Sınıfta sessiz bir merak havası vardı. Nilda’nın derste sorduğu “Neden su içmeliyiz?” sorusuyla başlayan sihirli maceralar, her hafta çocuklara yeni bir organın sırlarını öğretmekteydi. Bugün sıra gözlere gelmişti. Hatice öğretmen öğrencilerinin yüzlerine baktı. Her birinin gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Gözler, hem onların dünyayı görmelerini sağlıyor hem de meraklarını ışıldatıyordu.

Hatice öğretmen gülümsedi:
— Çocuklar, bugün gözlerimizle ve suyla olan bağımızı öğreneceğiz. Hazır mısınız?

Sınıf hep bir ağızdan bağırdı:
— Hazıııırız!

Hatice öğretmen, ellerini üç kez birbirine vurdu. Sınıf bir anda rengârenk ışıklarla doldu. Tavandan sarkan damlacıklar gökkuşağı gibi parlıyor, sıralar denizin dalgaları gibi sallanıyordu. Tam o anda Sihirli Profesör ortaya çıktı. Gözlüğünü düzeltti, cübbesini savurdu ve gür bir sesle konuştu:

— Merhaba meraklı kâşifler! Bugün sizi gözlerinizin sihirli dünyasına, suyun orada nasıl gizli bir kahraman olduğunu göstereceğim!

Çocuklar alkışlarla bağırdı.

Zehra elini kaldırdı:
— Profesör, gözlerimizde neden suya ihtiyaç var? Yani göz zaten katı gibi duruyor ama neden su olmazsa göremiyoruz?

Profesör gülümsedi:
— Güzel soru Zehra! Gözün içinde cam gibi saydam tabakalar var. Bu tabakaların büyük bölümü sudan oluşur. Eğer su olmasa, gözün merceği ve korneası şeffaf olamazdı. Işık geçemezdi. Şeffaflık, tıpkı camın suyla dolu olması gibidir.

Tibet merakla öne eğildi:
— Yani gözümüz cam gibi mi? İçinde su var, dışarıdan belli olmuyor ama ışığı geçiriyor, öyle mi?

— Aynen öyle Tibet! — dedi Profesör. — Kornea, gözün en dıştaki şeffaf kısmıdır. Onun %80’i sudur. Bu su sayesinde ışık kırılır, yani bükülür ve göz içine doğru yol alır. Eğer kornea kurursa, ışık dağılır ve görüntü bulanık olur.

Asya Naz parmağını dudaklarına götürdü:
— Ama Profesör, bazen rüzgârda gözümüz kuruyor, hemen sulanıyor. Bu nasıl oluyor?

Profesör, elindeki asayı salladı. Çocukların önünde dev bir göz maketi belirdi. Minik damlalar kenarından süzülüyordu.
— İşte gördüğünüz şey gözyaşıdır! Gözyaşı üç tabakadan oluşur: En dışta yağ tabaka, ortada su tabaka, en içte mukus tabaka. Bu üçlüye “gözyaşı filmi” denir. Orta tabaka neredeyse tamamen sudur. Rüzgârda göz kuruyunca gözyaşı bezleri hemen daha çok su üretir.

Atlas dikkatle dinledi:
— Yani gözyaşımız aslında gözümüzü yıkayan su mu?

— Harika bir benzetme Atlas! — dedi Profesör. — Gözyaşı hem gözümüzü nemli tutar hem de içinde lizozim denen özel bir enzim vardır. Bu enzim bakterileri öldürür. Yani gözyaşındaki su aynı zamanda güvenlik görevlisi gibidir.

Elif parmağını kaldırdı:
— O zaman ağladığımızda akan gözyaşları da bu üç tabakadan mı oluşuyor? Yoksa onlar farklı mı?

Profesör başını salladı:
— Güzel gözlem Elif. Evet, ağladığımızda da aynı tabakalardan oluşur ama duygusal gözyaşları daha fazla protein ve hormon içerir. Bu yüzden biraz daha tuzludur.

Eylül merakla sordu:
— Ama neden tuzlu? Ben ağlayınca ağzıma değiyor, tuzlu oluyor.

