Yaşınıza Bakmayın Geç Değil

50 yaş üstü erkeklerde “Daha az ye ve daha çok hareket et.” kilo vermek için yeterli değildir.

Kişinin, metabolizması, hormonları, alışkanlıkları sessizce yağ kaybetme yeteneğini kontrol eder.

Lakin 50 yaş üstü erkekler yaşlarına bağlı değişimler sebebiyle kilo verme konusunda genç yaşlarına göre daha büyük zorlukla karşı karşıyadır. Vücutlarındaki değişimlere uyum sağlayamazlarsa yağ (kilo) kaybı neredeyse imkansız hale gelir

Yaşa bağlı süreci doğru yaşamaları ve aşağıdaki kurallara bağlı kalmaları durumunda kilo vermeleri mümkün olduğu gibi kas kütlelerini de sağlıklı seviyeye getirebilirler.

Ne yapmalısınız ?

Sırayla inceleyelim…

Uyku Yağ Kaybını Kontrol Eder

Yeterince uyumuyorsanız vücudunuz yağ yakmayı reddeder. Yapılan araştırmalar, uyku eksikliği nedeniyle diyet yapan erkeklerin yağdan çok kas kaybettiğini gösteriyor. Öncelikle uykunuzu düzeltin; her gece en az 7 saat kaliteli bir uyku uyumalısınız.

Beslenme Planı – Ketojenik Diyet

Beslenmenizi planlamalısınız. Diyetlerin çoğu kilo vermek için işe yarar lakin çoğu sürdürülemez olduklarında başarısız oluyorlar. Önemli olan, sizi aç bırakacak kısıtlayıcı bir diyet değil, yaşam tarzınıza uygun yapılandırılmış bir yemek programıdır.

En iyi yemek planlaması ketojenik diyetle birlikte günlük iki öğün ve öğünler arası 16 saat olacak şekilde düzenleme yapmaktır.

Ketojenik Diyet ile birlikte örneğin:

Günün ilk öğünü saat 11.00 (8 saat ara olacak) ikinci öğünü saat 19.00 da olacak şekilde

Öğün aralarında meyve – abur cubur vb gibi hiçbir atıştırmalık tüketilmeyecek. Öğünler arası mide ve barsak sisteminin dinlenmesi sağlanacak.

Su Tüketimi

Hidrasyon yağ kaybı için sıhhatli hiledir. Vücudunuz, her biri su gerektiren milyonlarca küçük kimyasal reaksiyon yoluyla yağ yakar.

Ne kadar su içmelisiniz?

Her yerde ne kadar su içeceğinize dair formüller hesaplar görüyorsunuz. Kaç litre içeceksiniz ne zaman içeceksiniz ve benzeri hepsini unutun..!!

Sadece idrarınıza bakın..

Her idrarınız su renginde – çok açık sarı aralığında olacak şekilde içtiğiniz suyu ayarlayın.

Tuvalete gittiniz idrarınızın renginde koyulaşma mı var?

Hemen bir bardak mümkünse birkaç bardak su için..

İdrarınız çok mu koyu renk?

Bir sonraki tuvaletinizi yapana kadar sık aralıklarla su için…

Bir süre bu işlemleri dikkatle yaptığınızda alışkanlığınız haline gelecek…

Hareket Edin

Spor salonuna gitmeniz şart değil. Bilin ki spor salonları tek çareniz – yolunuz değil.

Sadece her gün harekete ihtiyacınız var. Asansör yerine merdivenleri kullanın. Yürüme imkanı olan durumlarda arabanızı – otobüsü vb gibi kullanmayın. Evde bir şey istemeyin siz yapın. Sofrayı hazırlamaya, temizliğe vb gibi eşlik edin..

Egzersiz yardımcı olur, ancak kilo kaybının birincil itici gücü değildir.

Günlük 45 dakikalık aktivite (yürüyüş, esneme, vücut ağırlığı hareketleri) metabolizmanızı, açlığınızı düzenler, insülin duyarlılığını artırır ve yağ yakar.

Youtube da bolca ev egzersizi bulabilirsiniz kendinize uygun olanı seçin.. Düzenli olarak uygulayın.

Metabolik Direnç Antrenmanı

Kardiyo çok önemlidir. Lakin yaş 50 ve üzeri gençler..Evet siz..!!

Kaslarınızda yıllar içinde erime – azalma olduğunu (Sarkopeni) biliyorsunuz. Yada şimdi öğrendiniz.

Kaslarınız erirken – azalırken unutmayın ki kas kütlesi olan kalbiniz de zayıflıyor. Bu durumda kaslarınızı – kalbinizi kuvvetlendirmelisiniz.

Metabolik Direnç Antrenmanı, yoğun ve etkili kardiyo ve kas antrenmanını birleştiren bir egzersiz yöntemidir. Sonraki 48 saat boyunca kas oluşturmaya, metabolizmayı hızlandırmaya ve yağ yakmaya devam eder.

Örnek tekli bir egzersiz

Haftada 3 – 4 gün = maksimum yağ yakımını sağlayabilirsiniz.

Bu örnek programda her büyük kas grubu haftada 2 kez çalıştırılıyor.

Doğal Olandan Vaz Geçmeyin

Takviye Reklamlarına Kanmayın

Takviyeler – Kimyasallar sizi kurtarmaz. Yağ yakıcıları unutun.

Kilo vermek tek hedef olamaz. Sağlıklı kilo vermek hedefinizi olmalı.

Probiyotikler – Daha iyi sindirim ve kilo kaybı için bağırsak bakterilerini ideal miktara ulaştırır. Lakin SİBO, İBS varlığında probiyotik kullanımı hem sorununuzu hem de yağ yıkımı ile birlikte kas yıkımınınızı arttırır.

50 yaş üstü siz erkekler inatçı göbek yağlarıyla yaşamak zorunda değilsiniz.

Yukarıdaki adımları izlerseniz, kendinizi aç bırakmadan veya etkisiz egzersizlerle zaman kaybetmeden vücudunuzu sağlıklı, zinde ve yağsız hale getirebilirsiniz.

