İnflamasyon

Çalışanımızın vücuduna solunum yolu ile bir virüs aldığında veya işyerinde boğaz enfeksiyonu olan bir arkadaşının öksürüğünden damlacık yolu ile streptokok bakterisi girdiğinde ilk karşılayan Dentrik hücrelerdir. Bunlar Makrofaj hücrelerdir.

Çalışanımızın bağışıklık sistemi yeterli olduğu taktirde vücuduna giren bu bakteri veya virüsü dentrik hücreler (Makrofajlar) bunu fagosite ederek (yani balon gibi içine alarak) kan dolaşımına girmelerini engellerler. Dentrik hücreler (Makrofajlar) içine aldıkları virüs veya bakteri ile birlikte lenf kanalına girerler.

EK BİLGİ: Çalışanımızın vücudunda her insanda olduğu gibi iki dolaşım sistemi vardır. Kanı taşıyan dolaşım sistemi (Atar damarlar ve Toplar damarlar), lenf sıvısını (atık maddelerimizi) taşıyan lenfatik sistemdir.

Dentrik hücreler (Makrofajlar) içinde lenf kanalına giren virüs ve bakteri lenf düğümüne (nodu) getirilir ve CD4 ‘e sunulur. burada TH1, TH2 ve TH17  vs ile stokinler salgılanır… Bu sürece İmmünite (Bağışıklık)

CD4 hücreleri, bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynayan beyaz kan hücreleridir. CD4 hücre sayınız, vücudunuzun patojenlere, enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı doğal savunma sistemi olan bağışıklık sisteminizin sağlığı hakkında size bir gösterge verir.

CD4 hücrelerine bazen T hücreleri, T lenfositleri veya yardımcı hücreler de denir.

Özetle olması gereken IgA güçlü tutulmalı, bağışıklık güçlü tutulmalı, Ajan/Patojen/Vücuda Zararlı Madde kana girmeden yok edilmeli. Aksi halde savaş vücudun içine taşar. Bilin ki savaş alanında iyi kötü her şey az veya çok zarar görür.

Çeşitli sebeplerle dentrik hücreler yetersiz kalır. Bu durumda kanda histamin (doğal bir aminoasit olarak bilinen histidinden türeyen, bağışıklık sistemi tarafından bazı beyaz kan hücrelerinden salınan bir madde) salınır.

Histamin, damar duvarını oluşturan endotel hücrelerinin (tuğla duvar benzeri bir görünün hayal edin) arasını açar.

Endotel hücreleri damarın içinden dışına geçişleri / kaçışları önleyecek sıkılıkta iken histamin vasıtası ile oluşan aralıklardan damar dışına sıvılar ve protein parçaları sızar. Bütün bunlarla beraber bir bağışıklık hücresi Nötrofil de damar dışına çıkar.

Nötrofil, dentrik hücrelerin gücünün yetmediği bakteriyi yok etmek için savaşır.

İnflamasyonun Tipik Bulguları

  1. Yanma – Isınma (Calor)
  2. Kızarıklık (Rubor)
  3. Şişlik (Tümor)
  4. Ağrı (Dolor)……………Oluşur.

Vücudumuz ilk başta Dentrik hücreler ile (Ajan/Patojen/Vücuda Zararlı Madde) fagosite edip lenf kanalına yollayabilseydi herhangi bir sorun olmayacaktı.

Lakin inflamasyon vücudumuz için korunma mekanizması olsa da süreç içinde vücuda zararlı sonuçlar meydana getirir.

Çünkü;

Nötrofil ile oluşan Akut İnflamasyon, adı üzerinde akut bir durumdur. Yani sürelidir, Birkaç günden birkaç haftaya sürse de sonlanır.

Asıl sorun Kronik İnflamasyondur.

Dendrik hücrelerimiz yeterli olmayınca histamin salınmış ve Nötrofiller devreye girmişti.

Peki ya Nötrofiller de etkisi – yetersiz kalırsa..???

Mucize gibi lakin onun da yedek planı var. Bu kez damar dışına monositler çıkmaya başlar. Monositler damar dışına çıktığı zaman makrofaj halini alıp bakteriyi fagosite eder (içine alıp parçalar), o da yetmezse B Lenfositler devreye girer. İşte bu durum kronik İnflamasyon’ dur.

Biyolojik etkenlerden Virüsler, Mantarlar, Bakteriler karşı savaş verdiğimizde akut veya kronik inflamasyon oluşur. Lakin vücudumuzun tek düşman grubu biyolojik etkenler değil maalesef.

İnlamasyona sebep olan pek çok sebep var. Savaşçı hücrelerimiz gücü yettiğince bunların hepsinin peşine düşer. Öldürdüğü veya yakaladığı her yerde inflamasyon oluşur.

  • Yediğimiz, içtiğimiz besinlerden gelen Pestisitler başta olmak üzere tarım ilaçları
  • Aşırı geçirgen bağırsaklardan geçen toksinler, bakteri parçaları, ağır metaller
  • Serbest oksijen radikalleri

Bir inflamasyon çeşidi de otoimmün durumdur. Vücuttaki antikor kendi dokusunu yabancı görüp saldırır.

  1. Hasimato / Hipotiroidi
  2. Tip-1 diyabet
  3. Ankilozan spondolit
  4. Graves
  5. Ülseratif kolit
  6. Crohn
  7. Vitiligo
  8. Lupus
  9. MS
  10. Romatoid artrit………..Gibi bir çok hastalıkta kronik inflamasyon var.

Histamin, damar içerisinde daima bir miktar bulunur. Gerekli yerlerde yoğunnlaşarak damarın duvarını aralar ve sıvılarla birlikte, Nötrofil, monosit vs dışarıya çıkar.

Maaleesef bazı insanlarda histamin gereğinden fazla bulunuyor her şeye endotel duvarlarını açar. Bu durumlarda bağışıklık sistemi çikolataya, fındığa, çimen polenine, ev tozuna, yumurtaya, çiçeğe, çileğe vb gibi aklınıza gelen bir çok farklı maddeye tepki veriyor. Vücut bu maddeleri yabancı görüyor.

