damlaları, minik lavlar gibi akıyordu.
Bir köşede sindirilemeyen şeker yığınları birikmişti. Üzerlerinde parlak etiketler vardı: Kola, dondurma, waffle, şerbetli tatlı, beyaz pirinç, gofret, hamburger ekmeği…

Defne şaşkınlıkla sordu:
— Neden bunlar burada bekliyor?
Mide asidi gülümsedi:
— Bunlar “hızlı enerji” diye vücuda girer ama aslında sindirim sistemini şaşırtırlar. Fazlası mideyi yorar, pankreası alarm durumuna geçirir. Birkaç dakika sonra hepsi ince bağırsağa gönderilecek, orada emilim başlayacak. Ama şimdiden insülinin haberi var…

Defne bir anda mide çıkışında, kıvrımlı bir tünele sürüklendi. Bu tünel adeta ışıkla kaplıydı; iç duvarlarında villus adı verilen minik “parmakçıklar” parlıyordu.
Her bir villusun içinde kan damarları ağ gibi uzanmıştı — kırmızı ve mavi ipliklerden örülmüş bir ağ.

Bir ses yankılandı:
— İnce bağırsağın mucizevi koridorlarına hoş geldin!
Karşısında pırıl pırıl parlayan bir yaratık belirdi. Üzerinde “Pankreatik Amilaz” yazılı bir cübbe vardı.
— Ben pankreasın elçisiyim. Seninle tanışmak bir onur, Peri Defne. Şimdi asıl iş başlıyor.

Defne dikkatle izledi.
Pankreatik amilazlar, mideden gelen büyük karbonhidratları küçük parçalara ayırıyor, onları “monosakkarit” adı verilen tek şekerlere dönüştürüyordu: glikoz, fruktoz ve galaktoz.

Yaratık elini salladı, duvarda parlak bir diyagram belirdi:

Diyagram: Karbonhidrat Sindiriminin Şematik Akışı

Ağız (Tükürük Amilazı) 
     ↓
Nişasta → Maltoz + Dextrinler
     ↓
Mide (pH ↓) → Amilaz aktivitesi durur
     ↓
İnce Bağırsak (Pankreatik Amilaz + Disakkaridazlar)
     ↓
Maltoz → Glikoz + Glikoz
Sükroz → Glikoz + Fruktoz
Laktoz → Glikoz + Galaktoz
     ↓
Villuslar → Kan dolaşımı (Portal ven)
     ↓
Karaciğer → Glikoz depolanır veya enerjiye dönüştürülür

Defne büyülenmişti. Her glikoz molekülü, minik altın toplar gibi parlıyor, villus duvarını geçip kılcal damarlara karışıyordu.
Bir glikoz molekülü ona dönüp seslendi:
— Merhaba Peri Defne! Ben bir enerji yolcusuyum. Şimdi kanla birlikte tüm vücuda taşınacağım. Ama dikkat! Eğer biz çok fazla olursak, işler karışır…

Defne, ince bağırsaktan çıkan kılcal damarların birleştiği devasa bir nehirde sürüklenmeye başladı: Portal ven.

Bu nehrin suyu kırmızıydı, ama parlayan şeker kristalleriyle doluydu. Her biri “ben enerji veririm!” diye bağırıyordu.
Bir yandan da pankreas adacıklarından insülin molekülleri nehre salınıyordu; küçük, mavi anahtarlar gibi yüzüyorlardı.

Defne, mavi anahtarlardan birine yaklaştı:
— Sen kimsin?
— Ben insülinim! Hücre kapılarını açar, glikozun içeri girmesini sağlarım. Ama fazla glikoz olursa… işler kontrolden çıkar.
— Neden?
— Çünkü ben sürekli kapı açmak zorunda kalırım, hücreler yorulur, direnç geliştirir. Sonunda glikozlar dışarıda kalır, kanda birikir. İşte o zaman HbA1c yükselir!

Defne, “HbA1c” adını bir kez daha duymuştu. Not defterine yazmak istercesine aklında tuttu.

Nehirdeki glikoz molekülleri birbirine çarparak yarışıyordu. Kimisi kas hücrelerine, kimisi karaciğere, kimisi ise yağa dönüştürülmek üzere depolara gidiyordu.
Ama fazlalık belliydi.

Defne, nehrin başka bir koluna sürüklendi. Burada dev şeker kayaları yüzüyordu.

Üzerlerinde parlak etiketler vardı:

Zararlı Karbonhidrat TürüKaynak BesinGlikoz Üretim Hızı (GI)Olası Etki
SükrozŞekerleme, çay şekeri65Diş çürüğü, ani enerji düşüşü
FruktozMısır şurubu, tatlı içecekler90Karaciğer yağlanması
MaltozBira, tahıl gevreği105Yüksek glikoz tepkisi
GlikozGazlı içecek, enerji barı100HbA1c artışı
LaktozTatlı süt ürünleri45Bazı kişilerde gaz–ishal
DekstrozŞekerli spor içecekleri95İnsülin direnci riski
Rafine nişastaBeyaz pirinç, makarna70Uzun süreli glikoz dalgalanması
BalDoğal ama fruktoz zengini55Fazla tüketimde karaciğer yükü
Mısır şurubuEndüstriyel tatlılar120Lipid metabolizması bozulması
Kestane şekeriKonsantre glikoz80Hücre içi oksidatif stres

Defne tabloyu gözleriyle okurken bir yandan şunu düşündü:
“Bu kadar çok çeşit karbonhidrat var, ama vücut hepsini aynı şekilde kullanmıyor. O hâlde sorun, fazla miktar ve sıklık.”

Glikoz nehrinin sonunda Defne dev bir yapı gördü: Işıltılı, altın renkli bir şehir. Kapısında “HEPATOPOLİS” yazıyordu.
Karaciğerin içinde binlerce depo binası vardı. Her biri “glikojen deposu” tabelası taşıyordu.

Bir görevli Defne’ye yaklaştı:
— Hoş geldin genç peri! Biz fazla glikozu depolayıp gerektiğinde enerjiye çeviririz.
— Peki fazla olursa ne olur?
Görevli gülümsedi:
— O zaman sistem dolup taşar. Glikozu yağa dönüştürürüz. Bu da karaciğerin yağlanması anlamına gelir.

Defne karaciğerin derinliklerinde yürürken yağ damlacıkları birikmişti; sarımsı, yapışkan baloncuklar gibiydi.
Görevli üzülerek fısıldadı:
— Çok fazla gazlı içecek, tatlı, beyaz un… işte bu sonuç.

Defne elindeki sihirli kalemle karaciğer duvarına bir diyagram çizdi. Kalem, parlayan biyokimyasal çizgiler oluşturdu:

Yemek (Karbonhidratlar)
     ↓
Sindirim (Ağız, Mide, İnce Bağırsak)
     ↓
Glikoz (Kana geçer)
     ↓
İnsülin (Pankreastan salınır)
     ↓
Hücre içine giriş → Enerji (ATP)
     ↓
Fazla glikoz → Glikojen depolanır
     ↓
Depo dolarsa → Yağa dönüşür
     ↓
Yağlanma + HbA1c artışı + O2 taşınımı azalması

Diyagramın son satırını yazarken kalemi titredi.
Bir an için kırmızı kan hücrelerinin siluetini gördü; üzerlerine yapışmış şeker molekülleri onları adeta “maskeye” dönüştürüyordu.
Kırmızı hücrelerden biri kısık bir sesle fısıldadı:
— Bizi unutma, Peri Defne. Fazla şeker bizi nefessiz bırakır.

Defne’nin kalbi sıkıştı. Artık anlamıştı: Sindirim sadece enerji üretimiyle ilgili değildi; fazlası tüm sistemi bozan zincirleme bir reaksiyondu.

Işıltılı tünellerin arasında yankılanan bir ses duyuldu:
— Peri Defne, yolculuğun ikinci aşamasına hazır ol! Şimdi kandaki şekerin oksijenle nasıl yarıştığını göreceksin.
— Kim konuşuyor?
— Ben, Hemoglobin. Seni eritrosit krallığına götüreceğim…

Peri Defne, karaciğerin parıltılı tünelinden ayrıldığında etrafında kırmızı bir ışık denizi belirdi.
Dalgalanan bir okyanus gibiydi; her dalga, binlerce küçük kırmızı hücre taşıyordu.
Yaklaştığında gördü ki, bunlar kırmızı kan hücreleriydi — yani eritrositler.

Küçük, diske benzeyen bu hücreler tıpkı kırmızı baloncuklar gibi süzülüyor, içlerinde mavi kıvılcımlar taşıyordu.
Her kıvılcım, bir oksijen molekülü (O₂) idi.

Bir ses yankılandı:
— Hoş geldin, Peri Defne. Ben Hemoglobin.
Defne etrafına baktı, sesi çıkaran, dev bir kristal küreydi. Dört koldan parlak demir atomlarıyla çevriliydi; adeta bir mücevherin içindeki yaşam enerjisi gibiydi.

— Hemoglobin! Yani sen oksijen taşıyorsun, değil mi?
— Evet. Akciğerlerden aldığım oksijeni kaslara, kalbe ve beyne taşırım. Ancak son zamanlarda işler biraz karışık.

Defne kaşlarını çattı.
— Ne demek karışık?
Hemoglobin derin bir nefes aldı — tabii moleküler anlamda.