Geç değil… Geçmişde yaşamayın, Anı yakalayın…

Doğal Yaşayın

Doğal Beslenin

Aklınıza Mukayet Olun

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Ketojenik Diyet de Nedir? https://tetkik.com.tr/2025/01/04/19282/

⭐️⭐️ Ağır Egzersiz Yaparken Ketojenik Diyet mi? https://tetkik.com.tr/2025/01/11/19291/

⭐️⭐️ Direnç Antrenmanı Metabolik ve Zayıflık Sendromlarına Karşı Etkili Bir Araçtır https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3168930/

⭐️⭐️ Yaşlanan insanlarda metabolik değişiklikler: güncel kanıtlar ve tedavi stratejileri https://www.jci.org/articles/view/158451

⭐️⭐️ Egzersizin Metabolik Etkileri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27348753/

Direnç egzersizi ve eğitiminde testosteron fizyolojisi: yukarı akış düzenleyici unsurlar https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21058750/

⭐️⭐️ Sarkopeni ve yaşlanma https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12822704/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Kızartmadan Korkmayın Yanlış Kızartmaktan Korkun

Konumuz kızartma olsa da bilinmelidir ki buğulama, haşlama ve buharda pişirme en emniyetli pişirme yöntemleridir.

Aynı zamanda kızartma, ızgara ve kavurma gibi yöntemler de en riskli pişirme yöntemleridir.

En ideal besin tüketimi çiğ tüketimdir (örneğin tuzlama) sonra sırası ile haşlama&buğulama, fırın, tavada kızartma, ızgara gelmektedir.

160 dereceyi geçen ısılarda vitaminlerin ve anti-oksidanların çoğunda denatüre (bozulma) olur. Izgara (çok lezzetli olsa da) besin değeri kaybına yol açan en kötü pişirme tarzıdır.

Lakin kızartma şeklindeki pişirme yöntemini ne kadar biliyoruz?

Kızgın yağda yüksek ateşte zevkinize göre az – orta – çok pişmiş olarak pişirmeyi kızartma olarak tanımlayan ve uygulayan çoğunlukta.. Amma bu tarzda pişirme doğru değildir.

Aslında farkında olmadan hem doğru kızartma tekniğini hem de yanlış kızartma tekniğini uyguluyorsunuz.

Şimdi doğrulara ve karşılaştırmalara geçelim;

Kızartma türk mutfağının en en en önemli unsurudur. Çünkü;

Sulu yemeklerin tamamına yakınında soğan – sarımsak ve salçayı yağda soteliyorsunuz. Aslında burada çoğunlukla soğanı doğru birr şekilde kızartıyorsunuz.

İtiraz edenler olacaktır. Lakin bir düşünün;

Yaptığınız yemekleri (Bamya, taze fasulye, pırasa, kuru fasulye-nohut vb gibi),

Yumurtayı sahanda pişirmenizi yada omlet menemen yapmanızı.

Evet düşündünüz mü?

Yazdığım gibi değil mi?

Hepsini yağda soteliyorsunuz – kızartıyorsunuz..!!

Yada;

Et, tavuk, balık kızartılmıyor mu?

Fırın yemeklerindeki yağ fırında kızarmıyor mu?

Peki kızartma neden zararlıdır?

Burada dikkat edilmesi yada sorulması gereken sorular;

  • Kızartmayı hangi yağ ile yapmalıyım?
  • Kızartmayı hangi ısıda yapmalıyım?

Cevaplarını doğru verirsek ve tabi ki doğru uygularsak kızartılmış gıdalar vücuda zarar vermez. Kızartma tekniği zararlı olmaz.

Kızartmayı hangi yağ ile yapmalıyım?

Kızartma için doğru yağlar;

  • Sızma zeytin yağı
  • Tereyağı
  • Kuyruk yağı
  • İç yağı (don yağ)

Bunların dışında rafine hiç bir bitkisel yağı (Ribera dahil) değil kullanmak evinize dahi sokmamanızı tavsiye ederim.

“Ayçiçek yağı çoklu doymamış, son derece kırılgan olan bir tohum yağıdır.

Çok çabuk okside olur, yani bozulur.

Soğuk olarak, yani çiğ olarak tüketilebilir. Ki yine de tavsiye etmiyorum.

Ancak kızartma ve sıcak yemek pişirmek için kullanıldığı zaman, çok fazla Transyağ oluşur.”

Kızartmayı hangi ısıda yapmalıyım?

Yağların “smoke – period’ ları” vardır.

Bu periyot yağlarda genelde 150-160 derece arasındadır.

En iyi zeytinyağı/tereyağı bile olsa 150-160 derece aşıldığında yanar ve dumanlaşır (smoke). ve artık içerisinde çok tehlikeli bileşikler oluşur. Bu bileşiklerin çoğu kanserojendir.

Yağı yakmamak için kısık-orta ateşi geçmemelisiniz.

Yağın içinde besinn değeri olan yararlı bileşenler kalmaz.

Pek tabi ki kanserojen materyaller de oluşur.

Kısık orta ateşte smoke perioda hemen hiç ulaşmazsınız. Yalnızca zeytinyağı ve tereyağı ile inflamasyonu hiç tetiklemeden kızartma yapılabilir.

Doğru olmayan kızartma tekniği kullanırsanız neler olabilir?

Diabetologia’ da yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre yemek pişirme usulü tip 2 diyabet gelişme riskini etkilemektdir.

Kuru sıcak pişirme ile yüksek İleri Glikasyon Son Ürünleri (Advanced Glycation End Products [AGE]), şekerlere maruz kalmanın bir sonucu olarak glike hale gelen proteinler veya lipitler oluşuyor ve bunların yüksek seviyeleri insülin direnci, hücre stresi ve enflamasyona yol açıyor ve diyabete zemin hazırlıyor.

Genel tıp – biyoloji bilgilerimize göre; enerji üretilebilmesi için insülin hormonu kan şekerinin hücre içine girmesini sağlar.

Eğer insülin hormonu üretilmezse veya kişide insülin direnci gelişmiş ise kanda çok fazla şeker birikir ki bu da vücudun genelinde özellikle de kalp, böbrek, göz ve diğer organlarda ciddi işleev bozukluklarına yol açar.

Diabetologia’ da yayınlanan bir araştırmada;

Düşük İleri Glikasyon Son Ürünleri (Advanced Glycation End Products [AGE]) ihtiva eden beslenme şeklinin tip 2 diyabet gelişim riskini azaltıp azaltmayacağını ve AGE’ den zengin beslenmenin de tam aksine tip 2 diyabet riskini artırıp artırmayacağını belirlemek için düzenleniyor.

