Meyve ve sebzeleri pestisitlerden temizlemede, kabartma tozu (sodyum bikarbonat=NaHCO3), su ile yıkama ve ticari temizleme ürününe (Clorox) göre daha etkili bulundu.
Yapılan Araştırmada, elma yüzeylerindeki thiabendazole veya phosmet gibi pestisitler mililitresinde 10 miligram kabartma tozu bulunan sıvıda 12-15 dakika bekletilerek etkili bir şekilde uzaklaştırdığı bulunmuş.
Lakin 24 saatlik temas sonunda; Pestisitllerden, thiabendazole’ ün yüzde 20’ si, phosmetin yüzde 4.4’ ü elmaların içine nüfuz ettiği ve bu nüfuziyetin temizlenmesi mümkün olmadığı da biliniyor.
EK BİLGİ:
Genelikle karbonat ille kabartma tozu karıştırılır.
Kabartma tozu, karbonattan yapılır. Kabartma tozu içinde toz asit (genellikle krem tartar) içerir. Bu, kabartma tozunun reaksiyon oluşması için tek ihtiyacının nem olduğu, karbonatın aksine ek asit gerekmediği anlamına gelir.
Ayrıca; Hafif deterjanlar veya meyve ve sebze temizleme ürünleri, meyve ve sebzelerdeki pestisit kalıntılarının giderilmesinde, sadece musluk suyuyla durulamanın sağladığından daha fazla fayda sağlamaz.
Bu sebeple meyve ve sebzelerinizi 30 gram kabartma tozu 3 litre suya karıştırarakbu sıvıda 12-15 dakika bekletme imkanınız yoksa da duru su ile iyice yıkamalısınız
Meyve ve sebzelerin kabuklarını soymanın daha da etkili olacağı aşikar lakin kabuklarında bulunan faydalı besin unsurlarının atılması da kayıp oacaktır.
Maalesef, meyve ve sebzelerin içine nüfuz eden kimyasallara karşı ise tedbir almak mümkün değil.
DİKKAT: Kabartma tozu sodyum bikarbonattır ve hem sodyum hem de bikarbonat büyük miktarlarda yutulduğunda zehirli olabilir.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Sağlıklı yaşam ve vücut için düzenli egzersiz şart lakin beslenme ve içecekler yolu ile alınan kalorileri dengeli ve yeterli olarak harcamalıyız.
İşte tam bu noktada Egzersiz Dışı Aktivite Termojenezi (NEAT) devreye giriyor.
Egzersiz Dışı Aktivite Termojenezi (NEAT), uyumak, yemek yemek veya egzersiz yapmak dışında yaptığımız her şey için harcanan enerjidir; ayakta durmak ve kıpırdanmaktan hareket etmeye kadar uzanır.
Önemsiz fiziksel aktiviteler bile metabolizma hızını önemli ölçüde artırır ve kişinin günlük NEAT‘inde doruğa ulaşan çok sayıda günlük eyleminin toplamıdır.
NEAT aşırı beslenmeyle artar ve yetersiz beslenmeyle azalır. Bu nedenle, NEAT vücut ağırlığımızı nasıl koruduğumuz ve/veya obezite geliştirdiğimiz veya kilo verdiğimiz konusunda kritik bir bileşen olabilir.
Bir metabolik eşdeğer (MET), dinlenme halindeyken tüketilen oksijen miktarı olarak tanımlanır ve kg vücut ağırlığı başına 3,5 ml O2 x dk‘ya eşittir.
Harcanan kalorileri belirlemek için şu denklemi kullanıyoruz
METS X 3,5 X VU (KG) / 200 = KCAL/DK.
MET kavramı, fiziksel aktivitelerin enerji maliyetini dinlenme metabolizma hızının bir katı olarak ifade etmek için basit, pratik ve kolay anlaşılır bir prosedürü temsil eder.
Bir aktivitenin enerji maliyeti, aktivitenin bağıl oksijen maliyetinin (ml O2/kg/dak) / 3,5’e bölünmesiyle bulunabilir.
MET değeri (Sınırlamaları olsa da), kişinin kademeli egzersiz testinde belirlenen fonksiyonel kapasitesini veya egzersiz toleransını tanımlamak ve öngörülen yoğunluk seviyesini aşmadan güvenle yapabileceği fiziksel aktivitelerini listemek için uygun bir yöntem sağlar.
Gün içinde yapılan fiziksel aktivitelerin yoğunluğuna göre kaç kalori yaktığınızı tahmin edebilirsiniz.
Metabolik eşdeğeri (MET) her aktivite seviyesi veya egzersiz üzerine tespit edilir. 1 MET vücudunuz dinlenme aşamasındayken yakılan enerji miktarıdır (otururken veya kitap okurken sessizce uzanmak, telefonda konuşmak veya televizyon izlemek). Değişik fiziksel aktiviteler için değişik METler vardır. Aktivite veya egzersiz ne kadar zor ise MET o kadar büyüktür. Lütfen harcanan kalori miktarına katkıda bulunabilecek birçok faktör olduğunu unutmayın.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Dalıcının sağlık durumunun dalışa uygunluğu değerlendirebilmek için; sualtının yoğun ve viskoz bir ortam olduğunu, derinliğin artışı ile birlikte dalıcının basınca maruziyetindeki değişimi, ortam (özellikle düşen) sıcaklıklığının insanlar üzerindeki etkisi bilmek gerekir.
Bilinmelidir ki dalıcının bazı tıbbi ve psikolojik durumları tüplü dalışa kesin veya geçici süreyle engel teşkü etse de sportif – keyif amaçlı dalışların kuralları, ticari veya askeri amaçlı dalışın katı kurallarından daha esnektir.
Scuba (Su altı tüplü dalış) dalışlarda gerekli tüm şartlar yerine getirildiğinde amatör dalıcılar için de profesyonel dalgıçlar için de riskler düşüktür.
Risklerin düşürülmesi için gereken şartların başında kişinin sağlık durumu gelir.
Bu sebeple dalış yapacak amatörlere de ve profesyonellere de sağlık durumlarının su altındaki şartlara uygun olup olmadığı açısından doğru bir değerlendirme – muayeneye yapımalıdır.
Dalış öncesi muayenenin amacı, dalış yapacak kişinin sualtı dalışını sağlığı açısından tehlikeye düşürecek bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmaktır.
Ayrıca dalıcıların su altına adaptasyonu için disiplinli olması ve uygun ekipmanla dalış yapması gerekir.
Her ne maksatla olursa olsun dalıcılar su altına ilk kez dalışın öncesinde ve sonra da yıllık periyodik olarak scuba dalışı konusunda hekimlik tecrübesi olan;
KBB
Göğüs Hastalıkları
Kalp Damar, Psikiyatri
Nöroloji
Dahilliye (Endokrin-Kan-Sindirim Sistemi açısından değerlendirecek)
Göz uzmanları değerlendirmelidir.
Dalıcını sorunu varsa ayrıca;
Ortopedi
Plastik Cerrahi
Cerrahi vb gibi bölümler değerlendirmelidir.
Tüm hekimlerin raporları ile birlikte Su Altı Uzmanı Hekim tarafından son değerlendirme yapılmalıdır.
Dalışa engel olabilecek birçok nörolojik (sinir sistemine ilişkin) bozukluk bulunduğundan, dalıcı adaylarının sağlık muayenesini yapan hekim kabaca da olsa adayın nörolojik muayenesini yapmalıdır. Nörolojik bir bozukluk ya da şüphesi varsa dalıcı adayı bir nöroloji uzmanına gönderilmelidir.
Nörolojik Muayene
Nörolojik öykü alma
Nörolojik öykü alırken aşağıdaki belirtilerin dalıcı adayında halen ve önceden bulunup bulunmadığı sorgulanmalıdır.
Bilinç değişikliği
Baş ağrısı
Baş dönmesi
Ağrı, uyuşma
Görme bozukluğu
Koku ve tat bozukluğu
Konvülzyon
Kusma
Kuvvet azlığı
Mesane bozukluğu
Konuşma bozukluğu
Yürüme güçlüğü
Otonom ve trofik bozukluk.
Gözlem
Dalıcı adayında denge ve yürüme bozukluğu; konuşma bozukluğu; kore, atetoz gibi istemsiz hareketler olup olmadığına dikkat edilmelidir.
Nörolojik Fizik Muayene
Kafa çiftlerinin muayenesi
Kas tonusu muayenesi
Kas hareketleri muayenesi
Kas gücü (kuvveti) muayenesi
Derin tendon reflekslerinin muayenesi
Patolojik reflekslerin muayenesi
Serebellar sistem muayenesi
Duyu muayenesi.
Dalışa Kesin Engel Olan Nörolojik Bozukluklar
EPİLEPSİ VE DALIŞ
En sık görülen nörolojik bozukluklardan biridir. Çoğu zaman uzun süreli ilaç tedavisi gerektiren kronik seyirli bir bozukluktur. İlaç tedavisine rağmen nöbetler görülebilir. Nöbetler serebral kortikal nöronların aralıklı, ani ve aşırı deşarjına bağlı ortaya çıkar. Deşarjların çıktığı beyin bölgesine göre
Jeneralize nöbetler (grand mal, petit mal)
Parsiyel (fokal) nöbetler (basit parsiyel, kompleks parsiyel) şeklinde görülür. Basit parsiyel nöbet dışındaki nöbetlerde bilinç kapanır.
Suyun altında epileptik nöbet boğulma ya da akciğer barotravmasına yol açabildiğinden epileptik hastaların dalması çok sakıncalıdır. Bilinç kaybı sırasında dalıcı boğulabileceği gibi jeneralize nöbetin tonik-klonik fazında solunum durduğu için dalıcıyı suyun üstüne çıkartmak akciğer barotravmasına neden olabilir. Epileptik nöbetler ilaçla kontrol altına alınsa bile hem antiepileptiklerin dalışa olumsuz etkileri hem de ilaca rağmen nöbet geçirme riski bulunduğundan EPİLEPSİ DALIŞ İÇİN KESİN ENGELDİR.
5-6 yaşına kadar geçirilen febril nöbetler dışında epileptik nöbet geçirmiş olan bir kişinin dalıcı olamayacağını söyleyenlerin yanı sıra ilaç tedavisi olmaksızın 10 yıldır nöbet geçirmemiş olan kişinin dalabileceğini savunanlar da bulunmaktadır.
SEREBRO VASKÜLER OLAY VE DALIŞ
Damarların ve/veya kanın bazı özelliklerinden ötürü beyin damarlarının tıkanması ya da kanaması ile ortaya çıkan nörolojik tablodur. Nörolojik bulgu kalmadan iyileşmiş olsa bile nöron hasarı ve olası hipoperfüzyonun dekompresyon hastalığı riskini arttırdığı ve bu nedenle serebro vasküler olayın dalışa kesin engel olduğu kabul edilmektedir.
TRANSİENT İSKEMİK ATAK VE DALIŞ
Beynin herhangi bir bölgesine giden kan akımında birkaç dakikadan birkaç saate kadar süren azalma sonucu ortaya çıkan, bilinç değişikliği dahil çeşitli nörolojik belirtilerle seyreden bir nörolojik bozukluktur. TİA suyun altında ortaya çıkarsa boğulma ya da akciğer barotravmasına yol açabileceğinden dalış açısından kesin engel olarak kabul edilmektedir.