Hemoglobin etrafındaki kırmızı hücrelere baktı.
Bazılarının yüzeyi pırıl pırıldı, temizdi. Ama bazılarının üzerinde yapışkan kristaller vardı — şeker damlacıkları gibi.

— Şu gördüğün şeyler, glikoz molekülleri, dedi Hemoglobin.
— Onlar neden hücre yüzeyine yapışıyorlar?
— Çünkü kandaki glikoz miktarı çok arttı. Bizim yüzeyimize “non-enzimatik glikozilasyon” denilen bir süreçle bağlanıyorlar.

Defne hafifçe mırıldandı:
— Yani… HbA1c dediğimiz şey bu mu?
— Aynen öyle, genç peri. Benim “A1c” formum, glikozla kaplandığımda ortaya çıkıyor. Bu glikoz bana öyle sıkı tutunuyor ki, 120 gün boyunca yani ömrüm bitene kadar kurtulamıyorum.

Defne dikkatle baktı.
Bir eritrosit parlıyordu; yüzeyinde altın renkli bir şeker zinciri sarmalanmıştı.
Hemoglobin sesiyle açıklamaya devam etti:

   🩸 Diyagram: HbA1c Oluşum Süreci
   -------------------------------
   [Glikoz] + [Hemoglobin] 
       ↓ (Non-enzimatik bağlanma)
   [Glikozilhemoglobin] (HbA1c)
       ↓
   Oksijen bağlama kapasitesi ↓
   Doku oksijenlenmesi ↓
   Yorgunluk, kalp yükü ↑

Defne diyagramı parmaklarıyla havada çizerken, glikoz molekülleri adeta yapışkan kelepçelere dönüşüyor, hemoglobinin etrafını sarıyordu.

Hemoglobin iç çekti:
— Eskiden dört oksijen molekülünü kolayca taşıyabiliyordum. Ama şimdi glikoz bana yapışınca esnekliğim azaldı.
Defne:
— Yani sen artık oksijeni daha zor mu tutuyorsun?
— Evet. Glikoz bana bağlanınca, oksijenin giriş–çıkış kapıları daralıyor. Kas hücreleri nefes almakta zorlanıyor.

Bir anda sahne değişti. Defne, kırmızı nehirden çıkarak kas dokusuna taşındı.
Etrafında dev, kırmızı kas lifleri vardı — ip gibi uzanmış, ritmik şekilde kasılıp gevşiyorlardı.
Her kas lifi, içindeki mitokondrilerle parlıyordu.

Bir kas hücresi, Defne’yi fark etti.
— Sen misin o peri? Duyduk seni, kan akışında bir şeyler değişmiş!
Defne:
— Evet, hemoglobin bana HbA1c’den bahsetti. Siz etkileniyor musunuz?
Kas hücresi homurdandı:
— Etkilenmez olur muyuz? Biz oksijeni yakıt olarak kullanıyoruz. Ama şimdi hemoglobinler şekerle kaplı, oksijen eskisi kadar hızlı gelmiyor.

Defne dikkatle baktı. Kas liflerinin bazı bölümleri solgundu; oksijen eksikliğinden dolayı sanki ışıkları sönmüştü.
Mitokondriler de daha yavaş dönüyordu.

— Bak, dedi kas hücresi, elindeki küçük enerji kristalini göstererek.
— Bu ATP. Oksijen azaldığında biz bu kristali üretemiyoruz.
— Peki o zaman ne yapıyorsunuz?
— Oksijensiz ortama geçiyoruz, yani “anaerobik solunum”a. Ama o zaman laktik asit birikir. İşte o yorgunluk hissi, kas ağrıları hep ondan!

Defne’nin gözleri büyüdü.
Ardından biyoloji bilgeleri zihninde bir tablo oluşturdu:

DurumOksijen MiktarıEnerji Üretimi (ATP)Yan ÜrünHissedilen Etki
Normal (Oksijen yeterli)Yüksek36 ATPCO₂ + SuGüçlü kas hareketi
HbA1c yüksek (Oksijen az)Düşük2 ATPLaktik asitAğrı, kas yanması
Uzun süreli yetersizlikÇok düşük1–2 ATPAsidozKas krampları, çabuk yorulma

Kas hücresi devam etti:
— Senin dünyanda buna “egzersiz yorgunluğu” derler ama biz burada “şekerin gölgesi” diyoruz. Çünkü şeker, oksijenin yolunu kapatıyor.

Defne, kas dokusundan ilerlerken ritmik sesler duydu.
“DUM–TAK, DUM–TAK.”
Bu ses kalpten geliyordu.

Kalbe girdiğinde devasa bir oda gördü; dört odacıklı, kırmızı ışıkla dolu.
Her kasılma dalga gibi yankılanıyordu.
Kalbin ortasında yaşlı bir figür oturuyordu — kalp kası hücresi, “Kardiyosit.”

— Hoş geldin küçük peri. Damarlarından geçen şekerin öyküsünü duydum.
— Evet, HbA1c’nin yükselmesi seni de etkiliyor mu?
Kardiyosit başını salladı.
— Kalp, dakikada binlerce kez kasılır. Her atımda oksijen isteriz. Ama hemoglobin tıkanınca, oksijen geç gelmeye başlar. Biz de daha çok çalışırız.

Kalbin içinde yankılanan diyagram gibi bir betimleme belirdi:

Oksijen Taşınması ↓
     ↓
Kalp Kasına Enerji Akışı ↓
     ↓
Pompa Gücü ↓
     ↓
Kalp Hızı ↑ (Telafi)
     ↓
Yorgunluk, çarpıntı, hipertansiyon riski ↑

Defne kalp duvarlarına dokunduğunda hissediyordu:
Kas hücreleri daha gergin, nabız daha sertti.
Kardiyosit fısıldadı:
— Şeker sadece kanda kalmaz, damar duvarına da zarar verir. Damarlarımızın iç yüzeyi, yani endotel, artık eski kadar pürüzsüz değil. Oksijen akışı zorlaşıyor.

Defne’nin zihninde aniden bir görüntü belirdi: Damar duvarında kristalize olmuş glikozlar, pürüzsüz endotel yüzeyini tırtıklı hâle getirmişti.
Kırmızı kan hücreleri, oradan geçerken takılıyor, çarpışıyor, bazen parçalanıyordu.

Bir anda Defne’nin etrafı mavi bir sisle kaplandı.
Bu sis, beyin dokusunun ince oksijen ağını simgeliyordu.
Nöronlar arasında elektrik kıvılcımları zıplıyor, sinapslar yıldızlar gibi parlıyordu.

Bir nöron Defne’ye seslendi:
— Merhaba Peri. Duyduk ki oksijenimiz azalıyor.
— Evet, HbA1c yüzünden. Siz etkileniyor musunuz?
Nöron acı bir gülümsemeyle:
— Biz oksijene çok bağımlıyız. Oksijen azalınca iletim hızımız düşer, düşünceler bulanıklaşır, dikkat azalır, hafıza zayıflar.

Defne bir sinapsa yaklaştı; oradan geçen sinyaller artık yavaşlamıştı.
— Bu da mı glikoz yüzünden?
— Evet. Glikoz fazla olunca beyinde de “glikasyon” olur. Hücre zarlarımız zarar görür, serbest radikaller çoğalır. Bu da sinir dokusunda “oksidatif stres” oluşturur.

Defne, sinir liflerinin ucunda yanıp sönen kıvılcımları izledi.
Bazıları zayıflamıştı; adeta sönen yıldızlar gibiydi.
Nöron fısıldadı:
— Biz sessizce sönerken, beden unutkanlaşır.

Peri Defne, beyin dokusundan aşağı indiğinde damar sistemine tekrar girdi.
Ama bu kez damarlar farklıydı; duvarları kalınlaşmış, iç yüzeyleri yapışkandı.
Bir endotel hücresi ona seslendi:

— Şeker bizi sertleştiriyor, Peri Defne. Normalde biz pürüzsüzdük, kan kolayca akardı.
Ama şimdi glikoz bize bağlanıyor, proteinler çapraz bağlar oluşturuyor. Buna “glikasyon son ürünleri” diyorlar — AGE (Advanced Glycation End Products).

Defne dikkatle baktı.
Damar duvarlarında ağ gibi oluşan bu AGE’ler, damarları sertleştiriyor, elastikiyetini azaltıyordu.
Endotel devam etti:
— Bu sertlik, tansiyonun yükselmesine neden olur. Kalp daha çok zorlanır, kaslara giden kan azalır.
— Yani bu sadece şeker meselesi değil, oksijenin ulaşamaması sorunu da!
— Kesinlikle.

Defnenin zihninde yeni bir tablo belirdi:

Glikasyon Son Ürünü (AGE) EtkileriEtkilediği BölgeSonuç
Protein çapraz bağlanmasıDamar duvarıSertleşme, hipertansiyon
LDL oksidasyonuKalp damarlarıAteroskleroz riski
Kollajen sertleşmesiKas ve ciltEsneklik kaybı
Nöron zar hasarıBeyinBellek zayıflığı
Retina kılcal damar hasarıGözGörme bozukluğu

Defne derin bir nefes aldı.
Artık tablo netti: Yüksek glikoz sadece şeker değildir; oksijenin sessiz düşmanıdır.