Araştırmada hepsi de 50 yaşın üzerinde olan iki grup belirleniyor

İlk gurup; Tip 2 diyabet gelişme riski yüksek olan 49 kişiye düşük AGE beslenme şekli,

İkinci grupta ise tip 2 gelişme riski düşük olan 51 kişi ye yüksek AGE beslenme şekli uygulanıyor.

ilk gruptaki kişilerde;

  • Göbek çevresi genişlemesi
  • Tansiyon yüksekliği
  • HDL düşüklüğü
  • Yüksek trigliserit düzeyi
  • Açlık kan şekeri yüksekliği

gibi risk faktörlerinden en azından ikisi bulunuyordu.

İkinci grupta yer alanlara da (düşük AGE grubundakilere) yiyeceklerindeki AGE miktarını düşürmek için yapmaları gereken beslenme şekli öğretilmiş. Bu guruptakilere kızartma ve ızgaradan kaçınmaları ve bunun yerine buğulama, haşlama veya buharda pişirme gibi yöntemleri kullanmaları, yedikleri gıdanın türünü ve kalori miktarını değiştirmemeleri istenmiş.

İlk gruptakilere; her zamanki pişirme usullerine aynen devam etmeleri istenmiş.

Araştırmanın çalışma süresi bir yıl olarak belirlenmiş.

Araştırma sonucunda;

İkinci grupta yeer alanlarda (düşük AGE grubunda) vücutlarında stres ve enflamasyonla ilgili tüm değerlerin ve insülin direncinin düzeldiği, az da olsa kilo da verdikleri görülmüş.

Araştırma süreesi olan birr yıl içinde hiçbir olumsuz sağlık durumu ile karşılaşılmamış.

Araştırmada;

Oksidatif stres ve enflamasyonun düzenlenmesiyle ilgili altı anahtar gende olumlu etkiler tespit edilmiş.

Bu genlerden dördünün;

  • Anti-enflamatuar SIRT-1
  • Adinopektin
  • AGER1
  • Gliksolaz-1

başlangıçta kan ve idrar analizlerinde baskılanmış oldukları ama araştırma süresinin (bir senenin) sonunda aşikâr olarak artmış oldukları tespit edilmiş.

Elde eedien sonuçlardan bir diğeri de kızartma, ızgara ve kavurma gibi yöntemlerin AGE’ leri artırmasının kesin olduğu lakin gıdaların pişirilmeden önceki AGE’ lerinin de önemli olduğu görülmüş.

Bu tespitin en tipik örnekleri sebze ve tahıllardır. Bunlar AGE bakımından sağlıklı yiyeceklerdir.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Oral AGE kısıtlaması metabolik sendromlu obez bireylerde insülin direncini iyileştiriyor: randomize kontrollü bir çalışma https://link.springer.com/article/10.1007/s00125-016-4053-x

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Bildiğiniz Gibi Değil Bu Trigliserid

Neden var ki bu trigliserid ?

Yükselmiş mi? Normal mi? Ne yemeliyim? Kalbime mi zararlı? Damarlarımı mı tıkar?

Ne çok soru var değil mi?

Neden Var ki Bu Trigliserid ?

Enerji depolamak için..

Çünkü;

  • Yüksek karbon içeriyorlar
  • Vücutta sıvı ortamlar haricinde her yerdeler
  • Yağ dokuda enerji için depolanırlar
  • Diğer dokularda özellikle de enerji için yakılırlar
  • İnsan sütündeki esas enerji kaynağıdır

Enerji için dediğimizde yağlar temel kaynağımız olsa da az da olsa proteinler ve glikojen de enerji kaynaklarımızdandır.

Doğru Yazımı Hangisi Trigliserit mi? Trigliserid mi?

Türk Dil Kurumu Sözlüğüne baktığımızda:

Trigiserid yazdığımızda – Bu söz Güncel Türkçe Sözlükte bulunamadı ibaresi çıkıyor.

Trigiserit yazdığımızda – Bu söz Güncel Türkçe Sözlükte bulunamadı ibaresi çıkıyor.

İngilizce kaynaklarda Triglyceride olarak yer aldığı için sonundaki ”d” harfini ben de yazının içeriğinde Trigiserid olarak tercih edeceğim.

Nereden Geliyor Bu Trigiserid?

Gıdalardan alıyoruz mesela..

Çok korkuyorsunuz ya.. Aman onu yemeyeyim bunu yemeyeyim.

Lakin muhtemelen bilmediğiniz hatta hiç tahmin etmediğiniz gıdalardan… Aşağıda onlar da yazıyor.

Sadece gıdalar değil tabi ki…Karaciğerimizde de trigliserid sentez edilir.

Beslenme ile ne kadar yağ alıyoruz günlük?

Bu sorunun cevabı her zaman değişir. Çünkü yediğinizin ne olduğuna, ne kadar yediğinize, pişirilme tekniğine vb gibi bir çok değişken ve bilinmeyen mevcut. Lakin genellemelerimiz hep var.

Evet genel olarak günlük beslenmemizde 15–40 g arası yağ (lipit) bulunmaktadır.

Soracaksınız şimdi ”Tamam 15–40 g arası yağ var da ne kadarı trigliserid..?

Cevap: Beslenme ile alınan yağların (lipitlerin) büyük çoğunluğu Trigliserid‘dir. Geri kalan az bir kısmı da fosfolipit, kolesterol ve kolesterol esteri içerir.

Bakalım şimdi… Beslenmeyle alıyoruz. Karaciğerimizde yapıyoruz. Depo da yapıyor muyuz?

Eveeett güzel soru. Trigliserid’leri depo yapıyor muyuz?

Evet depo da yapıyoruz. 70 kg sağlıklı bir erişkinde 15 kilogram Trigliserid mevcuttur. Fazla geldi değil mi?

Hepsini yakmaya karar versek, ne kadar geçindirir bir insanı?

3 (Üç) ay.. Evet 3 (Üç) ay açlığa dayanmamızı sağlayabilir. Lakin bu hesap sadece enerji hesabı.. Sakın yaşam ile bağdaştığını düşünmeyin.