AÇIKLANAMAYAN SENKOP ATAKLARI VE DALIŞ
Duyusal ya da fiziksel stresler bayılmaya yatkın kişilerde senkopa yol açabilir. Suyun içinde senkop ölümle sonuçlanabileceği için (boğulma ya da akciğer barotravması sonucu) nedeni belli olmayan senkop atakları dalışa kesin engeldir.
MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİN DEJENERATİF HASTALIKLARI VE DALIŞ
Nedeni çoğu zaman bilinmeyen, nöron hasarı sonucu ortaya çıkan, genellikle sinsi başlayıp ilerleyen nörolojik bozukluklardır. Alzheimer, Pick, Huntington, Parkinson, Amyotrofik lateral skleroz bu hastalıklardan bazılarıdır. Giderek ağırlaşan nörolojik ve kognitif yıkım sonucu MSS’in dejenaratif hastalıkları dalış açısından kesin engel olarak kabul edilmektedir.
Dalışa Göreceli yada Geçici Engel Olan Nörolojik Bozukluklar
MİGREN VE DALIŞ
Çoğu zaman kusma ve fotofobi ile giden, ani başlayan şiddetli baş ağrısı nöbetleridir. %10-20 olguda nöbet öncesi kısa bir aura dönemi olabilir. Aurada bir elde duyu ya da işlev kaybı, duyu bozukluğu (özellikle görme), duygu durum değişikliği, basiller arter migreninde baş dönmesi (vertigo), çift görme veya bilinç bulanıklığı görülebilir. Stres, egzersiz, yorgunluk, uykusuzluk, çeşitli yiyecek ve içecekler, basınç değişikliği gibi pekçok etken migren atağını başlatabilir.
Migren belirtileri su altında dalıcının güvenliğini tehlikeye sokabilir. Dalış sırasında yoğun baş ağrısı düşünceyi toplamayı zorlaştırır. Suyun içinde kusma ve bilinç bulanıklığı boğulmaya, vertigo yön kaybına yol açabilir. Dalış sonrası ortaya çıkan migren belirtileri dekompresyon hastalığı ya da arteriyel gaz embolisi ile karışabilir. Migren ilaçlarının sedasyon etkisi hem dalış performansını olumsuz etkiler hem de nitrojen narkozu riskini arttırır.
Ağır migrenliler (vertigo, kusma, görme bozukluğu, bilinç bulanıklığı, motor belirtileri olanlar) dışında özellikle migren atağının nedenini bilen ve önlem alabilen migrenlilerin dalabileceği genel olarak kabul edilse de migrenin kesin dalış kontrendikasyonu olduğunu ileri sürenler de bulunmaktadır.
KAFA TRAVMASI VE DALIŞ
Kafa travması geçiren bir kişinin dalışa uygun olup olmadığına karar vermek için dikkat edilmesi gereken özellikler travma sonrasında dalış performansını etkileyebilecek residüel nörolojik belirti ya da post travmatik epilepsi riskidir. Post travmatik epilepsi riski doğrudan kafa travmasının şiddetiyle ilişkilidir. Travmatik epilepsi nöbetleri çoğu zaman travmadan sonra iki yıl içinde ortaya çıkar. Travma sonrası beyin kanaması, nöbet, uzun bilinç kaybı ya da uzun süren amnezi travmatik epilepsi riskini arttırır. Dört hafta ya da daha fazla süren amnezi ciddi beyin zedelenmesini gösterir. Çok kısa süreli bilinç kaybı ya da amnezide bile beyin zedelenmesi söz konusudur. Post travmatik epilepsi riski bulunanlar ya da residüel nörolojik belirtileri olanlar hayati tehlikesi nedeniyle kesinlikle dalamazlar. Kısa süreli bilinç kaybı/amneziden sonra residüel nörolojik belirtisi olmayanlar ve post travmatik epilepsi riski bulunmayanlar dalabilirler. Her tür nörolojik tetkik (aktivasyonlu EEG, BBT, MR) normalse kısa süren bir bilinç kaybı ya da amneziden 6 hafta, bir haftalık amneziden 6 ay, iki haftalık amneziden 9 ay, üç haftalık amneziden bir yıl sonra dalış düşünülebilir. Penetre kafa travmalarında ya da çökme kırıklarında dalış kontrendikedir. Lineer kırıklar yukarıda belirtilen özelliklere uyuyorsa dalabilirler.
DİSK HERNİ VE DALIŞ
Disk herni genellikle ağır yük ya da travma sonucu annulus fibrosusun yırtılması ve nukleus pulposus ile birlikte spinal kanala fıtıklaşıp sinir köküne bası yapmasıdır. En sık görülen belirtileri bel ve bacak ağrısı, bacaklarda uyuşmadır. Kuvvet kaybı çoğu zaman hafiftir.
Ameliyat olmamış disk hernili bir kişinin nörolojik belirtisi yoksa, ağırlık taşıma konusunda dikkatli olmak koşuluyla dalabileceğini kabul edenlerin yanı sıra, dalışın akut herniasyona yol açabileceğini ve bu durumun dekompresyon hastalığı ile karışabileceğini, dalışın mutlaka ameliyat sonrasına ertelenmesi gerektiğini savunanlar da bulunmaktadır. Nörolojik belirtisi olanlarda dalış ancak başarılı cerrahiden sonra düşünülebilir. Ameliyat sonrası nörolojik belirti yoksa nöroşirürjistin onayı ile üç ay sonra dalışa izin verilebilir. Ameliyat sonrası nörolojik belirtisi olanlar dalamazlar. Ameliyat alanının kuramsal olarak spinal dekompresyon hastalığı riskini arttırdığını öne sürenler bulunsa da bu konuda yapılan bir çalışma bulunmamaktadır.
BEYİN TÜMÖR VE ANEVRİZMASI VE DALIŞ
Benign tümör ya da anevrizma ameliyatından sonra nöbet yoksa, EEG ve nörolojik muayene normal ise, nörolog ve nöroşirürjist uygun görürse bazı hekimlere göre ameliyattan en az üç ay sonra olmak koşuluyla dalış düşünülebilir. Ancak bazı hekimler ne olursa olsun beyin ameliyatı geçirmiş bir kişinin tehlikeli olabileceği için dalmamasından yanadırlar.
MULTİPL SKLEROZ VE DALIŞ
Multipl skleroz (MS) oldukça sık görülen, erken erişkinlikte başlayan, beyin ve omurilikte skleroz plaklarının oluşumu sonucu kuvvet ve duyu kaybı, tremor, nistagmus, görme ve konuşma bozukluğu gibi birçok nörolojik belirtilerle ortaya çıkan bir bozukluktur. Nörolojik belirtiler plakların bulunduğu yere göre değişir. Alevlenme ve düzelme dönemleriyle seyreder ancak tablo giderek ağırlaşır.
Önceden MS tedavisinde hiperbarik oksijen denenmiş ancak olumlu ya da olumsuz bir sonuç alınamamıştır. Bu nedenle suyun basıncı MS’u doğrudan olumsuz etkilemese de efor ve soğuk olumsuz etkilediği için, hafif bile olsa MS dalış açısından uygun değildir. Ayrıca MS’da her an yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Dalış sonrası ortaya çıkan uyuşma, yorgunluk, periferik sinirler boyunca ağrı gibi belirtilerin MS’a mı ait yoksa dekompresyon hastalığı ya da arteriyal gaz embolisi belirtisi mi ayırt etmek çok güç olabilir. Multipl sklerozluların dalıcı olup olamayacağı konusunda kesin bir görüş olmamakla birlikte, soğuk ve eforun MS’u olumsuz etkilemesi ve MS belirtilerinin dekompresyon ya da arteriel gaz embolisi ile karışması nedeniyle MS’da dalış önerilmez. Bununla birlikte eğer hem kendisi hem de dalış eşi için tehlike taşımıyorsa, dalış kayıt defterine var olan MS belirtilerini kaydetmek ve ılık suda dalmak koşuluyla bir MS’lu dalıcı adayına dalış izni verilebileceğini öne sürenler de bulunmaktadır.
PERİFERİK NÖROPATİ VE DALIŞ
Periferik nöropatiler çeşitli nedenlerle periferik motor, duyusal ve otonom sinir liflerinin beraber ya da ayrı ayrı tutulumu sonucu ortaya çıkan tablolardır. Motor güçsüzlük, duyu kaybı ve reflekslerde kayıp en sık görülen belirtileridir.
Periferik nöropatili hasta nöropati nedeni ve dalışı etkileyebilecek nörolojik belirtiler açısından değerlendirilmelidir. Genel olarak dalış önerilmez çünkü periferik nöropati belirtileriyle dekompresyon hastalığı belirtileri karışabilir; duyu kaybı mercan, deniz kestanesi, midye kabuğu gibi cisimlerle zedelenmeye yol açabilir; kuvvet kaybı dalış gibi efor gerektiren bir spora uygun değildir. Periferik nöropatinin dalış için kesin kontrendikasyon oluşturduğunu düşünenler de bulunmaktadır.
ÖZET
Dalışa engel olabilecek birçok nörolojik bozukluk bulunduğundan, dalıcı adaylarının sağlık muayenesini yapan hekim kabaca da olsa adayın nörolojik muayenesini yapmalıdır.
Nörolojik bir bozukluk ya da şüphesi varsa dalıcı adayı bir nöroloji uzmanına gönderilmelidir. Epilepsi, serebro vasküler olay, transient iskemik atak, nedeni açıklanamayan senkop atakları ve merkezi sinir sisteminin dejeneratif hastalıkları dalış açısından kesin kontrendikasyon, migren, kafa travması, disk herni, periferik nöropati, multipl skleroz ve beyin tümör ve anevrizmaları göreceli kontrendikasyon oluştururlar.
DALIŞA KESİN ENGEL BOZUKLUKLAR
Epilepsi
Açıklanamayan senkop atakları
Serebro vasküler olay
Transient iskemik atak
Merkez sinir sisteminin dejeneratif hastalıkları
DALIŞA GÖRECELİ YA DA GEÇİCİ ENGEL BOZUKLUKLAR
Migren
Beyin tümörü ve anevrizma
Kafa travması
Multipl skleroz
Disk herni
Periferik nöropati
Profesyonel sualtı adamlığı kusursuz bilinçlilik ile duyusal ve motor yeterlilik gerektirir.
Aşağıda yer alan hastalıkları bulunanlar profesyonel sualtı adamı olamazlar.
İlaçlarla kontrol altına alınıp alınmadığına bakılmaksızın çocuk çağı febril konvülsiyonları hariç her türlü nöbet epizodları,
Norofilis,
Beyin ve modülla spinalis tmörleri,
Demyelizan hastalıklar,
Geçirilmiş 24 saatten uzun bilinç kaybının eşlik ettiği kafa travmaları,
Çökme tarzı kafa kırıkları,
İntrakranyal hemoroji,
Ciddi beyin kontüzyonları ya da süregen nörolojik veya EEG anormallikleri,
Nankolepsi, katelepsi vb durumlar,
Dalışa bağlı kalıcı MSS sekelleri,
Açıklanamayan geçici bilinç kayıplar,
Görme kaybı, bilinç kaybı, kusma ve hemipleji ile seyreden migren atakları.
Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.
Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.
Sağlıklı dalışlar dilerim.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Vücudumuza besinler yolu ile aldığımız enerji öncesindeki son adımda glikoza çevrilen karbonhidratların doğal olanlarının yanı sıra endüstriyel yollarla üretilen hem üreticilerin karlılığını arttıran hem de bu ürünlerin tüketicisi olan insanların lezzet – tad algısını yükselten Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu‘ nu tanıyalım.