Peri Defne elindeki sihirli kalemi çıkararak havaya bir çizim yaptı.
Bu, tüm gördüklerini özetleyen bir biyokimyasal harita gibiydi:

Fazla Karbonhidrat Alımı
     ↓
Kan Glikozu ↑
     ↓
Hemoglobine Glikoz Bağlanması → HbA1c ↑
     ↓
Oksijen Taşınması ↓
     ↓
Kaslarda Enerji Eksikliği → Yorgunluk
Kalpte Performans Düşüşü → Çarpıntı
Beyinde Oksijen Azalması → Dikkat Dağınıklığı
Damar Duvarında Glikasyon → Sertleşme
     ↓
Tüm Sistemsel Oksijenlenme Azalır

Çizimi bitirdiğinde kalemi ışık saçtı; etrafta milyonlarca küçük hücre alkışlıyordu.
Bir hücre “Teşekkürler!” diye bağırdı, “Artık insanlar bizim neden yorulduğumuzu anlayacak!”

Defne gülümsedi.
— Anladım artık, dedi.
— Yüksek HbA1c sadece bir laboratuvar sonucu değil, her hücrenin nefesini kısan görünmez bir zincir.

Bir ışık koridoru açıldı; Hemoglobin, kas hücreleri ve nöronlar hep birlikte seslendi:
— Artık dönme vakti, genç peri. İnsanlara bu bilgiyi anlat.

Defne son bir kez etrafına baktı.
Kırmızı nehirler, oksijen baloncukları, çalışkan hücre orduları…
Ama hepsinin üzerinde, parlak bir uyarı yazısı vardı:

“Şeker dengesi, yaşam dengesidir.”

Işık onu yavaşça yukarı taşıdı.
Bir anda kendini odasında buldu. Masasında biyoloji kitabı, önünde kalem defteri duruyordu.
Kitabın açık sayfasında şu cümle parlıyordu:

“HbA1c: Eritrositlerin glikozla birleşmesi sonucu, vücudun ortalama şeker düzeyini gösteren parametre.”

Defne kalemine sarıldı, kitabın altına yazdı:

“Ama aslında bu değer, hücrelerin ne kadar nefes alabildiğini de anlatır.”

Pencereden dışarı baktı; sabah olmuştu.
Yeni bir gün, ama artık başka bir bakışla.

Defne defterinin kapağına şu başlığı yazdı:
“Oksijenin Sessiz Düşmanı – Şekerin Bedendeki Hikayesi.”

Küçük harflerle altına ekledi:

“Enerjinin sihri, dengeyi koruyabilmektir.”

Defne içinden sessizce fısıldadı:
— Teşekkür ederim, Hemoglobin.
Rüzgâr perdeyi hafifçe savurdu.
Sanki bir yerlerden ince bir ses cevap verdi:

— Biz de sana teşekkür ederiz, Peri Defne. Şimdi insanlar nefesin değerini yeniden hatırlayacak.

Peri Defne, damarların kızıl tünellerinde süzülürken çevresini saran kırmızı disk biçimli hücrelerin zarif ama bir o kadar da yorgun hareketleri dikkatini çekti.
Onlar, eritrositlerdi — yani kanın sessiz işçileri. Yüz milyonlarcası bir orkestranın aynı ritmiyle hareket ediyor, oksijeni vücudun en karanlık köşelerine bile ulaştırmaya çalışıyordu.

Fakat bu orkestrada bir aksaklık vardı.
Bazı eritrositlerin yüzeyinde tuhaf, parlak kristaller parıldıyordu; sanki üzerlerine şeker serpilmiş gibiydi. Bu kristaller, kanın içinde ışığı kırıyor, ortamı donuk bir amber rengine bürüyordu.

Peri Defne, şaşkınlıkla yaklaştı.
Bir eritrosit, onun meraklı bakışını fark etti.

— “Merhaba küçük insan,” dedi eritrosit ince bir sesle. “Sen de mi bu yoğun trafikte kayboldun?”
— “Ben… biyoloji çalışıyordum. Glukoz ve hemoglobinle ilgili bir konu vardı, sonra buradayım. Sanırım sizin içindeyim.”
Eritrosit gülümsedi. “Ah, o konuyu tam yerinde öğreniyorsun o hâlde. Şu parlayan kristalleri görüyor musun? Onlar glukoz molekülleri. Bizi kaplıyorlar.”

Peri kaşlarını çattı. “Ama neden? Glukoz vücudun yakıtı değil mi? Siz enerji için oksijen taşıyorsunuz, o da enerji üretiminde kullanılıyor!”
Eritrosit derin bir nefes aldı. “Evet, öyleydi… ama denge bozuldu.”

🩸 Diyagram 1: Glukozun Kanda Yolculuğu (Peri Defne’nin gözünden)
Ağız → Mide → İnce Bağırsak → Portal Ven → Karaciğer → Kan Dolaşımı
                         ↓
                   Hücre zarına ulaşır
                         ↓
             (İnsülin → Glukoz kapısı açılır)

Peri Defnegözlerini kısarak eritrositin yüzeyini inceledi. Küçük, altıgen yapılar—glukoz molekülleri—eritrositin yüzeyine yapışmıştı.
Eritrosit anlatmaya devam etti:

— “Bizim yüzeyimizde hemoglobin adlı özel bir protein var. Bu protein oksijeni tutar ve kaslara taşır. Ama glukoz fazlalaştığında, o moleküller hemoglobine yapışıyor. Biz buna glikasyon diyoruz. Artık oksijeni tutmakta zorlanıyoruz.”

Peri Defne’nin zihninde bir lamba yandı. “Bu… HbA1c mi?”
Eritrosit başını salladı. “Evet. Bizim üzerimizdeki şeker oranı arttıkça, doktorlar HbA1c değerinin yükseldiğini söylüyor. Bu, vücudun uzun süredir fazla glukozla boğuştuğunun işareti.”

Peri Defne, eritrositin içine süzüldü. Devasa bir uzay gemisine girmiş gibiydi. İçeride, dört koldan oluşan mor renkte dev moleküller yavaşça dönüyordu. Bunlar hemoglobin zincirleriydi.
Her biri ortasında küçük, parlayan bir demir atomu taşıyordu – tıpkı yıldız çekirdeği gibi.

Bir hemoglobin zinciri konuşmaya başladı:

“Biz dört kardeşiz; her birimiz bir oksijen molekülünü tutarız. Ama son zamanlarda ellerimiz yapış yapış… Glukoz bize sarılıyor, gitmiyor.
Oksijeni tam kavrayamıyoruz, çünkü demir bölgemizi kısmen kapatıyor.”

Peri Defne, molekülün çevresindeki altıgen glukoz halkalarını fark etti. Sanki demir atomunun etrafına örümcek ağı örmüşlerdi.

“Bu yüzden,” dedi hemoglobin hüzünle, “kaslar artık nefes alamıyor.”

Bir anda damar duvarı dalgalandı ve Peri Defne kendini kas dokusuna giden kılcal damarların içinde buldu.
Minik kapılar açılıyor, oksijen taşımakta zorlanan eritrositler sırayla içeri giriyordu.

Kas hücrelerinin içinde hareketli bir dünya vardı:
Mitokondriler — enerji santralleri — ritmik olarak parlıyor, ATP üretmek için oksijen arıyordu.
Ancak bu kez bir telaş vardı.

Bir kas hücresi, ellerinde boş enerji kabarcıklarıyla etrafa sesleniyordu:

“Oksijen gecikti! Glukoz çok ama oksijen az. Bu şekilde enerji üretimi verimsiz oluyor, laktat birikiyor!”

Peri Defne dikkatle dinledi. Kas hücresinin söylediği şey anaerobik solunuma geçişti — yani oksijensiz enerji üretimi.
Bu durumda laktik asit birikir, kaslar yanar, kişi çabuk yorulur.

— “İşte o zaman,” dedi kas hücresi, “bedensel iş yapanlar tükeniyor. Oksijen taşıyıcısı olan eritrositler tıkanınca biz aç kalıyoruz.”

⚠️ Diyagram 2: Yüksek HbA1c – Kaslarda Enerji Çıkmazı
Aşırı Karbonhidrat → Glukoz Fazlalığı → HbA1c Artışı
          ↓
Eritrositlerin O2 Taşıması Azalır
          ↓
Kas Hücreleri Oksijensiz Kalır
          ↓
Anaerobik Solunum → Laktik Asit Birikimi
          ↓
Kas Yorgunluğu, Kramp, Güçsüzlük

Peri Defne, bu tabloyu gördükçe aklına dış dünyadaki sofralar geldi.
O, biyoloji kitaplarında yalnızca “basit şeker” diye geçen şeylerin aslında ne kadar tehlikeli olabileceğini şimdi kendi gözleriyle görüyordu.

Bir hologram gibi önünde beliren görüntülerde insanlar ellerinde atıştırmalıklarla görünüyordu:

Beyaz ekmek, şekerli gazlı içecekler, çikolata barları, gofretler, dondurma, meyve aromalı yoğurtlar, tatlı gevrekler, bisküviler, mısır gevreği, hazır kekler, şekerli kahveler, enerji içecekleri, patlamış mısır, patates cipsleri, ketçap, beyaz pirinç, makarna, hamur işleri, tatlı simitler, reçeller, marmelatlar, şerbetli tatlılar, gazozlar…

Yirmi farklı zararlı karbonhidrat örneği, Peri Defne’nin gözleri önünde adeta bir karbonhidrat galerisi oluşturdu.
Her biri glukoz yüküyle kanı biraz daha yoğunlaştırıyor, eritrositlerin yüzeyinde biraz daha “şeker tabakası” oluşturuyordu

Kas hücrelerinden ayrılan Peri Defne, kan akımıyla birlikte beyne ulaştı.
Nöronlar arasındaki elektriksel kıvılcımlar şimşek gibi çakıyordu. Ancak bu kıvılcımlar da yorgun görünüyordu.