Nasıl mı yapıyoruz bu hesabı? (Öffff matematik yine mi dediniz siz?)

1 gr Triglserid, 38 kilojoul (9 Cal) enerji verir.

15 Kg Trigliserid, 15.000 gr dır. — 15.000 X 38 = 570.000 kilojoul yada 15.000 X 9 = 135.000 Cal

Günlük 1500 Cal bazal metabolizma

135.000 Cal / 1500 Cal = 90 gün = 3 (Üç) ay

Bir depomuz daha var, enerji kaynağı olarak kullandığımız.

Lakin kısa sürelidir. Çünkü 4200 kilojoul yani 994 Cal dir ki 1 (Bir) günlük bazal metabolizma için bile yeterli değildir.

Karaciğerimizde de yağ dokularımızda da trigliserid üretiyoruz. Yazmıştım ya.. Sıra trigliserid‘in vücutta yapılımına geldi.

Trigliserid üretimi yağ (adipoz) doku ve karaciğer hücresindeki endoplazmik retikulumun sitoplazmik yüzeyinde oluyor.

Karaciğer,

Kan dolaşımındaki yağ asitleri ve glukozdan, Trigliserid üretebillir.

Yağ (adipoz) dokuda lipit damlaları – yağ asitleri halinde Trigliserid depolanır.

Buraya kadar tamam da;

Vücudumuzda nasıl yer değiştiriyor bu Trigliserid ? (Nasıl taşınıyor)

Trigliserid’lerin çevresi protein bir tabaka ile kaplanıyor. Bu sayede suda çözünebilir hale geliyor. Çözünmesi önemli çünkü taşınması (transport) kolay oluyor.

Pek tabi ki farklılaşanca adı da değişmeli; Etrafı protein ile kaplanıp suda çözünebilir haline de şilomikron deniliyor.

Şilomikronlar lenf sistemi yoluyla dolaşıma katılırlar.

Nedir bu lenfatik sistem?

Lenfatik sistem, doku ve hücrelerdeki yabancı maddeleri, mikropları uzaklaştırmak, kaybedilen proteinleri tekrar dolaşıma kazandırmak, doku ve kan sıvısı arasındaki dengeyi sağlamak, bağırsaklarda emilen yağ asitleri, vitaminleri dolaşıma katmak ve vücudun savunma sistemine destek olmak gibi tamamlayıcı ve vazgeçilmez rolü olan, lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf düğümlerinden oluşan yapıdır.

Peki bu Şilomikronların içinde neler var?

Şilomikronların içeriği (Topam ağırlığının)

  • %2 protein
  • %1 serbest kolesterol
  • %3 kolesterol esteri
  • %9 fosfolipit
  • %85 Trigliserid ouşturur.

Enteresan bir yere geldik şimdi. Neden mi?

Çünkü; konumuz olan Trigliserid in taşınmasında önemli bir nokta var…

Dışarıdan vücuda alınan Trigliserid, şilomikronlar vasıtası ile karaciğer‘e taşınırken,

Vücutta yapılan Trigliserid ise çok düşük dansiteli lipoprotein (VLDL) vasıtası ile yağ (adipoz dokuya) ve kaslara taşınırlar.

Dikkat edin….!!!

Trigliserid, dışarıdan alınırsa karaciğere, vücutta yapılırsa yağ (adipoz)dokuya ve kaslara gidiyor…

Ammaaa… mekanizmanın bir de diğer ayağı var..

Yediğiniz yemeklerde yağ oranını düşürür yerine karbonhidrat arttırırsanız; glukoz (Karbonhidrat) ve insülin, karaciğerde serbest yağ asidi yapımını arttırıyorlar.

Karaciğer de serbest yağ asitleri Trigliserid’lere çevriliyor ve sonra daaa…. VLDL yapısına katılıp, yağ (adipoz)dokuya ve kaslara taşınırlar.

Anlayacağınız;

Karbonhidrattan (glukoz vb gibi) zengin beslenme, kan Trigliserid düzeylerini yükseltmektedir.

Biraz da merak edenler için olayın tersten mekanizmasına hafiften değineyim..

Yani yağ dokusu oluştu. Aldığınız – yediğiniz Karbonhidrat arttıkça yağ dokunuz giderek de artıyor.

Nasıl olacak da yağlarınız azalacak.. Bakalım..

Yağ (Adipoz) dokudan yağ asitlerinin salınabilmesi için, hücrelerinizin içinde bulunan, hormon duyarlı lipaz ismli bir enzim aktive olur.

Yalnız bir sorunumuz var…!

Siz Karbonhidrat yedikçe salınımı artan İnsülin hormonu, hormon duyarlı lipaz ın aktivitesini önler. (İnhibe eder)

Bitmeeeediiii…

Karbonhidrat çok büyük sorun lakin her yemek sonrası artan insülin hormonu ile yağ dokusunda Trigliserid depolanır.

Yukarıda yazmıştım… Hatırlayın

”Yağ (Adipoz)dokudan yağ asitlerinin salınabilmesi için, hücrelerinizin içinde bulunan, hormon duyarlı lipaz ismli bir enzim aktive oluyordu.”… Okuyunca hatıradınız tabi ki…

Peeekii dolaşıma karışa yağ asitleri ?

Dolaşıma katılan yağ asitleri yol alabilmesi için Albümin tarafından (bağ kurularak) diğer dokulara taşınırlar. İşte bu sırada Albümin ile bağ kurmuş olan yağ asitlerine Non-Esterifiye Yağ Asidi (NEFA) denir.

Açlık durumlarınızda kanınızda Non-Esterifiye Yağ Asidi (NEFA) düzeyleri artar.. Neden?

Çünkü; Açlık durumunda kanda insülin miktarı azalır. İnsülin azalınca da hormon duyarlı lipaz aktive olur. (Yukarıya bakın iki kez yazdım)

Eveeett artık Trigliserid mevzusuna başlangıç düzeyinde vakıf oldunuz.

Ek Bilgiler ile süsleyebilirim.

Trigliserid, vücudun temel enerji kaynaklarından biridir. Bu yönü ile kolesterol alt gruplarından farklıdır.

Trigliserid kan düzeyinin değişkenlikler göstermesi doğaldır. O sebeple tablolarla sınır değerler ile önyargılı yaklaşılması da doğru değildir.