Karbonhidrat yediğimizde, vücudumuz bunları anında enerji için veya daha sonra depolamak için (yani glikojen) glikoza parçalar.
Vücuttaki glikoza yanıt olarak, pankreas insülin hormonunu serbest bırakır. İnsülin, glikozun enerjiye dönüştürülmesi için hücrelere girmesine izin veren bir “anahtar” görevi görür.
Glikoz Şurubu buğday, patates veya pirinç gibi nişastanın parçalanmasıyla yapılır.
Mısır Şurubu / Yüksek Furuktozlu Mısır Şurubu üretiminde ilk adım mısırın mısır nişastasına öğütülmesidir. Mısır nişastası, seyreltik bir asitle ısıtılarak veya enzimlerle birleştirilerek yüzde 100 glikoz içeren mısır şurubuna hidrolizle dönüştürülür.
Bir besinde Fruktoz ne kadar yüksek ise o kadar tatlıdır.
Mısır Şurubu ➖ Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (Glikoz şurubu / Nişasta Bazlı Şeker)
Bu ikisi farklıdır, çok zararlı olan ise FRUKTOZ eklenen Mısır şurubudur.
Glikozla karşılaştırıldığında, fruktoz ince bağırsakta pasif olarak daha aşağı emilir ve insülin salgılanmasını uyarmaz.
Glisemik İndeks puanı 87 dir (Sakkaroz 60).
🔻🔻🔻🔻🔻🔻🔻🔻🔻🔻🔻🔻
Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu
Saf glikozla fruktoz karşılaştırıldığında, fruktozinsülin ve leptin salgılanmasının yetersizliği ve ghrelinin baskılanmasıyla ilişkilidir. (Leptin size ne zaman tok olduğunuzu, Ghrelin ise ne zaman aç olduğunuzu söyler.)
Glikoz seviyemizi yükseltir
İnsülin direnci gelişimine neden olur
Çok iyi kilo / yağ yapar
Trigliseriti yükseltir
Karaciğer Hasarı yapar. (Fruktozun aşırı tüketimi)
Kalp Hastalığına yol açar. (Fruktozun aşırı tüketimi)
Diyabet – Şeker hastaığı gelişimine neden olur. (Fruktozun aşırı tüketimi)
Bu yağlar hücre üzerindeki reseptörleri bozar
Bunlara insülin reseptörleri de dahil olup diyabetin kapısını aralar
Apo-B100 reseptörleri bozulur ve kolesterol hücreye giremez kanda kalır, damarlar tıkanır.
LDL üzerinde Apo-B100 proteinleri bulunur, hücrelerde de Apo-B100 reseptörleri vardır. Hücredeki reseptörler bozulursa LDL hücreye giremez ve kanda kalır, damar tıkanır Yani aslında sorun LDL değil, hücreye giremediği icin kanda yüksek kalması
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Konunu Ayrıntılarını Okumayı Sevenler Devam Edebilirler
HFCS‘nin (High Fructose Corn Syrup – Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu) en yaygın formları, %42 veya %55 oranında fruktoz içerir ve bunlar endüstride HFCS 42 ve HFCS 55 olarak adlandırılır.
HFCS‘nin geri kalanı glikoz ve sudur.
HFCS 42 esas olarak işlenmiş gıdalarda, tahıllarda, fırınlanmış ürünlerde ve bazı içeceklerde kullanılır. HFCS 55 esas olarak meşrubatlarda kullanılır. (Bu bilgi FDA web sayfasından alınmıştır.)
Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) günümüzde gıdalardaki fruktozun ana kaynağı olmasının en önemli iki sebebi şeker (sakkaroz) dan %10 ile %30 arası daha ucuz olması ve çok daha tatlı olmasıdır.
Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) eklenen endüstriyel gıdaların raf ömrünü de uzatır. (Ketçap, fıstık ezmesi ve soğuk etler gibi asitli gıdaların tazeliğini, tatlılığını ve dolayısı ile karlılığını arttırır.)
HFCS’nin iki bileşeni olan glikoz ve fruktoz, birçok gıdada doğal olarak bulunur ve sağlığımız için önemlidir. Sorunlar, bu şekerlerin gıda ve içecek ürünlerine eklenmesiyle ortaya çıkabilir.
Gıda üreticilerin önemli bir kısmının önceliği siz müşterilerinin sağlığını değil gıda tüketiminizi (kendi satışlarını) her geçen gün daha da arttırmaktır. Bu sebeple Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu‘nu (HFCS) farklı isimlerle ürünlerine koymakta ve etiketlemektedirler.
Market alışverişinizde aşağıdaki içerikleri görürseniz gıdanın içerisinde Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) olduğunu bilmelisiniz.
Kristalin fruktoz
Tapioka şurubu
Glikoz şurubu
Mısır şurubu
İzoglukoz
Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu(HFCS) içeren popüler gıdalar yerine;
Gazlı içecek yerine sade maden suyu
Tatlandırılmış meyve suları yerine, taze sıkılmış meyve suyu
Kutulanmış cips, diyet ürünleri vb gibi yerine çiğ kuruyemişler ve mor renkli meyveler
İşlenmiş krakerler yerine haşlanmış/ kızarmış kestane
İşlenmiş/beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmekleri deneyin.
⭐️⭐️ KARBONHİDRAT TÜKETİMİNİZİ KISITLAYIN
Tüketmeyi düşündüğünüz gıdaları satın alırken etiketlerini (içeriklerini) dikkatle kontrol edin. Öncelikle doğal yani işlenmemiş gıdaları tercih edin.
Nadiren Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) içeren gıda tüketebilirsiniz. Dünyanın sonu değil lakin nadiren olması kaydı ile.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı:Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
PORTÖR: Hastalık etkeni mikroorganizmayı, kendisinde hastalık belirtileri oluşturmayacak şekilde barındıran ve böylece de bunun çevreye kontrolsüz olarak yayılmasına neden olan taşıyıcı insandır.
İş sağlığı ve Güvenliği – Halk Sağlığı kapsamında oldukça önemli olan bulaşıcı hastalıklar ve hastalıkların bulaşması hususunda en çok bilinen yasal düzenleme Portör Yönetmeliğidir. Maalesef az bilinen ise PORTÖR YÖNETMELİĞİ 11.10.2011. TARİHİNDE İPTAL olduğudur. İlgili hususu Resmi Gazetede görebilirsiniz.( https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102M1.htm )
Gelin birlikte portör uygulamalarını ve yasal düzenlemeleri en başından inceleyelim.
Portör uygulamaları hangi mevzuata göre yapılmaktaydı?
Madde 126 – Yenilecek ve içilecek şeyler satan veya veren veyahut taharet ve nezafete müteallik sanatlar ifa edenler her üç ayda bir kendilerini muayene ettirerek bir sıhhi rapor almağa mecburdurlar. Bunlardan devrei sirayette frengi ve sâri verem ve cüzzama müptela olanlarla halkın istikrah ve nefretini mucip bir cilt hastalığına duçar olanlar sanatlarını icradan men olunurlar.
Madde 127 – 126’ncı maddede zikrolunan sıhhi muayene meccanen belediye tabipleri tarafından yapılır. Belediye tabipleri bulunmayan yerlerde bu vazife hükümet tabipleri tarafından icra olunur. Mahalli belediyelerince hangi meslek ve sanat erbabının muayeneye tabi olduğu 266’ ncı maddede zikredilen nizamnameye derç olunur.
Hükümlerle, gıda üretim yerleri ve sıhhi müesseselerde çalışanların bulaşıcı hastalık taşıyıcılığı yönünden her 3 ayda bir muayene olma ve sıhhi rapor alma mecburiyeti getirilmiş ve bu sıhhi muayenenin de ücretsiz olarak belediye tabipleri veya hükümet tabipleri tarafından yapılacağı belirtilmiştir.
Portör muayenesine esas Laboratuvar tetkikleri nelerdir?
Portör muayenesi, 3 ayda bir yapılması zorunlu fiziki muayene olup, İşyeri hekimi olan işletmelerde çalışan personelin muayenesi işyeri hekimi tarafından yapılmaktaydı. Bu muayeneyi yapan tabip, gerek gördüğü takdirde portör muayenesine esas Laboratuvar tetkiklerini daha sık talep edebilirdi.
Portör muayenesine esas Laboratuvar tetkikleri (Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 2005/9 sayılı genelgesi gereğince) şunlardı:
1-GAİTA KÜLTÜRÜ ( Salmonella ve Shigella yönünden, en az yılda bir)
2-DIŞKININ MİROSKOPİK İNCELENMESİ ( Entamoeba, histolytica kistleri, giardia lamblia kistleri ve helmint yumurtaları yönünden, en az altı ayda bir)
3-BOĞAZ VE BURUN KÜLTÜRÜ (Staphylococcus aureus yönünden, en az yılda bir)
4-AKCİĞER GRAFİSİ ( Tüberküloz yönünden, en az yılda bir)
5-EL KÜLTÜRÜ (yılda bir)
6-HEPATİT B TARAMASI (3 ayda bir)
İlgili işlerde çalışanlara HEPATİT B AŞISI (isteğe bağlı) programına bağlı aşı uygulaması yapılması çalışanların ve hizmet alanların yararına görüş bildirilmiştir.
Bu tetkiklerin yeni işe başlayanlarda, işe giriş muayenesi ile birlikte, çalışanlarda ise periyodik portör taraması şeklinde yapılması ve sonuçlarına göre etkili bir surveyans sistemi uygulayarak laboratuvarlarda ve kliniklerde tanısı konulup, taşıyıcılık özelliği olan enteropatojenlerle ilgili kaynak ve bulaşma yolları çalışmaları yapılmaktaydı.
Portörlüğü tespit edilenlerin geçici işten uzaklaştırılması veya işyerinde yaptığı işin geçici olarak değiştirilmesi de dâhil olmak üzere hastalık yayılımını engelleyecek tedbirler alınmaktaydı.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 25.04.2006 tarih ve 5548 sayılı yazısı.
**Güzellik salonu gibi özel hizmet sunan yerler ile
Beşeri münasebet içeren işkollarında çalışanlar, işe başlamadan önce bulaşıcı hastalıklar taşımadığına dair sağlık raporu almakla yükümlüdür.
Bu yükümlülük kişinin çalıştığı süre içerisinde her üç ayda bir sıhhi muayene olmakla ve istenebilecek tetkikleri yaptırmakla devam etmektedir. Aksi taktirde idari ve adli yaptırımlara maruz kalabilmektedir. Sıhhi muayeneyi destekleyici tetkikler arasında Hepatit B de bulunmaktadır.
Ancak Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, ilgideki kayıtlı yazısı ile Hepatit B tetkiklerinin “Özel meslek grupları ve seks işçilerinde yaptırılmasını istenmiştir.
Berber ve kuaför gibi yerlerde çalışanların yanı sıra, güzellik salonu, masaj salonu, hamam, sauna ile eğlence yerlerinde çalışanlar özel meslek mensubu sayılmaktadır.
*** Bu bakımdan söz konusu yerlerde çalışanların radyolojik ve mikrobiyolojik tetkiklerinin yanında Hepatit B taraması da yaptırması gerekmekteydi.***
Portör Muayeneleri ile ilgili Sağlık Muayene Kartları ve ilgili uygulamalar nelerdi?