Çalışanlarımız / insanlar da leblebi – şeker gibi antihistaminik ilaç kullanıyor. Bu ilaçlar damar içindeki histaminin bağlandığı reseptörü bloke ederek ve histamin bağlanmasını engelliyor, damar duvarı da açılmıyor.

Hiç kimsenin aklına gelmiyor mu?

İlaç yolu ile histamin’in bağlanmasını ilacın etki süresi boyunca bloke ettik de histamin halâ damarda ve yüksek miktarda kanda duruyor.

Leblebi gibi yuttuğunuz antihistaminik ilaçlarla (haplarla) sadece histamin’in bağlanmasını engelleyebilirsiniz. Normalde kanımızdaki histamini parçalayan DAO (Diamin oksidaz) isimli bir enzim var. Bazı insanlarda bu enzim eksik üretilir ve histamin yıkılamaz.

DAO (Diamin oksidaz) enzimini tablet olarak alabiliriz ya da bazı yöntemlerle DAO (Diamin oksidaz) enzimini artırabiliriz.

Hatırlayın…!!!

Nötrofil yetmezse

Monositler ve B lenfositler devreye girer kronik inflamasyon oluşur.

Sorun şu ki…

B Lenfositler krizi çözmek için dahil olduklarında özellikle enfeksiyon hastalıklarında ve antikoksidan eksikliğinde endotel hücrelerini (damar duvarı) parçalamaya başlar.

Kronik inflamasyon sebebiyle endotel hücrelerinde meydana gelen ve gelebilecek hasarı önlemek için Hesperidin gereklidir.

Hesperidin‘i daha önce yayınlamıştık. https://tetkik.com.tr/2024/09/23/hesperidin-p-vitamini/

İnflamasyon’un Tedavisi ve Önlemler

Tedavi ve Önlemleri önceden yayınlamıştık. https://tetkik.com.tr/2024/10/12/allerjiniz-var-ve-histamin-nedir-bilmiyor-musunuz/

SONUÇ

  1. İnflamasyonun bir çok otoimmun hastalıkla da bağlantısı mevcut.
  2. Gluten intoleransı, Histamin intoleransı, Laktoz intoleransı ve benzeri sorunları olanlarda %99 orannda başka hastalık da bulunur. Bu sebeple önce o hastalığı o hastalıkla beraber değerlendirmek gerekir.
  3. Gece yatağa her tok yatışınız size geçirgen bağırsak olarak geri dönecektir. Mutlaka akşam yemeğini oldukça erken yiyip sofradan doymadan kalkmalısınız. Gece aç uyumak gerekli. (Tok uyumak bir çok hastalığı tetikler)
  4. Hesperidin kullanımı endotel hasarları önler ve endoteli güçlendirir.
  5. Antioksidan yetersizliği toksin miktarını arttırıp inflamasyona neden olur. Glutatyon, Resveratrol gibi Antioksidanlar kullanmak gerekir.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

⭐️⭐️ Allerjiniz Var ve Histamin Nedir Bilmiyor musunuz? https://tetkik.com.tr/2024/10/12/allerjiniz-var-ve-histamin-nedir-bilmiyor-musunuz/

⭐️⭐️ Hesperidin https://tetkik.com.tr/2024/09/23/hesperidin-p-vitamini/

⭐️⭐️ Th1/Th2 hücreleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/10579123/

⭐️⭐️ Th1 ve Th2 hücreleri https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/11138626/

⭐️⭐️ İnsan hastalıklarında Th1 ve Th2 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8811042/

⭐️⭐️ Histamin intoleransı https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36931880/

⭐️⭐️ Histamin İntoleransı: Belirtiler, Tanı ve Ötesi https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/38674909/

⭐️⭐️ Histamin İntoleransı Bağırsakta Oluşur https://www.mdpi.com/2072-6643/13/4/1262

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için

Daha Fazla

D-DİMER

D-Dimer, çapraz bağlı fibrinin en küçük yıkım ürünüdür.

Koagulasyon ve fibrinolizin global bir aktivasyonunu yansıtır ve bu nedenle trombotik aktivitenin indirekt bir belirtecidir.

D-dimer; venöz tromboembolizm (VTE) tanısı, ilk trombotik olay (arteryal ve venöz) ve tekrarlayan VTE riski artmış bireylerin tesbiti, gebelik ve yaygın damar içi pıhtılaşma (DIC) takibi gibi bir dizi trombozla ilişkili klinik tablonun tanı ve takibinde en değerli laboratuvar testi olarak kabul edilebilir.

Bazı ilaçlar, toksinler, bakteri-virüsler, bazı aşılar, beslenme alışkanlıkları damarlarda hasara neden olur.

Damarlarımızda kan içerisinde sadece alyuvar, akyuvar, trombosit, vitamin, mineral, aminoasitler vs dolaşmaz.

  • Toksinler
  • Fazla kolesterol/Trigliserit
  • Kullanılan ilaç molekülleri
  • Otoimmun tepkiye neden olan antikorlar
  • Bazı aşılar ile oluşturulan antikorlar ve aşıya ait moleküller de dolaşır

Bunların bazıları damar iç duvarına (endotel hücrelere) hasar verir.

Bu etkenlerin haricinde;

  • Diyabet
  • Hipertansiyon
  • Romatizmal hastalıklar
  • Sigara, alkol de damarlara hasar verir

Endotelde oluşan hasar alanın onarılması için trombositler (platet) harekete geçerek bu yaralı yer üzerinde toplanır.

Kanda PLT bakarız. Kan tetkikinde trombosit (PLT) yüksekse (450-500 üzeri) pıhtılaşmayı düşünürüz.

Bir bahçe hortumunun iç kısmı hasar almış, su dışarıya çıkmasın diye içeriden sakız yapıştırdığımızı düşünün. Trombosit bu sakız.

Fakat tek başına yetmiyor, dağılır gider bunu sağlamlaştırmak için üzerine bir ağ öreriz. Buna Fibrin Ağ denir.