Vücudun farklı sürelerle döngüler yapan biyolojik bir ritmi vardır. (Bu konuyu ayrıntılı olarak daha önce yazmıştım. Üzerini tıklayarak Biyolojik Ritimler konusunda okuyabilirsiniz)

Sağlıklı erişkin yaşta bir insanda;

Trigiserid kan düzeyi %20–40 aralığında günlük, aylık, mevsimlik ve yıllık değişiklikler gösterir.

Trigiserid kan düzeyi öğlen saat 12.00 civarından itibaren yükselerek akşam üzeri 17.00 civarında en yüksek düzeyine ulaşır.

Trigiserid kan düzeyi 24 saatlik gün periyodunda saat 03:00 civarı en düşük seviyesine iner.

Gördüğünüz gibi kan değerlerinden bir tanesi olan Trigiserid sağlıklı bir insanda bile günün saatlerine göre değişiklikler gösterirken, sadece kan değerinin belirlenen referans aralığında (Bu referans değerler de çok şaşıracağınız ayrı bir yazı konusudur. Çan Eğrisi yazımda okuyabilirsiniz) olup olmadığına bakmak hata olur.

Sona yaklaşırken adettendir, genel kabul görmüş değerleri de yazayım.

Gençlerde Trigiserid düzeyinin 100 mg/dL altında olması önerilmektedir.

Erişkinlerde Trigiserid düzeyinin 150 mg/dL altında olması önerilmektedir.

Trigiserid düzeyi, 1000 mg/dL üzerinde ise major gen defekti düşünülür.

Son olarak, Trigliserid kan seviyesini yükselten etkenlere bakalım

  • Trigliserid kan seviyesini yükselten ilaçlar
    • Atipik Antipsikotikler
    • Beta Blokerler
    • Safra Asidi Bağlayıcıları
    • Östrojen
    • Kortikosteroidler
    • İmmünosupresanlar
    • İsoretinoin
    • Proteaz İnhibitörleri
    • Tamoksifen
    • Tiyazidler
  • Trigliserid kan seviyesini arttıran durum ve hastalıklar
    • Yüksek enerjili ya da yüksek glisemik indekse sahip beslenme
    • Obezite
    • Alkol
    • Gebelik
    • Tip II diyabet
    • Metabolik Sendrom
    • Hipotiroidi
    • Böbrek Parankim Hastalıkları
    • Paraproteinemi
    • Sistemik Lupus Eritematosus

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Stresli yaşam olayları ve serum trigliserit düzeyleri: Kore’deki Kardiyovasküler ve Metabolik Hastalıklar Etiyoloji Araştırma Merkezi kohortu https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC8289470/https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC8289470/

⭐️⭐️ Trigliseridler üzerine klinik inceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31764986/

⭐️⭐️ Hipertrigliseridemi Yönetimi: Sık Sorulan Sorular ve Cevaplar https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32931217/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Pre – Pro / Biyotik Hatalar

Sağlıklı yaşam.. Doğal yaşam…

Popüler kelimelerle sörf yaparak yaşayan, herkese ev yapımı yoğurt – kefir – turşu vb gibi tavsiyeler veren sağlıklı yaşam eğitmeni doldu çevreniz.

ProbiyotikPrebiyotik tavsiyelerini devamlı dinliyorsunuz da ne olduklarını biliyor musunuz?

Bağırsak sağlığınız için probiyotikli gıdaları bol bol tüketin.” çok duyuyorsunuz değil mi?

Bağırsak sağlığınız için prebiyotikli gıdaları bol bol tüketin.”

haydaaa pro mu? pre mi?

Hangisi daha önemli?

Yoksa ikisi de aynı şey mi?

Kafalar karışık mı yoksa? Yada ben …. ya güveniyorum o ne derse yerim yeme demez ise yemem diyerek kafa yormayanlardan mısınız?

ProbiyotikPrebiyotik gıdaların yararları kadar zararlarını da biliyor musunuz?

Bilmiyorsanız devam edebilirsiniz…

Bağırsağınızın mikrobiyotası bozuk olsun yani bağırsaklarınızda yararlı ve zararlı bakteri dengesi bozulmuş, zararlı bakteriler yararlılardan daha fazla..

Bağırsağınızda yararlı bakterilerle zararlı bakterilerin savaşı siz ölüp çürümeye başlayana kadar devam eder. Hele da sağ olduğunuz dönemde çok daha yoğundur. Öncelikli olarak birbirlerini parçalar ve besin olarak kullanırlar. Pek tabi ki yediğiniz gıdalar yararlı bakterileri beslediği gibi zararlı olanları da besler.

Örnek olarak akvaryumunuzda beyaz renkli balıkların 3-4 katı siyah renkli balıklardan olsun. Siz beyazları beslemek amacı ile ortaya yem atıyorsunuz.

Tabi ki daha kalabalık oldukları için sizin attığınız yemin çoğunu siyah balıklar yiyor.

Akvaryuma attığımız bu yemler gibidir Pre- Biyotik de.

Bağırsaklarınızda zararlı bakteriler ne kadar fazla ise alınan gıdalardan o kadar fazla pay alırlar.

Pre-biyotik, vücudun sindiremediği karbonhidratlar olup bağırsaklardaki mikroorganizmalar tarafından parçalandığında sağlıklı bakteriler için kısa zincirli yağ asitleri, kolon hücrelerine enerji sağlamak, mukus üretimine yardımcı olmak, iltihaplanmayı gidermek ve bağışıklığa yardımcı olmak gibi faydaları mevcuttur.

Pre- Biyotik Örnekleri

  • Yeşil yapraklı sebzeler
  • Soğan (Sülfürlü gıda)
  • Sarımsak (Sülfürlü gıda)
  • Pırasa (Sülfürlü gıda)
  • Yulaf ve arpa (kepekli)
  • Keten tohumu
  • Bazı baklagiller
  • Kuşkonmaz
  • Domates
  • Yerelması
  • Enginar
  • Lifli gıdaların sindirilemeyen kısımları

Probiyotikler de barsaklarda parçalandığında prebiyotikler (besin) ortaya çıkar. Pek tabi ki zararlı bakteriler bunlardan da beslenir. Yararlı bakterilerden ne kadar fazla ise besinlerden o derece pay alırlar beslenir ve çoğalırlar.