Sağlık Muayene Kartları kişiye özel kartlar olup, ilgili bölümlerin (adı, soyadı, işyeri adı v.b.) doldurulması ve fotoğrafların yapıştırılması zorunluydu. Personelin eski Sağlık Muayene kartlarının ilgili bölümlerinden (Gaita kültürü, burun-boğaz kültürü, gaitada parazit, akciğer grafisi ve fiziki muayene) en az birinin tamamen dolmuş olması halinde yenisi verilirdi.
Özel sağlık kurum ve kuruluşlarda (özel Laboratuvarlar, özel hastaneler v.b.) yaptırılan Laboratuvar tetkiklerinin onaylanma yetkisi, bu kurum ve kuruluşların (özel Laboratuvarlar, özel hastaneler v.b.) bulunduğu İlçe Sağlık Grup Başkanlığında olup Sağlık Muayene Kartları da onaylamayı yapan İlçe Sağlık Grup Başkanlığından temin edilmekteydi.
Onaylama Sağlı Grup Başkan Yardımcısı tarafından yapılırdı. Onaylamaya, iki nüshalı analiz raporu ve mevcut sağlık muayene kartları ile birlikte gidilmeliydi.
Kamu sağlık kurum ve kuruluşlarında yaptırılan Laboratuvar tetkiklerinin Sağlık Muayene kartlarına işlenmesi ve kart temini işletmenin bulunduğu İlçe Sağlık Grup Başkanlıkları tarafından;
Halk Sağlığı Laboratuvarlarına bizzat başvuru yapılarak analizlerin yaptırılması halinde Laboratuvar tetkiklerinin Sağlık Muayene kartlarına işlenmesi ve kart temini Halk Sağlığı Laboratuvarları tarafından gerçekleştirilmekteydi.
Laboratuvar sonuçlarının Sağlık Muayene Kartlarına işlenmesi için kart sahibi, işletme sahibi, sorumlu müdür, işyeri hekimi veya analizleri yapan özel sağlık kuruluşunun yetkilendirdiği personel onaylama merciine başvurabilmekteydi..
Onaylama yalnızca Sağlık Müdürlüğü’ne ait Sağlık Muayene Kartlarına yapılmaktaydı.
Portör muayenelerine dayanak teşkil eden 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 126’ncı ve 127’nci maddeleri, 2 Kasım 2011 tarihli ve 28103 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 663 sayılı Sağlık Bakanlığının ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 58’inci maddesinin 11’inci fıkrasıyla değiştirilmiş olup portör muayeneleri yerine “hijyen eğitimi” verilmesi hükmü getirilmiştir.
Madde 126- (Değişik madde: 11/10/2011-KHK/663/58.md.)02/11/2011 tarihli resmi gazetede yayınlanarak uygulamaya konmuştur.
Gıda üretim ve satış yerleri ve toplu tüketim yerleri ile insan bedenine temasın söz konusu olduğu temizlik hizmetlerine yönelik sanatların ifa edildiği iş yeri sahipleri ve bu iş yerlerinin işletenleri, çalışanlarına, hijyen konusunda bu iş yerlerindeki meslek ve faaliyetin gerektirdiği eğitimi vermeye veya çalışanların bu eğitimi almalarını sağlamaya, belirtilen eğitimleri almış kişileri çalıştırmaya, çalışan kişiler ise bu eğitimleri almaya mecburdurlar. Bizzat çalışmaları durumunda, iş yeri sahipleri ve işletenleri de bu fıkra kapsamındadır.
Bulaşıcı bir hastalığı olduğu belgelenenler ile iş yerinin faaliyet ve hizmetlerinden doğrudan yararlananları rahatsız edecek nitelikte ve görünür şekilde açık yara veya cilt hastalığı bulunanlar, bizzat çalışan iş yeri sahipleri ve işletenleri de dâhil olmak üzere, alınacak bir raporla hastalıklarının iyileştiği belgeleninceye kadar, birinci fıkrada belirtilen iş yerlerinde çalışamaz ve çalıştırılamazlar. Çalışanlar, hastalıkları konusunda işverene bilgi vermekle yükümlüdür.
a) Gıda işinde çalışan personelin yaptıkları işin gerektirdiği gıda hijyeni konularında kontrol edilmelerini ve bilgilendirilmelerini ve/veya eğitilmelerini,
b) Bu Yönetmeliğin 22 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen prosedürün geliştirilmesi ve sürdürülmesinden veya iyi uygulama kılavuzlarının uygulanmasından sorumlu olan personelin, tehlike analizi ve kritik kontrol noktaları/HACCP ilkelerinin uygulanması konusunda yeterli eğitimi almalarını, sağlar.
SONUÇ OLARAK; gıda işkolunda çalışanlarına portör muayene şartı Kanun değişikliği ile kaldırılmış olup, portör muayene yerine detaylı ‘HİJYEN VE SANİTASYON’ eğitimi verilmesi şartı getirilmiştir.
Az tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en geç beş yılda bir,
Tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en geç üç yılda bir,
Çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en geç yılda bir,
defa olmak üzere periyodik muayene tekrarlanır. Ancak işyeri hekiminin gerek görmesi halinde bu süreler kısaltılır.
Hükmüne dayanarak işyeri hekimi gerekli gördüğü tahlil ve tetkikleri yaptırmakla ve uygun gördüğü sıklıkla muayenelerini tekrarlamakla sorumlu olmuştur.
Tüm ilgili ve yetkililerin alışkanlık olarak uygulamaları yeni yönetmeliklere göre tekrar düzenlemeleri, ilgili konularda işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarından destek almaları yararlarına olacaktır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
10.11.2024 tarihi itibari ile yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerden yararlanılmıştır.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hukuki tavsiye yerini alamaz. Web sitemizdeki yayınlardan yola çıkarak, işlerinizin yürütülmesi, belgelerinizin düzenlenmesi ya da mevcut işleyişinizin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriğinde yer alan bilgilere istinaden profesyonel hukuki yardım almadan hareket edilmesi durumunda meydana gelebilecek zararlardan firmamız sorumlu değildir. Sitemizde kanunların içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Lüpen – Lupin (Lupinus albus L.) acı bakla, delice bakla, gavur baklası, kurt baklası, mısır baklası, yahudi baklası, yaygın olarak da termiye gibi değişik isimlerle bilinen, Leguminosae familyasının önemli cinslerinden birini oluşturan bir baklagil bitkisidir.
Yüksek protein oranına ve diğer baklagillerin yetişmediği daha zorlu alanlarda (soya, bakla, nohut, mercimek ve diğer baklagil tohumlarının yetişmediği alanlarda) yetişebilme kabiliyetine sahiptir. Tohumları birkaç bin yıldır insan beslenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır.
Proteinleri benzersiz özellikler taşır. Lüpen tohumunun protein içeriği (%33-47) diğer baklagillerden daha yüksektir ve soya proteini içeriğine yakındır. Diğer baklagiller %50’ye kadar nişasta içerirken lüpenin nişasta içeriği (%0-5) oldukça düşüktür.
İdeal oranlarda omega-6 / omega-3’e sahip yağ asitleri, oligosakkaritler, antioksidanlar ve karbonhidratlar gibi lif ve bu bitkiye has diğer bileşenler ile lüpen çok değerli bir gıdadır.
Lüpen bileşenlerinin etkileri, diyabet, hipertansiyon, obezite, kardiyovasküler hastalıklar, lipit konsantrasyonu, glisemi, iştah, insülin direnci ve kolorektal kanser dahil olmak üzere insan vücudunun fizyolojik durumu ile ilgilidir.
Lüpenin her ne kadar farklı türleri olsa da ülkemizde yetiştiriciliği yapılan L. albus türüdür. Dünyada ise en çok yetiştirilen türü L. angustifolius olup bunu L. albus türü takip etmektedir.
Ülkemizde lüpen genellikle Konya, Isparta Burdur ve Antalya civarlarında geleneksel yöntemlerle acılığı giderilerek çerezlik olarak tüketilir.
Yüksek protein oranına sahip olması nedeniyle gıda sektöründe soya yerine tercih edilmeye başlanmıştır.
Bünyesinde bulunan lupanin, spartein ve anagyrine gibi alkaloitler aynı zamanda ilaç sanayinde de önemli bir yere sahiptir
Günümüzde üretilen lüpen çeşitlerinin alkaloit içeriği %0.01’in altında olacak şekilde ıslah edilerek azaltılmış ve tatlı lüpen olarak adlandırılmıştır
Lüpen tohumu (L. angustifolius)’nun yaklaşık %38’i nişasta olmayan polisakkaritlerden (NSP), bunun da yaklaşık %89’u suda çözünemeyen moleküllerden oluşur.
Lüpen tohumları çok az miktarda da nişasta (%0.4) içermektedir.
Tek yıllık otsu gövdesinden yeşil gübre ve yem bitkisi, tohumlarından da insan ve hayvan beslenmesinde yararlanılmaktadır.
Tatlı lüpen çeşitlerinin tohumları kuru maddede yaklaşık %28-45 ham protein ile %5-11 arasında ham yağ içermektedir. Amino asit profile ise nispeten dengelidir. Ancak lisin (%3.73-6.41) ve metiyonin (0.391.43) amino asit bakımından diğer baklagil tohumlarında olduğu gibi fakirdir.
Lüpen tohumlarında depolanan ana karbonhidrat selüloz,hemiselüloz ve β-galaktanlardır.
Dünyada ekmek, bisküvi, kek, makarna, şekerleme, soya sosu gibi ürünlerde soya alternatifi hammadde olarak, antioksidan içeriği yüksek kaliteli bitkisel yağ, glutensiz un, süte alternatif ürünlerin yapımında kullanılmasına rağmen Türkiye’de genellikle çerezlik olarak faydalanılmaktadır
Lüpen tohumu bünyesinde %5-20 oranında yağ içermekte olup, bu yağ oleik ve linoleik asitlerce zengindir
Bunun yanı sıra gıda sektöründe yeni ürünlerde alternatif kullanım imkânlarının bulunduğu ifade edilebilir. Lüpen ve lüpenden elde edilecek yan ürünlerin gıda sanayinde kullanılması ile pek çok gıda maddesinin besinsel ve fonksiyonel özelliklerinin geliştirilmesinde önemli katkı sağlanacaktır.
Lüpen bitkisinin tatlı formlarına ait, bulgur üretimi üzerine yapılan çalışmada, tatlı lüpenin bulgurun çölyak hastalarının tüketimine sunulması sağlık açısından önemli bir konudur.
Glutensiz kek üretiminde lüpen ununun kullanılması, kekin toplam protein, yağ, Ca, Fe, Mn, P ve Zn içeriğini önemli miktarda arttırdığını belirlemiştir.
⭐️⭐️ Glutensiz ekmek üretimi üzerine yapılan araştırmalarda farklı oranlarda lüpen unu (%0, 10, 20 ve 30) kullanmıştır. Glutensiz ekmek formülasyonunda lüpen unu oranının artması ile ekmeklerin ağırlık, hacim, ekmek içi ve kabuk rengi sarılık değerleriyle birlikte su, protein, selüloz, yağ, mineral madde (Ca, Cu, Mn, P, Fe ve Zn) ve esansiyel amino asit miktarlarının arttığını belirlemiştir.