Bir sinir hücresi ona seslendi:

“Fazla glukoz, bizde de sorun yaratıyor. Glukoz oksitlenirken reaktif oksijen türleri (ROS) açığa çıkıyor.
Bu serbest radikaller, hücre zarımıza ve mitokondrimize zarar veriyor. Bellek zayıflıyor, odak dağınıyor, sinapslar zayıflıyor.”

Peri Defne’nin aklına sınav stresi geldi. “Yani fazla şeker sadece kilo yapmıyor, zihni de köreltiyor…”
— “Evet,” dedi nöron. “Ve uzun vadede bu oksidatif stres sinir ağlarını yaşlandırıyor. Tıpkı eski bir kablonun izolasyonunun çatlaması gibi.”

Kan akışı hızlandı; Peri Defne bu kez kalbin derinliklerine sürüklendi.
Kalp kası hücreleri (kardiyomiyositler) devasa pistonlar gibi atıyordu ama arada bir ritimleri bozuluyordu.

Bir kalp hücresi konuştu:

“Biz sürekli çalışırız. Asla dinlenmeyiz. Ama HbA1c yükseldiğinde, oksijen taşıyan eritrositler yavaşlıyor.
Kalbimiz oksijeni geç alıyor, hücrelerimiz enerji açığına düşüyor. Bu, uzun vadede ritim bozukluklarına ve kalp yetmezliğine zemin hazırlar.”

Peri Defne, hücrelerin nabız gibi atan hareketine bakarken, her atımda içlerinden sızan küçük kıvılcımları gördü.
O kıvılcımlar, ATP üretiminin zayıfladığını gösteriyordu.

Peri Defne tekrar kanın içine döndü. Eritrositlerin çoğu yavaşlamıştı.
Bazıları o kadar glikasyon altındaydı ki, zarları sertleşmiş, kapiller damarlardan geçerken zorlanıyordu.

“Biz eskiden 120 gün yaşardık,” dedi biri. “Ama artık erken parçalanıyoruz. Glukoz bizi kırılgan yaptı.”

Peri Defne’nin gözleri doldu. “Peki bu döngü nasıl kırılabilir?”

Eritrosit hafifçe gülümsedi. “Besinle başlar. Ne yersen, biz onunla yaşarız. Rafine karbonhidratlar, şekerli içecekler bizi zehirler. Ama sebzeler, tam tahıllar, dengeli proteinler bizi güçlendirir.”

🔄 Diyagram 3: Döngünün Kırılması
Fazla Karbonhidrat ↓
Glukoz Fazlalığı ↓
HbA1c Artışı ↓
O2 Taşıma Azalır ↓
Kas ve Kalp Yorgunluğu ↑
----------------------------
Dengeli Beslenme ↓
Glukoz Dengesi ↓
Eritrositler Sağlam Kalır ↓
Oksijen Dağıtımı Normale Döner

Bütün bu sahneleri gördükten sonra Peri Defne, kendi bedeninin her hücresine daha büyük bir saygı duymaya başladı.
Vücudu bir makine değil, milyarlarca bilinçli çalışanın bulunduğu bir şehir gibiydi.
Ve o şehirde düzeni bozan şey, çoğu zaman küçük bir alışkanlıktı: fazla şeker.

Kendi kendine fısıldadı:

“HbA1c sadece bir laboratuvar değeri değil… aslında bedenimin hikâyesiymiş.”

ışık huzmesi Defne’nin gözlerini kamaştırdı. Vücudun içinden bir ses yankılandı:
— “Defne… seni Karaciğer Mahkemesi’ne çağırıyoruz.”

Defne gözlerini açtığında kendini devasa bir sarayda buldu.
Duvarlar kehribar rengindeydi, tavanı altın damarlardan örülmüştü. Bu saray, karaciğer lobülleriydi.
Her lobül, bir altıgen biçiminde düzenlenmişti; ortasında bir “merkez damar”, etrafında küçük hücreler — hepatositler — sıralanmıştı.

Bu hücreler, birbirleriyle fısıldaşarak Defne’yi süzdü.
— “İşte o geldi,” dedi biri. “Yüzeydeki dünyadan gelen kız.”
— “O, dış dünyanın tatlılarını bize getirenlerin temsilcisi…”

Defne yutkundu.
— “Ben sadece anlamaya çalışıyorum,” dedi. “Neden bu kadar öfkelisiniz?”

O anda salona güçlü bir ses yayıldı.
— “Ben Hepatos, karaciğerin yargıcıyım. Bugün burada, glikozun dengesizliği yüzünden bozulan iç düzeni tartışacağız.”

Salonun ortasında parlayan bir molekül belirdi: Glikoz.
Kristalimsi yüzeyiyle masum görünüyordu ama yüzünde utangaç bir ifade vardı.

Hepatos konuşmaya başladı:
— “Glikoz, sen yaşamın yakıtısın. Ama son yıllarda haddini aştın.
İnsanlar seni fazlasıyla içeri gönderiyor — gazozlardan, beyaz ekmeklerden, pastalardan, şekerlemelerden, enerji içeceklerinden…
Ve senin fazlan, bizi hasta ediyor.”

Glikoz itiraz etti:
— “Ben suçlu değilim! Beni onlar çağırıyor. Kahvaltıda reçel, öğle yemeğinde makarna, akşam tatlı… Ben sadece emirlere uydum!”

Defne dayanamayıp araya girdi:
— “Ama fazla olduğunda ne oluyor? Neden bu kadar zarar veriyorsun?”

Hepatos elini kaldırdı; tavandan üç boyutlu bir görüntü indi.
Bu, karaciğerin metabolik haritasıydı.

Görselde, damarlar ve yollar bir şehir ağı gibi görünüyordu:

  • “Glikoz Girişi” tabelasıyla ana arter,
  • “Glikojen Deposu” adında bir depo binası,
  • “Yağ Asidi Fabrikası” adı verilen bir üretim alanı,
  • Ve “İnsülin Kapısı” yazan bir kontrol noktası.

Hepatos anlatmaya başladı:
— “Normalde, glikoz fazla geldiğinde biz onu glikojen olarak depolarız. Bu, enerjinin yedek bataryası gibidir. Ama bu depo sınırlıdır.
Depo dolduğunda, fazla glikozu yağ asidine çeviririz — işte bu süreç ‘de novo lipogenez’ olarak bilinir.”

Defne gözlerini büyüttü.
— “Yani tatlıyı fazla yediğimizde karaciğer onu yağa mı çeviriyor?”

— “Evet,” dedi Hepatos. “Ve yağ asitleri hücrelerimizin içine dolup bizi şişiriyor. Biz buna karaciğer yağlanması deriz. Başlangıçta sessizdir, ama zamanla inflamasyon başlar, hücreler ölür, fibrozis gelişir.”

Glikoz başını öne eğdi.
— “Ben istememiştim…”

Hepatos devam etti:
— “Ama sen fazlaydın. Ve insülin kapısında da sorun çıktı.”

Bir başka hologram açıldı.
Defne bir kapı gördü: üzerinde “İNSÜLİN RESEPTÖRÜ” yazıyordu.
Kapının önünde yüzlerce glikoz molekülü birikmişti, içeri girmek istiyordu.

Kapının bekçisi, iri yapılı bir moleküldü: İnsülin.
Ama garipti — ne kadar bağırsa da kapı tam açılmıyordu.

Defne sordu:
— “Neden açılmıyor?”

Hepatos yanıtladı:
— “Bu, insülin direncidir.
Sürekli fazla glikoz geldiğinde, hücreler artık ‘yeter’ der.
İnsülin sinyallerine duyarsızlaşır. Kapı arızalanır.”

Glikoz panikle kapıya vuruyordu:
— “İçeri giremezsem kanda birikir! HbA1c yükselir!”

Hepatos sert bir sesle:
— “Ve işte o zaman sen, enerji olmaktan çıkıp zehire dönüşürsün.”

Defne bu sahneyi bir trafik kazası gibi izledi.
Yollar tıkanıyor, damarlar glikozla doluyor, eritrositler boğuluyordu.

Birer birer farklı hücreler kürsüye çıktı.

Kas Hücresi (Miyosit):
— “Ben enerji için glikoz isterim. Ama artık insülin kapısı kilitli. Enerji üretemiyorum, laktat birikiyor, yorgunum!”

Beyin Hücresi (Nöron):
— “Ben fazlayı kaldıramam. Fazla glikoz serbest radikallere dönüşüyor, sinapslarımı yakıyor. Düşünme hızım azaldı, uykularım bölünüyor.”

Damar Hücresi (Endotel):
— “Benim yüzeyim karamelize oldu! Glikoz beni yapışkan yaptı. Artık pürüzsüz değilim. Üzerime yağlar tutunuyor, damar tıkanıyor.”

