1.Ultradian Ritimler Gün içerisinde birden fazla döngüsü olan ritimlerdir. Solunum sayısı, nabız, yeme, içme, mide hareketleri, idrar çıkarma ve defekasyon, REM/non-REM uyku dönemleri başlıca örneklerdir.
2.Sirkannular Ritimler Yaklaşık bir yıl süren memelilerdeki doğum ve kuş göçleri gibi döngüleri kapsayan ritimlerdir.
3.İnfradiyen Ritimler Haftalar veya aylar süren döngüleri içeren ritimlerdir. Adet (mensturasyon) döngüsü ve 21-28 günlük testosteron salınım (erkeklerde) döngüsü yer alır.
4.Sirkadiyen RitimlerCirca = yaklaşık ve dies = bir gün latince karşılığıdır. Dünyanın kendi ekseni etrafında yaklaşık 24 saat süren dönüşünün canlılar üzerinde oluşturduğu biyokimyasal, fizyolojik ve davranışsal ritimlerin tekrar edilmesi olarak tanımlanmaktadır.
⭐️⭐️ Jeffrey C. Hall, Michael Rosbasch ve Michael Young bu endojenik ritmi kontrol eden mekanizmaları keşfederek Nobel Ödülü sahibi oldular.
Sirkadiyen sistem birbirleri ile ilişkili olan iki ana bölümden oluşur.
Bu sistemlerden ilki Hipotalamusun üst kiyazmatik çekirdeğinde (SCN, Suprakiazmatik Nükleus) yer alan merkezi saat; ikincisi ise karaciğer, pankreas, bağırsaklar, iskelet kası ve adipoz doku gibi diğer vücut dokularında yer alan bir dizi periferik saattir.
Hipotalamus, sinir sistemini endokrin sisteme bağlayan, vücut için hayati işleve sahip olan vücut ısısı, kalp atış hızı ve açlığı düzenleyen hormonların üretimi ve salımından sorumlu beynin merkezinde yer alan küçük bir alandır.
Suprakiasmatik Çekirdek veya Çekirdekler ( SCN ), optik kiazmanın hemen üzerinde yer alan hipotalamustaki beynin küçük bir bölgesidir. Memelilerde başlıca sirkadiyen ritim düzenleyicisidir ve sirkadiyen ritimleri oluşturmaktan sorumludur. Işığa duyarlı retinal ganglion hücrelerinden gelen ışık girdilerinin alınması, vücudun alt hücresel saatlerini koordine etmesini ve ortama uyum sağlamasını sağlar. Oluşturduğu nöronal ve hormonal aktiviteler, yaklaşık 24 saatlik bir döngüde birçok farklı vücut fonksiyonunu düzenler.
Biyolojik yeni döngülerin başlayabilmesi için ritm sıfırlanmalıdır. Biyolojik ritmini sıfırlayan uyaranlara zeitgeber denir.
Işık en önemli zeitgeberlerden biridir.
Düzenli zeitgeberlerin düzeni ile günlük yirmi dört saatimizi endojen saatimiz, senkronize eder.
Beslenme düzeni, sıcaklık, iş hayatı, egzersiz, jet lag de zeitgeberlerdendir.
Biyolojik ritimlerin düzenlenmesinde yer alan çevresel ipuçlarına “zeitgeber” (Almanca zeit=zaman geber=verici) veya “ritim verici” adı verilmektedir. Bu ritim verici faktörler arasında en önemlisi ışıktır. Ay, mevsimler, güneş durumu da önemli faktörler arasındadır.
Genel olarak insan vücudunun 24 saatlik sirkadiyen ritmi aşağıdaki gibidir
05:00 – 07:00 kortizol sizi uyandırmak için yükselir
09:00 Testosteron zirvesi
10:00 – 11:00 en yüksek uyanıklık
14:00 – 15:00 motor koordinasyonun en güzel olduğu saatler
16:00 – 17:00 en yüksek kas kuvveti ve gücü
18:00 – 19:00 en yüksek tansiyon ve vücut ısısı
22:00 – 23:00 melatonin üretimi artmaya başlar
23:00 – 02:00 arası büyüme hormonunun en yüksek salgılandığı dönem
01:00 – 02:00 arası en derin uyku
04:00 En düşük vücut ısısı
03:00 – 06:00 En fazla REM uykusu
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
D-Dimer, çapraz bağlı fibrinin en küçük yıkım ürünüdür.
Koagulasyon ve fibrinolizin global bir aktivasyonunu yansıtır ve bu nedenle trombotik aktivitenin indirekt bir belirtecidir.
D-dimer; venöz tromboembolizm (VTE) tanısı, ilk trombotik olay (arteryal ve venöz) ve tekrarlayan VTE riski artmış bireylerin tesbiti, gebelik ve yaygın damar içi pıhtılaşma (DIC) takibi gibi bir dizi trombozla ilişkili klinik tablonun tanı ve takibinde en değerli laboratuvar testi olarak kabul edilebilir.
Bazı ilaçlar, toksinler, bakteri-virüsler, bazı aşılar, beslenme alışkanlıkları damarlarda hasara neden olur.
Damarlarımızda kan içerisinde sadece alyuvar, akyuvar, trombosit, vitamin, mineral, aminoasitler vs dolaşmaz.
Toksinler
Fazla kolesterol/Trigliserit
Kullanılan ilaç molekülleri
Otoimmun tepkiye neden olan antikorlar
Bazı aşılar ile oluşturulan antikorlar ve aşıya ait moleküller de dolaşır
Bunların bazıları damar iç duvarına (endotel hücrelere) hasar verir.
Bu etkenlerin haricinde;
Diyabet
Hipertansiyon
Romatizmal hastalıklar
Sigara, alkol de damarlara hasar verir
Endotelde oluşan hasar alanın onarılması için trombositler (platet) harekete geçerek bu yaralı yer üzerinde toplanır.
Kanda PLT bakarız. Kan tetkikinde trombosit (PLT) yüksekse (450-500 üzeri) pıhtılaşmayı düşünürüz.
Bir bahçe hortumunun iç kısmı hasar almış, su dışarıya çıkmasın diye içeriden sakız yapıştırdığımızı düşünün. Trombosit bu sakız.
Fakat tek başına yetmiyor, dağılır gider bunu sağlamlaştırmak için üzerine bir ağ öreriz. Buna Fibrin Ağ denir.
Kanda Fibrinojen yükselir ve biz yine pıhtılaşma düşünürüz.
Haliyle bu yaralı alanda onarım olunca bir yükseklik oluşur. (Fibrinoid Nekroz)
Bu yüksekliği traşlarız.
Bu traşlama sonrası ortamda kalan son ürün D-DİMER. İşte D-dimer dedigimiz mevzu kısaca bundan ibaret.
D-DİMER yüksekse pıhtılaşmayı düşünürüz.
D-dimer kanda sıfır olsun isteriz ama mutlaka bir miktar olur. Çünkü Damarlarımızda minimal hasarlar hep oluşur. Yaş ilerledikçe hasar çoğalır.
D-DİMER 0 ile 0.5 mg/L arası normaldir.
Şimdi Kana bakıyoruz pıhtılaşma var. Örneğin aspirin veriyoruz. Trombositlerin toplanmasını engelliyoruz ve pıhtı oluşmuyor.
Oh Süper değil mi?
Aklınıza geldiğine kanım sulansın iyi gelir diye aspirin kullanıyorsunuz zaten.
Peki ya damarlarınızda hasar varsa, hasar ne olacak? Trombositler bir birine yapışmaz, toplanmazsa hasarlı yeri onaramayız.
Akıllı olan; Hasarın Oluşmasını Önler..
Hasarı önlemediğimiz sürece o trombositler toplanacak, pıhtı atacak, d-dimer yükselecek. Kaçış yok
Hasarlı alan çoğaldıkça ve büyüdükçe damar dışına sızma olacak, beyin kanaması gibi hiç istemediğimiz durumlar oluşacak. Çünkü hasarlı damarın yırtılma ihtimali hep vardır..
Ne Yapmamız Gerekiyor ?
1 – En Önemlisi Beslenme
Karbonhidrat ağırlıklı beslenme alışkanlıkları bırakılmalıdır.
Geceleri 19.00 sonrası enerji değeri olan gıda ve sıvı alımı yapılmamalıdır.
Günlük 16 saat açlık periyodu olmalıdır. Tercihen 19.00 – 11.00 arası.
Fazla meyve tüketimi olmayacak. Fazla meyve TRİGLİSERİT yükseltir.
2 – Düzenli Yapılacak Testler ile Sağlığın Takibi Yapılmalıdır
HbA1c
Açlık insulin ve glikoz
HOMA-IR
LDL
TRİGLİSERİT devamlı kontrol altında tutmalıdır.
PLT
D-DIMER
aPTT
Fibrinojen
Faktör 8, 9, 10
Troponin I
CK ise belirli aralıklarla baktırılmalıdır.
3 – Antioksidan Beslenme ve Takviyeler
Glutatyon ve Resveratrol
Serbest radikaller damar duvarına (endotel) zarar verir. Bu serbest radikalleri antioksidanlar ile önlemek gerekir. Damar için Bunlardan en önemlileri Glutatyon ve Resveratrol. Bunları uygun dozlarda kullanmak gerekir.
Damarlarda bu duvarların yapısı büyük oranda Colajen proteininden oluşur. Uygun colajen kullanımı sadece cilt, kemik yapı değil damarlar için de önemlidir.
Hesperidin
“Amacımız hasarı onarmak” Hesperidin endotel hasarın onarılmasında oldukça önemlidir.
“İskemi – Reperfüzyon” (dokulara kan, oksijen, gerekli moleküller gidip onarılması), inflamasyon oluşumunda nötrofil birikimini önlemek için kullanılır.
4- Vitamin ve Mineraller
Vitaminler enerji vermez. Lakin enzimlerin çalışması, metabolik olayların olması için eksik olmaması şart.
Canlılarda oksijenin diğer moleküllerle olan reaktivitesi oldukça sınırlıdır. Bunun adı SPİN Kısıtlaması.
Endotel hasarını onarmada özellikle aşağıdakiler önemlidir.
Çinko (glukonat)
Magnezyum (Sitrat, Glisinat)
Selenyum
Demir (sadece eksikse)
Alfa lipoik asit
Vitamin D3
Vitamin B12
Vitamin B9
Vitamin B6
Vitamin C
5 – Egzersiz
İnsan vücudu hareketsiz kalmaya uygun değildir. Lakin “Ağır egzersize de” uygun değil.
Haftada üç gün (birer gün arayla) hafif aç olarak 40 dakikalık tempolu yürüyüş yapılmalıdır.
D-DİMER’ın arttığı Patolojik (Hastalık Sebepli) ve Fizyolojik (Doğal) Sebepler
Özet olarak;
Kan sulandırıcılar pıhtılaşmayı önlemek için kullanılır.
FAKAT
Endotel (damar iç duvarı) hasarını önlemek için de “yaralı bölgede” pıhtılaşma olması gerekir.
Yani kan sulandırıcı kullanmak pıhtılaşmayı önlerken, damarlarda sürekli olan hasarların iyileşmesini engeller. (Bu sebeple damar dışına sızıntı çok olur)
Bu nedenle asıl olan Hasarın Oluşmasını Önlemek olmalıdır.
Özellikle Hipertansiyon, diyabet, bazı otoimmun ve enfeksiyona bağlı hastalıklar, bazı ilaç ve aşılara bağlı hasarların önlenmesi gerek.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler
D-dimer, kan pıhtılaşma ve parçalanma sürecinin bir yan ürünüdür ve bir kan örneğinin analizi yoluyla ölçülebilir. D-dimer, bir kan pıhtısı parçalanmaya başladığında serbest kalır.
Daha spesifik olarak, kandaki trombositler bir D alt birimine bağlıdır. Kan pıhtıları oluştuğunda, iki trombosit arasındaki D grubu bir bağ oluşturur. D-Dimerler (fibrin gibi diğer faktörlerle birlikte) aracılığıyla birbirine bağlanan birçok trombosit bir pıhtı oluşturur.