⭐️ Yüksek protein ve düşük karbonhidrat içeriğine sahip olan lüpenin, bu bağlamda sporcu diyetlerinde proteinli bar olarak kullanım potansiyeli bulunmaktadır. ⭐️
Tahıllardan 2-3 kat daha fazla proteine sahip olan lüpen aynı zamanda zengin bir vitamin, mineral, kalsiyum ve demir deposudur.
Sağlık Sektöründe Kullanımı Lüpen tohumları, önemli miktarda polifenoller, karotenoidler, fitosteroller, tokoferoller, alkaloidler ve antioksidan, antimikrobiyal, anti-kanserojen ve antienflamatuar aktivitelere sahip peptitler içerir.
Polifenoller arasında genistein ve türevleri (izoflavonlar) steroidal olmayan fitoöstrojenik potansiyelleri nedeniyle büyük önem taşımaktadır.
Lüpen tohumları alkaloit olarak lupinin, lupanin, spartein, hidroksilupanin ile angustifolin ve glikozit olarak da lupinil ve vernin ihtiva ederler. İçerdiği bu fonksiyonel bileşikler sayesinde lüpen, hem sağlık açısından hem de farmakolojik olarak değer taşımaktadır. Lüpen öğütülmüş tahıllara oranla dört kat daha fazla protein içermektedir. Bu yüksek orandaki protein içeriği ve amino asit kompozisyonu, yaralanmış dokuların iyileşmesine yardımcı olması yönüyle önem taşımaktadır. Proteinlerin yapı taşı olan amino asitler vücuttaki hücrelerin, kasların ve kemiklerin oluşumunda rol oynamaktadır.
Lüpen tohumundan elde edilen ekstraktın; kolajen, jelatin, fibronektin, laminin ve proteoglikan gibi hücre dışı matris bileşenlerinin bozulmasına neden olan enzimleri inhibe ederek aktivitesini önlediği, kollajen ve elastinin parçalanmasını azaltmasının yanı sıra üretimini de teşvik etmektedir.
Yüksek oranda içerdiği arginin amino asidi sayesinde kandaki şeker ve kolesterol seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olmaktadır.
Lüpen güçlü bir protein kaynağı olduğu kadar, iyi bir antioksidan olma özelliği de taşımaktadır.
Antioksidanlarca zengin lüpenin gıda maddesi olarak tüketimi kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır.
Lüpen tohumları oldukça güçlü lif kaynağı olarak kabul edilmektedir. 100 gram lüpen yaklaşık olarak 19 gram kadar lif içermektedir.
Yüksek protein ve lif içeriği nedeniyle lüpenin diyetlerde kullanımı iştahı azaltarak tokluk hissinin uzun sürmesini sağlayıcı etkisi olacağı ifade edilmiştir
Kilo almaya neden olan sağlıksız atıştırmalık yerine tüketildiğinde iştahı bastıramaya destek olmaktadır.
Obesiteyi kontrol etmedeki rolünün yanı sıra lif ve protein içeriğinin yüksek oluşu aynı zamanda vücut kitle indeksindeki artışla ilişkili olan diyabeti de kontrol etmeye yardımcı olduğu belirtilmektedir.
Lüpen, kan glikoz seviyesini kontrol etmek ve böylece tip II diyabet gelişme riskini azaltmak için bir nutrasötik olarak vaat eden eşsiz protein gamma-konglutin nedeniyle dikkat çekmektedir.
Lüpende bulunan hidrolizatlar ile uyarılan insülin sekresyonu için yeni bir mekanizma ortaya koymuşlardır.
Bu nedenle, lupin hidrolizatların tip 2 diyabette nutrasötik tedavi potansiyeli olabileceğini belirtmişlerdir. Lüpenin yüksek tansiyon, insülin direnci ve yüksek kan kolesterolü gibi metabolik sorunların aşılmasında olumlu etkileri gözlenmiştir.
Lif sadece sindirim sistemine destek olmakla kalmamakta, aynı zamanda kandaki kötü kolesterol yağlarının oluşumunu engellemekte ve böylece de kolesterol seviyesinin düşmesine yardımcı olmaktadır
Bu durum, kalp krizi ve felç riskini azaltmak için etkili bir durumdur.
Mineral açısından zengin bir içeriğe sahiptir.
Haşlanmış 100 g kabuksuz lüpen tohumlarının kuru ağırlıkça;
561 mg fosfor,
23 mg potasyum,
379 mg kalsiyum,
82 mg magnezyum,
67 mg sodyum,
3.7 mg bor,
0.8 mg bakır,
4.5 mg demir,
111 mg mangan,
6 mg çinko içerdiği belirlenmiştir.
Magnezyum ve potasyum içeriği sayesinde kalp damar sağlığını teşvik etmektedir. Magnezyum vücuttaki oksijenin taşınmasına yardımcı olur ve kan damarlarını kan akışı için genişletir.
Potasyum ise kan basıncının düzenlenmesine destek olarak, kalp atışını kontrol altında tutmaktadır. Tüm bunlar bir araya gelince, lüpenin kalp-damar sağlığı korumak için yarar sağlamaktadır (
Lüpen çinko açısından zengin bir baklagil olarak kabul edilmektedir. Çinko ise bilindiği gibi güçlü bir bağışıklık sistemi için olmazsa olmazdır. Bu durumda, vücut enfeksiyonlarla rahatlıkla savaşabilmekte ve hastalıklara karşı koyabilmektedir. Çinkonun bilinen bir diğer faydası ise tırnaklarda meydana gelen beyaz lekeleri önleyebilme yeteneğidir. İrritabl bağırsak sendromu ve kabızlık gibi bağırsak komplikasyonlarına yardımcı olmaktadır. Bunun yanı sıra lüpen bağırsak hareketliliğine destek olabilmektedir. Lüpen probiyotik olduğundan çoğu zaman, bağırsak sağlığını geliştirmek için faydalı olarak bilinmektedir. Böylece, bağırsak problemlerini azaltmak için etkili hale gelmektedir.
Bununla birlikte; lüpen, fıstık alerjisi olan kişilerde çapraz reaktivite ile ortaya çıkabilecek veya daha önce gıda alerjisi olmayan kişilerde de novo ortaya çıkabilen anafilaksiye neden olma potansiyeline sahip olabileceği ifade edilmiştir. Bu nedenle etiketleme sırasında ürün içeriğinde belirtilmesinin ve etiketlenmeyen ekmek gibi bazı ürünlerde de uyarı yapılmasının yararlı olabileceği önerilmiştir.
Lüpen tohumları lupinin, lupanin, spartein, hidroksilupanin ile angustifolin ve glikozit olarak da lupinil ve vernin ihtiva ederler. Söz konusu bu maddelerin meme, prostat, deri, karaciğer ve kolon kanseri gibi birçok kanser hücrelerinde sitotoksisite gösterdiği, bu etkiden dolayı antikarsinogenik olarak potansiyel taşıdığı ifade edilmiştir.
Bununla birlikte alkaloitlerin hayvanlarda fazla tüketildiklerinde lupinose denilen bir hastalığa sebep olduğu da tespit edilmiştir.
Lüpenin içeriğinde bulunan fitokimyasallar ve bunların sağlıkla ilişkisi hakkında önemli düzeyde literatür bilgisi olsa da, bu fitokimyasalların biyoyarayışlılığı, metabolizma içindeki değişimleri ve ekstrakt standardizasyonu gibi konularla ile ilgili hala yoğun klinik çalışmalar gerekmektedir.
İçerdiği arginin sayesinde kandaki şeker ve kolesterol seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olmaktadır. Antioksidanlarca zengin gıda maddesi olarak tüketimi kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır.
Yüksek protein ve lif içeriği nedeniyle diyetlerde iştah azaltıcı ve tokluk hissi sağlayıcı etkisi olacağı ifade edilmiştir. Vücut kitle indeksindeki artışla ilişkili olan diyabeti de kontrol etmeye yardımcı olduğu belirtilmektedir.
Yüksek tansiyon, insülin direnci ve yüksek kan kolesterolü gibi metabolik sorunların aşılmasında olumlu etkileri gözlenmiştir.
Kabızlık gibi bağırsak komplikasyonlarına yardımcı olmaktadır.
Tohumlarında bulunan alkaloit ve glikozitlerin meme, prostat, deri, karaciğer ve kolon kanseri gibi birçok kanser hücrelerinde sitotoksisite gösterdiği, bu etkiden dolayı antikarsinogenik olarak potansiyel taşıdığı ifade edilmiştir.
Sonuç olarak lüpenin alternatif kullanım alanlarının geliştirilmesi açısından ilgi çalışmalar genişletilerek devam etmelidir.
Lüpenin içeriğinde bulunan fitokimyasallar ve bunların sağlıkla ilişkisi hakkında önemli düzeyde literatür bilgisi olsa da, bu fitokimyasalların biyo yarayışlılığı, metabolizma içindeki değişimleri ve ekstrakt standardizasyonu gibi konularla ile ilgili hala yoğun klinik çalışmalar gerekmektedir.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Sayın okuyucu,
Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.
Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review
⭐️⭐️ Lupin Türevi Biyoaktif Peptitler: Bağırsak Taşımacılığı, Biyoyararlanım ve Sağlık FaydalarıLupin Türevi Biyoaktif Peptitler: Bağırsak Taşımacılığı, Biyoyararlanım ve Sağlık Faydaları https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34579144/
⭐️⭐️ Lupin proteiniyle zenginleştirilmiş karma bir diyet tüketmek, hiperkolesterolemik deneklerde plazma lipitlerini olumlu yönde etkiler: randomize kontrollü bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24746974/
⭐️⭐️ Lupinus albus γ-Konglutin: Bağırsak Bariyerindeki Etkisi Hakkında Yeni Bulgular ve Yemek Sonrası Glisemik Düzenleyici Aktivitesi Konusundaki Son Durumun Kritik Analizi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36079925/
⭐️⭐️ Lupin proteini, dört haftalık takviyeden sonra hiperkolesterolemik yetişkinlerde plazma LDL kolesterolü ve LDL:HDL kolesterol oranını olumlu yönde etkiler: randomize, kontrollü çapraz geçişli bir çalışma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23902673/
Dr Mustafa KEBAT
Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Fiziksel aktivitelerimiz canlılığımızı olduğu gibi iş ve sosyal hayatımızı da sürdürmemizi sağlar. Besinler yolu aldığımız kalorileri (Enerjileri) canlılığımızı sürdürebilmenin yanısıra her türlü eylemimiz (Fiziksel aktivite) ile harcamaktayız. Pek tabi ki aldığımız lakin harcayamadığımız kalorileri (Enerjileri) de yine vücudumuz içerisinde depolamaktayız.
Hareket insanın doğal ve sağlıklı yaşamı için çok önemlidir. Hareket (Fiziksel aktivite) kısıtlı (Sedanter) yaşam kronik hastalıkların meydana gelmesinde önemli bir etkendir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki ilk 10 ölüm nedeninin 8’i ile gelişmiş ülkelerdeki ilk 10 ölüm nedeninin 9’u kalp krizi, kanser, inme, obezite ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanmaktadır. (WHO, 2016)
Bu kadar önemli olan hareketler (Fiziksel aktiviteler) ile harcadığımız kalorileri (Enerjileri) hesaplamak için bir çok farklı yol mevcuttur. Fiziksel aktivitelere bağlı harcadığımız kalori hesabını da farklı ölçeklendirmeler ile hesaplayabiliriz.
Fiziksel aktivite düzeylerinin belirlenmesi, kişilerin mevcut sağlığının korunması, sürdürülmesi ve fonksiyonel bağımsızlığının geliştirilmesi için önem taşımaktadır.