Kanda Fibrinojen yükselir ve biz yine pıhtılaşma düşünürüz.

Haliyle bu yaralı alanda onarım olunca bir yükseklik oluşur. (Fibrinoid Nekroz)

Bu yüksekliği traşlarız.

Bu traşlama sonrası ortamda kalan son ürün D-DİMER. İşte D-dimer dedigimiz mevzu kısaca bundan ibaret.

D-DİMER yüksekse pıhtılaşmayı düşünürüz.

D-dimer kanda sıfır olsun isteriz ama mutlaka bir miktar olur. Çünkü Damarlarımızda minimal hasarlar hep oluşur. Yaş ilerledikçe hasar çoğalır.

D-DİMER 0 ile 0.5 mg/L arası normaldir.

Şimdi Kana bakıyoruz pıhtılaşma var. Örneğin aspirin veriyoruz. Trombositlerin toplanmasını engelliyoruz ve pıhtı oluşmuyor.

Oh Süper değil mi?

Aklınıza geldiğine kanım sulansın iyi gelir diye aspirin kullanıyorsunuz zaten.

Peki ya damarlarınızda hasar varsa, hasar ne olacak? Trombositler bir birine yapışmaz, toplanmazsa hasarlı yeri onaramayız.

Akıllı olan; Hasarın Oluşmasını Önler..

Hasarı önlemediğimiz sürece o trombositler toplanacak, pıhtı atacak, d-dimer yükselecek. Kaçış yok

Hasarlı alan çoğaldıkça ve büyüdükçe damar dışına sızma olacak, beyin kanaması gibi hiç istemediğimiz durumlar oluşacak. Çünkü hasarlı damarın yırtılma ihtimali hep vardır..

Ne Yapmamız Gerekiyor ?

1 – En Önemlisi Beslenme

  • Karbonhidrat ağırlıklı beslenme alışkanlıkları bırakılmalıdır.
  • Geceleri 19.00 sonrası enerji değeri olan gıda ve sıvı alımı yapılmamalıdır.
  • Günlük 16 saat açlık periyodu olmalıdır. Tercihen 19.00 – 11.00 arası.
  • Fazla meyve tüketimi olmayacak. Fazla meyve TRİGLİSERİT yükseltir.
  • Kötü yağlar tüketilmeyecek. Kuyruk yağı, Hayvani iç yağı, Tereyağı, Zeytinyağı ve Hindistan cevizi yağı harici yağlardan uzak durulmalıdır. https://tetkik.com.tr/wp-admin/post.php?post=12002&action=edit

2 – Düzenli Yapılacak Testler ile Sağlığın Takibi Yapılmalıdır

  • HbA1c
  • Açlık insulin ve glikoz
  • HOMA-IR
  • LDL
  • TRİGLİSERİT devamlı kontrol altında tutmalıdır.
  • PLT
  • D-DIMER
  • aPTT
  • Fibrinojen
  • Faktör 8, 9, 10
  • Troponin I
  • CK ise belirli aralıklarla baktırılmalıdır.

3 – Antioksidan Beslenme ve Takviyeler

Glutatyon ve Resveratrol

Serbest radikaller damar duvarına (endotel) zarar verir. Bu serbest radikalleri antioksidanlar ile önlemek gerekir. Damar için Bunlardan en önemlileri Glutatyon ve Resveratrol. Bunları uygun dozlarda kullanmak gerekir.

Damarlarda bu duvarların yapısı büyük oranda Colajen proteininden oluşur. Uygun colajen kullanımı sadece cilt, kemik yapı değil damarlar için de önemlidir.

Hesperidin

“Amacımız hasarı onarmak” Hesperidin endotel hasarın onarılmasında oldukça önemlidir.

“İskemi – Reperfüzyon” (dokulara kan, oksijen, gerekli moleküller gidip onarılması), inflamasyon oluşumunda nötrofil birikimini önlemek için kullanılır.

4- Vitamin ve Mineraller

Vitaminler enerji vermez. Lakin enzimlerin çalışması, metabolik olayların olması için eksik olmaması şart.

Canlılarda oksijenin diğer moleküllerle olan reaktivitesi oldukça sınırlıdır. Bunun adı SPİN Kısıtlaması.

Endotel hasarını onarmada özellikle aşağıdakiler önemlidir.

  • Çinko (glukonat)
  • Magnezyum (Sitrat, Glisinat)
  • Selenyum
  • Demir (sadece eksikse)
  • Alfa lipoik asit
  • Vitamin D3
  • Vitamin B12
  • Vitamin B9
  • Vitamin B6
  • Vitamin C

5 – Egzersiz

İnsan vücudu hareketsiz kalmaya uygun değildir. Lakin “Ağır egzersize de” uygun değil.

Haftada üç gün (birer gün arayla) hafif aç olarak 40 dakikalık tempolu yürüyüş yapılmalıdır.

D-DİMER’ın arttığı Patolojik (Hastalık Sebepli) ve Fizyolojik (Doğal) Sebepler

Özet olarak;

Kan sulandırıcılar pıhtılaşmayı önlemek için kullanılır.

FAKAT

Endotel (damar iç duvarı) hasarını önlemek için de “yaralı bölgede” pıhtılaşma olması gerekir.

Yani kan sulandırıcı kullanmak pıhtılaşmayı önlerken, damarlarda sürekli olan hasarların iyileşmesini engeller. (Bu sebeple damar dışına sızıntı çok olur)

Bu nedenle asıl olan Hasarın Oluşmasını Önlemek olmalıdır.

Özellikle Hipertansiyon, diyabet, bazı otoimmun ve enfeksiyona bağlı hastalıklar, bazı ilaç ve aşılara bağlı hasarların önlenmesi gerek.

⭐️⭐️⭐️⭐️

Bilimsel Yazı Sevenler Devam Edebilirler

D-dimer, kan pıhtılaşma ve parçalanma sürecinin bir yan ürünüdür ve bir kan örneğinin analizi yoluyla ölçülebilir. D-dimer, bir kan pıhtısı parçalanmaya başladığında serbest kalır.