Kalp Hücresi (Kardiyosit):
— “Oksijen gelmiyor. HbA1c yüzünden eritrositler tembel. Her atımda daha çok efor, daha az enerji.”

Salon sessizleşti.
Defne’nin içi sızladı.
Bu tablo, vücudun içinden gelen bir çığlık gibiydi.

Tam o anda, Hepatos elini kaldırdı. Tavandan bir ekran indi.
Üzerinde uzayıp giden yiyecek görseli parlıyordu — Glikoz’un “müttefikleri”:

  1. Beyaz ekmek
  2. Pilav
  3. Makarna
  4. Patates cipsi
  5. Gazoz
  6. Meyve suyu (şekerli)
  7. Kek
  8. Kurabiye
  9. Reçel
  10. Çikolata
  11. Dondurma
  12. Şekerleme
  13. Simit
  14. Poğaça
  15. Pizza hamuru
  16. Hamburger ekmeği
  17. Tatlı yoğurtlar
  18. Enerji içecekleri
  19. Şekerli kahveler
  20. Karamelli mısır
  21. …..

Hepatos konuştu:
— “Hepsi seni birer sel gibi getiriyor, Glikoz. Biz bu kadar yükü taşıyamayız.”

Defne hücrelerin etrafında küçük yeşil ışıklar fark etti — bunlar antioksidanlardı: C vitamini, E vitamini, glutatyon…
Ama sayıları azdı.

Bir hücre fısıldadı:
— “Biz ROS’larla (reaktif oksijen türleri) savaşmaya çalışıyoruz ama destek yok. Beslenme dengesiz, antioksidan az, stres yüksek.”

Defne, nöronun sözlerini hatırladı: “Serbest radikaller bizi yakıyor.”
Şimdi bu savaşın tam ortasındaydı.
Her ROS, küçük bir kıvılcım gibiydi; zarları deliyor, proteinleri yakıyordu.

Defne derin bir nefes aldı.
— “Durun!” diye bağırdı. “Ben dış dünyaya döneceğim. İnsanlara bunu anlatacağım.
Her lokmanın, her şekerin burada nelere yol açtığını bilecekler.”

Glikoz ona baktı:
— “Beni suçlamayacaklar mı?”

Defne gülümsedi:
— “Hayır. Seni değil, seni kontrolsüz çağıran alışkanlıkları sorgulayacaklar.”

Hepatos ağır adımlarla kürsüye çıktı.
— “Bu mahkeme, suçluyu değil, dengeyi arıyor.
Glikoz, sen yaşam için gereklisin. Ama fazla geldiğinde yıkıma dönüşüyorsun.
Dengeyi yeniden kurmak senin değil, insanın sorumluluğu.”

Bir ışık huzmesi Defne’yi sardı.
— “Git, dışarıya dön. Ama mesajımızı unutma.”

Bir uğultu duyuldu, bütün hücreler el sallıyordu:

“Unutma, denge bizim sihrimizdir…”

Ve Peri Defne yeniden çalışma masasının başında, biyoloji kitabının açık sayfasına bakarken gözlerini açtı.
Sayfada tek bir cümle altı çiziliydi:

“HbA1c, eritrositlerin glikozla karşılaşmasının tarihçesidir.”

Sabahın ilk ışıkları, Peri Defne’nin odasına usulca süzülüyordu.
Masanın üzerinde açık kalan biyoloji kitabının kenarlarında fosforlu kalem izleri, renkli yapışkan notlar, bir yanda süt kupası, diğer yanda dün gece gördüğü rüyanın notları…
Rüya mıydı gerçekten?
Yoksa bir hücrenin içinde dolaşmış, oksijenle konuşmuş, hemoglobinle tanışmış mıydı?

Peri Defne, kendi kendine gülümsedi. “Her neyse,” dedi, “artık o konuyu bambaşka görüyorum.”

O gün okulda Selma öğretmen, öğrencilere yıl sonu biyoloji projesi ödevi vereceğini açıkladı.
Konu başlığı basitti ama sonsuz derinlikteydi:
“Vücudumuzda Enerji Dönüşümü ve Yaşamın Devamı.”

Peri Defne’nin içi birden ısındı. “İşte bu!” dedi. “Ben bunu yaşadım!”

Proje araştırmasına başlarken Peri Defne, önce beyaz tahtasına büyük bir daire çizdi. Ortasına tek bir kelime yazdı:

GLUKOZ

Etrafına oklar çekti. Her okun ucuna farklı kelimeler yazdı:
Karaciğer, Kas, Beyin, Kalp, Pankreas, İnsülin, Mitokondri, Eritrosit…

Bunlar onun dün gece “gördüğü karakterlerdi.”
Sanki her biri bir hikâyenin kahramanıydı.

Peri Defne iç çekti. “Ben aslında bir biyolojik romanın içindeymişim…”

O sırada babası kapıdan kafasını uzattı.
— “Kızım, sabah kahvaltı etmeden yine çalışıyor musun?”
— “Sadece bir şey düşünüyorum baba… Glukozun nasıl yakıt olduğunu.”
— “O yakıt değil mi zaten?”
Peri Defne gülümsedi. “Evet, ama fazla yakıt motoru yakabiliyormuş.”

⚗️ Diyagram 1: Hücresel Enerji Akışı
Karbonhidratlar (glukoz) ↓
Sindirim → Emilim → Kana geçiş ↓
İnsülin → Hücre zarında “kapılar” açar ↓
Glukoz hücre içine girer ↓
Mitokondri → Glikoliz + Krebs Döngüsü + Elektron Taşıma Zinciri ↓
ATP üretimi ↑ (Enerji)

Bir hafta sonra Peri Defne, biyoloji öğretmeni Selma hanıma çalışmasını anlattı.
Laboratuvarın cam tezgâhlarında mikroskoplar diziliydi, duvarda insan metabolizması posteri asılıydı.

Selma öğretmen gülümseyerek dinledi:
— “Demek konun glukoz ve enerji dönüşümü… Güzel seçim. Peki HbA1c’nin bu süreçteki rolünü nasıl anlatacaksın?”

Peri Defne hemen defterini açtı. “Öğretmenim, ben HbA1c’yi vücudun ‘şeker geçmişi’ olarak düşünüyorum. Glukozun eritrositlerle ne kadar uzun süre temas ettiğini gösteriyor.”

Selma öğretmen başını onaylarcasına salladı.
— “Evet, tıpkı bir takvim gibi. HbA1c değeri ne kadar yüksekse, hücreler o kadar uzun süre şekerle temas etmiş demektir. Bu da oksijen taşımayı zorlaştırır. Peki bu ne sonuç doğurur?”
Peri düşünmeden yanıtladı:
— “Kaslarda yorgunluk, kalpte zorlanma, beyin bulanıklığı… çünkü oksijen az geliyor.”

Selma öğretmen, gözlüğünü düzeltti.
— “Harika. O zaman sana bir soru: Sence neden vücut fazla glukozu tutar?”

Peri biraz durakladı.
— “Belki… insülin kapıları tıkanmıştır?”

Selma öğretmen, sınıf tahtasına elindeki kalemle basit bir şema çizdi:

[Glukoz]  →  (Kan Damarı)
   ↓
[Hücre Zarı] ← İnsülin Kapısı
   ↓
[Mitokondri] → ATP

— “İşte olay bu kadar basit görünüyor ama karmaşık bir denge var,” dedi.
“İnsülin, pankreastan salgılanan bir hormon. Görevi, hücre zarındaki özel reseptörleri aktive edip glukozu içeri almak.
Ama yıllarca fazla karbonhidrat tüketirsek, bu kapılar artık duyarsızlaşır. Buna insülin direnci diyoruz.”

Peri hemen not aldı: ‘Kapılar kilitlenirse, glukoz dışarıda kalır, kan şekeri yükselir.’

Selma öğretmen devam etti:
— “Ve işte o zaman eritrositler glukozla daha uzun süre temas eder. HbA1c yükselir, oksijen taşınamaz. Tıpkı senin gözlemlediğin gibi.”

⚠️ Diyagram 2: İnsülin Direnci Döngüsü
Aşırı Karbonhidrat ↓
Kan Glukozu ↑ ↓
İnsülin Salgısı ↑ ↓
Hücre Duyarsızlığı (Direnç) ↑ ↓
Glukoz Hücreye Giremez ↓
HbA1c Artar ↓
Oksijenlenme Azalır ↓
Kas ve Kalp Yorgunluğu ↑

Peri Defne, araştırmasını derinleştirdikçe fark etti ki, vücudundaki enerji dalgalanmaları sadece uykusuzlukla ilgili değilmiş.
Sabah kahvaltısında yediği şekerli gevreklerden sonra bir süre canlı hissediyor, ama birkaç saat içinde başı dönüyor, odak kaybı yaşıyordu.

Kendi kendine yazdı:

“Şeker anlık bir parıltı, ama hemen ardından gelen karanlık daha uzun sürüyor.”

Bunu sınıf arkadaşlarıyla paylaşmaya karar verdi.
Sunum günü geldiğinde, Peri Defne tahtanın önüne geçti.
Arkasındaki slaytta büyük harflerle yazıyordu:

“Enerji mi, Tuzak mı? Glukozun İki Yüzü.”