Fiziksel aktivite ölçeklerinden elde edilen sonuçlarla, kişilerin günlük/haftalık kalori tüketimi veya metabolik eşdeğeri (MET) hesaplanabilir. Bununla birlikte bireylerin aktivite düzeyleri, düşük, orta ve yüksek (yoğun) olarak belirlenebilmektedir.
Kolay hesap edilebilmesi için basit ve kullanışlı ölçeklendirmelerin başında Fiziksel Aktivite Ölçeği – 2 gelmektedir.
Örneğin;
70 kg ağırlığındaki 40 yaşındaki bir erkek, dinlenme halindeyken dakikada vücut ağırlığının kilogramı başına 3,5 mL oksijen kullanır, bu da saatte 1 kcal/kg’a eşittir. (Bu değer yapılan testlerle belirlenmiştir.)
1 MET’in 3,5 mL/kg/dakika (dinlenme durumu) Vo2’ye (oksijen tüketiminin bir ölçüsü) eşdeğer olduğunu ve dakikada 1 kcal yakmaya eşit olduğunu varsayılarak MET değerleri belirlenmiştir. Bir eylem 2 METS gerektiriyorsa, o zaman dinlenme metabolizmasının iki katını enerji tüke. Egzersiz yaparken, MET değerleri, bu aktivite sırasında kaç kalori harcandığını belirlemek için çeşitli fiziksel aktivite biçimlerine atanır.
Fiziksel Aktivite Ölçeği – 2,
Günlük, haftalık tükettiği kalori değeri hesaplanacak kişinin cevaplayacağı bu sorulara vereceği süreler dakikaya çevrilir ve aşağıda ölçeğin değerlendirmesi bölümünde yer alan tablodaki METS değeri ile çarpılınca her eylemi için ayrı ayrı bulunur. Günlük eylem sonuçları toplandığında günlük harcanan kalori miktarı bulunmuş olur.
Yaşlıların fiziksel aktivitelerinin değerlendirildiği ölçek “Yale Physical Activity Scale” (YPAS)”
Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (International Physical Activity Questionnaire – IPAQ)
Aşağıdaki sorular iş yerindeki, evdeki ve serbest zamanlarınızdaki günlük fiziksel aktivitelerinizle ilgilidir. Dolayısıyla, sadece spor ve egzersiz değil, günlük hayatta yaptığınız her tür fiziksel aktivite ve hareketsiz kaldığınız durumlar sorulmaktadır.
Fiziksel Aktivite Ölçeği – 2 (FAÖ-2)
Ölçeğin Değerlendirilmesi
Kullanıcının her madde için girmiş olduğu süreler dakikaya çevrilir.
5.6. ve 7. Maddelere verilen süreler haftalık toplam değerler olduğu için 7’ye bölünerek 1 günlük değerleri hesap edilir.
Tüm maddelere ait değerler toplanır. Eğer toplam değer 1440 dk (24 saat)’in altında ise eksik kalan süre 2b maddesindeki süreye eklenir. Eğer toplam değer 1440 dk (24 saat)’den fazla ise, fazla değer 2b maddesindeki süreden çıkartılır.
Her madde için belirlenmiş METS değeri ile dakikaya çevrilen süreleri çarpıp daha sonra tümünü toplarsanız kişinin günlük toplam fiziksel aktivite değerini METS cinsinden hesaplayabilirsiniz. (Aşağıdaki tablodan yararlanarak)
Kişinin sedanter hareketleri ile hafif, orta ve yüksek şiddetli aktivitelere ayırdığı zamanlar ayrı ayrı değerlendirilerek yorumlanabilir. Ayrıca her bir aktiviteye ayırdığı süre METS değerleri üzerinden kaloriye dönüştürülebilir.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Yaşlanmayla İlişkili Farmakokinetikteki Değişiklikler
Farmakokinetik, ilacın emilimi, dağılımı, metabolizması ve atılımını ifade eder.
Emilim: Yaşlanma, ilacın emilim derecesini önemli ölçüde etkilemez, ancak emilim hızı daha yavaş olabilir. Bu nedenle, bir ilacın zirve serum konsantrasyonu daha düşük olabilir ve yaşlı hastalarda ona ulaşma süresi gecikebilir. Ancak, emilen genel miktar (biyoyararlanım) hastalarda yaşa göre farklılık göstermez.
Yaşlanmayla birlikte karaciğer boyutu ve hepatik kan akışı azaldığından, ilk geçiş etkisi geniş olan ve daha yüksek serum konsantrasyonlarına veya artmış biyoyararlanıma sahip olabilen ilaçlar istisnadır; karaciğer daha az ilaç çıkarır.
İlaç emilimini etkileyen diğer faktörler arasında ilaçların nasıl alındığı, neyle birlikte alındığı, eşlik eden hastalıklar veya gastrointestinal (GI) sistemdeki enzimlerin inhibisyonu veya indüksiyonu yer alır.
Dağılım: Dağılım, ilacın vücutta nereye nüfuz ettiğini ve vücutta nasıl yayıldığını ifade eder. Dağılım hacmi (Vd) olarak ifade edilir ve hacim (litre) veya ağırlık başına hacim (L/kg) birimleri kullanılır.
Yaşlı yetişkinlerin vücut suyu ve yağsız vücut kütlesi daha azdır; hidrofilik (suda çözünen) ilaçların dağılım hacmi daha düşüktür. Örnekler arasında etanol ve lityum bulunur.
Yaşlanmayla birlikte gelen bir diğer spesifik değişim ise artan yağ depolarıdır. Sonuç olarak, lipofilik (yağda çözünen) ilaçların dağılım hacmi artar. Örnekler arasında diazepam, trazodon ve flurazepam bulunur.
İlaçların bağlandığı birincil plazma proteini olan albumin, genellikle yaşlı yetişkinlerde daha düşüktür. Bu nedenle, daha genç hastalarda ek bağlanmamış ilaçlar tipik olarak ortadan kaldırıldığından, bağlanmamış (serbest) ve farmakolojik olarak aktif ilaçların oranı daha yüksektir. Ancak, yaşlanmayla birlikte vücuttaki bağlanmamış ilaçların birikmesiyle sonuçlanan bir eliminasyon azalması vardır. Örnekler arasında seftriakson, fenitoin, valproat, varfarin, diazepam ve lorazepam bulunur.
Metabolizma: İlaçların metabolik dönüşümü karaciğerde, bağırsak duvarında, akciğerlerde, deride, böbreklerde ve diğer organlarda meydana gelebilir. Yaşlanmayla birlikte hepatik kan akışında ve karaciğer boyutunda azalma olur ve bazı ilaçların karaciğer tarafından temizlenmesi yaşlı yetişkinlerde %30’a kadar azalabilir. İlaç metabolizması faz I veya faz II yollarından biriyle gerçekleşir.
Faz I yolları hidroksilasyon, oksidasyon, dealkilasyon ve sitokrom P450 (CYP) enzimleri tarafından redüksiyonu içerir. Bu yolla metabolize edilen ilaçların çoğu, ana bileşikten daha az şiddetli farmakolojik etkiye sahip metabolitlere dönüştürülebilir. Ancak bazı ilaçlar Faz I reaksiyonları yoluyla daha aktif bileşiklere dönüştürülür (örneğin, diazepam).
Faz II yolları glukuronidasyon, konjugasyon ve asetilasyon içerir. Faz II yollarıyla metabolize edilen ilaçlar esas olarak idrar veya safra yoluyla atılabilir. Bir örnek, faz I reaksiyonlarıyla oksitlenen ve daha sonra glukuronidasyonla metabolize edilen lorazepamdır. Sitokrom P450 tarafından katalize edilen faz I reaksiyonlarının yaşlı insanlarda faz II reaksiyonlarına göre bozulma olasılığı daha yüksektir. Faz II yollarıyla metabolize edilen ilaçlar yaşlı yetişkinler için tercih edilir.
Eliminasyon: Eliminasyon, bir ilacın vücuttan son çıkış yollarını ifade eder. Bir ilacın eliminasyonunu ifade etmek için kullanılan terimler yarı ömür ve klerenstir. Çoğu ilaç için eliminasyon, böbrekler yoluyla ana bileşik veya bir metabolit veya metabolitler olarak gerçekleşir.
Yaşlanmayla birlikte böbrek boyutu ve kan akımı azalır, glomerüler filtrasyon azalır.
Yaşlanmayla birlikte yağsız kas kütlesinin azalması nedeniyle kreatinin üretimi azalır. Azalan glomerüler filtrasyon hızı, azalan kreatinin üretimini dengeler ve serum kreatinin normal kalır. Sonuç olarak, serum kreatinin yaşlı kişilerde kreatinin klirensini doğru bir şekilde yansıtmaz. Ancak, Cockcroft-Gault denklemi, yeni bir ilaç reçete ederken veya dozları değiştirirken bir hastanın kreatinin klirensini tahmin edebilir.
Farmakodinamikte Yaşa Bağlı Değişiklikler
Bir ilacın moleküler, biyokimyasal ve fizyolojik etkileri farmakodinamik tarafından incelenir. Farmakodinamik yaşlanmayla değişebilir, ancak değişiklikler incelenen ilaca ve ölçülen etkiye özgüdür. İlaç etkilerinin kontrollü çalışmaları, ilaç yanıtlarındaki yaşa bağlı farklılıkları belirlemek için plazma veya etki yeri ilaç konsantrasyonlarını gerektirir.
Örneğin, yaşlı hastalarda bazı ligandlara karşı azalmış bir beta-adrenerjik reseptör yanıtı görülür. Bir beta2-agonisti olan salbutamol ve beta-antagonisti olan propranolol, özellikle azalmış bir siklik AMP sentezi olmak üzere azalmış post-reseptör olayları nedeniyle azalmış yanıtlar gösterir.
Yaşlı Hastalarda İlaç Tedavisi Verilirken Hekim ve Hasta Yakınlarının Dikkat Etmesi Gerekenler
Hastanız için ilaçlarını, teşhis – tanılarını, diyetini, allerji vb gibi dikkat edilmesi gereken hususları kayıt edebileceğiniz takip defteri hazırlayın.
Hastanın aldığı tüm reçeteli ve reçetesiz ilaçları hastayla birlikte gözden geçirin. Reçetesiz satılan (OTC) ilaçları, bitkileri ve vitaminleri ihmal etmeyin.
Olumsuz ilaç etkileşimlerini tarayın. Olumsuz ilaç etkileşimleri belirlenirse, endişe verici ilaçları reçete eden sağlayıcıya bildirin.
Her reçeteli ilaçla ilgili ilk veya ikincil tıbbi tanıyı hastanın takip defterine not edin. Tıbbi tanı bilinmiyorsa, reçete eden hekimden tanısını talep edin.
65 yaş ve üzeri hastalar için uygun olmayan ilaçlara ilişkin bir şüphe var mı kontrol edin. (Amerikan Geriatri Derneği’nin Yaşlı Yetişkinlerde Potansiyel Olarak Uygunsuz İlaç Kullanımına İlişkin Beers Kriterleri®, sağlık hizmeti sağlayıcılarının 65 yaş üstü yetişkinlere güvenli bir şekilde ilaç reçete etmesine yardımcı olan bir ilaç yönergeleri listesidir.) Hekiminizin kontrolünde Beers kriterlerini uygulayabilirsiniz. Beers kriterlerinde olan herhangi bir ilaç görünüyorsa, bu ilaç/ilaçları reçete eden hekime danışın. Son karar hekimindir.