Hekim olarak çok yaygın olarak gördüğüm;

Bağırsağınızın düzeni zararlı bakteriler sebebi ile bozulmuş ve geçirgenliği artmış, kötü beslendiğiniz için kalın bağırsağınızda bütirik asit yok bu sebeple iç yüzey tabakası yeterli fonksiyonda değil.

Siz de çok bilmişlerden aldığınız tavsiyelerle bol bol probiyotikli gıda alıyorsunuz.

Ne güzel…

Yediğiniz probiyotikli gıdaları çoğunlukta olan kötü bakteriler tarafından parçalanıp beslenme ve üreme için kullanılıyor.

Siz de ortalık söylenip duruyorsunuz; ”O kadar probiyotik işe yaramadı üstüne daha da kötü hissediyorum” diyerek.

Çok bilmişlerden yeni tavsiyeler almayı da ihmal etmiyorsunuz..

Hekimlere de ilaç yazdırmaya gidiyorsunuz..

Herkes ektiğini biçer..

Prebiyotikler

Kısaca barsak bakterilerinin besinleri diyebiliriz. Yararlı bakteriler prebiyotiklerden K Vitamini de üretir.

En önemli üretimleri ise kısa zincirli yağ asitleridir.

Kısa zincirli yağ asitleri bağırsak duvarının onarılması için elzemdir ve bu sebeple çok önemlidir.

Prebiyotiklerin ve probiyotiklerin bu faydaları gösterebilmesi için zararlı bakteriler yararlı bakterilerden az olmalı ve bağırsağın geçirgenliği azalmalıdır.

Buradan çıkarılacak sonuç;

Probiyotik – prebiyotik kullanımı ile fayda elde edebilmek için ilk olarak bağırsakların zararı bakterilerden temizlenmesi bu vesilee ile bağırsak duvarının geçirgenliğinin azalması gerekir.

Aksi takdirde sorunlarınızı (zararlı bakterileri) beslemiş olursunuz.

Probiyotik Kullanmadan Önce Yapılması Gerekenler
  1. Aktif karbon, bentonit kil gibi toksinleri temizleyen bağlayıcılarla bağırsak temizlenecek
  2. Diyet yapılacak mesela; süt ve süt ürünleri, şeker kesilecek ilk olarak kesilecek.
  3. Kısa zincirli yağlar (hindistan cevizi yağı, tereyağı, sade yağ) tüketilecek.
  4. Gece aç yatılacak ( Bağırsaklar gece onarılır)
  5. Gluten, Histamin, Kazein, IGF-1, Laktoz içeren besinler ve bunları arttıran ilaçlar tüketilmeyecek.
  6. Mide koruyucu (özellikle PPİ lar ) hekim tarafından şart koşulmadıkça tüketilmeyecek

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Konunun Bilimsel Temellerini Okumak İsteyenler

⭐️⭐️ PROBİYOTİK / PRE-BİYOTİK https://tetkik.com.tr/2024/09/27/probiyotik-pre-biyotik/

⭐️⭐️ Probiyotiklerin, Prebiyotiklerin ve Sinbiyotiklerin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC5622781/

⭐️⭐️ Probiyotiklerin İnsan Sağlığındaki Rolü https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36514580/

⭐️⭐️ Probiyotikler ve bağırsak sağlığı: Karaciğer hastalıklarına özel bir odaklanma https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2811790/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Göbeğinizdeki Yağ Beyaz mı Kahverengi mi?

Beyaz – Kahverengi Yağ Dokusu

Biliyor muydunuz?

Göbekteki beyaz yağ dokusu soğuk havada, kahverengi yağ dokusuna dönüşür.
Eveeeeett…

Nedenini ve etkilerini inceleyelim birlikte…

İnsanlarda beyaz yağ dokusu ve kahverengi yağ dokusu olmak üzere farklı işlevlere sahip iki çeşit yağ dokusu vardır.

Kalori yakan kahverengi yağ dokusudur. 

Kahverengi yağ dokusu

Yetişkinlerde

Vücutta miktarı daha azdır. Boyun (servikal), köprücük kemiğinin üstünde  (supraklavikular), Koltuk altı (axillar), Omurganın iki yanı (paravertebral), Göğüs – karın (mediastinal abdominal) bölgenin üst kısmında bulunur.

Kahverengi yağ dokusu özellikle memelilerde ve yeni doğanlarda termoregülasyonu sağlamaktadır.

Kahverengi yağ dokusu yetişkin insanlarda da mevcuttur ve yüksek miktarı ile düşük vücut ağırlığı ilişkilidir.

Yağ dokuları çeşitli hormonal mekanizmalar aracılığıyla enerji harcamasında rol alır.

Yağ dokusu mitokondriyasının işlev bozukluğu obezite gelişiminden sorumludur.

Beyaz yağ dokusu

Yetişkinlerde

Beyaz yağ dokusu vücutta İç organlar (visseral) beyaz yağ dokusu ve deri altı (subkutan) beyaz yağ dokusu olmak üzere 2 ana bölgede depolanır.

Visseral; iç organlar ve onları tutan bağlar, damarlar, lenfatik sistem ve sinirleri kapsar.

Subkütan (deri altı) doku, dermis ve kas tabakası arasında yer almaktadır.

Beyaz yağ dokusu, vücutta çok miktarda bulunan, fazla enerjinin depolandığı ve enerji homeostazına katkıda bulunan endokrin bir organ olarak nitelendirilmektedir.

Beyaz yağ dokusu, kahverengi (bej) yağ dokusuna hormonal etkileşimler, kronik soğuk maruziyeti ve egzersiz gibi birçok çevresel faktör ile dönüşebilir.

Yağ dokuları çeşitli hormonal mekanizmalar aracılığıyla enerji harcamasında rol alır.

Yağ dokusu mitokondriyasının işlev bozukluğu obezite gelişiminden sorumludur.

Bu kadar genel bilgiden sonra gelelim başta yazdığım ilk cümlemize

Göbekteki beyaz yağ dokusu soğuk havada, kahverengi yağ dokusuna dönüşür.’