Daha spesifik olarak, kandaki trombositler bir D alt birimine bağlıdır. Kan pıhtıları oluştuğunda, iki trombosit arasındaki D grubu bir bağ oluşturur. D-Dimerler (fibrin gibi diğer faktörlerle birlikte) aracılığıyla birbirine bağlanan birçok trombosit bir pıhtı oluşturur.

Vücudun iyileşme sürecinin bir parçası olarak, oluşan pıhtılar oluştukları anda parçalanmaya başlar. Pıhtı bağları koptuğunda, D-dimer (D==D) trombositten (P) ayrılır:

Ç–P–D + Ç–P–D → Ç–P–D==Ç–P–D → Ç–P + Ç==Ç + Ç–D

Duyarlılık ve özgüllük, istenen test türüne göre değişir. Ancak, D-dimerler düşük riskli popülasyonlarda pulmoner emboli veya derin ven trombozunu tespit etmek için yüksek duyarlılığa ancak düşük özgüllüğe sahiptir.

⭐️ Hastadan flebotomi yoluyla kan alınır ve sodyum sitrat içeren bir şişeye alınarak ters çevrilerek karıştırılarak laboratuvarda analiz edilmek üzere saklanır.

Normal bir D-dimer 0,50’den düşük kabul edilir.

Pozitif bir D-dimer 0,50 veya daha yüksektir. Bu bir tarama testi olduğundan, pozitif bir D-dimer pozitif bir taramadır. Bir D-dimer için mutlaka kritik bir seviye yoktur.

Yanlış negatifler ve yanlış pozitifler meydana gelebilir. Yanlış negatiflerin sıklığı nedeniyle, bir D-dimer yalnızca pulmoner emboli (PE) için düşük şüphe veya derin ven trombozu (DVT) olarak da bilinen venöz tromboembolizm (VTE) için düşük şüphe durumunda kullanılmalıdır. Ayrıca, yaygın intravasküler koagülasyonun (DIC) değerlendirilmesinde de rol oynar.   

Dikkat çekici bir şekilde, PE, DVT veya DIC yokluğunda hastalarda yüksek D-dimer’e neden olabilecek birkaç fizyolojik durum veya tıbbi durum vardır.

Bunlara hamilelik, malignite, sigara içimi, travma, enfeksiyon veya sepsis dahildir, ancak bunlarla sınırlı değildir. Ayrıca, yaşlı hastalar, hareketsiz hastalar, otoimmün bozuklukları olan hastalar veya yakın zamanda ameliyat geçiren hastalarda yüksek D-dimer olabilir. Dikkat çekici bir şekilde, patoloji olmasa bile bir D-dimer yaşla birlikte artabileceğinden, D-dimerler için yaşa göre ayarlanmış kesme değerlerinin kullanılmasını öneren yeni araştırmalar var. D-dimer testinin zamanlaması yanlış negatife yol açabilir. Örneğin, antikoagülan aldıktan sonra alınan kan negatif olabilir. Örnekleme çok erken yapılırsa, pıhtı oluşumu sırasında veya pıhtı organize olduğunda.

Pulmoner Emboli (PE) İçin D-Dimer

Pulmoner emboli, pulmoner damarlar içinde bulunan ve pıhtının aşağı akışında kan akışının azalmasına neden olan bir kan pıhtısını ifade eder. Bazı hastalarda az semptoma neden olan küçük pulmoner emboli olabilirken, bazılarında ana pulmoner arteri veya arterleri tıkayan büyük pulmoner emboli olabilir. Pulmoner emboli iki taraflı olarak ana pulmoner arterlerde yer aldığında eyer embolisi olarak adlandırılır. Eyer embolisi olan bir hastada kardiyopulmoner arrest ve ölüm riski yüksektir. D-dimer elde etmek, göğüs ağrısı, nefes darlığı veya hipoksi gibi semptom veya bulgular gösteren hastalarda ayırıcı tanıyı araştırmada yardımcı olabilir.

Wells Kriterlerine göre hastalar PE için düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak risk sınıflandırmasına tabi tutulabilir. Wells Kriterleri, derin ven trombozu (DVT) belirtileri veya semptomları, PE için klinik şüphe, taşikardi varlığı, yakın zamanda immobilizasyon (yakın zamanda ameliyat), daha önce teşhis edilmiş PE veya DVT, hemoptizi ve malignite dahil olmak üzere PE’nin çeşitli risk faktörlerini veya semptomlarını dikkate alır. Başka bir puanlama sistemi Cenevre Skoru veya revize edilmiş Cenevre Skoru’dur (rGeneva). Hastaları PE için düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak sınıflandırır. Bu skor hastanın yaşını (65 yaşından büyükse), önceki PE veya DVT’yi, yakın zamandaki ameliyatı veya alt ekstremite kırığını, aktif maligniteyi, hemoptiziyi, tek taraflı ekstremite subjektif ağrısını, palpasyona karşı tek taraflı ekstremite hassasiyetini ve yüksek kalp hızını dikkate alır.

Wells Kriterleri veya Cenevre/rCenevre skorlarına sahip bir hastayı puanladıktan sonra D-dimer siparişi verip vermemeniz ve sonuçlarla ne yapacağınız konusunda lütfen ekteki tablo 1 ve 2’ye bakın. 

Özetle, düşük riskli hastalarda D-dimer istenmeli ve negatif D-dimer düşük riskli hastalarda PE’yi makul bir şekilde ekarte edebilir. Yüksek riskli hastalarda (PE için yüksek klinik şüpheniz olanlar dahil), tarama testi olarak D-dimer’den geçmek yerine görüntüleme yapılmalıdır. Orta riskli hastalarda, bir D-dimer elde edilebilir (negatif D-dimer PE’yi ekarte eder) veya klinik şüphe yüksek kalırsa doğrudan görüntülemeye geçilebilir.

PE riski yüksek olan veya D-dimer pozitifliği olan hastalarda ileri değerlendirme için görüntüleme BT anjiyogramı veya ventilasyon-perfüzyon taramasını içermelidir.