Peri Defne konuşmaya başladı:
“Arkadaşlar, vücudumuzda glukoz olmadan yaşam mümkün değil. Beyinimiz her gün yaklaşık 120 gram glukoz tüketiyor.
Ama sorun şu: fazla glukoz, artık yakıt değil, ‘gürültü’ haline geliyor. Tıpkı fazla elektrik voltajının devreyi yakması gibi.”

Slaytta eritrositler, kas hücreleri ve nöronlar arasında geçen diyaloglardan kesitler gösterdi.
Sınıftakiler hem güldü hem şaşırdı.
Peri Defne’nin anlatımı bilimle hayal gücünü birleştiriyordu.

Bir noktada slaytta şu cümle belirdi:

“Eritrositler, oksijen taşımayı unutmaz ama şekere boğulursa nefes alamaz.”

Peri Defne, son kısımda hücresel enerji üretimini detaylandırdı.
Tahtaya üç aşamalı bir süreç yazdı:

  1. Glikoliz (Sitoplazma): Glukoz → Pirüvat
    – Az miktarda ATP üretilir.
    – Oksijen gerekmez (anaerobik aşama).
  2. Krebs Döngüsü (Mitokondri): Pirüvat → CO₂ + NADH + FADH₂
    – Elektron taşıyıcıları oluşur.
  3. Elektron Taşıma Zinciri: NADH → ATP
    – Oksijen burada anahtar rol oynar.
    – Oksijen azsa, zincir tıkanır, enerji düşer.

Peri Defne, eliyle tahtadaki döngüyü çizerken öğrenciler büyülenmişti.
“İşte bu yüzden,” dedi, “eritrositlerin glikasyonla kaplanması sadece kan testiyle ilgili değil.
Bu, yaşam enerjisinin yavaşça azalması demek.”

Selma öğretmen, Peri Defne’nin sunumunu izlerken bir ekleme yaptı:
— “Peri Defne, çok güzel anlattın. Şunu da unutmamak gerek: fazla glukoz sadece kanda kalmaz.
Karaciğer onu yağa dönüştürür — trigliseritlere.
Bu, zamanla karaciğer yağlanmasına yol açar.
Yani sadece HbA1c değil, tüm metabolik sistem baskı altındadır.”

Peri Defne defterine not etti:

“Glukoz fazlası → Yağ sentezi → Hücrelerde oksijen azlığı → Yorgunluk.”

Proje ilerledikçe Peri Defne, üç organ arasındaki enerji paylaşımını “bir ülke ekonomisine” benzetti.

  • Beyin: “Elektrik santrali.” Glukozu sever, ama fazlası sinir ağlarını yakar.
  • Kaslar: “Fabrika.” Glukozu ATP’ye dönüştürür ama oksijen ister.
  • Kalp: “Pompa.” Oksijeni taşır, fakat HbA1c yükselirse motoru zorlanır.

Peri Defne slaytta şu tabloyu gösterdi:

OrganAna YakıtGlukoz Fazlasında EtkiUzun Dönem Sonuç
BeyinGlukozOksidatif stres, bellek zayıflığıNörodejenerasyon
KasGlukoz + Yağ AsitleriLaktik asit birikimi, yorgunlukKas performansı düşer
KalpYağ asidi + GlukozOksijenlenme azalır, ritim bozulurKalp yetmezliği riski

Sunumun sonunda Peri Defne derin bir nefes aldı:
“Ben bu konuyu ders kitabında değil, kendi hücrelerimde gördüm.
Vücudumuzda her şey bir dengeyle çalışıyor. Fazla şeker sadece tatlı değildir; aynı zamanda bir ağırlıktır.
HbA1c yükseldiğinde, hücrelerimiz geçmişimizin yükünü taşır.”

Sınıfta uzun bir sessizlik oldu.
Sonra herkes alkışladı.
Selma öğretmen, gururla başını salladı.
— “Peri Defne, sen konunu yaşamışsın. Bu sadece bir proje değil, bir farkındalık manifestosu olmuş.”

🔄 Diyagram 3: Şeker Dengesi Döngüsü
Dengeli Beslenme ↓
İnsülin Duyarlılığı Artar ↓
Glukoz Dengesi Sağlanır ↓
HbA1c Normalleşir ↓
Oksijen Dağılımı İyileşir ↓
Kas, Kalp ve Beyin Enerjisi Yenilenir

“Artık şeker bana sadece tatlı değil, karmaşık bir denklem gibi geliyor.
Bir damla fazla, bir nefes eksik olabilir.
Ama doğru dengeyi kurarsam, içimdeki laboratuvar yeniden ışıldar.”

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

İşletmelerin Deprem Riskine Karşı İş Sağlığı ve Güvenliği Tedbirleri – V (Donanım ve Ekipman Stratejileri)

Deprem, yıkıcı etkisiyle yalnızca can ve mal kaybına yol açmakla kalmaz; aynı zamanda iş sürekliliğini, kritik altyapıların sürdürülebilirliğini ve sistem bütünlüğünü tehdit eden yüksek etki düzeyine sahip bir doğal afettir. İşletmeler açısından bu tehdit, sadece acil durum anı ile sınırlı olmayıp; üretim hattındaki kesintilerden kimyasal sızıntılara, elektrik sistemlerindeki çökmelerden yangın tetiklenmelerine kadar çok sayıda ikincil felaket zincirini de içinde barındırır.

Bu nedenle işletmelerin deprem riskine karşı alacakları önlemler sadece organizasyonel düzeyde planlamalarla değil; aynı zamanda donanım ve ekipman bazlı mühendislik önlemleriyle desteklenmelidir.

Endüstriyel yapılarda kullanılan sabitleme sistemlerinden vibrasyon emici teknolojilere, acil enerji kesme tertibatlarından otomatik yangın önleme sistemlerine kadar uzanan çok katmanlı bir güvenlik ağının oluşturulması, iş sağlığı ve güvenliği perspektifiyle artık bir “gereklilik” değil, bir stratejik zorunluluktur.

Deprem gibi ani gelişen ve yüksek şiddette kinetik enerji açığa çıkaran doğa olaylarında, bir işletmenin zarar görme düzeyi yalnızca yapısal sağlamlıkla değil; aynı zamanda donanım altyapısının ve ekipman sabitleme stratejilerinin kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Özellikle endüstriyel tesislerde, üretim araçlarının yer değiştirmesi, devrilmesi veya sistem dışına çıkması; hem çalışan güvenliğini hem de çevresel güvenlik unsurlarını tehlikeye sokmaktadır.

Deprem anında oluşabilecek temel riskler aşağıdaki teknik başlıklar altında gruplanabilir:

  • Yapısal Olmayan Ekipmanların Devrilmesi: Raf sistemleri, üretim makineleri, tanklar, dolaplar ve sunucular gibi sabitlenmemiş donanımın devrilerek yaralanmalara veya zincirleme kazalara neden olması.
  • Enerji ve Akışkan Hatlarının Kopması: Elektrik kabloları, doğal gaz boruları, buhar ve basınçlı hava hatlarının yerinden oynaması sonucu oluşabilecek yangın, patlama veya gaz kaçağı riskleri.
  • İkincil Kimyasal Risklerin Ortaya Çıkması: Tehlikeli kimyasal depolama tanklarının yerinden çıkması veya çatlaması sonucu oluşabilecek sızıntı, zehirlenme ve reaktif madde karışımı kaynaklı olaylar.
  • Otomasyon Sistemlerinde Kontrol Kaybı: Sensörlerin yer değiştirmesi, kontrol panellerinin fiziksel hasar alması veya acil durdurma butonlarının erişilemez hâle gelmesi nedeniyle yaşanabilecek sistemsel boşluklar.

Bu bağlamda, işletmelerin yalnızca bina statiğini değil, aynı zamanda içinde yer alan makine parkurunun, sabit raf sistemlerinin, kimyasal stok alanlarının, acil durum butonlarının, jeneratör ve UPS sistemlerinin, gaz kaçak sensörlerinin, sabit enerji panolarının da sismik davranışlarına yönelik önlemlerle donatılması gerekir.

Günümüzde bu tür önlemler yalnızca birer “öneri” olarak değil, birçok uluslararası standartta (örneğin NFPA 5000, ASCE 7, ISO 45001, Eurocode 8) zorunlu güvenlik uygulamaları arasında yer almaktadır.

Bu yazının devamında;

  • Donanım ve ekipman sabitleme stratejileri
  • Sismik dayanım analizleri
  • Kritik ekipmanların acil durum performansı
  • Otomasyon sistemlerinin afet anı senaryoları
  • Malzeme seçimi ve vibrasyon azaltma teknolojileri gibi başlıklar detaylı olarak ele alınacaktır.

Amaç; yalnızca “deprem olduğunda ne yapılır?” sorusuna cevap vermek değil, deprem olduğunda hiçbir şeyin düşmemesi, sızmaması veya bozulmaması için ne yapılmalı? sorusunu teknik bir temelde tartışmaya açmaktır.

Donanım ve Ekipman Sabitleme Stratejileri

Deprem anında devrilme, kayma veya ters dönme gibi hareketlerle ciddi yaralanmalara, ikincil kazalara veya üretim kesintilerine neden olabilecek ekipmanların sabitlenmesi, is saglığı ve güvenliği (ISG) perspektifinden öncelikli bir yaklaşımdır.