Vücudun iyileşme sürecinin bir parçası olarak, oluşan pıhtılar oluştukları anda parçalanmaya başlar. Pıhtı bağları koptuğunda, D-dimer (D==D) trombositten (P) ayrılır:
Ç–P–D + Ç–P–D → Ç–P–D==Ç–P–D → Ç–P + Ç==Ç + Ç–D
Duyarlılık ve özgüllük, istenen test türüne göre değişir. Ancak, D-dimerler düşük riskli popülasyonlarda pulmoner emboli veya derin ven trombozunu tespit etmek için yüksek duyarlılığa ancak düşük özgüllüğe sahiptir.
⭐️ Hastadan flebotomi yoluyla kan alınır ve sodyum sitrat içeren bir şişeye alınarak ters çevrilerek karıştırılarak laboratuvarda analiz edilmek üzere saklanır.
Normal bir D-dimer 0,50’den düşük kabul edilir.
Pozitif bir D-dimer 0,50 veya daha yüksektir. Bu bir tarama testi olduğundan, pozitif bir D-dimer pozitif bir taramadır. Bir D-dimer için mutlaka kritik bir seviye yoktur.
Yanlış negatifler ve yanlış pozitifler meydana gelebilir. Yanlış negatiflerin sıklığı nedeniyle, bir D-dimer yalnızca pulmoner emboli (PE) için düşük şüphe veya derin ven trombozu (DVT) olarak da bilinen venöz tromboembolizm (VTE) için düşük şüphe durumunda kullanılmalıdır. Ayrıca, yaygın intravasküler koagülasyonun (DIC) değerlendirilmesinde de rol oynar.
Dikkat çekici bir şekilde, PE, DVT veya DIC yokluğunda hastalarda yüksek D-dimer’e neden olabilecek birkaç fizyolojik durum veya tıbbi durum vardır.
Bunlara hamilelik, malignite, sigara içimi, travma, enfeksiyon veya sepsis dahildir, ancak bunlarla sınırlı değildir. Ayrıca, yaşlı hastalar, hareketsiz hastalar, otoimmün bozuklukları olan hastalar veya yakın zamanda ameliyat geçiren hastalarda yüksek D-dimer olabilir. Dikkat çekici bir şekilde, patoloji olmasa bile bir D-dimer yaşla birlikte artabileceğinden, D-dimerler için yaşa göre ayarlanmış kesme değerlerinin kullanılmasını öneren yeni araştırmalar var. D-dimer testinin zamanlaması yanlış negatife yol açabilir. Örneğin, antikoagülan aldıktan sonra alınan kan negatif olabilir. Örnekleme çok erken yapılırsa, pıhtı oluşumu sırasında veya pıhtı organize olduğunda.
Pulmoner Emboli (PE) İçin D-Dimer
Pulmoner emboli, pulmoner damarlar içinde bulunan ve pıhtının aşağı akışında kan akışının azalmasına neden olan bir kan pıhtısını ifade eder. Bazı hastalarda az semptoma neden olan küçük pulmoner emboli olabilirken, bazılarında ana pulmoner arteri veya arterleri tıkayan büyük pulmoner emboli olabilir. Pulmoner emboli iki taraflı olarak ana pulmoner arterlerde yer aldığında eyer embolisi olarak adlandırılır. Eyer embolisi olan bir hastada kardiyopulmoner arrest ve ölüm riski yüksektir. D-dimer elde etmek, göğüs ağrısı, nefes darlığı veya hipoksi gibi semptom veya bulgular gösteren hastalarda ayırıcı tanıyı araştırmada yardımcı olabilir.
Wells Kriterlerine göre hastalar PE için düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak risk sınıflandırmasına tabi tutulabilir. Wells Kriterleri, derin ven trombozu (DVT) belirtileri veya semptomları, PE için klinik şüphe, taşikardi varlığı, yakın zamanda immobilizasyon (yakın zamanda ameliyat), daha önce teşhis edilmiş PE veya DVT, hemoptizi ve malignite dahil olmak üzere PE’nin çeşitli risk faktörlerini veya semptomlarını dikkate alır. Başka bir puanlama sistemi Cenevre Skoru veya revize edilmiş Cenevre Skoru’dur (rGeneva). Hastaları PE için düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak sınıflandırır. Bu skor hastanın yaşını (65 yaşından büyükse), önceki PE veya DVT’yi, yakın zamandaki ameliyatı veya alt ekstremite kırığını, aktif maligniteyi, hemoptiziyi, tek taraflı ekstremite subjektif ağrısını, palpasyona karşı tek taraflı ekstremite hassasiyetini ve yüksek kalp hızını dikkate alır.
Wells Kriterleri veya Cenevre/rCenevre skorlarına sahip bir hastayı puanladıktan sonra D-dimer siparişi verip vermemeniz ve sonuçlarla ne yapacağınız konusunda lütfen ekteki tablo 1 ve 2’ye bakın.
Özetle, düşük riskli hastalarda D-dimer istenmeli ve negatif D-dimer düşük riskli hastalarda PE’yi makul bir şekilde ekarte edebilir. Yüksek riskli hastalarda (PE için yüksek klinik şüpheniz olanlar dahil), tarama testi olarak D-dimer’den geçmek yerine görüntüleme yapılmalıdır. Orta riskli hastalarda, bir D-dimer elde edilebilir (negatif D-dimer PE’yi ekarte eder) veya klinik şüphe yüksek kalırsa doğrudan görüntülemeye geçilebilir.
PE riski yüksek olan veya D-dimer pozitifliği olan hastalarda ileri değerlendirme için görüntüleme BT anjiyogramı veya ventilasyon-perfüzyon taramasını içermelidir.
PE için düşük risk taşıdığı belirlenen kişilerde pulmoner emboliyi ekarte etmek için tasarlanmış ek bir puanlama sistemi vardır, buna Pulmoner Emboli Eleme Kuralı (PERC) kuralı denir. Bir hasta PERC kuralında listelenen özelliklerden veya belirtilerden hiçbirine sahip değilse, PE’yi ekarte etmek için D-dimer elde etmek gerekmez. Bu hastalarda D-dimer elde etme ihtiyacını ortadan kaldırmak, yanlış pozitiflerin sayısını azaltacak ve böylece pulmoner emboliyi radyografik olarak eleştirmek için radyasyona maruz kalmayı gerektiren hasta sayısını azaltacaktır.
Derin Ven Trombozu (DVT) İçin D-Dimer
DVT, kollar veya bacaklardaki derin venöz sistemde bulunan bir kan pıhtısıdır. En sık bacaklarda bulunurlar. DVT semptomları arasında eritem, ağrı, şişlik ve etkilenen ekstremitede artan sıcaklık yer alabilir. Ayrıca DVT için Wells Kriterleri olan bir risk sınıflandırma puanı da vardır. Bu puanlama sistemi yakın zamanda geçirilmiş kötü huylu tümörleri, yakın zamanda geçirilmiş immobilizasyonu (yakın zamanda geçirilmiş cerrahi müdahaleler dahil), asimetrik bacak şişliğini, kollateral damarların varlığını, şüpheli damarların bulunduğu yer boyunca hassasiyeti, daha önce teşhis edilmiş DVT’yi ve DVT için yüksek klinik şüpheyi dikkate alır. Bu puanlama sistemiyle, kişi DVT “olası” veya “olası değil” olarak sınıflandırılabilir veya düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak daha da ayrılabilir. Her iki durumda da, düşük riskli veya “olası değil” gruplarında negatif D-Dimer ile DVT ekarte edilebilir. Orta riskli, yüksek riskli veya “olası” gruplarında, pozitif bir D-Dimer, DVT’yi değerlendirmek için Ultrason ile görüntüleme gerektirir. Ancak yine de, DVT için yüksek klinik şüphe varsa, D-Dimer elde etmeden ultrason istenebilir.
Yaygın İntravasküler Koagülasyon (DIC) İçin D-Dimer
Yaygın intravasküler koagülasyon, koagülasyon kaskadı ile ilgili bir sorundan kaynaklanır. Bu, yavaş gelişirse aşırı pıhtı oluşumuna veya süreç başlangıçta akutsa kanamaya yol açabilir. DIC’nin yüksek bir ölüm oranı vardır. DIC’nin tanısal çalışmasında istenebilecek birçok farklı çalışmadan biri de D-dimer’dir. Bir hasta DIC’deyse D-dimer önemli ölçüde yükselecektir. Birinin sipariş etmeyi düşünebileceği diğer laboratuvarlar arasında fibrinojen (normalden düşük), trombosit sayısı (düşük), PT/INR (normalden uzun süreliye) ve PTT (normal veya yüksek) yer alır. Bu laboratuvarlar ayrıca, iyileşme ve umarım DIC ile normal değerlere doğru eğilim göstermeleri gerektiğinden DIC tedavisine verilen yanıtı izlemeye yardımcı olabilir. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK431064/
Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.
Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.
Sağlıklı günler dilerim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Dalıcının sağlık durumunun dalışa uygunluğu değerlendirebilmek için; sualtının yoğun ve viskoz bir ortam olduğunu, derinliğin artışı ile birlikte dalıcının basınca maruziyetindeki değişimi, ortam (özellikle düşen) sıcaklıklığının insanlar üzerindeki etkisi bilmek gerekir.
Bilinmelidir ki dalıcının bazı tıbbi ve psikolojik durumları tüplü dalışa kesin veya geçici süreyle engel teşkü etse de sportif – keyif amaçlı dalışların kuralları, ticari veya askeri amaçlı dalışın katı kurallarından daha esnektir.
Scuba (Su altı tüplü dalış) dalışlarda gerekli tüm şartlar yerine getirildiğinde amatör dalıcılar için de profesyonel dalgıçlar için de riskler düşüktür.
Risklerin düşürülmesi için gereken şartların başında kişinin sağlık durumu gelir.
Bu sebeple dalış yapacak amatörlere de ve profesyonellere de sağlık durumlarının su altındaki şartlara uygun olup olmadığı açısından doğru bir değerlendirme – muayeneye yapımalıdır.
Dalış öncesi muayenenin amacı, dalış yapacak kişinin sualtı dalışını sağlığı açısından tehlikeye düşürecek bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmaktır.
Ayrıca dalıcıların su altına adaptasyonu için disiplinli olması ve uygun ekipmanla dalış yapması gerekir.
Her ne maksatla olursa olsun dalıcılar su altına ilk kez dalışın öncesinde ve sonra da yıllık periyodik olarak scuba dalışı konusunda hekimlik tecrübesi olan;
KBB
Göğüs Hastalıkları
Kalp Damar, Psikiyatri
Nöroloji
Dahilliye (Endokrin-Kan-Sindirim Sistemi açısından değerlendirecek)
Göz uzmanları değerlendirmelidir.
Dalıcını sorunu varsa ayrıca;
Ortopedi
Plastik Cerrahi
Cerrahi vb gibi bölümler değerlendirmelidir.
Tüm hekimlerin raporları ile birlikte Su Altı Uzmanı Hekim tarafından son değerlendirme yapılmalıdır.
Dalış sırasında dalıcının Kulak Burun Boğaz bölgesindeki bir sorunun denge kaybına veya basınç eşitleyememe gibi bir duruma yol açması hem kendisi hem de dalış eşi için hayati bir sorun teşkil eder.
Kulak Burun Boğaz bölgesi hastalıkları veya yetersizlikleri normal şartlarda fark edilmemiş olabilir. Önceden herhangi bir belirti vermemiş olan bir durum su altında ortaya çıkabilir. Su altında gelişebilecek bir sorun ise dalıcının zor anlar geçirmesine hatta boğulmasına neden olabilir.
Dalışlarda en yoğun ve sık sorunların yaşandığı Kulak Burun Boğaz bölgesidir.
KULAK-BURUN-BOĞAZ MUAYENESİ
Anamnez
Dalış için sağlık muayenesi olan kişilerin tümünün sağlık özgeçmişi ayrıntılı olarak sorgulanmalıdır.
Fizik Muayene
Dalış için sağlık muayenesi olan kişilerin tümünün;
Dış kulak yolu; Gözle ve otoskop ile dış Kulak yolu, Timpanik zarı ve Tuba Eustachi fonksiyonu açısından değerlendirilmelidir.
Otoskop ile oto-inflamasyon açısından zar hareketinin gözlenmelidir.