PE için düşük risk taşıdığı belirlenen kişilerde pulmoner emboliyi ekarte etmek için tasarlanmış ek bir puanlama sistemi vardır, buna Pulmoner Emboli Eleme Kuralı (PERC) kuralı denir. Bir hasta PERC kuralında listelenen özelliklerden veya belirtilerden hiçbirine sahip değilse, PE’yi ekarte etmek için D-dimer elde etmek gerekmez. Bu hastalarda D-dimer elde etme ihtiyacını ortadan kaldırmak, yanlış pozitiflerin sayısını azaltacak ve böylece pulmoner emboliyi radyografik olarak eleştirmek için radyasyona maruz kalmayı gerektiren hasta sayısını azaltacaktır.  

Derin Ven Trombozu (DVT) İçin D-Dimer

DVT, kollar veya bacaklardaki derin venöz sistemde bulunan bir kan pıhtısıdır. En sık bacaklarda bulunurlar. DVT semptomları arasında eritem, ağrı, şişlik ve etkilenen ekstremitede artan sıcaklık yer alabilir. Ayrıca DVT için Wells Kriterleri olan bir risk sınıflandırma puanı da vardır. Bu puanlama sistemi yakın zamanda geçirilmiş kötü huylu tümörleri, yakın zamanda geçirilmiş immobilizasyonu (yakın zamanda geçirilmiş cerrahi müdahaleler dahil), asimetrik bacak şişliğini, kollateral damarların varlığını, şüpheli damarların bulunduğu yer boyunca hassasiyeti, daha önce teşhis edilmiş DVT’yi ve DVT için yüksek klinik şüpheyi dikkate alır. Bu puanlama sistemiyle, kişi DVT “olası” veya “olası değil” olarak sınıflandırılabilir veya düşük riskli, orta riskli veya yüksek riskli olarak daha da ayrılabilir. Her iki durumda da, düşük riskli veya “olası değil” gruplarında negatif D-Dimer ile DVT ekarte edilebilir. Orta riskli, yüksek riskli veya “olası” gruplarında, pozitif bir D-Dimer, DVT’yi değerlendirmek için Ultrason ile görüntüleme gerektirir. Ancak yine de, DVT için yüksek klinik şüphe varsa, D-Dimer elde etmeden ultrason istenebilir.  

Yaygın İntravasküler Koagülasyon (DIC) İçin D-Dimer

Yaygın intravasküler koagülasyon, koagülasyon kaskadı ile ilgili bir sorundan kaynaklanır. Bu, yavaş gelişirse aşırı pıhtı oluşumuna veya süreç başlangıçta akutsa kanamaya yol açabilir. DIC’nin yüksek bir ölüm oranı vardır. DIC’nin tanısal çalışmasında istenebilecek birçok farklı çalışmadan biri de D-dimer’dir. Bir hasta DIC’deyse D-dimer önemli ölçüde yükselecektir. Birinin sipariş etmeyi düşünebileceği diğer laboratuvarlar arasında fibrinojen (normalden düşük), trombosit sayısı (düşük), PT/INR (normalden uzun süreliye) ve PTT (normal veya yüksek) yer alır. Bu laboratuvarlar ayrıca, iyileşme ve umarım DIC ile normal değerlere doğru eğilim göstermeleri gerektiğinden DIC tedavisine verilen yanıtı izlemeye yardımcı olabilir. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK431064/

Yüksek D-dimer’i nasıl yönetiyoruz? https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37881856/

D-dimer testi: Anlatısal bir inceleme https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37268332/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Yukarıdaki Tüm Bilgiler farkındalık yaratmak maksadı ile olup hekiminizin muayenesi veya görüşleri yerini tutamaz.

Bu sebeple hekiminize / hekimlerinize düzenli periyodik muayene olun ve yönlendirmelerine uyun.

Sağlıklı günler dilerim.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HbA1c (ÜÇ AYLIK ŞEKER)

HbA1c, halk arasında üç aylık şeker olarak bilinir, diyabet takibinde, obezite, aşırı yorgunluk, halsizlikte gibi sağlık sorunlarının teşhisi ve takibinde oldukça önemlidir.

HbA1c normal değer aralığı % 4,7 ila % 5,6 dir.

Bağırsaklardan emilen glikoz kana geçer. Kandaki glikozu hücre içine alırız ve mitokondride enerjiye (ATP) çevirip kullanırız.

Damarlarımızda dolaşan glikozun miktarı 4 ila 4.5 gramı geçmez. Damarlarımızda pek çok molekül dolaşır.

Eritrosit (RBC) içerisinde bulunan Hemoglobin

Kan tetkiklerinde HGB olarak gördüğümüz bu “hem-o-globin” karbondioksiti dışarıya, oksijeni hücrelere taşımakla görevlidir.

Kalp, karbondioksit yüklü kirli kanı akciğere pompalar, oksijeni yine hemoglobin yüklenir ve kalp vücuda pompalar. Düzenli temiz bir döngü.

Hemoglobin çok düşerse kansızlık (anemi) düşünürüz ki oksijen az taşıyacağı için vucutta yorgunluk, halsizlik renkte solgunluk görülür

Demir eksikliğinde anemi görülür, çünkü HEM = demir zaten. Yani hemoglobinler yoğun demir içerir.

B12, B9, B6 eksikliğinde de anemi görülür. Çünkü bu kez de hemoglobinin icinde bulunduğu kırmızı kan hücresi (RBC), eritrosit üretimi düşer. RBC üretimi için bu üç vitamin şarttır. RBC yoksa hemoglobinde olmaz.

İşte kanda dolaşan şeker (glikoz) %4.5 ila 5.5 oranında HEMOGLOBİN’e bağlanır.

Eritrositlerin ömrü 120 gündür. Lakin yeni oluşanı olduğu gibi 119. gününde olanı da var. Hepsinde glikoz bağlı. Biz bunun ortalaması olan 60 günlük ortalamayı alıp bağlanma oranına bakarız.

Örneğin: “HbA1c oranı 5.5” deriz..