Reçeteyi yazan hekiim/lere hastanın aldığı tüm ilaçların (reçeteli ve reçetesiz) ve ilgili tıbbi teşhislerin bir listesini verin. Takip defteri özellikle burada işinize yarar.
Reçeteli ilaçları ve ilgili tıbbi teşhisleri reçeteyi yazan hekim/ler ile doğrulayın.Mümkünse reçete yazımı sırasında hastanıza eşlik edin.
Hastanın aldığı tüm ilaçların güncel bir listesini, doz ve sıklığını listeleyip evin uygun bir yerine hastanın ve/veya bakıcısının her zaman görebilecekleri bir yere asılmasını sağlayın. Hastanın bu listeyi gerektiğinde reçeteyi yazan hekime, yeni bir sebeple muayene olacağı farklı hekime veya diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla paylaşmasını sağlayın.
Hastanın İlaç Temin Etmesinin Kontrolünü Sağlayın
Hastanın veya bakıcının ilaç temin etme yeteneğini değerlendirin.
Hastanın reçetelerini nasıl yazdırdığını, ilaçlarını nereden ve nasıl aldığını ve reçetelerini nasıl yenilediğini belirleyin.
Hastanın ilaçların bedelini ve fark ücretini ödeyip ödeyemeyeciğini izleyin.
Fon eksikliği nedeniyle ilaç dozlarının atlanıp atlanmadığını değerlendirin.
Hasta veya bakıcının reçeteleri alma veya yenileme konusunda zorluk çekmesi durumunda, hastanın ilaçları eczaneden temin edebileceği bir sistem oluşturmasına yardımcı olun.
Eczaneden ilacın alımını veya eczanenin ilacı getirmesini kontrol altında tutun.
İlaç kutularının üzerine kullanımlarının. yazılmasını kontrol altında tutun.
İlaçlarınızı almak için ailenizin veya arkadaşlarınızın randevu alması.
İlaçları veya katkıları satın alma yada katılım paylarını ödeme sorunu varsa,
İlaçların daha uygun bedelli doğru muadillerinin reçetelenmesi yada eczaneden alımını kontrol edin.
Sosyal yardım alıp alamayacağı konusunda destek arayın.
Hekimden, eczaneden ve benzeri yerlerden ilaç numuneleri verip veremeyeceklerini sorgulayın.
Hastanın ve Bakımı ile İlgilenenlerin İlaç Bilgisi
Hastanın veya bakım verenin bilgisini değerlendirin
Alınan ilaçların dozu ve sıklığı.
“Yemekle birlikte alın” gibi ilaçlarla ilgili özel talimatlar.
Hasta inhaler kullanıyorsa, doğru inhaler tekniğinin anlaşılmasını sağlayın. Tekrar ettirin.
İlaç etki şekli hakkında hasta ve ilgilenenlerine bilgi verin.
İzlenmesi ve raporlanması gereken yan etkiler.
Her ilaç değişiklikliğinde (takviyeler ve reçetesiz laçlar dahil), ilacın amacını, dozajını, sıklığını, izlenecek ve raporlanacak yan etkileri ve diğer ilaca özgü talimatları gözden geçirin.
İlaç bilgisiyle ilgili gereklilikler şunları içerir
İlaçlarla ilgili talimatları büyük harflerle ve madde işaretli veya liste biçiminde yazılı olarak hastaya ve bakımını yapanlara verilmelidir.
Talimatlar hastanın ilaçlarını nasıl alacağına göre ayarlanmalıdır.
Genel bilgilerle başlayan, ardından ilacın nasıl alınacağı ve ardından yan etkiler ve doktora ne zaman başvurulması gerektiği gibi sonuçlarla devam eden bilgiler takip defterine yazılmalıdır.
Talimatları güçlendirmek için ilaç çizelgeleri kontrol edilmelidir.
Hasta hekimi ile daha önceki bir görüşmede önemli ilaç bilgilerini bilememişse, dozu, saati, izlenecek ve bildirilecek yan etkileri ve özel talimatları bir sonraki ziyarette gözden geçirilmeli, takip defteri ve evdeki ilaç kullanım listesi kontrol edilmelidir.
Hastanın Fiziksel Yetenekleri Önemlidir ve Ayrıntılı Değerlendirilmelidir
Azalmış el becerisi veya görme bozukluğunu ve bunun hastanın doğru ilacı tanımlama, ilaç kaplarını açma ve ilaçları uygulamaya hazırlama (örneğin, tabletleri kırma) becerisi üzerindeki etkisini değerlendirilmeli ve bilinmelidir.
Hastanın ilaç kaplarını açıp açamadığını gözlemleyin.
Hasta inhaler kullanıyorsa inhalerin kullanımını gözlemleyin.
Hastanın tabletleri kırması gerekiyorsa, bunu yapabilme yeteneğini değerlendirin.
Hasta her bir ilaç kabının etiketini ve içeriğini açamıyor veya göremiyorsa aşağıdakilerden birini sağlayın:
Hap kutusu veya kolay açılan diğer kaplar. Hasta hap kutusunu dolduramıyorsa, kendisine yardımcı olabilecek birini belirleyin.
Tabletin kırılması gerekiyorsa ve hasta bunu yapmakta zorluk çekiyorsa, kırılması daha kolay olan veya kırılması gerekmeyen doğru dozajdaki tabletler tercih edilmelidir.
Hastanın ve Bakım Verenin Bilişsel Kapasitesi
Hastanın veya bakım verenin ilaç vermeyi organize etme ve hatırlama konusundaki bilişsel kapasitesi değerlendirilmelidir.
Dozların ne zaman alındığını kontrol edilmelidir.
Hastanın ilaç almayı hatırlamak için hangi ipuçlarını kullandığını değerlendirilmelidir.
Hangi dozun hatırlanmasının en zor olduğunu değerlendirilmelidir.
Bir dozun ne sıklıkla atlandığını veya ne sıklıkla ekstra doz alındığını değerlendirilmelidir.
Hastaya veya bakıcıya aşağıdaki yöntemlerden birine dayalı olarak hafıza ipuçlarının kullanımını öğretilmelidir.
Hastanın veya bakıcının genellikle günün saatini bilip bilmediğini veya bir saat veya saat aracılığıyla zamanı takip edip etmediğini sorgulanmalıdır.
Hastanın düzenli bir saatte yemek yiyip yemediğini sorgulanmalıdır.
Sabah tuvalete gitme, tıraş olma veya saç tarama gibi günlük ritüeller sorgulanmalıdır.
Hastanın ek desteğe ihtiyacı varsa,
Hafızayı güçlendiren yöntemler veya cihazlar sağlanmalıdır, örneğin:
İlaç takvimi veya çizelgesi.
Elektronik hatırlatma veya alarm.
Sesli mesaj hatırlatıcısı.
Telefon hatırlatması.
Hap kutusu.(Hasta hap kutusunu dolduramıyorsa, ona yardım etmeye istekli birini belirlenmelidir.)
Elektronik ilaç dağıtım cihazı.
Mümkün olduğunda yöntemleri ve cihazları birleştirin.
Reçete yazan hekim doz basitleştirme konusunda değerlendirme yapmalıdır.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı:Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Hatırlayın inflamasyonyazımızda Histamin‘in bir reseptöre bağlandığını, sonrasında damarların duvarında endotelin arasını açtığını ve sızıntıya sebep olduğunu ayrıntılı yazmıştık.
Histamin vücutta çeşitli fonksiyonlara sahip bir biyolojik bileşiktir. H1, H2, H3 ve H4 reseptörlerihistaminin vücutta farklı bölgelerde ve farklı işlevlerde etkileşime girdiği yerlerdir.
Histamin‘in bağlandığı reseptörü antihistaminiklerle engelleriz. (Örneğin: RINITIDIN ya da SETRIZIN içerenler)
Lakin, histamin harici Lökotrien de damarları açar.
Lökotrienler, lökositler, mast hücreleri, makrofajlar ve diğer dokular ve hücreler tarafından immünolojik ve immünolojik olmayan uyarılara yanıt olarak oluşturulan biyolojik olarak aktif moleküller ailesidir.
Histamin erken dönemde, lökotrien geç dönemde sızıntıya neden olur. Geç dönemin tipik örneği güneş yanığı’dır. Fazla güneşlenir de yanarsanız su dolu kabarcıklar ertesi günü ortaya çıkmaya başlar.
Eğer lökotrieni bloke ederseniz o güneş yanığı sonrası kabarcıkları da engellersiniz. Lökotrieni engelleyen etken maddelerden birisi Montelukast’ tır. Montelukast etken maddesi antihistaminiklerde PLUS yazanlarda mevcuttur. Örnegin: zespira plus gibi (5 mg desloratadin + 10 mg montelukast )
Montellukast etken maddesini daha çok astım ilaçlarında görebilirsiniz.
Sahada işbaşı eğitimi vermek isteyen meslektaşlarım ve konu ile ilgili İş Güvenliği uzmanları için örnek bir işbaşı (Toolbax) örneği veriyorum.
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Şirket İsmi :…………………………………………………
Eğim Veren: İşyeri Hekimi Dr Mustafa KEBAT İMZA:
Allerji, kişiden kişiye çok değişik sorunlar meydana getirir. Çok hafif olabileceği gibi hayati tehdit edecek boyutlara kadar varabilir. Bu sebeple hassasiyeti olan kişilerin iş ve günlük hayatını güçleştirebilir.
Allerji yaygın semptomları için geçici de olsa rahatlık sağlayan ilaçlar mevcut. Antihistaminikler ve dekonjestanları kullananlar bilirler ki reçetesiz de satılan bu ilaçların maalesef birçok yan etkileri vardır. En sık karşılaşılan yan etki uyuşukluk ve dikkat dağınıklığıdır.
Çalışanlarımız farklı sebeplerle hekime başvurmak yerine reçetesiz satılan ilaçlarla alerjilerini kontrol altına almaya çalışırlar. Fakat sedatize (uyuşuk) ve dikkat dağınıklığı yaptığının çoğunlukla farkında olmazlar. Uyuşukluk hissetmeye ilave olarak sedasyonun diğer belirtileri koordinasyon azalması, reaksiyon zamanının yavaşlaması ve azalmış muhakeme yeteneğidir. Bunlar uyuşukluktan daha az fark edilebilir, fakat kişi tam anlamıyla uyanık olmadığından bu belirtilerden birisi olabilir. Alerji tedavisi sersemlik, sinirlilik, bulantı ve baş ağrılarına sebep olarak iş yerinde konsantrasyon kabiliyetini etkileyebilir.
Kamyon, tır, araba, motosiklet vb gbi araçları kullanmak başlı başına tehlike için yeterlidir. Ayrıca dikkat gerektiren döner aksamlı hareketli ekipmanlar ve makineler ile çalışanlar da risk altında çalıştıkları için antihistaminik kullanmaları zorunlu olduğu durumlarda istirahat etmeleri yada amirlerine bu ilaç kullanımı bilgisini vermeleri gerekir.
Aşağıdaki başlıkların bilinmesi faydalı olabilir:
Hekiminize danışmadan hiç bir ilacı özellikle antihistaminikleri asla kullanmayın. Önceki hastalığınızdan kalan antihistaminikleri ”aynı şekilde hasta oldum” diyerek kullanmayın.