Gerek görülürse;
Timpanometrik ve Odyometrik inceleme,
Hiperbarik odada 50 psi basıncı dengeleme testi yapılır.
Burun ve sinüsler açısından: Nazal endoskopi ve nazofarenks endoskopisi yapılması burun pasajlarını, sinüs girişlerini ve tuba Eustachi ağzını tehdit eden bir patoloji açısından önemlidir.
Larenks, Solunum yolları ve Boyun açısından: İndirekt larengoskopi ve boyun palpasyonu yapılması uygun olur.
Odyolojik İncelemeler
Timpanometrik tetkik (Orta kulak basınç ölçümü) hem zarda gözle görülemeyen yada gözden kaçan olası bir deliği hem de kulağın eşitleme yetersizliği hususunda bilgi vereceği için değerli bir yöntemdir.
Odyometrik tetkik, (İşitme ölçümü) şart olmamakla beraber, hem olası bir orta kulak patolojisini hem de olası bir işitme kaybını hususunda bilgi vereceği için değerli bir yöntemdir.
Radyolojik İncelemeler
Water’s pozisyonundaparanazal sinüslerin grafileri hava hapsine neden olacak bulguları değerlendirmek değerlendirilmelidir.
Schüller grafi,de (kulağın radyolojik incelenmesinde) ”havalanma bozukluğu” olduğunda ya da teşhisinde radyolojik “kronik mastoidit” olan dalıcının otoskopik ve diğer muayene bulguları normal ise dalışa engel bir durum oluşturmaz. Lakin çocukluktan başlayan tuba Eustachi fonksiyonu bozukluğunu gösterir.
Laboratuar İncelemeleri
Hemogram (CBC /Tam Kan Sayımı)
Rutin Kan Kimyası (Kan Şekeri, ALT, AST vb gibi)
Tam İdrar tahlilleri
Dalıcının metabolik hastalıkları, kansızlıkları (anemi) ve enfeksiyon hastalıklarını da araştırmak için gereklidir.
Dalış için gerekli Kulak-Burun-Boğaz muayenesi ve tanı yöntemleri standartları aşağıda gösterilmiştir.
Dalıcılarda KBB Muayenesi ve Tanı Yöntemleri Özeti
Dalıcının Durumu Tanı yöntemi
Normal görünümde dış kulak yolu ve kulak zarı Otoskopi
Normal burun ve tuba Eustachi fonksiyonu Eşitleme manevraları ve timpanometrik tetkik
Yeterli işitme Odyometri
Normal periferik vestibüler fonksiyon Anamnez, fizik muayene, gerekirse kalorik test
Stapez ameliyatı hikayesi olmaması Anamnez
Dalışta Yaşanan Kulak – Burun – Boğaz Sorunları
Dalışlarda meydana gelen tüm sorunların %50 si Kulak-Burun-Boğaz kaynaklı olup vücudun en çok etkilenen sistemidir.
Barotravma, Kulak-Burun-Boğaz sorunlarının temel nedenidir.
Barotravma, dış basınç değişikliklerine bağlı olarak vücut içindeki kapalı hava boşluklarında, değişen gaz hacmine bağlı meydana gelen doku hasarı ile seyreden klinik (tıbbi) bir durumdur.
Dalış sırasında en sık görülen sağlık sorunu sebebi Barotravma olup en çok etkilenen yer orta kulaktır.
Dalışta en çok etkilenen kapalı hava boşlukları kemiklerin içindeki boşlukları sırası ile aşağıdaki gibidir.
Boyle Yasası matematiksel olarak şu şekilde ifade edilebilir;
Basınç hacimle ters orantılıdır.
Veya PV = k Basınç ve hacmin çarpımı sabit bir sayıdır (burada k olarak gösterilir)
Burada P – gazın basıncı V– gazın hacmi ve k – belirli bir sıcaklık ve gaz miktarı için sabittir.
Boyle yasası, belirli bir gaz kütlesinin sıcaklığı sabit olduğunda, basıncı ve hacminin çarpımının da sabit olduğunu belirtir. Aynı maddeyi iki farklı koşul kümesi altında karşılaştırırken, yasa şu şekilde ifade edilebilir:
Bir gazın hacmi arttıkça basıncının orantılı olarak azaldığını ve bunun tersinin de geçerli olduğunu göstermektedir.
Dalışın her 10 metresinde basınç 1 atmosfer artar.
Bu hesaba göre su yüzeyindeki herhangi bir hava boşluğunun hacmi 10. metresinde yarıya, 20 m de üçte birine, 30 m de dörtte birine iner.
Genellikle derinlikler endişe verici görülse de aslında ilk 10 m de en büyük hacim değişikliği olur. Bu sebeple sığ dalışlar bile oldukça tehlikelidir.
Atrofik kulak zarı, ya da stapes ameliyatı olmuş olanlar, aktif allerjik nezlesi, üst solunum yolu enfeksiyonu, septum deviasyonu, nazal polipozis gibi hastalıkları olanlar sığ sularda da risk altındadırlar.
Kulak-Burun-Boğaz yollarında barotravma’ya bağlı olarak oluşabilecek sorunlar;
Dış ve Orta Kulak barotravması
İç Kulak barotravması Paranazal sinüs barotravması
Diş barotravması
Alternobarik vertigo
Dalışlarda basınç değişimlerinden en sık etkilenen bölgeler orta kulak ve sinüslerdir.
Eustachi borusu tıkanıklığı ya da sinüs girişlerinin tıkanıklığı durumlarında dalışlarda kulağı eşitlemenin (basıncı) mümkün değildir.
Eustachi borusu tıkanıklığı ya da sinüs girişlerinin tıkanıklığı ilaç tedavisi ya da cerrahi tedavi ile giderilmesi gereken geçici bir dalış engeli durumlarıdır.
Dalışta Kulak – Burun – Boğaz Sahasına Ait Risk Faktörler
Dış Kulak Yolu Buşonu
Serumen, dış kulak yolunun sağlığı açısından çok gerekli kulağın doğal salgısıdır.
Lakin bazı durumlarda aşırı serumen oluşması ya da yeterince dışarıya atılamaması sebebiyle dış kulak yolunda birikip, buşon (tıkaç) oluşturabilir. Sıklıkla kulağı temizlemek maksadı ile yapılan eylemler daha da fazla tıkanmasına yol açar.
Dalış sırasında kulağa kaçan su hali hazırda dış kulak yolunda var olan buşon tarafından emilerek dış kulak yolu iltihaplarına yol açabilir.
Yine kulak yolunun tam tıkanıklığında dalış yapılan ortam suyunun serinliği tıkalı kulak yolu ile tıkalı olmayan kulak yolu arasında ısı farkına ve dolayısı ile baş dönmesine yol açar.
Buşon ile kulak zarı arasındaki alanda sıkışan havanın hacmi dış kulak yolu barotravmasına yol açmak açar.
Rutin her dalışta dış kulak yoluna su ile dolar. Dalıcı farklı manevralara orta kulak basıncını çevredeki su basıncına eşitlemeye çalışır. Muvaffak olduğunda da sorun yaşamaz.
Ancak, dalıcının dış kulak yolunda tıkayıcı herhangi bir madde (buşon,yabancı cisim, kulak tıkacı, vs..) varsa, yukarıda da bahsi geçen (bu tıkaç ile kulak zarı arasında hapsolmuş) havalı alan oluşur. Yüzeyde herhangi bir sorun yoktur.
Fakat dalıcı dalış esnasında alçalma safhasında çevre basıncı artacağından bu alandaki hapsolmuş havalı alanın hacmi azalır ve kulak zarı dışarı doğru (bu havalı alana doğru) itilmiş olur.
Bu durum ağrı, kanama ve zarda yırtılmaya neden olabilir.
Bunun için gerekli basınç farkı sadece 150 mmHg kadardır ve 2 m lik derinlikte oluşabilir.
Çözümü, dalış öncesi aile hekimi veya işyeri hekimi tarafından muayene edilmesi gerekli gördüğü takdirde buşon’un çıkarılmasıdır. Aile hekimi veya işyeri hekimi gerekli gördüğü durumlarda KBB uzmanına da muayene olunması gerekebilir.
İşitme Kayıpları
İşitme eşiği sınırı amatör dalıcılar için önemli değildir. Lakin rutin konuşmaları işitip anlayabilecek “yeterli işitme”sinin olması gerekmektedir. Tabi ki dalış öncesi hayatında işitme kaybı olan dalıcılara dalış etkinliğinin işitme sistemi üzerine zararlı etkileri olabileceği bilgisi verilmelidir. Özellikle bir kulağı işitme kayıplı olan tek kulağı ile işiten dalıcılara işitmelerinin kötüleşebileceği konusundaki riskler anlatılmalıdır. Özellikle işitme yetenekleri ile hayatlarını kazananlar, mesleklerini icra edenler (Müzisyenler, Ses – Sonar Operatörleri, Pilotllar vb gibi) için bu bilgilendirme önemli bir husustur.
Dalış yapanlarda İşitmenin bozul sebepleri;
Barotravma
İç kulak dekompresyon hastalığı
Basınca bağlı koklear dejenerasyon
Kulak Zarında Çökmeler ve Retraksiyon Poşları
Eustachi borusu fonksiyon bozukluğu ve/veya geçirilmiş orta kulak hastalığı olduğunu gösterir. Ki bu durum dalış için göreceli bir yasak oluşturur.
Dış Kulak Yolu Ekzostozları
Egzostoz dış kulak yolunun zara yakın olan kemik kısmındaki düzensizliktir.
Daha çok soğuk sularda yüzen ve dalan kimselerde oluştuğu varsayılır. Dış kulak yolunun kısmi tıkanması yoluyla serumen birikmesini ve onunla ilgili problemleri kolaylaştırır. Geniş ve tıkayıcı ekzostoz’lar cerrahi müdahale ile giderilebilir.
Kulak Zarı Delinmesi ve Timpanoplasti Ameliyatı
Kulak zarının delinmesi ya da yokluğu, dalışa kesin enge bir durumdur.
Çünkü; kulak zarı dış kulak yolu ile orta ve iç kulağı ayıran bir bariyerdir. Olmaması yada delik olması orta ve iç kulağa su kaçması ile enfeksiyona neden olur. Aynı zamanda sağlam kulak ile arasında basınç farkı ve/veya ısı farkı oluşması nedeniyle şiddetli baş dönmesi bulantı ve kusmaya neden olması sebebiyle su altında hayatı tehdit edicidir.
Geçici kulak zarı delinmelerinde, yırtılmalarında ise iyileşmenin düzeyi değerlendirilmeli, klinik iyileşme izlenmeli ve ilk 4-6 hafta dalış geçici olarak engellenmelidir.
Timpanoplasti, (zardaki deliğin kapatılması ameliyatı) sonrasında bazı KBB uzmanları dalışı yasaklarken, diğer bir kısmı da dalışa onay verirler. (Onay veren KBB Uzmanları, ameliyat sonrasında, bilinçli ve tecrübeli dalgıcın, orta kulak sıkışmasına engel olabileceği ve dalışa devam edebileceği yorumunu yapmaktadır.)
Orta Kulak Operasyonları
Orta kulağın büyük ameliyatları dalışa kesin engel bir durumdur.
Diğer orta kulak ameliyatları sonrasında, özellikle ameliyatı yapan KBB uzmanı mümkün değilse başka KBB uzmanı dalış yapıp yapamayacağı kararı vermelidir.
Basit masteidektomi geçirilmiş olması dalış için aykırılık oluşturmaz.
Effüzyonlu Otit (Orta kulakta sıvı birikmesi) ve Grommet (kulak havalandırma tüpleri)
Effüzyon (orta kulak sıvıları) oluşma sebepleri;
Eustachi borusunun iyi çalışmaması.
Orta kulağın iyi havalanamaması ve basıncın düzenlenememesi. Dalış yasaktır.
Kulak zarına havalandırma tüpü takılması durumunda da hem açık olan tüpten orta kulağa su kaçıp enfeksiyona ya da baş dönmesine neden olabileceği, hem de tüpün tıkalı olabileceği ve bu durumda basıncın dengelenemeyeceği nedenleriyle dalış önerilmez.