Üç aylık olarak isimlendirsek de aslında 60 – 62 günlük şeker ortalamasıdır.

Kan glikoz oranınız günlük hatta saatlik olarak bile değişir.

FAKAT HbA1c değişmez. Daima son 60 günü verir.

HbA1c 5.6 üzeri sıkıntılıdır ve tip-2 diyabet sinyali verir.

Şimdi; oksijen taşıması gereken hemoglobine fazla şeker bağlanırsa. Mesela HbA1c 7,5 olsun. Bu oksijen bağlayacak yerin azalması, hemoglobinin sağlıksız olması demektir.

Oksijen en çok neresi için lazım?

Beyin için tabi ki.. Beyine, nöronlara oksijen az gider. Buradan itibaren

  • Hafıza sorunu
  • Odaklanma sorunu
  • Berrak düşüneneme
  • Amiloid plakların artması ve Alzheimer’a öncülü durum
  • Kronik yorgunluk ve halsizlik başlar

Bu nedenle HbA1c değeri aslında sadece diyabet – obezite için değil her durum için önemli bir parametredir.

HbA1c Nasıl kontrol altında tutulur?

Öncelikle kandaki glikoz seviyesini yüksek tutmamak. Bunun için ise o glikozun hücreye girmesi ve enerjiye dönüşmesi lazım

Harcadığın enerji, kalori kadar beslenme. Eğer harcadığınızdan fazlası vücuda giriyorsa bu önceleri yağ olarak depolansa da sonra yine glikoza çevrilip kana salınacaktır.

Az ye sık ye şeklinde beslenme ASLA YAPILMA – MA – LIDIR.

Ağzımıza attığımız her lokmada ki bağırsaktan emilip kana karışan glikoza karşı pankreas insülin üretir.

İnsülin gidip hücrede reseptöre dokunacak, reseptöre dokununca kas hücresinde GLUT-4 kapısı açılacak ve glikoz kandan hücreye girip enerjiye çevrilecek. Bu durum ilk bakışta gayet güzel

Lakin AZ YE-SIK YE ile sürekli salgılanan İnsüline karşı reseptör duyarsızlaşır ve GLUT-4 kapısı açılmaz, glikoz hücreye giremez ve kanda kalır. Bu glikoz hemoglobine bağlanır

Ayrıca İnsülinin dokunduğu reseptör krom elementi ile çalışır, vücutta krom eksik bırakılmayacak, gerekirse takviye alınmamalıdır.

Eğer hücre zarları oksitlenirse yine insülin respetörleri düzenli çalışmaz. Aşırı geçirgen bağırsak, kana geçen toksinler, pestisitler hücre zarlarını oksitler. Bunun önlemenin yolu gerekirse ANTİOKSİDAN (Glutatyon, Resveratrol, Hesperidin) kullanmaktır.

En önemli konu ise beslenmedir.

Karbonhidrat az, protein ve sağlıklı yağ ağırlıklı beslenme doğru olanıdır.

kesinlikle sıfır karbonhidrat şeklinde beslenme olmamalıdır. %20-25 civarı karbonhidrat alımı gerekir.

Öğle yemeği tamamen kalkmalıdır.

Bir diğer konu ise akşam yemeğidir. Aksam yemeği olabildiğince erken yenmeli ve gece mutlaka aç yatılmalı. Bunun üzerine günlük 30 dakika kadar tempolu yürüyüş (egzersiz) yapılmalıdır.

HbA1c değeri oldukça önemli olup arada kontrol edilmeli ve kesinlikle 5.5 üzerine çıkartılmamalıdır. Norolojik semptomlar dahil bir çok şeyi önlemek için önemlidir.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla

HESPERİDİN (P vitamini)

Vücudumuzda stokinler bulunur. bunları bağışıklık hücrelerine haber veren haberciler olarak görebiliriz.

🩸 Sitokinler, hücre işaretlemesinde önem taşıyan geniş ve gevşek küçük protein kategorileridir. Hücreler tarafından serbest bırakılır ve diğer hücrelerin davranışını etkiler ve bazen hücrenin kendisini serbest bırakır. Kemokinler, interferonlar, interlökinler, lenfokinler, tümör nekroz faktörü, ancak genellikle hormonlar veya büyüme faktörleri (bazı terminolojik örtüşmelere rağmen) olmayan pek çok Sitokin türü vardır. Tüm bu tip sitokinler, makrofajlar, B lenfositleri, T lenfositleri ve mast hücreleri gibi bağışıklık hücrelerinin yanı sıra endotel hücreleri, fibroblastlar ve çeşitli stromal hücreler de dahil olmak üzere geniş bir hücre yelpazesi tarafından üretilir; Verilen bir sitokin birden fazla hücre türü tarafından üretilebilir.

Eğer sitokinler çok fazla/hızlı çalışırsa inflamasyona, dolayısıyla hasara neden olur. Yani her şeyde olduğu gibi sitokinlerin de fazlası zararlıdır.

HESPERİDİN: NF-κB, IL-1B, TNF-a, Beclin-1, LC3A ve LC3B düzeylerini azaltarak anti-inflamatuar etkiyi sağlar.

HESPERİDİN: Anti-otofajik bir flavonoidtir. Nörotoksisitede de, endometrioziste de, damarlarda ki endotel hasarda da apoptozun mRNA transkript seviyelerini ve kaspaz-3, Bax, Bcl-2, PERK, IRE1, ATF6 ve GRP78 seviyelerini düşürür.

Hücreler belirli zamanlama çerçevesinde ölür, parçalanır, apoptoza, otofajiye uğrar. Fakat inflamasyon ve toksisite sağlam hücrelerin de ölmesine neden olur.

Bazı hastalıklar üzerine yapı araştırmalarda Hesperidin (P vitamini) kullanarak alınan sonuçlar eşliğinde vücudumuza nasıl katkıları var inceleyelim.

1 – Metotreksat’a Bağlı Bağırsak Geçirgenliği

Yüzyılımızın en büyük tıbbi sorunlarından birisi aşırı geçirgen bağırsak sendromudur.