Profesör gülümsedi:
— Çünkü gözyaşındaki suyun içinde sodyum ve potasyum gibi mineraller var. Bunlar tıpkı deniz suyundaki tuzlar gibi çalışır. Vücudun sıvı dengesini de aynı mineraller yönetir.

Ege heyecanla:
— Profesör, gözün içindeki bu su hiç kaybolmaz mı? Yani buharlaşıp gitmez mi?

— Harika düşünce Ege! — dedi Profesör. — Göz yüzeyindeki su tabakası buharlaşabilir. Ama dıştaki yağ tabaka onun çok çabuk buharlaşmasını engeller. Eğer bu yağ tabaka bozulursa, gözler kurur. Bu hastalığa “kuru göz sendromu” denir.

Defne Yaz gülümsedi:
— O zaman gözyaşımız az olursa ya da çok çabuk buharlaşırsa bulanık görürüz, değil mi?

— Evet Defne Yaz. — dedi Profesör. — Çünkü ışık gözün ön yüzeyinde düzgün kırılmaz. Tıpkı çatlamış bir camın arkasından bakmak gibi olur.

Kıvanç merakla eğildi:
— Profesör, gözün içinde başka su var mı? Sadece dışarıda gözyaşı mı var?

Profesör göz maketini açtı, içinden mavi bir sıvı akmaya başladı.
— İşte bu “aköz sıvı”dır. Gözün ön odacıklarını doldurur. Görevi gözün basıncını ayarlamaktır. Eğer bu sıvı fazla olursa “glokom” dediğimiz göz tansiyonu hastalığı oluşur. Eğer çok az olursa göz çöker.

Mercan kıkırdayarak:
— Gözün içinde de basınç mı var? Lastik top gibi mi yani?

Profesör güldü:
— Evet Mercan! Göz tıpkı bir futbol topu gibidir. İçindeki sıvı basıncı sayesinde yuvarlak kalır. Bu basınç olmasa, gözün şekli bozulur ve göremezsiniz.

Ali parmağını kaldırdı:
— Peki gözümüzün arkasında da su var mı? Yoksa orası boş mu?

Profesör ciddi bir sesle açıkladı:
— Arka tarafta “vitreus sıvısı” vardır. Jel gibi bir maddedir ve %99’u sudur. Gözü içeriden destekler, retina dediğimiz görme tabakasının yerinde durmasına yardım eder.

Nilda heyecanla sordu:
— Retina ışığı algılayan kısım mıydı?

— Evet Nilda! Retina, milyonlarca ışık algılayıcı hücreden oluşur. Onlara “çubuklar” ve “koniler” denir. Su olmazsa bu hücreler çalışamaz çünkü elektriksel sinyaller için iyon hareketi gerekir. İyonlar da suda çözünerek hareket eder.

Çınar gözlerini kocaman açtı:
— Yani biz aslında suyun sayesinde ışığı elektrik sinyaline çeviriyoruz?

— Aynen öyle Çınar! — dedi Profesör. — Su, gözde adeta bir elektrik kablosunun iletken sıvısı gibi çalışır. Onsuz sinyaller beyne ulaşamazdı.

Ela hafifçe gülümsedi:
— Profesör, o zaman gözümüzün içine su yerine başka bir sıvı konsa çalışmaz mıydı? Mesela süt?

Sınıf gülüştü. Profesör de gülerek cevapladı:
— Çok yaratıcı Ela! Ama süt saydam değildir. İçinde yağ parçacıkları vardır. Gözün içindeki sıvının tamamen saydam olması gerekir ki ışık engellenmeden geçebilsin. O yüzden sadece saf su ve çözünmüş mineraller işe yarar.

Yaman elini kaldırdı:
— Peki su eksikliği olursa gözümüzde ne gibi sorunlar olur?

Profesör ciddi bir ifadeyle:
— Eğer yeterince su içmezseniz, gözyaşı üretimi azalır. Bu da göz kuruluğu yapar. Kuruyan gözlerde yanma, batma, bulanık görme olur. Uzun sürerse göz yüzeyinde yaralar bile açılabilir.