Otoskleroz ve Stapedektomi Ameliyatı
Otoskeroz, kulak zarında delik, kulakta ağrı ya da akıntı olmadan, işitmenin genç / orta yaşlarda bozulmasıyla ve sesin iç kulağa iletiminin engellenmesiyle karakterize bu durumda, Stapedektomi operasyonu ile hareket yeteneğini kaybeden stapes (özengi) kemikciği çıkarılıp yerine protez (piston) konur.
Bu ameliyattan sonra hastanın işitmesinin tam düzelmesine ve hiçbir denge şikayeti olmamasına rağmen kesin dalış yasağı vardır.
Aksi halde dalış derinliği ile artan dış ortam basıncı, takılan pistonu iç kulağa iterek, çok şiddetli baş dönmesi, bulantı ve kusma sonucunda hayatı tehdit edici bir durum oluşturabileceği gibi; olası bir kulak enfeksiyonu da işitmede tam ve geri dönmez kayıplara (sağırlığa) yol açabilir.
Yuvarlak Pencere Yırtılması
Dalışlarda iniş sırasında şiddetli Valsalva manevrası ile ya da yükselme sırasında orta kulak basıncının dengelenememesi sonucu oldukça nadiren meydana gelir. Sualtında olduğunda dalıcının hayatını tehdit eden ciddi bir risktir. Acil bir kulak ameliyatı gerekir.
Meydana geldiğinde işitmede kayıp, şiddetli baş dönmesi, bulantı ve kusma ile seyreder.
Yırtık tamiri sonucunda işitme ve denge sorunları tamamen giderilebilir.
Ameliyat başarılı da olsa da; KBB hekimlerinin bir kısmı dalış önermezken. (Dalış yasağına rağmen dalışa devam edenlerin sorun yaşamaması sebebi ile) bazı KBB hekimleri dalışa izin vermektedir.
İç Kulak Dekompresyon Hastalığı
Dekompresyon hastalığı iç kulakta da oluşabilir ve gerek işitmede gerek dengede kalıcı bozukluklara yol açabilir. Sportif dalışlar açısından sorun olmasa da profesyonel dalışlar önerilmez.
Meniere Hastalığı – Ani işitme kaybı (İç kulak hastalıkları)
Meniere hastalığı, iç kulaktaki endolenf sıvısının miktarındaki artış nedeniyle baş dönmesine yani denge bozukluğu ve iştime kaybına yol açabilen bir iç kulak hastalığıdır.
Ani işitme kaybı, daha önce herhangi bir problem olmadan, 72 saat içinde gelişen, işitme testinde birbirini takip eden üç frekansta en az 30 dB ‘den fazla kayıp görülen ve işitme siniriyle iç kulak dokusu üzerinde hasar oluşmasına denir.
Kulak işitme organı olduğu gibi iç kulak aynı zamanda denge organıdır. Bu sebeple iç kulağın tüm hastalıklarında dalış tehlikeli olması sebebi ile kesin dalış yasağı vardır.
Yarık Damak
Damak Yarığı olanlar (tamir edilmiş de olsa), sık rastlanan tuba Eustachi fonksiyon bozuklukları nedeniyle dalış öncesi dikkatli kontrolden geçirilmelidirler.
Burun İçi Tıkanıklıkları
Septum Deviasyonu (Burun orta bölme eğriliği) ve Konka hipertrofileri gibi burun içi tıkayıcı nedenlerle cerrahi girişim de gerekebilir. Dalışa Göreceli Engeldir.
Allerjik Nezle
Allerji, burun ve kulak içinde ödem meydana getirerek kulakta ve sinüslerde barotravmalar açısından dalışta belirgin risk oluşturur. Dalışa Göreceli Engeldir.
Polipler
Polipler, (Sinüslerdeki) hem kulak hem de sinüs barotravmaları açısından dalışta belirgin risk oluşturur. Dalışa Göreceli Engeldir.
Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu ve Sinüzit
Nezle durumunda orta kulak ve sinüs sıkışmaları dikkate alınarak dalış önerilmez. Dalışa Göreceli Engeldir.
Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu olan dalıcılar hem orta kulak ve sinüs sıkışmaları dikkate alınarak hem de olası bronş ve Akciğer sıkışmaları nedenleriyle dalış yapmamalıdır. Dalışa Göreceli Engeldir.
Sinüs barotravması en çok tutulan sinüsler, klinik açıdan maksiller sinüsler, radyolojik açıdan frontal sinüslerdir.
Dalışın alçalma safhasında, sinüs ostium’unun tıkanıklığı nedeniyle oluşur. Sinüs boşluğunda oluşan göreceli vakum ödem ve kanamaya yol açar. Ağrı ortaya çıkar. Yükselme safhasında, sinüslerde genişleyen havanın bu kanı dışarı atmasına bağlı olarak burundan kan gelir.
Trakeostomi
Soluk borusuna bir çok sebeple delik açılması (Trakeostomi) gerekebilir. Yine Gırtlak kanseri sonrasında gırtlağın çıkarılması (Total Larenjektomi) gibi durumlarda dalış sporu zaten olanaksızdır.
Felç ve Kanser
Yüz Siniri Felçleri Ve Baş-Boyun Kanserleri Radyoterapisi sonrasında dalış sporuna devam edilmesi önerilmez.
Diş Sorunları
Diş çürükleri, diş eti abseleri, dolgu ve kaplama altı boşluklar, kanal tedavisi sonrası oluşan boşluklar, tam ya da kısmi hareketli protezler gibi durumlarda dişin içine hava girmesi yoluyla, derinlikte oluşacak basınç değişikliklerinde sıkışma ve ağrı yapabilecek hastalıklarda dalış yasaklanmalıdır.
⭐️⭐️ Dişi olmayan dalgıçlar regülatörü rahat kavramak için özel ağızlık yaptırmalıdır.
KBB MUAYENESİ SONUÇLARINA GÖRE DALIŞ ONAY DURUMU
Dalış nedeniyle sakatlık ve ölüm şeklinde yüksek risk olan tıbbi bulgularda kesin dalış yasağı vardır ve “dalışa kesin engel durumlar” başlığı altında aşağıda ayrıntılandırılmıştır.
Zamanla ya da uygun tedavi ile normale dönebilecek olanlar veeya belli koşullarda dalış yapılabilecek tıbbi durumlarda göreceli dalış yasağı vardır ve “dalışa göreceli engel durumlar” başlığı altında aşağıda ayrıntılandırılmıştır.
Zamanla kendiliğinden veya ilaç tedavisi ile ya da cerrahi tedavi ile iyileşecek geçici tıbbi durumlar düzelene kadar dalış yasaklanmalı, düzelme sonrası dalış yapılmalıdır ve “dalışa geçici engel durumlar” başlığı altında aşağıda ayrıntılandırılmıştır.
DALIŞA KESİN ENGEL DURUMLAR
Kulak
Kronik orta kulak hastalıkları (Kolesteatoma…vs)
İç kulak hastalıkları (Meniere hastalığı…vb)
Geçirilmiş yuvarlak pencere yırtıkları
Geçirilmiş ossiküloplasti ameliyatları
Geçirilmiş Stapedektomi ameliyatı
Geçirilmiş iç kulak ameliyatları
Baş-boyun
Trakeostomi (Boyunda solunum deliği) varlığı
Üst solunum yolları darlıkları ve tıkanıklıkları
Larengosel (Gırtlak hava kistleri)
Larenjektomi ameliyatları
Gırtlakta paralizi
Gırtlakta stenoz
Gırtlakta tümör
DALIŞA GÖRECELİ ENGEL DURUMLAR
Kulak
Orta kulak basıncını dengeleme sorunları (Yüzeyde ya da dalışın ilk metrelerinde eşitleme problemi olması)
Kulak zarı havalandırma tüpleri (Grommet kısa süreli kulak tüpü)
Kulak zarı delikleri
Effüzyonlu otit
Burun ve sinüsler
Septum deviasyonu
Allerjik nezle
Nazal polip
Ü.S.Y.E.
Sinüzit
Nezle
Grip
DALIŞA GEÇİCİ ENGEL DURUMLAR
Kulak
Orta kulak basıncı dengelenme sorunları (Eustachi borusu fonksiyon bozuklukları)
Geçirilmiş kulak kepçesi donmaları, tekrarlayan dış kulak iltihapları
Aşırı ince (monomenik) timpan zarı, timpan zarı retraksiyonları
Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.
Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.
Sağlıklı dalışlar dilerim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Tüm yağ çeşitlerinde Omega-3 ve Omega-6 yağ asitleri yağın çeşidine göre farklı oranlarda bulunur. Linoleik Asit (LA) yani omega-6 pro-inflamatuar (iltihabı tetikleyici) bir maddedir.
Bu bakımda tükettiğiniz yağda Linoleik Asit (LA) yani omega-6 pro-inflamatuar ne kadar “az” ise o yağ size o kadar az zarar verir.
Aşağıdaki yağ çeşitlerinden kırmızı ile gösterilenler (ayçiçeği, kanola, mısır özü yağı, soya yağı, pamuk yağı) çok fazla LA içerir.
Bu bakımdan uzak durunuz.
Yeşil ile gösterilenler ise (kuyruk yağı, tereyağı, iç yağı, Hindistan cevizi yağı) da çok az LA içerdiğinden yararlı yağlardır.
En iyi kalite zeytin yağı bile olsa LA içeriği açısında iki grup arasında kalmaktadır. Zeytinyağı üretidiği zeytin ve işleme tekniğine göre %3 ile %27 arasında Linoleik Asit (LA) yani omega-6 pro-inflamatuar içerir.
Günlük yağ tüketiminizi gözden geçirdiğinizde göreceksiniz ki pişmiş gıda alımınızın çok büyük bir kısmında tohum yağları hakim.. Yukarıdaki listede gördüğünüz gibi tohumlardan elde edilen yağlarda Linoleik Asit (LA) oldukça yüksek. Bu durumda vücudunuzun ihtiyacı olan Omega 6 miktarının çok daha fazlasını tükettiğinizi göreceksiniz.
Omega 6 yağ asitlerinin en yaygın olanı Linoleik Asit (LA) esansiyel yağ asitleri arasında yer aldığından aşırı tüketimi durumunda sağlık sorunlarına neden olabilir.
Bu nedenle omega 6 yağ asitlerini omega-3 yağ asitleriyle dengelemek önemlidir.
Omega 6’nın fazla tüketiminde;
Yüksek miktarda omega 6 yağ asidi tüketimi, oksidatif stresin (vücudunuzdaki serbest radikaller ve antioksidanlar arasındaki dengesizlik bu da yaşlanma başta olmak üzere bir çok kronik hastalığın sebeplerindendir) artmasına neden olur.
Aşırı omega 6 yağ asidi tüketimi, vücutta inflamasyonu (Daha önce paylaştım bu konuyu) artırır.
Omega 6 ve omega-3 yağ asitleri arasında denge sağlanmadığında kalp hastalıkları, obezite, diyabet ve diğer kronik rahatsızlıkların riski artar.
Aşırı omega 6 tüketimi, kan pıhtılaşmasına yol açarak kalp krizi ve felç riskini artırır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
⭐️⭐️ Linoleik Asit: Standart Amerikan Diyetinde Artan Alımın Etkilerinin ve Kronik Hastalıklarla İlişkilerinin Anlatımsal Bir İncelemesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37513547/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Allerjiniz olduğunda kullandığınız ilaçları hatırlayın..!! Farklı etken maddeler olsa da genel adlandırılmaları ANTİ HİSTAMİNİK‘ler. Evet ANTİ (Karşıt – Zıt demek) neye HİSTAMİN‘ e…
Gelin bu ilaçlarla karşı durmaya çalıştığımız Histamin neymiş…Mekanizması nasıl işliyormuş inceleyelim..
Histamin, Beyaz kan hücrelerinde Histidin aminoasidinden türeyen ve salınan bir maddedir.
Histamin, vücut içerisinde meydana gelen stres durumlarında veya allerjik olaylarda doğal olarak üretilir. Kılcal damarları genişletir, düz kasların kasar, mide asidi salgısını arttırır. Uyku-uyanıklık arasındaki döngüyü ve bilişsel işlevi düzenlemek gibi görevleri de vardır.
Histamin, doğal olan üretimi ve salınımı vücut içi dengelerin bozulması sebebiyle artabilir. Bu durum birçok sebeple meydana gelebilir. Bu duruma bazı; hastalıklar, ilaçlar dahil kimyasal maddeler ve besinler sebep olabilir.
Histamin artıran ilaçların etken maddeleri;
Naproksen Ağrı kesici
Metamizol Ağrı kesici
Flurbiprofen Ağrı kesici
İdometazin Ağrı kesici
Ketoprofen Ağrı kesici
Diklofenak Anti enflamatuar, ağrı kesici
Kodein Ağrı kesici, öksürük giderici
Verapamil Tansiyon ilacı
Klonidin Tansiyon ilacı
Dihidralazin Tansiyon ilacı
Furosemid İdrar Söktürücü
Klavulanik Asit Antibiyotik
Sefuroksim Antibiyotik
Siprofloksasin Antibiyotik
Haloperidol Nöroleptik
Karbamazepin Antiepileptik
Metoklopramid Bulantı ilacı
Simetidin Mide Koruyucu
Takrin Alzheimer Hastalığı
Bupropiyon Antidepresan, sigara bırakma tedavisi
Bu ilaçları kullanıyorsanız ve aynı zamanda Histamin İntoleransı veya Allerji‘niz varsa iyi düşünün ve hekiminizle muhakkak konuşun.
Vücudunuzda yukarıdaki hastalıklar, eksiklikler vb gibi varsa ve aynı zamanda Histamin İntoleransı veya Allerji‘niz varsa iyi düşünün ve hekiminizle muhakkak konuşun.
Bilin ki bunlar histamini yıkıp parçalayacak olan DAO enzimini bloke ederler, var olan enzim yetmez olur. Histamin parçalanamayınca seviyesi yükselir. Artan seviye ise var olan sorunlarınızı arttırır.
Bu durumda akla DAO enzimini arttırmanın yolu var mı sorusu gelebilir.
Mesela; Bezelye aşırı miktarda histamin içerir. Fakat çimlenirken kendi histaminine karşıda bir kompleks molekül üretir.
Çimlendirilmiş bir tutam bezelyenin çim kısmını sıcak suda 10 dakika bekletip günlük 1 bardak çayı içilirse DAO enziminiz yükselir. (Çim kısmı yenilebilir lakin tadı pek keyifli değil)
DAO enzimi tabletleri de bu şekilde imal edilir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Çalışanımızın işyerinde boğaz enfeksiyonu olan bir arkadaşının öksürüğünden damlacık yolu ile streptokok bakterisi veya virüs aldığında (solunum yoluna girdiğinde) ilk karşılayan Dentrik hücrelerdir. Bunlar Makrofaj hücrelerdir.
Çalışanımızın bağışıklık sistemi yeterli olduğu taktirde vücuduna giren bu bakteri veya virüsü dentrik hücreler (Makrofajlar) bunu fagosite ederek (yani balon gibi içine alarak) kan dolaşımına girmelerini engellerler. Dentrik hücreler (Makrofajlar) içine aldıkları virüs veya bakteri ile birlikte lenf kanalına girerler.
EK BİLGİ: Çalışanımızın vücudunda her insanda olduğu gibi iki dolaşım sistemi vardır. Kanı taşıyan dolaşım sistemi (damarlar), lenf sıvısını taşıyan lenfatik sistemdir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Dentrik hücreler (Makrofajlar) içinde lenf kanalına giren virüs ve bakteri lenf düğümüne (nodu) getirilir ve CD4 hücrelere sunulur. Burada Th1 ve Th2 vs ile stokinler salgılanır… Bu sürece İmmünite(Bağışıklık)
Her zaman vücudumuz başarılı olamaz. Bağışıklık sistemimiz zayıfladığında yada biyolojik etkene çok fazla maruz kalındığında Dentrik hücrelerin (Makrofajlar) gücü yetmediği zaman kanda HİSTAMİN denilen bir madde salgılanıyor.
BİLGİ:Histamin, doğal bir aminoasit olarak bilinen histidinden türeyen, bağışıklık sistemi tarafından beyaz kan hücrelerinden salınan bir maddedir.
Damar duvarının iç yüzü tuğla bir duvar misali Endotel hücrelerden oluşur. Histamin, salındığı ilgili bölgede damar endotelini (duvarı oluşturan tuğlaların arasını) açar.
Damar endotelinin aralıklarından dışarıya sıvılar ve protein parçaları sızar. Bütün bunlarla beraber bir bağışıklık hücresi olan Nötrofil de damar dışına çıkar.
BİLGİ:Nötrofil: Vücudun enfeksiyon ve inflamasyon ile savaşmasına yardımcı beyaz kan hücresi türüdür. Kemik iliğinde üretilerek damar içinde vve dışında bakteri ve mikroorganizmalarla savaşıp, onları yakalama ve yok etmede görevlidir. Hasarlı hücreleri onarmaları ve bağışıklık tepkisi oluşturmaları için diğer hücrelerle iletişim kurarlar. Böylelikle vücutta iltihaplanmayı düzenlemede önemli bir rol oynarlar. Kan, doku ve lenf düğümlerinde dolaşan nötrofiller, küresel bir şekle sahiptir ve enfeksiyonla savaşmak için şekil değiştirebilirler.
Nötrofil, dentrik hücrelerin (Makrofajların) gücünün yetmediği bakteri ve virüsü yok etmek için savaşırken savaş bölgesinde
Kızarıklık (Rubor)
Isınma (Color)
Şişlik (Tumor)
Ağrı (dolor) oluşur.
İNFLAMASYON görüntüsü budur. Genellikle kızarıklık ve ısınma ile başlar. Sonrasında şişlik ve ağrı oluşur. Lakin birçok farklı sıra ile de görülebilir.
Bu sebeple gelen bakteri ve virüsleri ilk girdikleri anda dentrikler ile fagosite edip lenf kanalına atabilmek idealidir. Sonrasında vücudun yükü artmaktadır.
Nötrofil ile oluşan bu durum akut inflamasyon akut yani sürelidir. 2 gün le 2 hafta arasında sonlanır.
《Ağrı kesici ilaçların isimlerinin içerisinde Dolor (ağrı) kelimesine dikkat edin. Artık nereden geldiğini biliyorsunuz.》
İnflamasyonu yukarıda basit bir Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu örneğinde gördükten sonra biraz ayrıntılandırayım.
İnflamasyon aslen etkeni yok etmek, dokudan uzaklaştırmak olmadı etkenle doku arasında bariyer koymaktır. Lakin enflamasyonun kendisi de hücre ve doku hasarı yapabilir ki bu durum bir çok kronik hastalığın oluşumunun temel nedenidir.
İnflamasyon, hücre veya dokunun hasarıdır. Bu hasar yol açan faktörler aşağıdadır.
Hipoksi
Fiziksel etkiler (travma, kesi, sıcak/soğuk vb gibi)
Kimyasal ajanlar, ilaçlar
Biyolojik ajanlar (enfeksiyonlar)
Genetik hasar
İmmün sistem hasarı
Beslenme bozuklukları
İnflamasyonla eş zamanlı olarak hücre ve dokuların tamiratı da başlar.
İnflamasyonun sonuçları
Tam doku iyileşmesi
Akut iltihabın sınırlandırılması – abse
Kronik iltihap
Skar (Nebde) dokusu ile iyileşme
İnflamasyon her ne kadar vücudun normal bir bağışıklık işlevi olarak kabul edilse de kronikleşmesi durumunda meydana geldiği bölgenin hasarlanmasına neden olabilir. Kronik enflamasyon yazımızı ayrıca okuyabilirsiniz.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Ayrıntıları Sevenler Okumaya Devam Edebilirler
EK BİLGİ:CD4 hücreleri bağışıklık sisteminin yöneticileri ya da diğer bir bakışla bağışıklık ordusunun generalleridir. Normal değeri kande 800-1500 hücre/mm3 dür.
Beyaz kan hücrelerinin bazı türleri, yani fagositler “casuslar” olarak hareket eder ve vücudu istila eden, yabancı maddeleri veya organizmaları aramak için devriye gezerler. Bir düşmana (Virüs, bakteri gibi) rastladıklarında generalleri (CD4 hücreleri) vücudun ordusunu harekete geçirmeleri için uyarırlar.
Generaller (CD4 hücreleri) daha sonra bağışıklık sistemindeki “asker” lerin (katil T hücreleri, B hücreleri, antikorlar vb gibi) silahlarını alıp savaşmaları için emir verirler.
CD4 lenfosit sayısı, bağışıklık sisteminin ne kadar sağlıklı olduğunun bir göstergesidir. CD4 hücre sayısı, fırsatçı hastalık riskinin en iyi göstergesidir. 500 hücre/mm3’ün altındaki CD4 değerleri genellikle bağışıklık baskılanması ve fırsatçı enfeksiyonlara karşı savunmasızlığın bir göstergesidir.
EK BİLGİ: T yardımcı (Th) hücreleri, bağışıklık tepkisinde önemli bir rol oynayan T hücrelerinin bir alt kümesidir. İşlevlerine, sitokin profillerine ve destekledikleri bağışıklık tepkisi türlerine göre farklı alt kümelere, özellikle Th1 ve Th2’ye sınıflandırılabilirler. Th1 ve Th2 yardımcı T hücresi alt kümeleri arasındaki temel farklar şunlardır:
Th1 Yardımcı T-Hücreleri
Sitokin Üretimi : Th1 hücreleri öncelikle IFN-γ (interferon-gama) , TNF-α (tümör nekroz faktörü-alfa) ve IL-2 (interlökin-2) gibi sitokinleri üretir.
Bağışıklık Tepkisi : Th1 hücreleri , virüsler ve bazı bakteriler gibi hücre içi patojenlere karşı savunma için hayati önem taşıyan hücre aracılı bağışıklıkta öncelikli olarak rol oynar . Makrofajları aktive eder, patojenleri fagosite etme yeteneklerini artırır ve sitotoksik T hücrelerini (CD8+ T hücreleri) uyarır.
Patojen Hedefleme : Th1 yanıtları genellikle viral enfeksiyonlara ve Mycobacterium tuberculosis gibi hücre içi bakterilere karşı etkilidir.
İlişkili Durumlar : Th1 yanıtları, inflamasyonu teşvik etmedeki rolleri nedeniyle sıklıkla otoimmün hastalıklarda ve kronik inflamatuvar durumlarda rol oynar.
Th2 Yardımcı T-Hücreleri
İlişkili Durumlar : Th2 yanıtları, IgE üretimini ve eozinofil aktivasyonunu teşvik etmedeki rolleri nedeniyle astım, saman nezlesi ve diğer atopik durumlar gibi alerjik hastalıklara katkıda bulunabilir.
Sitokin Üretimi : Th2 hücreleri öncelikle IL-4, IL-5, IL-6, IL-9 ve IL-13 gibi sitokinleri üretir.
Bağışıklık Tepkisi : Th2 hücreleri, özellikle helmintler (parazitler) ve alerjenler olmak üzere hücre dışı patojenlere karşı savunmada önemli olan humoral bağışıklık ile ilişkilidir . B hücrelerini antikor üretmeye, özellikle IgE üretmeye teşvik ederler ve eozinofil aktivasyonunu desteklerler.
Patojen Hedefleme : Th2 yanıtları parazitik enfeksiyonlara karşı etkilidir ve alerjik yanıtlarda rol oynar.
Olması gereken bu…O yüzden Bu sistem, IgA güçlü tutulmalı, bağışıklık güçlü tutulmalı, Ajan kana girmeden yok edilmeli diyorum hep
Corona enfeksiyonu (Popüler adı ile Covid 19) geçirdiniz veya korunmak için zamanında aşı oldunuz. (Bu konularda başımızı ağrıtmamak için ayrıntılarına girmeyeceğim) Lakin siz eskisi gibi olmadığınızı mı düşünüyorsunuz ?
Mesela daha çabuk yoruluyorsunuz, anlamakta öğrenmekte öncesine göre iyi olmadığınızı düşünüyorsunuz, uykudan yorgun uyanıyorsunuz, düşüncelerinizi toparlayamıyorsunuz, solunumunuz sıkıntılı vb gbi sorunlar yaşıyorsunuz.
Yada sosyal medyada yer alan pıhtı artması, kalp krizi, immün hastalıklar, miyokardit vb hastalıkların arttığı haberleri sizi endişelendiriyorsa (Bu konularda başımızı ağrıtmamak için ayrıntıya girmeyeceğim yorum yazmayacağım) ne yapmalısınız?
Aslında yukarıdaki sorun vve endişeleriniz olsun yada olmasın aşağıda yazacaklarımı hayatınızın rutinine dahil etmeniz geleceğinizi daha sağlıklı yaşayabilmeniz için size faydalı olacaktır.
Açlık bağışıklık sisteminizin en büyük destekçilerindendir. Popüler adları ne olursa olsun (farklı adlarla pek çok moda diyet var adlarını yazmayacağım) 24 saatlik bir gün döngüsünde 16 saat açlık döneminiz olmalı.İdeali akşam 19.00 – sabah 11.00 arasıdır. Lakin iş ve sosyal hayat sebebi ile 20.00 – 12.00 de uygundur. Mümkünse 20.00 de bitmek kaydı ile bir akşam öğünü ve 12.00 de başlamak kaydı ile bir öğlen öğünü ile beslenmenizi sınırlayın.
Günlük 40 dakika tempolu yürüyüş yapın. (Ağır egzersizlerden kaçının)
Saat 23.00 ve 05.00 arasında uyku bağışıklık sistemini destekler. Bu sebeple bu saatlerde muhakkak uyuyor olun. İhtiyacınız var ise toplam uyku sürenizi kendiniz arttırın.
Uyuduğunuz ortam tam karanlık olmalı, tam sessiz bir ortam sağlanmalı,20 – 22 derece arası olmalı, yukarıda yazdığım gibi uyku saatinde aç olunmalı, cep telefonu televizyon, saat ve sair radyasyon ve ses yayan cihaz olmamalı,bitki olmamalı.
Timus masajını öğrenin ve günlük uygulayın.
Soleus (ikinci kalbiniz – daha önce yazdım açın okuyun) hareketini gün içinde aklınıza geldikçe yapın.
İdrarınız çok açık sarı veya su renginde çıkıyorsa yeterli su içiyorsunuz demektir. Hedefiniz idrarınızın rengi olsun.
Kuyruk yağı, Hayvani iç yağ, Tereyağı, Zeytinyağı ve Hindistan Cevizi yağı harici yağ tüketmeyin. (Kızartmalarınızı zeytinyağı ile kısık ateşte yapın – zeytinyağ ve basma konusunda üretilmiş yalanlardan uzak durun)
Baharatları yaşınıza, hastalıklarınıza, kilonuza uygun kullanmayı hekiminizden öğrenin ve beslenmenize dahil edin. (Paylaşımlarımdan da öğrenebirsiniz)
Sirkenizi kendiniz yapın. Ve muhakkak kullanın. (Aç karnına sabah içmeyin sakın)
Yoğurdunuzu kendiniz yapın.Günlük bir öğününüze eklemeye çalışın.
Turşunuzu kendiniz yapın. Günlük bir öğününüze eklemeye çalışın.
Karbonhidrat tüketiminizi en aza indirin. Tahıl tercihiniz tam buğday olsun.
Şeker ve şekerli gıdaları değil ağzınıza hayalinize bile almayın.
Karaciğer başta olmak üzere sakatatları beslenmenize dahil edin.
Protein tercihiniz, kırmızı et,balık (orta su ve yüzey balıkları tercihen), kümes hayvanları (lakin asla endüstriyel üretilmiş olanlar değil köyden olmalı)
Kudret narı, beslenmenizde muhakkak yer alsın. İdeali zeytinyağının içerisinde cam kavanozda saklamak ve bu şekilde tüketmektir. %60 oranında Konjuge linoleik asit ve en önemli izomeri α-eleostearik asit içerir. Zeytinyağı ile beraber kullanıldığında mide asidi oranını artırır.
Hekiminiz gerek görmedikçe ağrı kesici, mide ilacı (Özellikle PPİ’ lar), antibiyotik vb gibi ilaçları kullanmayın.
Bentonit kil veya Aktif Kömür ile ağır metal temizliği (hekiminiz onayı ile ve kontrolünde) yapın.
Güneşi gördüğünüzde 12.00 – 13.00 arası 20 dk (daha fazla değil) yaz veya kış fark etmez güneşlenin.
Her gün toprağa, deniz kenarında kuma, çimene hiç biri mümkün olmadı betona 30 dk dan az olmamak kaydı ile çıplak ayakla basın. (Elektron transferini ileride yazacağım.)
Kitap okuyun 15 dk bile olsa.
Hayvan besleyin ve çiçek besleyin. Mümkün değilse hiç değilse 10 dk zaman ayırın sevin ilgilenin. (Sağlık bedenen ve ruhen tam bir iyilik halinde olmaktır. Ruhunuz sevgi ile iyi olur.)
Ailenizle birlikte günlük zaman geçirin. (Sağlık bedenen ve ruhen tam bir iyilik halinde olmaktır. Ruhunuz sevgi ile iyi olur.)
Vücut sağlığını için elzem olan ve aşağıda isimleri yer alan molekülleri hangi besinlerden alabileceğinizi öğrenin. Hem beslenme yolu ile hem de gerektiğinde takviyeler yolu ile bu molekülleri hayatınıza dahil edin.
▪︎Glutatyon – Günlük alım/kullanım 1000 mg olmalı
▪︎Hesperidin/NAD – Günlük alım/kullanım 1000mg olmalı
▪︎Lutein – Günlük alım/kullanım 40 mg olmalı (Sabah 20 mg – Akşam 20 mg)
▪︎Zeaksantin – Günlük alım/kullanım 2 mg olmalı (Sabah 1 mg – Akşam 1 mg)
▪︎Resveratrol – Günlük alım/kullanım 700 mg (Sabah 350 mg – Akşam 350 mg)
▪︎Sorbitol – Günlük alım/kullanım 700 – 1400 mg (Sabah 350/700 mg – Akşam 350/700 mg)
▪︎Quarcetin
▪︎Omega 3 – Günlük alım/kullanım 1000 mg olmalı
▪︎Vitamin D3 – Kan (serum) düzeyi 75 ng/mL üzerinde olmalı
▪︎Vitamin C – Günlük alım/kullanım 150 mg olmalı
▪︎Vitamin B12 – Kan düzeyi 500 pq/mL üzeri olmalı
▪︎Vitamin B1
▪︎Çinko
▪︎Magnezyum
▪︎Selenyum
▪︎Alfa lipoik asit
▪︎N-asetil sistein
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Çalışanımızda yaptırdığımız tahlillerde Fe (Demir) düşük çıktı. Bu sebeple kendisine önce gıdalarını nasıl seçeceğini öğrettim. Biraz da takviye istedi. Tamam dedim. Sağolsun her dediğimi dikkatle dinledi ve uygulamaya başladı.
Çalışanımızın vücudunda neler olacak görelim;
Çalışanımız, demir (Fe +³ ve Fe +²) içeren besini ya da takviyeyi ağız yolu ile aldı, ağızdan mideye oradan da bağırsakların (Bağırsakları bir duvar gibi düşünün) yüzeyine lümenine gelir.
Fakat, Demirin bağırsakları geçmesi için Fe +² degerlikli olması gerekir. Çünkü demirin bağırsaklardan geçebilmesi için önce DMT1 pompası ile duvarın içine girmesi gerekir. DMT1 pompası ise demir sadece (ferro) +² değerlikli olduğunda taşıma yapar.
Her zaman Fe +² değerlikli besin ve takviye almıyoruz. Örneğin ıspanak dahil bitkilerde bulunan demir +³ değerliklidir. Bu durumda DMT1 pompası çalışmaz. Yürü git diyor +³ olanlara +² ol da gel diyor.
Bu durum için bağırsaklarda bir çare var. Adı Ferri Redüktaz olan bir enzim bağırsağın yüzeyinden çıkıp imdada yetişiyor.+³ değerliğin birini koparıyor ve +² ye indiriyor. Şimdi DMT1’den girebilirsin kardeşim diyor.
Çalışanımız o sırada bu olanlardan habersiz işinde gücünde… ”Canı da limon çekiyor” Sizce neden?
Tahmin ettiğiniz gibi Vitamin C de bağırsakta DMT1 benzeri çalışır. İşte bu sebeple demir kullanırken C vitamini de kullanın denir.
DMT1 in tek görevi demir taşıma değil tabi ki Mangan’ da (Mn) aynı şekilde taşınır. Bu sebeple toprak, kül, kil yiyenlerde topraktaki metaller DMT1’i meşgul ettiği için demir eksikliği görülür.
Yanlış bilinen bir durumu da yeri gelmişken düzelteyim. Çocuk, demir eksikliği olduğu için toprak yemez, toprak yediği için demir eksikliği olur.
Eveeet gelelim kaldığımız yere +² (ferro) olarak bağırsağın duvar içine girmişti. Fakat daha damarın içine girip kana karışamadı. Bağırsağın içerisinden damara açılan bir kapı var. Bu kapının adı Ferroportin.
+² (ferro) kana bu kapı sayesinde girdi. “Kan tahlilinde baktığımız demir seviyesi bu“
Dikkat etmeniz gereken önemli bir husus var sadece kanda Fe +² olması yeterli değildir. Çalışanımızın vücudununa yararlı olması için Fe +² dokularına taşınması lazım.
Bir taşıyıcı lazım.. Bu taşıyıcının adı Transferrin. Lakin transferrin de başka bir alem diyor ki sadece demirin Fe +³ değerlikli olanları taşırım diyor.
Bu sefer kanın içerisinden bir kahraman çıkıyor. Hephaestin adlı bu enzimFe +² yi Fe +³ yapıyor. Artık seyahate hazır. Transferin‘ e bağlanan iki (2) adet demir (Fe +³) karaciğere, kemik iliğine taşınır.
Çalışanımıza yaptığımız kan tahlilinde baktığımız “Demir Bağlama Kapasitesi” işte bu Transferin dir.
Demir bağlama kapasitesi ne kadar yüksek olursa, demir eksikliği (anemi) o kadar yüksektir, anemide demir bağlama kapasitesi yükselir.
Eritrosit adı verilen kırmızı kan hücrelerimize rengini veren ve oksijen taşıyan hemoglobin demir açısından zengin bir proteindir. Eritrositlerin ömrü 120 gündür. Eritrositler ölünce içinde bulunan demir de kana karışır.
Yine bir Ferroportin kapısından Fe +² olarak damara girer. Bunu da +³ yapmamız lazım ki taşıyıcı transferrine bağlansın. (Hatırlayın transferrin +³ olmayanı taşımam kaprisi yapıyor) Bunu +³ yapan enzim “seruloplazmin” dir. (Her yerden bir dönüştürücü kahraman çıkıyor)
Yukarıda bir yerlerde ”Transferin‘ e bağlanan iki (2) adet demir (Fe +³) karaciğere, kemik iliğine taşınır” yazmıştım hatırlayın. Karaciğer hücrelerinde HFE isimli bir protein, demiri (Fe +³) Lizozom‘a taşır.
Buraya dikkat edin…
Lizozom‘da demir havuzu dolunca, yeter artık fazla oldu bu demir diyerek, Hepsidin isimli bir protein sentezler.
Yukarıda yazmıştım ”Bağırsağın içerisinden damara açılan bir kapı var. Bu kapının adı Ferroportin.” Hepsidin işte bu kapıyı kapatır.
Hepsidin bununla da yetinmez, eritrositlerin (Kırmızı kan hücrelerinin) ölümü sonrası içinde ki demirin kana geçtiği kapıyı da kapatır.
Hadi bakalım – – Kana demir girmiyor.
Eğer bu Hepsidini salgılayan gen doğuştan bozuksa, Ferroportin kapısı hiç kapanmaz. Besinlerle alınan her demir kana girer ve aşırı demir yükü olan HEMOKROMATOZİS hastalığı oluşur. (Karaciğer harap olur, süreci zor bir hastalıktır)
Ek Bilgi: Vücudumuza zararlı olan bakteri girdiği zaman vücuttaki demiri çoğalmak/üremek için kullanır.
Enfeksiyon durumlarında çalışanımınız vücut sistemi bunu engelleme yoluna gider. (Çalışan farkında bile değilken) Hepsidin fazla salgılanıp Ferroportin kapısını kapatır. Bağırsaklardan kana demir geçişini minimuma indirir.
Bazen çalışanlarımız uyarılarımızı dikkate almaz da demir takviyesi kullanırlarsa hepsidinin hamlesine zarar vermiş ve Ferroportin kapısını zorlayarak kana demir girmesine neden olmuş olurlar. Bu durum zararlı bakterinin işine yarar.
Çalışanın vücudunda inflamasyon varken Hepsidin salgılanıp Ferroportin kapısı bloke olur. Bu sebeple sürekli inflamasyon olan Romatoid artrit, Ankilozan spondolit gibi hastalıklarda çalışanlarımızda demir seviyesi düşük olur.
Çalışanlarımız bazen sorarlar: ”Vücudumda bakteri varken demir almazsam vücudumda demir eksikliği olmaz mı?”
Aslında cevap basittir. Vücudumuzda bakterilerle savaşan nötrofiller savaş ganimeti olarak bakterilerden demir çalarak bu durumu vücudumuzun lehine çeviri dokularımızda ki eksikliği minimuma indirirler.
🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸🩸
Demir takviyesi ve tedavisi için dikkat edilmesi gerekenler.
🩸Çalışanımızda bakteriyel ya da viral bir enfeksiyon varsa demir kullanmamalıdır.
🩸🩸 Çalışanımız aşırı demir alırsa, Hepsidin yine Ferroportin kapısını kapatır. Yani çalışanımız ”demirim çok düşük” diyerek sabah ve akşam çift doz demir preparatı almamalıdır.
🩸🩸🩸Çalışanımız demir ilacı kullanmasına rağmen demir seviyesi yükselmiyorsa ilacı gün aşırı almasını tavsiye ederiz. Yani bir gün iç ertesi gün içme. Çünkü ilacın dozu çalışanımıza fazla geliyor olabilir ve hepsidin yine kapıyı kapatıyor olabilir.
🩸🩸🩸🩸Çalışanlarımıza demir ilacı reçete ettiğimizde kullanım tavsiyesi olarak en yakın öğün ile 4-5 saat fark olacak şekilde kullanması gerektiğini söyleriz. En ideali akşam saat 20.00 sonrası hiç bir şey yememesi ve 24.00 de demir ilacını içmesi. Sabaha kadar da aç kalacağı içini deal emilimi sağlamış oluruz. Çünkü besinlerdeki kalsiyum, lektin, fitatlar demir emilimini engeller.
🩸🩸🩸🩸🩸Çalışanlarımıza demir ilacını muhakkak taze sıkılmış limon suyu ile içmesini tavsiye ederiz. C Vitamini (Yukarıda da yazdığım gibi) demir emilimini arttırır.
🩸🩸🩸🩸🩸🩸Çay, kahve gibi içecekler bitkisel demir emilimini engeller (+³ değerlikli). Hayvansal içerikli olan ve takviye olarak kullanılan +² değerlikli demir emilimini çay, kahve engellemez.
⛔⛔ Kurkumin demiri bağlar, demir emilimini engeller. Eğer demir eksikliğiniz var ve demir ilacı kullanıyorsanız zerdeçal kullanmamalısınız.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Kan şekerinizin yüksek seyretmesine (Diyabet = Şeker hastalığı) bağlı en çok etkilenen organımız gözdür. Şeker yüksekliğine bağlı göz hastalıkları içinde en sık görülen, “diyabetik retinopati”dir. Şeker hastalığı gözün arkasındaki ışığı algılayan retina tabakasında hasar oluşturmakta ve körlüğe neden olmaktadır.
Eğer HbA1c değeriniz 6 ve üzerinde olduğu sürece tüm organlarınız hasar görmekle birlikte en çok hasarı gözlerimiz alır.
Retina, göz küremizin arka duvarını kaplayan, 10 katmandan oluşan görme hücrelerinden oluşan ağ tabakasıdır. Retina tabakası gözün en karmaşık ve en hassas bölümüdür. Retina ışığın görüntü olarak beynimize iletilmesini sağlar ve bu şekilde görmemiz mümkün olur.
Kan Şekerimizin Yüksekliği Nasıl Görme Kaybı Yapar
Kırmızı kan hücrelerimiz içerisinde bulunan hemoglobin molekülü, kan tetkiklerinde Hgb olarak gördüğümüz ve düşük çıkınca kansızlık var fikri veren değer.
Hemoglobin akciğerden oksijeni alıp vücutta, hücrelere dokulara taşır.
Hemoglobin demir eksikliğinde düşer, çünkü demir ile beraber çalışır. Kadınlarda özellikle adet doneminde düşer.
Tüm kanımızda yaklaşık 4.5 gram glikoz (şeker) bulunur.
Normalde glikozun % 4.5 ila %5.7 kadarı oksijen taşıyan hemoglobine bağlanır.
Diyabet hastalarında, insülin direncinde, obezitede başta olmak üzere bir çok durumda HbA1c diye ölçtüğümüz değer budur. (4.5 -5.7 arası)
⭐️⭐️
Örneğin bir çalışandan kan şekeri tahlili istedim. Tahlil sonuçlarını incelerken;
HbA1c : 8.6
Glikoz : 196 (açlık) çıktığında, bu çalışana tip-2 diyabet deriz.
Bu çalışanımızda hemoglobine fazla glikoz bağlandığı için (8.2) oksijen taşıma kapasitesi düşmüş durumdadır. Bu sebeple de çalışanımızın dokularına, hücrelerine, organlarına yeterli oksijen gitmiyor. Pek tabi ki göz organına da gitmiyor. Normal zamanda 10 birim oksijen gidiyorsa 5 birime düşmüş durumda.
Vücudumuz kendini korumaya adaptedir. Oksijenin azalması (Hipoksi) durumunda HIF-1-alfa isimli bir molekül harekete geçer. HIF-1-alfa oksijensiz ortamda hücresel düzeyde adaptasyon sağlanmasında görevlidir.
Ara özet yapayım; Kan şekerindeki yükseklik önce hemoglobinlerin oksijen kapasitesini düşürür. Ardından oluşan oksijenin azalması (Hipoksi) ile HIF-1-alfa harekete geçer. Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü (VEGF) gözün retina tabakasında damarlanma artışı olur. (Yani asıl damarların uçlarından yeni damar kolları oluşmasını sağlar)
Burada vücudumuz kendini koruma maksadı ile dokulara (burada konumuz göz olduğu için retinaya) daha fazla kan gelsin ve oksijen miktarı artsın. Yukarıda yazdığım örneklemede oksijen 5 birime düşmüştü hatırlarsınız tekrar 10 olsun diye çırpınıyor.
Lakin önemli bir sorun var, bu yeni oluşan damarlar oldukça incedir. Ayrıca bu süreç o kadar hızlı ve kontrolsüz ve o kadar çoktur ki kimi damarlar bir birine düğüm olur. Bu arada kimi damarlar dışına sıvı plazma ve kan sızdırır. Tabi ki tansiyondaki gün içinde doğal artışlar bile inc ve zayıf olan yeni damarlarn bazıları çatlar.
Retina damarlarının zarar görmesi göz sinirlerinin hasar almasına neden olur.
Tüm bu süreçte retina hasar alırdiyabetik nöropati oluşur.
Bu durum bazen o kadar hızlı ilerler ki, çok kısa sürede %70 oranında görme yeteneğini kaybeden çalışanlarımız var.
Kan şekerinin yüksekliği ile başlayan bu süreçte çalışanımızın vücudunda oksidasyon fazla ve antioksidan eksikse (Glutatyon, Resveratrol, Alfa Lipoik Asit), damarlarda endotel hasarı varsa (hesperidin), Nitrik oksit, magnezyum,B12, B3, B6, B9, Krom, vitamin C eksikliği varsa ki bu hususları beslenme yaşam tarzı vb gibi sebeplerle çalışanlarımızda çok sık görme kaybı görüyoruz.
Tüm bu değerlerdeki eksikliğin derecesine bağlı olarak hasar çok daha şiddetli ve hızlı ilerler. Maalesef işin kötü tarafı bu sinir hasarları ve organ hasarları sadece gözlerde meydana gelmez.
Nöronlar (beyin)
El ve ayaklar, bacaklar
Omurilik
Böbrekler
Erkeklerde testisler, sperm ana hücresi
Kadınlarda yumurtalıklar (PCOS oluşumu)
Kan şekerinin yüksek olduğu her an tüm organlarda bu sürecin sizler farkında olmadan sürekli olduğunu artık biliyorsunuz.
Hayatınızı doğru ve dengeli yaşamak sizin elinizde.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Kan şekeri yüksekliğinin sonuçlarından sadece bir tanesini yukarıda okudunuz.
Şimdi de çalışanlarımızın almaları gereken önlemleri ve tedavi için gerekenleri inceleyelim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
AZ YE – SIK YE Asla yapmayın
Ağzımıza giren her lokma ile pankreas insülin salgılar ve bu insülin kas hücresinde ki GLUT-4 kapısına gider (GLUT-4 Kapının anahtarıydı hatırlayın)
Fakat sürekli salınan insüline karşı GLUT-4 kapısı duyarsızlaşır, kapıyı açmaz olur.
NEDEN ?
Çünkü hücrelerimiz kendini korumaya alır. GLUT-4 kapısı açılırsa glikoz girecek lakin ihtiyaç yoksa harcanmayan glikoz yağ olarak birikir, basamak değişir.
Bu süreçle aynı zamanda hücrelerimiz de oksitlenir. Burada hücresel bir duyarsızlık oluşur buna insülin Direnci diyoruz.
İnsülin kapıyı açmazsa glikoz kanda kalır ve hemoglobine bağlanma artar.
Bu durumda sonuç?
HbA1c yükselir. Ve zamanla kanda glikoz yükselir. İşte size diyabet hastalığının oluşumu.
Eğer bu sürece müdahale edilmezse (sık yeme sebepli )sürekli insülin salgılayan pankreas beta hücreleri bıkkınlığa düşer. İnsülin salgılamaz. O zamanda hasta ya insülin reçete edilir, her öğün insülini cilt altına zerk ederek olaya müdahale etmek zorunda kalırız.
⭐️⭐️⭐️⭐️
EGZERSİZ
Hani ihtiyaç yoksa GLUT-4 kapıyı açmaz, açsa da gelen glikoz yağa döner yazmıştım yukarıda. İşte egzersiz ile ihtiyaç fazlası alınan glikozu yakmaya çalışırız. Lakin bu glikozu yakmak basit bir şey değildir.
Çalışanımız hafta sonu ailesiyle birlikte alışveriş merkezine gitti. Çocukları yerken kendisine de 1,5 Pide menü (1,5 Pide + patates kızartması + kola) sipariş etti ve yedi. Aldı mı 1000 kalori.
Çalışanımızın 1000 kaloriyi yakabilmesi için tempolu şekilde 2 saat 15 dakika yürümesi gerekir.
Fakaaatt…. İstediğim gibi yerim sonra egzersiz yapar eritirim gibi bir mantık büyük hata olur. Bu işin kuralı günlük gıda miktarını azaltmaktır.
Egzersiz vücudumuzun çoğu organı için yararlı ve gereklidir. Fakat çalışanımız için istediğini istediğin kadar ye diye bir şey olmaz.
⭐️⭐️⭐️⭐️
BENFOTİAMİN ( rINN veya S -benzoiltiamin O -monofosfat )
Benfotiamin, B1 vitamini olarak da bilinen tiaminin yağda çözünen bir türevidir. Vücut tarafından daha kolay emildiği ve dokulara daha verimli bir şekilde ulaştırıldığı için standart su bazlı tiaminden ayrılır. Diğer B vitamini gruplarının aksine yağda erir, yağda eriyen B1 vitamini.
Tip-2 diyabete bağlı, nöropati, nefropati, retinopati (Sinir, böbrek, göz hasarları) için oldukça etkilidir. Aynı zamanda, hafıza kaybı, alzheimer, parkinson, odaklanma sorunu, bağırsak sorunları (Crohn, ülseratif kolit, IBS) için etkili bir moleküldür.
Ayrıca, METOTREKSAT ilacının böbreklere verdiği hasarı da önler.
🔶 Benfotiamin, Sabah ve Akşam yemek ortasında 300mg /gün olarak kullanılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
GLUTATYON, RESVERATROL, ALFA LİPOİK ASİT, VİTAMİN C
Biliyoruz ki toksinler ve serbest radikaller çoğu hücrelerimizin, organlarımızın (karaciğer, pankreas, beyin, akciğer, bağırsaklar, tiroit bezleri, kemik ve kaslar) hasar almasının ana nedenidir.
Hücre içinde yer alan mitokondrimizde oluşan oksidasyon ise hücre içinde mitokondrilerimizin sayısının düşmesi demektir ki bu düşük enerji (eksik ATP) demektir.
Glutatyon, Resveretrol, Alfa Lipoik Asit ve Vitamin C molekülleri bu toksin ve serbest radikalleri önler.
🔶 Glutatyon; sabah ve aksam tok 1000 mg /gün
🔶 Resveratrol: sabah ve aksam tok: 600-700 mg /gün
🔶 Alfa lipoik asit: 500-700 mg /gün
🔶 Vitamin C: sabah tok 150 mg /gün (sigara içenler 250 mg)
⭐️⭐️⭐️⭐️
KROM
Kanımızın içerisinde dolaşan glikozun kas hücrelerine girmesi gerekir, bu giriş kapısının adı GLUT-4 ve Bu kapının anahtarı insülindir. İnsülin kapıyı açacak, glikoz kas hücresine girecek, mitokondride enerjiye dönüşecek ve bizde o kasları hareket ettirebileceğiz.
Ama kapının anahtarı insülin olsa da kabpının kolu Krom dur. Yani GLUT-4 kapısı kromla çalışır. Krom eksikse özellille diyabet hastalarında kas erimesi başlar. Yaş ile de kas erimesin nedenlerinden biri krom dur.
🔶 Krom: Sabah tok 100-200 mcg
⭐️⭐️⭐️⭐️
VİTAMİN B12, VİTAMİN B6, VİTAMİN B9 (Folik Asit)
Vitamin B12, vitamin B6 ve vitamin B9, kemik iliğinde kırmızı ve beyaz kan hücresi, platet yapımı için gereklidir.
Çalışanımız eğer diyabet hastası ise ve metformin kullanıyorsa mutlaka B12 kullanmalıdır. Çünkü Metformin bağırsakta iyon kutbunu değiştir ve B12 emilimini engeller.
Çalışanımızın eğer Homosistein seviyesi yüksek ise bunların metillenmiş formunu kullanılmalıdır. (Metilfolat-metilkobalamin-P5P)
🔶 B12 vitamini Kahvaltıyla veya akşam yemeği öncesinde günlük 2-3 mcg
🔶 B6 vitamini 1.3 miligram
🔶 B9 vitamini Kahvaltıyla veya akşam yemeği öncesinde 400 mcg
⭐️⭐️⭐️⭐️
HESPERİDİN/NAD
Kan şekerinin yükselmesine bağlı oluşan yeni fakat kuvvetsiz damarlardan sızmmalar olduğunu yukarıda okudunuz.Damar içi endotelin zayıflığı sebebi ile gelişen bu süreçin de önüne geçilmesi gerekir.
Hesperidin Endotel hasarları ve bu sebeple oluşan pıhtılaşma, inflamasyonunu önler.
NAD; Mitokondride glikozun enerjiye dönüşmesi için şarttır. Glikozdaki H (Hidrojen) bağlayarak NADH olarak taşır ve enerji döngüsüne sokar.
NAD sentezi de Glutatyon gibi 20’li yaşlar sonrası azalır, bunun sonucu olarak da enerjide düşer. Lakin diyabette bu daha da önemlidir çünkü glikoz kanda kalır.
NAD Ayrıca SIRT6 genini aktifleştirerek genç kalmayı sağlar.
🔶 Hesperidin / NAD: 1000 -2000 mg /gün sabah ve aksam tam yemek ortasında kullanılır.
⭐️⭐️⭐️⭐️
SONUÇ OLARAK
Yüksek glikoz (105 üzeri her açlık glikoz değeri)
Yüksek HbA1c (5.7 üzeri)
Yüksek HOMA-IR, açlık insülin
Her daim hücre, doku organ, sinirlere zarar verir. Çalışanlarımızda sıkça gördüğümüz benim şekerim 135’i geçmiyor diye kendimizi kandırmamak gerek, zarar verir.
Benfotiamin oldukça faydalıdır. Fakat bunun yanında Glutatyon, Resveratrol, Vitamin C, Hesperidin, NAD,Krom…Sinir ve doku hasarlarını önlemede oldukça önemlidir.
SabahGEÇ, AkşamERKEN yemek yiyerek gece açlığı süresini uzun tutmak (Tercihen 16 saat) bütün fonksiyonel sağlık sistemi için onemlidir.
⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
Erken ve Geç Başlangıçlı Diyabet Mellituslu Hastalarda Diyabetik Retinopati ve Diyabetik Makula Ödemi Prevalansı ve Risk Faktörleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32353847/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Kaslarımızın, hareket etmemizi sağlamanın yanısıra daha farklı görevleri olduğunu da biliyor muydunuz?Eveeeet..heem de ne görevleri var.
Bizler yatay pozisyondayken, vücudumuzdaki kanın üzerinde minimal bir yerçekimi etkisi vardır, bu nedenle düşük toplar damar (venöz) basınç seviyeleriyle yeterli kirli (venöz) kan dönüşü sağlanabilir. Ancak, otururken veya ayakta dururken de bacaklarımızdaki kirli (venöz) kan, kalbe geri döndürülmelidir. Kanın yerçekimi kuvvetine karşı yukarı doğru hareket edebilmesi için damarlarımızdaki normal basıncın çok üzerinde basınçlar gerekir.
Kalpten çıktıktan sonra vücudumuzdaki organlara oksijen ve besleyici molekülleri dağıtan kanımız kirlenen (venöz) kanı ve doku aralarına sızan (interstisyel) sıvıyı kalbe geri döndürebilmek için iskelet kaslarımızın pompalama gücünden destek alır.
Vücudumuzun Gizli Gücü
Bacaklarımızda (ekstremitelerimizde) üç adet kas pompası vardır, ayak pompası (Plantar kaslar), baldır kası pompası (Soleus Kası) ve uyluk pompası (İliopsoas Kası, sar- torius (terzi) kası, Quadriceps femoris kası, Tensor fasciae latae kası). Ayak pompası aslen vücudun alt kısmı olan bacaklardan kalbe sıvı dönüşünün yaklaşık dörtte üçünü sağlayan baldır kası (Soleus Kası) pompasını “hazırlama” görevi vardır, uyluk pompası ise kalan dörtte birini sağlar.
Baldır kası (Soleus Kası), damar kapakçıklarıyla çalışarak kan dolaşımına yardımcı olur. Kasıldığında kanı yukarı doğru iter ve kapakçıklar geriye doğru akmasını önleyerek kanın kalbimize doğru hareket etmeye devam etmesini sağlar.
Soleus Kası Nedir?
Ayakta durmak ve yürümek için kullandığımız (birincil kasımız) soleus kası, bu sebeple “ikinci kalp” (veno-musküler pompa) olarak da bilinir. Soleus kası (baldır kası), bacağın diz ile ayak bileği arasında baldırın arkasında gastroknemius kasının altında derin kısmında yer alır. Başlıca işlevi, ayak bileğinin hareketini sağlayarak ayağın yere bastığında stabil kalmasına yardımcı olmaktır. Ayrıca, dik durmamızı sağlayan kasların başında gelir.
Soleus Kasının “İkinci Kalp” Olarak Adlandırılma Nedeni
Soleus kası ayakta durduğumuzda, yürüdüğümüzde, zıpladığımızda kanımızı bacaklarımızdan geri kalbimize pompalamaya yardımcı olur.
Uzun zaman oturur vaziyette kalmak veya ayakta hareketsiz kalmak, kanın bacaklarda birikmesine (göllenmesine) yol açar. Bu durumlarda kalbe binen yük artar. Soleus kasını çalıştırdığımızda (yürüme, zıplama gibi kasılmasını sağlayacak aktivitelerde) kasılarak kanın yukarı doğru hareket etmesini (pompalanmasını) sağlar. Bu sayede kalbin yükünü paylaşarak ve kan basıncı yükselmeden dolaşımının düzenlenmesini sağlar.
Ayak, ayak bileği, baldır, diz, uyluk veya bacaktaki damar ağını etkileyen herhangi bir sağlık sorunu baldır kası pompasının bozulmasına ve vücudun belden aşağısı bölümünden kirli kanın kalbe geri (venöz) dönüşün azalmasına yol açabilir (Vasküler, kas-iskelet veya nörolojik yaralanma veya hastalık; uzun süreli yatak istirahati).
Soleus Kası ve Sağlık Üzerindeki Etkileri
Oturarak çalışılan işlerin bir çoğunda özellikle ofis çalışanlarımızda, uzun süreli oturma ve bacaklardaki hareketsizlik kanın bacaklardan kalbe dönüşünün sadece kalbin pompalaması ile olması durumunda kanın geri dönüşü azalır.
Vücudun alt kısmında özellikle bacaklarda kanın birikmesi (göllenmesi) bacaklarda şişme ve hatta kan pıhtılaşması gibi ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Özellikle uzun süre oturarak çalışan bireylerde bu risk daha yüksektir. Soleus kası sağlıklı çalışmadığı durumlarda da aynı sorunlarla karşılaşılır. Soleus kasının düzenli olarak çalıştırılması, bu tür sağlık sorunlarının önüne geçebilir. Tansiyonun dengeli seyretmesine katkı sağlar.
Yapılan araştırmalar, soleus kasının sürekli çalışmasının enerji tüketimini artırdığını ve metabolizmayı hızlandırdığını göstermektedir. Bu da kilo kontrolüne ve genel sağlık durumuna olumlu katkı sağlar.
Ortezler, Soleus kasında veya soleusun hareketini kısıtlayan çevre dokulardaki sorunlarda soleus. pompasının yerine kullanılabilir. (Venöz yetmezlik için kompresyon çorabı; ayak düşmesi için ayak bileği ayak ortezi; ayak bileği burkulması için fonksiyonel destek).
Ortez; Eski Yunan dilinde ‘düzeltmek, hizalamak’ anlamına gelir. Bu terim nöromusküler ve iskelet sisteminin yapısal ve fonksiyonel özelliklerini değiştirmek için kullanılan, işlevini kısmen veya tamamen kaybetmiş uzuvların performansını arttırmak ve daha fazla kullanılabilir hale getirmek amacıyla vücuda takılan ve harici olarak uygulanan cihazlar olarak tanımlanır.
Kan dolaşımıyla ilgili sorunlar yaşandığında kompresyon çorapları giymek “ikinci kalp” işlevini destekleyebilir. Bu özel çoraplar bacaklarımıza hafif bir baskı uygulayarak baldır kaslarımıza yardımcı olur. Şişkinliği ve rahatsızlığı azaltmaya yardımcı olur.
Soleus Kasını Güçlendirmek İçin Neler Yapabiliriz
Soleus kasının güçlendirilmesi, sağlıklı bir kan dolaşımı ve bacak sağlığı için büyük önem taşır. Bu amaçla basit lakin etkili bazı egzersizler:
1. Yürüyüş ve Koşu: Yürüyüş ve hafif tempolu koşu, soleus kasını doğal yollardan çalıştırmanın en iyi yöntemleridir.
2. Topuk Kaldırma Egzersizi: Ayakta dururken topuklarınızı yukarı kaldırıp tekrar yere indirmek, soleus kasınızı hedefleyen etkili bir egzersizdir.
3. Otururken Topuk Kaldırma(Soleus kası şınavı): Özellikle masa başı çalışanlar için otururken yapılan topuk kaldırma egzersizi, hem basittir. Hem soleusa izole bir egzersizdir. Hem de glikoz kullanımını iyileştirdiği gibi glikozu düşürmede çok etkili bir yöntemdir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler
Yüksek topuklu ayakkabı giymenin baldır kası pompası işlevine müdahale ettiği ve venöz dönüşü azalttığı gösterilmiştir. (Tedeschi-Filho, W., ve ark. J Vasc Surg, 2012). https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22483354/
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.