Maalesef, yaşanan bir çok sağlık sorununun arka planında sebep olmasına rağmen kişinin yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları sebebi ile düzeltilmesi çok zordur. Parkinson, Diyabet, Haşimato, Egzama, Ürtiker, Sedef, MS gibi bir çok hastalıkta kök nedenlerden biridir.

Bağırsak geçirgenliği: En basit tarifi ille bağırsaktan kana geçmemesi gereken maddelerin, bağırsak duvarındaki hasar nedeni ile kana geçmesi ve bu yabancı maddelerin;

  • İnflamasyon
  • Otoimmun tepki ve buna bağlı hastalıklar
  • Organ hasarları
  • Nöroinflamasyon gibi sorunlara yol açmasıdır.

Aşırı geçirgen bağırsak sendromunda bu geçirgenliğe;

  • Beslenme bozuklukları
  • Tarım ilaçları, ağır metaller
  • Stres, radyasyon
  • Paketli gıdalar – İşlenmiş Gıdalar
  • Gluten, lektin, histamin, laktoz
  • Ve bazı AŞILAR ve İLAÇLAR neden olur.

İlaçlara en tipik örnek, Kanser, Romatoid artrit, Ankilozan Spondolit, ürtiker, Egzama, Sedef, gibi hastalıklarda sık kullanılan METOTREKSAT‘ dır. (Bu ilacı özellikle seçme nedenim yapıllan çalışmada tipik bir örnek olması sebebiyledir.)

Metoteraksat, bağırsak duvarında hasara neden olur. Bu hasar ile bağırsak duvarında inflamasyon başlar. Ve dolaylı olarak toksinlerin, bakteri parçalarının kana geçmesine neden oluyor.

Yapılan çalışmada metotreksat sonrası kullanılan hesperidin, hem bakterilerin büyüme hızını düşürmüş hemde kana geçişini durdurmuştur. Bunu bağırsak duvarında ki hasarı önleyerek yapmıştır.

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

2 Testis Hasarı (iskemi/kan akışı zayıflığı nedeniyle)

Kan akışı zayıflığı nedeniyle dokularında yeterli beslenme olmayınca hasar almaya başlayan testislerde hesperidin verilmesi sonucu hasarIn azaldığı görülüyor. Doza bağlı olarak hasar daha çabuk onarılıyor.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://plu.mx/plum/a/?doi=10.5114/aoms.2015.47697

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

3 – Endometriozis

Endometrisis, rahim içini döşeyen endometrium dokusunun rahmin dışındaki başka bir bölgede büyümesi sonucu gelişen ve ağrılı seyreden bir hastalıktır.

Endometriozis en sık olarak yumurtalıklar, fallop tüpleri ve pelvisi örten dokuda görülür.

Yapılan çalışmada:

Yine 3 grup oluşturulmuş.

1- Sadece Endometriozis oluşturulan fareler,

2- Endometriozis + Ayva jeli kullanılanlar,

3- Endometriozis + Ayva jeli + hesperidin verilen fareler.

🩸 AYVA JELİ: 10 adet ayva çekirdeği 10 cc su da bir gece bekletilip elde edilen jel kıvamında ki sıvı kullanılıyor. Ayva tatlısı yapanlar dikkat etmiştir. Ayva tatlısına kırmızı rengi vermesi için kaynarken tencereye ayva çekirdeğide atılır. Bu sırada elinizde tuttuğunuzda çekirdeğin üzerinin kaygan jel gibi olduğunu hissedersiniz. Bu çalışmada işe yarayan o jel kıvam. Hesperidinle birlikte kullanmışlar.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

🔸Sadece Endometriozis oluşturulan farelerde hastalığın aşamaları kaydedilmiş. Tedavi verilmedi için iyileşme görülmemiş.

🔸Endometriozis + Ayva jeli kullanılanlarda hastalığın seyrinde dikkate alınır bir değişiklik olmamış.

🔸Endometriozis + Ayva jeli + hesperidin verilen farelerde, endometriosise bağlı doku değişiminin az olduğunu ve gelişen hasarın da önlendiği görülmüş.

Ayrıca hücre içerisinde Mitokondriyal hasarı da önlediği tespit edilmiş.

İltihaplanmayı önleyip uterus (Rahim) mukozasını onardığı görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://mdpi.com/1420-3049/28/16/5945

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

4 – Pestisit – Tarım ilacı “ABAMECTIN”

Bu ilaç tarımsal üretimde çok sık kullanılan böcek ilacıdır. Aklınıza gelecek bir çok bitkide kullanılır.

Maalesef bitkilerden arındırılması zordur ve öyle ya sa böyle bunu vucuda alırız

Pestisitler: Mide, bağırsak ve damarlarda hasara neden olur .

Yapılan çalışmada:

Birinci grup fareye sadece Abamectin veriliyor,

İkinci gruba Abamectin + 100 mg /kg oral yoldan hesperidin verilmiş.

Üçüncü gruba Abamectin + 200 mg /kg oral yoldan hesperidin verilmiş.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

🔸Sadece Abamectin verilen birinci grupta aşırı oksidasyon ve hasar var. Ayrıca TNF-a (tümör nekroz), interlökin 1B (IL-1B), inflamasyon ilişkili NF-kB artmış.

🔸Abamectin + 100mg hesperidin verilen ikinci grupta (ilk grupta yükseldiği tespit edilen) inflamatuarların bir miktar azaldığı gibi antioksidan seviyesinde artış olduğu görülmüş.

🔸Abamectin + 200mg hesperidin verilen üçüncü grupta ise(ilk grupta yükseldiği tespit edilen) oldukça inflamatuarların azaldığı gibi antioksidan seviyesinde ciddi artış görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2889200

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

5 – MULTİPLE SKLEROZ (MS)

MS Hastalığı: CD4 + T helper (Th1) ve Th17 (Vücutta yabancı maddeleri bulup saldıran askerler – Antikor ve T Hücresi) hücrelerinin nöronların uzun kısmını kaplayan miyelin kılıflarını yabancı olarak algılaması ve sonrasında yaptığı saldırı ile meydana gelen hasar sonucu oluşur.

🩸 Nöronlar bir birine (elektrik kablolarının elektriği iletmesi gibi) bilgi iletir.

🩸 Miyelin kılıfları elektrik kablolarını izolasyon amacı ile çepeçevre kaplayan plastik gibi düşünebilirsiniz. Eğer bu plastik aksam olmazsa bilgiler çok geç iletilir, elektriksel bozulma olur. Th17 gidip bu plastiği parçalıyor.

Yapılan çalışmada elde dilen sonuç:

Hesperidin verilen deneklerde Th1 (IL-17 ) ve IL-6 önemli ölçüde azalıyor dolayısı ile nöro inflamasyon azalıyor ve MS’in semptomları geriliyor.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27912911/

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

6 – Florür Toksisitesi

FLÖRÜR’ün fazlası özellikle EPİFİX Bezi başta olmak üzere beyinde toksisiteye neden olabilen bir moleküldür. Bu sebeple diş macunları dahil çok az miktarda kullanılır. İçme sularına ve daha bir çok yere ve her zaman kabul edilen aralıkta ilave edilir. Lakin hesaba katılmayan ve insanların dikkat etmediği husus; bir çok yerden yasal sağlık sınırında aldıklarını düşünürler de vücuda alınan toplam miktarı hiç hesaba katmazlar. (Bu hususu sağlığınız için siz araştırın yada ileride yayınlayacağımız yazılarda okuyabilirsiniz)

Florür, beyinde lipid peroksidasyonunu artırır ve SOD, CAT ve GPx aktivitelerini ve GSH seviyelerini ise azaltır. Bu süreç berrak düşünme, odaklanma ve hafızayı zayıflatacak oksidasyon, inflamasyon demektir.

🩸 Peroksidasyon, yağların bileşimlerindeki doymamış moleküllerin yükseltgenmesi ile bozulmasına denir.

🩸 Süperoksit dismutaz (SOD)ROS ve süperoksit anyon radikallerine karşı en önemli antioksidan savunma sistemidir. SOD bir süperoksit radikalini O2 molekülüne yükseltgeyip, diğer bir süperoksit radikalini ise daha az reaktif bir molekül olan hidrojen perokside (H2O2) indirgenmesini katalize eder.

🩸 Katalaz (CAT), Mitokondriden sitozole geçen H2 O2 ’in detoksifikasyonu peroksizomlar tarafından sentezlenen CAT enzimi tarafından gerçekleştirilir. PMitokondriden sitozole geçen H2 O2 ’in detoksifikasyonu peroksizomlar tarafından sentezlenen CAT enzimi tarafından gerçekleştirilir.

🩸 Glutatyon (GSH), hücrelerde serbest radikal temizleyici ve detoksifiye edici bir ajan olarak görev yapan bir antioksidandır. Hücresel proliferasyonda, hücre bölünmesinde ve farklılaşmasında görevleri vardır ve aynı zamanda oksidatif stres sırasında saptanan en yaygın metabolittir.

🩸 Glutatyon Peroksidaz (GPx), Mitokondri ve bazen de sitozolde hidrojen peroksidi suya parçalayan önemli bir antioksidandır. Çoğu zaman aktivitesi selenyuma bağlıdır. Bu nedenle selenyuma bağlı olan – GPx ve selenyuma bağlı olmayan – GPx olarak ayrılabilir.

🩸 Glutatyon sentaz (GSS),  Glutatyon oluşumunda ikinci önemi enzimdir. Gama-glutaminsistein ve glisin glutatyon oluşturmak üzere yoğunlaşmasını katalize eder . Glutatyon sentaz aynı zamanda güçlü bir antioksidandır.

Yapılan çalışmada oral olarak (ağızdan) kullanılan hesperidin lipid peroksidasyonu azaltıp, SOD, CAT, GPx ve GSS seviyelerini artırmış, inflamasyonu önlemiştir.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://acikerisim.aksaray.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12451/9294

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

7 – Egzersiz Sonrası Oksidasyon

Egzersiz esnasında daha fazla oksijen ihtiyacı oluşur ve sebeple daha fazla kan/oksijen akımı olur. Bu esnada serbest oksijen radikalleri meydana gelir ve oksidasyona sebep olur. Yapılan çalışmada hesperidinin bu serbest radikalleri engellediği görülmüş.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/35889917

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

8 – Diyabet, Hipertansiyon, Kolesterol, Trigliserit

Diyabet, Hipertansiyon, Kolesterol, Trigliserit ve benzeri metabolik hastalıklar üzerine yapılan hesperidin çalışmasında kontrol grubuna göre Hesperidin verilenlerde;

  • Açlık glikoz,
  • İnsülin,
  • Total kolesterol,
  • Trigliserit,
  • Düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol,
  • CRP
  • TNF-a düştüğü görülmüştür.

Merak edenler için araştırmanın linki:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31844967

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

SONUÇ

Sağlığı korunması ve tedavi amacı ile bitkiler yüzyıllardır hastalıkların tedavisinde kullanılır. Hesperidin narenciyelerin kabukları ile etli bölgeleri arasındaki beyaz kısımdan elde edilir. Bir de kurutulmuş nanede bulunur.

Tedavi amaçlı günlük 1000 mg kadar HESPERİDİN almak gerekir. Elbette bunu narenciye (Mandalin, limon vb gibi) almak mümkün değil. (1000 mg Hesperidin için 10 kg portakal kabuğu gerekli) bu sebeple saflaştırılmış kapsüller şeklinde bulunur.

Yukarıda verilmiş olan araştırma sonuçlarını değerlendirdiğimizde, Hesperidin vücudumuz için oldukça önemli. Kuru Nane, narenciye yanı sırra hekiminizin onayı ile ek destek almanızda fayda var.

Dr Mustafa KEBAT

Tetkik OSGB İş Sağlığı ve Eğitim Koordinatörü

Sınırlı Sorumluluk Beyanı:
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır.

Daha Fazla