Defne Ebrar merakla sordu:
— O yüzden mi bilgisayar başında çok oturunca gözlerim yanıyor?

— Evet Defne Ebrar. — dedi Profesör. — Bilgisayara bakarken gözümüzü daha az kırparız. Kırpmazsak gözyaşı filmi yenilenmez, buharlaşır ve göz kurur. Bol su içmek ve sık sık göz kırpmak çok önemlidir.

Can heyecanla:
— Profesör, ben bazen yüzme havuzunda gözlerimi açınca çok yanıyor. Bunun suyla ilgisi var mı?

Profesör gülerek açıkladı:
— Harika soru Can! Havuzdaki suyun içinde klor vardır. Klor, gözyaşı filminin su tabakasını bozar. Bu yüzden yanma olur. Deniz suyu ise tuzludur, o da göz yüzeyindeki mineral dengesini değiştirir.

Mila parmağını kaldırdı:
— Ama Profesör, bazı hayvanlar denizde yaşıyor ve hiç gözleri yanmıyor. Nasıl oluyor bu?

Profesör gözlüğünü düzeltti:
— Harika bir gözlem Mila! Deniz hayvanlarının göz yapısı farklıdır. Onların gözyaşı filmleri daha kalın, daha dayanıklıdır. Ayrıca bazı balıkların gözleri özel bir jel ile kaplıdır. Bu jel suyun tuzuna karşı koruma sağlar.

Aziz düşünceli bir sesle:
— Profesör, peki gözlerimiz gece de su üretmeye devam ediyor mu? Uyumaya başladığımızda kurumaz mı?

— Güzel soru Aziz! — dedi Profesör. — Gece gözyaşı üretimi azalır ama tamamen bitmez. Ayrıca göz kapaklarımız kapandığı için su buharlaşmaz. Göz kapakları aslında gözler için battaniye gibidir.

Çocuklar sırayla meraklarını dile getirmiş, göz ve su arasındaki bağın her ayrıntısını öğrenmişti. Profesör son bir kez göz maketini salladı, su damlaları havada dans etti.

— Sevgili kâşifler, gördünüz mü? Gözlerimiz su sayesinde şeffaf, parlak, temiz ve sağlıklı kalıyor. Su olmazsa görme mucizesi gerçekleşemezdi. O yüzden her yudum su, aslında gözlerimize bir ışık hediyesi gibidir.

Çocuklar alkışladı, gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Hatice öğretmen mutlu bir şekilde sınıfa baktı:
— Bugün hepiniz harika sorular sordunuz. Gözleriniz merak ışığıyla dolu. Şimdi anladınız mı neden su bizim için bu kadar önemli?

Hep bir ağızdan cevap geldi:
— Evettt! Su içmek gözlerimizi ışıl ışıl yapıyor!

Ve sınıfın içinde gökkuşağı gibi ışıklar süzülerek sihirli yolculuk sona erdi.

Küçük gençler, devamı bir sonraki yazıda…

Dr. Mustafa KEBAT

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Yukarıda yer alan hikaye firmalarımız Tetkik OSGB – Tetkik Danışmanlık tarafından sosyal sorumluluğumuz olan çocuklarımızı bilgilendirmek, okumaya, çalışmaya, doğal hayata heveslendirmek ülkemize ve geleceğimize yararlı bireyler olabilmelerine katkı sağlamak maksadı ile yayınlanmıştır.

Dr Mustafa KEBAT

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz. Varsa hatalarımızı bildirmeniz daha faydalı olmamıza desteğiniz bizim için çok değerli.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Ayrıca, sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir iş güvenliği uzmanının, ilgili mühendisin ya da teknik ekibin yetki ve kararlarının yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, çalışma sahanız içerisindeki tehlike – risk belirlemesi ya da mevcut işleyişin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla firmanızın işleyişine müdahil olma ya da sorumlularınızın vereceği kararların yerine tutması olarak değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

⭐️⭐️⭐️⭐️