Çünkü;

Soğuk maruziyeti ve besin alımına cevap olarak sempatik sinir sistemi aktivitasyonu, kahverengi yağ dokusunun uyarılmasına neden olur. Aynı zamanda beyaz yağ dokusunda kahverengi (bej) yağ hücreleri gelişir

Kahverengi yağ dokusu merkezli bu durum soğuk kaynaklı termogenezis ve besinlerin termik etkisi olarak tanımlanır ve toplam enerji harcamasını artırmaktadır.

Kahverengi yağ doku fonksiyonu yaşın artmasıyla birlikte azalmaktadır. Soğuk kaynaklı kahverengi yağ dokusunun aktivitesi 20’li yaşlarda %50’den fazla oranda iken, 50-60’lı yaşlarda daha düşük düzeylerdedir.

Vücut sıcaklığı dengeleme mekanizmasının (Termoregülasyonun) düşmesi genellikle soğuğu tolere etmede azalma ve vücut ağırlığı kontrolünde bozulma ile sonuçlanır.

İleri yaşlarda termoregülasyonda azalmanın nedeni kahverengi yağ dokusu aktivasyonundaki düşüşten daha fazla, kahverengi yağ dokusu’nda ki atrofi ve miktarındaki yaşa bağlı azalma ile ilgili olduğu söylenebilir

Yani göbekteki yağın kahverengi yağ dokusuna dönüşmesi demek, terlemeden, yorulmadan, egzersiz yapmak, kalori yakmak manasına gelir.

Kilo vermek isteyenlere veya kilo almak istemeyenlere duyurulur

  • Gün içinde mevsim şartlarına göre 2 saat soğuğa maruz kalmalısınız.
  • Her banyo bitiminde soğuk su ile duş almalısınız.
  • Özellikle spor – egzersiz sonrası 2 şer dk süreli 3 veya 4 tekrar sıcak ve soğuk duş uygulamalısınız.
  • İdeal yatak odası sıcaklığınız 15-16 derece arasında olmalı.
  • Genel yaşam odalarınızın sıcaklığı 20 – 23 derece arası olmalı.
  • Ağır bir yorgan altında yatmalısınız (Bu tavsiye uyku kalitesinin artması için)

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Sayın okuyucu,

Aşağıdaki linkten yazımızda yer alan konu hakkında sorularınızı ve görüşlerinizi, merak ettiğiniz ve yazılarımıza konu olmasını istediğiniz hususları iletebilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça çoğalacağı düşüncesi ve sizlere daha iyi hizmet verme azmi ile her gün daha da iyiye ilerlemede bizlere yorumlarınız ve katkılarınız ile yardımcı olursanız çok seviniriz. https://g.page/r/CTHRtqI0z0gjEAE/review

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Aşağıdaki Yazılarla Devam Edebilirler

İnsan vücudu aşırı soğuğa maruz kaldığında ürettiğinden daha hızlı ısı kaybetmeye başlar ki bu tehlikeli hatta ölümcül olabilen bir durum olan hipotermidir.

Ancak vücut sıcaklığında dengeli bir düşüş sağlığımız ve yaşam süremiz üzerinde olumlu etkiler yapar.

Soğuğun canlılar üzerindeki etkileri genel gözlemlerin yanısıra yapılan araştırmalarla da ortaya konmuştur.

Walford ve meslektaşlarının 1960’larda – 1970’lerde yürüttüğü iki temel çalışmada; 

Kısa ömürlü bir balık olan Cynolebias‘ın vücut sıcaklığındaki 5 °C’lik düşüşün ömrünü %43 artırdığını ve 6 °C’lik düşüşün ise ömrünü %75 oranında artırdığını keşfettiler.

Stanford Üniversitesi’nden Profesör Julie Parsonnet liderliğinde 2019 tarihinde yapılan bir çalışmada, 

ortalama bir Amerikalının vücut sıcaklığının Sanayi Devrimi’nden bu yana düştüğünü tespit ettiler. Parsonnet’in açıkladığı gibi , bu dönemden bu yana geçen 160 yılda bireyler “daha uzun, daha şişman, daha üşümüş ve daha uzun yaşıyorlar.”

Yaşlanma, Alzheimer, Parkinson ve Huntington hastalığı ve Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) gibi nörolojik bozuklukların öncelikli risk faktörü patolojik protein agregasyonu ‘dur.

Protein agregasyonu, yanlış katlanmış proteinlerin hücre içinde veya dışında toplandığı biyolojik bir fenomendir. Bu protein agregatları genellikle hastalıklar ile ilişkilidir. Aslında, protein agregatları, ALS, Alzheimer, Parkinson ve prion hastalıkları dahil olmak çok çeşitli hastalıklarda rol oynamaktadır.

Vilchez ve meslektaşları, vücut sıcaklığının proteoliz yoluyla hasarlı veya ihtiyaç duyulmayan proteinleri parçalayan protein kompleksleri olan proteazomların etkinliğini nasıl etkilediğini araştırmak için 
C. elegans ve Huntington ve Parkinson hastalığının insan hücre modellerine yöneldi. Araştırma ekibi, insan hücrelerindeki proteozom aktivatörü PA28γ/PSME3’e ve  C. elegans’taki solucan ortoloğu PSME-3’e özel olarak odaklandı.

Yazarlar, “Soğuk sıcaklığın (15 °C) PSME-3 aracılığıyla C. elegans’taki proteazomun tripsin benzeri aktivitesini seçici olarak indüklediğini bulduk ,” diye yazıyor .

SONUÇ: “Önemli bir şekilde, insan hücrelerinin orta soğuk sıcaklığa (36 °C) maruz bırakılması, PA28γ / PSME3 aracılığıyla tripsin benzeri aktiviteyi de aktive ederek hastalıkla ilişkili protein agregasyonunu ve nörodejenerasyonu azaltır.”

Veriler, soğuk sıcaklıkların proteozom aktivitesini artırdığını ve zararlı protein kümelerinin temizlenmesini sağladığını gösteriyor. Vilchez, “Bu sonuçlar bir arada ele alındığında, evrim süreci boyunca soğuğun proteozom düzenlemesi üzerindeki etkisini nasıl koruduğunu gösteriyor – yaşlanma ve yaşlanmayla ilişkili hastalıklar için terapötik çıkarımlarla birlikte,” diyor .