  1. Ağır Ekipmanlar Için Kimyasal ve Mekanik Sabitleme: Beton zeminlere genellikle kimyasal ankrajlarla yapılan sabitlemeler, vibrasyon altında yüksek dayanım gösterecek şekilde hesaplanmalıdır. Makine ayaklarında ise kaymaz takozlar, esnek bağlantı elemanları ve L-bracket sistemleri tercih edilir.
  2. Raf ve Dolapların Sabitlenmesi
    • Metal raf sistemleri sismik sabitleme kitleri ile duvarlara ya da tavana baglanmalı, ağırlık merkezleri yere yakın konumlandırılmalıdır.
    • Rafların üzerine yerleşen ağır yüklerin devrilmesini önlemek icin esnek koruma ağları veya emniyet kayışları kullanılmalıdır.
    • Tüm yüksek dolaplar, arşiv rafları ve kütüphaneler duvara L tipi metal bağlantı aparatlarıyla sabitlenmelidir.
    • Ofis mobilyaları yer sarsıntısında devrilmeyecek şekilde ankrajlı montaj yapılmalıdır.
  3. Basınçlı Tesisat Hatları ve Tanklar
    • Tankların sabitlenmesinde geniş tabanlı flanşlar, zincirli bağlantılar veya yay-damper sistemleri kullanılabilir. Sıvı geçiren boru hatları ise kompansatörlerle genişleyip daralma payı tanınmalı, askılarla tavana sabitlenmelidir.
  4. Ofis Cihazları Sabitleme
    • Yazıcı, fotokopi makinesi, televizyon, sunucu kasası gibi ağır cihazlar kaymaz yüzeylere yerleştirilmeli veya sabitleme kayışları kullanılmalıdır.
  5. Mobil Cihazlar
    • Tekerlekli cihazlar için acil durumlarda hareketi sınırlayan kilitleme mekanizmaları uygulanmalıdır.
  6. Tavan Elemanlarının Kontrolü
    • Asma tavan, klima panelleri, aydınlatma armatürleri sismik bağlantılarla desteklenmelidir.
    • Gevşek avizeler, projektörler ve yangın sprinklerleri sarsıntıya dayanıklı bağlantılarla monte edilmelidir.
  7. Ağır Malzeme ve Makine Yerleşimi
    • Depo alanlarında ağır yükler altta, hafif yükler üstte olmalıdır.
    • Yüksek raflar sarsıntıya dayanıklı çelik konstrüksiyonla takviye edilmelidir.

Sismik Dayanım Analizleri

Donanımların sismik davranışı, yalnızca fiziksel sabitleme ile değil; aynı zamanda dinamik analizlere dayalı güvenlik testleri ile de değerlendirilmelidir.

  • Modal Analiz: Ekipmanların doğal frekansları belirlenerek, rezonansa girme potansiyeli olan sismik spektrumlarla çarpışması önlenmelidir.
  • Zemin-iletim Katsayıları: Zemin sertliği ve ekipman-yapı bağlantı noktalarındaki aktarım katsayıları dikkate alınarak, cihazların yere aktardığı kuvvetin ne ölçüde amorti edileceği hesaplanmalıdır.
  • Finite Element Modelleme (FEM): Kritik sistemler (kimyasal tanklar, üretim hatları) üzerinde yapılacak FEM analizleri ile sismik moment ve kesme kuvvetlerine karşı davranışları simule edilmelidir.
  • Yapı-Donanım Uyumu: Yapının periyodik bakımı ve donanımın ağırlık-hacim profili arasında denge sağlanarak güvenli dağılım hedeflenmelidir.

Kritik Ekipmanların Acil Durum Performansı

Çok katlı üretim sistemleri, enerji panelleri, tehlikeli madde tankları ve otomasyon kontrollü robotlar gibi unsurlar, deprem anında “fail-safe” davranış göstermelidir.

  • Acil Durum Kapanma Fonksiyonlari: Elektriksel pano ve kontrol sistemlerine entegre edilen sismik switch’ler, belirli bir ivme değerinde otomatik kapanma sağlamalıdır.
  • Redundant (Yedekli) Sistemler: Kritik enerji ve data hatlari, kesinti durumunda devreye girecek yedek UPS/Jeneratör sistemleri ile desteklenmelidir.
  • Kritik Gecikme Zamanı Hesaplamaları: Elektriksel sistemlerde, kapanma sürecinin maksimum 2–5 saniyeyi aşmaması icin röle zamanlarının optimize edilmesi gerekir.
  • Alarm ve Bildirim Sistemleri: Çalışanlara anlık bildirim yapabilecek sismik algılama destekli sesli ve ışıklı uyarıcılar tesis edilmelidir.

Otomasyon Sistemlerinin Afet Anında Davranışı

Endüstri 4.0 çizgisinde otomasyona dayalı sistemlerde, afet anına özel senaryolar entegre edilmeli ve yazılımsal- donanımsal risk azaltım modülleri devreye alınmalıdır.

  • PLC ve SCADA Uzerinden Deprem Modu: Ana kontrol yazılımlarına deprem modülu eklenerek; tehlikeli üretim hatlarında otomatik durdurma, kilitleme ve izolasyon senaryoları olusturulmalıdır.
  • Veri Yedekleme: Deprem sonrası sistem kaybı yaşamamak icin veri sunucuları fiziksel olarak izole edilmeli ve otomatik yedekleme programları tanımlanmalıdır.
  • IoT Tabanli Sensoring: Yapı üzerinde genişletilmiş sensoring sistemleri kullanılarak, vibrasyon, nem, gaz kaçağı gibi parametreler anlık olarak izlenmelidir.
  • Remote Monitoring (Uzaktan Izleme): Ulaşım sağlanamayan senaryolarda sistemlerin uzaktan izlenmesi ve kontrolu icin yedek bağlantı kanalları kurulmalı, VPN destekli altyapılar güvence altına alınmalıdır.

Malzeme Secimi ve Vibrasyon Azaltma Teknolojileri

Depreme karsi dayanimin artirilmasinda dogru malzeme secimi ve vibrasyon yutucu teknolojilerin entegrasyonu hayati oneme sahiptir.

  • Yuksek Elastisiteye Sahip Materyaller: Poliüretan, EPDM ve neopren gibi elastomer malzemeler, ekipman ayaklarinda vibrasyon soğurucu olarak kullanilir.
  • Sismik Izolatorler: Kritik cihazlarin altina yerlestirilen “lead rubber bearing” veya “friction pendulum” sistemleri, yer hareketini izole ederek sarsinti etkisini azaltir.
  • Kompozit ve Hafif Malzemeler: Geleneksel agir metal yapisal ekipmanlar yerine, karbon fiber ve kevlar takviyeli kompozitler tercih edilerek agirlik merkezleri dusurulur.
  • Kaplama ve Montaj Teknigi: Kimyasallara dayanikli, cizilmez, yansima yapmayan ve termal genlesme katsayisi dusuk malzemeler kullanilarak uzun omurlu sistemler kurulur.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ İşyerinde Deprem Güvenliği https://www.acgov.org/cao/rmu/programs/safety/topics/earthquakes.htm

⭐️⭐️ OSHA İşyerleri için Acil Durum Hazırlığı ve Afet Güvenliği Rehberi https://www.oshaeducationcenter.com/emergency-disaster-safety-guide/

⭐️⭐️ OSHA Deprem Hazırlığı ve Müdahale. https://www.osha.gov/earthquakes/preparedness

⭐️⭐️ OSHA Deprem Rehberi. https://www.osha.gov/emergency-preparedness/guides/earthquakes#:~:text=What%20can%20I%20do%20to,likely%20you%20will%20be%20injured.

⭐️⭐️ Deprem Öncesinde, Sırasında ve Sonrasında Ne Yapmalıyım? https://www.mtu.edu/geo/community/seismology/learn/earthquake-take-action/

⭐️⭐️ OSHA’nın Acil Durum Hazırlığı ve Müdahalesindeki Rolü: Krizde Çalışanları Koruma https://udshealth.com/blog/osha-emergency-preparedness-response-guide/

⭐️⭐️ Deprem https://ehs.stanford.edu/manual/emergency-response-guidelines/earthquake

⭐️⭐️ Deprem Hazırlığı https://www.caloes.ca.gov/office-of-the-director/operations/planning-preparedness-prevention/seismic-hazards/earthquake-preparedness/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Güvenli Sürüş Hakkında İlginç Bilgiler

İnsan beyni aynı anda yalnızca bir şeye tam dikkat verebilir.
Araştırmalar, araç kullanırken telefonla konuşmanın (eller serbest olsa bile) beynin dikkatini %30’a kadar düşürdüğünü göstermektedir. Bu nedenle güvenli sürüş eğitimlerinde, “dikkati bölme” konusu en kritik başlıklardan biridir.

🚗 🚗 🚗

Hız sadece zamanı değil, çarpışmanın şiddetini de katlar.
Hız iki katına çıktığında durma mesafesi yaklaşık dört katına çıkar. Bu, küçük bir hız artışının bile kaza anındaki hasarı dramatik şekilde büyüttüğünü gösterir.

🚗 🚗 🚗

Deneyimli sürücüler daha fazla risk alabilir.
İlginçtir ki, uzun yıllar araç kullanan bazı sürücüler rutinleşme nedeniyle daha fazla risk alma eğilimi gösterebilir. Eğitimler, bu “aşırı özgüveni” kırmayı hedefler.

🚗 🚗 🚗

Gözleriniz yolda olsa bile beyniniz başka yerde olabilir.
“Yol hipnozu” denilen durumda kişi gözleri açık halde otomatik sürüş yapar ama çevresini bilinçli olarak algılamaz. Güvenli eğitimler bu riskli durumu erken fark etmeyi öğretir.

🚗 🚗 🚗

Yorgunluk, alkol kadar tehlikelidir.
18 saat uykusuz kalan bir sürücünün refleksleri, yasal alkol sınırını aşmış bir kişiye benzer düzeyde düşer.

🚗 🚗 🚗

İnsan refleksleri sandığımızdan daha yavaştır.
Bir tehlikeyi görüp frene basmak ortalama 1–1,5 saniye sürer. 90 km/s hızla giden bir araç, bu sürede 25–35 metre yol alır.

🚗 🚗 🚗

En büyük tehlike görünmeyen tehlikedir.
Kör noktalar, yanlış şerit değiştirmelerin en yaygın nedenidir. Güvenli sürüş eğitimleri, sürücülere “ayna kontrolü + baş hareketi” alışkanlığı kazandırır.

🚗 🚗 🚗

Duygusal durum sürüş biçimini değiştirir.
Öfke, stres ve aşırı mutluluk bile sürüş kararlarını etkileyebilir. Eğitimlerde, sürücünün kendi psikolojisini tanıması önemli bir yer tutar.

🚗 🚗 🚗

Islak zemin, fren mesafesini 2–3 kat artırabilir.
Yağmurlu havada lastik-yol tutuşu ciddi şekilde azalır. Bu yüzden güvenli sürüşte “hava koşullarına göre hız yönetimi” öğretilir.

🚗 🚗 🚗

Arabanın teknolojisi değil, sürücünün bilinci asıl güvenliktir.
En gelişmiş güvenlik sistemlerine sahip araçlar bile, hatalı sürüş davranışını telafi edemez. Bilinç, en büyük güvenlik sistemi olarak kabul edilir.

🚗 🚗 🚗

Kalp atış hızınız arttığında hata yapma oranınız yükselir.
Tehlike anında vücut adrenalin salgılar ve kalp atışı hızlanır. Eğitimler, bu durumda soğukkanlı kalabilme teknikleri öğretir.

🚗 🚗 🚗

Her ani fren bir arka çarpma riskidir.
Güvenli sürüşün temel prensiplerinden biri “öngörülü sürüş”tür. Tehlikeyi erken fark edip yumuşak yavaşlamak, arkadaki sürücüyü de korur.

🚗 🚗 🚗

Yanlış oturma pozisyonu, kazaya davetiye çıkarır.
Direksiyonla göğüs arasındaki ideal mesafe yaklaşık 25–30 cm’dir. Aksi durumda airbag ciddi yaralanmalara neden olabilir.

🚗 🚗 🚗

En çok kazanın olduğu anlar: ‘Az kaldı’ anlarıdır.
Dikkatin gevşediği son 5–10 dakikada kaza riski artar. Çünkü beyin “rahatlama” moduna geçer.

🚗 🚗 🚗

Güvenli sürüş öğrenilen bir yetenektir, doğuştan gelen bir yetenek değil.
Doğru eğitimle, riskli sürüş alışkanlıkları güvenli davranışa dönüştürülebilir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT
0 530 568 42 75

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Bu sitede yer alan içerikler yalnızca genel bilgilendirme amacı taşır. Paylaşılan bilgiler, bir hekim muayenesinin, tedavisinin veya profesyonel danışmanlığın yerini tutmaz. Buradaki bilgiler esas alınarak herhangi bir ilaç tedavisine başlanması, mevcut tedavinin değiştirilmesi ya da bırakılması uygun değildir.

Aynı şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili içerikler, bir iş güvenliği uzmanı, mühendis veya teknik ekip tarafından yapılması gereken değerlendirme ve kararların yerine geçemez. Bu bilgiler temel alınarak saha risk değerlendirmesi yapılması ya da mevcut sistemin değiştirilmesi önerilmez.

Sitede herhangi bir yasa dışı ilan ya da yönlendirme yapılması amacı bulunmamaktadır. İçerikler, sadece farkındalık yaratmak ve bilinçlendirme sağlamak amacıyla sunulmuştur.

⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla

Çikolata -Bir Lokma Keyif mi, Bir Lokma Tehlike mi?

Kim çikolatayı sevmez ki?
Tatlı krizlerinin kahramanı, stresin doğal ilacı, kalp kırıklıklarının tesellisi…
Ama işin içine biraz bilim, biraz öksürük ve biraz da köpekler girince işler biraz değişiyor.

🍫 🍫 🍫
Çikolatadaki Gizli Güç – Teobromin

Bitter bir çikolata yediniz…
Bir de baktınız, inatçı öksürüğünüz yumuşadı. Şaka gibi değil mi? Ama değil!

Bu etkiyi sağlayan şeyin adı: Teobromin.

🔬 Teobromin, kakaoda doğal olarak bulunan bir alkaloiddir.
☕ Kafeine yapısal olarak çok benzer ama daha “kibar” bir uyarıcıdır.
💨 Vagus sinirini sakinleştirerek öksürük refleksini bastırır.

Bilimsel çalışmalar, teobrominin öksürüğü kesmede kafeinden bile daha etkili olabileceğini söylüyor!

🧬 🧬 🧬
Hangi Çikolata, Ne Kadar Teobromin?

Her çikolatada teobromin bulunur ama miktarı değişir:

Çikolata TürüTeobromin Seviyesi
Kakao tozu (doğal)🌟🌟🌟🌟🌟 (en yüksek)
Bitter çikolata🌟🌟🌟🌟
Sütlü çikolata🌟🌟
Beyaz çikolata❌ (neredeyse hiç yok)

📝 Not: Bir fincan sıcak kakao veya %70 üstü bitter çikolata, öksürük için doğal bir destek olabilir. Ama tabii ki bu bir ilaç değildir, yalnızca destekleyici etkisi vardır. Hekiminiz danılmayı tabi ki unutmayın

🙀 🙀 🙀
Dikkat! Aynı Çikolata, Evcil Dostlar İçin Zehir Olabilir

İşte yazının can yakan bölümü…
Köpeğinize çikolata vermek = Zehir vermek demektir. 😢

🐶 Köpekler (ve kediler), teobromini biz insanlar gibi parçalayamaz.
Bu da vücutlarında birikerek zehirlenmeye, hatta ölüme neden olabilir.

⚠️ ⚠️ ⚠️
Evcil Hayvanlarda Teobromin Zehirlenmesi Belirtileri
  • Huzursuzluk, hiperaktivite
  • Kusma, ishal
  • Titreme, kas spazmları
  • Hızlı kalp atışı
  • Nöbet geçirme
  • Ciddi durumlarda ölüm

👉 Dostunuzun çikolata yediğini fark ettiğinizde “bir parça ne olacak” demeyin!
Hemen veterinerinize başvurun. Hayat kurtarırsınız.

Mitolojide de Bu Lezzet Mevcut

Teobromin’in ismini aldığı “Theobroma”, Yunanca kökenli:
“Tanrıların Yiyeceği.”

Yani Mayalar ve Aztekler için çikolata sıradan bir gıda değil, kutsal bir içecekti.
Kakao çekirdekleri para yerine kullanılır, tanrılara sunulurdu.

İşte bu nedenle, çikolata yalnızca damaklarda değil, tarihin sayfalarında da iz bırakmıştır.

Her Lokma Bir Bilgi, Her Bilgi Bir Sorumluluk

Bir lokma çikolata,

  • Sizin öksürüğünüzü hafifletebilir,
  • Bir çocuğun neşesini artırabilir,
  • Ama aynı zamanda bir köpeğin hayatını tehlikeye atabilir.

📌 Ne kadar masum görünse de, bilgiyle yenildiğinde hem keyifli hem güvenlidir.

🍫 Çikolatanızla keyifli olun, ama bilgisiz olmayın!

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Teobromin https://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/compound/theobromine

⭐️⭐️ Çikolata tüketimi ve tip 2 diyabet riski: prospektif kohort çalışmaları. https://www.bmj.com/content/387/bmj-2023-078386

⭐️⭐️ Kalıcı öksürüğün tedavisinde teobromin: randomize, çok merkezli, çift kör, plasebo kontrollü klinik çalışma https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5542984/

⭐️⭐️ Yeni ksantin türevi 1H-purin-2,6-dion, 3,7-dihidro-3-metil-7[(5-metil-1,2,4-oksadiazol-3-il)metil]’in antitussif özellikleri üzerine deneysel çalışmalar. 1. bildirim: öksürük ve mukosiliyer klirens hayvan modelleri üzerindeki etkilerinin in vivo gösterimi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9150860/

⭐️⭐️ Dünyanın en eski çikolatası 5300 yıl önce Güney Amerika’daki bir yağmur ormanında üretildi https://www.science.org/content/article/world-s-oldest-chocolate-was-made-5300-years-ago-south-american-rainforest

⭐️⭐️ Kakao tüketiminin faydalı etkileri açısından teobrominin önemi https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC4335269/

⭐️⭐️ Öksürük Bastırıcı Olarak Çikolata: Yaklaşan Bir Klinik Denemenin Mantığı ve Gerekçesi https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1543291213600284

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Daha Fazla