Muayene olduğunuz her durumda ilk önce çalışmakta olduğunuz işiniz söylemelisiniz. Bu sayede hekiminiz reçete yazması gerektiğinde yaptığınız işe göre ilaç tercihinde bulunacaktır. Özellikle allerji ve benzeri durumlar için kullanılan antihistaminikler vb gibi ilaçlar için çok önemlidir.
Çalışma ortamında dikkat gerektiren aletleri ve makineleri kullanıyorsanız ve antihistaminik ilaç kullanmanız gerekiyor ise bu husus amirinize bildirin. Mümkünse istirahat edin. Değilse ilaç kullandığınız sürece işyerinde dikkat gerektirmeyen işlerde görevlendirme isteyin.
Eğer ilaç tedavisine ihtiyaç duyuyorsanız, hekiminizle görüşerek rahatlama seviyesi sağlayabilecek en düşük dozu alın.
İlaç almadan önce kutu içindeki prospektüsünü dikkatli okuyun.
Önerilen ilaç dozlarına uyun. Daha yüksek doz ille de daha iyi tedavi değildir. İlave doz alımı daha fazla rahatlama değil sadece daha fazla yan etki demektir.
Sonuç olarak alerjiniz hakkında sorularınız varsa doktorunuza veya eczacınıza danışın. Bazı ilaçlar diğerlerine göre daha az sıkıntı/uyuşukluk verebilir. Alerjiler çok rahatsız edici olabilir fakat bir kaza veya yaralanma hayatınızda çok daha büyük bir problem doğurabilir.
EĞİTİME KATILAN AD – SOYAD
TARİH
İMZA
EĞİTİME KATILAN AD – SOYAD
TARİH
İMZA
⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️
Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler
Histamin Reseptörleri
H 1 Reseptörü, rodopsin benzeri G-protein-bağlantılı reseptörler ailesine ait bir histamin reseptörüdür . Bu reseptör, biyojenik amin histamin tarafından aktive edilir. Düz kaslarda , vasküler endotel hücrelerinde , kalpte ve merkezi sinir sisteminde ifade edilir.
H-1 Antihistaminiklerin kullanıldığı hastalıklar
Alerjik rinit
Alerjik konjonktivit
Alerjik dermatolojik reaksiyon(lar)
Sinüzit
Ürtiker
Anjiyoödem
Atopik dermatit
Bronşit
Hareket hastalığı
Bulantı
Kusma
H 2 Reseptörü, Esas olarak mide astarında (parietal hücreler) bulunan H2 reseptörleri, hidroklorik asit üretimini uyararak gastrik asit salgısını düzenler.
H-2 Antihistaminiklerin kullanıldığı hastalıklar
Peptik ülser
Asit reflü
Gastrit
Zollinger Ellison sendromu
H3 Reseptörleri, ağırlıklı olarak merkezi sinir sisteminde (CNS), özellikle nörotransmitter salınımı ve modülasyonuyla ilişkili bölgelerde bulunur. H3 reseptörleri presinaptik otoreseptörler ve heteroreseptörler olarak hareket ederek dopamin, serotonin, noroepinefrin ve asetilkolin gibi nörotransmitterlerin salınımını düzenler.
H-3 Antihistaminikler mevcut olsa da, bu bileşikleri insanlarda kullananımı deneme aşamasında olup şimdilik belirli bir klinik faydaları yoktur.
H4 Reseptörleri, Başlangıçta bağışıklık hücrelerinde, özellikle mast hücrelerinde, eozinofillerde ve T hücrelerinde keşfedilen H4 reseptörleri, kemotaksi (kimyasal sinyallere yanıt olarak hücresel hareket) ve sitokin üretimi dahil olmak üzere bağışıklık tepkilerinde rol oynar. Bu reseptörler inflamasyon ve alerjik reaksiyonlarda rol oynar.
H-3 Antihistaminikler mevcut olsa da, bu bileşikleri insanlarda kullananımı deneme aşamasında olup şimdilik belirli bir klinik faydaları yoktur.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı:Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.
Moda diyetler, medya ve sosyal medya vasıtası ile yayılıyor. İlgi çekici isimlerle sizleri cezbediyor. İSVEÇ DİYETİ, MONTİGNAQ DİYETİ, HOLLYWOOD DİYETİ, DUKAN DİYETİ, ALAN DİYETİ, ARALIKLI ORUÇ, KETOJENİK DİYET vb gibi diyetler var.
Bu ve benzeri diyetler öyle abartılıyor ki, bilmeden karaciğer hasarına kadar gidenler oluyor.
Unutmayın ki; yaşınız, boy ve kilonuz, (Kilo fazlanız) cinsiyetiniz, genetik yapınız, geçirdiğiniz hastalıklar, halen devam eden hastalıklarınız, yaşam tarzınız, spor yapabilme becerileriniz ve tercihleriniz, yaşadığınız coğrafya, beslenme alışkanlıklarınız, allerjileriniz, diyet yapma amacınız vb gibi bir çok faktör yapacağınız diyetinizin düzenlenmesinde önem arz eder.
Diyet yapmadan önce vücudunuz ile ilgili öğrenmeniz gereken önemli bir mekanizma var. Gelin birlikte inceleyelim.
MEKANİZMA
Tok olduğunuzda kanınızda glikoz dolaşır ve bu glikozun fazlası GLİKOJEN (depo şeker) olarak en çok karaciğerinizde ve bir kısmı da kaslarınızda depolanır.
Yemeğinizi yediniz...
Yemekten sonraki kritik saatleri birlikte inceleyelim
⭐️ 3 saat sonra ⭐️(yemekten yaklaşık) kanınızda şeker düşmeye başlar.
Vücudunuzda düşük şeker kabul edilemez. Bu sebeple sisteminiz müdahaleye başlar.
İlk müdahale pankreastan gelir.
Ve pankreasınız GLUKAGON salgılar.
(Ek Bilgi:Pankreas, tok olduğunuzda insulin, aç olduğunuzda da glukagon salgılar)
Glukagon kanınız yolu ile karaciğere gider ve biraz önceki adımda GLİKOJEN olarak depoladığınız glikozu yavaş yavaş parçalar ve kana verir. Bu sayede vücudunuz kan glikozunu belirli seviye altına (70-75) düşürmez.
Vücudunuz bu gelen glikozu yine enerji olarak kullanır.Lakin bu glikojen deposu da yaklaşık 10 saat kadar yeter.
Buraya kadar yazılanlar günlük iyi kötü beslenme alışkanlıklarınızı karşılasa da yaptığınız diyetlerin bazılarında açlık süreniz 10 saatin üzerine çıktığında vücudunuzun işleyişinde (mekanizmada) farklı yollar devreye giriyor.
Mekanizmamızın o kısmını da inceleyelim.
KETON Oluşumu ve Önemi
Yaptığınız diyet gereği 10 saat aç kaldınız. Bu durumda depo şeker glikojen kalmaz. Diyetteki genel olarak amacınız kilo vermek olduğu için burada başarıya ulaşıyorsunuz ve YAĞ YAKIYORSUNUZ.
⭐️ On (10) saat aç kalmanız sonrasında ⭐️
Pankreasınızdan salınan Glukagon gidip PERİLİPİN adı verilen bir proteininize dokunuyor ve ona 1 tane fosfat (P) takıyor ve çalışmaz hale getiriyor.
Burada maksat ne olabilir ?
PERİLİPİN, yağ damlacıklarının yüzeyini kaplayarak onları hormona duyarlı lipazdan korur.
Glukagon hem perilipini durduruyor, hem de hormon duyarlı lipaza da bir fosfat takarak daha hızlı çalışmasını sağlıyor.
Lipaz yağları çatır çatır parçalayıp yağ asidi haline getiriyor. (küçültüyor)
Yağ asitleri kanda başıboş kalmaz tabi ki.. Ne yapıyor kanın taşıyıcı proteinlerinden Albumin üzerine binerek hücreye kadar geliyor.
Albumin yağ asitleri, kalsiyum, bilurubin, progesteron başta olmak üzere ilaçlar da dahil olmak üzere pek çok küçük molekülün kan yoluyla taşınmasında görev alır ve kandaki sıvının kan dolaşımı dışına sızmasını önlemeyi sağlar.
Yağ asitlerinin hücreye girişi Na (Sodyum) vasıtası ile olur. Tabi ki bu da yeterli değil. Bu yağ asitlerini hücre içinde enerji santraline de(mitokondri) girişini sağlamak lazım ki enerji (ATP) ye dönüşsün.
Yağ asitlerinin mitokondriye girişini de KAT (karnitin açil transferaz) molekülü (enzimi) sağlar.
⭐️⭐️ Karnitin takviyeleri Obezitede, tip-2 diyabette, Ketojenik beslenmede kullanılır. Çünkü Karnitin eksikse yağ asitlerini mitokondriye sokamayız. Ki bu durumda kilo verilemez. ⭐️⭐️
İşte burada beta oksidasyon ile ASETİL coA oluşur. Bu Asetil coA döngüye girer ve ATP (enerji) elde edilir.
⭐️⭐️ ASETİL coA çok önemlidir. ⭐️⭐️ O yüzden unutmayın sakın…!!!
Süper sistem yağdan enerjiyi de elde ettik. Şimdi kullanma zamanı diyeceksiniz…!!
Lakin bunu kullanmıyoruz. Elde ettiğimiz bu ATP ile glikoz üretiyoruz.
Üretilen bu glikozu kana veriyoruz ardından da glikozu kullanıyoruz.
⭐️ 5 saat daha geçti – son yemekten sonra açlık artık 15. saateyiz ⭐️
Karaciğer, yağın parçalanması ve ASETİL CoA ya çevrilmesi, ardından ASETİL CoA dan ATP üretilmesi, üretilen ATP’nin glikoza çevrilmesi kana geri verilmesi ile yoruluyor.
HMG coA den de liyaz enzimi ile KETON üretilip kana salınıyor.
LIYAZ enzimi sadece karaciğerde bulunuz bu nedenle sadece karaciğerde KETON üretilir.
Aç iken keton üretilen Asetil coA dan tok iken redüktaz enzimi ile kolesterol üretilir.
Keton enerji kaynağıdır. Karaciğer ve Eritrositler hariç her yerde kullanılır.
Eritrositler, mitokondri içermediği için keton’u enerjiye çeviremez.
Karaciğer de keton yakarken kulanılan tiyofenaz enzimi olmadığı için ketonu enerjiye çeviremez.
Diyet Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Çok uzun süreli açlık içeren diyetler karaciğere hasar verir. Bu sebeple diyetlerdeki açlık aralığı 16 – 17 saati geçmemeli.
İşlenmiş karbonhidratlar zararlıdır.(Ekmek, unlu gıdalar, şeker vb gibi) Lakin doğal yoldan alınan (kurufasulye, havuç vb gibi) kısıtlı miktarda karbonhidrat diyetlerde olmalıdır.
Keton cisimleri 3 çeşittir Asetoasetat ve Beta hidroksibütirat enerji verir. Aseton da bir ketondur ve enerji vermez.
Akciğerle dışarı atılan aseton kokusu aşırı açlıkta ve diyabet hastalarında görülür.
Kolesterol ilacı (statinler) redüktaz enzimini bloke eder, aynı zamanda Koenzim Q10 üretimini de bloke eder. Bu sebeple statin kullanıyorsanız Q10 kullanmanız gerek, yoksa kaslar erir.
Sınırlı Sorumluluk Beyanı: Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.