Sıcaklık koşullarından bağımsız olarak, Vilchez ve meslektaşları proteozom aktivatörünün genetik olarak aşırı ifade edilmesiyle proteozom aktivitesinin daha da artırılabileceğini buldular. Araştırma ekibi, bunun normal vücut sıcaklığı olan 37 °C’de yaşlanma ve yaşlanmayla ilişkili hastalıklar için yeni terapötik hedefler sağlayabileceğini öne sürüyor. Vilchez, “Bu sonuçların diğer yaşa bağlı nörodejeneratif hastalıklara ve diğer hayvan türlerine de uygulanabileceğine inanıyoruz” sonucuna varıyor .

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

⭐️⭐️ Adipoz Doku ve Enerji Metabolizması Üzerine Etkileri http://chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/402667

⭐️⭐️ Soğuk sıcaklık, PA28γ kaynaklı proteazomlar aracılığıyla uzun ömürlülüğü uzatır ve hastalıkla ilişkili protein agregasyonunu önler https://www.nature.com/articles/s43587-023-00383-4

⭐️⭐️ Yeni bir araştırmaya göre soğuk, sağlıklı yaşlanma için faydalı https://medicalxpress.com/news/2023-04-cold-beneficial-healthy-aging.html

⭐️⭐️ Düşük Vücut Sıcaklığı Sağlıklı Yaşlanmayı Destekler https://www.technologynetworks.com/biopharma/news/lower-body-temperature-supports-healthy-aging-371826

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır
.

Daha Fazla

Düşük Glisemik İndeksli Diyet

Kan şekeri seviyesinin metabolik dengede olması sağlandığında insülin direnci oluşmaz veya varsa geriler, hormonlar düzenlenir ve kilo ideal hale gelir.

Kan şekerini dengelemede düşük glisemik diyet öneemli bir rol oynar.

1. Karbonhidrat Miktarı ve Kalitesi

Kan şekerini dengede tutmak için öğünde tüketilen karbonhidratın hem miktarı (porsiyonu) hem de kalitesi önemlidir. Öncelikle yüksek Glisemik İndeks’li gıdaların az tüketilmesi kan şekeri artışlarını ve dalgalanmalarını en aza indirir.

Diyetlerde karbonhidratları sıfıra düşürmek gerekmez. Düşük glisemik diyet yine de yüksek kaliteli karbonhidratlar içerebilir.

Örneğin; Bir elma’nın glisemik indeksi 35 iken elma suyunun glisemik indeksi 41’dir.

Elma da elma suyu da karbonhidrat içerdiğinden her ikisi de kan şekerini artıracaktır, ancak elmanın kabuğundaki çözünebilir lif glikoz tepkisini azaltır.

Ayrıca; çilek, mercimek ve avokado gibi diğer lifli gıdalar insülin direncini tersine çevirir, kan şekerini dengeler ve hücrelerin insüline duyarlılığını iyileştirir.

2. Protein ve Yağ

Karbonhidratlar, yağlarla veya proteinlerle birlikte alındığında; glikozun emilimi yavaşlar, ani kan şekeri yükselmeleri olmaz ve tokluk hissi artar.

Öğünlerde karbonhidratlar olsa bile, lif, yağ ve protein kombinasyonu daha yavaş bir glikoz tepkisi üretecektir. 

3. İşlenmiş Gıdalar

İşlenmiş gıdalar genel olarak yoğun tuz, şeker ve yağ içerirler. Raf ömrünün uzatılması için ayrıca kimyasal maddeler de bulunmaktadır. Bu içerikler insan metabolizmasını zorladığı gibi sindirimi ve emilimi de zorlaştırır. Dolayısı ile glisemik tepki de çok yükselir.

Öğünlerde işlenmemiş gıdaları tercih etmek, glisemik tepkiyi en aza indirmenin bir başka yoludur. Renkli nişastasız sebzeler, yağsız proteinler ve sağlıklı yağlar gibi minimum işlenmiş gıdaları tercih etmek, kan şekeri ve metabolizma için daha iyidir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Glisemik Yük https://www.diabetes.co.uk/diet/glycemic-load.html#google_vignette

⭐️⭐️ 60+ gıda için glisemik indeks https://www.health.harvard.edu/diseases-and-conditions/glycemic-index-and-glycemic-load-for-100-foods

⭐️⭐️ Düşük glisemik indeksli diyetlerin metabolik etkileri https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2654909/

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

Kolay Kilo Vermenin Yolu

Sumo güreşçileri, güreş müsabakaları sezonu başladığında ne kadar kilolu olurlarsa o kadar çok yüksek bir avantajla güreşe başlamış olurlar.

Bu yüzden genellikle yarış zamanı 200 kilo ya da daha fazla olmaya çalışırlar. Ancak yıl boyu bu kiloyla antrenman yapmaları imkansızdır. Antrenmanlarını nisbeten düşük (150-160) kilolarda yaparlar. Yarıştan bir kaç ay önce de hızla 40-50 kg almaya çalışırlar.

Peki çok kısa sürede bu kadar kilo nasıl alınır?

Japonlar yüzyıllardır bu işi güreşçilerine “sıfır yağ” ve bol karbonhidrat vererek çözmüşler. Sıfır yağ ile sonsuz bir iştaha ulaşılmaktadır. Sporcu durmaksızın yemek yer.

Yağın iştahımız üzerine kuvvetli bir baskılayıcı etkisi vardır.

Kilo sorunu olanların sumo güreşçilerinin tam tersini yapmaları yeterlidir.

Vücudumuz aynen şu şekilde programlıdır. Eğer;

1. Yağ alımını keser, karbonhidrat alımını arttırırsanız = Yağı depolarsınız.

2. Karbonhidratı keser, yağı arttırırsanız = yağ yakarsınız.

Yağ olarak tercihleriniz aşağıdaki şekilde olmalıdır.

  • Kuyruk yağı – iç yağ
  • Tereyağı
  • Zeytinyağı

”Yağ alımını arttırmak ve Karbonhidratı kesmek” bu süreci diyette nasıl mı uygulayacaksınız?

Ketojenik Diyet bu konuda idealdir. Tabi ki bu diyeti yapmadan önce hekiminize danışmalısınız. Sağlıklı bir erişkin için vereceğim tavsiyeler, farklı hastalıkları olan bireyler için uygun olmayabilir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla